Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ricalül-Gayb ve Hilafet Sırrı (3 Kullanıcı)

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Ricalül-Gayb ve Hilafet Sırrı

Bu ÜÇÜNCÜ BAB'ın bölümlerinde şunlar anlatılacaktır
a) Hilafet sırrı..
b) Kutb'ül - Aktab.. (Kutuplar kutbu..)
c) Gavs-ü Azam.. (En büyük gavs..)
d) Kutb-ü Ulâ.. (İlk kutup..)
e) Diğer kutuplar.


I. BÖLÜM : Hilâfet sırrı açıklanacaktır.
Hilâfet sırrı, her asırda, değerli bir zata Ailah'ın ihsanı olan bir hu¬sustur.
Bu yoldaki izin ve icazet, Hazret-i Seyyid'ül-Enbiya ve sened-i Asfi¬ya ve etkıya (Peygamberlerin feendisi evliyanın, seçme kulların, mütta¬kilerin dayanağı Hazretleri) tarafından gelir. Allah ona salât ve selâm eylesin. Durum esasta böyle olduğundan, bütün Muhammed ümmetinin terbiye edilme hususu kendisine bırakilan Allah'ın bir ihsanı olur. Aynı zamanda bu yolda emir almışlardır.
Değerli bir kimseye, hilâfet sırrı verileceği zaman, Yüce Mukaddes Cenab-ı Hak tarafından Hızır aleyhisselâma şöyle bir işaret verilir :
— Falanın oğlu falan kuluma hilâfet sırrını ihsan eyledim. Git, müj¬de ver.
Bu emirle, Hızır aleyhisselâm, Peygamberlerin efendisine gelir, der ki :
— Ya Resulellah, falan oğlu falan ümmetine hilâfet sırrı Allah'ın 'ihsanı oldu. Bu husustaki emriniz nedir?.
Böyle deyince, Allah, kendisine salât ve selâm eylesin; Fahr-i Âlem Resulüllah efendimiz, Hızır aleyhisselâma yeşil bir forma verir :
— Şimdi git, bu formayı o zata giydir; sonra al buraya getir.
Buyurur.
Bunun üzerine, Hızır aleyhisselâm da o formayı alır, o zata getirir. Şöyle der :
— Allah, kendisine salât ve selâm eylesin; Resulüllah size selâm eyledi, bu formayı da gönderdi. Allah tarafından sana hilâfet sırrı veril¬diğinin müjdesi ile geldim. Buyurun, sizi bekliyor.
O çok değerli zat da, hemen :
— Olur..
Der, hiç eğlenmeden Resulüilah'ın huzuruna gelir; Allah ona salât ve selâm eylesin. Yüce bir divan kurulmuştur., öyle güzel ki, vasfı kalemle anlatılamaz. Müberra, müan bir husus.. (Her bakımdan temiz, tüm nok¬sanlıklarından uzak, eksiksiz..)
Âlemin baştacı kâinatın efendisi Âdemoğullarının efendisi Resulüllah efendimiz; çeşitli mücevherat ile süslü çok değerli, bezeli yapılmış bir yüksek kürsü üzerinde oturmuş. Allah ona salât ve selâm eylesin. Onun vasfı dille yapılamaz; kalemle anlatılamaz, yazı ile anlatmaktan yana da çok yüksek..
Sağında ve solundaysa.. tüm nebiler ve resuller oturmuşlar; Allah onlara salât ve selâm eylesin. Dört halife dahi oradalar; keza diğer as-hab dahi oradalar.. Allah onlardan razı olsun. Bütün pirler, kutuplar, eh-lüllah dahi oradalar.. Allah, sırlarının kudsiyetini artırsın. Bunların her biri, kendi mertebelerine göre; süslenmiş, bezenmiş bir kürsü üzerinde oturmaktalar. Bütün bunları olduğu gibi görür.
Bundan sonra, Resulüliah efendimiz, o zatı nurlu huzuruna alır. Sonra bizzat karşısına getirtir ve ona teveccüh buyurur. ,
Bu teveccühle; söz, iş, amel çeşidinden ne gibi güzel işleri varsa, tümünü o zata ihsan buyurur. Her ne hali varsa ona giydirir.
Bundan sonra o zata; mücevherat ile süslü yeşil renkte değerli bir forma giydirir. Başına yine mücevherat işlemeli bir taç giydirir. Onun üzerine, yine mücevheratla süslü bir sorguç takar.
Bundan sonra şöyle buyurur :
— Cenab-ı Hak, tarafından sana hilâfet sırrını ihsan buyurdu. Benim de halifemsin. Tümden ümmetimin terbiyesi sana bırakıldı, uhdene tevdi edildi.
Bundan sonra ona terbiye âletlerinden bazı şeyler verir; Meselâ : Cendere, kamçı, ayaktan bağlamak, boyundan bağlamak için kementler..
Bu âletleri şöyle anlatalım ki : Dünya âletleri ile ölçülmesin.
O âletlerle terbiye edilmesi gereken kim varsa; kendisi doğuda, ter¬biye edecek ola ndahi batıda bulunsa., aynı anda o âletler terbiye edile¬cek kimseye yetişir. Her ne gerekse icra edilir.
Sonra, hilâfet sırrı verilen değerli zat için o büyük mecliste hazırla¬nan hilâfet sırrı makamı olan irşad postuna oturması emredilir.
Bundan sonra; peygamberlerin başkanı evliyanın bastacı varlıkların iftihar ettiği yaratılnırşların en şereflisi Resulüliah efendimiz Hazretleri el kaldırıp büyük ve üstün bir duâ okur. Allah ona salât ve selâm eylesin. Oradakilerin de cümlesi :
— Âmin !.
Deyip ellerini yüzlerine sürerleri Daha sonra Fatiha okurlar.
Bundan sonra, bu değerli zatın devrinde irşad olacak nekadar kimse varsa, nekadar ehlüllah gelip geçecekse, nekadar inabe edecek derviş varsa hemen hepsi de o üstün meclise davet edilir. Resulüllah'ın emri ve icazeti île o değerli zatın saltanat elini öperler; kendisi ile biat ederler.
Bundan sonra, o zata şu emri verir :
— Artık git, ümmetimi dilediğin gibi terbiye ederek Hakka ulaştır. Bu şekilde izin ve ruhsat verilmiş olur.
Ve.. Resulüllah'ın verdiği icazetle evine gelip oturur. Kendisine ve¬rilen hizmet emrini yürütür.
Üstte anlatılan terbiye âletlerinden cendere; bu hilâfet sırrını alan zatın iç âleminde bulunur. Dıştan bildiğimiz cendereye benzemez. Allah'ın ihsanı olan hilâfet sırrının gerektirdiği bir durumdur. Diğerleri de böyle¬dir; yani : Kementler de..
Terbiye edilecek kimse, ister doğuda, ister batıda bulunsun; bu zat hilâfet sırrının nuru ile kendisinden daha fazla o terbiye edilecek kimse¬nin haline vâkıf olur. Aynı anda, o kimsenin mana âleminde el ve aya¬ğını bağlar, bir yere getirir. Açıkçası :
— Tesbih böceği..
Tabir edilen böcek benzeri o kimseyi tortop eder o cenderenin içine koyar. Ağzını da sıkıca bağlar ve sıkar. Bu iş, dıştan görünmez. Böylece, o kimsenin içinin yağı erir.
Bazıları da kamçı ile terbiye edilir.
Bazılarının da eline ve ayağına kement atılir; bağ vurulup bağlanır.
Bazılarına da, boynundan ve ağzından geçirilir gibi, dizgin vurulur.
Hâsılı : Her kimin terbiyesi ne gerektiriyor ve neyi icab ediyorsa.. o şekilde terbiye eder.
Hilâfet sırrını alan bu zat, hemen her şeyi görür; zerreye varınca¬ya kadar kendisinden gizli hiç bir şey yoktur. Gördüğünü hilâfet sırrı nuru ile görür.
Şöyleki :
Müridinin biri doğuda, biri batıda bulunsa, kendisi de ikisinin ortası bir yerde bulunsa., ikisine birden ölüm işi gelse., ölüm hallerinde, onlara şeytan saldıracak olsa., her ikisine de aynı anda yetişir ve şeytanın şer¬rinden kurtarır.
Hâsılı: Bu zata, gizli hiç bir şey yoktur; ister yakın, ister uzak, is¬ter gece, ister gündüz.. Bunların hepsi de ona göre aynıdır.
Herkesin haline vâkıftır; herkesin halini, kendinden daha iyi bilir. Nereye uzansa yetişir. İster yakın, ister uzak; nereyi isterse oraya ayak basar.
Göz açıp kapayacak kadar kısa zaman içinde; nereyi isterse, nereyi görmek arzu ederse., orayı görür.
Bu zat için gizli bir şey yoktur; istediğini, istediği yerde bulur.
Neresi olsa orada var olur; herkesi, kusuruna ve tecellisine göre ter¬biye eder.
İsterse, bir müridini bir bakışta Allah'a ulaştırır. Ulaştırmadığının da, bir illetin iktiza ettiği hikmeti vardır. Bazısı da, bu zatın elinde kısa zamanda Allah'a ulaşır; uzun süreli zamanda ulaşanlar dahi vardır..
Bu mutlu zat, daima Resulüllah'ın huzurunda bulunur. Bunun için, her ne işler ve isterse.. Resulüllah'ın izni ve ruhsatı ile olur.
Sonra bu zat, kendiliğinden, kendi başına hiç bir iş yapmaz.
Anlatılan halle sıfatlanmış, hallenmiş olan bir kimse, kibrit-i ahmer çeşidindendir.
Hal böyle iken; her Hak yolcusu salike, Allah rızası yolunda bulun¬mak isteyen özünde ve sözünde gerçekçi olan arayıcı kişiye bu zatı ara¬mak ve bulmak düşer. Amma, bulmak için tam manası ile çalışmak şartı ile.. Kendisi bir iklimde, bu zat dahi bir başka iklimde bulunsa., lâzımdan geç; lâzımın da lâzımı olup mutlaka böyle bir kibrit-i ahmeri bulup sahip olmalıdır.
Burada, Hak yolcusu salik, şöyle bir şey sorabilir :'
— Bu zat nasıl bilinir?.
Bunun için şöyle bir açıklama yapabiliriz :
— Onu bulup bilmek için alâmetlerin sonu yoktur. Ancak, en baş¬taki şudur : O değerli zatın her işi, sözü, amelleri, tavrı Resulüllah'ın gidişatındadır; Allah ona salât ve selâm eylesin. Kesin olarak, onda hiç bir aykırı hareket bulunmaz. Aykırı hareketi kabul de etmez.
Bir alâmeti de şudur : Gamlı biri, onun mübarek huzuruna girecek olsa, yüzünü gördüğü anda, bütün derdi gamı biter. Derdin gamın aksine bir ferahlık belirtisi meydana çıkar; gönül açıklığı gelir.

İnciler saçılan dilinden, mübarek sözlerinden sürür meydana gelir. Hiç kimse, onun meclisinden kalkmak istemez.
Üçüncü bir alâmet daha anlatalım. Şöyleki :
Büyüklerden, vezirlerden padişah dahi olsa onun meclisine geldikleri zaman; elde olmadan elini öpmeye ve hayır duasını dilemeye mecbur olurlar.
işbu vasıflarla bilinen ve sıfat alan mübarek zatı; Hak yolcusu sa¬liki ve talibi bulduğu zaman, hiç tereddüd etmeden elini öpmelidir. Onun hizmetini görmeğe de, canla başla girmelidir. Malla, bedenle bütün gü¬cünü harcamak sureti ile hizmetinde olmalıdır. Bu arada, kendisine ver¬diği her emri bir nimet bilmelidir. Ona itaat etmeli, emrine boyun eğip teslim olmalıdır. Ama, tam manası ile teslim olmalı.. Hemen her husus¬ta..
* **
KUTUP - GAVS..
II. BÖLÜM : Kutuplar kutbu, En büyük gavs, ilk kutup diğer ku¬tuplar açıklanır.
Üstün hizmet sayılan kutuplar kutbu olma görevi, Allah tarafından her asırda tek değerli zata verilir. Tek kişiye havale edilir, tek kişiye bı¬rakılır. Bundan sonra o, Yüce Sübhanın lütfü ile, o kimse, Allah'ın hali-fesi olur.
Açıkçası : İki cihanın yönetimi bizzat kendisine ihsan edilir; onları dilediği gibi yönetir.
En büyük gavs olan zata gelince.. Bu değerli zat, kutuplar kutbunun emrindedir. Bu zat da, her nekadar muktedir, yönetme yetkisinde güçlü olsa da; destur almadan, ne dil oynatabilir, ne de bir şeye el atabilir. İzin¬siz karışmaz.
İlk kutub tabir olunan zata gelince., diğer kutupların ilki demektir.
ÜÇLER
Buraya kadar anlatılan zatlar, halk arasında : — Uçler..
Diye anlatılan değerli zatlardır. Yani: İlki kutuplar kutbu, ikincisi en büyük gavs, üçüncüsü de ilk kutuptur
YEDİLER — KIRKLAR Anlatılanlardan başka :
— Yediler, kırklar..
Diye anlatılan zatlar dahi vardır. Bunların da her biri kutub olup ancak, Allah'ın ihsanı ile kutuplar kutbuna hizmetçi olmuşlardır. Bun¬ların her biri, haline göre bir yere memur edilmiştir. Meselâ: İlk kutup Bağdad, Şam, Halep beldelerde tasarruf ederler. Diğer kutuplar da, hal¬lerine göre birer ikişer yerlerde tasarruf eder.. Oraları yönetirler. Hatta, kâfirlerin ülkelerini dahi yönetirler. Ancak, bunların tasarrufu, yöneti¬mi kutuplar kutbunun emri ile olmaktadır. Zira, kutuplar kutbunun ta¬sarrufu dışında kalan iki cihan içinde hiç bir şey yoktur. Bütün eşyayı, bütün ehlüllahı kuşatmıştır. İki cihanda iyi kötü her ne olursa., onun bilmesi, dilemesi, kalbinin hareket etmesi ile olur; o anlarda, memur¬ları gereken ne ise onu yaparlar.
Kutuplar tasarruf ederken :
— Her biri, yönetmeye memur oldukları yerde dururlar ve öyle ta¬sarruf ederler.
Gibi bir mana anlaşılmamalıdır. Zira, durum aslında böyle değildir.
Kendisi İstanbul'da olabilir; görevi de Hindistan'dadır. O anda, Hin¬distan'daki görevini yerine getirir. Onlara göre, uzak yakın aynıdır.
YÜZLER —ÜÇ YÜZLER— YEDİ YÜZLER — BİNLER
Anlatılanlardan başka; yüzler, üç yüzler, yedi yüzler, binler dahi vardır. Bnlar da, Allah tarafından kutuplar kutbunun ve diğer kutupla¬rın hizmetlerini görmeye memurlardır.
ÜÇ BİNLER —BEŞ BİNLER —YEDİ BİNLER —ON BİNLER
Anlatılanlardan başka, üç binler, beş binler, yedi binler, on binler vardır.
Bunların kâmil ve mükemmili olsa dahi, yönetim işlerine karışmaz.
Bu anlatılanlarla beraber, her bir asırda, bir rivayete göre : Yüz yirmi dört bin tane Allah'ın velîsi vardır.
Kıyamet gününe kadar, bu mevcudlar hiç eksik olmaz.
Kutuplar kutbu olan zat, vakti gelir de ölüm işi olur ve beka âle-mine göçünce, yoluna ve gereğine göre kutupluk en büyük gavse Allah'ın ihsanı olur. Nasıl olacağı da, hilâfet bahsinde anlatıldığı gibidir. Kısaca¬sı şöyle olur :
Hızır aleyhisselâma Yüce Mukaddes Allah tarafından şöyle bir ilham gelir :
— Falan oğlu falana selâm söyle, müjde ver. Kendisine kutupluk ihsan eyledim.
Bu emir, Hızır aleyhisselâmın kulağına geldiği zaman, peygamber¬lerin efendisi, Resulüilah efendimizin huzuruna gelir; Allah ona salât ve selâm eylesin.
Derki:
— Ümmetinden falan oğlu falana kutupluk Allah'ın ihsanı oldu. Bu haberle geldim; emrinizi bekliyorum.
Böyle deyince, o anda Hızır aleyhisselâma yeşil bir forman verilir :
— Var, o ümmetime benden selâm eyle, bu formayı giyip gelsin.
Buyurulur. Hızır aleyhisselâm dahi o anda gelir, müjdeyi ve mutlu
selâmı ulaştırır, formayı sunar. Hiç durmadan da, o kimseyi alır, Re-
sulülllah'ın huzuruna getirir.
Gelir gelmez görür ki : Yüce bir divan kurulmuş, öylesini gözler
hiç görmemiştir; bakan gözle kamaşır.
Sonra mücevherat ile süslü yüksek bir taht kurulmuş. Hemen her türlü zinetle bezelidir. Mücevherata boğulmuş. Peygamberler sultanı Re¬sulüllah efendimiz de onun üzerinde oturmaktadır. Sağında ve solunda dahi, her biri kendi mertebelerine göre nebiler ve resuller var. Onlara salât ve selâm olsun. Dört halife, diğer ashap dahi oradalar; Allah onlar¬dan razı olsun. Bütün ehlüllah dahi, makamlarına uygun yerlerde otur¬muşlar ; Allah-ü Taâlâ, sırlarının kudsiyetini artırsın.
Bundan sonra, Resulüilah efendimiz o değerli zatı çağırır; yüce hu¬zuruna alır. Bizzat, kendisi teveccüh buyurur. Bu teveccühünde, kendi hallerini ona ihsan eyler :
— İki cihanın yönetimi sanadır; dilediğin gibi yönet.. Buyurduktan sonra, onun tasarrufuna işaret olarak, bir mühür verir.

Üzerine de, mücevherat ile süslü yeşil bir forma giydirilir. Başına da, çeşitli mücevherat ile süslü sorguçla beraber bir taç giydirilir. Kutup¬lar kutbuna has olan mücevherat ile yapılmış süslü bir kürsü üzerine oturtulur.
Bundan sonra, bütün kutuplara da, Resulüllah'ın emri ulaşır, bu değerli zatın ayaklarını öper ve ona biat ederler; emrinden çıkmamaya söz verirler. Cümle ehlüllah'a dahi, aynı şekilde biat ettirirler.
Bundan sonra, Resulüilah efendimiz el kaldırıp güzel bir duâ okur; Allah ona salât ve selâm eylesin. Orada bulunanların tamamı:
— Âmin !.
Deyip Fatiha okurlar.
Bundan sonra, zamanın kutbu olan bu zat, Resulüllah'ın müsaadesi ile bütün kutuplara ve ehlüllah'a şu emri verir :
— Hemen her gün, bu büyük mecliste toplanmanız lâzımdır.
Çünkü, kutuplar kutbu olan değerli zat, şekli ve hali olmayan bir halle, Allah'ın huzurunda bulunur ve oradan ayrılmaz. Yüce Allah, şa¬nına lâyık olmayan sözlerden beridir. Harfsiz ve sessiz olarak, kutuplar kutbuna Yüce Allah'ın zatı için ilham yollu her ne emir gelir ise., diğer kutuplara hemen o emri yerine getirmek emri verilir.
Bu şekilde bütün işler, zerreye varıncaya kadar, görülür, gözetilir. Bu yoldan, işler önce batında yürütülür; sonra da zahirde yürütülür.
Bazan olur ki; kutuplar kutbu hayatta iken, en büyük gavsin güzel gidişatı, güzel huyları, sözleri ve beğenilen halleri dolayısı ile karşılıklı hoşnutlukla gavs-i azamı kendi makamına getirir; kendisi tasarruftan el çeker. Tüm işleri ona teslim eder.
Bundan sonra kutuplar kutbu hayatta iken, en büyük gavsin kutup¬lar kutbu olması vukubulur.
Kutuplardan birine ölüm emri geldiği zaman, Rahman Allah tarafın¬dan kutuplar kutbu zata Hızır aleyhisselâm gelir, durumu haber verir. Kutuplar kutbu da, halin ve Rabbani ilhamın bir gereği olarak, bazan şöyle eder :
Katarı oynatıp sonda bulunanı öne doğru çeker; dışarıdan birini katara alır.
Bazan da şöyle olur :
— Falan yerde, falan mahallede, şu şekilde bir adam vardır. Git, onu getir.
Şeklinde, kutuplar kutbu ile Hızır aleyhisselâma emir gelir; gider o zatı getirirler.
Bazan da, Hızır aleyhisselâma şu emir gelir :
— Git, gece yarısı dünyayı dolaş. Gece yarısı ayık ve uyanık birini bulursan getir.
O da gidip getirir.
Bunlar, birkaç kişi olursa, aralarından en lâyık olan seçilir.
Hızır aleyhisselâm, Müslümanlardan ayık ve uyanık birini bulamaz¬sa., diğer milletler arasında olanı alıp getirir.
Anlatılan yoldan gelen kimseyi, kutuplar kutbu alır, Resulüllah'ın divanına getirir ve o huzurda forması giydirilir ve., ölen kimsenin yerine geçirirler.
Hemen her asırda; kutuplar kutbu, eh büyük gavs, ilk kutup ve di¬ğer kutuplar bu halle gelip gitmektedirler. Kıyamete kadar da böyle gelip gidecektir.
Bazan, kutuplar kutbu olmak, hilâfet sırrı, en büyük gavs olmak mertebelerinin üçü de kutuplar kutbu olan değerli zatta birleşir.

Miftahul Kulub:Gönüller Açan(Kitap)-Şeyh Hacı Muhammed Nurî Şemsed-din (k.s)
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
ozaman şöyle soralım . Peygamber bunları niye gizledi?
 

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
ozaman şöyle soralım . Peygamber bunları niye gizledi?

Acaba Peygamberimiz s.a.v ve sahabe efendilerimiz hakkında en küçük bir bilginiz varmı olsaydı zaten bu soruyu sormazdınız bunu cahilliğe veriyorum...Ve lütfen peygamber diye arkadaşınızdan bahseder gibi yazmay bırakın nasıl sünneti savunuyosunuz siz daha bir edebe bile riayet edemezken ...?????
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Acaba Peygamberimiz s.a.v ve sahabe efendilerimiz hakkında en küçük bir bilginiz varmı olsaydı zaten bu soruyu sormazdınız bunu cahilliğe veriyorum...Ve lütfen peygamber diye arkadaşınızdan bahseder gibi yazmay bırakın nasıl sünneti savunuyosunuz siz daha bir edebe bile riayet edemezken ...?????

selam zaten hep o" nun üzerine değil mi? yinede uyarınız için tşk. Ama sorulara cevap vermeyip saldırıyorsunuz ? Farkındamısınız?
1. Kabul ediyorum insanın hayatını üzerine kurduğu temellerin sarsılması insanı saldırgan yapar. Ama yarın inanın çok geç olacak tevbe için. Geri gönder desek te tekrar dönüş olmayacak.
2. Düşünsene müşrikler ve ehli kitap nasıl saldırmıştı nebi'ye as. Ne diyorlardı ilahları tek ilah yapacakmış, biz atalarımızı bu yolda bulduk.senden başka akıllı yok mu?
3. Çoğunluk,güç kalabalıklar,atalar ,servet onları aldatmıştı. "düşünmüyorlardı"
4444444.kardeşim süneti yaşamak bizi allah rızasına götürür. Rabbimiz buyumuyormu" insan için çalıştığı vardır"
sizde biliyorsunuz ki tasavvuf adı altında inandığımız ve uyguladığımız bir çok şey resulün as ve ashabın ra. hayatında yok.

Ne diyordu ebu cehil" Bende biliyorum onun peygamber olduğunu.ama...."
inat etmiyelim lütfen .yarın çok geç olacak. hiç kimse kabirde yanımızda olmayacak,mizanda yanımızda olmayacak. Allah ne güzel vekil dir öyle değil mi. Bırakın şeytan imparatorluğunu ,resulün sünnetine hicret edin.selam ve dua ile......
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Acaba Peygamberimiz s.a.v ve sahabe efendilerimiz hakkında en küçük bir bilginiz varmı olsaydı zaten bu soruyu sormazdınız bunu cahilliğe veriyorum...Ve lütfen peygamber diye arkadaşınızdan bahseder gibi yazmay bırakın nasıl sünneti savunuyosunuz siz daha bir edebe bile riayet edemezken ...?????

ha.. birde şunu söyleyim ; ebuzer hep kardeşim ebulkasım diye hitap edermiş nebi ye as.bende diyebilirmiyim müsade ederseniz kardeşim muhammad as. diye. evet o en iyi arkadaşım. sizin için sakıncası varmı! hatta kardeşim o benim(edepsizlik olmaz değil mi?)
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Güzel bir gaye için kurulmuş birlikteliklerde emekleri boşa çıkaran anlayış! İşlerin bir intizam içinde yürütülmesini sağlamak üzere hiyerarşik bir yapı içinde, 'birlikte Allah için çalışmak'la, bizatihi onların 'nefslerine hizmet etmenin', ara¬sındaki farkı, her zaman herkesin ayırt etmesi mümkün ol¬muyor.
Zihinlerde oluşan her yanlış kabul ve inanış, insanları çarpık bir mantık ve ilişkiler ağı içine sokuyor.
Bu çarpık mantık sonucu bazılarınca; "Diğer ilahların, en üstün ilahın ilahlığında nüfuz ve dahli bulunduğu, onların isteklerinin yüce ilah huzurunda makbul olduğu; istek ve arzuların, onların vasıtası ile tahakkuk edebileceği; şefaatleri (ve himmetleri) sayesinde, menfaatleri celp ve zararları defetmenin mümkün olduğu zannedilir. Bu gibi zanları sebe¬biyle, onları Allah ile birlikte ilah edinmişlerdir. Bundan da anlaşılıyor ki, bir insan, birisini Allah katında kendisi için şe¬faatçi edinir, sonra da ona dua eder, ondan yardım isteyerek tazim ve hürmet gösterir; adaklar, kurbanlar sunarsa; bütün bunlar, onu ilah edinme, İlah seçme adını alır."
Onlara hizmette kusur etmekten korkmak da aynı ruh halinin bir başka hastalıklı tezahürü.
Kur'an bu marazi korkuya işaretle şöyle buyuruyor:
"Allah; 'İki ilah edinmeyin. O, ancak bir ilandır. Onun için benden, yalnız benden korkun; buyurdu" [231]
Anlaşıldığına göre insanlar, şu sebeple de ilahlarından korkuyorlardı:
Şayet herhangi bir sebeple ilahların (yani bu aracı tan¬rıların) öfkesini çeker, onların, kendilerine olan iyiliğini ve merhametini kaybederlerse, hastalık, kıtlık, mal ve can nok¬sanlığı gibi musibetlere duçar olurlar ve çeşitli belaların tepe¬lerine çökeceğini düşünürler."(belin kırılması)
Hizmette kusur edince, şeyhinin hışmına uğrayacağından endişe eden Moon Tarikatı üyelerinin ruh hali ile filan "uç" grubun mensuplarına kadar bu tür İstismar üzere kurulu oluşumlardaki yanlış duygular hep aynı psikolojik mekanizma¬larla oluşur.
Korkunun, sadece bu dünyadaki belalar ve zararlarla sınırlı kalmayacağı, aynı zamanda, bu 'vasıta ilahları’ memnun etmedikten sonra ahrette de iyiliklere ermenin mümkün ola¬mayacağı düşüncesinden de kaynaklandığı görülüyor.
Bu problem, kişiye nüfuz etmeyi adeta imkansız kılar. Mensuplarını böyle oluşumlardan ayırmanın zorluğu da daha çok bu tarz şartlanmalardan kaynaklanır.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Uygur Türkleri Arasında Şamanlığa Davet ve Şamanın Eğitimi
Sibirya‟da ve Kuzeydoğu Asya‟da ġamanların baĢlıca devĢirilme yollarının “ġamanlık
mesleğinin kalıtsal aktarımı (babadan oğla geçmesi)” veya “kendiliğinden gelen bir iç çağrısı ya da
seçilme” Ģeklinde olduğu bilinmektedir.13 Ayrıca Altay ve Tunguzlarda klanın isteğiyle de Ģaman
olan bireylere rastlanır; fakat bu istek yukarıda belirtilen yöntemler yanında zayıf kalır. Kısaca
seçilme adayın esrime deneyimine bağlıdır; esrime gerçekleĢmezse, ölen Ģamanın yerini almak
üzere belirlenen genç elenir.14 ġaman olacak kiĢiye geçmiĢ Ģaman atalarının ruhundan biri musallat
olur; onu Ģaman kılmaya zorlar. Bu hale Altaylılar “töz basıp yat” (ruh basıyor) derler. Ata ruhu
musallat olan adam bundan kurtulmağa çalıĢır, ġamanlığı kabul etmemekle ısrar ederse deli olur.15
Eliade‟ye göre seçilme yöntemi ne olursa olsun, bir Ģaman ancak iki yönlü bir eğitim alarak
Ģaman olabilir: “Esrime düzeyinde (rüyalar, kendinden geçme ve benzeri) ve gelenekler düzeyinde
(Ģamanlık teknikleri, ruhların adları ve iĢlevleri, klanın mitolojisi ve soyağacı, gizli dil vb.). Ruhlar
ve eski usta Ģamanlar tarafından üstlenilen bu çifte eğitim, bir sırra erdirme niteliğindedir.16
ġamanlık nöbetleri ani olarak gelir. Namzet önce kendinde büyük bir yorgunluk hisseder,
vücudu kasılıp titrer ve bu hali esnemeler takip eder; göğsü daralır, bir takım acayip sesler
çıkararak ağlar, gözleri döner, sonra birdenbire sıçrayıp ayağa kalkar, deli gibi dönmeğe baĢlar ve
nihayet ağzından köpükler saçarak yere yıkılır, vücudu da hissizleĢir. Bu ıstıraplı haller bir müddet
devam eder. Nihayet günün birinde namzet davulunu alıp çalmağa baĢlar ve artık sakinleĢip
kendine gelir.17
Kamlar gerek erkek, gerek kadın olsunlar bir kast halinde bulunmazlar. Mensup oldukları
halk içinde yaĢarlar. Kamlar, nevrastenik Ģahsiyetler, karıĢık adamlardır. Bunlar tahsil görmedikleri
halde dinin bütün esrarını, tanrıların hayatlarını ve Ģecerelerini, onların iĢlerine müdahale ve
hareketlerine tesir etmeyi bilirler.18 Onların diğer fani insanlardan üstünlüğü ancak ayin yaptıkları,
tanrılar dünyasına karıĢtıkları, ekstaz haline geldikleri anlarda olur. Ekstaz hali geçtikten sonra kam
da bayağı kiĢilerden farksız olur.19
Kendisinin tanrılar tarafından tayin edildiğine, ruhların kendisinin hizmetinde bulunduğuna
inanan kam, hayali geniĢ, mistik ve yaratılıĢtan zeki bir adamdır. Tabiattaki bazı sırlara da vakıftır.
Kam (ġaman) olacak adam küçüklüğünden beri çok düĢünceli olur; vakit vakit canı sıkılır; tab‟an
Ģairdir ve irticalen Ģiirler ilahiler söyler.20
ġamanlar deruni vecd halinde iken ruhunun göklere çıktığına ve yeraltına inip cehennemleri
gördüğüne inanır.21 Mensup olduğu boy ve oymak Ģamana koruyucu diye bakar. Herkes onun iyi
duasını “alkıĢ” almaya çalıĢır. Hele ayin yaptığı zaman birinin verdiği su veya tütsüden memnun
olarak dua ederse, bu duanın ruhlar tarafından kabul edileceğine inanırlar.22
ġamanlıkta ruhun uçuĢu (göklere yükselmesi, yeraltına inmesi) ile “extase” bir arada ve aynı
zamanda vaki olan bir faaliyet belirtisidir. ġaman, evlerinin etrafından ayrılmayan, öfkeli anlarında
hayattaki akrabalarına zarar vereceği sanılan ölülerin ruhunu uzaklaĢtırır, bazılarını yeraltı katlarına
kadar kovalar, kurbanları yüksek tanrılara sunmak üzere kat kat göklere çıkar.23 ġaman, hastanın
bedeninden çıkıp gitmiĢ olan ruhunu arar, bulur, getirir yerine koyar (hastalığı iyi eder.). Böylece
insanların ruhu ile de sıkı temas halindedir.24


Şaman, şamanizme bağlı halklarda ruhlarla insanlar arasında aracı rolünü oynayan bir tür
din adamıdır. şamanist dünya görüşüne göre, bütün dünya iyi ve kötü ruhların etkisi altındadır.
Büyük ve özellikle insanlara ve hayvan sürülerine türlü kötülükler yapmaya hazır kötü ruhlarla
iliĢki kurmak kudreti yalnız ġamanda bulunur. Ġnsanlar ruhların ne doğada ne huyda olduklarını ve
her Ģeyden önce onlara hangi yoldan gideceğini bilemez, onların nelerden hoĢlandıklarını, hangi
cins ve çeĢit kurbanlardan memnun kalacaklarını saptayamazlar. Ata ya da akraba ruhlarından
aldığı kuvvet ve ilham ile bütün bunları ancak ġaman bilir ve böylece bir yandan iyi ruhların
insanlar için yararlı ve hayırlı etkilerini devam ettirmeye, bir yandan da çeĢitli çarelere baĢvurmak
suretiyle, kötü ruhların zararlı eylemlerini önlemeye yalnız onun gücü yeter. ġaman bu amaçla
tertip ettiği ayinlerde ruhlar ile iliĢkiye geçip onları hoĢnut ve razı ederek istenilen sonucu almaya
çalıĢır.25
Günümüzde Uygur Türkleri arasında Ģamanın seçimi ve eğitim süreci ise Ģu Ģekildedir:
“Ruhlar yetiĢkin kiĢiler arasından birini seçerek kırk gün çırak olarak eğitirler ve seçilen kiĢi ruhlar,
ilahlar ve cinlerle iliĢki kurabilecek yeteneğe eriĢtikten sonra evlerine geri götürülür. Aradan geçen
kırk gün, seçilen kiĢinin evinden “kaybolduğu” süre olup, bu sürede çırak sadece süte benzer bir
sıvıyla beslenir. Bu tür “cinler tarafından kaçırılan” kiĢiler kimseye karıĢmazlar, bunlar ruhsal
yönden anormal kiĢiler olup, davranıĢları da tuhaf olurlar. Bunlar; ancak Ģaman olduktan sonra
kendilerine gelirler. Ruhlar bunlara harabelerde, mezarlıklarda ve eski ağaçların altında ġamanlığı
öğretirler. Çıraklardan kırk günlük süre içerisinde gördüklerini kimseye anlatmamaları, sadece
beyaz veya mavi renkli elbise giymeleri, Ģaman olduktan sonra kendini açığa çıkarmaları ve evinin
etrafında bulunan yalnız ağaca beyaz tuğ bağlamaları, Salı, ÇarĢamba, Cumartesi güneĢ battıktan
sonra faaliyet yapmaları, ġamanlık eğitimi aldıkları yerde belirli zamanlarda kurban sunmaları
istenir.26
Uygur Türklerinin arasında Ģamanların özellikleri ve faaliyetlerinde ruhlar büyük önem
taĢımaktadır ve ruhlar; ilahlar, ruhlar ve devler olmak üzere üçe ayrılmıĢtır. Ġlahlar, yani Tanrılar
gökte yaĢarlar. Bunlar arasında Gök Tanrı en kudretlisi olup, diğer Tanrılar Gök Tanrı‟nın
yardımcılarıdır. Ruhlar ise karakter bakımından iyi ruhlar ve kötü ruhlar olmak üzere ikiye ayrılır.
ġaman ruhu, hakanların ruhları, kahraman ruhu, kabile ve soy üyelerinin ruhları iyi ruhlar
kategorisine aittir ve bunların mensup olduğu aile ve toplumu koruduklarına inanılır. Kabile üyeleri arasında kötü niyetli kiĢilerin, cezalandırılarak öldürülenlerin, felakete uğrayıp ölenlerin, yabancı
veya düĢman toplumuna mensup kiĢilerin ruhları kötü ruhlar içinde yer alır. Bunların ruhlarının cin
ve albastılara dönüĢüp insanlara zarar verdiğine inanılır. Cin ve albastılar da kötü ruhlar grubunda
yer alıp, karanlıklar dünyasında yaĢarlar. Bunlar güçlü olup olmadıklarına göre, “dev”, “albastı” ve
“cin” diye üçe ayrılırlar. Ġnanca göre, “dev” kötü ruhlar arasında en güçlü olanıdır ve yalnız
ağaçların dibinde, harabelerde, eski değirmenlerde yaĢarlar. Devlerin ihtiyar kiĢilerin, doğum yapan
kadınların ve bebeklerin ruhuna zarar verip onları hasta ettiklerine inanılır. Bunların rüzgârına
kapılan insanlar delirir, felç olur veya dili tutulur.27 Uygur Ģamanlar, devleri de Müslüman, kafir,
mug (ateĢe tapan) cuhut (Yahudi), tersa (Hıristiyan) diye ayırmıĢlardır. Müslüman devlerin
insanlara pek fazla zarar vermediklerine inanılır. Albastılar devlerden daha zayıf olup, bunlar da
insanlara zarar verebilmektedirler. Albastılar daha çok zayıf kiĢilere, özellikle bebeklere ve loğusa
kadınlara zarar verirler. Albastılar insanlara daha çok beyaz elbiseli, beyaz saçlı ihtiyar nine
görünümünde veya beyaz keçi biçiminde görünür. Cinler, kötü ruhlar arasında en zayıf olanıdır.
Cinler de “temiz cin” ve “pis cin” diye ikiye ayrılır. Cinler mezarlarda ve harabelerde yaĢar.
“Temiz cin” nispeten iyi ruh olup, insanlara pek fazla zararı dokunmaz. Bu cin insanlara beyaz
elbiseli erkek görünümünde rastlar. ġamanlar temiz cinlerin yardımıyla gizli olayları bilirler,
olacak olaylardan haber verirler. ġamanlar bu cinlere “maĢayih” derler. Bu cinler geceleyin hareket
ettiklerinden, Ģamanlar bunları gece çağırır ve faaliyetlerini gece vakti yaparlar. “Pis cin” zayıf da
olsa insanlara zarar verebilir. Bu cin daha çok beyaz saçlı ihtiyar nine, beyaz keçi ve ateĢ biçiminde
görünür. Pis cinler daha çok bebeklere, loğusa kadınlara ve gebe kadınlara zarar vermektedir.
Uygur ġamanlarına göre, dev ve perileri çok güçlü ruhlardır, dolayısıyla bunların sebep olduğu
hastalıkları tedavi ederken, Ģamanlar çok ciddi olmaktadırlar.2
Uygur Türkleri arasında her Ģamanın kendine göre bir davulu, dümbeleği, tefi olup, o bunları
çaldığı zaman insanlar etrafında oynamaktadır. Bu merasimin asıl amacı, kötü ruhları defetmek,
neyi kurban edeceğini bilmek, hastalığı tedavi etmek, ölüm ve baĢka belalardan insanları korumak
ve gelecekle ilgili haber vermektir. ġamanizme göre, hastalığın asıl sebebi kötü ruhlardır. ġamanlar
rüya tabiri yaparak, fala ve yıldızlara bakarak gelecek hakkında bilgi verirler. Kamların en baĢta
gelen fonksiyonu hastalıkları iyileĢtirmede kendini göstermektedir.29

Uygur ġamanları baĢlarına beyaz veya mavi renkli üç kenarlı kalpak, yani külah, kadın
Ģamanlar ise baĢlarına beyaz veya siyah örtü örterler. Erkek Ģamanlar üzerine beyaz uzun kaftan,
kadın Ģamanlar ise beyaz etek giyerler. 1949 yılından önce Ģamanların ayinlerde kadın gömleği
giydikleri bilinmektedir.35
Günümüzde Uygur Ģamanları ayinleri sırasında, kutsal hançer, kutsal kamçı, kutsal ip, ağaç
dalı, kutsal tuğ, kutsal çırağ, kutsal su, kutsal ateĢ ve kutsal ayna kullanmaktadırlar. Bu eĢyaların
özellikleri ve iĢlevleri ise Ģöyledir:
Kutsal Hançer: ġamanların hastanın vücudundaki kötü ruhlar ile karĢılaĢtığında kullandığı
savaĢ aletidir. ġamanların kullandığı kutsal hançerlerin ebatı birbirinden farklıdır. Bazı ġamanların
kutsal hançeri 50 cm. uzunluğunda olup sapına üç veya dokuz tane demir halka geçirilir; yine bazı
hançerlerin uzunluğu 20 cm. ebatında olup bu hançerlerin ağzı iki taraflıdır.
Kutsal Kamçı: Bu kamçı, hastanın vücudundaki kötü ruhları kovup çıkarmak için kullanılır.
Kamçı deriden yapılan üç kayıĢın üç kat örülmesiyle hazırlanır. Sapı 20-30 cm. civarında olan bu
kamçı, ata binerken kullanılan kamçıya benzemektedir.
Kutsal İp: Uygur ġamanlarının en temel araçlardan biri olan beyaz ip “peri oyununda” tuğ
yapılırken kullanılır. Bu beyaz ip, gökten yeryüzüne düĢen nurun sembolü olarak değerlendirilir ve
insan ile Ülgen arasındaki elçidir. Kutsal ipin uzunluğu 4-5 m. civarındadır ve beyaz keçi kılının
iĢlenmesiyle birkaç kat örülerek elde edilir.

Kutsal Ağaç Dalı: Bu dal, “Koruyucu Tanrı” olarak görülen meyve ağaçlarının dallarından
hazırlanır ve Ģaman bu dalı “peri oyunu”nun “tuğ bağlama” aĢamasında evin tavanına çekilen
“kutsal ipin” ucuna takar. Bu ağaç dalı, genellikle budaklı söğüt dalından hazırlanır. Söğüt dalı
bulunamazsa, baĢka meyve ağaçlarının dalı da kullanılabilir.
Kutsal Tuğ: Dört renkteki kumaĢ parçası bayrak Ģeklinde hazırlanır, “peri oyunu” yapılan
evin dört tarafına takılır. Tuğların rengi; beyaz, mavi, kızıl ve siyah olup, bunlar dört yönün
sembolüdür.
Kutsal (Çırağ) Kandil: Bu kandil, 20 cm. uzunluğundaki 40 kamıĢ dalının ucuna pamuk
sarılarak hazırlanır ve suyla ıslatılarak yakılır. Bu kandillerin sayısı 40 olup “çilten”in (kırk yıldız)
sembolü olarak evin dört tarafına ve çekilen tuğun etrafına dikilir.
Kutsal Su: Kâseye konularak önceden hazırlanan su veya süt, “han suyu” olarak
adlandırılmaktadır. ġaman, bunu “peri oyunu” sona erdiğinde hastanın vücudunu temizlemekte
kullanmaktadır.
Kutsal Ayna: Sembolik bir ayna olup, Ģamanlara göre cinler ve albastılar bu aynadan
korkarlar.
Kutsal Ateş: Bir tutam kamıĢ yakılarak hazırlanan kutsal ateĢ, “peri oyunu” sona erdiğinde
hastanın vücudunu temizlemekte kullanılmaktadır.
Kutsal Tef: ġamanların perihonluk törenlerinde (peri oyunu) kullanılan en temel aletlerden
biri olup yuvarlak kasnağa eĢek derisi germek suretiyle hazırlanır. Tefin iç yüzünde çokça demir
halka bulunur. Tefin çapı geleneğe göre 30 veya 50 cm‟dir. Tef hasta vücuduna giren kötü ruhları
kovup çıkarmak amacıyla “peri oyunu”nda kullanılır. Tef, Ģamanın mevcut cinlerini-ervahlarını
çağırmak, kötü ruhları nara atarak bastırmak, ruhlara emir vermek ve hasta vücudundaki kötü
ruhları korkutmak için kullanılır. Bu amaçla (peri oyununda) bir, üç, beĢ veya yedi tane tef
kullanılır.36
Kutsal tef, kutsal hançer, kutsal kamçı, kutsal ip, kutsal cam, kutsal ağaç dalı gibi nesneleri
Ģaman daima yanında taĢımaktadır. Kutsal tuğ, kutsal kandil, kutsal su, kutsal ateĢ ve diğer gerekli
nesneleri tedavi edilecek hastanın ailesi hazırlamaktadır.
Uygur Türkleri Arasında Şamanların Tedavi Usulleri
1. Peri Oyunu
Büyük karanlık bir odanın içine tuğ bağlanır. Yani yün ip (arğamça)‟in bir ucu yerdeki
kazığa, diğer ucu ise bacaya bağlanır. Ġpin bacaya bağlanan ucuna “yurun” veya “jurun” diye
adlandırılan çeĢitli renkteki kumaĢ parçaları (kurak), elma ve söğüt dalları bağlanır. Hasta olan kiĢi,
bu tuğu sıkıca tutup oturur. Üç veya beĢ bahĢı, perihonluk elbiselerini giyip (çeĢitli renklerden
oluĢan kumaĢ parçalarını birleĢtirerek dikilen elbise) tuğ çevresinde yarı çember Ģeklini
oluĢtururlar. Üç bahĢı tef çalar. BahĢılardan biri perihon baĢı olarak, elindeki kötü ruhu kovalayan
sopa veya bir avuç söğüt ağacı parçasıyla efsun (özel bestelenmiĢ bir Ģiir) okumaya baĢlar.
BahĢılar, hastayı tuğ çevresinde tef eĢliğinde dönmeye davet eder. BaĢ perihon da dönmeye baĢlar.
Hastanın dönecek gücü kalmayıp oturursa, baĢ perihon elindeki “efsun sopası”yla hastaya vurarak
onu dönmeye zorlar. BahĢıların Ģarkıları gittikçe yükselir. Bazen hasta bayılıp düĢer. Bayılmak
perihonlara göre iyiliğe iĢarettir. Bu, hastayı çarpan cinlerin mağlup edildiği anlamına gelmektedir.
Tuğ bağlamak iyi ruhları çağırmak, kötü ruhları cehenneme kovmak anlamına gelmektedir
Perihonluk, genellikle aĢk derdinden sinir hastalığına yakalanmıĢ kiĢiler veya aniden ruhunda
değiĢiklik olan kiĢileri (çoğu zaman kadınlar) tedavi etmeyi amaçlar.37
2. “Hançer” ve “Kuş Tüyü” ile Okuma
Bu yöntem, hastaları tedavi etme amacıyla yapılan uygulamalardan biridir. Bu uygulamada,
hastanın belli bir yeri ağrır veya vücudu ağırlaĢırsa Ģamanın huzuruna gider. ġaman, hastanın
hastalık alametlerini tespit ettikten sonra, hastaya belli bir yalnız ağaç, eski dam veya pis yerin
yanından geçip geçmediğini sorar. Hasta, bu durumun nasıl olduğunu anlattıktan sonra, Ģaman bu
hastalığın o yerdeki belli devlerin-perilerin veya kötü ruhların zarar vermesinden kaynaklandığını
söyler. Bunun üzerine Ģaman, “hançer” ya da “doğan”, “Ģahin” veya “kırlangıç” tüyünü hastanın
vücuduna sürerek okumanın gerekli olduğunu söyler. Hançer sürüp okuma iĢlemi Ģöyledir: “ġaman
uzun saplı hançeri (veya sağlam saplı bıçağı) yanına koyar, önce tütsü yaparak iyi ruhlara dua eder,
sonra hançeri eline alıp hastanın vücuduna zarar veren kötü ruhları kovup çıkarmak için “Azâim
Duası”nı okumaya baĢlar.38 ġaman duayı her bitiriĢte, hançeri önünde yatan hastanın baĢından
ayağına kadar sürer. Her aĢamada hançeri bu Ģekilde üç veya yedi kez sürer. Kötü ruhları kovup
çıkarmanın son aĢamasında Ģaman, hançerin ucunu hastanın ağrıyan yerine doğrultarak tıpkı
hançeri hastanın vücuduna seri bir Ģekilde batırır gibi yapar.” KuĢ tüyünü hastanın vücuduna
sürerek okuma süreci ise Ģu Ģekildedir: “ġaman, kuĢ tüyünü sürerek „Azâim Duası‟nı okur; fakat
hançer yerine kuĢ tüyünü kullanır. Duayı okurken kuĢ tüyünü hastaya baĢtan ayağa sürer.
Tedavinin son aĢamasında, kuĢ tüyü ile hastanın vücuduna vurulur.”39
3. Ruh Geçirme
Bazı çocuklar doğuĢtan zayıf bir vücuda sahiptir. Uygur Türkleri, bu durumu bir hastalık
olarak değerlendirir ve bunu “avak olma” Ģeklinde adlandırırlar.40 Bu durumda ya Ģaman hastanın
evine gelir ya da hasta Ģamanın huzuruna getirilir. ġaman, hastayı gördükten sonra onun için fal
açıp, hastanın karnına belli bir devin-perinin zarar verdiğini veya vücuduna bir cin girmiĢ olduğunu
söyler. Bunun tedavisinin de kötü ruhların bir kuklaya veya tasviri bir nesneye geçirilip okumak
olduğunu belirtir. Dolayısıyla hastanın ailesine, bir “azâim kuklası (cin kuklası)” dikerek belirlenen
günde getirmelerini söyler. Azâim kuklasının hazırlanma aĢamaları Ģöyledir:

4. Arındırma
Arındırma iĢlemi, eski perihonluk yöntemlerinden biri olup tarihi kaynaklarda belirtildiğine
göre; eskiden Uygurların atalarında hayvanlar hasta olunca veya uzaktan misafir gelince, iki ayrı
yere ateĢ yakılıp hayvanları ve misafirleri ateĢten geçirerek “arındırma” âdeti vardı.53 Uygur
Türkleri arasında günümüzde de devam eden perihonluk faaliyetlerinde ateĢ ile “arındırma”
yöntemi kullanılmaktadır. Ayrıca su ve süt ile “temizleme” yöntemi de mevcuttur. Ġslamiyet‟ten
sonra Ġslam dini inancının tesiriyle muhteva yönünden Ġslam dini akideleri uygulanıp Ģekli yönden
ġamanizm ritüelleri devam ettirilmiĢtir. Yani eski dönemlerde yukarıda bahsi geçen hastalık
alametleri görüldüğünde, hayvanların ateĢ arasından geçirilerek “temizlenmesi” geleneği, Ġslamiyet
ile birlikte “Kuran” ile “temizleme” geleneğine dönüĢmüĢtür. Dolan Uygurları arasında yakın
dönemlere kadar soy ve akrabalık iliĢkisi temelinde Ģekillenen “ak kandil” ve “kara kandil” olarak
adlandırılan bir toplanma Ģekli bulunup mensup olan her üye; “ev kandili”, “inek kandili”, “mal
kandili” gibi kandil faaliyetlerini gerçekleĢtirmekle vazifelidir. Bu faaliyetlerin belirli bir yapılma
zamanı olmayıp faaliyet zamanını ev sahibi belirler.54

Sonuç olarak; Uygur Türkleri arasında ġamanların günümüzde farklı isimlerle ve iĢlevlerle
varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Uygur halk hekimliği içinde özellikle perihonluk, dahanlık,
kasidecilik, açlaĢ (ot köçürüĢ), muskacılık ve falcılık63 gibi isimlerle anılan ve mesleki nitelikte
önceden beri devam eden geleneksel uygulamalar dikkat çekmektedir. Temelinde sihri ve büyüsel
uygulamaları barındıran bu tedavi yöntemleri, günümüzde “perihon”, “cinkeĢ”, “dahan” “molla”,
“büvi”, “kasideci” gibi isimlerle adlandırılan ve farklı özelliklere sahip kiĢiler tarafında devam
ettirilmektedir.
Uygur ġamanların tedavi yöntemleri incelendiğinde, “atalar kültü”, “ateĢ kültü”, su kültü” ve
“ağaç kültü” gibi eski Türk inanç siteminin yanı sıra taklit ve temas büyüsünün de etkin bir Ģekilde
kullanıldığı görülmektedir. Bu tedavi yöntemleri içerisinde dikkat çeken hususlardan biri de eski
Türk inanıĢlarıyla Ġslam dinine iliĢkin unsurların bir arada kullanılmasıdır. Tedavi iĢlemi sırasında
çeĢitli ayetlerin ve ilahi niteliğinde duaların okunması bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Uygur halk hekimliğinde, hastalıkların gerek teĢhisi gerekse tedavisi noktasında ġamanların
en çok baĢvurduğu kiĢiler ruhlardır. Her ġamanın bağlı olduğu bir mezar ve meĢayih olması,
ruhların iyi ve kötü ruhlar olarak sınıflandırılması ve ruhların yaĢadıkları yerlerin kesin olarak tayin
edilmiĢ olması, Uygur Türklerinin ruhlarla ilgili inanıĢ ve düĢüncelerini de ortaya koymaktadır.
Ruhlarla ilgili bu anlayıĢa bağlı olarak da hastalıkların temel sebebinin kötü ruhların insan
vücuduna zarar vermesi olarak düĢünüldüğü görülmektedir. Dolayısıyla hastalıkların tedavisinin de
bu kötü ruhların insan vücudundan kovulması ya da çıkarılmasına bağlı olarak gerçekleĢeceği
inancı yaygındır. Bir baĢka ifadeyle Uygur halk hekimliği, eski Türk inanç ve düĢünce sistemiyle
ġamanizm akidelerinin birleĢmesinden müteĢekkil olan kamlar tarafından yaratılan iyi ruhlar
vasıtasıyla kötü ruhları kovmak ve sindirmek amacıyla alınan tedbir ve uygulamaları ihtiva eder.
Bu adetler daha sonraki dönemde daha da gizemli bir hal alarak mesleki hüviyete büründürülmüĢ
ve Ġslami akidelerin içerisinde de devam ettirilmiĢtir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt