_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
SA'Y devamı
SA'Y devamı
Rahman'ın rahmet kapısı açılmıyor, açılmıyor ama bir taraftan bir tarafa koşturmaya devam eden, Safa ve Merve arasında gidip gelmekten bıkmayan Hacer validemiz, aynlmıyor Rahman'ın kapısından, dualanyla, zikirleriyle, yalvarışlanyla Rahman'ın rahmet kapısını çalmaya devam ediyor.
Ne var ki yine açmıyor Rahman yine açılmıyor rahmet kapısı!.
Hacer validemizin bu münacaatı karşısında öfkesinden kuduran şeytan aleyhillane, sadece bir kuşku, küçücük bir kuşku vermek istiyor Hacer validemize.,
“Ey Hacer!. Ağlaya ağlaya, çırpına çırpına çalınan bu rahmet kapısı neden açılmıyor ki!. Acaba içerde kimse yok mu?”
İşte kainatın sustuğu, kainatın pür dikkat kesildiği Hacer validemiz, bu soruya, bu kuşkuya İç dünyasında küçük, küçücük bir yer verseydi, hiç şüphesiz ki Hacer bitecek, Hacer kaybolacak, insanlık tarihinde dağ gibi bir Hacer olamayacaktı!. Ancak bu şeytani vesvese karşısında, Rahmani bir feryat yükselir Hacer'den ve Hacer'in her hücresinden.
“Hayır, var, var, var, var... Rahmet kapısını çaldığım Rahman var!. Bu kapı sahipsiz, bu kapı kimsesiz değil. Bu rahmet kapısının açılmama nedeni benim!. Bu rahmet kapısının açılmama nedeni benim günahlarım!.
Tekrar kapıya bakar, tekrar kapıyı çalar, tekrar ağlamaya başlar Hacer validemiz!. Tertemiz ellerindeki kiri(!) temizlemek için derisini dahi yüzebilecek bir yönelişle tevbe eden, tevbeler eden, mağfiret dileyen Hacer validemiz, Safa ve Merve arasında gidip-gelmeye, Rahman'ın rahmet kapısını çalmaya devam eder.
“Ey tevbeleri kabul eden, Ey Rahman olan Rabbim. Beni affet, beni bağışla. Benim günahlarımdan dolayı İsmail'i susuz, İsmail'i yardımsız bırakma!.”
“Ey İbrahim'e merhamet eden, ey İbrahim'i yakmayan Rabbim. İbrahim'in oğlu susuz, İbrahim'in oğlu susuzluktan yanıyor. Yardım et, yardım et, yardım et, ne olur yardım et Ya Rabbi!.”
Ve Allah ve alemlerin Rabbi olan Allah (c.c), bu muhteşem tabloyu meleklerine göstererek “Siyahi bir köle, aciz bir kadın olan şu kulumun Bana nasıl münacaatta bulunduğunu, rahmet kapımı nasıl çaldığını görüyor musunuz!.” buyuruyor.
Meleklerin gıptayla baktıkları Hacer validemizden artık hoşnuttur, artık hoşnut olmuştur Rabbimiz. Tevbelerle, dualarla, yakarışlarla Safa ve Merve arasında gidip-gelen ve bu gidiş-gelişi yedi kere yapan Hacer validemiz, son kez Merve'ye yaklaşınca rahmet kapılarının açıldığına şahit oluyor.
Dünya zemzemle tanışmıştır artık!. İsmail'in bulunduğu yerde, kocasının, peygamberinin, Hz. İbrahim (a.s.)'ın kendilerini bıraktıkları tam o yerde, zemzem fışkırmaya, zemzem akmaya başlamıştır artık!.
Bir İsmail için ağlayan, bir İsmail için “Su, su” diye yakaran Hacer validemiz, Rabbİmize öylesine bir münacaatta bulunmuş, Rahman'ın rahmet kapısını öylesine çalmıştır ki, bu muhteşem münacaat neticesinde binlerce yıldır, milyarlarca İsmail'in susuzluğunu gideren Zemzemle tanışmamız mümkün olmuştur!.
Ve Hz. Hacer ve Hz. Hacer validemiz, Rahman olan Rabbimize öylesine bir münacaatta bulunmuştur ki, bu muhteşem münacaat hac ve umrenin vazgeçilmez bir rüknü haline gelmiştir. sa'y yapmak için çıktığınız bu meydan, Hacer gibi bir kahramanın meydanıdır!. Hacer validemizi anlamadan, anlayıp yaşamadan yapılacak olan saylar, ne yazık ki Safa ve Merve arasında kuru bir gezinti gibi olacaktır!.
Tabi ki siz buraya gezmeye, tabi ki siz buraya kuru bir yürüyüş yapmaya gelmediniz!. Bu nedenle önce Hacer validemize bakıyorsunuz. Hacer'i düşünüyorsunuz, İsmail'i düşünüyorsunuz!.
Hacer validemizi tarihe geçiren münacaatim anlamaya, onun yakarışlarını ve duygularını an be an yaşamaya çalışıyorsunuz.
Sonra günümüze geliyorsunuz!.
Günümüzdeki İsmail'lere bakıyorsunuz. Aile ve akrabalarınızdaki İsmail'leri, mahalle ve şehrinizdeki İsmail'leri, ülke ve dünyanızdaki İsmail'leri düşünüyorsunuz!. Haktan ve hakikatten habersiz bu İsmail'lerin adım adım cehalete, adım adım felakete yaklaştıklannı görüyorsunuz!.
Medyatik propagandaların insanlık ormanını yaktığı günümüz dünyasında, orman yangınının ortasında kalan bu İsmail'lerin ne kadar aciz, ne kadar çaresiz olduklarını görüyorsunuz!.
Yüreğiniz burkuluyor!.
Gözleriniz doluyor!.
Acıyorsunuz, acıyorsunuz onların bu açması hallerine!.
Hakka ve hakikate aç, hidayete susuz olan bu İsmail'ler için Safa tepesine çıkıyorsunuz. “Allah'ım Senin nzan için umre sa'yini yapmak istiyorum. Bu ameli bana kolaylaştır ve bunu benden kabul buyur” diyerek niyetleniyor, besmele, tekbir, tehlil, salavat ve dua ile sa'ymize başlıyorsunuz. Safa ve Merve arasında yedi kere gidip-geleceğiniz bu sayinizde, duanız İsmail için, dualarınız İsmail'ler içindir.
“Ya Rabbi, günümüzdeki İsmail'lere merhamet et!.”
“Ya Rabbi, bu İsmail'ler aç, bu İsmail'ler susuz!.”
“Bu İsmail'leri aldatıyorlar, bu İsmail'leri kandırıyorlar, bu İsmail'leri batılın ateşiyle yakıyorlar Ya Rabbi!.”
“Bu İsmail'lere hidayet et, bu İsmail'lere hidayeti nasibet Ya Rabbi!.”
Yalvarıyorsunuz, yakanyorsunuz, hidayet diliyor, hidayet dileniyorsunuz Rabbinizden.
Hz. Hacer'in sa'yine, Hz. Hacer'in Rabbe münacaatına şahitlik eden bu mübarek mekanda, Hz. Hacer'in gölgesini takib ederek günümüz İsmail'leri için merhamet diliyor, günümüz İsmail'leri için hidayet dileniyorsunuz.
Gönülden dualannızla, yalvarışlarınızla, yakarışlarınızla, çırpınışlannızla Hz. Hacer gibi, Hacer gibi gibi olmaya çalışıyorsunuz, Küfri aile yapılan, küfri sistemler içinde hidayete susuzluk çeken İsmail'lerin, suya susuzluk çeken Hz. İsmail'den çok daha zor, çok daha açması bir durumda olduklarını biliyorsunuz. “Ey karıncalara dahi rahmet, karıncalara dahi merhamet eden Rahman. Günümüzdeki İsmail'lere de rahmet, günümüzdeki İsmail'lere de merhamat et!.” diyorsunuz.
Rahman'ın rahmet kapısını, Hacer validemiz gibi çalmaya, Hacer validemiz gibi çalabilmeye gayret ediyorsunuz. İnsanlara bakmıyor, insanları görmüyor, insanlarla ilgilenmiyorsunuz sa'y yaparken. Tüm ilginizi, tüm dikkatinizi Rahman'a yöneltmişsiniz. Ellerinizi tevbelerle, ellerinizi istiğfarlarla, ellerinizi mağfiret duaları ile yıkayarak, Rahman'ın rahmet kapısına dokunuyor ve boynunuzu bükerek bu kapıyı, bu rahmet kapısını çalmaya devam ediyorsunuz.
“Ya Rabbi kapında bir aciz var.
Ya Rabbi kapında Sana muhtaç, herşeyi ile Sana muhtaç bir aciz var!. Bu acizin gidebileceği başka bir yer, bu acizin çalabileceği başka bir kapı yok!.
Hz. Hacer validemize açtığın gibi, bizlere de bu kapıyı aç, aç Ya Rabbi!. Hz. Hacer validemiz Sana bir İsmail için gelmişti, bizler ise binlerce İsmail için geldik. Hak ve hakikate aç, hidayete susuz binlerce İsmail için geldik. Bu İsmail'leri aç, bu İsmail'leri susuz bırakma Ya Rabbi!.”
Safa ve Merve arasında gidip-geliyor,
Rahman'ın rahmet kapısını bu dualarlda, bu yakarışlarla çalmaya devam ediyorsunuz. Say yapan ve sa'y yapmakta olan milyonlarca hacı adayının içersinde “Ahh bir Hacer, sadece bir Hacer olsa!.” diyorsunuz.
Ve milyonlarca hacı adayıyla birlikte sa'y yaparken, hepinizin, toplam hepinizin bir Hacer, sadece bir Hacer edebilmesi için, Hz. Hacer'in izinden gitmeye ve Rahman'ın rahmet kapısını Hz. Hacer gibi ağlayarak, Hz. Hacer gibi yalvararak çalmaya devam ediyorsunuz!.
Dua ve gözyaşlarıyla sürdürdüğünüz bu umud yolculuğunu bitirdiğinizde, Merve'ye dördüncü kez gelip sa'yinizi tamamladığınızda, saçınızı keserek ihramdan çıkmış ve umrenizi tamamlamış oluyorsunuz.
Bir mana okyonusundan çıkmış, bir manevi deprem yaşamış gibisiniz!.
Ağır ağır Mescid-i Haram'dan çıkarken, bir kenarda Kuran okuyan onbeş yaşlannda gencecik bir müslümanı görüyorsunuz!. “Bu İsmail, İsmail'lerden bir İsmail” diyorsunuz kendi kendinize. Ve İsmail'e değil, İsmail'in elindeki Kitab'a, İsmail'in elindeki Kur'an-ı Kerim'e bakıyorsunuz. Gözünüz patlarcasına büyümeye, gönlünüz çatlarcasına genişlemeye başlıyor. Dilinizden ve gönlünüzden bir çığlık yükseliyor.
“İşte Zemzem!.”
“İşte zemzem!.”
Bu çığlığınızı duyan etrafınızdaki hacı adayları şaşkınlıkla bakıyor size!. Birisi omzunuzu dürterek “Zemzem kuyusu şurada evladım” diyor!. Üç-beş adım uzaklaşıyorsunuz oradan, üç-beş adımda uzaklaşıyorsunuz o alemden!. Sonra yine, sonra yine gencin elindeki Kur'an-ı Kerim'e bakarak ağlamaya ve ağlayarak sayıklamaya devam ediyorsunuz.
“İşte Zemzem!.”
“İşte zemzem!.”
Sa'y yaparken çaldığınız, bıkıp-usanmadan çaldığınız rahmet kapısının açıldığını, bir anda açılıverdiğini görmüş gibisiniz!.
Hayret ve haşyet içersindesiniz!.
Bir kenarda oturup zemzem içmekte olan gencecik İsmail'e ve İsmail'in ayet ayet, sure sure içtiği zemzeme bakıyorsunuz!.
Nasıl hamdedeceğinizi, nasıl şükredeceğinizi bilemiyorsunuz Rabbinize!.
“Sana, Senin layık olduğun gibi hamdolsun. Sana, Senin layık olduğun gibi şükürier olsun Ya Rabbi” diyorsunuz.
İsmail'lerin açlığını, İsmail'lerin susuzluğunu giderecek olan zemzem'in, rahmet peygamberi olan Resulullah (s.a.v.) ile gönderilen Kuranın, Kur'an-ı Kerim'in ta kendisi olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.
İsmail'lerin aradıkları zemzem, İsmail'lerin oturdukları, İsmail'lerin bulundukları yerdedir. Önemli olan. bu zemzemin üzerindeki tozu, toprağı kaldırıp, bu zemzemin bütün İsmail'lere hayat verecek şekilde yeniden fışkırmasını, yeniden çağlamasını sağlayabilmektir.
Otelinize giderken, sanki bir başka Safa'dan, sanki bir başka Merve'ye gidiyor ve başka bir sa'y yapıyor gibi dualarınıza devam ediyorsunuz.
“Ya Rabbi, bütün İsmail'ler için bir Zemzem, bütün İsmail'ler için bir Şifa olan Kur'an-ı Kerim'i, kana kana içmemizi ve susuzluktan yanan bütün İsmail'lere götürebilmemizi, bütün İsmail'lere anlatabilmemizi nasib et
SA'Y devamı
Rahman'ın rahmet kapısı açılmıyor, açılmıyor ama bir taraftan bir tarafa koşturmaya devam eden, Safa ve Merve arasında gidip gelmekten bıkmayan Hacer validemiz, aynlmıyor Rahman'ın kapısından, dualanyla, zikirleriyle, yalvarışlanyla Rahman'ın rahmet kapısını çalmaya devam ediyor.
Ne var ki yine açmıyor Rahman yine açılmıyor rahmet kapısı!.
Hacer validemizin bu münacaatı karşısında öfkesinden kuduran şeytan aleyhillane, sadece bir kuşku, küçücük bir kuşku vermek istiyor Hacer validemize.,
“Ey Hacer!. Ağlaya ağlaya, çırpına çırpına çalınan bu rahmet kapısı neden açılmıyor ki!. Acaba içerde kimse yok mu?”
İşte kainatın sustuğu, kainatın pür dikkat kesildiği Hacer validemiz, bu soruya, bu kuşkuya İç dünyasında küçük, küçücük bir yer verseydi, hiç şüphesiz ki Hacer bitecek, Hacer kaybolacak, insanlık tarihinde dağ gibi bir Hacer olamayacaktı!. Ancak bu şeytani vesvese karşısında, Rahmani bir feryat yükselir Hacer'den ve Hacer'in her hücresinden.
“Hayır, var, var, var, var... Rahmet kapısını çaldığım Rahman var!. Bu kapı sahipsiz, bu kapı kimsesiz değil. Bu rahmet kapısının açılmama nedeni benim!. Bu rahmet kapısının açılmama nedeni benim günahlarım!.
Tekrar kapıya bakar, tekrar kapıyı çalar, tekrar ağlamaya başlar Hacer validemiz!. Tertemiz ellerindeki kiri(!) temizlemek için derisini dahi yüzebilecek bir yönelişle tevbe eden, tevbeler eden, mağfiret dileyen Hacer validemiz, Safa ve Merve arasında gidip-gelmeye, Rahman'ın rahmet kapısını çalmaya devam eder.
“Ey tevbeleri kabul eden, Ey Rahman olan Rabbim. Beni affet, beni bağışla. Benim günahlarımdan dolayı İsmail'i susuz, İsmail'i yardımsız bırakma!.”
“Ey İbrahim'e merhamet eden, ey İbrahim'i yakmayan Rabbim. İbrahim'in oğlu susuz, İbrahim'in oğlu susuzluktan yanıyor. Yardım et, yardım et, yardım et, ne olur yardım et Ya Rabbi!.”
Ve Allah ve alemlerin Rabbi olan Allah (c.c), bu muhteşem tabloyu meleklerine göstererek “Siyahi bir köle, aciz bir kadın olan şu kulumun Bana nasıl münacaatta bulunduğunu, rahmet kapımı nasıl çaldığını görüyor musunuz!.” buyuruyor.
Meleklerin gıptayla baktıkları Hacer validemizden artık hoşnuttur, artık hoşnut olmuştur Rabbimiz. Tevbelerle, dualarla, yakarışlarla Safa ve Merve arasında gidip-gelen ve bu gidiş-gelişi yedi kere yapan Hacer validemiz, son kez Merve'ye yaklaşınca rahmet kapılarının açıldığına şahit oluyor.
Dünya zemzemle tanışmıştır artık!. İsmail'in bulunduğu yerde, kocasının, peygamberinin, Hz. İbrahim (a.s.)'ın kendilerini bıraktıkları tam o yerde, zemzem fışkırmaya, zemzem akmaya başlamıştır artık!.
Bir İsmail için ağlayan, bir İsmail için “Su, su” diye yakaran Hacer validemiz, Rabbİmize öylesine bir münacaatta bulunmuş, Rahman'ın rahmet kapısını öylesine çalmıştır ki, bu muhteşem münacaat neticesinde binlerce yıldır, milyarlarca İsmail'in susuzluğunu gideren Zemzemle tanışmamız mümkün olmuştur!.
Ve Hz. Hacer ve Hz. Hacer validemiz, Rahman olan Rabbimize öylesine bir münacaatta bulunmuştur ki, bu muhteşem münacaat hac ve umrenin vazgeçilmez bir rüknü haline gelmiştir. sa'y yapmak için çıktığınız bu meydan, Hacer gibi bir kahramanın meydanıdır!. Hacer validemizi anlamadan, anlayıp yaşamadan yapılacak olan saylar, ne yazık ki Safa ve Merve arasında kuru bir gezinti gibi olacaktır!.
Tabi ki siz buraya gezmeye, tabi ki siz buraya kuru bir yürüyüş yapmaya gelmediniz!. Bu nedenle önce Hacer validemize bakıyorsunuz. Hacer'i düşünüyorsunuz, İsmail'i düşünüyorsunuz!.
Hacer validemizi tarihe geçiren münacaatim anlamaya, onun yakarışlarını ve duygularını an be an yaşamaya çalışıyorsunuz.
Sonra günümüze geliyorsunuz!.
Günümüzdeki İsmail'lere bakıyorsunuz. Aile ve akrabalarınızdaki İsmail'leri, mahalle ve şehrinizdeki İsmail'leri, ülke ve dünyanızdaki İsmail'leri düşünüyorsunuz!. Haktan ve hakikatten habersiz bu İsmail'lerin adım adım cehalete, adım adım felakete yaklaştıklannı görüyorsunuz!.
Medyatik propagandaların insanlık ormanını yaktığı günümüz dünyasında, orman yangınının ortasında kalan bu İsmail'lerin ne kadar aciz, ne kadar çaresiz olduklarını görüyorsunuz!.
Yüreğiniz burkuluyor!.
Gözleriniz doluyor!.
Acıyorsunuz, acıyorsunuz onların bu açması hallerine!.
Hakka ve hakikate aç, hidayete susuz olan bu İsmail'ler için Safa tepesine çıkıyorsunuz. “Allah'ım Senin nzan için umre sa'yini yapmak istiyorum. Bu ameli bana kolaylaştır ve bunu benden kabul buyur” diyerek niyetleniyor, besmele, tekbir, tehlil, salavat ve dua ile sa'ymize başlıyorsunuz. Safa ve Merve arasında yedi kere gidip-geleceğiniz bu sayinizde, duanız İsmail için, dualarınız İsmail'ler içindir.
“Ya Rabbi, günümüzdeki İsmail'lere merhamet et!.”
“Ya Rabbi, bu İsmail'ler aç, bu İsmail'ler susuz!.”
“Bu İsmail'leri aldatıyorlar, bu İsmail'leri kandırıyorlar, bu İsmail'leri batılın ateşiyle yakıyorlar Ya Rabbi!.”
“Bu İsmail'lere hidayet et, bu İsmail'lere hidayeti nasibet Ya Rabbi!.”
Yalvarıyorsunuz, yakanyorsunuz, hidayet diliyor, hidayet dileniyorsunuz Rabbinizden.
Hz. Hacer'in sa'yine, Hz. Hacer'in Rabbe münacaatına şahitlik eden bu mübarek mekanda, Hz. Hacer'in gölgesini takib ederek günümüz İsmail'leri için merhamet diliyor, günümüz İsmail'leri için hidayet dileniyorsunuz.
Gönülden dualannızla, yalvarışlarınızla, yakarışlarınızla, çırpınışlannızla Hz. Hacer gibi, Hacer gibi gibi olmaya çalışıyorsunuz, Küfri aile yapılan, küfri sistemler içinde hidayete susuzluk çeken İsmail'lerin, suya susuzluk çeken Hz. İsmail'den çok daha zor, çok daha açması bir durumda olduklarını biliyorsunuz. “Ey karıncalara dahi rahmet, karıncalara dahi merhamet eden Rahman. Günümüzdeki İsmail'lere de rahmet, günümüzdeki İsmail'lere de merhamat et!.” diyorsunuz.
Rahman'ın rahmet kapısını, Hacer validemiz gibi çalmaya, Hacer validemiz gibi çalabilmeye gayret ediyorsunuz. İnsanlara bakmıyor, insanları görmüyor, insanlarla ilgilenmiyorsunuz sa'y yaparken. Tüm ilginizi, tüm dikkatinizi Rahman'a yöneltmişsiniz. Ellerinizi tevbelerle, ellerinizi istiğfarlarla, ellerinizi mağfiret duaları ile yıkayarak, Rahman'ın rahmet kapısına dokunuyor ve boynunuzu bükerek bu kapıyı, bu rahmet kapısını çalmaya devam ediyorsunuz.
“Ya Rabbi kapında bir aciz var.
Ya Rabbi kapında Sana muhtaç, herşeyi ile Sana muhtaç bir aciz var!. Bu acizin gidebileceği başka bir yer, bu acizin çalabileceği başka bir kapı yok!.
Hz. Hacer validemize açtığın gibi, bizlere de bu kapıyı aç, aç Ya Rabbi!. Hz. Hacer validemiz Sana bir İsmail için gelmişti, bizler ise binlerce İsmail için geldik. Hak ve hakikate aç, hidayete susuz binlerce İsmail için geldik. Bu İsmail'leri aç, bu İsmail'leri susuz bırakma Ya Rabbi!.”
Safa ve Merve arasında gidip-geliyor,
Rahman'ın rahmet kapısını bu dualarlda, bu yakarışlarla çalmaya devam ediyorsunuz. Say yapan ve sa'y yapmakta olan milyonlarca hacı adayının içersinde “Ahh bir Hacer, sadece bir Hacer olsa!.” diyorsunuz.
Ve milyonlarca hacı adayıyla birlikte sa'y yaparken, hepinizin, toplam hepinizin bir Hacer, sadece bir Hacer edebilmesi için, Hz. Hacer'in izinden gitmeye ve Rahman'ın rahmet kapısını Hz. Hacer gibi ağlayarak, Hz. Hacer gibi yalvararak çalmaya devam ediyorsunuz!.
Dua ve gözyaşlarıyla sürdürdüğünüz bu umud yolculuğunu bitirdiğinizde, Merve'ye dördüncü kez gelip sa'yinizi tamamladığınızda, saçınızı keserek ihramdan çıkmış ve umrenizi tamamlamış oluyorsunuz.
Bir mana okyonusundan çıkmış, bir manevi deprem yaşamış gibisiniz!.
Ağır ağır Mescid-i Haram'dan çıkarken, bir kenarda Kuran okuyan onbeş yaşlannda gencecik bir müslümanı görüyorsunuz!. “Bu İsmail, İsmail'lerden bir İsmail” diyorsunuz kendi kendinize. Ve İsmail'e değil, İsmail'in elindeki Kitab'a, İsmail'in elindeki Kur'an-ı Kerim'e bakıyorsunuz. Gözünüz patlarcasına büyümeye, gönlünüz çatlarcasına genişlemeye başlıyor. Dilinizden ve gönlünüzden bir çığlık yükseliyor.
“İşte Zemzem!.”
“İşte zemzem!.”
Bu çığlığınızı duyan etrafınızdaki hacı adayları şaşkınlıkla bakıyor size!. Birisi omzunuzu dürterek “Zemzem kuyusu şurada evladım” diyor!. Üç-beş adım uzaklaşıyorsunuz oradan, üç-beş adımda uzaklaşıyorsunuz o alemden!. Sonra yine, sonra yine gencin elindeki Kur'an-ı Kerim'e bakarak ağlamaya ve ağlayarak sayıklamaya devam ediyorsunuz.
“İşte Zemzem!.”
“İşte zemzem!.”
Sa'y yaparken çaldığınız, bıkıp-usanmadan çaldığınız rahmet kapısının açıldığını, bir anda açılıverdiğini görmüş gibisiniz!.
Hayret ve haşyet içersindesiniz!.
Bir kenarda oturup zemzem içmekte olan gencecik İsmail'e ve İsmail'in ayet ayet, sure sure içtiği zemzeme bakıyorsunuz!.
Nasıl hamdedeceğinizi, nasıl şükredeceğinizi bilemiyorsunuz Rabbinize!.
“Sana, Senin layık olduğun gibi hamdolsun. Sana, Senin layık olduğun gibi şükürier olsun Ya Rabbi” diyorsunuz.
İsmail'lerin açlığını, İsmail'lerin susuzluğunu giderecek olan zemzem'in, rahmet peygamberi olan Resulullah (s.a.v.) ile gönderilen Kuranın, Kur'an-ı Kerim'in ta kendisi olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.
İsmail'lerin aradıkları zemzem, İsmail'lerin oturdukları, İsmail'lerin bulundukları yerdedir. Önemli olan. bu zemzemin üzerindeki tozu, toprağı kaldırıp, bu zemzemin bütün İsmail'lere hayat verecek şekilde yeniden fışkırmasını, yeniden çağlamasını sağlayabilmektir.
Otelinize giderken, sanki bir başka Safa'dan, sanki bir başka Merve'ye gidiyor ve başka bir sa'y yapıyor gibi dualarınıza devam ediyorsunuz.
“Ya Rabbi, bütün İsmail'ler için bir Zemzem, bütün İsmail'ler için bir Şifa olan Kur'an-ı Kerim'i, kana kana içmemizi ve susuzluktan yanan bütün İsmail'lere götürebilmemizi, bütün İsmail'lere anlatabilmemizi nasib et