En’am/151-De ki: “Gelin, Allahın (gerçekten) neyi yasakladığını size anlatayım: Ondan başka şeylere asla ilahlık yakıştırmayın; anne babanıza iyilik yapın (ve onlara karşı saygısızlıkta bulunmayın); ve çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; (çünkü) sizin de onların da rızıklarını sağlayacak olan biziz; açık veya gizli hiçbir utanç verici fiil(fuhuş) işlemeyin; ve haklı bir gerekçeye dayanmadan Allahın haram kıldığı cana asla kıymayın: Allah bunu size emretti ki aklınızı kullanabilesiniz;
6En’am/152-“ve rüşd yaşına erişmeden önce yetimin mal varlığına -onun iyiliği için olmadıkça- dokunmayın“. (Bütün alış verişlerinizde) ölçü ve tartıya tam olarak, adaletle uyun; (Biz) hiçbir insana taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemeyiz; ve bir görüş belirttiğinizde, yakın akrabanıza (karşı) olsa da, adil olun. Allaha karşı taahhütlerinize (daima) riayet edin: bunu Allah size emretti ki ders alabilesiniz.”
Oysa insanları mutlu-mutsuz eden, huzurlu-huzursuz eden konu Allah’ın varlığının ispatlanması ya da ispatlanamaması değildir. Asıl gerekçe, insan onuruna yakışan insani ve ahlaki değerlerin hayata hâkim kılınıp kılınmamasıdır.
• Dolayısıyla Allah’ın varlığını gündemlerinin önemli konusu haline getiren din yandaşı ve din karşıtı oluşumlar insanların onurlu yaşamasının değil başka işlerin peşindedirler. Çoğu defa hiçbir değer üretmeyen ve başkalarının sırtından geçinen bu insanlar ancak laf cambazlığı ve laf ebeliğiyle, demagojiyle ve masa başı sohbetlerle vakit geçirmektedirler.
31Lokman/22-“İnsanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya (oyalayıcı sözlerle vakit geçirmeye) kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor.”
6En’am/112-“Ve işte böylece, biz, hem insanlar hem de görünmez varlıklar içinden zihin çelmeyi amaçlayan yaldızlı/parlak yarı hakikatleri birbirine fısıldayan şeytani güçleri her peygambere düşman kıldık. Ama Rabbin dilemedikçe onlar bunu yapamazlardı: o halde, onlardan ve onların mesnetsiz hayallerinden uzak durun!”
6En’am/113-“Ki ahirete inanmayanların kalpleri o(nların yaldızlı sözleri)ne kansın, ondan hoşlansınlar ve onlar, işledikleri suçları işlemeğe devam etsinler.”
18Kehf/56-“Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkâr edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Ayetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.”
22Hacc/8-“İnsanlardan kimi, hiç bir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışır durur.”
40Mümin/56-“Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Tasavvufi öğreti, özünde bir çeşit panteist anlayışa sahiptir. İdeolojik tasavvuf anlayışında karşıt inançlar, dinler ve onların mensupları arasında bir fark yoktur. Nitekim tasavvufçuların en önde gelen isimlerinden biri olan Muhyiddin İbn Arabi kitaplarında açıkça şunu dile getirmiştir: “İnsanlar Allah hakkında çok değişik şeylere inanmışlardır. Bense onların inandıklarının tamamının doğru olduğuna inanıyorum.” “Tek varlıktan başka varlık yoktur. Şu halde aydınlık(nur) ile karanlık(zulmet) aynıdır.” İbn Arabi, Fusûsu’l-Hikem, s.151.
“Allah bana hamd eder, ben de O’na hamd ederim. O, bana kulluk(ibadet) eder ben de O’na.” Fusûsu’l-Hikem, s.1/83 “Müslüman putun ne olduğunu bilseydi, dinin putperestlikten ibaret olduğunu anlardı. Müşrik putun farkında olsaydı, dininde hiç dalalete düşer miydi?” Fusûsu’l-Hikem, 1/258.
Gazali, ‘La ilahe illallah’ sözünün cahillerin(avamın) tevhidi olduğunu, ‘La huve(mevcude) illallah’ sözünün ise tarikatçı seçkinlerin tevhidi olduğunu savunmuştur.
Gazali, Mişkatü’l-Envar, 124. Böylelikle Gazali Allah’tan başka varlık olmadığını, işaret edilen her varlığın Allah olduğunu örtülü olarak ifade etmiştir. Oysa Kur’an’da 3Al-i İmran/18’de, Allah’ın, meleklerin ve adaletli ilim sahiplerinin tevhidinin ‘La ilahe illallah’ olduğundan söz edilmiştir.
3Al-i İmran/18-“Allah, (bizatihi Kendisi) ile melekler ve hak ve adaleti gözeten ilim sahipleri O’ndan başka tanrı olmadığına şahittir: O’ndan başka tanrı yoktur, O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
İdeolojik tasavvuf; düşünceler, inançlar ve insanlar arasında bir fark görmezken, tasavvufa yeni giriş yapan mürit buna inanmaz ve bu yönde davranmaz.
• Onun için tek doğru; bağlandığı şeyhi, piri, tarikatı ve tarikat mensuplarıdır.
• Tarikattaki hiyerarşi basamaklarında üst mertebelere çıkan sofular, gitgide değerlerden soyutlanırlar, kendileri değer haline gelir.
• Allah ile direkt ilişkiye geçtiklerine inanır,
• Zamanla Allah’ı, ötede beride aramak yerine kendi içlerinde olduğuna, bu sözü anlamayanlara kendilerinin Allah’ın yansıması olduğuna, eğer ortam uygun ise kendilerinin Allah olduğunu iddia ederler.
• Bedenlerinin Allah’ın evi olduğunu, savunurlar.
• Mürşid-i Kamil (kemale ermiş, olgunlaşmış) olarak kabul edilen şeyh, dünyadan elini eteğini çekmiş biridir.
• “Tasavvuf kâal (laf-söz) değil, hâl(durum) yoludur.”
•
Mistik literatürde üstad; inisiyatördür, mürşittir, şeyhtir, pirdir ve tektir, öğrenci ise inisiye adayıdır, mürittir.
• Bir inisiyatör, öğrencisinin kalbinden ve aklından geçenleri bilebilir ve hatta onun rüyalarını denetleyebilir.
• Sırlar mitolojisi ile geniş halk yığınları aldatılır.
• Bazı gerçeklere, “gözlerini kapayarak”, sezgileri ile ulaşmaya çalışmıştır.
•
Mistisizm bu çabaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kimileri küçük sırları çıraklık sırları, büyük sırları kalfalık sırları, hakiki (hakikata ait) sırları da ustalık sırları olarak adlandırır.
İnisiyasyon denilen eğitim, Batınilikte, genel olarak “tedris, irşat” olarak ifade edilmekle birlikte, Tasavvufçular ve İslam İlahiyatçıları inisiyasyon sözcüğünün özel anlamdaki karşılığının tasavvuf olduğunu düşünürler.