Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sabır, Tahrif Edilmiş Kavram... (1 Kullanıcı)

cemaldurra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Nis 2008
Mesajlar
1,142
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
Selamun Aleyküm,

Tahrife Kurban Giden Sabır Kavramı: Sabır; Pasiflik, Zillet ve Miskinlik midir?

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıverecekleri-ni mi sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (29/Ankebût, 2-3)

Sabır gibi çok önemli vurguları taşıyan bu âyetin tefsirinde Seyyid Kutub, şunları söylüyor: Şüphesiz ki iman, sadece dille söylenen bir söz değildir. Bilâkis kendine has sorumlulukları olan bir gerçek, kendine has ağırlıkları olan bir emanet, sabrı gerektiren bir cihad ve tahammülü icab ettiren bir çaba işidir. Bunun için insanların sadece “inandık” demeleriyle imanî meseleleri bitmez. Fitnelere mâruz kalsalar da inançlarında direnip her türlü imtihandan başarılı ve hâlis kalple çıkmadıkça, iman görevleri bitmiş sayılmaz. Nasıl ki altın ocakta eritilerek içindeki çeşitli maddelerin karışımı temizlenir ve ona sonradan girmiş olan unsurlar arıtılırsa, fitneler/imtihanlar da gönüllerin temizlenip arınması hususunda aynı rolü oynarlar.

İman-amel ayrışmazlığını ve bu iki sorumluluğun hayatın tamamına yayılması gerektiğinin farkına varan ve Kur’an’la gerçek anlamda tanışan müslümanların kolaylıkla görebileceği gibi sabır kavramı daha bir çok kavram gibi zaman için yer yer gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Müslüman halk arasında “sabretmek” denildiğinde anlaşılan, çoğunlukla bir şeyi sineye çekmek, ses çıkarmamak, karşılığının verilmesini âhirete bırakmak veya Allah’a havâle etmek gibi mefhumlardır. Sabırlı insan, her şartta sâkinliğini sürdürebilen, olumsuzluklara mütehammil ve genel olarak pasif bir tablo çizen insandır bu zihniyete göre. Bunun karşıtı olarak, içinde bulunduğu durumdan hoşnutsuzluğunu ifade eden, sesini çıkartan, onun bu duruma düşmesini sağlayanlara karşı söz söyleyen insan ise sabırsız, aceleci davranandır. Her iki durum kısmî izler taşısa da sabrın gerçek anlamından uzaktır.

Müslümanların, İslâm’ı yaşama ve Kur’an’ı anlama konusunda büyük ihmal ve gafletlerinden dolayı nice Kur’anî kavram gibi sabır kavramı da çarpıtılarak tahrif edilmiştir. Sabır; mezellet, korkaklık, âcizlik, uyuşukluk demek değildir. Allah’ın dinine topyekün ve en vahşi şekilde saldırılıyor, İslâm’ın izzetine hakaretler yağdırılıyorken tepki göstermeyip susmayı bazıları sabır zannediyor. İslâm’ın, İslâmî hareketin, ümmetin onur ve şerefini, hatta müşlüman bir kişi olarak kendi şahsiyetimizi korumaya çalışmak fitne, bu konularda duyarsız kalmaksa sabır olarak takdim edilebiliyor.

Maddî ve dünyevî açılardan güçsüz olanın, yetkili ve etkili güçlüler karşısında hakkını korumaması, hatta hakkından vazgeçmesi olarak anlaşılabiliyor sabır. Bu anlayış, birtakım zorbaların servet ve güçlerini kullanarak toplum üzerinde otorite kurmalarına, insanlar üzerinde söz sahibi olmalarına, onların ekonomik güçlerini sömürürken, düşünce hürriyetlerini de ellerinden alarak, kendilerine kul ve köle haline getirmelerine sebebiyet vermiştir. Ezilen, sömürülen ve güçsüzleştirilen bu insanlar, kendilerine yapılan bunca kötülük karşısında susmayı tercih ederlerken bunu bir sabır anlayışı içerisinde yapmışlar, böylece istikbârın oluşmasına ve müstekbirlerin zulümlerinin devamına (bilerek veya bilmeyerek) yardımcı olmuşlardır.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de sabır kavramı hâlâ yanlış anlaşılmaya devam etmekte ve bu sebeple tâğutlar yeryüzünde istikbar/sömürü özelliklerini, fesat ve zulümlerini devam ettirmektedirler. Tâğutların ve tâğûtî sistemlerin yok olabilmesi, ancak sabrın Kur’an çerçevesinde anlaşılabilmesi ve sabrı kuşanan mücadele erlerinin çoğalabilmesiyle mümkün olacaktır.

Allah'a emanet olun...​
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
[h=2]Gün İçinde Zorluklar Yaşarsanız?[/h]Gün içinde çeşitli zorluklarla karşılaşırız. Ancak yaşanan zorluk nasıl olursa olsun tevekküllü davranmak ve şöyle düşünmek önemli: "Dünya hayatında yaptıklarım ve düşündüklerimle her an sınanıyorum. O halde bir zorlukla karşılaştığımda ya da olayların yolunda gitmediğini düşündüğümde, Allah'ın benim tavrımı denemek için bu zorluğu karşıma çıkardığını kesinlikle unutmamalıyım. Aksilik gibi görünen her olayda mutlaka bir hayır vardır ve Allah'ın yardımıyla yaşanan her şey en güzel şekilde sonuçlanacak."

Aklımızdan geçen bu düşünceler, günlük yaşamda karşılaştığımız büyük ya da küçük her olay için geçerlidir. Örneğin saatlerce bilgisayarda üzerinde çalıştığımız bir program, ani elektrik kesilmesi nedeniyle bir anda yok olabilir ya da yetişmemiz gereken önemli bir yere giderken uçağı veya otobüsü kaçırabiliriz… Hepimiz günlük yaşantımız içinde bu gibi olaylarla karşılaşabilir, zorluk ve aksilik gibi görünen sayısız olay yaşarız.

Bu olayların her birinde Allah'ın davranışlarımızı ve sabrımızı denediğini, bu olaylara dalıp, üzülüp vakit kaybetmenin yersiz olduğunu düşünmeliyiz. Her olayın arkasında bir hayır olduğunun bilincinde olarak, işlerimizi kolaylaştırması için Allah'a dua etmeliyiz.

Allah, üst üste sürekli zorluk vermez. Her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık gelir. O kolaylık geldiğinde, bunun, Allah'a ettiğimiz duanın karşılığı olduğunu ve Allah'ın dualara icabet eden olduğunu düşünüp şükretmeliyiz.

Örneğin bineceğimiz aracı kaçırdığımızda, "belki bu aracı kaçırmak beni bir kazadan korumuştur" şeklinde düşünebiliriz. Ya da bu olayın bir başka hikmeti olabilir. Yaptığımız planlar her zaman istediğimiz sonucu vermeyebilir. Olayların akışı istediğimiz yönde gelişmeyebilir veya kendimizi bir anda planladığımızdan çok değişik bir ortamda bulabiliriz. İşte böyle bir durumda tevekküllü davranmak, karşılaştığımız olayda hayır aramak kazanç getirecektir.

Bu şekilde düşünerek güne devam ettiğimizde, hiçbir olay karşısında asla ümitsizliğe kapılmaz, endişelenmez, korkup üzülmez, çaresizlik yaşamayız. Allah'ın o olayda yarattığı hayır, hikmet ve güzelliği ararız.

Kuran'da “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz” (Bakara Suresi, 216) ayetiyle de bildirildiği gibi, biz bilemeyiz yalnızca Allah bilir. Bizim için neyin hayır olduğunu, neyin şer olduğunu bilen yalnızca Allah'tır. Bizlere düşen ise olayları tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan sonsuz merhamet sahibi Allah'ı dost edinmek ve O'na halisane teslim olmaktır.



...Makale Kaynağı: Fuat Türker
 

Nur_u Secde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Eki 2007
Mesajlar
5,181
Tepki puanı
3,524
Puanları
163
Yaş
46
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de sabır kavramı hâlâ yanlış anlaşılmaya devam etmekte ve bu sebeple tâğutlar yeryüzünde istikbar/sömürü özelliklerini, fesat ve zulümlerini devam ettirmektedirler. Tâğutların ve tâğûtî sistemlerin yok olabilmesi, ancak sabrın Kur’an çerçevesinde anlaşılabilmesi ve sabrı kuşanan mücadele erlerinin çoğalabilmesiyle mümkün olacaktır

Allah razı olsun değerli abimiz ..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt