S.A__
SAĞ CEBİMİN BORCU
Saf çocuğu masum Anadolu’nun” tabirine uygun bir genç okulu bitirip polis olmuş. İlk olarak da Fâtih – Balat Karakolu’nda işe başlamış. İlk gününü masasını düzelterek, çekmecelerini, dolabını yerleştirerek geçirdikten sonra, akşam hizmetli masasına gelmiş. Bir miktarı parayı uzatıp :
“Al” demiş, “Bugünkü hasılattan payın.”
Şaşırmış bizimki :
“Ne hasılatı, ne payı? Kim gönderdi bu parayı?”
Aldırmamış hizmetli, “Al işte” demiş, “Bu parayı baba gönderdi.”
“Kimdir bu baba?”
“Bu karakolun komiseri.”
“Yok hemşehrim, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
“Sen bilirsin” demiş adam ve çıkıp gitmiş.
Ertesi sabah âniden Fethiye Karakolu’na tâyin olduğunu öğrenmiş zavallı genç. Ne yapsın, gitmiş bir gün de oraya yerleşmekle uğraşmış. Akşama kadar masasını düzeltmiş, eşyalarını yerleştirmiş, akşam olunca yine birisi parayla çıkagelmiş.
“Al bu parayı baba gönderdi.”
“Hangi baba?”
“Karakolun komiseri.”
“Yok, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
Sonraki sabah da tayini Çarşamba Karakolu’na çıkmış. Fakat bu sefer karakol komiseri genç polisin dosyasına bakıp, üçüncü günde üçüncü karakola geldiğini görünce merâk etmiş. “Şu yeni geleni gönderin bir bana bakayım” demiş. Çağırmışlar...
“Ne bu iş oğlum, üçüncü günde üçüncü karakol?”
“Bilmiyorum komiserim.”
“Nasıl bilmezsin? Ne yaptın da böyle oldu?”
“Ben bir şey yapmadım komiserim.”
“Yapmışsın yapmışsın, yapmasan böyle olmaz.”
“Hani ille bir şey yapmışsam, o da akşamları bir para gönderdiler, onu almadım.”
“İşte... Daha ne yapacaksın oğlum. Bak buranın babası da benim. Bu akşam da gönderilen parayı almazsan, dördüncü karakol olmaz.”
“Ama komiserim, bu kadar okudum...”
“Yok öyle! Sen dürüst bir çocuğa benziyorsun. Cumaya da gidiyor musun?”
“Gidiyorum komiserim.”
“Bak o zaman, akşamları benim gönderdiğim paraları al, sol cebine koy. Her hafta Cuma çıkışında fakirlere dağıtırsın.”
“Eh ne yapayım komiserim, bâri öyle olsun.”
“Hadi bakalım.”
Bizimki çâresiz komiserin dediğini yapmaya başlamış. İlk hafta topladığı paraları götürüp Cuma çıkışı dağıtmış. İkinci hafta, üçüncü hafta derken dördüncü hafta bir bakmış ki, sağ cepte para bitmiş.
“En iyisi” demiş “Ben sol cepten sağ cebe bu haftalığı borç alayım, ay başı gelince öderim.”
Dediği gibi de yapmış, o hafta Cuma’da dağıtacağı parayı yemiş, öbür hafta ay başında da Cuma günü gidip, iki haftalık dağıtmış. Fakat o ay parası iki hafta erken bitince, iki haftalık borç almak zorunda kalmış. Yine ay başında bu sefer üç haftalık dağıtarak borcunu ödemiş.
Fakat iki ay sonra, ay başı gelince, maaşı alınca bir bakmış ki, beş haftalık borcu var ve elindeki para da o kadar. Yâni Cuma’da borçlarını da verirse hiç parası kalmayacak. Sıkıntılı sıkıntılı ceplerini karıştırmış ve :
“Aman canım” demiş, “Sağ cebin de sol cebe borcu mu olurmuş?”
SAĞ CEBİMİN BORCU
Saf çocuğu masum Anadolu’nun” tabirine uygun bir genç okulu bitirip polis olmuş. İlk olarak da Fâtih – Balat Karakolu’nda işe başlamış. İlk gününü masasını düzelterek, çekmecelerini, dolabını yerleştirerek geçirdikten sonra, akşam hizmetli masasına gelmiş. Bir miktarı parayı uzatıp :
“Al” demiş, “Bugünkü hasılattan payın.”
Şaşırmış bizimki :
“Ne hasılatı, ne payı? Kim gönderdi bu parayı?”
Aldırmamış hizmetli, “Al işte” demiş, “Bu parayı baba gönderdi.”
“Kimdir bu baba?”
“Bu karakolun komiseri.”
“Yok hemşehrim, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
“Sen bilirsin” demiş adam ve çıkıp gitmiş.
Ertesi sabah âniden Fethiye Karakolu’na tâyin olduğunu öğrenmiş zavallı genç. Ne yapsın, gitmiş bir gün de oraya yerleşmekle uğraşmış. Akşama kadar masasını düzeltmiş, eşyalarını yerleştirmiş, akşam olunca yine birisi parayla çıkagelmiş.
“Al bu parayı baba gönderdi.”
“Hangi baba?”
“Karakolun komiseri.”
“Yok, ben öyle bilmediğim parayı almam.”
Sonraki sabah da tayini Çarşamba Karakolu’na çıkmış. Fakat bu sefer karakol komiseri genç polisin dosyasına bakıp, üçüncü günde üçüncü karakola geldiğini görünce merâk etmiş. “Şu yeni geleni gönderin bir bana bakayım” demiş. Çağırmışlar...
“Ne bu iş oğlum, üçüncü günde üçüncü karakol?”
“Bilmiyorum komiserim.”
“Nasıl bilmezsin? Ne yaptın da böyle oldu?”
“Ben bir şey yapmadım komiserim.”
“Yapmışsın yapmışsın, yapmasan böyle olmaz.”
“Hani ille bir şey yapmışsam, o da akşamları bir para gönderdiler, onu almadım.”
“İşte... Daha ne yapacaksın oğlum. Bak buranın babası da benim. Bu akşam da gönderilen parayı almazsan, dördüncü karakol olmaz.”
“Ama komiserim, bu kadar okudum...”
“Yok öyle! Sen dürüst bir çocuğa benziyorsun. Cumaya da gidiyor musun?”
“Gidiyorum komiserim.”
“Bak o zaman, akşamları benim gönderdiğim paraları al, sol cebine koy. Her hafta Cuma çıkışında fakirlere dağıtırsın.”
“Eh ne yapayım komiserim, bâri öyle olsun.”
“Hadi bakalım.”
Bizimki çâresiz komiserin dediğini yapmaya başlamış. İlk hafta topladığı paraları götürüp Cuma çıkışı dağıtmış. İkinci hafta, üçüncü hafta derken dördüncü hafta bir bakmış ki, sağ cepte para bitmiş.
“En iyisi” demiş “Ben sol cepten sağ cebe bu haftalığı borç alayım, ay başı gelince öderim.”
Dediği gibi de yapmış, o hafta Cuma’da dağıtacağı parayı yemiş, öbür hafta ay başında da Cuma günü gidip, iki haftalık dağıtmış. Fakat o ay parası iki hafta erken bitince, iki haftalık borç almak zorunda kalmış. Yine ay başında bu sefer üç haftalık dağıtarak borcunu ödemiş.
Fakat iki ay sonra, ay başı gelince, maaşı alınca bir bakmış ki, beş haftalık borcu var ve elindeki para da o kadar. Yâni Cuma’da borçlarını da verirse hiç parası kalmayacak. Sıkıntılı sıkıntılı ceplerini karıştırmış ve :
“Aman canım” demiş, “Sağ cebin de sol cebe borcu mu olurmuş?”