Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Rüya ile gerçekleşen evlilik HZ:SAFİYE(r.a) (1 Kullanıcı)

beyazz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
RÜYA İLE GERÇEKLEŞEN EVLİLİK VE HZ. SAFİYE(R.ANHA)



"Ümmehâtül-Mü'minin" (Mü'minlerin anneleri)'nden biri olan Safiyye, Huyeyy b. Ahtab adında Medine'deki yahudilerden Madiroğulları kabilesi reisinin kızıydı. Huyeyy, Hz. Peygamber (s.a.s)e karşı müşriklerle işbirliği görüşmeleri yapan ve bundan dolayı müslümanlar tarafından Medine'den uzaklaştırılan Nadiroğulları'nın lideriydi. Bu zorunlu göçten sonra bu kabilenin bir kısmıyla Hayber tarafına gitmişti. Ahzab savaşında, Huyeyy de hücum edenlerle beraber gelmiş ve Kureyzaoğullarını müslümanların aleyhine kışkırtmak için onların kalelerine girmiş, sonra da onların uğradığı akibete uğramış ve orada öldürülmüştü. Huyeyy'in kızı olan Hz. Safiyye'nin annesinin adı Durra idi.

Safiyye, önce kendi kabilesinden Sellam b. Miskem ile nikahlanmış; bir süre sonra boşanarak Kinâne b. Ebi Hukayk ile evlenmişti. Bu eşi de Hayber savaşında öldürülenler arasındaydı. Ayrıca yine bu savaşta Safiyye, eşi ve babasıyla birlikte kardeşini de kaybetmişti. Safiyye savaş esirleri arasındaydı. Bazı kaynaklar Safiyye'nin asıl isminin Zeyneb olduğunu kaydeder. Arabistan'da reislere veya hükümdarlara düşen ganimet hissesine "Safiyye" denildiği ve bu sebeple, Zeyneb de Hayber savaşında esir olarak Rasûlüllah (s.a.s)'in hissesine düştüğü için ona "Safiyye" denilmişti. Esirler toplandığı zaman Dihyetül-Kelbî, Hz. Peygamber (s.a.s)'den bir cariye istemiş. O da Safiyye'yi vermişti. Ashabtan birinin, Safiyye'yi peygamberimizin almasının daha uygun olacağını, zira bir reis kızı olduğu için mevkiinin bunu gerektirdiğini söylemesi üzerine, Safiyye'yi geri almış, ona da başka bir cariye vermişti.

Hz. Peygamber, Yahudiler ile bir anlaşma imzaladıktan sonra Safiyye'ye İslâm ve Yahudilik hakkındaki görüşünü sordu. "Ey Allah'ın Rasûlü! islâmı arzu etmiş ve sen davet etmeden önce seni tasdik etmiştim. Babam da senin davanın doğruluğunu itiraf ederdi. Fakat ırkçılık onu götürdü.

Ben Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah'ın Rasûlü olduğuna kesinlikle inanıyorum" cevabını alınca onu âzad ederek onunla evlenmişti.

Hz. Peygamber (s.a.s), yeni hanımını yakından tanımaya fırsat bulabildiği ilk gece onun yanağında yeşil bir benek gördü. Sorması üzerine Safiyye'nin cevabı şu olmuştu: "Bir süre önce rüyamda, gökteki ayın yerinden ayrılıp göğsümün üzerine düştüğünü gördüm; bunu kocama anlattığımda o" Sen şu Medine kralı ile evlenmek istiyorsun" dedi. Ben ise senin hakkında o sırada hiç bir şey duymamıştım. Buna rağmen tutup suratıma şiddetli bir şamar indirdi; İşte bunun izi hâlâ devam etmektedir".

Hz. Muhammed (s.a.s) düğününün yapıldığı gece, eşini kabilesinin uğradığı zarar ve kayıplar konusunda teselli etti ve Hayberlilerin kendisini bu konuda zorladıklarını izaha çalıştı. İslâm'a ve onun peygamberine karşı çok samimi hislerle bağlı olan Hz. Safiyye, aynı zamanda asil, zeki, güzel ve dindar bir kadındı. Özellikle tutumluluğuyla tanınırdı. Diğer bir hususiyeti de pişirdiği yemeklerdi. Hz. Safiyye'nin mutfağında pişen yemekler, onun aile fertleri, yani ehl-i beyti arasında çok beğenilirdi. Öte yandan, Hz. Peygamber (s.a.s)'den birkaç hadis rivayeti de vardır. Rasûlüllah da Hz. Safiyye'ye hürmet ve sevgide özen gösterirdi. Bir gün, bir seyahat esnasında Hz. Safiyye'nin devesi hastalanmış Hz. Peygamber (s.a.s) de, Hz. Zeyneb'e, develerinden birini ona ödünç vermesini istemiş, ancak o "Devemi bir Yahudi asıllıya mı vereyim?" demişti. Hz. Peygamber (s.a.s) onun bu sözünden çok müteessir olmuş ve Hz. Zeyneb ile iki ay görüşmemişti.

Hz. Safiyye H. 50/ M. 670 yılında vefat etmiştir. Rasûlüllah (s.a.s)'ın vefatından sonra, uzun bir ömür sürmüş olan Hz. Safiyye, ölüm döşeğinde iken, sahip olduğu mallarının üçte birini, Yahudi dininde ısrar edip kalmış olan bir yeğenine vasiyet etmişti. Zira islâm hukukuna göre, gayr-i müslim akrabaya sadaka câizdi. Bu durumda mirastan hisse almaya hak sahibi olmayanlar için vasiyette bulunmak mümkündü. Ancak bazı müslümanlar bu vasiyetin yerine getirilmesine karşı çıktılarsa da, Hz. Muhammed (s.a.s)'in bir diğer eşi ve döneminin hukuk otoritesi Hz. Aişe; lehine vasiyet yapılanın tarafını tutacak bir biçimde araya girerek, vasiyetin yerine getirilmesinin islâm hukukuna uygun olacağını ifade etti. Halbuki Hz. Aişe ile Hz. Safiyye, Hz. Peygamber (s.a.s)'in sağlığında zaman zaman dargın durmuşlar, ancak dargınlıklarına hemen son vererek helâlleşmişlerdi.

Hz. Safiyye Medine'de Baki' mezarlığında toprağa verilmiştir
 

gozyasi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 May 2006
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
allah razı olsun kardeşim cok güzel bir bilgi vermişisn hayırlı bayramlar
 

gozyasi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 May 2006
Mesajlar
201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Âtike hanımın hayatı çilelerle geçse bile, o hep sabır kahramanı olarak bütün bunlara göğüs gerdi. İki eşi daha dünyada iken cennetle müjdelenen Atike hanımın son eşi ise Kerbela şehidi Hz. Hüseyin idi.

Sahabi hanımlardan Zeyd’in kızı Atike, hem dış hem de iç güzelliğine sahip zeki ve bilgili bir hanımdı. Ne var ki, evlendiği dört kocası da şehit olmak suretiyle büyük bir imtihana maruz kalmış, yaşadığı bu imtihanların hepsini de iman kuvveti, İslam şuuruyla karşılamış, beyi ölerek yalnız kalan tüm hanımlara sabır ve metanet örneği vererek tarihe geçmiştir. Bu yazıda Atike’nin hep şehitlikle sona eren evliliklerinden ibretli örnekleri okuyacaksınız..lk kocası Hazret-i Ebu Bekir’in oğlu Abdullah oldu. Gariptir ki Abdullah hem dış hem iç güzelliğine sahip Atike’ye öylesine bağlandı ki, bazen İslamî hizmetlerinden bile geri kalıyor, onun yanında bulunmayı camiye gitmeye bile tercih edecek durumlara düşüyordu. Bu durumu gören baba Hazret-i Ebu Bekir, “Oğlum bu hanımdan ayrıl, bu senin dünyana değil ahiretine de mal olacaktır!” diye ikazda bulunmak zorunda kalmıştı. Nitekim babasının bu ikazına uyan Abdullah, bir müddet ayrı kalmayı denemiş; ancak daha fazla dayanamayıp yine bir araya gelmişlerdi. Atike’ye aşırı tutkunluğundan dolayı Abdullah, “Ben öldükten sonra sakın kimseyle evlenmeyesin.” demiş, muhtaç olmaması için de Atike’nin şahsına büyük bir bahçe bağışlamıştı.Gerçekten de Abdullah önce ölmüş, Atike tek başına bahçesiyle kalmıştı. Bu sırada kendisine en itibarlı insan Hazret-i Ömer talip oldu.. Atike’nin, “Kimseyle evlenmemek şartıyla Abdullah bana bir bahçe bağışladı, evlenmem mümkün değil.” demesi üzerine Hazret-i Ömer, “Bunu bir bilene sor.” dedi. Atike de gidip en iyi bilen birisi olarak Hazret-i Ali’ye durumunu sordu. O da, “Sana bahçeyi bağışlayan Abdullah’ın mirasçılarına bahçeyi iade et, ondan sonra Ömer’le evlen.” cevabını verdi. Bu fetvaya uyan Atike, bahçeyi ölen kocasının mirasçılarına iade ettikten sonra Hazret-i Ömer’le ikinci evliliğini yaptı.. Ne var ki Hazret-i Ömer de bir süre sonra şehit edilmiş, Atike bir dul kalma acısı daha yaşamış, yine yalnız kalmıştı. Ama yıkılmamıştı. Kendinden sonra gelecek olan hanımlara sabırve tahammül örneği vermeyi düşünüyordu.. Çok geçmeden Aşere-i Mübeşşere’den Hazret-i Zübeyir talip oldu. Zübeyir hayatta iken cennetle müjdelenen on kişiden biriydi. Reddi mümkün olmamalıydı. Nihayet nikahı kıyılmış, üçüncü evlilik de böyle gerçekleşmişti. Allah’ın hikmetine bakın ki, Hazret-i Zübeyir de katıldığı Cemel Vakası’nda şehit olunca Atike bir imtihana daha maruz kalmış, böylece üçüncü kocası da şehit olarak kendisi bir daha dul kalmaya mecbur olmuştu..

Bu ölümlerden sonra her dul kalışta Atike’nin gösterdiği metanet ve sabır hemen herkesin dikkatini çekiyor, herkes ondaki sabır dolu iman kuvvetine hayranlıkla bakıyordu.
‘Her kim şehitlik rütbesine erişmek istiyorsa Atike ile evlensin!’ diye bir söylenti de çıkarmışlardı. Hatta uğursuz kadın diyenler bile olmuştu. Ama kimse böyle söylentiye itibar etmemiş, en sonunda dördüncü evlilik için talip olan Hazreti Hüseyin’e ‘evet’ diyen Atike, onun da Kerbela’da şehit oluşunu gözyaşları içinde çırpınarak görmüştü.
Kaynakların kaydına göre bunca acılara büyük bir sabır ve metanetle karşı koyan Atike, ibadetine düşkün, takva ehli bir hanımdı. Zübeyir’le evli iken namazlarını hep camide kılmayı tercih ederdi. O günlerde hanımların camiye gitmelerinde bir emniyetsizlik söz konusu değildi. Zübeyir ise onu kıskanır, Atike’nin ibadetlerini evinde yapmasını isterdi. Bunun için Zübeyir onu camiden çevirecek çareyi şöyle buldu. Bir sabah camiye Atike’den önce gitti, yolda saklandığı yerden Âtike’nin yoluna bir taş fırlattı.Atike ondan sonra ‘artık yol emniyeti kalmamış’ diyerek namazlarını evinde kılmayı tercih etti. Şafak karanlığında camiye gitmekten vazgeçti! Alimler dört kocası da şehit olduğu halde sarsılmayan Atike’yi, kendinden sonra gelen hanımlara sabır ve metanet örneği hanım olarak göstermekteler..
__________________
 

beyazz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Ara 2007
Mesajlar
112
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Âtike hanımın hayatı çilelerle geçse bile, o hep sabır kahramanı olarak bütün bunlara göğüs gerdi. İki eşi daha dünyada iken cennetle müjdelenen Atike hanımın son eşi ise Kerbela şehidi Hz. Hüseyin idi.

Sahabi hanımlardan Zeyd’in kızı Atike, hem dış hem de iç güzelliğine sahip zeki ve bilgili bir hanımdı. Ne var ki, evlendiği dört kocası da şehit olmak suretiyle büyük bir imtihana maruz kalmış, yaşadığı bu imtihanların hepsini de iman kuvveti, İslam şuuruyla karşılamış, beyi ölerek yalnız kalan tüm hanımlara sabır ve metanet örneği vererek tarihe geçmiştir. Bu yazıda Atike’nin hep şehitlikle sona eren evliliklerinden ibretli örnekleri okuyacaksınız..lk kocası Hazret-i Ebu Bekir’in oğlu Abdullah oldu. Gariptir ki Abdullah hem dış hem iç güzelliğine sahip Atike’ye öylesine bağlandı ki, bazen İslamî hizmetlerinden bile geri kalıyor, onun yanında bulunmayı camiye gitmeye bile tercih edecek durumlara düşüyordu. Bu durumu gören baba Hazret-i Ebu Bekir, “Oğlum bu hanımdan ayrıl, bu senin dünyana değil ahiretine de mal olacaktır!” diye ikazda bulunmak zorunda kalmıştı. Nitekim babasının bu ikazına uyan Abdullah, bir müddet ayrı kalmayı denemiş; ancak daha fazla dayanamayıp yine bir araya gelmişlerdi. Atike’ye aşırı tutkunluğundan dolayı Abdullah, “Ben öldükten sonra sakın kimseyle evlenmeyesin.” demiş, muhtaç olmaması için de Atike’nin şahsına büyük bir bahçe bağışlamıştı.Gerçekten de Abdullah önce ölmüş, Atike tek başına bahçesiyle kalmıştı. Bu sırada kendisine en itibarlı insan Hazret-i Ömer talip oldu.. Atike’nin, “Kimseyle evlenmemek şartıyla Abdullah bana bir bahçe bağışladı, evlenmem mümkün değil.” demesi üzerine Hazret-i Ömer, “Bunu bir bilene sor.” dedi. Atike de gidip en iyi bilen birisi olarak Hazret-i Ali’ye durumunu sordu. O da, “Sana bahçeyi bağışlayan Abdullah’ın mirasçılarına bahçeyi iade et, ondan sonra Ömer’le evlen.” cevabını verdi. Bu fetvaya uyan Atike, bahçeyi ölen kocasının mirasçılarına iade ettikten sonra Hazret-i Ömer’le ikinci evliliğini yaptı.. Ne var ki Hazret-i Ömer de bir süre sonra şehit edilmiş, Atike bir dul kalma acısı daha yaşamış, yine yalnız kalmıştı. Ama yıkılmamıştı. Kendinden sonra gelecek olan hanımlara sabırve tahammül örneği vermeyi düşünüyordu.. Çok geçmeden Aşere-i Mübeşşere’den Hazret-i Zübeyir talip oldu. Zübeyir hayatta iken cennetle müjdelenen on kişiden biriydi. Reddi mümkün olmamalıydı. Nihayet nikahı kıyılmış, üçüncü evlilik de böyle gerçekleşmişti. Allah’ın hikmetine bakın ki, Hazret-i Zübeyir de katıldığı Cemel Vakası’nda şehit olunca Atike bir imtihana daha maruz kalmış, böylece üçüncü kocası da şehit olarak kendisi bir daha dul kalmaya mecbur olmuştu..

Bu ölümlerden sonra her dul kalışta Atike’nin gösterdiği metanet ve sabır hemen herkesin dikkatini çekiyor, herkes ondaki sabır dolu iman kuvvetine hayranlıkla bakıyordu.
‘Her kim şehitlik rütbesine erişmek istiyorsa Atike ile evlensin!’ diye bir söylenti de çıkarmışlardı. Hatta uğursuz kadın diyenler bile olmuştu. Ama kimse böyle söylentiye itibar etmemiş, en sonunda dördüncü evlilik için talip olan Hazreti Hüseyin’e ‘evet’ diyen Atike, onun da Kerbela’da şehit oluşunu gözyaşları içinde çırpınarak görmüştü.
Kaynakların kaydına göre bunca acılara büyük bir sabır ve metanetle karşı koyan Atike, ibadetine düşkün, takva ehli bir hanımdı. Zübeyir’le evli iken namazlarını hep camide kılmayı tercih ederdi. O günlerde hanımların camiye gitmelerinde bir emniyetsizlik söz konusu değildi. Zübeyir ise onu kıskanır, Atike’nin ibadetlerini evinde yapmasını isterdi. Bunun için Zübeyir onu camiden çevirecek çareyi şöyle buldu. Bir sabah camiye Atike’den önce gitti, yolda saklandığı yerden Âtike’nin yoluna bir taş fırlattı.Atike ondan sonra ‘artık yol emniyeti kalmamış’ diyerek namazlarını evinde kılmayı tercih etti. Şafak karanlığında camiye gitmekten vazgeçti! Alimler dört kocası da şehit olduğu halde sarsılmayan Atike’yi, kendinden sonra gelen hanımlara sabır ve metanet örneği hanım olarak göstermekteler..
__________________

ALLAH SİZDENDE RAZI OLSUN ĞÜZEL PAYLAŞIMDI
 

ŞEB-İ ARUS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Mar 2008
Mesajlar
1,904
Tepki puanı
0
Puanları
36
Yaş
36
Konum
"Lâ taknetû min Rahmetillâh"
hz safıyye annemızın hayatınız daha öncede bi hoca efendıden dinlemiştim ve kendılerinin yahudı asıllı olması onun önune bi cok yerde cıkmşı ve cogu zaman kalbı cok kırılmiş ancak efendımız her defasında safiyye annemıızın bu durumdan dolayı kırılmasına izin vermemiştir.
guzel bi paylaşımdı saolsınız kardeşim inşa-ALLAH
 

emine2

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2008
Mesajlar
254
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
emeğine sağlık çok güzel olmuş
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt