Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Organ Nakli ve Beyin Ölümü? (2 Kullanıcı)

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
İslamiyet cinsi, milliyeti, rengi, dini, konumu ne olursa olsun tüm insanlara eşit bir yaşam hakkı tanımaktadır.
İslamiyet hastalıkların tedavisine önem vermiş, tedavi olmada da yine her insana eşit haklar tanımıştır.

'' Kim bir insan hayat verirse, bütün insanlara hayat vermiş gibidir.’ ''
(Maide Suresi - 32)

Rabbimiz , birini diğerinden ayırmadan tüm kullarını büyük nimetlerle yaratmıştır.
Efendimiz hiçbir dünyalık iş nedeniyle müslümanları diğer insanlardan ayırmamıştır.
Savaş esirleri bile yaralıysa tedavi edilmiş , müslüman olmaması nedeniyle ölüme terkedilmemiştir.

Ve dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta da , bu gayrimüslimin ömrünün son anına kadar iman etmeyeceği ne malum ?

Hayırlı geceler dilerim.


faydalı açıklamanız için allah cc razı olsun.en mantıklı ve islamii açıdan en güzel açıklamaydı.:T
 

Nevin_1982

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
5,000
Tepki puanı
8
Puanları
38
Yaş
42
Konum
sakarya
Selamun aleykum.Dinlediğim bir sohbette (ahmet ünlü hocanın)beyin ölümü gerçekleşse bile bir kişinin aletlere bağlı olsa dahi o kişiyi öldürmek mübah değildir.Çünkü nice insanlar var bitkisel hayatta olup yıllar sonra ayağa kalkan.Zaten bir insanın ölümü demek hiç bir organının çalışmaması demek.Karşıtlık adına söylemiyorum ama onun bu soruya vermiş olduğu cevap bana daha uygun geldi,içime sindi.Yinede teşekkürler.
 

GEVHER

Yönetici
Katılım
9 Eyl 2008
Mesajlar
3,971
Tepki puanı
2,515
Puanları
163
Selamun aleykum.Dinlediğim bir sohbette (ahmet ünlü hocanın)beyin ölümü gerçekleşse bile bir kişinin aletlere bağlı olsa dahi o kişiyi öldürmek mübah değildir.Çünkü nice insanlar var bitkisel hayatta olup yıllar sonra ayağa kalkan.Zaten bir insanın ölümü demek hiç bir organının çalışmaması demek.Karşıtlık adına söylemiyorum ama onun bu soruya vermiş olduğu cevap bana daha uygun geldi,içime sindi.Yinede teşekkürler.

Ve aleykümselam Nevin kardeşim...

Karşıtlık da ne demek kardeşim , kaynaklarıyla belirttiğimiz sürece istişareye her zaman açığız. :a12:

Aslında biz de Mavci abimizle birlikte paylaşmış olduğumuz yazılarda zaten özellikle bu hususa dikkat çektik.

'' Kişinin tam anlamıyla ölmesi hem beyin hem de kalp ölümü ile gerçekleşir.''
Hayırlı akşamlar dilerim kardeşim.
 

GkHnZn

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Ara 2009
Mesajlar
26
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Beyin ölümü gerçekleşmiş olsa da can alınmamıştır. Benim duyduğum beyin ölümüyle organ nakli yapılmamalıdır.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,120
Tepki puanı
8,195
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Esselamüaleykum...

Esselamüaleykum...

Selamun aleykum.Dinlediğim bir sohbette (ahmet ünlü hocanın)beyin ölümü gerçekleşse bile bir kişinin aletlere bağlı olsa dahi o kişiyi öldürmek mübah değildir.Çünkü nice insanlar var bitkisel hayatta olup yıllar sonra ayağa kalkan.Zaten bir insanın ölümü demek hiç bir organının çalışmaması demek.Karşıtlık adına söylemiyorum ama onun bu soruya vermiş olduğu cevap bana daha uygun geldi,içime sindi.Yinede teşekkürler.

Ve aleykümselam Nevin kardeşim...

Karşıtlık da ne demek kardeşim , kaynaklarıyla belirttiğimiz sürece istişareye her zaman açığız. :a12:

Aslında biz de Mavci abimizle birlikte paylaşmış olduğumuz yazılarda zaten özellikle bu hususa dikkat çektik.

'' Kişinin tam anlamıyla ölmesi hem beyin hem de kalp ölümü ile gerçekleşir.''
Hayırlı akşamlar dilerim kardeşim.

Beyin ölümü gerçekleşmiş olsa da can alınmamıştır. Benim duyduğum beyin ölümüyle organ nakli yapılmamalıdır.

Allah CC. razı olsun inşallah...
'' Kişinin tam anlamıyla ölmesi hem beyin hem de kalp ölümü ile gerçekleşir.''
Rabbim bizleri yolundan ayırmasın, bizlere basiret versin inşallah...
 

ovural

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ara 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Ahmet Şahin'in 22.12.2009 tarihli yazısı


Soru: Beyin ölümü gerçekleşen hastayı yakınları bağlı bulunduğu aletlerle yaşatmaya devam mı edecekler? Yoksa beyin ölümü gerçekleşti diye fişlerini çekmek caiz olur mu?

Yani beyin ölümü dinen de ölüm sayılır mı? Bu konudaki şüphelere siz nasıl bakıyorsunuz?

Cevap: Gerçekten de bu konuda farklı tıbbi izahlar yapılmaktadır. Ancak Yusuf el Kardavi'nin kitabında verdiği bilgi ile konuya bakılınca tereddüde pek yer kalmadığı da anlaşılmaktadır. Muhterem müellif, beyin ölümü konusunda diyor ki:

"Tıp uzmanlarının raporlarıyla beyin ölümü gerçekleşmiş bir hasta, artık yaşayan hastalar sınıfından sayılmaz. Gerçekte o, (beyin fonksiyonlarının tümüyle ölmüş olmasından itibaren) diriler değil, ölüler sınıfından sayılır! Bir cenaze için yapılması gereken ne ise beyni ölmüş olana da yapılması gereken odur! Artık yakınları onu, sun'i yaşatma aletlerine bağlı tutmaya da mecbur olmazlar!.."

Ancak beyin ölümünün vaki olduğu, salahiyetli tıp heyetinin raporu ve fıkıh uzmanlarının da bunlara iştirakleri ile netleşir.

İslam Konferansı Teşkilatı'na bağlı fıkıh kurumu 1987 Ekim'inde Ürdün'de yaptığı toplantıda konuyu etraflıca tartışmış, fıkıh ilim heyeti, aldığı kararını şöyle açıklamıştır:

- Bir insanda şu iki durum meydana geldiğinde dinen ölüm vaki olmuş sayılır. Bir cenaze için yapılması lazım gelen, o insan için de yerine getirilmesi gerekli olur.

1- Beyin fonksiyonlarının tamamen durması ve ihtisas sahibi doktorların bundan geriye dönüşün imkansız olduğuna ve beyinde çözülmenin başladığına karar vermiş olmaları.

2- Kalbinin ve solunum sisteminin tamamen durması ve doktorların da kalbin ve solunum sisteminin tamamen durduğuna, hastanın bir daha hayata dönemeyeceğine karar vermiş bulunmaları...

Bu iki durum kesinleştikten sonra her ne kadar hastanın kalp ve solunum sistemi, kan dolaşımı bağlanan aletler sayesinde çalışmasını devam ettirse de, dinen ölmüş sayılan bu kimseye bağlı olan cihazın kaldırılması mümkündür. Bir sakınca söz konusu olmaz.

Fıkıh heyetinin kararını böyle açıklayan Kardavi, ayrıca bu hastanın organının nakli konusunda da şöyle demektedir:

- Aletler alınmadan dinen ölmüş bulunan bu hastanın organlarının bir başka hastaya nakledilmesinde de mahzur değil fayda olacağında şüphe yoktur.

Kardavi şunları da ekliyor:

- Hiçbir fıkıh alimi, beyin ölümünden sonra tıp otoritelerinin öldüğünü söyledikleri hastanın cihazlarla yaşatılmasına dinen mecburiyet vardır, şeklinde bir hüküm bildirmemiştir... Yani tıbben ölmüş bulunan bir hastanın cihazlarla muvakkaten yaşatmaya çalışılmasına mecburiyet olmadığı yolunda fıkıh alimleri görüş bildirmişlerdir. Anlaşılan odur ki, geride kalan yakınları, yaşam aletleriyle kabaran masrafı sürdürmeye mecbur değiller. Zaten tıbben ölmüş hastayı aletlerle yaşatmaya çalışmak da zahmet çekmesini uzatmaktan başka bir manaya da gelmemektedir.

Merak edilen bir diğer soru: Organı alanın işleyeceği günahtan, organı bağışlayan sorumlu olur mu?

- Olmaz! Çünkü günahı işleyen organ değil, irade sahibi insandır. İradesi olmayan organ, irade sahibi insanın işlediğinden sorumlu olmaz.


bunun haricinde acizane kendi fikrimi söylemek isterim ..

domuz eti haramdır .. zaruret halinde hayatta kalabilecek kadar yenilmesine izin verilmiştir (tabi bu hal bu zamanda olurmu Allah bilir)

tıbben beyin ölümü gerçekleştikten sonra (zaten beyin fonksiyonlarını yerine getiremedigi icin organlar düzensiz çalışacaktır) vucüt sağlıklı olarak yaşamayacaktır ..

sağdan soldan duydugumuz öldü dedikten sonra dirildi hadiseler çok nadir rastlanan durumdur .. istinalar kaideyi bozmaz diyorum ..

yani beyin ölümü gerçekleşti ise ki yazıdada bunu ancak yetkili doktorlar söylebilir .. kişinin ölmüş olduğu kanaatindeyim ..
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,120
Tepki puanı
8,195
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Esselamüaleykum...

Esselamüaleykum...

bunun haricinde acizane kendi fikrimi söylemek isterim ..

domuz eti haramdır .. zaruret halinde hayatta kalabilecek kadar yenilmesine izin verilmiştir (tabi bu hal bu zamanda olurmu Allah bilir)

tıbben beyin ölümü gerçekleştikten sonra (zaten beyin fonksiyonlarını yerine getiremedigi icin organlar düzensiz çalışacaktır) vucüt sağlıklı olarak yaşamayacaktır ..

sağdan soldan duydugumuz öldü dedikten sonra dirildi hadiseler çok nadir rastlanan durumdur .. istinalar kaideyi bozmaz diyorum ..

yani beyin ölümü gerçekleşti ise ki yazıdada bunu ancak yetkili doktorlar söylebilir .. kişinin ölmüş olduğu kanaatindeyim ..

Alıntı yazıdaki en önemli kıstas şudur inşallah...

- Bir insanda şu iki durum meydana geldiğinde dinen ölüm vaki olmuş sayılır.
Bir cenaze için yapılması lazım gelen, o insan için de yerine getirilmesi gerekli olur
.

1- Beyin fonksiyonlarının tamamen durması ve ihtisas sahibi doktorların bundan geriye dönüşün imkansız olduğuna ve beyinde çözülmenin başladığına karar vermiş olmaları.

2- Kalbinin ve solunum sisteminin tamamen durması ve doktorların da kalbin ve solunum sisteminin tamamen durduğuna, hastanın bir daha hayata dönemeyeceğine karar vermiş bulunmaları...
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,120
Tepki puanı
8,195
Puanları
163
Yaş
53
Konum
Alanya
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı,
- Organ veya dokusu alınan kişinin, ölmüş olması,
- Organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında buna izin vermiş olması veya hayatta iken yakınlarının rızasının sağlanması,
- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir ücret alınmaması,
- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olmasının,
gerektiğine dair fetva verdi.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, ölen kimselerden alınacak organ ve dokuların, tedavilerinin ancak bu yoldan yapılabilecek hastalara nakli konusunda istenen fetvayı 1 Mart tarihinde verdi.

Yüksek Kurul, Kuran-ı Kerim ve Hadisler'de organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmadığı ifade edilirken şöyle denildi:

"Dinimizde, kitap ve Sünnet'in delaletlerinden çıkarılmış umumi hüküm ve kaideler de vardır.
Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır.
Mahlukatı içinde Allah onu mümtaz kılmıştır.
Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam alimlerince caiz görülmemiştir.
Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.
Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, kitap ve sünnet bunları tespit etmiştir.
Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap... vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır.
Ancak ,zaruret halinde bunlardan ölmeyecek kadar yenilip içilmesinin (el-Bakara, 173; el-Maide, 3; el-En'am, 119) meşru olduğu beyan buyurulmuştur."

ORGAN ASLA PARAYLA SATIN ALINAMAZ VE SATILAMAZ

Fetvada, İslam alim ve hukukçularının zorunluluk durumunda bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde, başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna vardıkları ifade edildi.
Fetvanın devamında şöyle denildi:

"O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için; zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı, hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı, organ ve doku nakli caiz ise, hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.
İslam alim ve hukukçuları, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına, fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir.
O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir."

Yüksek kurul 'Müşavere ve Dini Eserleri İnceleme Kurulu'nun 25 Ekim 1960 tarih ve 492 sayılı kararında,
"Tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmalarının caiz olacağını" bildirdiği hatırlatıldı.

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 19 Ocak 1968 tarihinde verdiği 3 sayılı gerekçeli kararında
"Yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı" fetvasının verildiği hatırlatılırken şöyle devam edildi:

"Yurdumuz dışında, çeşitli islam ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar verildiği bilinmektedir.
Kurulumuzca da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır.
- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip tarafından tespit edilmesi,
- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine tabibin kesin kararının bulunması,
- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması,
- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,
- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması, tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir."
 

hudavendigar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Kas 2006
Mesajlar
735
Tepki puanı
1
Puanları
0
Organ nakli caiz mi – Organ bağışının hükmü nedir?

Son dönemde yaşanan nakil faciaları organ naklinin ve organ bağışının mahiyetini tekrar gündeme getirdi. Özellikle İki kol ve bacak nakli yapılmak istenilen Şevket Çavdar’ın ölmesi ve alınan kol-bacakların zayi olması bu işin önemini bir kere daha ortaya koydu. Asrın Fıkıh üstadlarından Mehmet Talu hocaefendi dinimeseleler.com adlı internet sitesinden bu konuya açıklık getirdi.

Organ naklinin caiz olabilmesi için hayati bir mesele olması ve organı veren kişinin ya hayatta olup kendisine hiçbir zarar gelmemesi veya tam ölmüş olması gerekiyor.

İŞTE O FETVA:

Organ bağışı yapmak helal midir yoksa haram mıdır?
Cevap
Bismillahirrahmanirrahim

Öncelikle organ bağışı ifadesi yanlıştır. Çünkü malın bağışı yapılabilir. İnsan ve insanın parçası olan organ ise mal değildir ve bunun bağışı yapılamaz. Çünkü insan mükerrem, değerli bir varlıktır. Bedenimiz ve canımız bizim tasarrufumuzda değildir, bize emanettir.

Bu nedenle organ bağışı yerine organ nakli kavramını kullanalım.

Organ nakli konusu oldukça yeni bir meseledir. Bu nedenle organ nakli meselesi fıkhî açıdan yeterli derecede henüz incelenememiştir.

Organ naklinin kısaca tarihçesini vermek gerekirse, yaklaşık 18. yüzyılda başlayan organ nakli, giderek geliştirilmiş 19. yüzyılda insandan insana doku ve organ nakline başlanmış, önceleri deri, kas nakli şeklinde başlayan bu tedavi, giderek gelişmiş kalp, böbrek, kemik iliği gibi hayati organların nakli konumuna gelmiştir.

Ancak insandan insana organ nakli, böylesine önemli bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra, bazı dini ve hukuki sorunları da beraberinde getirmiştir.

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih (açık) bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu işlemin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış umumi hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri, İslam fakihleri tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, insan mükerrem ve muhterem bir varlıktır. Yarattıkları içinde ALLAH Teâlâ onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam fakihlerince caiz görülmemiştir. Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.

Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, Kitap ve Sünnet bunları tespit etmiştir. Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap… vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak zaruret halinde bunlardan zaruret miktarında, ölmeyecek kadar yenilip içilmesinin meşru olduğu beyan buyrulmuştur.

Söz konusu ayet-i celilelerden, İslam fakihleri, zaruretlerin bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır.

O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için:

Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı; hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı (Haram ile tedavinin hükmü); organ ve doku nakli caiz ise, hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

İslam fakihleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına; başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin nakline; bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nispetle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir. Çünkü insanlığın menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak genel bir zararın önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha çok hürmete layık olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer’i hikmetlerin meydana gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyla ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin aksine işlemlere katlanmak, İslamî hükümlerin bir gereğidir.

İslam fakihleri, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli de tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir.

Tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmaları caizdir.

Yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp nakli de caizdir.

Fetevayı Hindiye adlı esere baktığımız zaman, Ebu Hanife’nin talebelerinden olan aynı zamanda da mezhebini toplayan İmamı Muhammed El-Hasan Eş-Şeybani’nin bu konuya ışık tutması açısından şu sözünü görürüz: Kişinin tedavi için koyun, katır, at gibi hayvanların kemiğini kullanması caizdir. Lakin necaset li aynihi olduğu için domuzun; hürmetine, kıymetine binaen de insanın kemiğini tedavi için kullanılması tahrimen mekruhtur.

Bu görüşe göre insan, ister canlı olsun ister ölü olsun cüzünden (parçasından) istifade etmek caiz değildir. Zira insan keremli bir varlıktır, cüzlerinin bezl edilmesi, uluorta saçılması caiz olmaz. Hz.Aişe (R.Anha) validemizden rivayet edilen Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin “Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir” hadis-i şerifi bu görüşü teyit etmektedir.

Günümüzdeki organ naklinin caiz olup olmadığına gelince; güncel olan bu mesele hakkında ne nasslarda, ne de elimizde mevcut olan klasik kitaplarda açık bir ifadenin bulunmadığı bir gerçektir. Böyle olunca, İslam ulaması yeni bir tedavi şekli olan organ nakli konusunda başlangıçta tereddüt etmişlerdir. Ancak organ naklinin günümüzde önemli bir tedavi şekli olması görüldükten sonra, bu tereddütler ve çekimserlikler terk edilmiştir.

Aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku nakli caizdir:

a- Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir doktor tarafından tespit edilmesi,

b- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine doktorun çok kuvvetli bir tıbbi bilgiyle inanması, zann-ı galibinin bulunması,

c- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, ölümünün kesin olması. Bu da İslam hukukuna göre kalbin ve dimağın her ikisinin ölmesi ile olur. Zira ölünün yıkanması, kefenlenmesi, hanımının iddeti ve miras gibi şer’i olan hükümler, bu ikisinin kalp-dimağ ölümüne bağlıdır. Dolayısıyla kişi tıbben öldü deyip de, kalbi daha henüz atma esnasında, uzvunu alıp başkasına nakil etmek caiz değildir.

d- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında, ölmeden önce buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,

e- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,

f- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.

Şu kadar var ki, kişinin organ nakli konusunda evvela şu aşağıdaki tertibe riayet etmesi de gerekir.

1- İnsanın kendi vücudundan organının kendisine nakli. Damarı, derisi, kemik parçası v.s. cüzlerinin hasta olan kısmına aktarılması gibi.
2- Kişinin madeni, platin gibi eşyalardan istifadesi.
3- Kişinin temiz olan tezkiye edilmiş hayvanın cüz’ünden istifadesi.
4- Domuz ve köpeğin gayrisinde olan hayvanlardan istifadesi.
5- Köpekten istifade mümkün değil ise domuzdan istifadesi.
6- Ölmüş olan insandan istifadesi.
7- Canlı olan insandan istifadesi, eğer organını veren kişinin hayatına herhangi bir zarar getirmiyor ise.

Bütün bu kısımlar, yukarıdaki şartları haiz olunca, organ naklinin cevazı hususu alimler arasında itibar görmüştür. Ancak canlı kimseden, canlı kimseye organ naklinde muhalefet eden âlimler, diğer iki kısma nispetle daha fazladır. Bunun sebebi, insan kendi cüzüne malik değildir ki onda tasarruf etsin. Ancak şiddetli zaruret halinde ve organı alınan kimseye hiçbir zarar gelmeyecekse, bu kısımda da nakle cevaz verilmiştir.

Bir kimsenin ölümüne yol açacak bir organını hayatta bulunduğu sürece alıp başkasına nakletmek caiz değildir, katl¬dir. Ancak ölümünden sonra organ alınarak başkasının hayatını kurtarmak veya bir organ eksikliğini gidermek için ona nakledilirse bunda bir sakınca yoktur. Bu konuda; “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesine dayanılır. Çünkü darda kalan kimsenin domuz eti ve leş gibi şeyleri yemesi caiz olur. Hatta açlıktan ölmemek için ölmüş insanın etini yemek bile meşru sayılmıştır. Netice olarak, estetik, güzellik için ve zaruret olmaksızın organ naklinin ve fıtratın değiştirilmesinin caiz olmadığı aşikârdır. Yukarıda bahsedilen zaruret, İslam âlimlerinin beyan ettiği aza veya canın helak olması durumudur. Hacet ile zarureti karıştırmamak lazımdır.



KAYNAK/
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt