Eziyet, işkence ve zulüm...
Bir gün müşrikler Kabe'de toplanıp, Peygamber efendimizin aleyhinde atıp tutuyorlardı. O sırada Resulullah efendimiz orayı teşrif etti.
Müşrikler, hemen Allahü teâlânın Habibinin üzerine saldırdılar. İçlerinde en bedbaht olanlardan Ukbe bin Mu'ayt, sevgili Peygamberimizin mübarek yakasına yapıştı.
Mübarek boynunu nefes alamayacak kadar sıktı. O anda oraya gelen hazret-i Ebu Bekir;
- Rabbim Allah'dır diyen bir kimseyi öldürecek misiniz? Size Rabb-il-aleminden ayet getirdi... diye bağırarak, Resulullah'ı korumak için aralarına daldı.
Müşrikler, Habibullahı barıkıp, hazret-i Ebu Bekir-i Sıddik'a saldırdılar. Mübarek başına yumruk ve tekme vuruyorlardı. Utbe bin Rebia denilen bedbaht, hazret-i Ebu Bekir'in mübarek yüzüne ayakkabılarıyla vurdu ve kan içinde bıraktı. Tanınmayacak hale getirdi.
Teymoğulları yetişip ayırmasalardı, öldürünceye kadar döveceklerdi. Kabilesinden olanlar, bitkin ve perişan bir hale gelen hazret-i Ebu Bekir'i, bir çarşafın içine koyarak evine götürdüler. Hemen geri dönüp Kabe'ye geldiler;
- Eğer Ebu Bekir ölecek olursa, yemin olsun ki, biz de Utbe'yi gebertiriz!" dediler. Sonra hazret-i Ebu Bekir'in yanına gittiler.
Ebu Bekir, uzun bir süre kendine gelemedi. Babası ve Beni Teymliler, ayılması için çok uğraştılar. Ancak akşama doğru kendine gelebildi. Gözlerini açar açmaz ezik bir sesle;
- Resulullah ne yapıyor? O, ne haldedir? O'na da dil uzatmışlar, hakaret etmişlerdi, diyebildi. Annesi Ümm-ül-Hayr'a;
- Sor bakalım, bir şey yer veya içer mi? dediler. Ebu Bekir-i Sıddik'in hiç takati yoktu. Bir şey yemek ve içmek de istemiyordu. Onun derdi başkaydı. Annesi sordu:
- Ne yersin, ne içersin?
- Resulullah ne haldedir, ne yapıyor, sen onu söyle bana?
- Vallahi arkadaşın hakkında hiç bir bilgim yok!
- Hattab'ın kızı Ümmü Cemil'e git, Resulullah'ı oradan sor!
Ümmü Cemil hazret-i Ömer'in kız kardeşi olup, Müslüman olmuştu. Annesi Ümm-ül-Hayr, kalkıp, Ümmü Cemil'in yanına gitti durumu anlattı. O çok üzüldü. Hazret-i Ebu Bekir'in yanına geldiler. Ümmü Cemil, Ebu Bekir-i Sıddik'ı böyle perişan görünce, kendisini tutamıyarak çığlık kopardı :
Sana bunu yapan bir kavim, muhakkak azgın ve taşkındır. Allahü teâlâdan dileğim, yaptıklarının karşılığını bulmalarıdır, dedi. Hazret-i Ebu Bekir sordu:
- Resulullah ne yapıyor, ne haldedir?
- Burada annen var, söylediğimi işitir
- Ondan sana bir zarar gelmez, sırrını yaymaz.
- Hayattadır, hali iyidir. Erkam'ın evindedir.
Hazret-i Ebu Bekir rahatlamamıştı;
- Vallahi, Resulullah'ı gidip görmedikçe, ne yemek yer, ne de bir şey içerim!
Herkes uyuyup, ortalık tenhalaşınca, hazret-i Ebu Bekir, annesine ve Ümmü Cemil'e dayanarak, yavaş yavaş Resulullah'ın yanına vardı. Ebu Bekir'in bu hali, Peygamber efendimizi çok üzdü. Hazret-i Ebu Bekir; Annesinin Müslüman olması için dua talep etti. Bu duanın bereketi ile Ümm-ül-Hayr da hidayete kavuşup, Müslüman oldu ve ilk Müslümanlar arasında olmak şerefine kavuştu.
Bir gün müşrikler Kabe'de toplanıp, Peygamber efendimizin aleyhinde atıp tutuyorlardı. O sırada Resulullah efendimiz orayı teşrif etti.
Müşrikler, hemen Allahü teâlânın Habibinin üzerine saldırdılar. İçlerinde en bedbaht olanlardan Ukbe bin Mu'ayt, sevgili Peygamberimizin mübarek yakasına yapıştı.
Mübarek boynunu nefes alamayacak kadar sıktı. O anda oraya gelen hazret-i Ebu Bekir;
- Rabbim Allah'dır diyen bir kimseyi öldürecek misiniz? Size Rabb-il-aleminden ayet getirdi... diye bağırarak, Resulullah'ı korumak için aralarına daldı.
Müşrikler, Habibullahı barıkıp, hazret-i Ebu Bekir-i Sıddik'a saldırdılar. Mübarek başına yumruk ve tekme vuruyorlardı. Utbe bin Rebia denilen bedbaht, hazret-i Ebu Bekir'in mübarek yüzüne ayakkabılarıyla vurdu ve kan içinde bıraktı. Tanınmayacak hale getirdi.
Teymoğulları yetişip ayırmasalardı, öldürünceye kadar döveceklerdi. Kabilesinden olanlar, bitkin ve perişan bir hale gelen hazret-i Ebu Bekir'i, bir çarşafın içine koyarak evine götürdüler. Hemen geri dönüp Kabe'ye geldiler;
- Eğer Ebu Bekir ölecek olursa, yemin olsun ki, biz de Utbe'yi gebertiriz!" dediler. Sonra hazret-i Ebu Bekir'in yanına gittiler.
Ebu Bekir, uzun bir süre kendine gelemedi. Babası ve Beni Teymliler, ayılması için çok uğraştılar. Ancak akşama doğru kendine gelebildi. Gözlerini açar açmaz ezik bir sesle;
- Resulullah ne yapıyor? O, ne haldedir? O'na da dil uzatmışlar, hakaret etmişlerdi, diyebildi. Annesi Ümm-ül-Hayr'a;
- Sor bakalım, bir şey yer veya içer mi? dediler. Ebu Bekir-i Sıddik'in hiç takati yoktu. Bir şey yemek ve içmek de istemiyordu. Onun derdi başkaydı. Annesi sordu:
- Ne yersin, ne içersin?
- Resulullah ne haldedir, ne yapıyor, sen onu söyle bana?
- Vallahi arkadaşın hakkında hiç bir bilgim yok!
- Hattab'ın kızı Ümmü Cemil'e git, Resulullah'ı oradan sor!
Ümmü Cemil hazret-i Ömer'in kız kardeşi olup, Müslüman olmuştu. Annesi Ümm-ül-Hayr, kalkıp, Ümmü Cemil'in yanına gitti durumu anlattı. O çok üzüldü. Hazret-i Ebu Bekir'in yanına geldiler. Ümmü Cemil, Ebu Bekir-i Sıddik'ı böyle perişan görünce, kendisini tutamıyarak çığlık kopardı :
Sana bunu yapan bir kavim, muhakkak azgın ve taşkındır. Allahü teâlâdan dileğim, yaptıklarının karşılığını bulmalarıdır, dedi. Hazret-i Ebu Bekir sordu:
- Resulullah ne yapıyor, ne haldedir?
- Burada annen var, söylediğimi işitir
- Ondan sana bir zarar gelmez, sırrını yaymaz.
- Hayattadır, hali iyidir. Erkam'ın evindedir.
Hazret-i Ebu Bekir rahatlamamıştı;
- Vallahi, Resulullah'ı gidip görmedikçe, ne yemek yer, ne de bir şey içerim!
Herkes uyuyup, ortalık tenhalaşınca, hazret-i Ebu Bekir, annesine ve Ümmü Cemil'e dayanarak, yavaş yavaş Resulullah'ın yanına vardı. Ebu Bekir'in bu hali, Peygamber efendimizi çok üzdü. Hazret-i Ebu Bekir; Annesinin Müslüman olması için dua talep etti. Bu duanın bereketi ile Ümm-ül-Hayr da hidayete kavuşup, Müslüman oldu ve ilk Müslümanlar arasında olmak şerefine kavuştu.