Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ŞERİAT ve TASAVVUF... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54

Herkim bir kapıdadır, o her kapıdadır. Herkim ki her kapıdadır, o hiçbir kapıda değildir.

Güneş insana vuracaktır. Fakat insanın kendisi bulut olur. Kibirler, gururlar, kendini beğenmeler hep buluttur.

Usûlü Fıkıh’ın başında şöyle bir ibâre vardır: “Hangi tilki aslanın izine uyarsa, vahşî eşeklerin taze etlerine nâil olur.”

Muhâcir olalım. Durmayalım, Allah yolunda ümitle yürüyelim. Ecel, bizi terakki ederken bulsun.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54

Şimdi gariblik zamanı; onun için Allah-u Teâlâ’ya kavuşmak daha çabuk olur. Evvelde kırk yılda ulaşılan, şimdi bir yılda ulaşılıyor, belki de daha az zamanda. Niçin? Bu yolu taleb eden az; arzu eden kalmadı.
(Mahmud Ustaosmanoğlu, Risâle-i Kudsiyye Şerhi ve İzahı, 1. cilt, Siraç Kitabevi, İstanbul 2008)

http://mustafasaka.blogspot.com

DİĞER MAKALELER
- Dünya Bir Devlet Bekliyor / Mustafa Saka
- Öyle Demokrasiye Böyle Katılım / Mustafa Saka
- Ermeni Katliamının İçyüzü
- Derin Dilemma
- LOBLOBİLOBELYALOBUSLOBUT
- Diaspora: Kopuk ve Saçık Tohumlar
- Nüfuzlar Altında
- Koprofaji'nin Türkçesi
- Sufi Şövalye
- Ütopyasını Yitirmişler İçin
- Yaşanmaya Değer Sendrom
- Koreografik Adımlar
- TSK Amerika'yı Yenebilir
- Şiddetin Etiyolojisi
- S'nob by Sans Noblesse
- Yüzme Biliyor mu İnekler?
- Pandora'nın Kötüsü
- Statu Quo Ante Bellum
- Daha Ne Bekliyoruz?
- Paralel Hayatlar
- Ay Yüzlü Derviş Baltaları
- Alçak Senaryonun Gerisi
- Tesadüf Arapça Bir Kelime
- Öd, Ödem, Ödlek
- Res Gestae Divi Kemal ve Çankaya
- Şen Şapkalar, Vakko Eşarplar
- Rabsiz, Rabbiyessirsiz, Terbiyesiz Gülen
- Pislik Merkezinin Marjinalleri
- Bir Vakvakta İki Vaka
- Türlerin Ayıklanması ve Laterji Türleri
- Rezerv Devlet - Cephe Ordu
- Marjinal Faydanın Zararı
- Kaliforniya'ya Nasıl Gidilir?
- Sosyal Devlet Yıkılacak Elbet!
- Geçmişle Gelecek Arasında
- Kurbağalama İbnelik!
- Protez Devlet- Probeter Cumhuriyet
- Yüzyıllık Uyku
- İsviçre Hastalığı
- Deli Çömleğinde 84 Yıl
- Muhtasar Türk-Yunan Meselesi
- Bu Nasıl Sevmek Salome?!
- Hainâne Komedya
- Ergenekon'dan Çıkmak Zorundayız
- Sürçme Ve Hatırlama
- Hatırla Ey Ordu!
- Manzara-i Umumiyenin Kulakları
- Yahudi Allahsızlığı ve Ego'nun Parçalanması
- Günaha Son Çağrı
- Politik Vâridat
- Bağımsız Kosova ve Özgür Türbanın Hatırlattıkları
- Çözeni Çözen Çözüm
- Delail-i Hayrat
- (A)ziyade Mutsuz Kadınlar ve Tesettür
- Modernlerin Ensest Coşkusu
- Tikky Tesettür Converse Hicab
- Halk Hareketleri Üzerine
- Boğazlar Meselesi
- Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak!
- Ölmek Hatırlamaktır
- Mukadder Oluş Fragmanları
- Doğu-Batı Arasında Kanadı Kırık Aliya
- Efgani Efsanesi
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54

Aişe vâlidemiz Radıyallâhu Anhâ bir gün: “Yâ Rasûlallah, bulutsuz yağmur yağdığını gördüm.” dedi. Efendimiz de: “Elhamdülillah! ALLAH gözünden sebepleri kaldırdı.” buyurdular.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
İslâm'ı bilmek ve tatbik edebilecek duruma gelmek, ezbere klişeleri bilme, yâni "kuru kabuk bilgisi işi" değil, bilmeyi bilici duruma gelmeyi, yeni durum karşısında tavır alabilici melekeyi kazanmayı, tahassüsü edinmeyi, tek kelimeyle kültür-irfanı gerektirir. İrfan sahibi olmak; neyi niçin bilmesi gerektiğinin şuuru ile öğrenmek ve tatbik etmek için... Tatbik etmek; hem aksiyon ifâdesiyle mevzuunu aramak, öğrenmek ve düşünmek, hem de öğrendiğini ve düşündüğünü pratiğe geçirmek için...

"Akan su pis tutmaz" hükmünün belirttiği mânâya ters düşen şabloncunun, zamanı nefsinde kokutan ve davayı içeriden çökerten durumu; ve "temizlik imândandır!" hikmetince mücerrette de pisliğin hareketsizlik demek olduğu anlaşılmıyor mu?..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Müslüman idareci ile din tamamlanır. Ancak o zaman Kur’an okunur; tefsir, fıkıh, arabca, hadis, akaid, tasavvuf okunur. Gereği üzere amel edilir; doğru fetva verilir. Büyük adamlar bu şekilde yetişir. Valiler, hâkimler, komutanlar, kaymakamlar bunların içerisinden seçilir. İbadetlere dikkat edilir; nikâhlar, talâklar, vekâletler, kefâletler, alış-verişler gibi bütün muâmelât, insanların işlemiş olduğu suçların cezası olan bütün ukûbat, Kur’an’ın ahkâmına uygun olarak yerine getirilir.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Malik(r.a)
(Fıkıh öğrenmeyip, tasavvuf ile uğraşan, dinden çıkar, Zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at sahibi olur. Her ikisini edinen, hakikate varır) buyurdu. (Merec-ül-bahreyn)

Güncelleme...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Şafii r.a.
“Hem fakih, hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme
Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme
Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,
Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı”
(Muhammed Afif, Divan-ı Şafii)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Şafii r.a., ilminin ve halinin yüceliğine rağmen sufilerle otururdu Kendisine:
- Şunların meclis ve sohbetinden ne fayda gördün? diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi:
- Onların en fazla şu sözlerinden istifade ettim: “Vakit bir kılıçtır Sen onu kesmezsen, o seni keser Yani sen vakitten istifade etmezsen, o senin ömründen bir parça kesip atar Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder”
(Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Ahmed b Hanbel, önceleri pek tanımadığı için ilgilenmediği hatta bazen tenkit ettiği sufileri yakından tanıyınca, etrafındakileri sufilerle oturmaya teşvik etmeye bağladı Şöyle derdi: “Onlar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sağladılar” (Şaranî, Envaru’l-Kudsiyye)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Ahmed b Hanbel r.a. sık sık Bişr-i Hafi KS’nin meclisinde bulunurdu Tam manası ile ona bağlanmıştı Bir defasında talebeleri kendisine:
- Sen hadis ve fıkıh alimi bir müctehitsin, birçok ilimde bir benzerin daha yok Buna rağmen, niçin böyle hali-ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam:
- Evet, şu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama o da yücelerden yüce ALLAH’ı benden daha iyi tanıyor, diye cevap verdi
(Feridüddin-i Attar, Tezkiratu’l-Evliya)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, babasına: “Maruf el-Kerhi’nin yanına hadis almak için mi gidiyorsun?” Diye sorunca, İmam Ahmed b Hanbel:
- Hayır, hadis almak için gitmiyorum Fakat işin başı olan ALLAH korkusu ve marifetullah ondadır İstifade etmek için gidiyorum, cevabını verdi
(Ebu talib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulub)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Tabiun’un büyük müctehitlerinden Süfyan es-Sevrî KS: “Eğer sufi Ebu Haşim’i tanımasaydım, kalple ilgili halleri ve riyanın inceliklerini bilemezdim” der (Sühreverdî, Avarif)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam r.a., her iki ilmi bünyesinde toplamış kâmil bir insandı İlim ve takvasıyla herkese örnek olmuştu Devrindeki tasavvuf büyükleri ondan ilim ve feyz almışlardı Meşhur velilerden Davud et-Taî KS, ilim ve tasavvuf terbiyesi aldığı hocalarını sayarken İmam-ı Azam’ı zikreder Hanefi fakihlerinden İbnu Abidin RhA, İmam-ı Azam için şu değerlendirmeleri kaydeder;

“O, bu meydanın yiğitlerindendi Vera, takva, edep, zikir ve fikirde zirvedeydi Kendi zamandaki herkes onu ilim gibi takvada da imam görüyorlardı”
(Reddu’l-Muhtar)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Velilerden Davud et-Taî KS’yi zühd ve tasavvuf yoluna sevk eden İmam-ı Azam’dır Davud et-Taî, İmam-ı Azam’ın ilim meclisine devam ederdi Bir gün İmam Azam RhA kendisine künyesi ile hitap ederek:
- Ebu Süleyman! Sana yeterince ilim öğrettik, dedi Davud et-Taî:
- Bundan sonra ne yapayım? Diye sordu İmam:
- Öğrendiğin ilimle amel et, cevabını verdi
(Kuşeyrî, Risale)
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Fatih sultan mehmed (k.s) şeyhi Akşemseddin hazretleri (k.s) tasavvuf ehli idi.Bir çok sırlara mazhar olmuşlar idi.Fatih sultan mehmed hazretleri,Fahri kainat efendimizin (s.a.v) müjdelediği hadis-i şerifine mazhar olmuş idi.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
YENİ YÖN
Selim Gürselgil

Tasavvuf hakkında her ağzını açan, sanki çok orijinal bir şey söylermiş gibi, onun şuradan ve buradan alınma olduğunu, ama illâki orijinâl olmadığını söylüyor. Tasavvufun baştanbaşa İslâm’ın verimi, daha doğrusu sadece İslâm’â has bir iç oluş rejimi olduğunu kabul etmek, “bugünün anlayışı”na çok uzak görünüyor.
Tasavvuf “bugünün anlayışına”na ne kadar zor geliyor; veya kaba-saba akılcıklarla ne kadar yalan-yanlış yorumlara âlet ediliyor!
Ona yaklaşmaktan ziyade uzaklaşmayı telkin eden bir “yaklaşım”, İslam Tasavvufunu Hind mistiklerine borçlu olduğumuzu söylüyor. Aslında bu hafif bir niteleme: Tasavvuf hakkında her ağzını açan, onun şuradan ve buradan alınma olduğunu, ama illâki orijinâl olmadığını söylüyor.
Tasavvufun baştanbaşa İslâm’ın verimi, daha doğrusu sadece İslâm’a has bir iç oluş rejimi olduğunu kâbul etmek, “bugünün anlayışı”na çok uzak görünüyor.
Bu hususta spekülasyonlara karşılık aramadan önce, Tasavvuf yolunun en büyüklerinden HACEGÂN taifesinden bir “anlayış”a göz atmakta fayda var:
-“Zâhir ilimlerin özü, tefsir hadis, fıkıhtır. Bunların özü de tasavvuf... Tasavvufun özü ise vücud bahsidir. Derler ki, bütün tecelli mertebelerinde vücud birdir ve o vücud kendi ilmî sûretleriyle zâhire çıkmıştır. Bu bahis gayet nâzik ve dakiktir. Buna akıl ve hayâl yoluyla girişmek küfürdür. Zirâ bu âlemde köpek ve domuz gibi hayvanlarla türlü necaset ve sefil şeyler vardır. Vücudu bunlara kadar şümûllendirmek, kabahat ve şenaatin en büyüğü olur. Onları ayırmak ve müstesnâ tutmak ise ölçüyü bozar. O halde?.. Hâcegân taifesinin bağlılarına düşen vazife, bütün bu akıl keşmekeşlerini bir tarafa bırakarak, bâtın tasfiye ve tezkiyesine çalışmaktır. Bâtın nurânîleşip ruh aynası safâ kazanınca hakikat ona tecelli eder. O zaman vücud hakikatinin ne olduğu anlaşılır ve bu hakikat kelâm kalıplarına dökülemez.” (S. Mirzabeyoğlu, Kökler, Mehaz belirtilmedi.)
Şimdi burada başlıbaşına kitab mevzuu olacak, birçok dikkat noktası vardır. En önce, zâhir ilimlerin özünün tefsir, hadis ve fıkıh olduğu; yani bütün ilimlerin şeriate yol verici olduğu ve nihayetinde onu bulması gerektiği... Henüz modern akıl ve bilim dâvâsı bunu kavramış değil ve her mevzuyu ayrı ayrı gayelere sürücü bir perişanlık içindeyken, “toplam anlayış”ının özünde tefsir, hadis ve fıkhı, onların da özünde tasavvufu görmesi, hayâle sığmaz.
Tasavvufu reddeden, onunla beraber inceler incesi bir dâvâ olan “Vahdet-i Vücud” hakkında ileri-geri laflar edenler, hangi basamaktan giriş yapıyorlar? “Batı akılcılığı” ve onun ancak kendi idrak ettiğine imân ile kendi yonttuğuna taptığı basamaktan... Böyle olunca; hem tasavvufu göremiyor, olur olmaz sapık yollara ve i’tikadlara benzetiyor, hem de Vahdet-i Vücud dâvâsının yanına bile yaklaşamıyorlar.
Akıl bağdır, işi sınırlandırarak tek bir esasa bağlar; halbuki hakikat, kendi üzerinde böyle bir sınırlandırma ve tekel kabul etmez!” sözü, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nden gelmiştir. Onun yüce hikmetlerine dair en son kulak kabarttığımız bir bakışta –sözümona Müslüman bakışında- Yüce Şeyh’in, her var olana taptığı, adetâ putperest ve çok tanrılı bir mezhebi benimsediği gibi, bir komünistin bile edemeyeceği lâflara şâhid olduk.
Buna cevab vermek bize düşmese de, iftirânın bu kadarını çocuk aklı bile reddeder. Herşeyde o şeyin kendisine tapmak başka birşeydir, herşeyde bir şeye (bir İlâha!) tapmak başka bir şeydir... Diğer taraftan, İslâm’da en büyük günah, “Allah’a ortak koşmak-şirk”tir. Büyük Velî’nin böyle bir sapkınlığa düşmüş olabileceğini vehmetmekse, herhâlde ayrıca “şirk” denecek bir sapkınlıktır. Zirâ malûmdur ki, İslâmcı düşüncenin ezel-eski dâvâsı, Hakk’ı yerine koymaktır.
Tasavvuf erbabının kaba akla giran gelen bazı sözlerinin olduğu doğrudur. Bunlara dair, yine aynı yolun büyüklerinin yüksek görüş ve te’villerini dinlemek, herhâlde en doğru usûldür. “Tasavvuf bir kaal-söz değil, hâldir!..” buyrulmuş olduğuna göre, kavlin hiçbir türlüsünde o hâlin cevherine erecek mecâli görmemek lâzımgelir; bir hâl olur ki, o hâlin dışavurumu, değil başkaları için, o hâlin sahibi için bile taklidi-tekrarı caiz olmayan bir husus olur.
Tasavvuf, kendi özü itibariyle, felsefeye de, onun çocuğu olan “pozitivist kafa”ya da sığmaz. Doğrusu, “illiyet-kozalite” dedikleri, sebeb ve sonuç arasındaki tek el ve “değişmez” münasebet, bugün fizik ilminde bile geçerliliğini neredeyse kaybetmiş, hakikat denizinin ancak kabuk tarafına âid bir durum olsa gerek. Ruh sözkonusu olunca aynı ânın tekrarı caiz olmaz; “aynı suda iki kere yıkanılmaz” diyen felsefeciler, esasen bu hakikati dile getirmek istemiş ve bu sırra biraz yaklaşmışlardır.
Netice itibariyle, tasavvuf, felsefe olmadığı gibi, herhangi bir mistik usûlü, yahut nefs tezkiyesi (yoga) yolu da değildir. O şeriatle başlar ki, İslâm’ın iç oluş ve batınî eriş rejimi olduğu söylenmiştir. Bu ancak “kendi kendine benzer” hikmetin üzerinde duracağız...
(11-17 Nisan 2003, Cuma-Yorum)
*Abdülhamid Yıldız imzâsıyla...
Kaynak: Fikrin F'si isimli kitabtan...
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İstidrâc ve Kerâmet
İstidrâc altın’ı sevmektir, kerâmet taş’la altın’ı müsavî bilmek... En büyük keramet istikamettir, denilmesindeki sebeb, ömür müddetince önümüze çıkan nefsî aldanışlara boyun eğmeyişimizdendir. Kolay değil... Bir değil beş değil, binlerce, milyonlarca nefsanî istek ve arzuya mukavemet edilecek... Bu, idrak’in eksikliği hâlinde mümkünü olmayan bir şeydir...
Dünya hayatına aldananlara nimet verilmiştir ama bu nimetin istidrâc kâbilinden olduğu o gafil kişilere idrak ettirilmemiştir. Zira onlar nimetin kadrini bilmemişler, nimet verene de vefasız davranmışlardır. Hamd ve şükrün hakkını vermedikleri gibi, aldırış da etmemişlerdir.
Rûhul Beyan tefsirinde şöyle denilmiştir:
«Allah-u Teâlâ buyurdu: “Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemeyecekleri yönlerden derece derece düşüşe yuvarlayacağız.” (A’râf sûresi, 182. âyet-i kerîme.)
“Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.” (Kalem sûresi, 44. âyet-i kerîme.)
Sehl-i Tüsteri Kuddise Sırruhu bu âyet-i kerîmenin mânâsında şöyle buyurdular: Biz onlara bolluk ve nimetlerle mühlet veririz; bu nimetlerle şükrü unuttururuz. Onlar nimete yapışıp mün’imi (nimet verici) unutunca yakalanıp hesaba çekilirler.
Ebü’l Abbas İbni Ata Hazretleri de şöyle buyurdular: Onlar ne zaman bir hata işleseler; biz onlara nimetlerimizi yenileriz ve böylece onlara bu hata ve günahtan dolayı istiğfarı unuttururuz.
Akıllı kişiye düşen, dünyanın ziynet ve süslerine asla aldanmamasıdır. Allah’dan başka hiçbir şey ile sevinmemelidir. (Dünyanın taşı ve altını insanın gönlünde müsavi olmalıdır.) Muhakkak ki, Allah’ın dışında olan her şey bâtıldır, rezâlettir. Geçici rezâletlerle mağrur olmak ve onlara aldanmak, kemâl olan aklın, olgun olan anlayış ve irfanın yapabileceği bir kâr değildir.»
Bu hakikatlere rağmen yoklayalım nefsimizi; bakalım ne diyor?
Ama... diyerek tevil kapısını aralayan nefsin; asla, katiyen, mümkün değil diyerek yaptığı, yapacağı girizgah’ın ne ucu vardır ne de bucağı... Dünya böyle bir imtihan alanı... Alanı da var satanı da... Satanlar kazandı... Alanlar aldandı.
İstidrâc’ın aldatıcılığından Mevlâ’ya sığınmalıyız vesslâm!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt