[FONT="]Kadının biri İmam-ı Azam Ebu Hanife hazretlerine çocuğunu getirir. `Hocam oğlum çok şeker yiyor. Nasihat etseniz de yemese` diyerek derdini açar. İmam Azam bir kadına, bir de çok şeker yediği için kendisine getirilen çocuğa bakar. Kadın merakla hoca efendinin ağzından çıkacak sözü beklemektedir. Bir iki dakika geçtikten sonra, İmam Azam, kadına kırk gün sonra gelmesini söyler. Kadın nasihat beklerken kırk gün sonra çağrılmasına şaşırır amma velakin hocanın elbet bir bildiği vardır diyerek, evinin yolunu tutar. Kırk gün sonra yeniden İmam-ı Azam`ın huzuruna gelir.İmam Azam bu defa çocuğa derin derin bakar ve `Evladım çok şeker yeme` der. Başka ... Başka bir şey yok. Kadın yine şaşırır. Sadece bir cümle söyleyecek idiyse niye kırk gün bekletti ki! İçine düşen merakı şaşkın bakışlarına emanet ederek yine evinin yolunu tutar. Umduğunu bulamamıştır. Hayal kırıklığına uğramıştır. Bir tek sözle nasihat mı olurmuş! Dua edeceğini, okuyup üfleyeceğini beklerken üstelik. Zaten kendisi de bütün gün oğlum şeker yeme demiyor mu? Aradan birkaç gün geçer kadın yine çıkar İmam Azam`ın huzuruna. Bu defa mutlu ve meraklı. `Hocam` der `nasihatiniz işe yaradı. Oğlum artık eskisi kadar şeker yemiyor. Ama bunu demek için neden kırk gün beklediniz? İlk getirdiğimde nasihat etseniz olmuyor muydu?` İmam-ı Azam Ebu Hanife`nin cevabı bütün çağları kuşatacak ibreti barındırır. `Ben de çok şeker yerim. Çocuğa şeker yeme diye nasihat edebilmek için önce benim şekeri bırakmam gerekiyordu. Kırk gün boyunca edeceğim nasihatı önce kendi nefsimde uyguladım. Ancak şeker yemeği bıraktıktan sonra çocuğa şeker yememesini nasihat edebilirdim.[/FONT]