Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

' SahabedeKİ PeyGamBer A$Kı ' (1 Kullanıcı)

SARI KABUS

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
109
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
ping_pong
Kayıtlı Kullanıcı
Üyelik Tarihi: 09.06.08
Yaş: 19
Mesajlar: 524
Konular: 29
Seviye: 21 []
Paylaşım: 100 / 502

Güç: 174 / 1110

Tecrübe: 10%



_________________
Lailahe illalah Muhammedun Rasullulah
Yahudi ve Hristiyanlar Cennete Girecek diyen Cennete Giremez

yahudi ve hiristiyanlar cennete girecek diyenler cennete giremez diyorsun imzanda, sevgili kardeşim peki ya Kuran indirilmeden önce ki yahudi ve Hiristiyanlara ne olacak...İslam Dini Doğmadan önce islam dan habersiz olanlara ne olacak ???

konuya cevap yazmana gerek yok !
 

SARI KABUS

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
109
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Ayrıca İmzanı Değiştirmeni Arz Ederim !
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
ping_pong
Kayıtlı Kullanıcı
Üyelik Tarihi: 09.06.08
Yaş: 19
Mesajlar: 524
Konular: 29
Seviye: 21 []
Paylaşım: 100 / 502

Güç: 174 / 1110

Tecrübe: 10%



_________________
Lailahe illalah Muhammedun Rasullulah
Yahudi ve Hristiyanlar Cennete Girecek diyen Cennete Giremez

yahudi ve hiristiyanlar cennete girecek diyenler cennete giremez diyorsun imzanda, sevgili kardeşim peki ya Kuran indirilmeden önce ki yahudi ve Hiristiyanlara ne olacak...İslam Dini Doğmadan önce islam dan habersiz olanlara ne olacak ???

konuya cevap yazmana gerek yok !

kuran-ı kerım inmeden önce incil kitabı vardı onun hükümleri geçerliydi ne zmn kı kuranı keRim indi İncil kitabı degil Kuranı kerım ın hükümleri geçerli oldu
Tevrattada böyle İncil Kitabı gelmeden önce onun hükümleri geçrliydi ama İncil kıtabı inince Tevratın hükümleri kalktı kardeşim

ben imzamı şimdi içinn kasdediyorumm şimdiki zamanda Allahu tealanın indirdigi gibi degil Tevrat ve incil
insanlar kendi kafaları göre yazmıslar degiştirmişler işlerine gelmeeyen yerleri
umarım anlatabilmişimdir
Selam ve duayla =)
hayırlı cumalar
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
öncelikle seçip bizlerle paylaştığın konu harika allah bizede bu sevgiyi nasip etsin kalbimize o sevgiyi nakşetssin inşaallah...
AYRICA DOĞUM ĞÜNÜNÜ KUTLARIM HAYIRLI YAŞLAR....

yorumunuz için teşekkürler
Onlar nasıl sevmişler bizler nasıl ...

Efendimiz salalalahu aleyhu vessellem Dogumunun haftasındayız kendimizi şöyle bir gözden geçirelim bizdeki aşkkımızı =)

Allah c.c hepimize böyle sevgi nasip etsin

dogum günüm geçti ama yinede tesekkürler =)
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
s.a. arkadaşlar,
Foruma küçük bi katkıdada ben bulunmak istedim. İnşaalah o mübarek zaaterın yolunda ayaklaımız sabit kalır.

Hicretin 19 yılında Hz.Ömer zamanında Rum diyarlarına yapılan seferlerin birinde düşmana bir gurup müslümanla beraber esir düştü.Bizans imparatoru Müslümanların Peygamberlerine olan aşırı sevgi ve bağlılıklarını bildiği için ilk önce Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) huzuruna getirtti.Ona şöyle dedi:
- Sana bir teklifim var
- Nedir ?
- Hırıstıyan ol kurtul.
Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) şöyle buyurdu
- Asla ! ölmem teklif ettiğin şeyi kabul etmemden daha iyidir dedi.
Bunun üzerine imparator şöyle çıkıştı.
- İstediğimi yapmazsan seni öldürtürüm diye çıkıştı.
- Evet buna gücün var dedi.
İmparator onu önce çarmıha gerdirdi.Sonrada oradan alıp bir yere hapis ettirdi.Günlerce aç suzuz bırakıldı.Açlıktan ölme noktasına geldi.İmrator ona manevi işkence yapmak için pişirilmiş domuz eti ve içki gönderdi.O ise İmparatora dönerek şöyle dedi.
-Allah’ın böyle durumlarda bunları bana helal kıldığını bliyorum.Ancak islamın izzet ve şerefini korumak uğruna onlara el sürmüyorum .
Bu kez büyükçe bir kazan getirildi.İçi fokur fokur yağ kaynıyordu.Abdulah Bin Huzafe ( r.a ) l a birlikte esir müslümanlardan biride kralın huzurundaydı.
Kral ona ;
- Dinini terkedip hırıstiyan olursan kurtulursun dedi.
- Asla ! deyince
- Onu kazana atmaları için emrini verdi.Abdullah Bin Huzafe ( r.a. ) nın arkadaşı gözünün önünde kızgın yağda haşlanarak şehit olmuştu.İmparator direnmeye devam ederse onuda kazana atacağı tehdidini savurdu.Askerler onu tutup kazanın yanına getirdiklerinde Abdullah Bin Huzafe ( r.a. ) ağlamaya başladı.Onun korktuğunu ve pişman olduğunu düşündüler.
Ona;
- Teklifimizi kabulmü ediyorsun ? diye sordular. O ise ;
-Hayır diye cavap verdi.
- O zaman niye ağlıyorsun dediler.
O Şöyle cavap verdi.
- Düşündümki “ şu kazana atılıp öleceğim “ Halbuki ben şu bir tane canım yerine vucudumdaki tüylerim adetince canım olsaydıda her birini Allah ve Rasulü için verebilseydim dedi.İmparator bu cevaptan çok etkilendi ve ona şöyle dedi.
- Seni ancak beni öpmen şartı ile serbest bırakırım dedi. Oda ona;
- Seni öpersem bütün müslümanları serbest bırakırmısın diye sordu.O da ona ;
- Evet bütün müslümanları serbest bırakırım dedi.
Abdullah Bin Huzafe “ Bu kadar müslümanın serbest bırakılması karşılığında Allah düşmanlarından birini öpmemde her hangi bir mahsur olmadığını düşündüm ve onu öptüm der.
Kral sözünü tuttu bütün müslüman esirleri serbest bıraktı. Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) serbest bırakılan müslümanlarla birlikte Medineye geldi.Olanları Hz.Ömere ( r.a ) anlattı.Bunu duyan Hz .Ömer ( r:.a );
- Her Müslümanın Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) öpmesi gerekir.İşte ilk olarak onu ben öpüyorum diyerek onu kutladı.
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
s.a. arkadaşlar,
Foruma küçük bi katkıdada ben bulunmak istedim. İnşaalah o mübarek zaaterın yolunda ayaklaımız sabit kalır.

Hicretin 19 yılında Hz.Ömer zamanında Rum diyarlarına yapılan seferlerin birinde düşmana bir gurup müslümanla beraber esir düştü.Bizans imparatoru Müslümanların Peygamberlerine olan aşırı sevgi ve bağlılıklarını bildiği için ilk önce Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) huzuruna getirtti.Ona şöyle dedi:
- Sana bir teklifim var
- Nedir ?
- Hırıstıyan ol kurtul.
Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) şöyle buyurdu
- Asla ! ölmem teklif ettiğin şeyi kabul etmemden daha iyidir dedi.
Bunun üzerine imparator şöyle çıkıştı.
- İstediğimi yapmazsan seni öldürtürüm diye çıkıştı.
- Evet buna gücün var dedi.
İmparator onu önce çarmıha gerdirdi.Sonrada oradan alıp bir yere hapis ettirdi.Günlerce aç suzuz bırakıldı.Açlıktan ölme noktasına geldi.İmrator ona manevi işkence yapmak için pişirilmiş domuz eti ve içki gönderdi.O ise İmparatora dönerek şöyle dedi.
-Allah’ın böyle durumlarda bunları bana helal kıldığını bliyorum.Ancak islamın izzet ve şerefini korumak uğruna onlara el sürmüyorum .
Bu kez büyükçe bir kazan getirildi.İçi fokur fokur yağ kaynıyordu.Abdulah Bin Huzafe ( r.a ) l a birlikte esir müslümanlardan biride kralın huzurundaydı.
Kral ona ;
- Dinini terkedip hırıstiyan olursan kurtulursun dedi.
- Asla ! deyince
- Onu kazana atmaları için emrini verdi.Abdullah Bin Huzafe ( r.a. ) nın arkadaşı gözünün önünde kızgın yağda haşlanarak şehit olmuştu.İmparator direnmeye devam ederse onuda kazana atacağı tehdidini savurdu.Askerler onu tutup kazanın yanına getirdiklerinde Abdullah Bin Huzafe ( r.a. ) ağlamaya başladı.Onun korktuğunu ve pişman olduğunu düşündüler.
Ona;
- Teklifimizi kabulmü ediyorsun ? diye sordular. O ise ;
-Hayır diye cavap verdi.
- O zaman niye ağlıyorsun dediler.
O Şöyle cavap verdi.
- Düşündümki “ şu kazana atılıp öleceğim “ Halbuki ben şu bir tane canım yerine vucudumdaki tüylerim adetince canım olsaydıda her birini Allah ve Rasulü için verebilseydim dedi.İmparator bu cevaptan çok etkilendi ve ona şöyle dedi.
- Seni ancak beni öpmen şartı ile serbest bırakırım dedi. Oda ona;
- Seni öpersem bütün müslümanları serbest bırakırmısın diye sordu.O da ona ;
- Evet bütün müslümanları serbest bırakırım dedi.
Abdullah Bin Huzafe “ Bu kadar müslümanın serbest bırakılması karşılığında Allah düşmanlarından birini öpmemde her hangi bir mahsur olmadığını düşündüm ve onu öptüm der.
Kral sözünü tuttu bütün müslüman esirleri serbest bıraktı. Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) serbest bırakılan müslümanlarla birlikte Medineye geldi.Olanları Hz.Ömere ( r.a ) anlattı.Bunu duyan Hz .Ömer ( r:.a );
- Her Müslümanın Abdullah Bin Huzafe ( r.a ) öpmesi gerekir.İşte ilk olarak onu ben öpüyorum diyerek onu kutladı.

aLeyküm Selam

paylasımınız cok cok güzel

Allah bizlere böyle aşklar versin =)
 

mehmdd

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Kas 2008
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Paylaşımınız içln teşekkürrler elinize sağlık ALLAHA CELLE CELALUHA emanet
 

Emir Sadullayev

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
90
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Nabi'deki Peygamber Aşkı

Nabi'deki Peygamber Aşkı

Esselamualeyküm

Allah c.c. razı olsun küçük bir katkıda bulanayım İnşAllah...

Bizler Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Ümmetiyiz. Müslümanız elhamdülillah. Müslümanlığımız Peygamberimiz Efendimize karşı edebli olmamızı gerektirir. Edeb ve sevgide bizler için ders olur düşüncesiyle tarihi bir olayı nakledeceğim. Peygamber sevgisi ve aşkı insanı insan yapan önemli bir unsurdur. Buna yaşanmış bir olay olan şu hadiseyi örnek verebiliriz.
Müslümanların yetiştirdiği meşhur şairlerden biri de Nabi’dir. Nabi, zamanın paşalarından biri ile hacc’a gitmek üzere yola çıkmışlar. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in aşkı ile yana yana Medine şehrine doğru revan olmuşlar. Şehre yaklaştıklarında Hz. Peygamber’in Ravzasının yemyeşil kubbesi görünmeye başlamış.
Rasulüllah’ın kubbesinin görünmesine rağmen deve üzerinde bulunan paşanın ayaklarının, mübarek şehire doğru uzatılmış olduğunu gören Şair Nabi Efendimizce yaklaşmanın mutluluğu ve O’na olan aşkıyla yanarak kalbindeki alevi yanındaki paşaya dönerek şöyle dışa vurmuş:
*
Sakın terk-i edebden, Gûy-i Mahbubi Hüdadır bu
Nazargâh-i ilâhidir makam-ı Mustafa’dır bu.
*
Felekte mâh-ı nev Babu’s-Selâm’ın sîne-çâkidir,
Bunun kandili cevzâ, matla-ı nûr-u ziyâdır bu.
*
Habib-i Kibriyâ’nın hâb-gahidir fazilette,
Tefevvuk-kerde-i arş-i cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.
*
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i âdem zâil,
İmadın açtı mevcûdât-ı çeşmin tûtiyadır bu.
*
Murâât-i edeb şartıyla gir Nâbi bu dergâha,
Metef-i kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu.
*
Şair Nâbi bu sözleri söylerken paşa edeble toplanarak söylenilenleri son derece dikkatle dinlemiş. Sonra da Nâbi’den söylediklerini bir defa daha tekrar etmesini istemiş.
Nâbi, paşanın arzusunu yerine getirince bu defa paşa büyük bir heyecanla Nâbi’ye
- Nâbi hayvandan inelim, demiş,
Deveden inmişler. Rasulüllah’ın mezarına yaklaştıklarında, Efendimiz’in mescidinin müezzinlerden birisi minareden şair Nâbi’nin biraz önce yolda paşaya karşı söylediği Nât-ı (Peygamberimizi övmek için söylenilen şiiri) söylemeye başlamış.
Müezzinin sesini duyan Nâbi şaşırmış. Paşaya dönerek.
- Paşam, müezzinin okuduklarını duyuyor musun? Benim biraz önce sana söylediklerimi söylüyor.
Bu sözlerden sonra Nâbi koşarak Harem-i Şerif’in minaresinin dibine, varmış, Müezzin Efendi minareden inince heyecanla müezzine bu okuduklarını kimden öğrendiğini sormuş. Cevap alamayınca, okuduklarını kendisinin biraz önce söylediğini, söylediklerini de arkadaşından başka duyanın olmadığını söyleyince müezzin olayı heyecanla şöyle anlatmış:
Ben sabah namazını kılınca uyuyakalmışım. Rüyamda Rasulüllah (S.A.V.)’i gördüm. Bana “Ümmetimden Nâbi çok aşklı geliyor. Minareye çık da kendisinin söylediği nât ile karşıla” buyurdular.
Uyandığımda başucumda bırakılmış kağıttan sizin Rasulüllah’a olan övgünüzle sizi karşıladım.
Bu sözleri duyan Nâbi sevinç baygınlığı geçirdi. Bu ne büyük lütuftur. Rasulüllah’a olan aşk, muhabbet ve bağlılık her müslümanda bu derece olmalıdır ki, mahşer gününde şefaat isteyecek açık alnı olsun...
Biz bu alın’a sahip miyiz?
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Esselamualeyküm

Allah c.c. razı olsun küçük bir katkıda bulanayım İnşAllah...

Bizler Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Ümmetiyiz. Müslümanız elhamdülillah. Müslümanlığımız Peygamberimiz Efendimize karşı edebli olmamızı gerektirir. Edeb ve sevgide bizler için ders olur düşüncesiyle tarihi bir olayı nakledeceğim. Peygamber sevgisi ve aşkı insanı insan yapan önemli bir unsurdur. Buna yaşanmış bir olay olan şu hadiseyi örnek verebiliriz.
Müslümanların yetiştirdiği meşhur şairlerden biri de Nabi’dir. Nabi, zamanın paşalarından biri ile hacc’a gitmek üzere yola çıkmışlar. Hz. Muhammed (S.A.V.)’in aşkı ile yana yana Medine şehrine doğru revan olmuşlar. Şehre yaklaştıklarında Hz. Peygamber’in Ravzasının yemyeşil kubbesi görünmeye başlamış.
Rasulüllah’ın kubbesinin görünmesine rağmen deve üzerinde bulunan paşanın ayaklarının, mübarek şehire doğru uzatılmış olduğunu gören Şair Nabi Efendimizce yaklaşmanın mutluluğu ve O’na olan aşkıyla yanarak kalbindeki alevi yanındaki paşaya dönerek şöyle dışa vurmuş:
*
Sakın terk-i edebden, Gûy-i Mahbubi Hüdadır bu
Nazargâh-i ilâhidir makam-ı Mustafa’dır bu.
*
Felekte mâh-ı nev Babu’s-Selâm’ın sîne-çâkidir,
Bunun kandili cevzâ, matla-ı nûr-u ziyâdır bu.
*
Habib-i Kibriyâ’nın hâb-gahidir fazilette,
Tefevvuk-kerde-i arş-i cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.
*
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i âdem zâil,
İmadın açtı mevcûdât-ı çeşmin tûtiyadır bu.
*
Murâât-i edeb şartıyla gir Nâbi bu dergâha,
Metef-i kudsiyândır cilvegâh-ı enbiyâdır bu.
*
Şair Nâbi bu sözleri söylerken paşa edeble toplanarak söylenilenleri son derece dikkatle dinlemiş. Sonra da Nâbi’den söylediklerini bir defa daha tekrar etmesini istemiş.
Nâbi, paşanın arzusunu yerine getirince bu defa paşa büyük bir heyecanla Nâbi’ye
- Nâbi hayvandan inelim, demiş,
Deveden inmişler. Rasulüllah’ın mezarına yaklaştıklarında, Efendimiz’in mescidinin müezzinlerden birisi minareden şair Nâbi’nin biraz önce yolda paşaya karşı söylediği Nât-ı (Peygamberimizi övmek için söylenilen şiiri) söylemeye başlamış.
Müezzinin sesini duyan Nâbi şaşırmış. Paşaya dönerek.
- Paşam, müezzinin okuduklarını duyuyor musun? Benim biraz önce sana söylediklerimi söylüyor.
Bu sözlerden sonra Nâbi koşarak Harem-i Şerif’in minaresinin dibine, varmış, Müezzin Efendi minareden inince heyecanla müezzine bu okuduklarını kimden öğrendiğini sormuş. Cevap alamayınca, okuduklarını kendisinin biraz önce söylediğini, söylediklerini de arkadaşından başka duyanın olmadığını söyleyince müezzin olayı heyecanla şöyle anlatmış:
Ben sabah namazını kılınca uyuyakalmışım. Rüyamda Rasulüllah (S.A.V.)’i gördüm. Bana “Ümmetimden Nâbi çok aşklı geliyor. Minareye çık da kendisinin söylediği nât ile karşıla” buyurdular.
Uyandığımda başucumda bırakılmış kağıttan sizin Rasulüllah’a olan övgünüzle sizi karşıladım.
Bu sözleri duyan Nâbi sevinç baygınlığı geçirdi. Bu ne büyük lütuftur. Rasulüllah’a olan aşk, muhabbet ve bağlılık her müslümanda bu derece olmalıdır ki, mahşer gününde şefaat isteyecek açık alnı olsun...
Biz bu alın’a sahip miyiz?

paylaısmınız icin tesekkürlerr :D
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Allahü teala razı olsun bizde müsaadenizle ekleme yapalım.İbret olsun hepimize bütün müslümanlara.
Sevginin işâreti
Müşriklerden çok keskin nişancı, attığını vuran Mâlik bin Zübeyr adlı bir okçu vardı. Bu müşrik Peygamber efendimize nişan alıp bir ok attı. Resûlullaha doğru gelen bu oka, başka başka hiç bir şekilde karşı koyamıyacağını anlayan Hazret-i Talhâ, elini açarak oka karşı tuttu. Ok elini parçaladı.

Hazret-i Talhâ'nın atılan oka karşı elini tutması, candan çok ötelere yükselmiş aşkın, kemâle gelmiş bir îmânın, muhabbet ile dolu bir kalbin, anlatılamıyan bir sevginin fiili olarak ortaya çıkmasıdır.
Uhud savaşında müşriklerin saldırdığı ve Resûlullah efendimiz ve Talha bin Ubeydullah'ın yanında kimse kalmadığı anda, Hazret-i Ebû Bekir ve Sa'd bin Ebî Vakkâs hazretleri, Resûl-i ekrem efendimizin yanına yetiştiler.

Yiğitlerin efendisi Hazret-i Talhâ da bu arada kan kaybından sıcak toprağa düşüp bayıldı. Her yeri kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle delik deşikti. Altmış altı büyük yarası sayılamayacak kadar da küçük yarası vardı.

Yüzüne su serptiler
Sevgili Peygamberimiz, Hazret-i Ebû Bekir'e, hemen Hazret-i Talhâ'ya yardıma koşmasını emrettiler. Ebû Bekr-i Sıddîk, Hazret-i Talhâ'nın ayılması için mübârek yüzüne su serpti. Talhâ bin Ubeydullah hazretleri ayılır ayılmaz;
- Yâ Ebâ Bekir! Resûlullah nasıl?
- Resululah iyidir. Beni O gönderdi
- Allahü teâlâya sonsuz şükürler olsun. O sağ olduktan sona her musîbet hiçtir.

O sırada bir kaç sahâbi daha yetişti. Âlemlerin efendisi, Hazret-i Talhâ'nın yanına teşrîf ettiler. Yaralı mücâhid, sevincinden ağladı. Peygamber efendimiz, onun vücûdunu mesh ettikten sonra, ellerin açıp;
- Allahım! Ona şifâ ver, kuvvet ihsân eyle! diye duâ buyurdular.

Resûl-i ekrem efendimizin bir mu'cizesi olarak, Hazret-i Talhâ sapa sağlam ayağa kalktı ve tekrar düşmanla harbetmeye başladı. Sevgili Peygamberimiz onun için buyurdu ki;
- Uhud günü, yer yüzünde sağımda Cebrâil'den, solumda Talhâ bin Ubeydullah'dan başka bana yakın bir kimsenin bulunmadığını gördüm. Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talhâ bin Ubeydullah'a baksın!
 

Şehbâl-iNûr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2009
Mesajlar
42
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Allah Rasulü sav müslümanlardan -yanlış olmasın- Tebük Seferi için yardım topladığı sırada Hz. Ebu Bekir Efendimiz malının tamamını bağışlar. Allah Rasulü (sav) evine ve çocuklarına ne bıraktın Ya Ebu Bekir diye sorar Allah Rasulü.. Ebu Bekir Efendimiz "Allah ve Rasulünü bıraktım" der. Peygamberimiz (sav) bnun üzerine
"Ebu Bekirin malından ve canından faydalandığım kadar kimsenin malından ve canından faydalanmadım" diye karşılık verir. Bunun üzerine Ebu Bekir Efendimiz ağlamaya başlar. Müteessir olan Allah Rasulü (sav)'e cevaben "Benim malım senin malın, benim canım senin canın değil mi Ya Rasulallah? Ben senden ayrı mıyım ki bana böyle bir söy söylüyorsun? " der.

Onlarda böyeydi. Onlar zaten herşeyleri ile Allaha ve Rasulüne aittiler. Onlarda mal ve can sevgisi yoktu. Onlar İslam iele bütündüler.

MEvlana hazretlerinin aşıkın maşukunda fena olması, yok olması Ashabı Kiram efendilerimizde tecelli ediyordu zaten..
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ayşegül kardeşim Allahü teala senden ve nakil yapan tüm kardeşlerimizden razı olsun, Cenab-ı Hak cümelemize bu aşkla yanmayı nasib etsin. Amin..Selamet cümle müminlerin üzerine olsun.
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Ayşegül kardeşim Allahü teala senden ve nakil yapan tüm kardeşlerimizden razı olsun, Cenab-ı Hak cümelemize bu aşkla yanmayı nasib etsin. Amin..Selamet cümle müminlerin üzerine olsun.

Tubacım Amin kardesım cok güzel dua etmişsin
Allah c.c sendende razı olsun

Amin Allah c.c ve Rasulunun aşkıyla yananlardan eqlesın Allah c.c bizleri
Selam ve duayla
Hayırlı Cumalar ... =)​
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Onlarda böyeydi. Onlar zaten herşeyleri ile Allaha ve Rasulüne aittiler. Onlarda mal ve can sevgisi yoktu. Onlar İslam iele bütündüler.

MEvlana hazretlerinin aşıkın maşukunda fena olması, yok olması Ashabı Kiram efendilerimizde tecelli ediyordu zaten..


haklsın kardes paylasım için cok saol
Allah c.c razı olsun
Cuman mübarek olsun =)
 

ping_pong

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2008
Mesajlar
691
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Hz Ebu Bekirin babası Mekkenin fethinden sonra müslüman olmuştu.

Hz Ebu Bekir babasının kolundan tutarak Efendimiz (S.A.V.)in yanına götrdü

Babası orda kelime-i şehadeti getirdi. Hz Ebu Bekir ağlamaya başladı.

Efendimiz "neden ağlıyorsun.Halbuki baban iman etti bu gün senin en mutlu günün olması gerekmez mi?"dedi.

Hz Ebu Bekir
"Ya Resulullah, keşke şuan iman eden benim babam değilde senin amcan Ebu Talib olsaydı.
ŞUAN BENİM GÖNLÜM HOŞNUT OLACAĞINA SENİN GÖNLÜN HOŞNUT OLURDU." dedi.



İşte kendi nefsinden daha öte Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu alehi ve sellemi sevmek bu.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt