_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
Yaratan ve hidayet eden Rabbimizin adıyla
Muhterem kardeşim.
Mektubunu aldım, cevabı geciktirdiğim için özür dilerim. Senin de tahmin ettiğin gibi, köydeki durum hayli hareketliydi. Başörtü meselesinde çok değişik olaylara şahit oldum. Şeyhmuz dayıyı bilirsin, hani kızlarından birini İngiltere'ye, birini İstanbul'a göndermişti. Hatta Süleyman emmi (aşağı yıkık minareli caminin müezzini) buna çok kızmış ve “Okuması için kız kısmı İngiltere'ye gönderilir mi?” demişti.
Geçenlerde köy kahvesinde otururken, Şeyhmuz dayı çok üzgündü. Sebebini sorduklarında “Okulda başörtüsü takmayı yasaklamışlar. Bizim kız da ne yapsın! Okulu bırakıp dönmüş..” diyerek sıkıntısının sebebini açıkladı.
Yakup!. Şeyhmuz dayı bunu söyleyince, Süleyman dayının yaşlı bir arslan gibi kükremesini görmeliydin!.. Şeyhmuz dayıya dönerek ve pençelerini sallayarak şöyle haykırdı.,
“Ben sana söylemedim mi? Ne vardı kızı İngiltere'ye gönderecek. Bu memlekette okul mu yok? Elin adamı başörtüsünü elbet yasaklar, elbet yasaklar. Onlar dinler mi senin kızının müslümanlığını? Onlar dinler mi başörtüsünün Allah'ın farzı olduğunu? Şöyle Şeyhmuz, söyle.. Onlar dinler mi?...
Şeyhmuz dayı ise bıkkın gözlerle Süleyman emmiye bakarak şu cevabı verdi.
“Onlar dinliyorlar Süleyman ağa, onlar dinliyorlar.. Onlar dine de, dini ibadetlere de saygı gösteriyorlar., İngiltere'deki kızım başörtüsüyle okumaya devam ediyor. Okuldan ayrılan kızım İstanbul'daki!..”
Ve, yaşlı bir arslan gibi kükreyen Süleyman emmi sustu.
Sustu Süleyman emmicik!.
N'apacaktı ki?
Kendi kuyruğunu, kendi dişleriyle mi ısıracaktı?
O sanmıştı ki, İngiltere hükümeti başörtüsünü yasaklamış. Nereden bilecekti, sevdiği, gönül verdiği, her namazda dua ettiği, dua ettirdiği T.C. hükümetinin bu kararı alacağını!. Düşünceye daldı ve sonra “Bu kararı hükümetimiz almışsa, orasını bilemem?” diye fısıldadı. Kahvede tekrar bir kaynaşma oldu.
Süleyman ağa, ne demek bilemem? Örtü farz değil mi?
Örtü farz değil mi Süleyman ağa?
He ya! Söylesene Süleyman ağa!., sorulan yükseldi.
Süleyman emmi ise susuyor, düşünceli gözlerle duvardaki takvime bakıyordu. Herhalde emekliliğine kaç sene kaldığını hesaplıyordu!. Dudaklarını sağa sola oynatıp, dişiyle ısırdıktan sonra; "Hükümete karşı gelinmez" dedi. Sanki yangının üzerine benzin dökülmüştü. Bu sefer o zamana kadar susanlar da bağırmaya başladı.,
Anladık, hükümete karşı gelinmez! Gelinmez de, Allah'a karşı gelinir mi?
Gelinir mi Süleyman ağa?
Süleyman ağa terlemeye başladı, “O ne biçim söz? Tevbe edin, Allah'a elbet karşı gelinmez. Ben, hem Allah'a karşı gelmeyin, hem de hükümete karşı gelmeyin diyorum!.” dedi.
Kahvedekilerin gülmeye başlamasıyla ortalık sakinleşti. Bazıları “Süleyman ağaya yap bir kahve, fincanı tutmadan ve ağzını açmadan içiversin!” dediler.
İşte böyle Yakup!.
Başörtü meselesi, değişik düşüncelere sahip olan müslümanların ortak meselesi olduğundan, bu mesele etrafında genel bir toplanma oldu. Hükümet için potansiyel tehlike var mıydı, yok muydu bilmem ama, gözle görülür bir potansiyel vardı. Bana kalırsa, böyle bir potansiyel olmasına rağmen, hükümet için potansiyel bir tehlike yoktu. Çünkü bu potansiyel; akide birliği içinde olmayan insanların, örtünme hükmü çerçevesinde oluşturdukları bir potansiyeldi. Mesela bir politikacı kürsüye çıkar, Allah'ın hakimiyetine ve örtüye dil uzatırsa, akidesinin bilincinde olan müslümanlar, örtü meselesinden önce Allah'ın hakimiyetini hafife alan bu sözler üzerinde dururlar, öncelikle bu sözlere tepki gösterirlerdi. Böyle bir tepki olmamışsa, sadece örtü yasağından rahatsız olunmuşsa ve üstelik Allah'ın hakimiyetine dil uzatan, Allah'ın hakimiyetine küfreden kimselerden, Allah'ın hükmünü yaşamak için izin istenmişse; bu insanların çoğu örtünme izni(!) ile örtünüp, uyumaya devam etmek isteyen insanlardır.
Neticede bunlar ve bunlar gibi insanlann oluşturdukları potansiyel, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laik hükümetler için tehlikeli değildir. Bu konuda telaşlanmalarina, irtica yaygarası koparmalarına da hiç gerek yoktur.
Yakup dikkat ediyorum, birçok beşeri sistem insanların hak ve emeklerini gasbettikten sonra, bu gaspettikleri hakların küçük bir kısmını geri vermekle, o insanlann sevgi ve desteğini kazanıyorlar. Laiklik adına konulan bu yasak, laiklik adına kaldırılırsa, bil ki laiklik bayraklaşacak ve birçok insanın sevgisine mazhar olacaktır.
Hatırlar mısın bilmem? Otuz-kırk sene evvel “Ezanın arapça okunmasına” ilişkin karar, demokratlık adına verildiğinde; demokratlığın ne olduğunu bilmeyen milyonlarca insan demokrat olmuştu!..
Herneyse Yakup.. Ne bileyim, çok canım sıkılıyor. Son günler köyden ayrılıp, gezintiye çıkıyorum. Belki de yalnız kalmak istediğimden. Geçenlerde dağda deli Yusuf'la karşılaştım. Aslında ona deli derken hayli tereddüt ediyorum.
Öyle akıllı lafları var ki!.
Yine çobanlık yapıyor. Bana süt ikram etti, biraz konuştuk. Gözlerini gözlerime dikerek “Allah hayvanları ne için yarattı?” dedi. Ben de onun gözlerine bakarak “Hayvanlara bakarak, insan olduğumuzu hatırlayalım diye!” dedim. Bu cevap Yusuf'un hoşuna gitmiş olacak ki bana zorla bir bardak süt daha ikram etti. Ben sütü içerken, Yusuf hayvanlara bakarak gülümsüyordu.. Ne dediğini anlamiyordum ama, bir şeyler mırıldanan Yusuf gülüyordu.
Bense insanları düşünüyordum!
Kendilerine baktıkça insanlığımı unuttuğum ve insanlığımdan utandığım insanlan..
Bu insanlan düşünüyor ve bu insanlardan uzaklaşmak istiyordum..
Allah'a emanet ol Yakup.
Kardeşin Salih
Muhterem kardeşim.
Mektubunu aldım, cevabı geciktirdiğim için özür dilerim. Senin de tahmin ettiğin gibi, köydeki durum hayli hareketliydi. Başörtü meselesinde çok değişik olaylara şahit oldum. Şeyhmuz dayıyı bilirsin, hani kızlarından birini İngiltere'ye, birini İstanbul'a göndermişti. Hatta Süleyman emmi (aşağı yıkık minareli caminin müezzini) buna çok kızmış ve “Okuması için kız kısmı İngiltere'ye gönderilir mi?” demişti.
Geçenlerde köy kahvesinde otururken, Şeyhmuz dayı çok üzgündü. Sebebini sorduklarında “Okulda başörtüsü takmayı yasaklamışlar. Bizim kız da ne yapsın! Okulu bırakıp dönmüş..” diyerek sıkıntısının sebebini açıkladı.
Yakup!. Şeyhmuz dayı bunu söyleyince, Süleyman dayının yaşlı bir arslan gibi kükremesini görmeliydin!.. Şeyhmuz dayıya dönerek ve pençelerini sallayarak şöyle haykırdı.,
“Ben sana söylemedim mi? Ne vardı kızı İngiltere'ye gönderecek. Bu memlekette okul mu yok? Elin adamı başörtüsünü elbet yasaklar, elbet yasaklar. Onlar dinler mi senin kızının müslümanlığını? Onlar dinler mi başörtüsünün Allah'ın farzı olduğunu? Şöyle Şeyhmuz, söyle.. Onlar dinler mi?...
Şeyhmuz dayı ise bıkkın gözlerle Süleyman emmiye bakarak şu cevabı verdi.
“Onlar dinliyorlar Süleyman ağa, onlar dinliyorlar.. Onlar dine de, dini ibadetlere de saygı gösteriyorlar., İngiltere'deki kızım başörtüsüyle okumaya devam ediyor. Okuldan ayrılan kızım İstanbul'daki!..”
Ve, yaşlı bir arslan gibi kükreyen Süleyman emmi sustu.
Sustu Süleyman emmicik!.
N'apacaktı ki?
Kendi kuyruğunu, kendi dişleriyle mi ısıracaktı?
O sanmıştı ki, İngiltere hükümeti başörtüsünü yasaklamış. Nereden bilecekti, sevdiği, gönül verdiği, her namazda dua ettiği, dua ettirdiği T.C. hükümetinin bu kararı alacağını!. Düşünceye daldı ve sonra “Bu kararı hükümetimiz almışsa, orasını bilemem?” diye fısıldadı. Kahvede tekrar bir kaynaşma oldu.
Süleyman ağa, ne demek bilemem? Örtü farz değil mi?
Örtü farz değil mi Süleyman ağa?
He ya! Söylesene Süleyman ağa!., sorulan yükseldi.
Süleyman emmi ise susuyor, düşünceli gözlerle duvardaki takvime bakıyordu. Herhalde emekliliğine kaç sene kaldığını hesaplıyordu!. Dudaklarını sağa sola oynatıp, dişiyle ısırdıktan sonra; "Hükümete karşı gelinmez" dedi. Sanki yangının üzerine benzin dökülmüştü. Bu sefer o zamana kadar susanlar da bağırmaya başladı.,
Anladık, hükümete karşı gelinmez! Gelinmez de, Allah'a karşı gelinir mi?
Gelinir mi Süleyman ağa?
Süleyman ağa terlemeye başladı, “O ne biçim söz? Tevbe edin, Allah'a elbet karşı gelinmez. Ben, hem Allah'a karşı gelmeyin, hem de hükümete karşı gelmeyin diyorum!.” dedi.
Kahvedekilerin gülmeye başlamasıyla ortalık sakinleşti. Bazıları “Süleyman ağaya yap bir kahve, fincanı tutmadan ve ağzını açmadan içiversin!” dediler.
İşte böyle Yakup!.
Başörtü meselesi, değişik düşüncelere sahip olan müslümanların ortak meselesi olduğundan, bu mesele etrafında genel bir toplanma oldu. Hükümet için potansiyel tehlike var mıydı, yok muydu bilmem ama, gözle görülür bir potansiyel vardı. Bana kalırsa, böyle bir potansiyel olmasına rağmen, hükümet için potansiyel bir tehlike yoktu. Çünkü bu potansiyel; akide birliği içinde olmayan insanların, örtünme hükmü çerçevesinde oluşturdukları bir potansiyeldi. Mesela bir politikacı kürsüye çıkar, Allah'ın hakimiyetine ve örtüye dil uzatırsa, akidesinin bilincinde olan müslümanlar, örtü meselesinden önce Allah'ın hakimiyetini hafife alan bu sözler üzerinde dururlar, öncelikle bu sözlere tepki gösterirlerdi. Böyle bir tepki olmamışsa, sadece örtü yasağından rahatsız olunmuşsa ve üstelik Allah'ın hakimiyetine dil uzatan, Allah'ın hakimiyetine küfreden kimselerden, Allah'ın hükmünü yaşamak için izin istenmişse; bu insanların çoğu örtünme izni(!) ile örtünüp, uyumaya devam etmek isteyen insanlardır.
Neticede bunlar ve bunlar gibi insanlann oluşturdukları potansiyel, din ve devlet işlerini birbirinden ayıran laik hükümetler için tehlikeli değildir. Bu konuda telaşlanmalarina, irtica yaygarası koparmalarına da hiç gerek yoktur.
Yakup dikkat ediyorum, birçok beşeri sistem insanların hak ve emeklerini gasbettikten sonra, bu gaspettikleri hakların küçük bir kısmını geri vermekle, o insanlann sevgi ve desteğini kazanıyorlar. Laiklik adına konulan bu yasak, laiklik adına kaldırılırsa, bil ki laiklik bayraklaşacak ve birçok insanın sevgisine mazhar olacaktır.
Hatırlar mısın bilmem? Otuz-kırk sene evvel “Ezanın arapça okunmasına” ilişkin karar, demokratlık adına verildiğinde; demokratlığın ne olduğunu bilmeyen milyonlarca insan demokrat olmuştu!..
Herneyse Yakup.. Ne bileyim, çok canım sıkılıyor. Son günler köyden ayrılıp, gezintiye çıkıyorum. Belki de yalnız kalmak istediğimden. Geçenlerde dağda deli Yusuf'la karşılaştım. Aslında ona deli derken hayli tereddüt ediyorum.
Öyle akıllı lafları var ki!.
Yine çobanlık yapıyor. Bana süt ikram etti, biraz konuştuk. Gözlerini gözlerime dikerek “Allah hayvanları ne için yarattı?” dedi. Ben de onun gözlerine bakarak “Hayvanlara bakarak, insan olduğumuzu hatırlayalım diye!” dedim. Bu cevap Yusuf'un hoşuna gitmiş olacak ki bana zorla bir bardak süt daha ikram etti. Ben sütü içerken, Yusuf hayvanlara bakarak gülümsüyordu.. Ne dediğini anlamiyordum ama, bir şeyler mırıldanan Yusuf gülüyordu.
Bense insanları düşünüyordum!
Kendilerine baktıkça insanlığımı unuttuğum ve insanlığımdan utandığım insanlan..
Bu insanlan düşünüyor ve bu insanlardan uzaklaşmak istiyordum..
Allah'a emanet ol Yakup.
Kardeşin Salih