Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

« Senin FATIMA'N Var Mı? » (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
495m98apwxdih35hb1.gif






Düşünün ki elinizde öyle değerli bir kitap var ki, bu kitap yaşam rehberiniz olacak niteliktedir. Her okuyuşunuzda yeni ufuklara kavuşursunuz, yüreğiniz aşkla dolar. Bir ömür okusanız da bitiremeyeceğiniz, yaşamınıza, gönlünüze, ruhunuza hitap etmekle kalmayıp cennetin anahtarını sunar size. Ne yaparsınız? Bu kitabı mutlaka elde eder, gözünüz gibi korur, defalarca okursunuz değil mi? Evet doğrusu da budur zaten.

Bahsedilen kitap, beşerin yazdığı somut bir kitap değildir elbette. Yaşamının her ayrıntısı, gönüllere kazınılması gerekilen Hz. Fatıma-ı Zehra’dır. O alemlere nur olarak gönderilen Kur’an’ı kendi yaşamına geçirmiştir. Bir başka deyişle Fatıma, Kur’an’ın pratiğe geçirilmiş hali, yani yaşayan Kur’an’dır. Bu yüzden Allah’ın övgüsüne nail olmuştur. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma’yı şöyle tanımlar: “Kızım Fatıma (s.a) geçmiş - gelecek bütün kadınlardan üstündür. O vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur. O insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru da gökteki melekler için parlar ve Allah Teala meleklerine şöyle hitap eder. “Ey melekler, bakın benim cariyem (kulum) Fatıma’ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor; kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım.” [1]

Öyleyse Allah’ın merhametine, sevgisine muhtaç olan bizler, Allah’a götüren rehber olarak Fatıma’yı izlememiz gerekir.

İlahi aydınlığa koşmak isteyen kadınların Fatıma’dan daha aydınlık bir nurları yoktur. Onun hayatına baktığımızda kısacık ömründe iman, takva, ilahi aşk ve ilimle; fedakarlık, iffet, mazlumiyet ve sabrın birleştiği mükemmel bir şahsiyetin, asırlara nasıl ders verdiğini görürüz.

Fatıma’yı örnek almak, rehber seçmek kolay değildir. Onun taraftarı, takipçisi olabilmek için,

ilk önce onu tanımak gerekir. Zira tanımadığımız bir Fatıma’yı sevmek kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Onu bir evlat, bir eş, bir ana ve bir mümine olarak tanıyıp idrak etmek ve yaşamımıza geçirmek gerekir.

Fatıma’yı anlamadan dinleyenler, onun ismini duyunca ağlayıp sızlarlar ama yaşamlarına da karıştırmazlar. Özlerinde Fatıma’dan bir şey yoktur aslında. Başörtüsünü en ufak bir zorlukta açan bir müslüman kadın, sizce” Kadının salahı, onun, yabancı bir erkeği görmemesi ve yabancı erkeğin de onu görmemesidir.”[2] diyen ve vefatından sonra bile mübarek vücudunun hatları belli olmasın diye kendisi için Umeys kızı Esma’ya özel tabut hazırlamasını vasiyet eden, Fatıma’nın iffet ve din anlayışını yeterince kavrayabilmiş midir?

Evini lüks eşyalarla döşeyip, marka düşkünü, bakışlarıyla bile fakirleri ezen bir kadın; yoksulluk içinde ömrünü geçiren, evde çalışmaktan elleri nasırlaşan, kendisi ve çoçukları aç iken, evindeki son yiyeceği bile fakirlere veren Fatıma’nın yaşam felsefesini idrak edebilmiş midir acaba?

Fatıma taraftarı olabilmek , onu rehber, şefaatçi edinebilmek için, Fatımalaşmak, yani Fatıma gibi düşünmek, Fatıma gibi yaşamak gerekir.

Kalbimizde Fatıma’nın imanından, ilahi aşkından, yaşamımızda Fatıma’nın mücadelesinden, ibadetinden, fedakarlığından, iffetinden, merhametinden eser yoksa; çocuklarımızda Fatıma’nın çocuklarından izler yoksa; başımızda başörtü ama gönlümüzde sefa arzusu, kibir ya da zulme duyarsızlık varsa biz Fatıma’nın taraftarları değiliz demektir.


Bu büyük kadına sarılıp onun değerlerine sahip çıktığımız müddetçe pusulamız hiç şaşmayacaktır. Allah bizleri gerçek Fatıma taraftarları olmayı ve onun şefaatine nail olmayı nasip etsin.

[1] Can Parçası Hz. Fatıma (Sibel Eraslan)

[2] İbrahim Emini, Hz. Fatıma, S. 183


495m98apwxdih35hb1.gif
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Bu büyük kadına sarılıp onun değerlerine sahip çıktığımız müddetçe pusulamız hiç şaşmayacaktır. Allah bizleri gerçek Fatıma taraftarları olmayı ve onun şefaatine nail olmayı nasip etsin

_______amin amin amin ecmain inşallah kardelen kardeşim..
emeginize yüreginize saglık olsun
rabbimize emanet olunuz
selam sevgi ve baki dua ileB)
esselamün aleyküm_____
 

hüzünlüköprü

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Mar 2008
Mesajlar
342
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
selamüaleyküm kardeşim duan için 1000'lerce kez AMİN kardeşim çok güzel bir konu Allah razı olsun emeğine sağlık kardeşim a.e.o.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Peygamberimizin en sevgili kerimesi: Hz. FÂTIMA

Hz. Fâtıma, hicretten onüç sene önce, Mekke'de doğmuştu. Küçük yaşına rağmen, Peygamber efendimize yardım ediyor ve Kureyş kâfirlerinin işkencelerine karşı geliyordu.
Abdullah ibni Mesûd der ki:

“Resulullah efendimizin Kureyşe bedduâ ettiğini asla işitmedim. Yalnız birgün, Kâbe-i şerif yanında namaz kılıyordu. Ebu Cehil, kendi adamlarıyla bir yerde oturuyorlardı. O sırada bir kimse gelip, ölmüş bir deve işkembesini oraya bıraktı. Ebu Cehil dedi ki:

- Bu kan ile bulaşmış işkembeyi, kim götürüp, Muhammed secdeye inince, arkasına koyar?

Fâtıma'ya haber verdi

Onların içinde en ziyade bedbaht Ukbe bin Ebî Muayt, bu çirkin işe girişip, onu, Peygamberimiz secdede iken üstüne koydu. Resulullah efendimiz secdeden kalkmadı. O bedbahtlar gülüştüler. O kadar ki, gülmekten birbirlerinin üzerine düştüler.”

İbni Mesûd anlatmasına şöyle devam etti:

“Ben uzaktan bakardım. Müşriklerin korkusundan yanına varamadım. Nihayet bir kimse, Hz. Fâtıma'ya haber verdi. Hz. Fâtıma gelip, Resûl-i ekremin üzerinden onu kaldırdı. Bunları yapanlara ağır sözler söyledi, bedduâda bulundu. Hz. Fâtıma bu sıralarda küçük bir kız idi.

Müşriklerin hiçbiri Hz. Fâtıma'ya cevap vermedi. Peygamberimiz, namazdan kalkınca, bunların isimlerini sayarak üç kere buyurdu ki:

- Ya Rabbi! Kureyşten şu topluluğu sana havale ediyorum.”

İbni Mesûd der ki: “Allah hakkı için, onları Bedir günü gördüm. Hepsini katledip, ayaklarından sürüyerek, Bedir kuyusuna bıraktılar. Ümeyye ve Amr'ı ise parça parça ettiler. Ammar ve Velid'i çok fecî şekilde öldürüp, cehenneme gönderdiler.”

Resulullah efendimiz, Medine-i münevvereye, Allahü teâlânın emriyle hicret ettikten sonra, hanımı Sevde, kızları Ümm-i Gülsüm ve Hz. Fâtıma'yı getirmeleri için, Ebu Râfiî ile Zeyd bin Hârise'yi Mekke'ye gönderdi. Onlara 500 dirhem gümüş ile iki deve verdi.

Emrine bağlıdır

Zeyd ile Ebu Râfiî Mekke'ye gittiler. Resulullahın kızları Ümm-i Gülsüm, Hz. Fâtıma, Sevde, Zeyd'in zevcesi Ümm-i Eymen'i ve oğlu Üsâme'yi alıp, beraber Medine'ye geldiler.

Hz. Fâtıma küçük yaşta iken, annesi Hadice-tül Kübra vefat ettiği için, Resulullah efendimiz onu, bülûğ yaşına kadar, yanından ayırmadı. Onu en iyi şekilde yetiştirip, terbiye etti.

Birgün Hz. Fâtıma, bir hizmet için, Resul-i ekremin huzuruna girmişti. Resulullahın mübarek nazarları kerimelerine ilişti. Evlenme çağına eriştiğini müşahede ettiler.

Ümm-i Seleme ve Selman'dan rivayet olunmuştur ki; Hz. Fâtıma bülûğ çağına erdikte, Kureyşten çok kimseler istedi. Resul aleyhisselam, kimsenin sözüne iltifat etmeyip, buyurdu ki:

- Onun işi, Hak teâlânın emrine bağlıdır.


Beni memnun ettiniz

Üçü birden mescidden çıkıp, Hz. Ali'nin evine gittiler. Hz. Ali, onları görünce, karşılayıp hâl ve hatırlarını sordu. Hz. Ebu Bekir şöyle sordu:

- Ya Ali! Her hayırlı işte sen öndersin ve Resul-i ekrem katında hiç kimseye nasip olmamış bir mertebedesin. Fâtıma'yı herkes talep etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasip olacağını zannediyoruz. Niçin teşebbüs etmezsin?

Hz. Ali bunu işitince, mübarek gözleri yaşla doldu ve dedi ki:

- Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle memnun ettiniz. Ona, benden daha fazla rağbet eden yoktur. Lâkin elimin darlığı buna mânidir.

Hz. Ebu Bekir, bunun üzerine şöyle cevap verdi:

- Böyle söyleme! Allahü teâlâ ve Resulünün yanında, dünya birşey değildir. Buna fakirlik mâni olamaz. Var, Fâtıma'yı iste!

Hz. Ali buyuruyor ki:

“Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim. Resulullahın bütün heybet ve vakârı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kâdir olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Niçin geldin, bir ihtiyacın mı var?

Sustum. Resulullah efendimiz:

- Herhâlde Fâtıma'yı istemeye geldin” buyurunca; "Evet" diyebildim.

Peygamber efendimiz, Hz. Fâtıma'ya, Hz. Ali'nin kendisini istediğini duyurdu. O da sustu. Peygamber efendimiz buyurdular ki:

- Fâtıma'ya mehr olarak verecek neyin var?

- Ya Resulallah! Benim hâlimi sizden iyi kimse bilmez. Bir kılıcım, bir de devem vardır. Başka bir şeyim yoktur.

Mihr olarak kâfidir

Resulullah efendimiz tekrar buyurdular ki:

- Kılıcın gazaya lazımdır. Deven bineğindir. Sana verdiğim Hutamî zırhlı gömleğin nerededir, ne oldu?

- Yanımdadır.

- Onu sat ve parasını bana getir! Mihr olarak o kâfidir.”

Bunun üzerine Hz. Ali, zırhını satması için birine verdi. Verdiği kimse, pazarda satarken, Hz. Osman efendimiz zırhı tanıyarak 400 dirheme satın aldı. Yanına da 400 dirhem daha koyarak:

- Bu zırh sizden başkasına lâyık değil” diyerek Hz. Ali'ye geri gönderdi. Hz. Ali, bu para ile düğün hazırlıklarına başladı.

Peygamber efendimiz, sevgili kızı Hz. Fâtıma'nın düğün vakti yaklaştığında, "Eğer annesi hayatta olsaydı, şimdi onun çeyizini hazırlardı" diye düşündü. Bu düşüncede iken, Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:

- Ya Resulallah! Hak teâlâ sana selam ediyor. "Hiç merak etmesin. Kızı Fâtıma'nın bütün ihtiyaçlarını, çeyizini ben temin edeceğim" buyurdu.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Hak teâlânın emri nasıldır?
Peygamber efendimiz, bu sözleri duyunca, şükür secdesi yaptı. Daha sonra Cebrail aleyhisselam, elinde, üzeri bir bohça ile örtülü altın bir tepsi ve yanında bin melekle geldi. Mikail, İsrafil ve Azrail aleyhimüsselam da aynı şekilde gelmişlerdi. Bunların ellerinde de birer altın tepsi vardı.
Peygamber efendimiz, bunları görünce sordu:
- Ey kardeşim Cebrail! Hak teâlânın emri nasıldır? Bu altın tepsiler de nedir?
Cebrail aleyhisselam şöyle cevap verdi:
- Ey Allahın Resulü! Allahü teâlâ sana selam ediyor. "Habibimin kızı Fâtıma'yı, Ali'ye ben verdim. Arş-ı a'zamda nikâh ettim. Habibim de eshab-ı arasında nikâh etsin! Tepsilerin birinde, cennet elbiseleri vardır. Onu Fâtıma'ya giydirsin. Diğer tepsilerde cennet yemekleri vardır. Onlar ile de eshabına ziyafet versin!" buyurdu.
Resul-i ekrem efendimiz, bu müjdeyi işitince, yine şükür secdesi yaptı. Sonra, dörtyüz dirhem mehr ile nikâh yapılacaktı. Haberciler Hz. Fâtıma'ya müjdeyi götürdüler. Fakat O, razı olmadı.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki:
- Ya Resulallah! Allahü teâlâ, "Fatıma dörtyüz dinara razı olmuyorsa, dörtbin dinar olsun! buyurdu.
Hz. Fâtıma'ya bunu haber verdiler. O yine razı olmadı.

Şefaat etmek istiyorum
Peygamber efendimiz, kızının esas maksadının ne olduğunu öğrenmek için, yanına gitti. Esas maksadının ne olduğunu sordu. Hz. Fâtıma dedi ki:
- Babacığım, ben dünyalık bir şey istemiyorum. Benim maksadım dünya değildir. Benim isteklerim ahiret ile ilgilidir. Sen ahirette, ümmetinden günahkârlara şefaat edeceksin. Ben de ümmetinden günahkâr kadınlara şefaat etmek istiyorum. Muradım budur. Bu isteğim kabul edilirse, razı olurum.
Peygamber efendimiz, bu isteğini Cebrail aleyhisselama bildirdi. Cebrail aleyhisselam, Hz. Fâtıma'nın arzusunun kabul edildiğini, ahirette, ayrıca onun da şefaat edeceğini bildirdi.
Peygamber efendimiz, gelip bu haberi sevgili kızına bildirdi. Hazret-i Fâtıma dedi ki:
- Babacığım, senin şefaat edeceğine dair Kur'an-ı kerimde ayetler vardır. Benim şefaat edeceğime dair delil nedir?
Peygamber efendimiz, durumu Cebrail aleyhisselama tekrar bildirdi.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam beyaz bir ipek getirdi. Bunun üzerinde şöyle yazıyordu:
(Kıyamet günü mümin kadınlara, Fâtıma kulumu şefaatçi tayin ettim. Bu hüccet elinde bâkî kalsın.)
Hz. Fâtıma'nın şefaatine izin verildikten sonra, Peygamberimiz Hz. Bilâl'e hitap edip, muhacirin ve ensarı toplamasını emretti. Cümlesi mescid-i şerifte toplandılar. Peygamberimiz minbere çıktı. Hamd ve sena eyledikten sonra, muhacirin ve ensara hitaben buyurdu ki:
- Ey müslümanlar, biliniz ki, kardeşim Cebrâil gelip, Hak teâlânın, melekleri toplayıp, “Fâtıma binti Muhammed'i, kulum Ali bin Ebî Talib'e verdim ve akit ettim” buyurduğunu haber verdi. Bana da emretmiş ki, eshabım arasında bu akdi tecdid edip, şahitler huzurunda akd-i nikâh edeyim.


Ben de râzı oldum
Sonra Hz. Ali'ye dönüp buyurdu ki:
- Ya Ali! Kalk, nikâh hutbeni yerine getir!
Hz. Ali kalkıp, Peygamber efendimizin önüne geldi. Hak teâlâya hamd ve sena eyledi. Habib-i Rabbil âlemine salevat getirdi. Sonra Habibullaha işaretle dedi ki:
- Resulullah efendimiz, kızı Fâtıma'yı bana tezvic etti. Ben de buna razı oldum. Sizler de bu nikâha şahit olun.
Eshab-ı kiram buyurdular ki:
- Ya Resulallah! Bu şekilde tezvic buyurduğunuza biz şahit olalım mı?
Peygamberimiz buyurdu ki:
- Evet şahit olun.
Etraftan, “Allahü teâlâ mübarek etsin” dediler. Sonra Resulullah odasına geldi. Hz. Ebu Bekir'e biraz para verip, çeyiz için bir şeyler almak için gönderdi. Selman ile Bilal'i de çağırıp buyurdu ki:
- Taşınacak şey olursa siz taşıyın.
Hz. Ebu Bekir buyurur ki:
“Dışarı çıktım. Parayı saydım. Üçyüzaltmış dirhem geldi. Hz. Fâtıma'nın çeyizini o para ile gördüm. İçi yün dolu bir döşek aldım. İçi hurma lifiyle dolu bir yastık, topraktan birkaç kap kacak aldım. Resul aleyhisselama getirdim. Görünce, mübarek gözlerinden yaşlar aktı ve, “Ya Rabbi! En iyi kapları toprak çanak olan bu kullarına bereket ver” diye duâ eylediler.
Evimden çıkıp gidiyorsun
Yemekten sonra Resulullah efendimiz, bir eliyle Hz. Ali'yi ve diğer eliyle de Hz. Fâtıma'yı tutarak, evlerine götürdü. Fâtıma'yı bağrına bastı.
Peygamber efendimiz Hz. Fâtıma'ya düğün günü şöyle nasihat etti:
- Kızım, evimizden çıkıp, başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli hâllerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme!
Ağzını ve kulağını muhafaza et! Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Ona karşı gelme! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.
Sonra alnından öptü. Hazret-i Ali'ye teslim etti ve "Zevcen iyi zevcedir" buyurdu. Her ikisini Hak teâlâya ısmarladı. Sonra mübarek eliyle kapının iki kanadını tutup, bereket ile duâ eyledi ve çıkıp gitti.

Bir miktar kalsın
Hz. Ali buyurdu ki:
“Resulullahın hanemize teşrif buyurduğu gün, düğünden dört gün geçmiş idi. Bizimle sohbet eyledi. Sonra bana dedi ki:
- Yâ Ali! Su getir!
Kalktım su getirdim. Bir ayet-i kerime okudu ve buyurdu ki:
- Bu sudan biraz iç! Bir miktar kalsın!
Öyle yaptım. Kalan suyu başıma ve göğsüme serpti. Tekrar, "Su getir" buyurdu. Yine su getirdim. Bana yaptığı gibi, Hz. Fâtıma'ya da yaptı. Sonra beni dışarı gönderdi. Fâtıma'ya nasihat ettikten sonra, beni davet etti. Bana da Fâtıma'yı ısmarlayarak buyurdu ki:
- Ya Ali! Fâtıma'nın hatırına riayet eyle! O benden bir parçadır. Onu hoş tut! Eğer onu üzersen, beni üzmüş olursun.
Sonra, ikimizi de Allahü teâlâya ısmarladı.” Resulullahın soyu Hz. Fâtıma'dan devam etti. Peygamberimizden 6 ay sonra vefat etti.
AGD / 2006
 

fatmana

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Tem 2007
Mesajlar
1,902
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
selamün Aleyküm Aliye Kardeşim...ismi Bana Verilen Yüce Insan Fatima Anamizin Güzel Huylarinin Kaçi Bizde Var Acaba ..yazilari Defalarca Okudum...lafa Gelince Hepimiz şöyleyiz Böyleyiz Derizde Acaba Kaç Kişi Vardir Bu Güzel Vasiflari Taşiyan Taşiyabilen...uygulayabilen...gerçekçi Olursak Kaç Kiz Vardir Günümüzde Evleneceği Eşte Maddiat Aramayan.....rabbim Inşallah Bize Onun Yolundan Gitmeyi Nasip Eder....emeğine Sağlik çok Güzeldi..tekrar Fatima Anamizi Bize Anlama Firsati Sundun....rabbime Emanet Ol..hayirli Günler
 

T.Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
939
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah Razi Olsun Kardeşim Yazilan Tüm Yazilari Sonuna Kadar Göz Yaşlari Içinde Okudum Ne Müthiş şeyler Bunlar...

Dünya Ve Geçiçi Heveslerindan Yaşadiklarimdan Utandim Gercekten...
Allah Razi Olsun Bu Tür Yazilari Sabaha Kadar Olusam Bikmam Bununla Ilgili önerebileceğiniz Kitaplar Varmi Yazari Ve Adini Yazarsaniz Sevinirim Selam Ve Dua Ile Kalin
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Allah Razi Olsun Kardeşim Yazilan Tüm Yazilari Sonuna Kadar Göz Yaşlari Içinde Okudum Ne Müthiş şeyler Bunlar...

Dünya Ve Geçiçi Heveslerindan Yaşadiklarimdan Utandim Gercekten...
Allah Razi Olsun Bu Tür Yazilari Sabaha Kadar Olusam Bikmam Bununla Ilgili önerebileceğiniz Kitaplar Varmi Yazari Ve Adini Yazarsaniz Sevinirim Selam Ve Dua Ile Kalin


Selamün Aleyküm değerli kardeşim.. Rahman c.c sizden de razı olsun inşallah.. Hz. Fatıma annemizle ilgili uzun zamandır yazılar arıyordum.. Konu açmak da hamd olsun bugüne nasip oldu.. Asırların ötesine hitap eden bu mübarek validemizin hayatını her dem gündemde tutmak adına, örneğimiz olması gerektiğini hiç unutmayanlardan oluruz inşallah.. Haklısınız kardeşim..Dünyanın geçici olduğunu onlarla idrak ediyoruz..O mübareklerin Hakk c.c katında bu kadar üstün olmalarına rağmen, dünyalık adına bir şey talep etmemelerinden alınacak çok ders ve gözyaşı dökülecek çok durum var.. Rahman c.c ibretlenenlerden eylesin inşallah cümlemizi..

Hz. Fatıma ile ilgili birkaç kitap önerebilirim size inşallah..Bunları kendim de okudum.. Daha sonra da inşallah bilgim oldukça size tavsiyede bulunabilirim değerli kardeşim..

Can Parçası Hz. Fatıma / SİBEL ERASLAN

Gül Nesli Hz. Fatıma ve Ehl-i Beyt / RAMAZAN BALCI

Hz. Fatıma Gül'ün Goncası / ABDULLAH KARA - HİLAL KARA


Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum kardeşim..Rabbimize emanet olunuz, selam ve baki dua ile inşallah..

 

Birnur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,099
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İsTaNBuL
selamun aleyküm aliye kardeşim.
Gözyaşları içersinde beğeniyle okudum canım benim..Rabbim Fatıma anamız gibi olmayı ve Onun şefaatine nail olmayı nasip etsin Bizlere inşallah.Amin..
Allah razı olsun.emeğine sağlık.Tavsiye ettiğin kitaplarıda en kısa zamanda alacağım inşallah.Allah'a emanet olun güzel kardeşim
 
G

gülderen özdemir

selamün aleyküm sevgili kardeşim allah c.c. razı olsun bizleride peygamber efendimiz (s.a.v.) efendimizin ve hz. fatıma annemizin şefaatine nail etsin amin
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
FATIMA: ÖRNEK KADIN

NECMİYE İKRA YENER


Ey Fatıma! Seni anlatabilmek…
Ey Fatıma! Seni yazabilmek… o kadar zor ki…
Seni yazmaya karar verince, kelimeler denizinde cümleler avına çıktım ve yüreğim tasayla doldu; cümlelerim acıyla bezendi. Seni yazmanın olanca zorluğuna rağmen; ideal bir kadın modeli oluşturduğun için, yazmanın ve seni anlatmanın zaruretine kanaat ettim.
Ey Fatıma! Sen doğmadan evvel, yüce olan değerlerin en zirvesinde bulanan ve Hz. Âdem ile başlayıp Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. İsa ile süregelen vahiy zincirinin son halkası olan baban, Hz. Muhammed ile alay ediyorlardı. Mekke müşrikleri baban için ‘soyu kesik’ diyorlardı. Altmış yaşında olan annen Hatice, sana hamileydi ve sen evin dördüncü kız çocuğu olarak dünyaya gelmiştin. Senden evvel doğan iki erkek kardeşin sen doğmadan vefat etmişlerdi. Kız çocuğa sahip olmanın hakirlikle nitelendirildiği, kız çocuklarının diri diri mezara gömülüp ölüme terk edildiği bir toplumda baban Hz. Muhammed’in değerlerinin ve şerefinin varisi olarak dünyaya gelmiştin. Doğuşunla bolluğu ve bereketi de beraberinde getirmiştin. Senin var oluşun; fakirliğin bolluğa, olumsuzlukların avantaja, hakirliğin ise yüceliğe dönüştürülüşünün adıydı. Sen baban için “KEVSER”, dünyanın bütün geçmiş ve gelecek kadınları için müşahhas bir örneklik abidesi olacaktın. On erkek çocuğa sahip olup baban ile soyu kesik diye alay eden düşünce fukarası cahiller, asıl soyu kesik olanların kendileri olduğunu bilememişlerdi.
Sen ey Fatıma, babanın İbrahim, Nuh, Musa ve İsa’dan devraldığı verasetin tek vasisiydin. Erkek çocuğa sahip olmanın şeref ve itibar nişanesi olarak ifadelendirildiği ataerkil bir toplumda, kız çocuğunun da şerefe nail olduğu, her iki cinsin de yaratıcısı nazarında aynı statüde yer bulduğu gerçeği senin doğumun ile anlam buldu.
Ey Fatıma! Dünyaya geldiğin ev vahyin okuluydu. Sen bu okulda babanın talebesi, baban yani Allah’ın en sevgilisi senin öğreticin idi. Hz. Muhammed ne güzel öğretmen sen ne güzel bir talebe idin. Bu okulda nebevi metodun aşama aşama işlenişine şahit olmuştun.’İKRA’ ilahi emir gereği okuyan babanın ağzından gönüllere ulaşan, inci taneleri mahiyetinde olan aydınlatıcı ve yol gösterici ayetlerin gölgesinde büyümüştün. Ayetleri nakşediyordun o minik yüreğine ve ayetlerle depoladığın yüreğini ne çok severdi baban. Sen kapıda belirdiğinde baban ayağa kalkardı; çünkü sen erdemin, güzelliğin, yüceliğin, asaletin, soyluluğun ve en yüce değerlerin taşıyıcısıydın.
Sen ey Fatıma, gözünü dünyaya açtığın evde yalnız kalmıştın. Ablaların sen doğmadan evlenmişlerdi. Sen, evin tek nazlı çiçeği ve neşesiydin. Baba evin; ilahi eğitimin karargâhı ve inancın merkez üssüydü.
Ey Fatıma! İsminin ne anlama geldiğini en iyi sen biliyordun. İsminin manası ‘cehennem ateşinden ayrılan’ demekti. Çünkü ‘cennetin kapısını cennet ehline ilk sen açacaksın’. Baban senin için: ‘Fatıma cennetin ta kendisi, cennete giriş iznidir.’ derdi. “Bir kadın nasıl olmalıdır?”ın cevabını vermiştin yaşamınla… ‘Parlatıcı’ ve ‘aydınlatıcı’ bir ahlakın vardı ey Fatıma, çünkü sen Zehra’ydın, hayatınla biz kadınlara aydınlığın ve parlaklığın en güzel numunelerini gösterdin. Çocukluğun İslamiyet’in ilk yıllarına rastlar. Yaşadığın asır karanlık bir asırdı. Cehalet diz boyu, insanlar insanlıklarını kaybetmiş, bataklıkta çırpındıkça batıyorlardı. Baban hz. Muhammed insanlığı bu bataklıktan, karanlıktan, çirkeften çekip kurtarmak için Allah-u Teala tarafından peygamberlikle görevlendirmişti ve bu yüce görevin iktiza ettiği sorumluluk şuuruyla; ilahi prosedür gereği en yakınından başlayarak insanlara hakikati anlatmıştı. İnsanın felahını muştulayan bu ilahi gerçekleri göremeyecek kadar kör, işitemeyecek kadar sağır ve akledemeyecek kadar beyinsiz olan cahili toplum senin babanı, O Mübarek Hazreti aşağılamaya başlamış ve yalanlamışlardı. İşkencenin bin bir türlüsünü reva görmüşlerdi babana. Hani bir gün Kâbe’de namaz kılarken, secdede iken Mekke müşrikleri babanın sırtına deve işkembesi koymuşlardı da sen babanın sırtını temizlemeyene kadar baban doğrulamamıştı secdeden..
Ey Fatıma! Allah ve Resulüne iman edenler İslam’ın ilk yıllarında işkencenin, eziyetin, hakaretin ve zulmün en kötüsünü tatmışlardı. Kula kul olunmayacağını, yalnız tek bir Yaratıcıya tapılacağını ikrar eden İslam’a teslim olan ilk Müslümanlar Mekke müşrikleri tarafından türlü türlü eziyetlere maruz kalmışlardı. Ey Fatıma, işkenceyle vücudu ikiye ayrılan
İslam’ın ilk Şehidesi şerefine nail olan Sümeyye’nin haberini almıştın. Bilal’in haberini de duymuştun. Hani güneşin yakıcı, kavurucu sıcaklığında kumlara yatırılıp karnına ağır taşlar koyularak kendi elleriyle yonttukları putlara tapmaya zorlanan Bilal’i ve Bilal gibi işkence gören Yasir ailesinin de haberini duymuştun. Hani İslam’ın işkence yıllarında müminler birbirlerine sabrı ve hakkı tavsiye ediyorlardı. Sabrın ne demek olduğunu en iyi sen biliyordun.
Sen o minicik bedeninle tüm bu sıkıntıların en yakın tanığıydın. Babanın yüzü suyu hürmetine yaratılan şu koskoca dünyayı nasıl babana dar etmişlerdi. Kendi yurdunda her türlü zulme maruz kalan baban belki bir iman eden olur umuduyla Taif’e yol almıştı. Taif’te taşlanan ve ayakları kan revan olan baban o durumda bile Taif halkına ne güzel dua etmişti.
Ey Fatıma! Beni Haşim vadisinde üç yıl boyunca baban ve ona iman edenler; açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara terkedilmişti. Mekke müşrikleri babanı ve ona inananları caydırmak için Beni Haşim vadisinde açlığa ve susuzluğa mahkûm etmişlerdi sizleri. Annen Hatice’nin açlıktan yorgun düşmüş bedenini her gün görüp kahroluyordun. Annen Hatice, Mekke’nin en zengin kadınıydı. Ancak tüm zenginliğini İslam’a adamıştı. Adamışlığın ve adanmışlığın huzuruydu O’nu dertler yumağıyla örülmüş Ebu Talip Vadisinde açlığa, susuzluğa, sıkıntılara, hastalıklara karşı metanete sevk eden. Bu ambargoya annenin hasta ve yorgun bedeni daha fazla dayanamamıştı. Anneni kaybetmiştin. Baban ne kadar üzülüyordu ve sen ne kadar mahzun ve üzgündün Baban en büyük destekçisi ve yardımcısını kaybetmişti. Babanın tek tesellisi Cebrail’den aldığı mesaj idi. “Hatice’yi cennetteki en görkemli köşklerden birine yerleştirdim. Şimdi O İmran kızı Meryem ve Asiye ile birlikte altın ve yakuttan bir köşkte oturmaktadır.” Evet. Dünyada Allah ve Resul’ü için çektiği sıkıntıların mükâfatıydı bu.
Beni Haşim vadisindeki dertler ve sıkıntılarla geçen muhasara yıllarına dayanamayan Ebu Talip de vefat etmişti. Mekke ahalisinin olanca kızgınlığına, tehlikelerine ve öfkesine karşı Ebu Talip babanı nasıl da koruyup kollamıştı. Baban şimdi arkadaşı Hatice ve koruyucusu olan Ebu Talib’i kaybetmenin hüznünü yaşarken sen ne yapacağını bilememenin vermiş olduğu çaresizliğinle babana teselli olmanın mücadelesini vermeye başlamıştın. Bir anne sıcaklığıyla müşfik duruşunla babanın ‘Ümmü Ebihası’ olmuştun. Sen Haniye idin. Şefkat ve merhametin öyle çoktu ki sana Haniye diyorlardı. Öyle güzel bir evlat olmuştun ki baban üzülmesin diye O’nu yalnız bırakıp evlenmek istemiyordun. Sen baban için bir nimettin. Çocukluğundan itibaren babanın hamisi olmuştun ve babanın yanından ayrılmak istemiyordun. Ancak her işin en iyisini ve en güzelini en iyi bilen Yüce Yaratıcı seni çocukluğundan beri (takdiri ilahi gereği) yanınızda büyüyen Ali’ yi sana eş olarak uygun görmüştü ve baban, Ali ile evlenmeni istiyordu. Ve evlilik vakti gelmişti. Evlilik vakti senin için ayrılık vakti demekti. Ne çok ağlamıştın babandan ayrılacağın için.
Ey Fatıma! Senin evlilik hayatın sıkıntılar içinde geçmişti ancak sen zaten sıkıntılar içinde büyümüştün ve sıkıntılar seni olgunlaştırmıştı. Fakirliğin, açlığın, yokluğun ne demek olduğunu çok iyi biliyordun. Ne kadar çok çalışıyordun. Evine o kadar çok su taşıyordun ki; kırba ellerinde iz bırakmıştı. El değirmeniyle o kadar çok buğday öğütürdün ki; ellerin nasır bağlamıştı. Evini o kadar çok süpürürdün ki; zayıf bedenin yorgun düşerdi. Bu yorgunluğuna, çok çalışmana eşin Ali ne çok üzülürdü ve sana ‘git babandan bir hizmetçi iste’ demişti de sen babana gitmiş ancak kızın senden ev işlerinde yardımcı olsun diye bir yardımcı istiyor şeklindeki arzuhalini söylemeye çekinmiştin. Bir sıkıntının olduğunu fark eden baban, hemen evine gelip sıkıntını sormuştu ve eşin Ali durumu babana izah edince babanın vermiş olduğu cevabı, bir ders olarak kalbine ve hayatına nakşetmiştin. Sen zaten bu tür derslere alışıktın. Bir hizmetçinin yerine ‘subhanallah’, ‘elhamdülillah’ ‘Allah u Ekber’ zikirlerini hayatının her demine en güzel yardımcı ve dost olarak kaim etmiştin.
‘Kadının cihadı kocasına iyi eş olmasıdır.’ derdin. İlahi dinin yeryüzüne hâkim kılma savaşlarından yorgun ve yaralı bir durumda eve dönen eşinin yaralarını sarardın. Ve eşin senin güler yüzünü görünce bütün üzüntülerini unutuverirdi. Günlerce aç kalırdın da bunu seferden dönen eşine söylemekten çekinirdin; çünkü eşinin yiyecek bulamayıp üzüleceğinden endişe ederdin ve bu düşünceyle aç kaldığını söylememeyi tercih ederdin.
Ey Fatıma! Evinde bulunan yiyeceğin miktarına bakmadan, yarını hesap etmeden kapını çalan her muhtaca günlük rızkını verirdin. Hani mübarek ramazan ayının birinde iftar saati kapını çalan bir fakire iftar yemeğini vermiş ve o gün sadece su ile iftar etmiştin. İkinci ve üçüncü günde yine iftar saati muhtaç olup ta kapını çalan kişilere iftar yiyeceğini vermiş ve sen yine su ile iftar etmiş idin. Başkalarının nefsini kendi nefsine tercih ederdin. ‘İsar’ senin ahlakının bir başka güzel yönüydü. Sen Ali-yel Murtaza’ya ne güzel bir eş olmuştun.
Çocuklarına ne güzel anne olmuştun. Beş çocuğunun mürebiyyesiydin. Onları öyle güzel bir ahlak ile terbiye etmiştin ki, Hasan gibi İslam’ın maslahatı için mücadele veren bir kahramanı, Hüseyin gibi Kerbela da zalimin zulmüne karşı kıyam edecek bir yiğidi, Zeynep ve Ümmü Gülsüm gibi Beni Ümeyye’nin zulüm rejimini ifşa etmek maksadıyla topluluklara hutbeler okuyacak evlatlar yetiştirmiştin.
Ey Fatıma! O kadar çok ibadet ederdin ki, ibadet için o kadar çok ayakta dururdun ki ayakların şişerdi.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ey cennet kadınlarının seyyidesi! Mübarek babanın ahirete irtihaline ne çok üzülmüştün ve bu üzüntün babana kavuşacağın güne değin sürmüştü. Sen bu dünyada ki medarı maişetini kaybetmiştin. Allah’ın Resulü senin yaşama dayanağındı. Dayanağını kaybetmiştin. Dayanağı olmayan insanlar çok zor yaşar ey Fatıma, bunu Rabbin en güzel bilendi ve dayanaksız yaşamana; çok zor bir yaşam sürmene izin vermeyen Allah, firak acını dindirip sana mutahhar bir ölümü seçti. Senin doğumun ve varlığın da mutahhar idi ve ölümünde tertemiz olmuştu. (Selam olsun sana ve dirileceğin güne)



Ey Fatıma! Kısacık olan ömründe biz kadınlara ne güzel örnekler sunmuştun. Babasının ideal kızı, eşinin ideal hanımı, çocuklarının ideal annesi; ahlakın, duruşun ve her davranışınla Allah’ın razı geldiği kadın modelinin sembolü olmuştun.

Senin yaşamını beğenmek ve senin ahlakını örnek almak seni sevmektir ey Fatıma! … Kişi sevdiğiyle beraberdir. Seni seviyoruz ancak ne çok uzağız senden…


20.02.2008
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Babacığım, ben dünyalık bir şey istemiyorum. Benim maksadım dünya değildir. Benim isteklerim ahiret ile ilgilidir. Sen ahirette, ümmetinden günahkârlara şefaat edeceksin. Ben de ümmetinden günahkâr kadınlara şefaat etmek istiyorum. Muradım budur. Bu isteğim kabul edilirse, razı olurum.

s.a hepsini okuyamadım canım şimdi işten çıkıyorum.inş.okuyacağım hepsini.Allah onun şefaatine bizleride nail eylesin.Bi arkadaşımda rüyasında bütün anneler hz. fatıma gibi olsun diye bir ses duymuş sonra benimle ilgili bir rüya görmüş.Allah razı olsun çok güzel bir paylaşım.s.a
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Selamünaleyküm kardeşim. emeğine sağlık ALLAH binlerce kez razı olsun. Hz. Fatımatüzzehra annemizi sizlere şefaatçi kılsın inşaallah...
Onlar ki her adımlarında KUR'ANın ışığıyla hareket ettiler. Yaşayan Birer KUR'AN idiler. Bu örnekleri tanıyıp idrak edenlerden eylesin Yüce MEVLAM bizleri...

ALLAHa emanet olunuz...
selam ve dua ile...
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
51
Selamunaleykum
Guzel Yurekli Kardeşim
Emeğine Sağlik
Yazamiyorum Ifade Etmek Zor Bazen
Fatma Anamizin Buyukluğunu Yazmak Zor
Ne Guzel Bir Ornek Onun Gibi Olabilmeye Calişmak
çalişmak Cunku Cok Zor Hemde Cok
Davranişlarimizi Islami Hayatta Gore Tam Anlamiyla Yapmak
Ki O Zaman Hayat Cok Daha Huzurlu Olurdu Inaniyorum
Allah Razi Olsun Kardeşim
Sevap Hanene Yazilsin Inşaallaj
Allaha Emanet Olu
Selam Ve Dua Ile
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamüaleyküm kardeşim duan için 1000'lerce kez AMİN kardeşim çok güzel bir konu Allah razı olsun emeğine sağlık kardeşim a.e.o.


Ve aleyküm selam kardeşim.
Kalbi aminler inşallah kardeşim. Ecmain olsun.
Rabbimiz c.c sizden de razı olsun.
En Emin'e emanet olun..Selam ve baki dua ile inşallah.

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
~*~ Efendimizin ciğerparesi: Hz FATIMA ~*~

Hz. Fatıma (r. anhâ), Efendimiz’in (sas) soyunu devam ettiren gül neslinin anasıdır.
O, “neslinden gelecek olanların cehennem azabından fersah fersah uzak olduğu” Fatıma’dır. O, “beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü” Zehra’dır. O, “kendisini Allah’a adamış, namuslu ve iffetli” Betûl’dür. O, Hz. Fâtımatu’z–Zehra el–Betûl’dür.
Allah Resulü’nün en küçük kızı olan Hz. Fatıma validemizin hayatının bin bir çile, ızdırap ve gözyaşıyla dolu olduğunu görüyoruz. Babasıyla arasında evlat–baba ilişkisinin üstünde ayrı bir sevgi bağı vardır. Her ânı ayrı bir hakaret, horlanma, işkence ile geçen islam daveti esnasında babasını hiç yalnız bırakmamış ve O’nu adım adım takip etmiştir.
Bir gün Efendimiz (sas) Kâbe’ye gitmiş ve orada bulunanlara islâm’ı anlatıyordu. Orada bulunan müşrik grubu, bu nurlu sesi boğmak için toplanmış ve Allah Resulü’ne her türlü hakareti yaparak O’nu tartaklıyorlardı.
Babasının bu hazin görüntüsünü bir kenardan gözyaşları içinde izleyen Hz. Fatıma, oradaki talihsizler güruhunun dağılmasından sonra kanlar içindeki babasını alıp eve götürüyor ve yaralarını sarıyordu. Yine bir gün Efendimiz (sas) Kâbe’ye gidiyor ve namaza duruyordu. Secdeye vardıklarında, müşrikler bir deve işkembesini üzerlerine atıyorlardı. Müşrikler bu tabloyu kahkahalar atarak seyrederken, çilekeş kızı Hz. Fâtıma, babasının üzerine bulaşan pislikleri kendi elleriyle temizliyor ve babasını teskin ediyordu. (Buhari, Vudu, 69; Müslim, Cihad, 107–110)
Evet, Hz. Fatıma ile Efendimiz (sas) arasında çok güçlü bir sevgi bağı vardı. Babasının terbiyesi altında yetişen Hz. Fatıma, O’na çok benziyordu. Haya ve edebi, konuşma tarzı, oturup kalkması ve yaşantısıyla babasını andırıyordu.

Nebiler Serveri (sas) de kendi pâk neslini devam ettirecek olan kızını çok seviyor, kızı yanına geldiğinde onu ayakta karşılıyor, elini tutup “Hoş geldin kızım” diyor ve ona iltifatlar edip yanına veya kendi yerine oturtuyordu. (Müslim, Fezailu’s–Sahabe, 98; Ebu Davud, Edeb, 143, 144)
Hz. Fatıma evlilik çağına geldiğinde sahabinin ileri gelenlerinin onunla evlenmek için yarıştığını görüyoruz. çünkü onunla evlenmek, Allah Resulü’ne akrabalık bağlarıyla bağlanmak demekti. Bu da çok büyük bir şerefti ve sahabe–i kiramın ileri gelenleri bu şerefe ulaşmak istiyordu. Bu yüce şeref Hz. Ali’ye nasip olacaktı. Nebiler Serveri’nin damadı olan Hz. Ali (ra), fakir bir genç olduğu için Hz. Fatıma’ya mehir verecek parası bulunmuyordu. Elinde bulundurduğu bir kısım eşyasını satarak eşine 450 dirhem civarında mehir verebilmişti. Peygamber kızı Hz. Fatıma’nın çeyizinde ise bir kadife örtü, içine hurma lifi doldurulmuş deri bir yastık, iki el değirmeni ve deriden yapılmış iki su kabı bulunuyordu.
Bu kutlu evlilikten Hz. Hasan ve Hüseyin dünyaya gelmişti. Hz. Ali baba, Efendimiz (sas) ise dede olmuştu. Allah Resulü, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i dede şefkatinin üzerinde ayrı bir muhabbetle seviyordu.
Efendimiz’in, “Fatıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur.” (Buhari, Fezailu Ashabi’n–Nebi, 12, 29) iltifatına mazhar olan Hz. Fatıma validemizin, babasını savaş meydanlarında da yalnız bırakmadığını görüyoruz. O, Uhud Savaşı’nda mücadele eden sahabelere yiyecek ve su taşımış ve aynı zamanda yaralananların yaralarını sarmıştır. Savaşın kızıştığı bir anda gözleriyle babasını arayan Hz. Fatıma, babasının ağzından kan boşaldığını görünce hemen yanına koşmuştu. Babasının dişi kırılmıştı. O, elleriyle babasının kana bulanan yüzünü temizlemeye çalışmış, kanın dinmediğini görünce de bir hasır parçasını yakıp küllerini Efendimiz’in (sas) yüzüne bastırarak akan kanı durdurmuştu. (Müslim, Cihad, 101)

Babasına çok düşkün olan Hz. Fatıma, Efendimiz’in vefat anlarında yanına gelir ve babası kızının kulağına bir şeyler fısıldar. Bunun üzerine ağlamaya başlayan Hz. Fâtıma, Allah Resulü’nün kulağına eğilip tekrar bir şeyler söylemesiyle ağlamayı bırakır ve bu defa tebessüm etmeye başlar. Daha sonra bu olayın nedenini anlatan Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber’in, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefât edeceğini söylediğini ve kendini tutamayarak ağladığını; ancak daha sonra ehl–i beytinden kendisine ilk kavuşacak kişinin kendisi olduğunu müjdelediğinde gülümsediğini söyler. (Buhari, Fezailu Ashabi’n–Nebi, 12; Müslim, Fezailu’s–Sahabe, 97–99)

Bu müjdeyi alan Hz. Fatıma anamız, Allah Resulü vefat ettikten sonra onun acısına fazla dayanamamış ve yaklaşık beş buçuk ay sonra vefat ederek yine babasına kavuşmuştur. Onun analık yaptığı nurlu nesil ise, bulundukları her asrı aydınlatmış ve aydınlatmaya da devam etmektedir. Ne mutlu o nesle ve o nesle tâbî olan kutlulara...
 

T.Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
939
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamün Aleyküm değerli kardeşim.. Rahman c.c sizden de razı olsun inşallah.. Hz. Fatıma annemizle ilgili uzun zamandır yazılar arıyordum.. Konu açmak da hamd olsun bugüne nasip oldu.. Asırların ötesine hitap eden bu mübarek validemizin hayatını her dem gündemde tutmak adına, örneğimiz olması gerektiğini hiç unutmayanlardan oluruz inşallah.. Haklısınız kardeşim..Dünyanın geçici olduğunu onlarla idrak ediyoruz..O mübareklerin Hakk c.c katında bu kadar üstün olmalarına rağmen, dünyalık adına bir şey talep etmemelerinden alınacak çok ders ve gözyaşı dökülecek çok durum var.. Rahman c.c ibretlenenlerden eylesin inşallah cümlemizi..

Hz. Fatıma ile ilgili birkaç kitap önerebilirim size inşallah..Bunları kendim de okudum.. Daha sonra da inşallah bilgim oldukça size tavsiyede bulunabilirim değerli kardeşim..

Can Parçası Hz. Fatıma / SİBEL ERASLAN

Gül Nesli Hz. Fatıma ve Ehl-i Beyt / RAMAZAN BALCI

Hz. Fatıma Gül'ün Goncası / ABDULLAH KARA - HİLAL KARA


Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum kardeşim..Rabbimize emanet olunuz, selam ve baki dua ile inşallah..


vermiş olduğunuz bilgiler için cok teşekkürler allah razı olsun selam ve dua ile kalın ...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt