Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

rabıta nın faydaları (2 Kullanıcı)

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Rabıta Yapmanın Faydaları





Rabıta ile elde edilecek iki önemli sonuç vardır. Birincisi zikir, ikincisi edeptir.

Bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir. Rabıta, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir.

Rabıtanın hedefi, devamlı Allahu Teala ile huzur hâlini elde etmektir. Bunun neticesi ise ihlas ve tevazudur.

Rabıta yoluyla kalbi desteklenen ve edeplenen mürid, her işinde sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir. Allahu Teala’ya güzel kullukta başarılı olur.

Büyükler, edeb ve şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek için yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Rabıta sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur. Rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı adap üzere yapmaya devam etmelidir.

Mürid ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek sûretiyle kaybetmesin diye büyükler rabıtayı emretmişlerdir. Rabıtanın en önemli faydası müridi nefsinin terbiyesi ile kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle de rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin rûhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır.

Rabıta yoluyla insan hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur. Kâmil mürşid, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir. Onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz. Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. Bu gönül beraberliği sayesinde mürid kibirden ve benlikten korunur, ihlası elde eder. Yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkiiyle övünmez, insanları küçük görmez. Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile nefisini muhasebeye çeker, kontrol eder. Buna devamlı rabıta hâli denir. Bu hâli elde etmeye çalışmalıdır. Bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur.
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Mürid ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek sûretiyle kaybetmesin diye büyükler rabıtayı emretmişlerdir. Rabıtanın en önemli faydası müridi nefsinin terbiyesi ile kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle de rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin rûhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır
 

hudavendigar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Kas 2006
Mesajlar
735
Tepki puanı
1
Puanları
0
Bazı kardeşlerimizden rabıta yapmayı bir şirk olarak kabul edenler çıkacaktır.Bunlar çok yanılan ve de gafil kimselerdir...Tasavvuftan anlamayan zavallılardır vesselam...
 

hasgül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Mar 2009
Mesajlar
1,965
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bazı kardeşlerimizden rabıta yapmayı bir şirk olarak kabul edenler çıkacaktır.Bunlar çok yanılan ve de gafil kimselerdir...Tasavvuftan anlamayan zavallılardır vesselam...

Rabıta; Kur'ân-ı Kerim'de; Al-i İmran Suresinin 200. âyet-i kerimesinde emredilmiştir. Bütün insanlar için bir farzdır.

3/AL-İ İMRAN-200: Yâ eyyuhellezîne âmenûsbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey îmân edenler! Sabredin… Sabrın sahibi olun... Ve rabıta kurun… Allah'a (karşı) takva sahibi olun ki; (böylece) felâha eresiniz.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Rabıta; Kur'ân-ı Kerim'de; Al-i İmran Suresinin 200. âyet-i kerimesinde emredilmiştir. Bütün insanlar için bir farzdır.

3/AL-İ İMRAN-200: Yâ eyyuhellezîne âmenûsbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey îmân edenler! Sabredin… Sabrın sahibi olun... Ve rabıta kurun… Allah'a (karşı) takva sahibi olun ki; (böylece) felâha eresiniz.

sayfaya yaptığın güzel paylaşım için sağol kardeşimm:a26::a15:
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Rabıta; Kur'ân-ı Kerim'de; Al-i İmran Suresinin 200. âyet-i kerimesinde emredilmiştir. Bütün insanlar için bir farzdır.

3/AL-İ İMRAN-200: Yâ eyyuhellezîne âmenûsbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey îmân edenler! Sabredin… Sabrın sahibi olun... Ve rabıta kurun...Allah'a (karşı) takva sahibi olun ki; (böylece) felâha eresiniz.

Bakalım O Ayetin gerçek meali neymiş Tüm Rabıtacıların FOyası ortaya çıksın..
Arapçası Rabitu diye ordan kafalarına göre kendi şirklerine kılıf uydurup, birde bu şirki farz gibi gösterenleri Allah'a havale ediyorum.

Ayetin Arapçası Al-i İmran 200
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا
وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

TÜrkçe Mealleri...

Elmalılı Orj. Ey o bütün imân edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki felâh bulasınız
Elmalılı S1 Ey iman edenler, sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, savaş için hazır ve tetikte bulunun ve Allah'tan korkun ki arzularınıza eresiniz!
F. Kuran Ey müminler, sabırlı olunuz, sabır yarışında düşmanlarınızı geride bırakınız, sürekli savaşa hazırlıklı olunuz ve Allah'tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.
Diyanet Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Ö.N. Bilmen Ey imân edenler! Sabrediniz, sabır yarışında bulununuz ve nöbet bekleyiniz ve Allah Teâlâ' dan korkunuz ki, felâh bulabilesiniz.
TefhimulKuran Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın. (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkup sakının. Umulur ki kurtuluşa varırsınız.

O kelimeyi gerçek anlamından saptırıp Şirklerine kılıf ayarlayanları Allah kahretsin.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. .

bu yardımdan kasit...eger insanin alimine hocasina ve ya şeyhinin amellerine bakip onun gibi guzel ameller yapmaksa tamam...yok eger şeyh rabita yolu ile fayda ve zarar veriyorsa, yardim ediyorsa bu resmen sapikliktir...bunui yapan da muşrik degil de nedir...Allah dan başkasindan yardim dilenen muşriktir....yani buradaki yardimdan kasıt seyhim bana dua et demek degil...Ya şeyhim şu işimi yoluna koy, oglumun sinavi kazanmasina, başıma gelen şu kazanin atlatilmasi icin bana yardim et dige yardim yani dua yani ibadet ederse MÜŞRİKTİR....
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Rabıta; Kur'ân-ı Kerim'de; Al-i İmran Suresinin 200. âyet-i kerimesinde emredilmiştir. Bütün insanlar için bir farzdır.

3/AL-İ İMRAN-200: Yâ eyyuhellezîne âmenûsbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey îmân edenler! Sabredin… Sabrın sahibi olun... Ve rabıta kurun… Allah'a (karşı) takva sahibi olun ki; (böylece) felâha eresiniz.

İbn kesirin nasil alim oldugunu tartişmaya gerek yok...İbn Kesir tefsirinde ayet şöyle

200 — Ey îmân edenler, sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun ve Allah'tan sakının ki, felah bulaşınız.

Senator kardeş de vermiş ayeti....Allah razı olsun...bunun rabitayla alakası ne? bunu nereden anlamış ve bole yazmışsınız?

ayetin tefsirinde...

Allah Teâlâ: «Ey îmân edenler, sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun...» buyuruyor. Hasan el-Basrî der ki: Bu âyet-İ kerîme; îmân edenlerin Allah'ın kendileri için seçtiği dinleri —ki bu İslâm'dır— uğrunda sabretmelerini, müslüman olarak ölünceye kadar, ister darlıkta olsunlar, ister bollukta olsunlar, ister sevinç içinde olsunlar, ister sıkıntı içinde olsunlar dinlerini bırakmamalarını ve düşmanlarına karşı sabır ve sebat göstermelerini emrediyor.

Aynı görüş selef ulemâsından bir çoğu tarafından da söylenmiştir.
Âyet-i kerîme'deki «düşmana karşı durmak» kelimesine gelince : Bu, ibâdet yerine devam ve sebat etmedir. Bunun namazdan sonra namazı beklemek olduğu da söylenmiştir ki, bunu İbn Ab-bas, Sehl İbn Huneyf, Muhammed İbn Kâ'b el-Kurazî ve başkaları söylemişlerdir.

uzun şekilde geçmekte tefsirde İbn kesir tefsirne baka bilirsiniz...düşmana karşı durmak, şeyhinle rabita yapmak, Ondan medet ummak mı yoksa yoksa Ey îmân edenler, sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun, ve Allah'tan sakının ki, felah bulaşınız.» bu mu?....

Allah dan başkasından yardım isteyip, şeyhini kendine ilah edinen kimsenin aklına şaşılır dogrusu...
 

can kırıkları

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Mar 2009
Mesajlar
1,967
Tepki puanı
13
Puanları
38
Yaş
38
nasıl yapıldığınıda izah edermisiniz acaba? Benim bir çok tanıdığım yapıyor ama ben bilgim olmadığı için yapamıyorum.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
nasıl yapıldığınıda izah edermisiniz acaba? Benim bir çok tanıdığım yapıyor ama ben bilgim olmadığı için yapamıyorum.

Kardeş böyle birşey yok bu insanı şirke kadar götürecek olan bir bid'attır...
Allah(c.c.) Bizi ve neslimizi bilerek ve BİLMEYEREK kendisine Şirk koşmaktan Korusun.
AMİN.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Rabıta; iki şeyi birbirine bağlayan ilgi, bağ, münasebet gibi manalara gelir. Tasavvuf yolunda ise rabıta; Allah-u Zülcelal’e, O’nun Resulüne (sav) ve Peygamber Efendimiz’in varisleri olan salih kimselere duyulan bir sevgiden ibarettir. Nasıl ki sevgi; sevgilinin hayalini, güzelliğini, hal ve hareketlerini düşünerek, kalbi sevgiliye bağlamak anlamına geliyorsa; rabıta da insanın Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmak için O’nun salih kullarına gönülden bağlanmasıdır.


Yani rabıta, muhabbet ve hürmetle kalbi bağlamaktan ibarettir. Rabıtanın özü şudur: Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olan alim ve salih bir kimseyi düşünmek, sadece onun şahsını hayal etmek ve müstakil olarak ondan bir şey istemek değildir.
Bilakis aslında her şeyi yaratan ve yapan fail-i hakikinin Allah-u Zülcelal olduğuna itikat ederek, Allah-u Zülcelal’in o alim ve salih kimseye ihsanda bulunup, o insanda ortaya çıkardığı fazileti düşünmektir.
Bu durum şuna benzer. Bir fakir ihtiyacını karşılamak için bir zenginin karşısına gelip talepte bulunur. Fakat o fakir bilir ve inanır ki, gerçekte veren ve ihsan eden Allah-u Zülcelal’dir. Çünkü yerlerin ve göklerin hazineleri O’nun elindedir. O’ndan başka fail-i hakiki yoktur. Fakir, zenginin kapısında ancak, Allah’ın nimet kapılarından bir kapı ve oradan kendisine bir nimet vermesinin mümkün olduğunu bildiği için durur. İşte rabıtanın özü de budur.


Öncelikle şunu belirtelim ki, zat ve sıfatları ile hiçbir benzeri ve eşi, ortağı bulunmayan Allah-u Zülcelal’i düşünmek, O’nun zatını hayale getirmeye çalışmak değildir. Çünkü insanın bir zatı düşünebilmesi için onu görmesi gerekir. Onun için insan ne kadar istese de Allah-u Zülcelal’i hayal edemez ve zaten hayal etmesi de caiz değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:


“Allah’ın zatını tefekkür etmeyin. O’nun nimetlerini ve yaratıklarını düşünün. Çünkü siz Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Beyhaki, Şihabu’l İman; Ahmet bin Hanbel, Müsned)
Hal böyle olunca, insanlar içinde Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olmuş alim ve salih olan ve Allah-u Zülcelal’in:
“...Ben onları severim, onlarda beni sever...” (Maide 54) iltifatına ulaşmış ve hayatlarının her anını insanlara faydalı olabilmek için harcayan, kalpleri ilahi nurla dolu olan salih kimseleri sevmenin, bu sayede Allah-u Zülcelal’in rızasına doğru gitmeye çalışmanın gerekli olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. Çünkü onlar Allah’ı hatırlatır, Allah’ı sevdirir ve herkesi Allah’a sevk etmeye çalışırlar.


Bu da Allah-u Zülcelal’in bir vergisidir. Bunca alim ve salih kimselerin ısrarla söylediği, büyük menfaatleri olan bir şeyi, ancak ahirete meraklı olan kimselere nasip etmektedir.
Herkesin şunu iyice bilmesini istiyoruz ki, bu kadar alim ve salih kimselerin tasavvuf ve tasavvufun kural ve kaideleri hakkında kitaplar yazmaları, bunları savunmak için değil; insanı

En büyük hidayet ve nur kaynağı olan Peygamber Efendimiz -sav-’i görüp de iman etmeyenler, o güneşten zerre kadar ışık alamadan ölüp gitmişlerdir.
Şüphesiz bir kişi, istifade etmek amacıyla Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olan alim ve salih kimselere baktığında, sohbet meclislerinde bulunduğunda manevi olarak istifade eder. Onu düşündüğünde de durum aynıdır.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Tasavvuf büyüklerinin tarif ve tatbik ettiği rabıta da yukarıda anlatılan tefekkür çeşitlerinden birisidir. Rabıta, görülmesi Yüce Allah�ı hatırlatan kâmil bir veliyi gönül aynasında seyretmek ve üzerinde zuhur eden ilâhi tecellileri görüp, Yüce Allah�ı zikretmekten ibarettir.

Diğer bir yönüyle rabıta, Yüce Allah�ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velideki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakka yöneltmektir.

Kısaca rabıta, Allah�ın yeryüzündeki şahidine bakarak Allah�ı tanımaktır. İşte tefekkürün özü de budur.
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Râbıta Kime Yapılır?
1. Hazret-i Allah ile iftihar edenlere yapılır. Zira onlar Hakk’ta fânî olmuştur. Varlığından bir eser kalmamıştır.

Nefsi ile iftihar edenlere gelince; o doğrudan doğruya kendini putlaştırmıştır, râbıta edenler nefis putuna râbıta eder. Bu, bu kadar hassas ve ince bir mevzudur ve fakat bilinmiyor.

Âyet-i kerime’de:

“Sâdıklarla beraber olunuz.” buyuruluyor. (Tevbe: 119)

Bu sâdıklar kimdir?

“Onlar sıdk makamında, kuvvet ve kudret sahibi hükümdarın huzurundadırlar.” (Kamer: 55)

Allah-u Teâlâ’ya vâsıl olanlar sıddıkiyet makamına alınırlar.

Râbıta yalnız bunlara yapılır, başkasına değil. Onlar dünyâda nâdirdir.

2. Yalnız ve yalnız kendisini bir maskeden ibaret olduğunu bilene ve görene Râbıta yapılır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“İlmi ile amil olan âlimin yüzüne bakmak ibadet makamına kâim olur.” (Münâvî)

Çünkü o bir maskeden ibarettir. Onun içinde gerçekten Hakk vardır. Onun içindir ki, ona nazar eden, tecelliyat-ı ilâhî’ye mazhar olur.

3. Vücudu da bir elbiseden ibaret olduğunu bilen ve görene Râbıta yapılır. Bunlar Hazret-i Allah ile bakar ve bunları görür.

Hani Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurmuyor mu?

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)

İşte Allah-u Teâlâ’nın içte olduğunu gören ve bilen yalnız bunlardır. Bu sırra yalnız bunlar mazhardır. Râbıta ancak bunlara yapılır, başkasına şâmil değildir. Bu surette Allah-u Teâlâ’ya ulaşmak için köprü mesabesindedir, bir vasıtadır, hem de en mühim bir vasıtadır. Nasipdar olanlar oradan alırlar..

Bunlar “El-fakru fahrî”nin sırrına erenlerdir.

Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve ikram ettiği sonsuz nimetlerin karşısında, bir zerrenin dahi idrâkinden âciz olduğunu bilirler. Amma o görüyor da âciz düştüğünü biliyor. Hem biliyor, hem görüyor.
İşte Râbıta yapan, bu içindekine yapmış olur. Râbıta’ya mezun olanlar da ancak bunlardır. Neden? Çünkü o, kendi varlığını var olan Hazret-i Allah’ta ifnâ etmiş. Zira gerçek mürşid Hazret-i Allah’tır.

İtiraz edenler bu Âyet-i kerime’lerin, bu Hadis-i şerif’lerin tecelliyatından mahrum kaldıkları için, bilmeyerek itiraz ediyorlar. Amma bu itirazları ile gerçekten câhil olduklarını ortaya koyuyorlar.

Kalbini Allah-u Teâlâ’nın dostuna raptetmek emr-i ilâhî olduğu halde, bu emr-i ilâhî’yi inkâr edenlerin ellerinde ne gibi deliller var?

Dilinizi göstereceğinize delil gösterin!

Zira bunların dilini, önlerine sürdüğümüz Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle kesmiş oluyorum.

Kâbe-i Muazzama’ya secdeye kapanmayı şirk olarak kabul etmiyorsun da, Râbıta’dan murad olunan: “Sâdıklarla beraber olunuz!” emr-i ilâhî’sini neden şirk kabul ediyorsun?

Halbuki o da Allah-u Teâlâ’nın emri, bu da Allah-u Teâlâ’nın emri.

İnsan-ı kâmil bir perdeden, bir maskeden ibarettir. Kâbe-i muazzama’da ne ki varsa İnsan-ı kâmil’de hepsi mevcuttur. Onda öyle bir bina var ki, onu O yarattı. Onun özünde Hakk var.

Kâbe-i muazzama’da Hacer-ül esved, Kâbe-i muazzama’da Altınoluk var. Fakat Allah-u Teâlâ ona öyle bir oluk ihsan buyuruyor ki, feyz deryâsından Resulullah Alayhisselâm’ın deryâsına gelir. Kâinat da o deryâdan alır, o Altınoluk’tan alır. Yani ona yönelen Hakk’a yönelmiş olur. Ondan aldığı feyz, feyz-i ilâhî’dir. Allah-u Teâlâ’dan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inden ona, ondan O alınmakla feyz-i ilâhî olur.

O gördüğün insan-ı kâmil bir maskeden, bir resimden ibarettir. İçinde yalnız ve yalnız O olduğunu hem bilir hem görür.

Gören yalnız bunlardır. Onun içinde yalnız O olduğu için, O Kâbetullah oldu. İşte Râbıta ancak Kâbetullah’a yapılır.
Kâbe-i muazzama’nın yapılması için Allah-u Teâlâ İbrahim Aleyhisselâm’a emretti ve bütün ruhların dâvet edilmesi emrolundu. Bu dâvet kıyamete kadar devam eder, umuma şâmildir.
İbrahim Aleyhisselâm’a yapımını ve dâvetini emreden Allah-u Teâlâ, sâdıklarla olmayı emreden de yine Allah-u Teâlâ’dır.
Nasipdar ettiği kimseler o vâsıta ile tekâmül eder. Aynı zamanda “Kalbül-mümin arşur-rahman” olduğu için; Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve tevdî ettiği emâneti, ezelî nasibini, Râbıta ve muhabbet sayesinde almış olur.
Bütün kâinâta taksimat maddî arş’dan gelir. Mânevî bütün taksimat da, mânevî arş’dan gelir. Bu da İnsan-ı kâmil’dir. Onun içindir ki Allah-u Teâlâ taksim etmişse nasibdar olanlar nasibini oradan alırlar.


Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde:

“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, felâha erebilesiniz.” buyuruyor. (Âl-i imran: 200)

Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

“Bu Âyet-i kerime’yi bu mânâya kullanırsam, zâhir âlimleri tarafından hatalı görülmemeliyim. Çünkü;“Kur’an’ın bir zâhiri bir de bâtını vardır. Bâtını da yedi dereceye kadar gider.”

Gibi Hadis-i şerif’ler tefsir dairesini genişletmişlerdir.”
(45. Mektup)

Nefsini İlâh Edinenler Ve Onlara Râbıta Yapanlar:
Cenâb-ı Hakk’ı görmeyen, bilmeyen, mâsiyetten kaçınmayan, kendi nefsini ilâh edinen kimselerdir. Râbıta yapan onun nefis putuna yapmış olur. O da şeytan ile merbudiyetini kurar. Bu böyledir.


Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)

Hem gayri yolda bulunacak, şeytanın izini takip edecek, gayesi ve maksadı peşinde koşacak, cebini dolduracak, şöhret yolunda olacak; hem de tasavvuftan bahsedecek, bu mümkün değil!

Bunlar ancak sun’î mutasavvıflardır. Gerçekten, hakikatten mahrumdurlar. Bütün işleri zandan ibarettir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkan: 43)

Bunlar, şeyh şeytanı tabir edilen yol kesici mukallid mürşidlerdir. Bunlar, şeytanın yapamayacağını şeyhlik maskesi altında yaparlar.

Ahkâma ters düşen haller zuhur ediyorsa o mürşid mukalliddir, sahtedir.
Mukallid kendisini ona benzetiyorsa da o boyaya boyanmamıştır. Şeytanın boyasına boyanmıştır. Birisi Hakk’ın boyasına boyanmıştır, diğeri şeytanın boyasına. Birisinin işi Hakk iledir, birisinin işi halk iledir. Hakk ile olan halka muhtaç değildir.
Halk ile olan halka muhtaçtır. Onların Hakk ile işi yoktur. Şeytanın askerleridirler. Zira onlar sahtedirler.
.............. Alıntı.............
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Râbıta Kime Yapılır?
1. Hazret-i Allah ile iftihar edenlere yapılır. Zira onlar Hakk’ta fânî olmuştur. Varlığından bir eser kalmamıştır.

Nefsi ile iftihar edenlere gelince; o doğrudan doğruya kendini putlaştırmıştır, râbıta edenler nefis putuna râbıta eder. Bu, bu kadar hassas ve ince bir mevzudur ve fakat bilinmiyor.

Âyet-i kerime’de:

“Sâdıklarla beraber olunuz.” buyuruluyor. (Tevbe: 119)

Bu sâdıklar kimdir?

“Onlar sıdk makamında, kuvvet ve kudret sahibi hükümdarın huzurundadırlar.” (Kamer: 55)

Allah-u Teâlâ’ya vâsıl olanlar sıddıkiyet makamına alınırlar.

Râbıta yalnız bunlara yapılır, başkasına değil. Onlar dünyâda nâdirdir.

2. Yalnız ve yalnız kendisini bir maskeden ibaret olduğunu bilene ve görene Râbıta yapılır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“İlmi ile amil olan âlimin yüzüne bakmak ibadet makamına kâim olur.” (Münâvî)

Çünkü o bir maskeden ibarettir. Onun içinde gerçekten Hakk vardır. Onun içindir ki, ona nazar eden, tecelliyat-ı ilâhî’ye mazhar olur.

3. Vücudu da bir elbiseden ibaret olduğunu bilen ve görene Râbıta yapılır. Bunlar Hazret-i Allah ile bakar ve bunları görür.

Hani Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurmuyor mu?

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)

İşte Allah-u Teâlâ’nın içte olduğunu gören ve bilen yalnız bunlardır. Bu sırra yalnız bunlar mazhardır. Râbıta ancak bunlara yapılır, başkasına şâmil değildir. Bu surette Allah-u Teâlâ’ya ulaşmak için köprü mesabesindedir, bir vasıtadır, hem de en mühim bir vasıtadır. Nasipdar olanlar oradan alırlar..

Bunlar “El-fakru fahrî”nin sırrına erenlerdir.

Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve ikram ettiği sonsuz nimetlerin karşısında, bir zerrenin dahi idrâkinden âciz olduğunu bilirler. Amma o görüyor da âciz düştüğünü biliyor. Hem biliyor, hem görüyor.

İşte Râbıta yapan, bu içindekine yapmış olur. Râbıta’ya mezun olanlar da ancak bunlardır. Neden? Çünkü o, kendi varlığını var olan Hazret-i Allah’ta ifnâ etmiş. Zira gerçek mürşid Hazret-i Allah’tır.

İtiraz edenler bu Âyet-i kerime’lerin, bu Hadis-i şerif’lerin tecelliyatından mahrum kaldıkları için, bilmeyerek itiraz ediyorlar. Amma bu itirazları ile gerçekten câhil olduklarını ortaya koyuyorlar.

Kalbini Allah-u Teâlâ’nın dostuna raptetmek emr-i ilâhî olduğu halde, bu emr-i ilâhî’yi inkâr edenlerin ellerinde ne gibi deliller var?

Dilinizi göstereceğinize delil gösterin!

Zira bunların dilini, önlerine sürdüğümüz Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle kesmiş oluyorum.

Kâbe-i Muazzama’ya secdeye kapanmayı şirk olarak kabul etmiyorsun da, Râbıta’dan murad olunan: “Sâdıklarla beraber olunuz!” emr-i ilâhî’sini neden şirk kabul ediyorsun?

Halbuki o da Allah-u Teâlâ’nın emri, bu da Allah-u Teâlâ’nın emri.

İnsan-ı kâmil bir perdeden, bir maskeden ibarettir. Kâbe-i muazzama’da ne ki varsa İnsan-ı kâmil’de hepsi mevcuttur. Onda öyle bir bina var ki, onu O yarattı. Onun özünde Hakk var.
Kâbe-i muazzama’da Hacer-ül esved, Kâbe-i muazzama’da Altınoluk var. Fakat Allah-u Teâlâ ona öyle bir oluk ihsan buyuruyor ki, feyz deryâsından Resulullah Alayhisselâm’ın deryâsına gelir. Kâinat da o deryâdan alır, o Altınoluk’tan alır. Yani ona yönelen Hakk’a yönelmiş olur. Ondan aldığı feyz, feyz-i ilâhî’dir. Allah-u Teâlâ’dan Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inden ona, ondan O alınmakla feyz-i ilâhî olur.

O gördüğün insan-ı kâmil bir maskeden, bir resimden ibarettir. İçinde yalnız ve yalnız O olduğunu hem bilir hem görür.

Gören yalnız bunlardır. Onun içinde yalnız O olduğu için, O Kâbetullah oldu. İşte Râbıta ancak Kâbetullah’a yapılır.
Kâbe-i muazzama’nın yapılması için Allah-u Teâlâ İbrahim Aleyhisselâm’a emretti ve bütün ruhların dâvet edilmesi emrolundu. Bu dâvet kıyamete kadar devam eder, umuma şâmildir.
İbrahim Aleyhisselâm’a yapımını ve dâvetini emreden Allah-u Teâlâ, sâdıklarla olmayı emreden de yine Allah-u Teâlâ’dır.
Nasipdar ettiği kimseler o vâsıta ile tekâmül eder. Aynı zamanda “Kalbül-mümin arşur-rahman” olduğu için; Allah-u Teâlâ’nın ihsan ve tevdî ettiği emâneti, ezelî nasibini, Râbıta ve muhabbet sayesinde almış olur.
Bütün kâinâta taksimat maddî arş’dan gelir. Mânevî bütün taksimat da, mânevî arş’dan gelir. Bu da İnsan-ı kâmil’dir. Onun içindir ki Allah-u Teâlâ taksim etmişse nasibdar olanlar nasibini oradan alırlar.



Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde:

“Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah’tan korkun ki, felâha erebilesiniz.” buyuruyor. (Âl-i imran: 200)

Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:

“Bu Âyet-i kerime’yi bu mânâya kullanırsam, zâhir âlimleri tarafından hatalı görülmemeliyim. Çünkü;“Kur’an’ın bir zâhiri bir de bâtını vardır. Bâtını da yedi dereceye kadar gider.”

Gibi Hadis-i şerif’ler tefsir dairesini genişletmişlerdir.”
(45. Mektup)

Nefsini İlâh Edinenler Ve Onlara Râbıta Yapanlar:
Cenâb-ı Hakk’ı görmeyen, bilmeyen, mâsiyetten kaçınmayan, kendi nefsini ilâh edinen kimselerdir. Râbıta yapan onun nefis putuna yapmış olur. O da şeytan ile merbudiyetini kurar. Bu böyledir.


Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde buyurur ki:“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)

Hem gayri yolda bulunacak, şeytanın izini takip edecek, gayesi ve maksadı peşinde koşacak, cebini dolduracak, şöhret yolunda olacak; hem de tasavvuftan bahsedecek, bu mümkün değil!

Bunlar ancak sun’î mutasavvıflardır. Gerçekten, hakikatten mahrumdurlar. Bütün işleri zandan ibarettir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)” (Furkan: 43)

Bunlar, şeyh şeytanı tabir edilen yol kesici mukallid mürşidlerdir. Bunlar, şeytanın yapamayacağını şeyhlik maskesi altında yaparlar.

Ahkâma ters düşen haller zuhur ediyorsa o mürşid mukalliddir, sahtedir.
Mukallid kendisini ona benzetiyorsa da o boyaya boyanmamıştır. Şeytanın boyasına boyanmıştır. Birisi Hakk’ın boyasına boyanmıştır, diğeri şeytanın boyasına. Birisinin işi Hakk iledir, birisinin işi halk iledir. Hakk ile olan halka muhtaç değildir.
Halk ile olan halka muhtaçtır. Onların Hakk ile işi yoktur. Şeytanın askerleridirler. Zira onlar sahtedirler.
.............. Alıntı.............
Allahcc razı olsun gönüldaş kardeşimiz...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE..SELAM...DUA...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
cümlemizden razı olsun abi..de kafam çok karışık:(
Sevgili gönüldaş kardeşimiz Sümeyye,
Rabıtaya sapık kol olan vahabilerden başka itiraz eden olmamış...
Bütün ulema,alimler ve veliler bu konuda olumlu görüş bildirmiş...
İMAM-I RABBANİ,
ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ,
MUHİDDİN-İ ARABİ,
ESAD COŞAN HOCA,
ABDÜLHAKİM-İ ARVASİ HAZRETLERİ,
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ,
FATİH SULTAN MEHMED VE AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ,
ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ,
MEHMED ZAİD KOTKU HAZRETLERİ,
NECİP FAZIL KISAKÜREK ÜSTAD,
SAİD-İ NURSİ HAZRETLERİ,
HAZRETİ MEVLANA,
YUNUS EMRE HAZRETLERİ,
Bütün Ehl-i Sünnet uleması,alimleri,velileri bu konuda hemfikirdir...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

smyyes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
3,791
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
31
Sevgili gönüldaş kardeşimiz Sümeyye,
Rabıtaya sapık kol olan vahabilerden başka itiraz eden olmamış...
Bütün ulema,alimler ve veliler bu konuda olumlu görüş bildirmiş...
İMAM-I RABBANİ,
ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ,
MUHİDDİN-İ ARABİ,
ESAD COŞAN HOCA,
ABDÜLHAKİM-İ ARVASİ HAZRETLERİ,
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ,
FATİH SULTAN MEHMED VE AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİ,
ESAD ERBİLİ HAZRETLERİ,
MEHMED ZAİD KOTKU HAZRETLERİ,
NECİP FAZIL KISAKÜREK ÜSTAD,
SAİD-İ NURSİ HAZRETLERİ,
HAZRETİ MEVLANA,
YUNUS EMRE HAZRETLERİ,
Bütün Ehl-i Sünnet uleması,alimleri,velileri bu konuda hemfikirdir...
Rabbimize emanetsin...
O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...

sağol abi.peki fatih sultan mehmetin falan ve diğerlerinin yaptığı kesin mi.yani bununla ilgili bi kaynak ya da kitap gibi birşey biliyor musunuz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
sağol abi.peki fatih sultan mehmetin falan ve diğerlerinin yaptığı kesin mi.yani bununla ilgili bi kaynak ya da kitap gibi birşey biliyor musunuz.
Sen sağol kardeşimiz..
Akşemseddin Hazretleri bildiğiniz gibi bir tarikat şeyhidir...
Ve rabıta bütün tarikatlarda uygulanır...

Eserleri:
1) Risalet-ün-Nuriyye: Tasavvufa ve tasavvuf ehline dil uzatanlara cevab mahiyetindedir. Arapça olup, kardeşi Hacı Ali tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. 2) Def’ü Metain, 3) Risale-i Zikrullah, 4) Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, 5) Malumat-ı Evliya, 6) Maddet-ül-Hayat, 7) Nasihatname-i Akşemseddin
İnşaALLAH bu eserleri bulma ve araştırma fırsatınız olur...
Rabbimize emanetsin...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
50235_2.jpg

Ayrıca Üstad Necip Fazılın,Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin sadeleştirdiği bu kitabını okumanızı tavsiye ederim...
Rabbimiz yar ve yardımcınız olsun...
“Allah’ım! Bana batılı batıl olarak gösterip, ondan kaçınmayı, hakkı hak olarak gösterip, ona tabi olmayı nasip et. Allah’ım! Bana eşyanın hakikatini göster.”
AMİN...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt