FATMA-ZEHRA
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Ağu 2007
- Mesajlar
- 486
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
bazı kardeşler rabıta yaparken bir şey görmedikleri için rabıtayı bırakma eğiliminde bulunyor yada bırakıyor;
Rabıta yaptırarak Müridini yetiştiren bir Mürşid-i Kamil'e bağlanınca, ilk zamanlar güç ve kuvvet azlığından mürid, emredilen Rabıtayı yapmakta elbette zorlanır.. Çokça unutur.. Hayallleri çokça karışıp dağılabilir.. Zamanla istikrar kesbedinceye kadar sadakatle emredilenleri yapmaya çalışmak müridin boynuna borçtur.. Burda nimetli olanı işi başarması değil, başarmak için çabalamasıdır.. Hatta, hiç zorlanmadan, kendiliğinden Rabıta yapanla, böyle bir çaba, böyle bir cihad içindeki yeni ihvan aynı nimete mazhar olurlar.. Sevaplarının ve feyzlerinin derecesi birbirinden farklı değildir..
Esasında, Velayet nuru, öyle ağırdır ki müridin bir anda, birden Rabıta ile meşgul olması çok çok zordur.. Bu ağırlığa dayanmak için uzun süreli mücadeleler ve sadakat gerekir ki kalb yavaş dahi olsa genişlesin de o nuru kaldıracak kapasiteye erişebilsin..
Ve ayrıca, Rabıta huzurunu kaybetmeden, masivaya dalmadan, gaflete düşmeden istikamet üzere bir tek günü dahi geçirmek kimilerine, belki çoğunluğa çetin bir iş olur..
Böyle zor ama, yapa yapa kolaylaşacaktır inşALLAH.. Maksad, aç karanluk yum karanluk da olsa, verilen vazifeleri sadakatle sürdürmek, kapıdan ayrılmamak, yasaklardan azami ölçüde kaçınmaya çalışmaktır.. Dolayısıyla maksad bir takım zevk ve lezzetlere kavuşmaktan ziyade istikamet ve sadakat üzere bulunmaktır..
Tamamı elde edilemeyen şeyin tamamı bırakılmaz..
Bir de her şey azdan çoğalır.. Çoktan azalır.. Bugün 10 dakika, yarın 15 dakika.. Ne kadar ayık olabiliyorsa.. Giderek artırmaya çalışarak..
Bütün bunlarla beraber, Şeyhinin meclisine çokça gitmeli, sohpetlerinde çokça bulunmalı ki onların ruh kuvvetinden destek görebilsin..
"Otur zulmet bucağında saadet kevkebin gözle"..
Efendim Rabıtanın önemi şurda:
Nefis ejderhası, kısa zamanda ancak ve ancak Rabıta nurunun gölgesinde erir.. Bunun haricinde Nefsi terbiye edecek yol ve yöntemler var elbet.. Ama en çabuk, en kolay, en emniyetli terbiye vasıtası Rabıtadır.. Ondan daha çabuk kavuşturan, ondan etkili bir yöntem, bir yol yoktur..
Rabıta nuru, nefsi doğrudan ihata eder ve terbiye eder.. Diğerleri zaman alır ve dolaylıdır..
rabıtada olan haller;
Rabıtada olan haller deyince mesela bir takım renkler, şekiller, parıltılar, nurlar, kendinden kaybolma, istiğrak, bir takım acayip görüntüler, bir takım olayların, kişilerin haberlerini görmek vs.. vs.. Bunlar hakkında şu tavsiyelerde bulunuyorlardı:
Bir takım nurlara, şekiller, görüntülere aldanmamalı; maksada ulaşıldı sanılmamalıdır.. Halini Şeyh Efendisine arz etmesi gerekiyorsa arz ederek, gerekmiyorsa ondan sohbet ya da başka bir vesileyle, mesela doğrudan ya da dolaylı emir ya da işaret gibi, bilgi alıncaya kadar emredildiği şekilde Rabıtasına devam etmeli, bırakmamalıdır..
Mesela Rabıta halindeyken cezbe, bağırtı, titreme gibi durumlar zuhur edebilir.. Ya da gözünü kapar kapamaz, kendisini ürkütecek şekilde bir takım nurlarla karşılaşabilir.. Bütün bunları sabır ve sukunet ile karşılamalı, durumundan en kısa zamanda Şeyhine ya da yetkili kıldığı vekiline haber vermeli, akıl sormalıdır..
Bir de Rabıta esnasında bir takım rahatsız edici düşünceler, hatarat (havatırlar), olumsuz düşünceler, mesela hayvan şekilleri, ya da ne bileyim mesela edepsiz görüntüler, olmayacak düşünceler peydah olup hayale musallat olabilir.. Bunların gelmesi değil, kalması tehlikelidir.. Geldi diye müridi suçlandırmazlar.. Ama eyliyorsa suçludur.. Bunlardan kurtulmanın çarelerine bakmalıdır.. Genellikle de kendi kendine öğrenir nasıl atılacağını.. Aynı şeyi iki kişi farklı da atabilir.. Tamamen tecrübidir..
Bütün uğraşlarına rağmen atamıyorsa, muhtemelen nefsinin noksanlıkları Rabıtasından görünüyor demektir.. Bu durumda çokça ALLAH'a Resulullah'a sığınmalıdır.. Sürekli kalmaz, er geç bundan kurtulur ama çektiği eziyet kendi kemaline yarar.. Onu da illetten sayarlar..
Mürşid-i Kamil, müridinden haberdar olur.. O ilmi, o yetkiyi, o makamı ALLAH Mürşidlere bağışlamıştır.. Yoksa, Müridanı idare edemezdi.. Terbiye görevi noksan kalır idi.. Bu yönde Halidi Meşayihlerinin çok sohbetleri vardır..
Bunu şöyle de anlayabiliriz.. Ne yaratılmışsa bu kainatta hepsinin bir modeli, bir mecazı insanın kalbindedir.. Kalb alemi açılınca, nurla dolunca bu modellerin her biri canlanarak zikre tesbihe başlarlar, hepsi bir hakikat olur.. Kalbine vakıf olan o veli kalb aleminde hepsini mücmelen, eğer ALLAH izin verirse tafsilen seyr eder..
Evliyaullah'ın kalbi saf bir aynadır.. Nurlanmış cilalanmıştır.. Karşısına geçenin halini olduğu gibi hiç değiştirmeden aksettirir.. Kalbin bir ciheti de manadır malum-u aliniz.. Bu yüzden, o kalbin karşısına madde aleminde, beden olarak geçmek de şart değildir.. O kalb, manen de gösterir..
rabıtada bir şeyler olmaksızın ilerleme olur mu?
Rabıtada hiç bir şey göstermeseler, hiç bir hal, rüya, cezbe, şu, bu.. vs.. vermeseler bile terakki olur.. Esasen bu zamanda seyir böyledir,çok büyük bir çoğunluğu halinden haberdar etmeden götürüyorlar.. Çünkü halini makamını bilmek bu zaman için çok güçleşmiştir.. Taşıyamaz, idare edemez, ALLAH göstermesin varlık benlik davasına dahi kolayca düşebilir.. Bir de şunu ifade ediyorlar, Firavun'un Sarayında nasıl Musa. AS. habersiz yetişip büyüdü, Nefis sarayında da Müridin ruhu öyleymiş.. Eğer Firavun nefis, zerre ruhun güçlenip büyüdüğünü anlasa zaten bütün gücünü onu engellemeye teksif eder imiş..
Terakki ettiği anlaşılır ama.. İbadetleri yapmada, yasaklardan kaçmada bir kuvvet, bir istek hasıl olur terakki eden müridde.. ALLAH'a Resulullah'a olan muhabbeti gittikçe ziyadeleşir.. Giderek gafleti azalır.. Ahlakı da giderek güzelleşir.. Yani terakki ettiğini göremez ama bu işaretlerinden anlayabilir..
Rabıta yaptırarak Müridini yetiştiren bir Mürşid-i Kamil'e bağlanınca, ilk zamanlar güç ve kuvvet azlığından mürid, emredilen Rabıtayı yapmakta elbette zorlanır.. Çokça unutur.. Hayallleri çokça karışıp dağılabilir.. Zamanla istikrar kesbedinceye kadar sadakatle emredilenleri yapmaya çalışmak müridin boynuna borçtur.. Burda nimetli olanı işi başarması değil, başarmak için çabalamasıdır.. Hatta, hiç zorlanmadan, kendiliğinden Rabıta yapanla, böyle bir çaba, böyle bir cihad içindeki yeni ihvan aynı nimete mazhar olurlar.. Sevaplarının ve feyzlerinin derecesi birbirinden farklı değildir..
Esasında, Velayet nuru, öyle ağırdır ki müridin bir anda, birden Rabıta ile meşgul olması çok çok zordur.. Bu ağırlığa dayanmak için uzun süreli mücadeleler ve sadakat gerekir ki kalb yavaş dahi olsa genişlesin de o nuru kaldıracak kapasiteye erişebilsin..
Ve ayrıca, Rabıta huzurunu kaybetmeden, masivaya dalmadan, gaflete düşmeden istikamet üzere bir tek günü dahi geçirmek kimilerine, belki çoğunluğa çetin bir iş olur..
Böyle zor ama, yapa yapa kolaylaşacaktır inşALLAH.. Maksad, aç karanluk yum karanluk da olsa, verilen vazifeleri sadakatle sürdürmek, kapıdan ayrılmamak, yasaklardan azami ölçüde kaçınmaya çalışmaktır.. Dolayısıyla maksad bir takım zevk ve lezzetlere kavuşmaktan ziyade istikamet ve sadakat üzere bulunmaktır..
Tamamı elde edilemeyen şeyin tamamı bırakılmaz..
Bir de her şey azdan çoğalır.. Çoktan azalır.. Bugün 10 dakika, yarın 15 dakika.. Ne kadar ayık olabiliyorsa.. Giderek artırmaya çalışarak..
Bütün bunlarla beraber, Şeyhinin meclisine çokça gitmeli, sohpetlerinde çokça bulunmalı ki onların ruh kuvvetinden destek görebilsin..
"Otur zulmet bucağında saadet kevkebin gözle"..
Efendim Rabıtanın önemi şurda:
Nefis ejderhası, kısa zamanda ancak ve ancak Rabıta nurunun gölgesinde erir.. Bunun haricinde Nefsi terbiye edecek yol ve yöntemler var elbet.. Ama en çabuk, en kolay, en emniyetli terbiye vasıtası Rabıtadır.. Ondan daha çabuk kavuşturan, ondan etkili bir yöntem, bir yol yoktur..
Rabıta nuru, nefsi doğrudan ihata eder ve terbiye eder.. Diğerleri zaman alır ve dolaylıdır..
rabıtada olan haller;
Rabıtada olan haller deyince mesela bir takım renkler, şekiller, parıltılar, nurlar, kendinden kaybolma, istiğrak, bir takım acayip görüntüler, bir takım olayların, kişilerin haberlerini görmek vs.. vs.. Bunlar hakkında şu tavsiyelerde bulunuyorlardı:
Bir takım nurlara, şekiller, görüntülere aldanmamalı; maksada ulaşıldı sanılmamalıdır.. Halini Şeyh Efendisine arz etmesi gerekiyorsa arz ederek, gerekmiyorsa ondan sohbet ya da başka bir vesileyle, mesela doğrudan ya da dolaylı emir ya da işaret gibi, bilgi alıncaya kadar emredildiği şekilde Rabıtasına devam etmeli, bırakmamalıdır..
Mesela Rabıta halindeyken cezbe, bağırtı, titreme gibi durumlar zuhur edebilir.. Ya da gözünü kapar kapamaz, kendisini ürkütecek şekilde bir takım nurlarla karşılaşabilir.. Bütün bunları sabır ve sukunet ile karşılamalı, durumundan en kısa zamanda Şeyhine ya da yetkili kıldığı vekiline haber vermeli, akıl sormalıdır..
Bir de Rabıta esnasında bir takım rahatsız edici düşünceler, hatarat (havatırlar), olumsuz düşünceler, mesela hayvan şekilleri, ya da ne bileyim mesela edepsiz görüntüler, olmayacak düşünceler peydah olup hayale musallat olabilir.. Bunların gelmesi değil, kalması tehlikelidir.. Geldi diye müridi suçlandırmazlar.. Ama eyliyorsa suçludur.. Bunlardan kurtulmanın çarelerine bakmalıdır.. Genellikle de kendi kendine öğrenir nasıl atılacağını.. Aynı şeyi iki kişi farklı da atabilir.. Tamamen tecrübidir..
Bütün uğraşlarına rağmen atamıyorsa, muhtemelen nefsinin noksanlıkları Rabıtasından görünüyor demektir.. Bu durumda çokça ALLAH'a Resulullah'a sığınmalıdır.. Sürekli kalmaz, er geç bundan kurtulur ama çektiği eziyet kendi kemaline yarar.. Onu da illetten sayarlar..
Mürşid-i Kamil, müridinden haberdar olur.. O ilmi, o yetkiyi, o makamı ALLAH Mürşidlere bağışlamıştır.. Yoksa, Müridanı idare edemezdi.. Terbiye görevi noksan kalır idi.. Bu yönde Halidi Meşayihlerinin çok sohbetleri vardır..
Bunu şöyle de anlayabiliriz.. Ne yaratılmışsa bu kainatta hepsinin bir modeli, bir mecazı insanın kalbindedir.. Kalb alemi açılınca, nurla dolunca bu modellerin her biri canlanarak zikre tesbihe başlarlar, hepsi bir hakikat olur.. Kalbine vakıf olan o veli kalb aleminde hepsini mücmelen, eğer ALLAH izin verirse tafsilen seyr eder..
Evliyaullah'ın kalbi saf bir aynadır.. Nurlanmış cilalanmıştır.. Karşısına geçenin halini olduğu gibi hiç değiştirmeden aksettirir.. Kalbin bir ciheti de manadır malum-u aliniz.. Bu yüzden, o kalbin karşısına madde aleminde, beden olarak geçmek de şart değildir.. O kalb, manen de gösterir..
rabıtada bir şeyler olmaksızın ilerleme olur mu?
Rabıtada hiç bir şey göstermeseler, hiç bir hal, rüya, cezbe, şu, bu.. vs.. vermeseler bile terakki olur.. Esasen bu zamanda seyir böyledir,çok büyük bir çoğunluğu halinden haberdar etmeden götürüyorlar.. Çünkü halini makamını bilmek bu zaman için çok güçleşmiştir.. Taşıyamaz, idare edemez, ALLAH göstermesin varlık benlik davasına dahi kolayca düşebilir.. Bir de şunu ifade ediyorlar, Firavun'un Sarayında nasıl Musa. AS. habersiz yetişip büyüdü, Nefis sarayında da Müridin ruhu öyleymiş.. Eğer Firavun nefis, zerre ruhun güçlenip büyüdüğünü anlasa zaten bütün gücünü onu engellemeye teksif eder imiş..
Terakki ettiği anlaşılır ama.. İbadetleri yapmada, yasaklardan kaçmada bir kuvvet, bir istek hasıl olur terakki eden müridde.. ALLAH'a Resulullah'a olan muhabbeti gittikçe ziyadeleşir.. Giderek gafleti azalır.. Ahlakı da giderek güzelleşir.. Yani terakki ettiğini göremez ama bu işaretlerinden anlayabilir..