Öyle lokma var ki, insanı kırk yıl ibadetten keser.
Öyle söz var ki, adamın kalbini taş eder.
Öyle bakışlar var ki, insanın hayatını mahveder, perişan eder.
Şunu bilmeliyiz ki, Allah ile kulu arasında aslında perde yoktur. Fakat tıpkı güneş ışığının dünyamıza ve bedenimize gelmesi gibi bir durum vardır. Bizimle güneş arasında dünyanın çevresinde bulunan perdeler güneş ışığının tamamıyla bize ulaşmasına mani olur.
Bu mani oluş insanın iyiliğinedir.
Atmosferin güneş ışığını belli ölçüde engelleyecek özelliği olmasa ya da tenimiz uzun süre doğrudan güneşe maruz kalsa zarar görürüz. Fakat Allah ile kulu arasındaki durum burada farklılık gösterir. Allah ile kul arasında perdelerin, engellerin olması insan için iyilik değil, büyük bir eksiklik olarak ortaya çıkar. Allah Tealâ’nın kuluna yönelişi daha latif, daha kesif ve daha nuranîdir. Ama kulun nefsani kirleri, şeytanın kandırmaları, asrın çirkin işleri Allah’ın rahmetine engel olur, perde olur. Nasıl ki şemsiye yağmura mani olursa bizim çirkin işlerimiz, yirmi dört saat hiç kesilmeyen ilâhi rahmeti, rabbanî feyzi perdeler, bize ulaşmasını engeller.
Halbuki Allah’ın feyzi daimidir, nuranîdir, latiftir, eksiksizdir. Ama onu biz kesiyoruz.