Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Risale-i Nur'a dair (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
Risale-i Nur'a dair


Bir derginin sorularına verdiğim cevapları sizlerle de paylaşmanın yararlı olacağına inanıyorum. Çünkü memleketin ilâhiyatçıları maaşallah ilim-irfan hayatımızı zenginleştirmek (!) amacıyla siyasî ve hamasî meselelerle meşguller. Bu durumda bendenizin ilmî soru(n)lar alanı içerisinde ikameti sürdürmesinden daha tabii ne olabilirdi, üstelik ısrarla 'anlam'ın (!) peşinde, 'yorum'un peşinde olan sevdalı yürekler varken! İmdi, ben onlara sesleniyorum.

* * *
Kur'an'ı tefsir faaliyetini bir 'ilim' haline getiren, tefsir'i "ilm-i tefsir" olarak adlandırmamızı mümkün kılan en temel cihet, hiç şüphesiz bu faaliyetin öncelikle 'tedvin' edilmiş olması, yani cihet-i vahdet-i zatiye ve araziyesine istinaden bir mevzûunun, maksadının, mebadi ve mesailinin bulunmasıdır. Daha açık bir Türkçe'yle söyleyecek olursak, bilgi'nin bilime dönüşebilmesi için o bilginin ilkelerinin tesbit ve tayin edilip 'müdevven' hâle gelmesi, bir usule, bir yönteme kavuşması gerekir. Nitekim bir ilm-i usul-i tefsir (yorum yöntembilimi) mevcut olduğu içindir ki ilm-i tefsir (yorumbilim) de mevcuttur. Ne var ki önce faaliyet meydana gelir, sonra o faaliyet birtakım kaideler vasıtasıyla bir usule kavuşur. Önce faaliyet, sonra kaide, ve en nihayet usul. Evet, önce tefsir faaliyeti, tefsir teşebbüsleri meydana gelmiş, muhtelif yorumlar ortaya çıkmış, daha sonra bu faaliyetleri bir kaide, bir esas ve bir usul altına almak zarureti başgöstermiştir. Lâkin sonra, faaliyet, meşrûiyetini usûlden temin etmiştir. Eylem'e, gücünü ve derinliğini sağlayan yöntem ve kuramdır.

* * *

Tefsir kitaplarının 'dirayet', 'rivayet' tariklerine istinaden ikiye ayrılması tamamen itibarîdir. Günümüzde geçerli tefsir kitaplarının tarihine ilişkin 'fırkacı' şablon, esas itibariyle Ignaz Goldziher'in bir marifeti olup ne yazık ki M.H. Zehebî tarafindan meşrulaştırılmış ve yaygınlaştırılmıştır: Fıkhî Tefsir, Tasavvufî Tefsir, Felsefî Tefsir, vb. Bu müdahale, anlamın tarihine yönelik masum bir darbe değildir, onu yoksayıcı bir sadmedir.

* * *
İmdi, herhangi bir metnin veya metinler mecmuasının bir tefsir eseri olarak sayılıp sayılmaması için, o metinlerde yer alan satırların Kur'an-ı Kerim'e istinad veya temas ya da Kur'an'ı tefsir ediyor olması kâfi değildir. Çünkü İslam âlimlerinin/âriflerinin bütün eserleri şu veya bu derecede zaten Kur'an tefekkürünün mahsulüdür, pekala Kur'an ayetlerinin tesir ve telkiniyledir. Mesela İmam Gazali'nin 'İhya'sı, Muhyiddin b. Arabi'nin 'Füsus'ul-Hikem'i, Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin 'Mesnevi'si de bu açıdan birer tefsir teşebbüsüdür. Ama gerçekte bu eserlerin hiçbiri 'tefsir kitabı' değildir. Yani bu eserler tefsir ilmi açısından tedkik edilebilir, meselâ Mesnevî'den, Mesnevî'nin bölümlerinden âdeta bir tefsirden istifade edilebilir gibi istifade de edilebilir. Lâkin içinde tefsire dair pasajların bulunması, Mesnevî'yi 'tefsir kitabı' kılmaz; tıpkı bazı hadis-i şerifleri şerhediyor diye bir hadis şerhi kitabı kabul edilemeyeceği gibi. Tefsir Usulü itibariyle Kur'an-ı Kerim'in bir 'mantuk'u, bir de 'mefhum'u vardır. Bu nokta-i nazardan meselâ "Mesnevî-i Şerif, Kur'an'ın mantukundan ziyade mefhumunun tefsiridir" diyebiliriz. Ancak bir eserde, ayetlerin veya hadislerin mefhumuna dair tefsir ve şerh teşebbüslerinin yer alması, o eseri —dikkat ediniz lütfen— 'tefsir' veya 'şerh' (kitabı) yapmaz. (Ayetlerin yorumuna 'tefsir', hadislerin yorumuna 'şerh' denilmesinin bile bir hikmeti vardır.)

* * *
Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin âsar-ı hasene-i muhalledesi 'Resail' (Risaleler) ism-i şerifiyle şöhretyab olmuştur. Üstadın yazdıkları birer risaledir ve 'risale' de esasen ism-i has olmayıp ism-i cins'e delâlet eder ve pek tabii ki 'Füsus' gibi, 'Mesnevî' gibi, 'Mektubat' gibi, 'Risale/Resail' nevi de makbul ve muhterem bir yazım türüdür. (Sibeveyh'in eserinin adı 'Kitab' idi; İmam Şafii'nin eserinin adıysa 'Risale'. Birer ism-i has yani.) Bir eserin türü belirlenirken sadece muhtevası değil, yazım tarzı (formu) da nazar-ı itibara alınır; alınmalıdır.

* * *
Hasılı, benim nazarımda, Resail, Kur'an'ın kısmen mantukunu ve cümleten mefhumunu tefsir eder amma bir 'tefsir kitabı' değildir, olmasına da lüzum ve ihtiyaç yoktur. O kendi suretiyle, kendi hakikatiyle muhterem ve muhteşemdir.
Bu makamda, suret maddeden, hakikat mecazdan üstündür. Madde ve mecaza değil, suret ve hakikate itibar ise, hiç şüphe yok ki ilim ve insafın şanındandır.
Bir eserin nev'inin şahsına/ferdine münhasır olması, gayet nadiren vâki olur bir keyfiyettir. 'Güneş' bir nev'in adıdır. Birden fazla güneş olması mümkin ve caizdir. Lâkin bu imkan ve cevaza rağmen yine de hakikatte bir tek güneş vardır. İşte bu yüzdendir ki güneşimizin nev'i, şahsına münhasırdır.
Güneşi yıldızlar listesinin arasına dahil etmeyi, onu yıldızlardan bir yıldız haline getirmeyi bazıları 'marifet' addedebilirler. Bendeniz edemem.




Dücane Cündioğlu
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt