Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ruh Neyi Ariyor? (3 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Ruhların, madde kalıbına girmeden evvel yaratıldıkları bir gerçektir. Murad-ı ilâhî böyle zuhur etmiş ve insan evvela mânâ (ruh) cevheri olarak halk edilmiştir.
Bu varlığa ilk hitap, "Ben sizin Rabb'ınız değil miyim?" dir.( Araf, 7/172 )
Böylece güzellerin güzeline, gerçeklerin gerçeğine, canların canına kara sevda, bu seyir zevkinde başlamıştır. Bu öyle bir sevda ve muhabbettir ki, madde âleminde "hayır sen yoksun, ben varım" diyerek ilâhlık iddiasında bulunan Nemrut'lar, (Nemrut’un tanrılık iddiası için bkz. Bakara, 2/25) Firavun'lar (Firavun'un tanrılık iddiası için bkz. Mümin, 40/36-37; Kasas, 28/38; Nâziât, 79/23-24 ) ve hattâ madde ve mânâ âlemini aydınlatan biricik hakikat güneşi Hz. Muhammed (sav)'in karşısına çıkan Ebu Cehil bile, O "Güzel"e, O "Hüsn-ü Mutlak'a ve "Gerçek"e, "Sen bizi yaratansın" (A'râf, 7/172) demiş, O'nun ulûhiyetini tasdik, kendi aczini kabul etmiştir.
Vakta ki, Allah (cc) murad-ı ilâhî'sine tevafuk olarak bir imtihan sırrı için, insanı, denemek üzere bu denî âleme, dünyaya göndermiştir; insan ile, kul olmağa söz verdiği Rabb'ı arasına çok muazzam bir perde çekilmiş, o "Güzel", o "Koku", o "Nida" birçok perdelerle perdelenmiş, kendini gizlemiştir. Gizlemiştir ama, acaba O'nun vecd sarayından kopan ruh ne hale gelmiştir? Elbette altın kafes içine konulan kuş gibi "ah vatan, ah!" diyerek "Kâlu Belâ"nın hasretini çekegelmiştir. (Bezm-iElest, A'râf, 7/172)
Allah (cc), Âdil-i Mutlak olduğu için, halk ettiği insanın özünü, cevherini yani ruhunu kendi haline bırakmamış, ma¬şukuna, sevgilisine kavuşsun diye ona din yolu ile muazzam, mutantan, müzeyyen bir cadde açmıştır. O cevherde itiraz kuvveti, nefis (Bkz. Yusuf, 12/53 ) olduğu için de; şımarmasın, yanılmasın, düşmesin, kaybolmasın diye yine insan cinsinden ve fakat seçilmiş, sevilmiş, takdir ve tasdik edilmiş peygamberlerini, peygamberlerinin yolundan giden velîlelerini göndermiştir.
Bu sebepten olacak ki, ilk insan aynı zamanda peygamber olarak gönderilmiştir. (Bkz. Bakara, 2/33-37; Araf, 7/19; Taha, 20/117 ) Zaman içinde, nefis şeytanla anlaşmış, insanı ruhunun yolundan saptırmış; onu kendine, peygamberine ve kul olmak için söz verdiği Rabb'ına ters düşürmüştür.
Etle kemiğin, zâtla sıfatın, gece ile gündüzün birbirinden ayrılmadığı gibi sahibinden ayrılmayan ruh, sosyal plânda sahibinden koparılması karşısında acı acı feryadı basmıştır. Kendi cinsinden olan ve onu "Mutlak Kudre'e götüren peygamberlerin açtığı yolda ilerleyeceğine nefis ve şeytanla işbirliği yapan insan muazzam bir boşluğa düşmüş, bu terslik devam ettiği müddetçe de bu ızdırap sürmüştür. Peki ne olmuştur? Bir "hak", bir de "bâtıl" diye iki yol zuhur etmiş, bu iki yol aynı zamanda kâinatın iki ezelî direği haline gelmiştir. (Bkz. Beled, 90/10) Bu iki ezelî direk, tabiat sahnesinde her zaman birbirine ters düşmüşlerdir.
Şimdi meseleye bir de sosyolojik açıdan bakalım:
İnkâr fırtınası ile kendisine gösterilen yolu terk eden insan, tabiat sahnesinde kendine çeşitli çıkış yolları seçmiş; sistemler, rejimler, metodlar geliştirmiştir. Totemizm, feodalizm, kapitalizm ve komünizm... Evet insan, bunları ve daha birçok prensipleri tatbik etmiş ve fakat hiçbirinde de mutlak huzuru ve aradığını bulamamıştır. Her yeni icat ettiğine bir ilâh gibi sarılmış, onun için canını bile vermiş ama karşılığında, aradığını bulamamanın hasreti içinde arayışa devam etmiştir.
O halde bugün, fertlerin şahsî bunalımlarından kurtulma çabaları, sosyal plânda olan rejim değişiklikleri, kendinden kaçan insanın bilmeden kendini arama seferberliğidir.
Hemen şunu ifade edelim ki, bu caddeler çıkmaz sokak... Mülkün sahibinin yoluna dönülmedikten, caddedeki kılavuzlara gönül verilmedikten sonra bu arayış bitmeyecektir.
Çünkü ruh sahibini arıyor. Onu kafesten uçurup hürriyetine kavuşturmak gerek...

Makalattan alıntıdır.
Pr. Dr. Haydar Baş
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Selamünaleyküm emeğine sağlık kardeşim...evet biz o zaman bir söz verdik RABBİMize ve fıtratımız gereği RUHumuz bu söz üzerinde yaşamayı, sözmüzü yerine getirmeyi istiyor...

ALLAHa emanet olunuz...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Selamünaleyküm emeğine sağlık kardeşim...evet biz o zaman bir söz verdik RABBİMize ve fıtratımız gereği RUHumuz bu söz üzerinde yaşamayı, sözmüzü yerine getirmeyi istiyor...

ALLAHa emanet olunuz...

aleyküm selam, teşekkürler
yakıda devamını yazacağım
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
İnşaallah kardeşim...ALLAHım okumayı nasip eylesin...
 

kasım hadi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
5,714
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
57
selamun aleykum
RABBIM razı olsun.çok güzel bir izahat.
İZimler gün gelmiş izlerini takip edenleri uçurumlara sürüklemiş ve insanları buhran ve sıntılara sokmuştur.
Bir İZ hariç.RASULLULLAHIN İZİ.
devamlarını bekleriz inşALLAH.selametle
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
selamun aleykum
RABBIM razı olsun.çok güzel bir izahat.
İZimler gün gelmiş izlerini takip edenleri uçurumlara sürüklemiş ve insanları buhran ve sıntılara sokmuştur.
Bir İZ hariç.RASULLULLAHIN İZİ.
devamlarını bekleriz inşALLAH.selametle

aleyküm selam ,sizden de Allah razı olsun
teşekkürler.
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
59
Ebu Bekr Verrâk hazretleri buyurdu ki:
"Kalb, ruh, hidâyetle, imanla diri olur. Dalâletle, inkârla ölür. Temizlik ve saflıkla sıhhat bulur. Dünyaya meyletmek ve kararmakla hastalanır. Zikirle uyanır, gafletle uyur. Kalbin diriliğinin alameti; iyiliğe rağbet, kötülükten el çekmek ve hayırlı amel işlemek. Ölümü de bunların tersidir."

Ruhun birinci gıdası imandır. İman olmazsa, diğer amellerin, ibadetlerin bir faydası olmaz. İmandan sonra ruhun ikinci gıdası ise, namazdır. Çünkü namaz, dinin direğidir ve namazın dindeki yeri, vücudun baştaki yeri gibidir. Zira hadis-i şerifte; (Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir) buyurulmuştur.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Ebu Bekr Verrâk hazretleri buyurdu ki:
"Kalb, ruh, hidâyetle, imanla diri olur. Dalâletle, inkârla ölür. Temizlik ve saflıkla sıhhat bulur. Dünyaya meyletmek ve kararmakla hastalanır. Zikirle uyanır, gafletle uyur. Kalbin diriliğinin alameti; iyiliğe rağbet, kötülükten el çekmek ve hayırlı amel işlemek. Ölümü de bunların tersidir."

Ruhun birinci gıdası imandır. İman olmazsa, diğer amellerin, ibadetlerin bir faydası olmaz. İmandan sonra ruhun ikinci gıdası ise, namazdır. Çünkü namaz, dinin direğidir ve namazın dindeki yeri, vücudun baştaki yeri gibidir. Zira hadis-i şerifte; (Namazın dindeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir) buyurulmuştur.

katkınız için teşekkür ederim, zaman zaman ruhun bu hasreti, ayrılık acısını Müslüman halkımızn türkülerinde de duymak mümkündür. insan farkında olmazsa bile hep Onu arıyor...
imanın da gıdası zikirdir. namazın de özüdür. "kalbler ancak Allahın zikirle tatmin olur"
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
KUTSAL HASRET ve VUSLAT

KUTSAL HASRET ve VUSLAT

Şimdi iyi dinle. Denileni tut ve unutma. Unutur ihmal edersen, başladığın yerden tekrar edersin. Halbuki sen yolcusun, yürümen gerek. Bu yolda çeşitli manialar olur. Onlara gözün takılmasın. Boş sözlerden kulağını sakındır. Aksi halde öyle bir zaman gelir ki artık geriye dönüş olmaz. Sonra... Evet sonra hoş sesler duyarsın, güzel iş aretler alırsın.
"Ben sizin Rabb'mız değil miyim?" (A'raf, 7/172)
Bu ses ile bu âyetteki tecelliye erer, ötelere geçer, onları seyredersin. "Aradığım bu", "Evet bu" dersin. Ve Rabb'mm hitabına karşılık;
"Sen bizim Rabb'ımızsın" (A'râf, 7/172) diye verdiğin cevabı, tarifsiz bir zevk ile yaşamaya başlarsın. Sonra bir hasrettir başlar...
Geldiğin âlem güzeldi; güzellerin güzeli bütün saltanatı ile
orada sana göründü. Şimdi ise bir çuvaldasın veya bir et ve kemik kalıbındasın. Çamur kalıbı da diyebilirsin. Geldiğin âleme olan hasretinden dolayı istersin ki, çuval yırtılsın, hakikat yaşansın. Doğru, ama hakikat ülkesine geçmek istersen bu zorluk, bu çile zarurîdir. Bak, iyi gör: Bir dane eğer başak olacaksa toprak altında çatlaması şarttır. Çatlayıp kendinden geçecek ki başak kaabiliyeti ortaya çıksın. Sen de öyle... Can tende iken kalıbına ait olanları terk et ki, gizlenen, zahir olsun.
Asıl vatan hatırlanınca ruhun ezelde uçup gezdiği yerler göz önüne gelir. Artık sevginin hududu taşmıştır. Öte âlemleri sevmeye başlarsın. İbadetinden zevk alırsın. Çamur kalıptan çıktığın için o sana ibadette ağırlık vermez. Artık o senin bineğin, burağın olmuştur. Seni taşımaya başlar. Sana yük olmaz, külfet olmaz.
"Rabb'inin yollarında boyun eğerek yürü!" (Nahl, 16/69) âyetindeki gizli sırlar çözülür. Bundan sonra senin kanadın iki olmuştur. Biri dünyada, diğeri de ahirettedir. Ama ikisi de atbaşı yürür. Peygamberimiz buyurdu:
"Mümin iki kanatlı kuş gibidir. Bir kolu dünyada diğeri de ahirettedir."
Bundan sonra dünya ve ahiret nimetleri önüne konur;
"Her meyveden ye" (Bkz. A'râf, 7/19) denir.
Bu emir seni güçlendirir. O zaman arslan olursun; nefsini mağlup eden erkek. Cenab-ı Peygamber buyurdu:
"Pehlivan, rakibini yenen değil, kızdığında nefsini mağlup edendir." (Buharî ve Müslim'den Kütüb-ü Sitte Muhtasarı, Hadis no: 4312, c: 12, s. 294)
Biz, erkek denince bunu anlıyoruz, bunu anlamamız lâzım, hem de çok.
Sen onların konusu olursun. Seni eleştirirler. Bu normaldir. Her ne kadar bastığınız arz aynı ise de gönül ülkeleriniz farklıdır. Dün seni sevenler, sana itimat edenler şimdi seni tenkit ederler. Bu işin kanunu budur. Hak seni gizlemek için bunları araya bahane koymuştur. Dikkat et, sen ameli bozuk biri olsaydın onların gündeminde olmayacaktın. Senin şimdi hatân aranıyor. Hatalı olanın hatâsı aranmaz, "Hatalıdır" denir geçilir.
Hatırına tuhaf şeyler gelir; "Peki ama bu dedikoduya ne gerek var" dersin. Şimdi düşün, idrak et. Her işin bir sermayesi vardır, külfet olmadan nimet olmaz. "Ama ben ibadetle belli bir külfete katlandım, dahasına ne gerek var?", diye düşünebilirsin. Evet, doğru. Ama bu külfet seni sadece Cennete ulaştırır. Halbuki sen Cemâlullah'ı istedin. ( Cemâlullah hakkında bkz. En'am, 6/52; Bakara, 2/272; Ra'd. 13/22; Rûm, 30/38; İnsan, 76/8; ) Onun sermayesi de nefistir. Onu harcayacaksın. Yani aradan çıkaracaksın. İşte fitne belâsı bunun içindir; onu aradan çıkar.
Hazreti Musa:
"Ya Rabbi, bana cemâlini göster, sana bakayım" (A'râf, 7/143) dediğinde; Cenab-ı Hak:
"Beni göremezsin" (A'râf,7/143 ) buyurdu.
Arifler, "Sen, sende iken Beni göremezsin, denildi" diyorlar. Onun için "ben"in ortadan kalkması şart. O zaman belâ gerek. Hazreti Peygamber buyurdu:
"Allah, sevdiği kuluna belâ verir." (Tirmizrden Riyâzussalihîn, Hadis no: 43, Bâb, 3; Bu anlamda başka bir hadis için bkz. Buharı'den Riyazussalihin, Hadis no: 39, Bâb, 3; Ahmed ibn Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, ç: M. Emin Ihsanoğlu, Ank. 1993, Hadis no: 288, 294)
Dikkat et, bu haller geçicidir. O zaman yüzüne bir renk gelir. Bu, dost rengidir. Hemen seni diğer nâstan ayırır.
Belâ sana üç cihetten gelir: Mal ile gelir, dedikodu ile gelir, hastalık ile gelir. Bu üçünden biri ile gelir. Bazan üçü birden gelir. Bu zordur. Sana şimdi biri geldi. Sabret, isyan etme. Sonu hayırlıdır. Bilmez misin ki, doğum için sancı gerek. Karanlık, güneşi getirir. Bir de bakarsın güneş doğdu, etraf göründü. Karanlığın örtüsü kalktı. Her şey ortadadır.
"Bugün senin için perdeler aralandı... Biz açtık, gözlerin de keskin görür." (Kaf, 56/22)
Artık kalbin zulümâttan kurtulmuştur. Nur âlemine geçebilirsin. Bu halde ne gaflet vardır, ne cehalet. Hepsi geçmişte olan bir hadise halini alır.
Bundan ötesi vuslat âlemidir. Kokular, renkler, sesler; herşey aslındandır. Hakikatler yaşanır, vehim ortadan kalkar. Şüpheler zail olur.

Devamı "Hak yolculuğu" .
 

fidanras

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
126
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
نعىمة;607120' Alıntı:
Şimdi iyi dinle. Denileni tut ve unutma. Unutur ihmal edersen, başladığın yerden tekrar edersin. Halbuki sen yolcusun, yürümen gerek. Bu yolda çeşitli manialar olur. Onlara gözün takılmasın. Boş sözlerden kulağını sakındır. Aksi halde öyle bir zaman gelir ki artık geriye dönüş olmaz. Sonra... Evet sonra hoş sesler duyarsın, güzel iş aretler alırsın.
"Ben sizin Rabb'mız değil miyim?" (A'raf, 7/172)
Bu ses ile bu âyetteki tecelliye erer, ötelere geçer, onları seyredersin. "Aradığım bu", "Evet bu" dersin. Ve Rabb'mm hitabına karşılık;
"Sen bizim Rabb'ımızsın" (A'râf, 7/172) diye verdiğin cevabı, tarifsiz bir zevk ile yaşamaya başlarsın. Sonra bir hasrettir başlar...
Geldiğin âlem güzeldi; güzellerin güzeli bütün saltanatı ile
orada sana göründü. Şimdi ise bir çuvaldasın veya bir et ve kemik kalıbındasın. Çamur kalıbı da diyebilirsin. Geldiğin âleme olan hasretinden dolayı istersin ki, çuval yırtılsın, hakikat yaşansın. Doğru, ama hakikat ülkesine geçmek istersen bu zorluk, bu çile zarurîdir. Bak, iyi gör: Bir dane eğer başak olacaksa toprak altında çatlaması şarttır. Çatlayıp kendinden geçecek ki başak kaabiliyeti ortaya çıksın. Sen de öyle... Can tende iken kalıbına ait olanları terk et ki, gizlenen, zahir olsun.
Asıl vatan hatırlanınca ruhun ezelde uçup gezdiği yerler göz önüne gelir. Artık sevginin hududu taşmıştır. Öte âlemleri sevmeye başlarsın. İbadetinden zevk alırsın. Çamur kalıptan çıktığın için o sana ibadette ağırlık vermez. Artık o senin bineğin, burağın olmuştur. Seni taşımaya başlar. Sana yük olmaz, külfet olmaz.
"Rabb'inin yollarında boyun eğerek yürü!" (Nahl, 16/69) âyetindeki gizli sırlar çözülür. Bundan sonra senin kanadın iki olmuştur. Biri dünyada, diğeri de ahirettedir. Ama ikisi de atbaşı yürür. Peygamberimiz buyurdu:
"Mümin iki kanatlı kuş gibidir. Bir kolu dünyada diğeri de ahirettedir."
Bundan sonra dünya ve ahiret nimetleri önüne konur;
"Her meyveden ye" (Bkz. A'râf, 7/19) denir.
Bu emir seni güçlendirir. O zaman arslan olursun; nefsini mağlup eden erkek. Cenab-ı Peygamber buyurdu:
"Pehlivan, rakibini yenen değil, kızdığında nefsini mağlup edendir." (Buharî ve Müslim'den Kütüb-ü Sitte Muhtasarı, Hadis no: 4312, c: 12, s. 294)
Biz, erkek denince bunu anlıyoruz, bunu anlamamız lâzım, hem de çok.
Sen onların konusu olursun. Seni eleştirirler. Bu normaldir. Her ne kadar bastığınız arz aynı ise de gönül ülkeleriniz farklıdır. Dün seni sevenler, sana itimat edenler şimdi seni tenkit ederler. Bu işin kanunu budur. Hak seni gizlemek için bunları araya bahane koymuştur. Dikkat et, sen ameli bozuk biri olsaydın onların gündeminde olmayacaktın. Senin şimdi hatân aranıyor. Hatalı olanın hatâsı aranmaz, "Hatalıdır" denir geçilir.
Hatırına tuhaf şeyler gelir; "Peki ama bu dedikoduya ne gerek var" dersin. Şimdi düşün, idrak et. Her işin bir sermayesi vardır, külfet olmadan nimet olmaz. "Ama ben ibadetle belli bir külfete katlandım, dahasına ne gerek var?", diye düşünebilirsin. Evet, doğru. Ama bu külfet seni sadece Cennete ulaştırır. Halbuki sen Cemâlullah'ı istedin. ( Cemâlullah hakkında bkz. En'am, 6/52; Bakara, 2/272; Ra'd. 13/22; Rûm, 30/38; İnsan, 76/8; ) Onun sermayesi de nefistir. Onu harcayacaksın. Yani aradan çıkaracaksın. İşte fitne belâsı bunun içindir; onu aradan çıkar.
Hazreti Musa:
"Ya Rabbi, bana cemâlini göster, sana bakayım" (A'râf, 7/143) dediğinde; Cenab-ı Hak:
"Beni göremezsin" (A'râf,7/143 ) buyurdu.
Arifler, "Sen, sende iken Beni göremezsin, denildi" diyorlar. Onun için "ben"in ortadan kalkması şart. O zaman belâ gerek. Hazreti Peygamber buyurdu:
"Allah, sevdiği kuluna belâ verir." (Tirmizrden Riyâzussalihîn, Hadis no: 43, Bâb, 3; Bu anlamda başka bir hadis için bkz. Buharı'den Riyazussalihin, Hadis no: 39, Bâb, 3; Ahmed ibn Hanbel, Kitâbü'z-Zühd, ç: M. Emin Ihsanoğlu, Ank. 1993, Hadis no: 288, 294)
Dikkat et, bu haller geçicidir. O zaman yüzüne bir renk gelir. Bu, dost rengidir. Hemen seni diğer nâstan ayırır.
Belâ sana üç cihetten gelir: Mal ile gelir, dedikodu ile gelir, hastalık ile gelir. Bu üçünden biri ile gelir. Bazan üçü birden gelir. Bu zordur. Sana şimdi biri geldi. Sabret, isyan etme. Sonu hayırlıdır. Bilmez misin ki, doğum için sancı gerek. Karanlık, güneşi getirir. Bir de bakarsın güneş doğdu, etraf göründü. Karanlığın örtüsü kalktı. Her şey ortadadır.
"Bugün senin için perdeler aralandı... Biz açtık, gözlerin de keskin görür." (Kaf, 56/22)
Artık kalbin zulümâttan kurtulmuştur. Nur âlemine geçebilirsin. Bu halde ne gaflet vardır, ne cehalet. Hepsi geçmişte olan bir hadise halini alır.
Bundan ötesi vuslat âlemidir. Kokular, renkler, sesler; herşey aslındandır. Hakikatler yaşanır, vehim ortadan kalkar. Şüpheler zail olur.

Devamı "Hak yolculuğu" .

Ölüm korkusu sahib olunanı yitirme korkusu değil mi?
Bedenin,toprağın.

İnsan vücudu 80 günde tamamen her hücresini yeniliyormuş.
Yani 80 gün önce aynada gördüğünüz "toprağı" çoktan toprağa verdiğiniz anlamına geliyor bu.

O halde ölümden neden korkuluyor?
Acaba tenin hayatında kaç defa toprağa dönüp topraktan gelişleri devam etmekte?
60 sene ortalama ömürde siz hesap edin...

Acıklı bir durum, dil ifade ediyor ; "toprak kalıbı,çuval,altın kafes..."

Peki ya kabir?

Ya kabrimize doğmuşsak?

Ne kadar zor değil mi "kabri" bile terk edememek.En uzun hangimiz kalsın içinde?
Ne haz ,tutunupta tüm kuvvetiyle kabre "O Benim" diye haykırmak.

Allah Razı olsun.

selametle.
 

fidanras

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
126
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
نعىمة;607023' Alıntı:
Ruhların, madde kalıbına girmeden evvel yaratıldıkları bir gerçektir. Murad-ı ilâhî böyle zuhur etmiş ve insan evvela mânâ (ruh) cevheri olarak halk edilmiştir.
Bu varlığa ilk hitap, "Ben sizin Rabb'ınız değil miyim?" dir.( Araf, 7/172 )
Böylece güzellerin güzeline, gerçeklerin gerçeğine, canların canına kara sevda, bu seyir zevkinde başlamıştır.
Bu öyle bir sevda ve muhabbettir ki, madde âleminde "hayır sen yoksun, ben varım" diyerek ilâhlık iddiasında bulunan Nemrut'lar, (Nemrut’un tanrılık iddiası için bkz. Bakara, 2/25) Firavun'lar (Firavun'un tanrılık iddiası için bkz. Mümin, 40/36-37; Kasas, 28/38; Nâziât, 79/23-24 ) ve hattâ madde ve mânâ âlemini aydınlatan biricik hakikat güneşi Hz. Muhammed (sav)'in karşısına çıkan Ebu Cehil bile, O "Güzel"e, O "Hüsn-ü Mutlak'a ve "Gerçek"e, "Sen bizi yaratansın" (A'râf, 7/172) demiş, O'nun ulûhiyetini tasdik, kendi aczini kabul etmiştir.
Vakta ki, Allah (cc) murad-ı ilâhî'sine tevafuk olarak bir imtihan sırrı için, insanı, denemek üzere bu denî âleme, dünyaya göndermiştir; insan ile, kul olmağa söz verdiği Rabb'ı arasına çok muazzam bir perde çekilmiş, o "Güzel", o "Koku", o "Nida" birçok perdelerle perdelenmiş, kendini gizlemiştir. Gizlemiştir ama, acaba O'nun vecd sarayından kopan ruh ne hale gelmiştir? Elbette altın kafes içine konulan kuş gibi "ah vatan, ah!" diyerek "Kâlu Belâ"nın hasretini çekegelmiştir. (Bezm-iElest, A'râf, 7/172)
Allah (cc), Âdil-i Mutlak olduğu için, halk ettiği insanın özünü, cevherini yani ruhunu kendi haline bırakmamış, ma¬şukuna, sevgilisine kavuşsun diye ona din yolu ile muazzam, mutantan, müzeyyen bir cadde açmıştır. O cevherde itiraz kuvveti, nefis (Bkz. Yusuf, 12/53 ) olduğu için de; şımarmasın, yanılmasın, düşmesin, kaybolmasın diye yine insan cinsinden ve fakat seçilmiş, sevilmiş, takdir ve tasdik edilmiş peygamberlerini, peygamberlerinin yolundan giden velîlelerini göndermiştir.
Bu sebepten olacak ki, ilk insan aynı zamanda peygamber olarak gönderilmiştir. (Bkz. Bakara, 2/33-37; Araf, 7/19; Taha, 20/117 ) Zaman içinde, nefis şeytanla anlaşmış, insanı ruhunun yolundan saptırmış; onu kendine, peygamberine ve kul olmak için söz verdiği Rabb'ına ters düşürmüştür.
Etle kemiğin, zâtla sıfatın, gece ile gündüzün birbirinden ayrılmadığı gibi sahibinden ayrılmayan ruh, sosyal plânda sahibinden koparılması karşısında acı acı feryadı basmıştır. Kendi cinsinden olan ve onu "Mutlak Kudre'e götüren peygamberlerin açtığı yolda ilerleyeceğine nefis ve şeytanla işbirliği yapan insan muazzam bir boşluğa düşmüş, bu terslik devam ettiği müddetçe de bu ızdırap sürmüştür. Peki ne olmuştur? Bir "hak", bir de "bâtıl" diye iki yol zuhur etmiş, bu iki yol aynı zamanda kâinatın iki ezelî direği haline gelmiştir. (Bkz. Beled, 90/10) Bu iki ezelî direk, tabiat sahnesinde her zaman birbirine ters düşmüşlerdir.
Şimdi meseleye bir de sosyolojik açıdan bakalım:
İnkâr fırtınası ile kendisine gösterilen yolu terk eden insan, tabiat sahnesinde kendine çeşitli çıkış yolları seçmiş; sistemler, rejimler, metodlar geliştirmiştir. Totemizm, feodalizm, kapitalizm ve komünizm... Evet insan, bunları ve daha birçok prensipleri tatbik etmiş ve fakat hiçbirinde de mutlak huzuru ve aradığını bulamamıştır. Her yeni icat ettiğine bir ilâh gibi sarılmış, onun için canını bile vermiş ama karşılığında, aradığını bulamamanın hasreti içinde arayışa devam etmiştir.
O halde bugün, fertlerin şahsî bunalımlarından kurtulma çabaları, sosyal plânda olan rejim değişiklikleri, kendinden kaçan insanın bilmeden kendini arama seferberliğidir.
Hemen şunu ifade edelim ki, bu caddeler çıkmaz sokak... Mülkün sahibinin yoluna dönülmedikten, caddedeki kılavuzlara gönül verilmedikten sonra bu arayış bitmeyecektir.
Çünkü ruh sahibini arıyor. Onu kafesten uçurup hürriyetine kavuşturmak gerek...

Makalattan alıntıdır.
Pr. Dr. Haydar Baş

Vaktiyle şöyle aklımdan geçmiştir ;
Allahın bizi yaratışının amacı bize "aşkı" ise. Eğer bu münasebet "aşk" ise.

"Ben sizin rabbiniz değil miyim?" ile de insana ilan'ı aşkı olmuştur.

Selametle.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Vaktiyle şöyle aklımdan geçmiştir ;
Allahın bizi yaratışının amacı bize "aşkı" ise. Eğer bu münasebet "aşk" ise.

"Ben sizin rabbiniz değil miyim?" ile de insana ilan'ı aşkı olmuştur.

Selametle.

Allahü Teala bir hadisi kudside şöyle buyurdu :"Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi murad eyledim Onun için alemleri var ettim"...Arifler ise "Cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım" ayetteki ibadet kelimesini marifet olarak tefsir ederler, çünkü ibadet ettikçe Rabbini tanıyor insan..onun için muhabetullah/ihlas/Allah korkusu ibadetin ruhudur.
Sevilmeye layık olan yalnız Sübhan Allahtır...Çok Merhametli ,Çok Kerim olduğu için bütün mahlukatı seviyor...Hz. Fudayıl b. Iyaz (ks) şöyle dedi : "benim Sana olan aşkım acayip değildir : Sen Kuvvetli Padişahsın, asıl acayip olan Senin bana olan aşkın çünkü ben sadece fakir bir kulum..."

"Sizin Rabbiniz değilmiyim" hitabına karşılık "evet dediler" ise al-misak, ahd, yemin ,dünyadaki imtihana neden oldu ,ahd ile igili başka ayetler de var Kuranda.."bu yemini ne gök ne de yer üstlendi, onu insan üstlendi (...)"

Allah bu aşkı yaşayanlardan eylesin...kul kabul etsin..sözünü yerine getirenlerden eylesin
 

mansur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2008
Mesajlar
62
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
yarabbi bizleri sıddıklardan eyleki sözümüzü tuta bilelim eğer sen bize merhamet etmezsen kim bize merhamet eder yarabbi sen bizi bizden daha iyi bilirsin
bana seni gerek seni
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
amin, bu dünyadan eli boş gitmeyelim. hatta şeyh Abdülkadir Geylanin şöyle duası var : "Ya Rabbi benden razı oluncaya kadar beni bu dünyadan çıkarma"..
 

mansur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Nis 2008
Mesajlar
62
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
dünya mümin bir kul için zindandır ruh özünü arar pervanenin ateşe düştüğü gibi aşka düşer maşukunu arar
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.

Zamanımızda insanlar, hep maddi gıdalar üzerinde durmaktadır. Elbette bu da lazımdır. Fakat maddi gıdayı alamayan kimse, eceli gelmişse açlıktan ölür. Eğer imanı varsa, ebedi saadete kavuşur. Fakat ruhun gıdası verilmez ve ruh ölürse, o zaman o kimseyi sonsuz bir felaket beklemektedir.

Bedenin selameti, sıhhati, az yemek; ruhun selameti, sıhhati, günahları terk etmekte; dinin selameti, sıhhati ise Peygamber efendimize salât getirmektir

Maddenin esir aldığı kimseler, ruhun gıdasından bahsetmenin, yalnız camilere ve oradaki görevlilere mahsus ve onların vazifesi imiş gibi zannediyorlar. Halbuki insan, sadece et ve kemikten ibaret değildir. Her insanın ruhu vardır ve bunun da beslenmeye ihtiyacı vardır.

Ruhun birinci gıdası olan iman, o kadar kıymetlidir ki, Allahü teâlâ bu imanın mükafatını dünyada vermiyor. Zira dünya, buna müsait değildir. İman etmenin mükafatı, Cennette verilecektir. Çünkü Allahü teâlânın dünyada verdiği, yıpranmaya, yok olmaya mahkumdur. Bozulmamak, yok olmamak ise, ancak Cennette olur.


Allah razı olsun kardeşimden,
Rabbimiz emeğinizin karşılğınını ziyadesiyle versin inşallah,
Selam ve baki dua ile kalın.

93270140eb0.gif
97906724wb4.gif

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt