Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Peygamberimizin Emri “Allahın Kullarını Üzmeyin” (1 Kullanıcı)

hafsa_gul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ara 2007
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
bu konu daha geçen benim bizzat kendi düştüğüm durumdu çok azab çektim bu günahımdan dolayı ama dilime hakim olamamam benim en büyük zafım rabbim ıslah etsin inşallah sendende razı olsun kardeşim AEOL:)
 

"""aysen"""

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2007
Mesajlar
6
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
cok dogru musluman muslumanin ayibini orterse ALLAH (cc )de onun ayibini orter cok guzel bi konuya deginmissiniz Allah razi olsun
 

hasibe88

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Nis 2008
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleykum kardeşim paylaşım için allah razı olsun işallah allahın izniyle sırf allahın kulu diyip şükür diyerek sabretmeyi ve bu olgunluğa ulaşmayı nasip etsin rabbim bize
 

nur_yuzlu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2007
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Müslüman müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını örter.

ALLAH (c.c.) razı olsun kardeşim
:G
 

Superisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 May 2007
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
S.A

S.A

paylaşımın için teşekkürler gerçekten çok güzeldiii benimde ne çok eksiğim varmışş meğer buraya aranıza bugün geldimmm ve ben bişeyler biliyorum sanıyodum meğer hiçbişey bilmiyormuşum çok sağolun hakkınızı helal edinn rabbim sizlerden razı olsunnn rabbim yar ve yardımcımız olsunnn her iki cihandada:H...
 

baran21

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 May 2008
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
allah razı olsun inş emeğine sağlık
 

muhammed_aşkına

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Nis 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Abide şahsiyet Ali Haydar efendi..

--------------------------------------------------------------------------------

Abulhamid han. sonrası devir, komploları ve hileleriyle tam bir eşkıya cennetiydi. İttihatçı birkaç medreseli dilediği gibi Fetvahane’ye Meclis-i Meşayihe, ve hatta Meşihat’e bile müdahale edebiliyordu. Sürekli “şeyhülislam”lar değişiyor, medreseler hür bir ortamda çalışamıyordu.

işte bu dönemde ali haydar efendi ye yapılan bir teklif...

Şeyhulislam Ol!

Devlet ehramının İttihatçılar elinde tepetaklak olduğu günlerde (1914 yılı) Talat Paşa, Hüseyin Cahit ve daha birkaç kişi Ali Haydar Efendi’yi ziyarete gidip ona şeyhülislam olmayı teklif ettiler. Hiç düşünmeden kabul edeceğini düşünüyorlardı. Hak’kı tanımayanlar, aşkı yaşamayanlar her şeyin önüne makamı koymuşlardı. Bol paralı Bağdat kadılığını, zindanda kırbaç yemeye tercih eden İmam-ı Azam duruşunun kadim zamanlara gömüldüğünü zannediyorlardı. Fakat yanıldılar. Ali Haydar Efendi’nin: “Zulmü payidar eden idarenize, zihniyetinize mi şeyhülislam olmamı istiyorsunuz? Şu birkaç odalı zaviyemi sizin “göz yaşı dolu” sarayınıza nasıl tercih ederim?” ifadeleriyle mukabelede bulunması karşısında irkildiler.
Aşkın şakası mı olurdu? İttihad-ı İslam yolunda Abdulhamid’le aşk nikahı kıyan İsmet Garibullah Hazretleri’nin bağlısı nasıl olurdu da İttihatçılarla birlikte çalışırdı. Takiyyenin, ruhsatın olduğu yerde aşk nasıl yaşardı?
Ali Haydar Efendi, Şeyhülislam olmayı reddetti. Çünkü biliyordu ki; Kur’an-ı okuyup ALLAH Teala’yı, Hadis-i Şerifleri okuyup Resulullah’ı (s.a.v.) dinlemeyenler elbette O’nu da dinlemeyecekti. Zaten İttihatçılar sözü dinlenecek bir şeyhülislam değil söz dinleyecek bir şeyhülislam arıyorlardı. Fakat yanlış bir kapıyı çalmışlardı. Karşılarına yamalı elbiseyle, altın tahtta oturan sultanlara kafa tutan Ebu Zer Meşrebli bir alim çıkmıştı. Ne şöhreti ne de korkuyu tanıyordu. Ahlaki değerlerin, İslami mefhumların erozyona uğradığı bir çağa tekrardan kadim zamanların vakarlı duruşunu taşıyordu.
Linç Kampanyası
İttihatçılar, tekliflerinden birkaç gün sonra, “Tanin” Gazetesinde Hüseyin Cahit imzasıyla Ali Haydar Efendi’yi haber yaptılar. Yazdıkları makalelerde ona saldırdılar. Çünkü İttihatçılar nezdinde O artık bir mürteciydi. Zamanın yürüyüşüne karşı direniyordu. Bütün bunların üstüne Abdulhamid’i istiyor, Onun hakkını dava ediyordu.
Büyük Veli saldıranlara karşı hal diliyle “Ben tahttan inip, tabuta binen şahlardan değilim, benim manevi saltanat tabutum üzerinde ‘halidine fîha ebeda’ yazar.” diyordu, fakat kim anlardı?! Tekke İşgal Ediliyor
İttihatçılar, Ali Haydar Efendi’ye karşı başlattıkları linç kampanyasını basın cephesinin yanı sıra devlet idaresine de taşıdılar. Üstadın Fetvahane’deki çalışmalarını engellemek için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Bütün bunlardan daha önemlisi onun manevi nüfuz alanını yok edebilmek için tekkesini işgal ettiler..

devamı var....

bu konunun hepsini birden eklemiyorum, zira çok uzun olur ve okunmaz.. bu yüzden peyderpey ekliyorum..ve konu da bütünlük bozulmasın diye her eklediğimi buraya da ekliyorum..

devam'ı......

Onun tekkedeki vazifesi 1914 tarihinde Ali Rıza Bezzaz Hazretlerinin vefatıyla başlamıştı. Büyük Veli vefatı esnasında O’nu işaret etmişti. Tekke’nin vakfiyesine göre de tekkeye bağlı Halife ve Müritlerin seçeceği Post-nişinin şeyh olarak tayin edilmesi gerekiyordu.
İsmet Efendi’nin işaretini dikkate alan Halife ve müridanın biatlarıyla seçilen, seçildiğini gösteren ve müntehiplerce mühürlenen seçim mazbatası Meclis-i Meşayih’e takdim edildi. Fakat İttihatçıların devreye girmesiyle yapılan seçim, vakıf şartı ve Meclis-i Meşayih nizamnamesi dikkate alınmadı. Ali Haydar Efendi’nin makamına tekkeyle hiçbir alakası olmayan Mustafa Haki Efendi adında bir İttihatçı atandı.
Üstat, klas duruştan taviz vermemenin bedelini ödüyordu. Fakat bütün bu olanlar “Büyük Veli”yi yıldıramadı. Ayrılık tam beş yıl devam etti. Ya da işgal beş yıl sürdü. Bu zaman zarfında çok defa Meşihat’a, Meclis-i Meşayih-e müracaat edildi. Ne ki kimse gaspedilen hakkı iadeye yanaşmadı. Ali Haydar Efendi ve ihvanı sürekli tehdit edildi.
Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi’nin, hemşerisi olan gasıp ittihatçıyı Meclis-i Meşayih’e üye olarak tayin etmesi işgale bir parça meşruiyet kazandırdı. Tekkeyle alakalı bütün müzakerelere Tokat Mebusu sıfatıyla Mustafa Haki Efendi katılırken, tekkenin gerçek şeyhi kâh cami köşelerinde, kâh evinde “Hatme-i Hacegan-ı” icraya mecbur edildi.
İttihatçılar bir zamanlar ilmine hayran olduklarını söyledikleri Ali Haydar Efendi’ye karşı etkin bir baskı lobisi kurdular. Bu durum tekke bağlıları arasında ciddi manada huzursuzluğa sebep oldu. Ali Haydar Efendi’nin bağlılarından Hafız Halil Sami Efendi 1919 yılında Padişah’a hitaben yazdığı dilekçe ile işgali bizzat saraya intikal ettirdi. Padişah’ın devreye girmesiyle, Ali Haydar Efendi’nin post-nişinliği “irade-i seniyye-i padişah-i” ile iade edildi.
İşgalin Öyküsü
İşte buyurun Hafız Halil Sami imzasıyla saraya taşınan ve ana hatlarıyla gaspın öyküsünü anlatan dilekçenin metni: “Padişah’ın en yüce makamına,
Cenab-ı Hak ve Kadir-i Mutlak Hazretleri Padişah’ın ömür ve afiyetlerini ziyade ve en son güne kadar saltanat makamını ebedi kılsın. (Amin!)
Peygamberlerin Efendisinin (s.a.v.) hürmetine Sultan Abdulmecid Han Hazretlerinin türbelerinde her Cuma gecesi on mürit ile “Halidi adabı” üzere “Hatm-i hacegan” icra eylemekle görevlendirilen Sultan Selim Camii yanında Cebecibaşı Mahallesinde Yüce Nakşibendi Tarikatının Halidi Şeyhlerinden Şeyh Mustafa İsmet Efendi (Kuddise Sırruhu) Hazretlerinin vakıf ve ihya buyurdukları “Halidi Dergahı”nın şeyhlik cihetine, kendilerine mensup halife ve müritlerin seçeceği bir zatı kendilerine şart ve tahsis buyurmuşlardır.
1330 (1914) senesinde Meşihat cihetine vakfın şartına istinaden mezkür cihetin hakkı ile şart koşulmuş olan ve Şeyh İsmet Efendi Hazretleri’nin (k.s.) halifelerinden Şeyh Halil Nurullah Efendi Hazretleri-’nin (k.s.) halifesi Şeyh Ali Rıza Efendi Hazretleri’nden (k.s.) müstahlef; ahlakı, sireti, zahir ve batın ilimlerindeki dirayeti, İhvan’ın terbiyesinde ehliyeti müsellem ve Şeyh Ali Rıza Efeni Hazretlerinin (k.s.) irtihalinde işaret olunan vakfı silsilesine mensup hemen bütün ihvan ve müridanın kendilerine biatle itimada mazhar-ı merci ve melce olmuş ve o Hazrete mensup mürid ve talebelere Nakşibendiye-i Halidiye-i İsmetiyye Tarikatı’nı tal’im, saliklere terbiye, Hatm-ı Hacegan ve seyr-i sülük hizmetlerini aşağıda arz olunacağı üzere dört seneden beri hanelerinde ve cami köşelerinde devam ve ifa zaruretinde kalmış Hazreti İsmet’in yegane mümessili bulunan Şeyhimiz ve bugün fetvahanede teşekkül etmiş “Muhitu’l Fetava Heyeti” riyasetinde bulunan reşadetlü, faziletlü Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne tevcihine dair şart-ı vakıf mucibi bütün halife ve müridlerin mühürleri ile mühürlü intihab mazbatamızı Meclis-i Meşayih-e takdim etmişken; Meclis-i Meşayih’ce şartı vakıf hiç nazar-ı dikkate alınmayarak müşarünileyhin tarikat silsilesinden hariç sabık Tokat Mebusu Mustafa Haki Efendi’ye intihabsız tevcih etmişlerdi. Dört seneden beri devam eden çalışmamızın neticesi muamele Şura-i Devlet’ten, Fetvahane’den edilen suallerle bir sene evvel yine Meclis-i Meşayih’ce mezkûr dergah’ın “Mustafa Haki Efendi”ye hilafetinin tevcihi şer’ ve kanuna göre yok hükmündedir.” cevabı verildiği halde bir seneden beri mezkûr dergahta gayr-ı meşru, fuzuli ikamet ettiği gibi sonradan, sabık Şeyhülislam Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’ye iltica edip kendisini Meclis-i Meşayih’e aza tayin ettirip bu vasıta ile bu meşru olmayan hareketlerini devam ettirdiği ve mezkûr dergah bir seneden beri Meclis-i Meşayih’ce mahlul ve şart-ı vakıf mucibince intihabnamemizle gerçek sahibi varken kendisinin şer’an ve kanunen bütün müzakerelerde hariç kalması lazım olduğu halde hazır bulunup türlü desiseler ve tehditlere apaçık olan hakkımızı bu güne kadar sürüncemede bıraktığı ve işaret olunan vakfa mensup ihvan ve müritlerin ötede beride perişan olmalarına vesile olduğunu büyük bir üzüntü ve kederle yüce Makamlarına arz ve ibla’ ve hadisede mukaddes Zatları da alakadar bulunduğunda Meclis-i Meşayih de bu sarih hakkımızı senelerce sürüncemede kalması ile üzüntüyü içine alan bir hal kesbeden mezkûr dergahımızın biran evvel bu gasplardan kurtarılması ve hak sahibi ve ehli olan, intihap olduğu arz olunan Ali Haydar Efendi Hazretleri’ne tevcih ve teslimi hususunun emir ve irade-i Şehriyarı kemal-i tazarru’ ile niyaz ve istirham olunur. Bu hususta ve her halde padişahın emir ve iradesi Efendimiz Hazretleri’nin-dir.” 15 Muharrem 1338/11 Teşrin-i evvel 1335 (24 Ekim 1919)…
el-Fakir el-Hac Hafız Halil Sami Kulları.

devamıdır...

**Gasp Edilen Hakkın İadesi

Gasp edilen İsmet Efendi Tekkesinin Ali Haydar Efendiye iadesini talep eden dilekçeye, 19 gün sonra “padişah baş katibi Ali Fuad” imzasıyla aşağıdaki tezkere gönderildi:
“Sultan Selim Camii civarında Cebecibaşı Mahallesinde bulunan Halidi Dergahı’nın kurucusu Şeyh İsmet Efendi’nin vefat tarihinden beri mezkur dergahın şeyhliğine müridler tarafından intihap olunan zatın tayini usulüne riayet olarak sonradan inhilal eden post-nişinliğe de icap eden usul üzere Fatih muciz dersiamlarından fetvahanede “Muhitu’l-Fetva Hey’eti” reisi Ali Haydar Efendi intihab olunmuşken vaki’ olan intihab nazarı itibara alınmaksızın diğeri tayin kılındığından bahisle eski usulün muhafazası istidadına dair Hafız Halil Sami imzası ile padişahlık makamına takdim olunan dilekçe Padişah tarafından görüldü. Halidi Tarikatı’na mensup Meşihat cihetlerinin inhilalinde Meşihat hizmetine tayin olunacakların müritler tarafından intihabı tarikatların usulü icabında bulunmuş olduğundan, bu şekil vakıf şartına da muvafık olduğu takdirde mezkûr dergahın şeyhliğinin seçimi durumunda eski usulün değiştirilmesi cihetine gidilmesi muvafık olamayacağı mülahaza buyrularak, yukarıda zikredilen dilekçe tetkik edilerek icap eden durumun ifası zımmında Padişah’ın emri ve fermanı ilave olunarak Şeyhülislamlık Makamı’na gönderildi. Bu hususta emir ve ferman, emir sahibi olan Padişah Hazretleri’nindir. 5 Sefer 1338/30 Teşrin-i Evvel 1335 (13 Kasım 1919).
Ser-katib-i hazreti Şehriyari Ali Fuad”
Meşihatla, Meclis-i Meşayih arasındaki gerekli işlemler sonuçlanınca, gasp edilen Tekke zamanın “Büyük Velisine” tekrardan iade edildi.
 

muhammed_aşkına

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Nis 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Yıllardan beri ülkeyi meşgul eden “o adam” hakkında çok şey söylendi, ama bunların en önemlisini gelişen olaylar istikametinde yeniden gündeme getirmek gerekiyor.

O adam kim? Adam kelimesi aslında bana ait bir ifade değil. Onun için “adam” kelimesinin, ilk defa CIA bağlantılı Georgetown Üniversitesi’nde yapılan bir konferansta kullanıldığını belirtmek isterim.

“The man and his movement” (Adam ve Onun Hareketi) başlığıyla düzenlenen konferansa yığınla CIA elamanı, ABD’li diplomat ve uluslararası ilişkiler uzmanı katılmıştır.

Alan Makowsky’den George Harris’e Graham Fuller’den R. Suddarth’a kadar pek çok istihbaratçı o toplantıdaydı.

“O adamın” toplantısındaydı.

O adam yıllardan beri dinler arası diyalog çalışmalarını organize ediyor. Dünyanın her yerinden ciddi bağlantıları var.

Ama bu dinler arası diyalog sürecinde sinsice işleyen bir başka mekanizma ise, İslam’ın temel akaid kurallarının reddedildiği bir yeni din anlayışının da devreye sokulmuş olmasıydı.

Neler olmamıştı ki bu süreçte:

- “Hıristiyanlarla amentümüzün aynı olduğu yazılmıştı.

- Kur’an’ın bazı ayetlerinin bugün geçerli olmadığı söylenmişti. Bu bağlamda bir Müslüman kız Hıristiyan bir erkekle evlendirilmişti “bu bir devrim” diye manşet atılarak, hadisler reddedilmeye başlanmıştı.

- Ehl–i kitabın “kurtulmuş bir millet” olduğu deklare edilmişti. Müslümanlar diyalog adına kiliselere doldurulmuştu.

- İmanın şartları arasında “Hz. Muhammed’e imanın şart olmadığı” söylenmişti. Vs. vs...

Kuşkusuz bunlar İslam akaidinin asla kabul etmediği, bunlardan herhangi birini savunan kişiye İslam’ın “müşrik” dediği de aşikardı.

Ama diyalog sürecinin “O adamı” ve “onun adamları” sürekli bu konuları işlediler. Sürekli insanları Hıristiyanlığa ısındıracak sinsi propagandaları soktular.

Acaba “O adam” gizli bir kardinal miydi?

20 yıl evvel Kadir Mısıroğlu “O bir kardinaldir” derken haklı mıydı?

Peki bu gizli kardinallik de nereden çıktı diyebilirsiniz. Anlatalım:

“Şubat 1998’de Papa 2. Jean Paul Vatikan Senatosu’na (Kardinaller Koleji) 20 yeni kardinal atadı. Böylece Papa’nın ölümünden sonra yapılacak olan seçimde oy kullanma hakkına sahip olan kardinal sayısı 122’ye yükseldi.

Ancak ilginç bir şey oldu bu atamalarda.

Papa 2. Jean Paul, neredeyse 100 yıldır kullanılmayan bir “Papalık hakkını” kullandı. Vatikan terminolojisinde “İn Pectore” olarak bilinen bu uygulamaya göre Papa, 20 kardinaline ek olarak iki de “in Pectore” yani “Gizli KARDİNAL” atamıştı. Bu sözcük lügatte “KİLİSENİN BAĞRINA BASTIĞI GİZLİ EVLADI” anlamına geliyordu.

Diğer bir anlatımla “gizli kardinal” ile yıllardır Vatikan’ın gizli hizmetinde çalışan, fakat kendi ülkesinde kimliğini gizleyen başka dine mensup iki kişi şu anda Vatikan tarafından kardinal yapılmış durumdalar.

Bu kişilerin isimlerini şu an 7 kişi biliyor. Geleneğe göre Papa’nın bu şahısların kimliklerini ölümünden önce açıklaması gerekiyor, yoksa bu kişilerin “in pectore” sıfatları açıklanamadan devam edecek.

Bu kişilerden birinin Çin Halk Cumhuriyeti’nde bir din adamı olduğu söyleniyor.” (A. Altındal, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri)

Peki öbür “gizli kardinal” kim?

Bu kardinal “ o adam” mı?

Bu kardinal Türkiye’de mi?

Türkiye’de İslam’ın temel kaidelerinin altını boşaltarak, Hıristiyanlığı da makbul bir din olarak sinsice topluma enjekte eden “o adamın hareketi” bu gizli kardinal hareketi mi?

Vatikan’ın misyonun bir parçası “o adam” bir kardinalse bunu kim ortaya çıkaracak?

Ve bütün bunlardan habersiz olan Müslümanları gafletten kim uyandıracak?
 

muhammed_aşkına

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Nis 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Kuranın ilk emri olan “oku” sözü, nasıl anlaşılmalıdır. Burada okunması istenen nedir ?

--------------------------------------------------------------------------------

Nerede ve ne zaman kitap okuma, ilim vs. üzerine konuşuluyorsa, muhakkak şu da söylenir: “Yüce dinimiz de okumaya büyük önem vermiştir. Nitekim, Kuranın ilk emri oku! olmuştur.”

Doğrudur. Kuranın ilk emri okumaktır. Ne var ki, bu ilk Kuranî kelimenin devamını okumayı, hemen her zaman ihmal ediyoruz.

Ümmi (okuma yazma bilmeyen) Peygambere (asm.) ve Onun elçiliğiyle hepimize gelen “oku!” emrinden kasıt nedir? Okuma - yazma bilmek midir? Mesela Hz. Peygamber bu emre muhatap olur olmaz okuma - yazma öğrenmeye mi başlamıştır? Değilse, “oku!” emrinden aldığı ders nedir? Hem bu emir, “Ne okuduğun, nasıl okuduğun önemli değil, yeter ki oku.” anlamına mı gelir?

Bütün bu soruların cevabını bulmak için “ikra” ile başlayan bu ayetin devamını okumak gerekiyor.

“İkra’ bismi rabbikellezi hâlak.” Yani, “Yaratan rabbinin adıyla oku.”

Kuranın kastı rasgele bir “okuma” değildir. Muhakkak yazılı bir kitabı okumak da değildir. İster bir kitabı okusun, ister her cümlesi ve her bir harfi sonsuz hikmetler ve manalar yüklü olan şu kâinat kitabını okusun “yaratan rabbinin adıyla” okumaktır.

Bu emrin ilk kez kendisine verildiği Hz. Peygamber (asm.) ayeti tam da bu manada okumuş; o andan sonra her anı ve her şeyi “rabbinin adıyla” okuma gayretiyle yoğrulmuştu. Öyle ki, Alman şair Rilkenin deyimiyle, “meleklerin bile hayran kaldığı” bir okumaydı bu. O, ümmi bir peygamberdi, okuma yazma bilmiyordu. Ama kâinat kitabını, fıtrat kitabını ve Kuranı en güzel o okumuştu
 

muhammed_aşkına

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Nis 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
nefsim derki daha zamanın coktur
kimsenin elinde senedi yoktur
vallahi billahi hesabı zordur
son nefes gelmeden gel töğbe eyle
 

azizislam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2006
Mesajlar
1,330
Tepki puanı
0
Puanları
0
Birbirimizin ayıbını gün ışığına kakmak yerine gölgeye çekelim
Birbirimizi üzeceğimiz yerine birbirimize katlanalım
Allah razı olsun kardeş okumadım fakat anladım
Birde kardeş yazıyı sarı yapmasaydın daha iyi okur gibiydik ama düşünmüşsün Allah razı olsun önemli olan gönül kalbdir.
 

Gök Kubbe

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ara 2008
Mesajlar
3,422
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
29
selamun aleyküm allah razı olsun güzel paylaşımdı..:)
 

ayşe.a

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
3,140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamun aleyküm kardeşim
emeğine sağlık
güzel bir konuyu paylaşmışsın bizimle
malesef öyle bir zamandayız ki insanlar kendi kusurlarını hatalarını görmeyip başkalarını haketmedikleri halde bile suçlar oldular
önce biz kendi kusurlarımızı araştırıp bulmalıyız, kendi yaptığımız hataları başkaları yaptığı zaman hor görmemeliyiz
Rabbim yolundan ayırmasın bizleri inşaallah, kalplerimizi imanla nurla doldursun :a03:
 

cerrahpasa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Nis 2010
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Degerli Arkadaslar,

ekte bulunan ve Efendimiz sav e ait oldugu iddia edilen bu fotografi mail yoluyla büyük ihtimalle daha önce sizler de almissinizdir..

Ancak dikkat edecek olursaniz, fotograftaki sandukanin Hz Mevlana Celaleddin Rumi ye ait oldugunu sizler de hemen fark edeceksiniz..


http://images.google.de/imgres?imgu...in+fotografi&um=1&hl=de&sa=X&tbo=1&tbs=isch:1

Lütfen bu maili arkadaslariniza yollayarak, hem bu cehaletin giderilmesine, hem de Efendimiz sav ile birlikte Hz Mevlana ya da yapilan bu saygisizligin

giderilmesine yardimci olun..


duayla
 

NDYZLF

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2009
Mesajlar
960
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
44
Allah ( C.C) razı olsun.
Emeğinize sağlık..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt