Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

rabıta hususunda beni tatmin edermisiniz (1 Kullanıcı)

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
selamün aleyküm kardeşlerim
aslında söze nasıl başlıycamı ,kendimi nasıl ifade edicemi bilemiyorum benim gönlüme bir ateş düştü bir yıldır beni ALLAH a götürecek yol arıyorum ama körü körü olsun istemiyorum herşey kafama yatsın istiyorum, içime sinsin istiyorum .
şimdi oturdugum yer küçük bir ilçe burda birkaç güvenilir cemaat var ve ALLAH ın izniyle birine tabi olmayı istiyorum ama rabıta konusunu yanlış anlarlar diye soramadım tam olarak bunun amacını ögrenmek istiyorum.
lütfen muhalefet edecek olanlar ALLAH rızası için yazmasınlar ..
gerçekten ehli olan insanlardan cevap bekliyorum..
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
ALLAH sizden razı olsun ..
bişey daha sorsam uygun olurmu acaba
aslında ben güveniyorumda gene tatmin olmak istiyorum sofi tarikatı hakkında bilgi vere bilirmisiniz...
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Kafi olarak anladımki, sofiye boş sözlere değil, iyi hallere sahiptir. İlim yoluyla elde edilmesi mümkün olanı tahsil ettim. Yalnız işitmek ve öğrenmekle tahsili
mümkün olmayıp tatmak ve hak yoluna, girmekle bilinecek olan hususlar kalmıştı. Öğrendiğim ilimler, şer'i ve nakli ilimlerin sınıflarını araştırmak için takip ettiğim meslekler, bana Allah'a; Nübüvvette (Peygamberliğe), kıyamet gününe karşı şüphesiz bir iman bahşetmişti. İmanın bu üç esasının kalbimde sağlam bir şekilde yer etmesi, muayyen ve mücerret bir delil ile değil, çeşitli sebebler, karineler ve sayısız tecrübelerin bir neticesi olmuştur. Anlamıştım ki, ahirette saadet (Bahtiyarlık) ancak takva (günahlardan uzaklaşmak) ile; nefsi, heva ve hevesten men'etmekle olur
Şübhe götürmüyecek şekilde anladım ve yakinen gördüm ki: Sofiye (mutasavvıflar-tasavvuf ehli) hakikaten Allah yolunu tutan ve bulan kimselerdir. O'nların tuttukları yol yolların en güzelidir
İmam Gazali
 

zeynep1111

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
477
Tepki puanı
0
Puanları
0
anladığım kadarıya doğru adrestesin rabbim aldıkalrımızı hayatıımıza nakşetmeyi nasip etsin
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Kafi olarak anladımki, sofiye boş sözlere değil, iyi hallere sahiptir. İlim yoluyla elde edilmesi mümkün olanı tahsil ettim. Yalnız işitmek ve öğrenmekle tahsili
mümkün olmayıp tatmak ve hak yoluna, girmekle bilinecek olan hususlar kalmıştı. Öğrendiğim ilimler, şer'i ve nakli ilimlerin sınıflarını araştırmak için takip ettiğim meslekler, bana Allah'a; Nübüvvette (Peygamberliğe), kıyamet gününe karşı şüphesiz bir iman bahşetmişti. İmanın bu üç esasının kalbimde sağlam bir şekilde yer etmesi, muayyen ve mücerret bir delil ile değil, çeşitli sebebler, karineler ve sayısız tecrübelerin bir neticesi olmuştur. Anlamıştım ki, ahirette saadet (Bahtiyarlık) ancak takva (günahlardan uzaklaşmak) ile; nefsi, heva ve hevesten men'etmekle olur
Şübhe götürmüyecek şekilde anladım ve yakinen gördüm ki: Sofiye (mutasavvıflar-tasavvuf ehli) hakikaten Allah yolunu tutan ve bulan kimselerdir. O'nların tuttukları yol yolların en güzelidir
İmam Gazali


ALLAH razı olsun kardeşim ..
 

anchoritic

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2008
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
aşka mecnun Allah senden bin kere razı olsun...
 

umit_c

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Mar 2007
Mesajlar
236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Web Sitesi
www.umitcoskunsu.com
hasbiyallahu nimel vekil..ALLAH(c.c)bize yeter onegüzel vekildir...arkadaşlar sadece islam.. Al imran- 105- Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Bismillah…
Öncelikle rabıta kelimesi hakkında bilgi verelim ki kafalar karışmasın.
Rabıta: İki şeyi birbirine bağlayan şey; bağ Mü­nasebet; ilgi; alaka

Evet yani şuan biz ne yapıyoruz rabıta…

Kelimemizi şeyh ile rabıta olarak anlaşıldığı saldırılarınızda anlaşılıyor.mucom..
Peki madem bu konuya yöneldiniz şeyh ile rabıtayı anlayalım…

Bu konuya iki türlü yaklaşımda bulunulabi­lir.
Birincisi: Bir insanı şeyh kabul etmeyi ve onunla rabıta yapmayı bir insanı dost edinmek ve onu hayalinde canlan­dırmak gibi herhangi bir fiil olarak görebiliriz.
İkincisi: Şeyhi ve onunla rabıta yapmayı Allah'a yaklaş­ma aracı olarak görebiliriz.
Birinci yaklaşım, şeyh ve rabıta olguları ve sadece bu fiil­lerin caiz olup olmadıkları açısından sorgulanabilir. Bir in­sanı şeyh edinmek ve onunla rabıtayapmak herhangi bir fiil olarak niyete göre caiz de olabilir. Caiz olmayabilir de.Tamamen niyete bağlıdır.
Bu durum tıpkı şu olaya benzemektedir: Bir kişiyi yaban­cı bir kadına bakarken gördüğümde, ona nedenini sorsam, o da bana nefsine uyarak duygularım tatmin etmek için baktı­ğını söylese, ben de zorunlu olarak yaptığı işin caiz olmadığı­nı söylerim. Aynı durumdaki bir başka kişi, bakış nedeni ola­rak bu yabancı kadınla nikahlanmak istediğini belirtirse, ben de yine mecburen caiz olan bir iş yaptığını söylerim. Çünkü; öne sürdüğü neden İslam hukuku açısından geçerlidir; yanlıştır denemez. Şimdi…

Şeyhi rabıta etmenin gerçeği şudur: İlmin başında olan insanlar Allah’u Teala'ya ulaşmak için kalbini dünya sevgi­sinden, daha doğru bir ifadeyle Allah sevgisinden başka şey­lerden temizlemek gerekir. Bunu başarmak için izlenecek yöntemlerden biri, her şeyin sevgisini birer birer ayırarak ayrı ayrı aradan çıkarmaya çalışmak. Bu yol hem uzun ve hem de bazıları için çok zor bir yoldur. Bunun için alimler tek bir şeyin sevgisini, her şeyin sevgisine galip gelecek bir şekil­deki yöntemi benimsemişlerdir. Tek bir sevginin üstünlü­ğüyle diğer şeylerin sevgisi mağlup ve zayıf olarak yok ola­caktır. Daha sonra bu tek sevgiyi mağlup etmek ve aradan çı­karmak zor olmayacaktır. Bunun için de önce şeyh sevgisi önerilmiştir. Bu yüzden isteklilere şeyhin muhabbeti öneril­miştir. Bu muhabbet Allah rızası için olduğundan şeyhe sev­ginin diğer sevgilere galip gelmesi, Hak'ka sevgiyi gerçekleş­tirmede yardımcı olacak, onu engellemeyecektir. Şeyhin muhabbeti diğer şeylerin muhabettine galip gelince şeyhin sev­gisini mağlup etmek için Rasulün (sas) ve hadisleri rabıtası talim edil­meye başlanır.Bununla birlikte Allah’u tealanın bize gönderdiği ayetler rabıta edilir.Rabıta ile ilgili ayet istemiştinya mucom butun ayetler zaten rabıta ayetidir.Nasıl yani deme, rabıta iki şeyi birbirine bağlayan kelime değimliydi o nedenle en son nokta olan fenafillah sürecine ulaşabilmemiz için ayetleri bir rabıta yapacağız değimli! bu ayetleri kalbimize, beynimize önce rabıta edeceğiz.ve bundan sonrada fenafillah süreci başlayacak.Yani şeyhi rabıta etmenin manası fenafillah sürecinin ilk basamaklarındandır.

İmam-ı Rabbanini’de bir mektubunda bu konuda şöyle diyor.
Bu mektûb, hâce Muhammed Eşref-i Kâbilîye yazılmışdır. Kavuşduran yolların en kısası, râbıta yapmak olduğu bildirilmekdedir:
Sevdiklerinize yazdığınız mektûbu okuduk. İçinde bildirilen hâlleriniz anlaşıldı. Kendini zorlamadan, uğraşmadan, üstâdın râbıtasının kendiliğinden hâsıl olması, üstâd ile talebesi arasında tâm bir yakınlık olduğunu açıkça gösterir. Bu yakınlık, fâide vermeğe ve istifâde etmeğe yarar. Kavuşdurucu yollar içinde râbıtadan dahâ çabuk kavuşduranı yokdur. Hangi tâli’li kimseye bu ni’meti ihsân ederler? Hâce-i Ahrâr “kaddesallahü teâlâ sirreh” hazretleri (Fıkarât) risâlesinde buyuruyor ki: Fârisî mısra’ tercemesi:
Önderin görüntüsü, Hakkın zikrinden dahâ fâidelidir!
Ya’nî rehberin hayâli, talebesine [kalbin tasfiyesinde] zikr etmesinden dahâ çok fâide verir. Çünki başlangıcda, tâlibin Hak teâlâ ile tâm yakınlığı yokdur. Bunun için zikr etmekle, çok fâidelenemez. Önceniz, sonranız selâmetde olsun!
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner,
Âdemoğlu, bir fenerdir, nihâyet birgün söner.

Elhamdülilah

Bunada sapık mapık deme mucom...
Biraz edep yahuu

Netice itibariyle…
Bu izahlar sizi ne kadar tatmin etti bilmiyorum. Fakat şunu iyi biliyorum ki (geçmiş ile sabit) sizin tek derdiniz yanlış yanlış forumlar açıyorsunuz ve bu forumları eleştiren dogruları ortaya çıkaran arkadaşlara savaş açıyorsunuz.Onuda beceremiyorsunuz ya neyse…
Mucom sana hayırlı işler durmak yok yola devam…

Şengül hanım size gelince…
Madem bilginiz var paylaşın kendinizi ıspata çalışmayın bizide boşa kalem sallayanlardan zannetmeyin.
Verdiğiniz cevaplarda açık olun.Bilginizden burada herkes faydalanabilir fakat sizin yaptığınız üstü kapalı mesajlar vererek insanların kafalarını kurcalamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.
Forumlarınızda kavgadan başka bir şey yok.Çevrenizdekilere faydalı bir insan olabilirsiniz bilemiyorum fakat buradada faydalı olaya çalışın.


…………………………………
Haydi kim tutar sizi…

…………………………………
İçinden 100’e kadar say…
100’ kadar saymayı bilmiyorsan…
2 kere elliye kadar say…
 

islamoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2006
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleyküm değerli kardeşlerim bir kardeşimiz bir konu açtı diğer bir kardeşimiz konudaki soruya kâfi cevap yazdı.Ancak görünen o ki akâbinde fikir çatışmaları yaşanmış,şimdi bu vesile ile bizede cevab hakkı doğdu RABITA hakında sizleri sıkmazsam bir iki şey yazmak istiyorum.
Öncelikle Mahmud Ofi (k.s) hazretleri Şeyh Mustafa İsmet Garibullah (K.S) hazretlerinin Risale-i Kudsiye İsimli Beyt halindeki farsca ve osmanlıca olan kitabını şerh ederken şöyle yazmış (Sayfa 93) Peygamber efendimiz '' Seven sevdiği ile beraberdir buyurmuştur''
Efendi babam derdiki :''Kalb nerede ise sende orada mutebersin'' yani sen kalbinin olduğu yerde sayılırsın O ki kalbin Resulullah ta sende onunlasın O ki kalbin şeyhinledir sende onunlasın sen nerede olusan ol hep onunla beraberdir.
Terzi Baba (k.s) ait bir beyitte
''Tarık-i rabıta aslı usuldür,O dahi bais-i seyri vusuldur,sakın terk eyleme o şuğl-u paki,anınla varlığın bulsun helaki.''
Mahmud Efendi hazretleri (k.s) İrşadü'l Müridin isimli eserinde (sayfa 122)
''Rabıtanın şirk olduğunu söyleyenlere cevap '' başlığı altında şunları yazmıştır.
Bütün dünyada meşhur olmuş artistleri görürler,kalplerine sokarlar,bir güzel köşk görürler,kalplerine sokarlar,bir araba görürler beğenir kalplerine sokarlar,bunları düşünmek şirk olmuyorda bir Allah dostunu düşünmek neden şirk olsun?
Birisi secde ederken halıya secde ediyorum dese müşrik olur,beytullaha secde ediyorum dese müşrik olur,ama kabeyi vesile ederek Allaha secde ediyorum dese namaz ibadetini yapmış olur.Nasılki bedenin kıblesi var ise ruhunda kıblesi vardır,ruhun kıblesi mürşidlerdir ve mürşidler Mevlanın dostlarıdır,Maksudum mürşiddir diye düşünülürse bu doğru değildir,Maksudum Allahdır ve mürşidde maksudumun aynasıdır diyedüşünülürse bu doğrudur.
Nitekim İmamı Rabbani (k.s) şöyle der :Rabıta kendisine doğru secde edilendir,kendisi için secde edilen değildir.Mihrablar ve Mescidler dahi mananın dışında değildirler.
Ayrıca İmamamı Rabbani Hazretleri ,Muhammed Behauddini Nakşibendi (k.s) hazretleri için ''Kıbletü kulubina'' (Kalblerimizin Kıblesidir) demiştir.Yani demek istemiştirki ''Kalblerimiz onunla Mevlaya döndüğü zattır.''
İmamı Rabbani hazretleri Ünlü Mektub larının 7.sinde Şeyhine şöyle yazar ''Ruhumu manevi bir yükselmeyle Arş ın üstündeki makamda buldum Bu makam Hz.Hace Nakşibendiye özel bir makamdır,bir müddet sonra bedenimide bu makamda buldum.Hayalimde şöyle bir şey canlandı ,bu alem unsurları ve yıldızları ile beraber isim ve resim bırakmadan aşağıya doğru inmekte.Bu makamda ancak bazı büyük evliyalar bulunur...'' ... irşada başladığı yıllarda yazmıştır ve 600 den fazla mektubu bu mektubdan sonra yazılmıştır ve merak eden olursa O büyük zatın hangi makamlara çıktığı o mektublarda açıkca görülmektedir.
Bunları neden yazdım:
Diyelimki Rabıta şirk veya biz uydurduk ,veyahutta rabıtanın varlığına inanmayan arkadaşlar ne isim verirse o olsun.Madem sen haklısın da Yukarıda örneklerini verdiğim isimlrini yazdığım mübarek zatlar yalanmı söylüyorlar, O müthiş makamlara çıkmış Bütün insanlığın hayranlığını ve sevgisini kazanmış her kesimden Evliyalığı onaylanmış bu zatlar yalanmı söylemişler yani bu Evliyalar aslında birer Allah ' a (c.c) şirk koşan müşriklerdi mi? demek istiyorsunuz. Ne diyor Yüce Allah :''Evliyalar benim dostlarım dır kim ki onlara savaş açarsa bana savaş açmıştır'' yoksa bu hadisi kutsiyidemi inkar ediyorsunuz. Ben Ayeti kerimede yazmak isterdim ama bunca delile ve bizzat kendi yaşadıkları hayatlarından ve yazdıkları kitablarından net deliller sunduğum Evliya zatları inkar eden belki günahkar olur ama Allahın ayetini inkar eden direkt kafir olur diye yazmıyorum.Olurya gazablanıpta inkar eden olabilir biz kötü vesile olmayalım.
Tarikatta asıl şudur:Mürid şeyhine kalbini bağlar rabıta eder ve Mevlanın nurunun şeyhinin kalbi vesilesi ile kendine akdığını bilir çünkü her ne kadar gaflette olsa bile şeyhi herdaim mevlanın huzurundadır.Zati mürid belli bir makama ulaştıktan sonra şeyh efendi onu Peygamber Efendimize (s.a.v) oda Yüce Allaha (c.c) götürür.Sanmayın ki her veli kul kndi başına veli oldu.
Şunu unutmamak gerekirki İlimin sahibi Yüce Rabbımız kaynağı ise Peygamber efendimizdir bu vesile ile Alim zatlar da onun varisleri olurlar.Aman kardeşlerim alimlere bilip bilmden dil uzatmak varisi oldukları Peygambere dil uzatmaktır ve Yüce Mevlada Habibini çok sever sakın haaaa.
Yarabbim bizi nefsine ve şerli yarattığın kullarına ezdirme,kendi hevamıza yenik düşürme sana bu lanetlediğin dünyada ismi şerifini zikrederek ve Şeyhlerinde rabıta yapıp nuru şeriflerini kalblerine akıtarak varmış kullarının zümresine kat bizleri eğerki haketmiyorsak onların ismin bulunduğu deftere '' Veli kullarımı seven kullarım'' diye yazdır bizi çünkü Efendimizin dediği gibi '' Herkes sevdiğiyle beraberdir.'' AMİN ''Herşeyin doğrusunu ancak ve ancak Allah bilir.'' Esselamu aleykum
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Ah be mucahid sana nasıl laf anlatacağız bilmiyorum.
Ama şuç bende fıkıh ilimlerinden bile haberi olmayan sana burada rabıta anlatıyorum.Anlayışsızlığımdan dolayı özür dilerim benim hatam...

Bari şunu yazayım belki anlarsın
Bak bir konuya yorum yaparken bidatçıların yaptığı gibi pragrafın arasından cümle cıkartıp yorum yapılmaz paragraf bıter paragrafın ne anlatılmak istediği anlaşılır ondan sonra yorum yaparsın.Sen paragraf içerisine cümleler arasına yazı yazmısın halbukı bır cumle daha okusan o cumlenın ne anlatılmak ıstediğini anlayacaksın.Fakat sen bunu yapmıyorsun bidatcılar gibi 'Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünüpken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın' ayetınden namaza yaklaşmayın kelimelerini görüp, bak Allah'u teala boyle buyuruyor o zaman demek namaz kılmayacağız gibi safsatalar uyduruyorlar.Sende bunlar gibi davranıyorsun onun içindirki bizim anlaşmamız mümkün değil.Sen önce fıkıh ilmini biraz karıştır ondan sonra rabıta yaparız tamammı mücahit.

Bak! ABDULKADIR GEYLANI Hz diyorki
Kim, yeterince Kur'an'ı ezberlemez ve sünneti bilmezse, bu terbiye işinde kendisine uyulmaz; çünkü bizim bütün ilmimiz Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yol, boş dava ve sözde kalan iddia ile değil, takvaya uyarak ve şüpheli işlerden kaçarak elde edilir.

O nedenle bu işte biz sani dinleyemeyiz mucahidim kusura bakma sen yoluna ben yoluma
Hakkım varsa helal olsun sizde hakkınızı helal edin
vesselam
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Bismillah…
Öncelikle rabıta kelimesi hakkında bilgi verelim ki kafalar karışmasın.
Rabıta: İki şeyi birbirine bağlayan şey; bağ Mü*nasebet; ilgi; alaka

Evet yani şuan biz ne yapıyoruz rabıta…

Kelimemizi şeyh ile rabıta olarak anlaşıldığı saldırılarınızda anlaşılıyor.mucom..
Peki madem bu konuya yöneldiniz şeyh ile rabıtayı anlayalım…

Bu konuya iki türlü yaklaşımda bulunulabi*lir.
Birincisi: Bir insanı şeyh kabul etmeyi ve onunla rabıta yapmayı bir insanı dost edinmek ve onu hayalinde canlan*dırmak gibi herhangi bir fiil olarak görebiliriz.
İkincisi: Şeyhi ve onunla rabıta yapmayı Allah'a yaklaş*ma aracı olarak görebiliriz.
Birinci yaklaşım, şeyh ve rabıta olguları ve sadece bu fiil*lerin caiz olup olmadıkları açısından sorgulanabilir. Bir in*sanı şeyh edinmek ve onunla rabıtayapmak herhangi bir fiil olarak niyete göre caiz de olabilir. Caiz olmayabilir de.Tamamen niyete bağlıdır.
Bu durum tıpkı şu olaya benzemektedir: Bir kişiyi yaban*cı bir kadına bakarken gördüğümde, ona nedenini sorsam, o da bana nefsine uyarak duygularım tatmin etmek için baktı*ğını söylese, ben de zorunlu olarak yaptığı işin caiz olmadığı*nı söylerim. Aynı durumdaki bir başka kişi, bakış nedeni ola*rak bu yabancı kadınla nikahlanmak istediğini belirtirse, ben de yine mecburen caiz olan bir iş yaptığını söylerim. Çünkü; öne sürdüğü neden İslam hukuku açısından geçerlidir; yanlıştır denemez. Şimdi…

Şeyhi rabıta etmenin gerçeği şudur: İlmin başında olan insanlar Allah’u Teala'ya ulaşmak için kalbini dünya sevgi*sinden, daha doğru bir ifadeyle Allah sevgisinden başka şey*lerden temizlemek gerekir. Bunu başarmak için izlenecek yöntemlerden biri, her şeyin sevgisini birer birer ayırarak ayrı ayrı aradan çıkarmaya çalışmak. Bu yol hem uzun ve hem de bazıları için çok zor bir yoldur. Bunun için alimler tek bir şeyin sevgisini, her şeyin sevgisine galip gelecek bir şekil*deki yöntemi benimsemişlerdir. Tek bir sevginin üstünlü*ğüyle diğer şeylerin sevgisi mağlup ve zayıf olarak yok ola*caktır. Daha sonra bu tek sevgiyi mağlup etmek ve aradan çı*karmak zor olmayacaktır. Bunun için de önce şeyh sevgisi önerilmiştir. Bu yüzden isteklilere şeyhin muhabbeti öneril*miştir. Bu muhabbet Allah rızası için olduğundan şeyhe sev*ginin diğer sevgilere galip gelmesi, Hak'ka sevgiyi gerçekleş*tirmede yardımcı olacak, onu engellemeyecektir. Şeyhin muhabbeti diğer şeylerin muhabettine galip gelince şeyhin sev*gisini mağlup etmek için Rasulün (sas) ve hadisleri rabıtası talim edil*meye başlanır.Bununla birlikte Allah’u tealanın bize gönderdiği ayetler rabıta edilir.Rabıta ile ilgili ayet istemiştinya mucom butun ayetler zaten rabıta ayetidir.Nasıl yani deme, rabıta iki şeyi birbirine bağlayan kelime değimliydi o nedenle en son nokta olan fenafillah sürecine ulaşabilmemiz için ayetleri bir rabıta yapacağız değimli! bu ayetleri kalbimize, beynimize önce rabıta edeceğiz.ve bundan sonrada fenafillah süreci başlayacak.Yani şeyhi rabıta etmenin manası fenafillah sürecinin ilk basamaklarındandır.

İmam-ı Rabbanini’de bir mektubunda bu konuda şöyle diyor.
Bu mektûb, hâce Muhammed Eşref-i Kâbilîye yazılmışdır. Kavuşduran yolların en kısası, râbıta yapmak olduğu bildirilmekdedir:
Sevdiklerinize yazdığınız mektûbu okuduk. İçinde bildirilen hâlleriniz anlaşıldı. Kendini zorlamadan, uğraşmadan, üstâdın râbıtasının kendiliğinden hâsıl olması, üstâd ile talebesi arasında tâm bir yakınlık olduğunu açıkça gösterir. Bu yakınlık, fâide vermeğe ve istifâde etmeğe yarar. Kavuşdurucu yollar içinde râbıtadan dahâ çabuk kavuşduranı yokdur. Hangi tâli’li kimseye bu ni’meti ihsân ederler? Hâce-i Ahrâr “kaddesallahü teâlâ sirreh” hazretleri (Fıkarât) risâlesinde buyuruyor ki: Fârisî mısra’ tercemesi:
Önderin görüntüsü, Hakkın zikrinden dahâ fâidelidir!
Ya’nî rehberin hayâli, talebesine [kalbin tasfiyesinde] zikr etmesinden dahâ çok fâide verir. Çünki başlangıcda, tâlibin Hak teâlâ ile tâm yakınlığı yokdur. Bunun için zikr etmekle, çok fâidelenemez. Önceniz, sonranız selâmetde olsun!
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner,
Âdemoğlu, bir fenerdir, nihâyet birgün söner.

Elhamdülilah

Bunada sapık mapık deme mucom...
Biraz edep yahuu

Netice itibariyle…
Bu izahlar sizi ne kadar tatmin etti bilmiyorum. Fakat şunu iyi biliyorum ki (geçmiş ile sabit) sizin tek derdiniz yanlış yanlış forumlar açıyorsunuz ve bu forumları eleştiren dogruları ortaya çıkaran arkadaşlara savaş açıyorsunuz.Onuda beceremiyorsunuz ya neyse…
Mucom sana hayırlı işler durmak yok yola devam…

Şengül hanım size gelince…
Madem bilginiz var paylaşın kendinizi ıspata çalışmayın bizide boşa kalem sallayanlardan zannetmeyin.
Verdiğiniz cevaplarda açık olun.Bilginizden burada herkes faydalanabilir fakat sizin yaptığınız üstü kapalı mesajlar vererek insanların kafalarını kurcalamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz.
Forumlarınızda kavgadan başka bir şey yok.Çevrenizdekilere faydalı bir insan olabilirsiniz bilemiyorum fakat buradada faydalı olaya çalışın.


…………………………………
Haydi kim tutar sizi…

…………………………………
İçinden 100’e kadar say…
100’ kadar saymayı bilmiyorsan…
2 kere elliye kadar say…

ALLAH razı olusn çok güzel bi şekilde anlatmışsınız konuyu ,nihayet kafama yatan bir açıklama getirdiniz..
siz muhalefet eden kişiye bakmayın yokmuş gibi davranıyorum ben..
faydalı paylaşımlarınızı bekliyorum sizlerden ögrenicegim çok şey var
selametle kalın
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleyküm değerli kardeşlerim bir kardeşimiz bir konu açtı diğer bir kardeşimiz konudaki soruya kâfi cevap yazdı.Ancak görünen o ki akâbinde fikir çatışmaları yaşanmış,şimdi bu vesile ile bizede cevab hakkı doğdu RABITA hakında sizleri sıkmazsam bir iki şey yazmak istiyorum.
Öncelikle Mahmud Ofi (k.s) hazretleri Şeyh Mustafa İsmet Garibullah (K.S) hazretlerinin Risale-i Kudsiye İsimli Beyt halindeki farsca ve osmanlıca olan kitabını şerh ederken şöyle yazmış (Sayfa 93) Peygamber efendimiz '' Seven sevdiği ile beraberdir buyurmuştur''
Efendi babam derdiki :''Kalb nerede ise sende orada mutebersin'' yani sen kalbinin olduğu yerde sayılırsın O ki kalbin Resulullah ta sende onunlasın O ki kalbin şeyhinledir sende onunlasın sen nerede olusan ol hep onunla beraberdir.
Terzi Baba (k.s) ait bir beyitte
''Tarık-i rabıta aslı usuldür,O dahi bais-i seyri vusuldur,sakın terk eyleme o şuğl-u paki,anınla varlığın bulsun helaki.''
Mahmud Efendi hazretleri (k.s) İrşadü'l Müridin isimli eserinde (sayfa 122)
''Rabıtanın şirk olduğunu söyleyenlere cevap '' başlığı altında şunları yazmıştır.
Bütün dünyada meşhur olmuş artistleri görürler,kalplerine sokarlar,bir güzel köşk görürler,kalplerine sokarlar,bir araba görürler beğenir kalplerine sokarlar,bunları düşünmek şirk olmuyorda bir Allah dostunu düşünmek neden şirk olsun?
Birisi secde ederken halıya secde ediyorum dese müşrik olur,beytullaha secde ediyorum dese müşrik olur,ama kabeyi vesile ederek Allaha secde ediyorum dese namaz ibadetini yapmış olur.Nasılki bedenin kıblesi var ise ruhunda kıblesi vardır,ruhun kıblesi mürşidlerdir ve mürşidler Mevlanın dostlarıdır,Maksudum mürşiddir diye düşünülürse bu doğru değildir,Maksudum Allahdır ve mürşidde maksudumun aynasıdır diyedüşünülürse bu doğrudur.
Nitekim İmamı Rabbani (k.s) şöyle der :Rabıta kendisine doğru secde edilendir,kendisi için secde edilen değildir.Mihrablar ve Mescidler dahi mananın dışında değildirler.
Ayrıca İmamamı Rabbani Hazretleri ,Muhammed Behauddini Nakşibendi (k.s) hazretleri için ''Kıbletü kulubina'' (Kalblerimizin Kıblesidir) demiştir.Yani demek istemiştirki ''Kalblerimiz onunla Mevlaya döndüğü zattır.''
İmamı Rabbani hazretleri Ünlü Mektub larının 7.sinde Şeyhine şöyle yazar ''Ruhumu manevi bir yükselmeyle Arş ın üstündeki makamda buldum Bu makam Hz.Hace Nakşibendiye özel bir makamdır,bir müddet sonra bedenimide bu makamda buldum.Hayalimde şöyle bir şey canlandı ,bu alem unsurları ve yıldızları ile beraber isim ve resim bırakmadan aşağıya doğru inmekte.Bu makamda ancak bazı büyük evliyalar bulunur...'' ... irşada başladığı yıllarda yazmıştır ve 600 den fazla mektubu bu mektubdan sonra yazılmıştır ve merak eden olursa O büyük zatın hangi makamlara çıktığı o mektublarda açıkca görülmektedir.
Bunları neden yazdım:
Diyelimki Rabıta şirk veya biz uydurduk ,veyahutta rabıtanın varlığına inanmayan arkadaşlar ne isim verirse o olsun.Madem sen haklısın da Yukarıda örneklerini verdiğim isimlrini yazdığım mübarek zatlar yalanmı söylüyorlar, O müthiş makamlara çıkmış Bütün insanlığın hayranlığını ve sevgisini kazanmış her kesimden Evliyalığı onaylanmış bu zatlar yalanmı söylemişler yani bu Evliyalar aslında birer Allah ' a (c.c) şirk koşan müşriklerdi mi? demek istiyorsunuz. Ne diyor Yüce Allah :''Evliyalar benim dostlarım dır kim ki onlara savaş açarsa bana savaş açmıştır'' yoksa bu hadisi kutsiyidemi inkar ediyorsunuz. Ben Ayeti kerimede yazmak isterdim ama bunca delile ve bizzat kendi yaşadıkları hayatlarından ve yazdıkları kitablarından net deliller sunduğum Evliya zatları inkar eden belki günahkar olur ama Allahın ayetini inkar eden direkt kafir olur diye yazmıyorum.Olurya gazablanıpta inkar eden olabilir biz kötü vesile olmayalım.
Tarikatta asıl şudur:Mürid şeyhine kalbini bağlar rabıta eder ve Mevlanın nurunun şeyhinin kalbi vesilesi ile kendine akdığını bilir çünkü her ne kadar gaflette olsa bile şeyhi herdaim mevlanın huzurundadır.Zati mürid belli bir makama ulaştıktan sonra şeyh efendi onu Peygamber Efendimize (s.a.v) oda Yüce Allaha (c.c) götürür.Sanmayın ki her veli kul kndi başına veli oldu.
Şunu unutmamak gerekirki İlimin sahibi Yüce Rabbımız kaynağı ise Peygamber efendimizdir bu vesile ile Alim zatlar da onun varisleri olurlar.Aman kardeşlerim alimlere bilip bilmden dil uzatmak varisi oldukları Peygambere dil uzatmaktır ve Yüce Mevlada Habibini çok sever sakın haaaa.
Yarabbim bizi nefsine ve şerli yarattığın kullarına ezdirme,kendi hevamıza yenik düşürme sana bu lanetlediğin dünyada ismi şerifini zikrederek ve Şeyhlerinde rabıta yapıp nuru şeriflerini kalblerine akıtarak varmış kullarının zümresine kat bizleri eğerki haketmiyorsak onların ismin bulunduğu deftere '' Veli kullarımı seven kullarım'' diye yazdır bizi çünkü Efendimizin dediği gibi '' Herkes sevdiğiyle beraberdir.'' AMİN ''Herşeyin doğrusunu ancak ve ancak Allah bilir.'' Esselamu aleykum

ve aleyküm selam efendim nekadar faydalı oldugunuzu anlatamam
bukadar güzel anlatılabilirdi heralde..
ALLAH sizlerden razı olsun rabbim sayınızı artırsın
 

Ravzadakinurunkölesi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,770
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
Selamün Aleyküm

Bazı bilgilere ulaşmak,bazı konuları anlamak,bazı amelleri etmek nasip işidir...Bazılarına deliller geldiği,apaçık gözle gördükleri halde inanmazlar,bazıları da inanır ama amel etmezler,bazılarının amacı da sadece münazara yapmak,münakaşa etmek,muhalefet olmaktır...
Olması gereken bence tebliğde bulunulmalı sonra heves varsa devam yoksa tamam denmelidir.Yoksa giden bizden olur.Kişi karşısındakinin nefesinden bile etkilenir ki söz ne kadar etkileyicidir,Rabbim korusun...

Rabbim Tasavvuf tadına varanlardan eylesin tüm inananları...
 

anchoritic

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2008
Mesajlar
10
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Allâh Teâlâ, nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatları dinlemeyip kabul etmeyenler için de, "Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar.
Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş!
Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın!
Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.
Efendi, bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki rûh gibidir. Aslında edeb, Allâh dostlarının gözü ve gönül nûrudur. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç da gör ki, şeytanın kâtili edebtir.
Gözünü aç da, baştan başa Allâh kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'e bak! Kur'ân'ın bütün âyetleri edeb talim eder, edeb öğretir.
Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül al. Al da, o gönül, mezarda, o kapkara gecede, sana ışık versin, nûr versin...
Hak dostu olan bir insan ile bir an beraber bulunmak, bir ömre bedeldir. Ondan düşen bir kıl ise kıymetli bir madene bedeldir. Fakat Hak dostlarının zıddı olan öyle katı kalbli insanlar da vardır ki, onlarla bir arada bulunmak ve konuşmak şöyle dursun, onları görmemek ve onlardan uzak olmak cihân mülküne bedeldir.
Gönlüme dedim ki: "Önde olmaya heves etme, lutuf merhemi ol. İnciten diken olma. Kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan, kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma. Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol.
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allâh Teâlâ, nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatları dinlemeyip kabul etmeyenler için de, "Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar.
Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş!
Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın!
Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.
Efendi, bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki rûh gibidir. Aslında edeb, Allâh dostlarının gözü ve gönül nûrudur. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç da gör ki, şeytanın kâtili edebtir.
Gözünü aç da, baştan başa Allâh kelâmı olan Kur'ân-ı Kerîm'e bak! Kur'ân'ın bütün âyetleri edeb talim eder, edeb öğretir.
Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül al. Al da, o gönül, mezarda, o kapkara gecede, sana ışık versin, nûr versin...
Hak dostu olan bir insan ile bir an beraber bulunmak, bir ömre bedeldir. Ondan düşen bir kıl ise kıymetli bir madene bedeldir. Fakat Hak dostlarının zıddı olan öyle katı kalbli insanlar da vardır ki, onlarla bir arada bulunmak ve konuşmak şöyle dursun, onları görmemek ve onlardan uzak olmak cihân mülküne bedeldir.
Gönlüme dedim ki: "Önde olmaya heves etme, lutuf merhemi ol. İnciten diken olma. Kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan, kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma. Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol.

ALLAH razı olsun içimden geçenleri yazmışsınız buraya.
tasavvuf islamın edebidir ,güzelligidir ,insanın ahlaklanmasıdır .
rabbim cümlemizi islam ahlakıyla edebiyle ahlaklanmayı nasip etsin
selametle efendim
 

efzairem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Kas 2007
Mesajlar
758
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
''Rabıtanın şirk olduğunu söyleyenlere cevap '' başlığı altında şunları yazmıştır.
Bütün dünyada meşhur olmuş artistleri görürler,kalplerine sokarlar,bir güzel köşk görürler,kalplerine sokarlar,bir araba görürler beğenir kalplerine sokarlar,bunları düşünmek şirk olmuyorda bir Allah dostunu düşünmek neden şirk olsun?Birisi secde ederken halıya secde ediyorum dese müşrik olur,beytullaha secde ediyorum dese müşrik olur,ama kabeyi vesile ederek Allaha secde ediyorum dese namaz ibadetini yapmış olur.Nasılki bedenin kıblesi var ise ruhunda kıblesi vardır,ruhun kıblesi mürşidlerdir ve mürşidler Mevlanın dostlarıdır,Maksudum mürşiddir diye düşünülürse bu doğru değildir,Maksudum Allahdır ve mürşidde maksudumun aynasıdır diyedüşünülürse bu doğrudur


rabbim sizden razı olsun çok sade, net,anlaşılır bir şekilde açıklamışsınız rabıtayı
nasip meselesidir bu rabbim gönlü yananlara nasipetsin..
selametle kalın faydalı bir paylaşım olmuş
 

''levent''

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
637
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
özyurdum isimli kardeş bu yol elhamdülillah banada nasip oldu söylemek belki iyi deil ama yeni sayılırım kardesim hiç bozma hak dostları ilesin inşallah.rabıtadan,zikirden,ilim meclislerinden ayrılma.allaha yönel her an.rabıta yaparkende kendini sıkma vesvese ve seytan su an cok ugrasır.allah hepimizi 2 cihanda aziz eylesin.kusurlarımızı affetsin.ne mutlu allah dostlarına,ne mutlu allah dostalrı ile birlikte dost olabilenlere.elhamdülillah.
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Kur'an ve sünnet'in emrettiği rabita

Kur'an ve sünnet'in emrettiği rabita

Bazıları tasavvufta tarif ve tavsiye edilen rabıtayı tenkit etmekteler. Kimi bu tenkidin şiddetini artırıp rabıtaya şirk diyecek kadar ileri gitmektedir. Acaba birisine göre ibadet, diğerine göre felaket olan bu rabıta nedir?

Tasavvufta rabıta, terbiyenin temeli ve en büyük zikir sebebi görülürken, onu şirk gören kimse hangi delil ve mantıkla bu sonuca varabiliyor?

Gerçekten şirke götüren bir rabıta çeşidi mevcut mudur?
Rabıtanın Kur’an ve Sünnet’te bir örneği, benzeri, delili ve tarifi var mıdır? İnsan terbiyesi için rabıtanın gereği nedir? Bütün bunlar, cevap arayan sorulardır.


Aslında çözüm kolaydır. Aramızda bir ihtilaf varsa, yapılacak iş hakeme gitmektir. Din işlerinde hakem Kur’an ve Sünnet’tir. Biz de önce Kur’an ve Sünnet’e bakacağız. Onlarda rabıtanın nasıl ele alındığını inceleyeceğiz.

“Rabıta”, “ribat”, “murabata” kelime olarak “rabt” kökünden gelmektedir. Rabıta ve rabt, sözlükte iki şeyi birbirine iyice bağlamak anlamına gelir. Bu kelimeye, iki şeyi birbirine bağlayan ip, alaka, şiddetli muhabbet, münasebet, ilgi ve sevgi ile bir şeye bağlılık, cesur ve dayanıklı olmak gibi manalar da verilmiştir. (Cevherî, Sıhah; İbnu Manzur, Lisanu’l-Arab; Zebidî,Tacu’l-Arus.)

Bu kelimeler kullanıldıkları yere göre, bir şeyin üzerinde sabit durmak, kendini hapsetmek, başkasından kesilip bir şeye tam yönelmek gibi manalar da taşımaktadır. (Razî, Tefsir-i Kebir; Kurtubî, el-Cami li Ahkami’l-Kur’an; İbnu Kesir, Tefsir.)

Kur’an ve Sünnet’te anlatılan rabıta çeşitleri de, bu manaların birini veya birkaçını içermektedir.

KUR'AN'DA RABITA GEÇİYOR MU?

Kur’an’da rabıta kelimesi açıkça zikredilmektedir. Bunu şu ayette görüyoruz:

“Ey iman edenler! Allah yolunda sabredin, düşmanlarınız karşısında sebat gösterin, rabıta yapın / Allah’ın korumanızı istediği sınırları bekleyin, Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmran, 200)

Bu ayetteki “rabıta yapın” emri, her mümini ilgilendiren bir emirdir. Tefsirlerde burada geçen rabıtaya şu manalar verilmiştir: Düşmanların saldıracağı yerleri gözetleyin, sınırları bekleyin. Dininizi tehlikelerden koruyun. Nefis ve şeytan düşmanlarına karşı uyanık olun. Onların kalbinize girmesine yol vermeyin. Allah’ın çizdiği sınırları iyi gözetin, ilâhi hükümlere harfiyen uyun. Namaz vakitlerini gözetleyin ve mescitleri ibadet, taat ve zikir ile mamur edin. (Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensur; İbnu Kesir, Tefsir.)

Yüce Allah’ın her müminden istediği rabıta, kalbini Yüce Allah’a bağlamaktır. Her işte O’nun rızasını gözetmektir. Bütün yaptıklarında helal ve haram sınırına dikkat etmektir. Kalp kâbesini günah kirlerinden temizlemektir. Oraya Allah’ın sevmediği şeyleri sokmamak için gönlü kontrol altında tutmaktır. Kısaca, Yüce Allah’ın düşman olduğu şeyleri gönülden çıkarmak ve kötülüklerin esaretinden kurtulmuş, hür bir müslüman olmaktır.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “rabıta yapınız” ayeti indiği zaman, ashabına ayette anlatılan ribat ve rabıtanın ne olduğunu şöyle açıklamıştır:

“Zor ve sıkıntılı zamanlarda güzelce abdest almak, kalbi mescitlere bağlı olmak, ibadet yerlerine çokça gidip gelmek ve bir namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini gözetlemek var ya; işte sizin için ribat budur, işte asıl ribat budur, işte asıl ribat budur.” (Buharî, Tirmizî, Nesaî, Malik)

Bu hadisten ribatın iki türlü manasının olduğunu anlıyoruz. Birisi manevi, diğeri maddi sınırları kontrol altında tutmaktır. Korunacak manevi sınırlar ilâhi emirler ve kalbimizdir. Maddi sınırlar ise düşmanın saldırı noktalarıdır.

Kalbin Yüce Allah ile ne halde olduğunu kontrol etmeye murakabe denir. Zahiri düşmanları takip ve kontrol etmeye ise mücadele denir. Her ikisi de mümin için vazgeçilmez birer vazifedir. Çünkü ayette kurtuluş bunlara bağlanmıştır.

TEFEKKÜR YA DA VARLIKLARI RABITA

Kur’an ve Sünnet’te emredilen bir diğer rabıta şekli tefekkürdür. Tefekkür etmek, fikretmek, düşünmek aynı şeydir. Hepsi kalple yapılan bir ameldir.

Düşünmek akıllı olmanın gereğidir. İnsanın en başta gelen özelliği düşünmektir. Tefekkür, boş ve gelişi güzel bir düşünce değildir; gizli bir ilim yoludur. Tefekkür kalp aynasında varlıkların iç yüzünü görmektir. Bilinene bakıp gizli olanı fark etmektir. Görünene bakıp görünmeyene ulaşmaktır. Delile bakıp hedefe varmaktır. Tefekkür, sanata bakıp sanatkârı tanımaktır. Kalp gözüyle Yüce Yaratıcı’nın varlıklarda gizlediği ilmini, kudretini, rahmetini ve hikmetini görüp, O’na hayran olmaktır. Bunun sonu O’nu sevmek, zikretmek, yüceltmek ve O’na teslim olup huzura ermektir. Kur’an’da bu sonuç tefekkür, tezekkür, teemmül, tedebbür, ibret, basiret, marifet ve muhabbete bağlanmıştır.

Tefekkürü tarif ettik. Tezekkür, unutulan bir şeyi hatırlamak, unutmamak ve devamlı tekrar ederek onu kalpte tutmaktır. Teemmül, bir şeyi devamlı ve çok yönlü düşünerek içinde saklı olan manayı ortaya çıkarmaktır. Tedebbür, bir şeyi derinlemesine düşünmek ve arkasındaki gizli manayı çözmektir. İbret, bir şeyde verilmek istenen mesajı almaktır. Basiret, işin iç yüzünü görmektir. Marifet, bir şeyi asli haliyle olduğu gibi tanımaktır. Muhabbet, bir şeyi sevmek ve onunla huzur bulmaktır.

Görüldüğü gibi, bütün bunlar bir irade, yöneliş, gayret, iman ve sabır istemektedir.

'MÜRŞİD YERİNE ALLAH'I DÜŞÜN' SÖZÜ DOĞRU MU?

Yüce Allah’ın zatı hariç, her şey düşünülebilir. Yüce Allah’ın zatı hiçbir şeye benzemediği için onu düşünmek mümkün değildir. Rasuiullah s.a.v. Efendimiz, bu konuda şu ölçüyü önümüze koymuştur:

“Allah Tealâ’nın zatını tefekkür etmeyin/düşünmeyin. O’nun nimetlerini ve yarattığı varlıkları düşünün. Çünkü siz Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Ebu Nuaym, Hilye; Tabaranî, el-Evsat; Beyhakî, Şuabu’l-İman; Elbanî, Sahiha.)

Alimlerimiz bu hadisten hareketle şu temel kaideyi tespit etmişlerdir: “Her ne ki hayal edilir, o Allah değildir.” (Şa’ranî, el-Yevakıt). Yüce Allah’ın dışındaki her varlık düşünülebilir ve nasıl olduğu hayal edilebilir. Fakat Allah nasıl acaba diye düşünülmez, düşünülemez.

Bu hadis, niçin bir mürşidi düşünüyorsunuz da Allah’ı düşünmüyorsunuz, diyenlere cevap vermektedir. Kâmil mürşid, bir varlıktır, kuldur, edep ve takva sahibi salih bir insandır. Allah’ın dostu, halifesi, şahidi, delili ve davetçisidir. Onu düşünmek, hayal etmek, kalpte canlandırmak, gönülde şekillendirmek, rabıta yapmak mümkündür, fakat bu durum Yüce Allah’ın zatı için mümkün değildir.

AYETLER, İBRETLER

Yüce Allah, Kur’an’da bütün varlıklara, yerlere, göklere, dağlara, denizlere, aya, güneşe, yıldızlara, geceye, gündüze, yağmura, rüzgara, insana, bitkilere, hayvanlara, tarihte olan olaylara “ayet”, “delil” ve “ibret” ismini veriyor ve onların yaratılmasına, seyrine, sevk ve idaresine, hareket ve sonuçlarına ibretle bakmamızı, onların üzerinde derin derin düşünmemizi emrediyor. Bir sivrisineğin halini, arının yaptığı balı, örümceğin ördüğü ağı misal vererek, akıl sahiplerinin ibret almasını istiyor. Cennet, Cehennem, Sırat, Mizan ve diğer ahiret hallerini safha safha anlatarak, hepsi üzerinde düşünülmesini bekliyor.

Kısaca önümüze iki türlü ayet konmuştur. Birisi Kur’an ayetleri, diğeri kainat ayetleridir. Yüce Allah, bütünüyle Kur’an ayetlerini düşünüp öğüt almamız ve Allah’ın tek ilâh olduğunu anlamamız için indirdiğini haber veriyor. (Nisa, 82; Yusuf, 2; İbrahim, 52 v.d.)

Aynı şekilde yerler, gökler ve içindekilerin de aynı hedef için yaratıldığını bildiriyor ve onlardaki bu ilmi insanların okumasını, içindeki mesajı almasını istiyor. (Bakara, 164; Âl-i İmran, 190-191; Yunus, 101 v.d.)

Bu ayetler bize sadece kainatta olanı biteni haber vermek, onların isimlerini öğretmek ve arada bir kendilerini konu etmek için anlatılmıyor. Bunların tek hedefi kalbi uyandırmak ve Yüce Allah’a bağlamaktır. Çünkü disiplinli düşünmek, bir halden diğerine geçmek içindir. Tefekkürle kalp dirilir, hali değişir, sıfatı güzelleşir. Bu dirilik ve güzellik diğer lâtifelere yansır. Kalp gibi ruh, sır, hafi, ahfa, vicdan, akıl ve şuur da ayet ve delilleri tefekkürün sonucu oluşan ilim ve feyzden nasiplenir. Sonuç güzel ahlâktır.

Tefekkürle cehaletten ilme, dünya hırsından zühde, kibirden tevazuya, benlikten edebe, nefretten sevgiye, korkudan emniyete, vesveseden zikre, boş işlerden ibadete, fani dostlardan ebedi sevgiliye yöneliş ve geçiş sağlanır. İşte buna seyr u sulûk, yani Allah’a gitmek denir. Bu hedefe giderken her şey bir vesileden ibarettir. Tefekkür de en güzel vesiledir. Bunun için, “uyanık kalple bir saat tefekkür yapmak, gaflet içinde bir sene ibadet yapmaktan hayırlıdır” denmiştir. (Ebu’ş-Şeyh, Kitabu’l-Azame; Gazalî, İhya)

Kur’an’da, ayetlerden ibret almak ve sonuç çıkarmak için samimi iman, uyanık kalp, güzel yöneliş, takva, temiz akıl ve sabır gerekli görülmüştür. İman etmeyen ve aklı midesine, kulağı para sesine, gözü cüzdanına bağlı yaşayan kimseler, bu halleriyle kör, sağır, dilsiz, hissiz ve kıymetsiz birer varlık olarak tanıtılmıştır.

Görüldüğü gibi tefekkür lazımdır. Tefekkürün hedefi şirkten kurtulmak, tevhide ve şükre ulaşmaktır. Bu şekilde tefekkür etmek, ibret almak, kendini kontrol etmek ve amellerini muhasebeye çekmek her müminin günlük amelleri arasında yerini almalıdır. Hadiste, aklı başında olan her müminin, gününün bir kısmını bu tefekkür için ayırması gerektiği belirtilmiştir. (İbnu Hıbban, Sahih; Ebu Nuaym, Hilye)

MUHABBET RABITASI

Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan birisi de muhabbet rabıtasıdır. Muhabbet rabıtası kalbi Allah’ın sevdiği şeylere bağlamak ve onları Allah için sevmektir. Bu sevilecek kimselerin başında Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz gelmektedir. Yüce Allah onu sevginin imamı, delili ve rehberi yapmıştır. (Âl-i İmran, 31; A’raf, 157-15
cool.gif
O’na uymadan Allah’ı seviyorum demek yalandır.


Rasulullah s.a.v. Efendimiz, kendisi için her müminden şu derece bir sevgi ve kalp bağı istemektedir: “Sizden biriniz beni kendi nefsinden, ailesinden, çocuklarından, anne babasından ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe, tam iman etmiş olmaz, gerçek imanın tadını tadamaz.” (Buharî, Müslim, İbnu Mace, Ahmed)

Ayrıca her müminden Ashab-ı Kiram’ı, alimleri, salihleri ve mümin kardeşlerini sevmesi, onları hayırla anması, kalbinde onlara yer vermesi, dualarına katması, onlarla ilgilenmesi istenmektedir. “Birbirinizi sevmedikçe mümin olamazsınız” hadisi, bu sevgiyi anlatmaya yeterlidir. Yüce Allah’ın: “Sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur.” (Hud, 113) uyarısını her kalp sahibi dikkate almalıdır. “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve benim sadık kullarımla beraber olun.” (Tevbe, 119) ayeti, kalbin kimlere yönelmesi ve bağlanması gerektiğini göstermektedir.
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
ÖLÜM RABITASI

Kur’an ve Sünnet’te emredilen rabıtalardan biri de ölüm rabıtasıdır. Kur’an’da insanı dehşete düşürecek, hayrete sevkedecek ölüm halleri, kıyamet sahneleri ve ahiret manzaraları anlatılmaktadır. Bunlarla kalp dünyadan çekilip ebedi ahiret yurduna yöneltilmek istenmektedir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, Abdullah b. Ömer’e: “Kendini ölmüş ve kabre girmiş say.” (Tirmizî, Ahmed) buyurarak ölüm rabıtasını tavsiye etmiştir. Bu rabıta ile insanın dünyanın boş sevgi ve zevklerinden çekilip ebedi ahiret güzelliklerine yöneleceğini, gafletin gidip kalbin dirileceğini ve günahlardan temizleneceğini haber vermiştir. (Tirmizî, Nesaî, Münavî, Beyhakî)

Allah dostları tefekküre büyük önem vermişlerdir. İnsanın terbiyesi, konuşması kadar susmasından da anlaşılır. Ancak, boş konuşma ve kötü düşünce kınandığı gibi, içinde güzel düşünce ve tefekkür olmayan suskunluk da kınanmıştır.

Velilerden Fudayl b. İyaz rh.a. der ki: “Tefekkür bir aynadır. Sana iyiliklerini ve kötülüklerini gösterir. Onda kalbinin halini görürsün.”

Alimlerden Abdullah b. Mübarek rh.a., velilerden Sehl b. Ali k.s.’yi derin bir tefekküre dalmış halde gördü. Onun ahiret hallerini düşündüğünü anladı ve “Nereye kadar ulaştın?” diye sordu. O da, “Sırat köprüsüne kadar.” cevabını verdi.

Bişr b. Haris rh.a., tefekkürle elde edilecek sonucu şöyle özetler: “Eğer insanlar Yüce Allah’ın büyüklüğünü anlayabilselerdi, ona isyan etmezlerdi.”

RABITANIN SONUCU

Tasavvuf büyüklerinin tarif ve tatbik ettiği rabıta da yukarıda anlatılan tefekkür çeşitlerinden birisidir. Rabıta, görülmesi Yüce Allah’ı hatırlatan kâmil bir veliyi gönül aynasında seyretmek ve üzerinde zuhur eden ilâhi tecellileri görüp, Yüce Allah’ı zikretmekten ibarettir.

Diğer bir yönüyle rabıta, Yüce Allah’ın dostu ile gönülde beraber olmaktır. Onun kalbine emanet edilen ilâhi nura bağlanmaktır. Onun ilâhi aşkla kaynayan kalbine inen feyizden nasiplenmektir. Velideki dostluk sırrını düşünmektir. Salihleri özlemek ve onlardaki güzel ahlâka özenmektir. Sevgi atmosferi içinde kalbi uyandırıp Hakka yöneltmektir.

Kısaca rabıta, Allah’ın yeryüzündeki şahidine bakarakallahı tanımaktır.İşte tefekkürün özüde budur
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt