Sen olmasaydın; Allah’ın varlığından, birliğinden, sonsuz kudret ve azametinden, dünyamızı cennete dönüştüren yüce dînimizden ve her biri bize ayrı bir haz ve fayda veren ibâdetlerden nasıl haberdâr olabilirdik?
Sen olmasaydın; inceliği, zerâfeti, tevâzûyu, güzel ahlâkı kim öğretir ve bu konuda bize kim örnek olabilirdi? Halbuki Sen, güzel ahlâkı yaşamak ve tamamlamak için gönderildin.
Sen olmasaydın, gönlünü hüzün ve ümitsizlik kaplamış yetîmin başını kim okşar; onu kucaklayıp şefkatle bağrına kim basardı? Sen ise yetîmi dâima gözettin ve:
“En güzel ev; içinde yetîme iyi muâmele edilen evdir. En kötü ev de, yetîme kötü muâmele edilen evdir.”buyurdun. (İbn-i Mâce, Edeb, 6)
Sen olmasaydın, diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının gökyüzünü kaplamış feryâdlarını ve çığlıklarını kim dindirirdi? İffet ve fazîlet timsâli ve şefkat âbidesi kadınlara lâyık oldukları şerefi ve haysiyeti kim lütfederdi? “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyurarak onları, hak ettikleri yüce mevkiye kim kavuştururdu?
Sen olmasaydın, kadınların haklarını kim korur ve;
“Kadınların haklarına riâyet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’dan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır…” buyururdu?
Sen olmasaydın, ailede huzûr ve saâdetin esâslarını bizlere kim öğretirdi? Hanımlara hoş davranılması hakkında;
“Sizin en hayırlınız, ailelerine en güzel muâmelede bulunanınızdır.” buyurarak bize kim nasîhatta bulunurdu? (İbn-i Mâce, Nikâh, 50)
Sen olmasaydın, kim mahlûkata şefkat ve merhameti tavsiye ederek;
“Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de sizlere merhamet etsin!” buyururdu? (Tirmizî, Birr, 16)
Sen olmasaydın, her türlü güce ve imkâna sâhip olduğu halde düşmanlarına bile beddua etmekten ve kahretmekten sakınarak;
“Allah’ım, bu kavmi doğru yola ilet! Ben bunların soyundan mü’min bir neslin gelmesini diliyorum!”
“Allah’ım, ümmetimi afvet, çünkü onlar bilmiyorlar!” diye kim duâ ederdi? (İbn-i Mâce, Menâsik, 56)
Sen olmasaydın, bize kim afv ve müsâmaha ile muâmele etmeyi tavsiye ederdi? Senin şu mübârek kelâmın bu konuda ne kadar anlamlı;
“Sana zulmedeni afvet, seninle ilgilenmeyen akrabana yardım et, sana kötülük yapana iyilikle mukabele eyle, aleyhine de olsa doğruyu söyle!”
Sen olmasaydın; boynu bükük, gönlü kırık fakîr ve ihtiyâç sâhiplerine kim yardım eder ve müşfik davranırdı? Sen ise fakîrlere hep ikrâm ve ihsân edilmesini tavsiye ettin ve Hazret-i Âişe vâlidemizin şahsında bütün ümmete hitâben şöyle buyurdun:
“Yâ Âişe! Fakirleri sev! Onları yakınına al ki, Allah Celle Celâlühü kıyâmet günü seni yakınına alsın!..”
“Yâ Âişe! Hiçbir zaman muhtâç birisini kapından boş çevirme; yarım hurma ile dahi olsa, kendini cehennem azâbından koru!..” (Tirmizî, Zühd, 37)
Sen olmasaydın, komşu hakkına riâyeti kim tavsiye ederdi? Halbuki Sen;
“Kâfir olan komşunun bir hakkı vardır. Müslüman komşunun iki hakkı vardır. Müslüman ve akrabâ olan komşunun üç hakkı vardır.”buyurarak komşularla dâima hoş ve güzel geçinmeyi tavsiye ettin.
Sen olmasaydın, kan kardeşliğinden de önemli olan din kardeşliğini bizlere kim öğretir ve;
“Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe kâmil mü’min olamaz.” buyururdu? (Buhârî, İmân, 7)
Sen olmasaydın, kölelere kim insanca muâmelede bulunurdu? Sen, onları hürriyetlerine kavuşturmaktan büyük haz duyar, onlara sevgi ve şefkatle davranılmasını ister ve;
“Onlara yediğinizden yedirmeye, giydiğinizden giydirmeye dikkat ediniz! Affedemeyeceğiniz bir hatâ yaparlarsa, izin veriniz! Fakat onlara aslâ eziyet etmeyiniz! Çünkü onlar da Allah’ın kuludur.” buyururdun.
Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri de ne güzel buyuruyor:
Kudûmun rahmet ü zevk u safâdır yâ Rasûlâllâh !
Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Rasûlâllâh !
Hüdâyî’ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın,
Kapına intisâb etmiş gedâdır yâ Rasûlâllâh !
Salât-ü selâm Sana, ey kâinâtın fahr-ı ebedîsi!
Salât-ü selâm Sana, ey âlemlerin varlık sebebi!
Salât-ü selâm Sana, ey dünya ve âhiret hayatının kurtuluş vesîlesi!
Salât-ü selâm Sana, ey günahkârların biricik şefâatçısı!
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerimde Resulüne itaat etmenin kendisine itaat etmek olduğunu bildiriyor.
Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik. (Enbiya 107)
De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm. (Araf 158)
Âlemlere (Cin ve İnsanlara ilahi azap ile) korkutucu (uyarıcı) olarak Furkan’ı (Kur’an-ı)
kuluna (Muhammed Aleyhisselama) indiren (Allah’ın şânı) ne yücedir. (Furkan 1)
Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik fakat insanların çoğu bunu bilmez. (Sebe 28)
Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin. (Kalem 2-4)
Allah ve melekleri, Resule salavat getiriyor, iman edenler, siz de salavat getirin. (Ahzab 56)
Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın. (Muhammed 33)
Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir. (Ahzab 71)
Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80)
De ki, “Allah’a ve Peygambere itaat edin! Eğer (uymayıp) yüz çevirirlerse, (kafir olurlar) Elbette Allah kafirleri sevmez. (Al-i İmran 32)
Allah’a ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider. (Nisa 13,14)
Allah’a ve Resulüne inanmayan (kafir olur) kafirler için çılgın bir ateş hazırladık. (Feth 13)
Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir. (Enfal 13)
Allah’a ve Resulüne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız. (Al-i İmran 132)
Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, işlediklerinizden bir şey eksilmez. (Hucurat 14)
Allah’a ve Resulüne itaat edenler, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. (Nisa 69)
Allahü Teâlâ yine hadis-i kudsilerde buyuruyor ki:
Ey Resulüm, İbrahim’i halil, seni de habib edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım. (Mevahib-i ledünniyye)
Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım. (Hâkim)