Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

øø HER ATEŞ Kendi HİKAYESİNİ YAZAR øø (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
59.gif




Âteş de aşk ve ölüm gibi, sadece öz nefiste idrak edilebilecek tecrübelerden. Kimse kimsenin yerine yanmıyor ve kimsenin yangını kimsenin yangınına uymuyor.Umberto Eco, haklı olarak: "Bir yanardağ bilimci, Empedokles gibi yanabilir mi?" diye soruyor. Hayır tabii ki. Ateşin resmine bakmak güzeldir oysa.

Âteşte doğan ve âteşte yaşayan pervane âteşte ölür. Mağdur gibi görünür oysa ödülü vardır. Her cezbe ilahi cezbeden bir nişan. İlahi ateşte kanat çırpmanın ödülü de ilâhi.

Göklerin ve yerin yaratıldığı an ve ateş küresine düşen ilk su damlası. Suyun yanması sonra. Sonra ateşin serinlemesi. Ezeli döngü yani: Âteş ve gülün, gül ve ateşin dairesi.

İbrahim: Âteşi güle çevirmenin hikayesi. Düşün gül bahçesi içinde Halilullah vasfınca yananı.. Yandıkça inanan, inandıkça yanan İbrahim'i.

Her ateş kendi hikayesini yazar ve ateşin sırrından, ateşi tanıyan anlar.
Her kul, kendi hikayesince İbrahim.

Fakat sorulur: Kalbime dökülen bir gülyağı damlası kadar mazur ve masum musun ey ateş? Ya ben İbrahim değilsem? Ya benim ateşe küstüğüm kadar, ateş de bana küskünse?

Öyleyse nasıl bir yanma bu?

Kuşku yok ki yanmanın nasılını belirleyen, yanmanın neresinde olduğunu bilmenin bilinci. Âteşe düşen yaş odun önce boğula boğula, ardından parlaya parlaya ve nihayet köz olarak yanar. Yanıyorsunuz ama yanmanın neresindesiniz? Âteşi güle dönüştüren bu bilinç işte.

Ve gün gelir İbrahim'in hikayesini yazarsınız. Nasılsa ateş yazılarında uzmansınız. Nasılsa ateş sözcüğünü bilmek yanmanıza mani değil?

Hayret!

Neredesiniz?

''Ölebilirim.'' dediniz, ölmediniz.

''Yaşayabilirim.'' dediniz, yaşamayı bilmediniz.

Kaderiniz: İbrahim.

Yaşamınız: İbrahim.

Ama Hayır! İbrahim değilsiniz. Ateşten kelimeleriniz var sizin çünkü, ateşiniz değil... Teslim değilsiniz.

İbrahim önce kelimelerle, sonra ateşle sınandı. İçindeki yangın, atıldığı ateşin yangınından daha büyük olmasaydı, ufacık bir şüphe, incecik bir endişe olsaydı içinde... Gülzare dönmezdi ateş. Yanar giderdi İbrahim. İbrahim'i yangından kurtaran yine yangın. Nemrud'un ateşini gül bahçesine çeviren, İbrahim'in Hû yangını. Bu yüzden tedbir değil, takdirdir İbrahim. Dur yok, dua var.
Bu yüzden "Ateş gül, ateş gülbün ateş gülşen, ateş cuybar" İbrahim'e..

İbrahim'in kalbi mutmain. Bu yüzden İbrahim emniyette. İbrahim'in sırrı teslimiyette.

Âteş dahi kendi keyfiyetinde teslimiyette. "Yakma", denince yakıyor gibi görünse de yakmıyor, serinletiyor: "Ey ateş! Serin ve selametli ol" (21/69). Mücadele, su ve ateşten çok, toprak ve ateş arasında çünkü. İbrahim çamurdan yaratılmıştır. Şeytan ateşten çünkü. Gül ise toprak ister, ateş bir vasıta sadece. Bu yüzden "apaçık âteş gibi görünen cehennem, içinde zemherir barındırır.

Cehennem apaçık gösterilen âteş. Cennet sonradan gelecek. Gül isteyen, kendini ateşe teslim edecek.

Teslimiyet; İbrahim'in gerçekleşen rüyası. Bıçak altında, İsmail'in alnı.

Teslimiyet;
İbrahim'in gül bahçesi, mucizenin mucizeye inanana aralanan kapısı.

İbret:
Gömleği yanmayan "kalb-i selim", dünya durdukça güzellikle anılacak.

İbrahim ateşte. İsa çarmıhta, Musa Tih çölünde.

Gülün rengi çölün kızıllığından. Ateş güllerinin yangını ateşin yangınından.Ateş, yanmaya kabiliyeti olan maddeyi yakar. Ve her kul kendi hikayesince biraz İbrahim.

Ey yazgısı alemlere ibret için yazılmışsa nisbet olarak yanan!!

Yan ateşte, adın İbrahim olmasa da, İbrahim olan Yan Yan.

Bir bir çözülsün anlamı ateş oluşun. Bir kere yandı mı tenin ateşin koynunda? Uzaktan gök gürültüsü, fırtına. Korkma, artık korkma.

Hatırla, kaderinde ezelden ateş olan İbrahim, "yıldızlara şöyle bir" bakmıştı. Ve: "Batıp giden şeyleri sevmem"(6/76) demişti..

Bak sen de batıp giden yıldıza. Sekine inecektir kalbine unutma. Gül bahçesi yakında.

Âteş yitirmek; gül bahçesi yitirdiğinde üzülmemek.

Ateş bulmak; gülbahçesi bulduğunda sevinmemek.

O zaman işte önce boğula boğula. Sonra alev alev. Sonra köz.

Atın bütün kelimelerinizi ateşe.

O zaman siz: İbrahimsiniz.

Buyrun gül bahçeniz.

Nazan Bekiroğlu


59.gif
 

yunbet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 May 2007
Mesajlar
154
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
aliye kardeşim emegine saglık birde alttaki ayeti senden kopyalayacagım iznin olursa
 

yunbet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 May 2007
Mesajlar
154
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
sagolasın kardeşim allah sendende razı olsun
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
46
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Selamünaleyküm kalbi güzel canım kardeşim ALLAH c.c. razı olsun İNŞALLAH...
emeğine sağlık çok güzel bir paylaşım her zamanki gibi...
ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Dediler ki: "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın." Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa Biz, onları alçaltılmışlar kıldık. (Saffat Suresi, 97-98)

Bir ayette de Allah, kavminin Hz. İbrahim'e ne kadar düşmanca yaklaştığını, onu mutlaka öldürmek için tuzak hazırladıklarını şu şekilde bildirir:

Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır. (Ankebut Suresi, 24)

Müşriklerin, Allah'ın varlığının delillerini açıkça gördükleri halde, içlerinde Hz. İbrahim'i ateşe atacak kadar büyük bir öfke hissetmeleri, bu kişilerin elçilere ve iman sahiplerine olan kin ve tahammülsüzlüklerinin önemli bir örneğidir. Allah Kuran'da inkarcılar tarafından ateşe atılan diğer bazı müminlerin de haberini vermektedir:

Kahrolsun Ashab-ı Uhdud; 'Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,' Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. Ve mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlardan, yalnızca 'üstün ve güçlü olan,' övülen Allah'a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı. (Buruc Suresi, 4-8)

Ancak Allah inkarcıların tüm tuzaklarını olduğu gibi, zulmünü de boşa çıkarır. Müminler, kendilerine yapılan işkenceden dolayı Allah katında büyük bir sevap kazanırken, onlara bu zulmü yapan inkarcılar ebedi cehennem azabına müstahak olurlar.

İlk bakışta Hz. İbrahim'in çok sayıda inkarcı tarafından yakılarak öldürüleceği zannedilmektedir. Fakat ölüm ancak Allah'ın dilemesiyle olduğu gibi, ateş de ancak Allah'ın dilemesi ile "yakma" özelliğine sahip olmaktadır. Herşeyi yaratan Allah, o an ateşe Hz. İbrahim'e karşı "soğuk ve esenlik" olmasını emretmiş, inkar edenlerin tuzaklarını kendi başlarına geçirmiştir:

Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." Ona bir düzen kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık. (Enbiya Suresi, 69-71)

Allah tüm elçilerine yardım ettiği gibi, Hz. İbrahim'e de bu zor anında en güzel şekilde yardım etmiştir. Hz. Musa'ya tam Firavun ve askerlerinin yetiştiği anda denizin yarılarak yol açılması ve arkasından Firavun ordusunun denizde boğulması gibi, Hz. İbrahim'e kurulan tuzak da büyük bir mucizeyle bozulmuştur. İbrahim Peygamber inkar edenlerin kurdukları bu tuzak karşısındaki dirayetiyle, cesaretiyle ve tevekkülü ile müminlere örnektir. Son derece güçlü bir imanı olduğu için başına gelen bütün olayların bir kader üzerine yaratıldığının, Allah'ın bir planı olduğunun şuurundadır. Bunun için olumsuz gibi görünen bir olayda da Allah'ın yardımının ve desteğinin her zaman müminlerin yanında olacağını bilmiştir. Çünkü bu Allah'ın vaadidir; Allah müminlerin aleyhine inkar edenlere yol vermez. (Nisa Suresi, 141)

Müminlerin de Allah'a olan imanıyla, tevekkülü ve güzel ahlakıyla ayetlerde övülen İbrahim Peygamberi kendilerine örnek alarak, zorluklar karşısında her zaman Allah'a güçlü bir tevekkül göstermeleri ve herşeyi yaratanın Allah olduğunu asla unutmamaları gerekir. Nitekim zarar getireceği düşünülen olayların tümü aslında birer imtihan olarak ve yine müminlerin hayrına gerçekleşmektedir. Bu durumda Müslümanın daima şevkli ve azimli olması ve her zaman Rabbimize dayanıp güvenmesi Allah'ın rızasını kazanmaya en uygun tavır olacaktır.

Bundan dolayı inkarcıların tuzak, komplo ve saldırıları müminin hüzne kapılmasına ve sıkıntı duymasına kesinlikle sebep olmaz. Aksine her zaman için şevkinin artmasına ve Allah'a yakınlaşmasına vesile olur. Nitekim Allah Kuran'da Peygamberimiz (sav)'e bu konuda şöyle emretmiştir:

Sabret; senin sabrın ancak Allah iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir. (Nahl Suresi, 127-128)

 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
esselamu aleykum can kardeşim,
okudukça gözlerim ve kelimelerim nutku tutulmuş bekler hale geldiler.
Aklıma Hasan-ı Basri r.a.'ın Rabia'tül Adeviye r.a. için söyledikleri geldi kardeşim: ben Allah aşkını biliyorum ancak O bu aşkla yanıyor...yanmak söylemekten öte bir şeydi halbuki değil mi... teslimiyet...her şey bu kelimenin ateşe dönüşmesinde saklı galiba...Rabbim nasip etsin nasip etsin nasip etsin bizlere...
Değerli Nazan Bekiroğlunun bu muhteşem yazısını okumaktan bıkmam gibi geldi güzel kardeşim.teşekkür ederim Rabbim gönlünüze göre versin.her paylaştığınız güzelik zihnimizden gönlümüze bir yol bulsun ve köz etsin inşaallah.
selam ve dualarımla...Muhabbeti halkeden'e emanet olunB)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamünaleyküm kalbi güzel canım kardeşim ALLAH c.c. razı olsun İNŞALLAH...
emeğine sağlık çok güzel bir paylaşım her zamanki gibi...
ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...


Ve aleyküm Selam değerli ablacım..
Beğendiğinize sevindim.. Teşekkür ederim yorumunuz için..
Allah c.c cümlemizden razı olsun inşallah..
Baki Dualarım ve Selamlarımla..B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
6/74- Vaktiyle İbrahim babası Azer'e: Sen putları bir sürü tanrılar ediniyorsun öyle mi? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum. demişti.



6/75- Böylece İbrahim'e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

6/76- Üzerini gece kaplayınca bir yıldız gördü: Bu imiş Rabbim! dedi. Batıverince de: Ben böyle batanları sevmem. dedi.

6/77- Ay'ı doğarken görünce: Bu imiş Rabbim! dedi. Batınca da: Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, şu şaşkın topluluktan biri olacakmışım. dedi.

6/78- Güneşi doğmak üzere görünce: Bu imiş Rabbim, bu hepsinden büyük! dedi. O da batınca: Ey kavmim, haberiniz olsun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım!

6/79- Ben, her dinden geçip yalnız hakka eğilerek yüzümü o gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim. dedi.




6/80- Kavmi de onunla tartışmaya kalkıştı. O da dedi ki: Bana hakikatı doğrudan doğruya gösterdiği halde Allah hakkında benimle mücadeleye mi kalkışıyorsunuz? Sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden ise, ben hiçbir zaman korkmam. Rabbim dilemedikçe onlar bana hiçbir şey yapamaz. Rabbimin ilmi, herşeyi kuşatmıştır. Artık iyice bir düşünmez misiniz?

6/81- Hem nasıl olur da ben Allah'a koştuğunuz ortaklardan korkarım; baksanıza siz, Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken! Şu halde korkudan emin olmaya iki taraftan hangisi daha layık? Eğer biliyorsanız söyleyin.

6/82- İman edip de imanlarını bir haksızlıkla karıştırmayan kimseler, işte korkudan emin olmak onların hakkıdır ve hidayete erenler de onlardır.

6/83- Bu, kavmine karşı Bizim İbrahim'e vermiş olduğumuz hüccetimizdir. Biz dilediğimizi dercelere yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, herşeyi bilendir.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
NUR OLAN, ATEŞE DÜŞSE NE OLUR?

Evet, nur olan nâra düşse ne olur? İbrahim Aleyhisselâm ateşe düştü de ne oldu? Nur olduğu için Hazret-i Allah’ın Halil’ini ateş yakmadı, gül bahçesi oldu.
Âyet-i kerime’sinde:
“Ben cinleri ve insanları ancak (beni bilsinler) bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyuruyor. (Zâriyat: 56)
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri’nin bizi buraya niçin gönderdiğini anlamamız gerekiyor. Dünyada tek gaye O’nu bilmektir. O’nu bilen O’nu gördü demektir.
Meselâ; bir eve geldik, evde çok kıymetli ziynetler var, ev sahibi yanımızda bakıp dururken, o ziynetleri alabilir miyiz? Tabi ki alamayız. Çünkü ev sahibi görüyor.
Peki Hazret-i Allah her an bizimle olduğu ve bizi gördüğü halde nasıl günah işliyoruz? Demek ki, ev sahibinden çekindiğimiz kadar Hazret-i Allah’tan çekinmiyoruz. Bu çekinmeyiş, Hazret-i Allah’ı gerçekten bilemeyişimizdendir.
Âyet-i kerime’sinde:
“Nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir.” buyuruyor. (Hadid: 4)
Bunun için insan helâl kazanacak, helâl yiyecek, helâl giyecek ki; o vücud nurlansın ve hikmet husule gelsin. Helâl lokma ile beslenen ve lokmayı da ibadet ve taatla yakan, Allah yolunda harcayan vücut nurlanır. O nur bütün azalara yayılır. O nurlanan dil yalan söylemez, nurlanan el harama uzanmaz, o nurlu ayak harama gitmez, o nurlu göz harama bakmaz, o nurlu kulak haram duymak istemez. Nur olan Hazret-i Allah’a yönelir, Kur’an-ı kerim’i bilir, peygamberi Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i bilir.. Hak sözlerden hoşlanır, kendisi de konuştuğu zaman hikmetli konuşur. Hak söyler, Hakk’ı tarif eder.
Güzel geldik, güzel gidebilmemiz için güzel olmamız lâzım. Bu güzellik Hazret-i Kur’an’ın nur ışığı altında yürümekle, nur olmakla kazanılır.. Halkın sevgisini toplamamak için çok dikkat etmeliyiz, bize Allah-u Teâlâ yeter. Hazret-i Allah’ın sevgisi artarsa, sevdiğine de sevdirir. Herkesin ayakları kayarken, onun ayakları kaymamış olur. Rızâ noktasında nur sayesinde daim kalır. Ona ihsan edilen iyilik bir sermayedir. O sermayeyi harcar, o iyilik, o sermaye Hazret-i Allah’tan gelen bir nurdur. Işığını o nurdan alır, o bir hidayet nurudur, zulümâtı o nurla deler.
Dikkat edersek dilimiz konuşuyor, fakat elimiz konuşmuyor; halbuki el ve dil arasında hiçbir fark yok. Dilimizi konuşturan, elimizi de konuşturur, taşı da toprağı da konuşturur. Konuşturan O’dur, O’nu bilmek lâzım. Nuru veren de O, nur eden de O’dur. Bu lütuf Hakk’tandır. O ihsan edecek, O ikram edecek ki o nur husule gelsin ve Sahib-i Hakiki’nin nuru ile görmeye başlasın. Sonunda o nur ile de huzura varılır. Bir kul için ne büyük bir şereftir bu.
Âyet-i kerime’de:
“Allah kime nur vermemişse, onun nuru yoktur.” buyuruluyor. (Nur: 40)
İnsan, yüzünü O’na döndürmezse neyi bulur?Cenâb-ı Hakk, insanı kendini tanımak için yaratmış, kendini tanımayı insanın nefsini tanımasına bağlı kılmıştır. Bunun için de insana kendi nefsini bilme istidadını vermiştir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Nefsini bilen Rabb’ini bilir.” buyuruyorlar. (K. Hafâ)
Bunun gerçek mânâsı:
“Fakirliğimle övünürüm.” (K. Hafâ)
Hadis-i şerif’inden öğrenilir.
Buradaki fakirlikten murad “Ben fakirim; ruhum, bedenim, ilmim, malım ve bütün her şeyim sahibimindir. Hiçbir şeye malik değilim, fakirliğimle de övünürüm.” demektir.
Sen çık aradan kalsın nur olan Yaradan. Bunu anlar isek o zaman azâmet-i ilâhi kendiliğinden husule gelir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu duâyı çok sık yaparlardı.
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anh-buyurur ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz duâsında:
"Allah'ım! Kalbimde bir nur kıl, gözümde bir nur kıl, kulağımda bir nur kıl, sağımda bir nur, solumda bir nur, üstümde bir nur, altımda bir nur, önümde bir nur, arkamda bir nur kıl. Beni nur eyle!" (Buhârî)
Diye duâ ederlerdi.
Gaye nur olabilmektir. Çünkü bütün yaratılanlar o nurdan yaratılmıştır. Nurun menbaı odur. Onun için kâinata bakarsak Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm yazılı olduğu görülür, çünkü hep o nur.
Ashâb-ı kiram’ın ileri gelenlerinden Câbir -radiyallahu anh- Hazretleri:
“Yâ Resulellah! Allah-u Teâlâ en evvela neyi halketti?” diye sorduğunda Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimiz buyurdular ki:
"Allah-u Teâlâ her şeyden evvel senin peygamberinin nurunu kendi nurundan yarattı. O nur, Allah'ın izniyle dilediği yerde dolaşırdı. O zaman Levh, Kalem, Cennet, Cehennem, Melekler, yerler, gökler, insanlar ve cinler daha yaratılmamıştı.
Allah-u Teâlâ âlemleri yaratmayı murad edince, o nuru dört parçaya ayırdı.
Birinci parçadan Kalem'i, ikincisinden Levh-i mahfuz'u, üçüncüsünden Arş-ı rahman'ı halketti.
Dördüncü parçayı tekrar dörde böldü. Birinci parçasından Arş'ı taşıyan melekleri, ikincisinden Kürsi'yi, üçüncüsünden diğer melekleri yarattı.
Diğer parçayı da yine dörde böldü. Birincisinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı.
Kalan parçayı da dörde böldü. Birinci parçasından müminlerin gözlerinin nurunu, ikinci parçasından ilâhi mârifet yuvası olan kalplerinin nurunu, üçüncüsünden de dillerindeki nuru yarattı. Bu da 'Lâ ilâhe illallah Muhammed'ür-resulullah' tevhid nurudur." buyurmuşlardır. (El-Mevâhib'ül-Ledüniyye)
Nurun menbaı odur, o hep “Ümmetim! Ümmetim! Ümmetim!” buyurmuştur. Çünkü o nur idi; kurtulmak için değil, kurtarmak için gelmiş idi. Nâr nura ne yapabilir ki?
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri o sevdiği seçtiği peygamber kullarının her birine ayrı bir lütufla tecelli etmiştir. O lütuf Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-in nuru idi, geldikleri zaman Muhammed Aleyhisselâm’ın emaneti ile, nûr-i Muhammedî ile geldiler. Bütün peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimizdeki her fazilet, meziyet ve mazhariyet, üzerlerindeki emanet, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin nurunu taşıdıklarından ötürüdür. Tâ Adem Aleyhisselâm’dan beri o nur onların üzerlerinde döndü durdu, nihayet nurun sahibine kadar geldi, zaten onun nuru idi, nur nura kavuştu.
Hazret-i Allah’ın Hâlil’i hanif ve nurlu bir müslüman olan İbrahim Aleyhisselâm’ın putları yermesi, sonra da kırıp parçalamasına ve insanları bir olan Allah-u Teâlâ’ya ibadete dâvet etmesine, sapıklıkta ısrar eden dalâletteki müşrik kavmin tepkisi çok sert oldu. Bazıları öldürülmesini, bazıları da diri diri yakılmasını istiyorlardı. Kendilerini cehennem ateşinden kurtarmak isteyen peygamberlerini ateşte yakmak istiyorlardı.
Âyet-i kerime’de:
“Dediler ki: Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın.” (Saffat: 97)
Diğer bir Âyet-i kerime’de ise:
“Dediler ki: Eğer bir iş yapacaksanız, şunu yakın da ilâhlarınıza yardım edin!” buyurulmaktadır. (Enbiyâ: 68)
Dalâletteki şaşkın müşrikler kendilerine hiçbir faydası olmayan, her şeyden âciz olan putlarına sahip çıkmak ve onlar adına intikam almak istiyorlardı.
Nihayet İbrahim Halilullah’ı ateşte yakmaya karar verdiler ve onu hapsettiler. Ateşe atacakları yerde kalın bir duvar yaptılar ve odun toplamaya başladılar. Günlerce, aylarca odun taşıdılar. Hazırladıkları yer odun ile dolup dağ gibi büyük bir yığınak haline geldi. Daha sonra da Nemrudun emriyle ateşlediler. Odunların tutuşması birkaç gün sürdü, alevler dalgalar halinde göklere doğru dikiliyordu. Böyle bir ateşin benzeri yakılmamıştı. Manzarası korkunçtu. Harareti o dereceye varmıştı ki o civardaki kuşlar bile oradan geçmez olmuştu. Geçecek olsalar, yanıp kavruluyorlardı. İbrahim Aleyhisselâm’ı değil içine atabilmek yanına yaklaşmak bile imkânsızdı. Nihayet bir mancınık kurdular. İbrahim Aleyhisselâm’ı hapsettikleri yerden çıkarıp, ellerini ayaklarını sımsıkı bağladılar. Mancınığın kafesine koydular. O ise tevekkül ve yakinin en yüksek mertebesinde olduğu için gönlüne zerre kadar korku gelmedi. O zamanda dünyanın en büyük hükümdarlarından olan Nemrud ve erkânı, memleketin eşrafı, avam halk İbrahimAleyhisselâm’a verilecek cezayı görmek için toplanmış bulunuyorlardı. Kalplerinde tutuşan kin ateşi ise bu ateşten kat kat fazlaydı. Allah-u Teâlâ’nın Halil’i İbrahim Aleyhisselâm; ateşe doğru fırlattıklarında Cebrâil Aleyhisselâm gelerek “Ey İbrahim bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. “Hayır!” diye cevap verdi. “Allah’tan bir dileğin varsa söyle bildireyim!” dediğinde “O’nun benim halimi bilmesi bana yeter!” buyurdu. Çünkü o Hakk ile beraberdi, nur olmuştu, kalbi Rabb’isine iman ve güvenle dolmuş idi.
Her zamanki mütevekkil haliyle;
“Allah bana kâfi, O ne güzel vekildir.” virdine devem ediyordu. Böyle nurlu bir iman, nurlu bir teslimiyet içinde idi.
Allah-u Teâlâ’nın hıfz-u himayesinde olduğu için, ateş sadece elini kolunu bağladıkları ipleri yaktı, onun dışında hiçbir zarar vermedi.
Çünkü o anda eteşe Allah-u Teâlâ’nın şu ilâhi emri gelmişti:
“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol!” (Enbiyâ: 69)
Ateş hakkında ilâhi irade tecelli etti, yakıcı tesirini kaybedip zarar veremez hale geldi. Ateşe “Yakıcı ol!” emrini veren Zât-ı kibriyâ şimdide ona; “Serin ve selâmet ol!” emrini vermişti ve böylece;
“Allah onu ateşten kurtardı.” (Ankebut: 24)
Binbir müşkülatla yaktıkları o ateş yığınının bulunduğu cehennemi andıran yer, bir anda gül-gülistan kesildi, çiçekler açtı, ateş İbrahim Aleyhisselâm’ı yakmadı. Akarsuların, gül bahçelerinin ortasına selâmetle iniverdi, Allah-u Teâlâ nârı nur eyledi.
Bütün melekler bu hadiseyi hayranlıkla seyrettiler.
Âyet-i kerime’de:
“Şüphesiz ki bunda iman eden bir kavim için ibretler vardır.” buyuruluyor. (Ankebut: 24)
Buradan da anlaşılıyor ki; Hakk dâima bâtıl üzerine galebe çalmaktadır. Hakk için çalışanları Cenâb-ı Hakk himaye etmekte, bâtıl üzerinde bulunanlar ise er veya geç âleme karşı rezil ve rüsvay olmaktadırlar. Bu hem dünyada, hem de ahirette böyledir.



 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
20080628114005_urfa_balikligol11.jpg




Ateş'in, Halilullah'ı Yakmaması



İbrahim aleyhisselam'ın ateşe atılması kararlaştırıldıktan sonra odun toplanıyor ve kocaman bir ateş yakılıyor.. Rivayete göre İblis, insan şekline girip Nemrud'a mancınık kullanmasını tavsiye ediyor .

Kur'an'da : « Onun (İbrahim) için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın ! dediler » buyurulmuştur. Bir bina (mancınık) yapılıp oradan İbrahim aleyhisselam ateşe atılınca, ateş bir gül bahçesi oluyor. Diğer bir rivayete göre içi balık dolu bir havuz oluyor ateş. Ve böylece ateş, Halilürrahman'ı yakmıyor. Bu kurtarma olayı, Kur'an-ı Kerim'in Enbiya suresinde bildirilmiştir : « Ey ateş ! İbrahim için serinlik ve esenlik ol» dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler, fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk » . Bugün Ş. Urfa'da « Ayn-i Zelika » veya « Halilürrahman » isminde 50x30 m boylarında bir havuz vardır. Buranın Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı yer olduğu, balkkların ise odunlardan meydana geldiği iddia olunmakta ve kimse bu balıklara dokunmamaktadır . Tevrat'ta bir bilgi yoktur..
 

neslihantozan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Şub 2008
Mesajlar
3,695
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
pastalar2008.blogcu.com
Âteş de aşk ve ölüm gibi, sadece öz nefiste idrak edilebilecek tecrübelerden. Kimse kimsenin yerine yanmıyor ve kimsenin yangını kimsenin yangınına uymuyorselamun aleyküm aliyem eline sağlık ablacım selam ve dua ile
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ne mutlu, ALLAH İNDİNDEKİ DİN’i anlayıp gereğini yaşamak gayesi ile varolmuşlara…
Ve Ne Mutlu o insana (İbrahim A.S) ki; kendisine zerre kadar uyarı/bilgi/vahy/işaret gelmemesine rağmen, en büyük nimet olan AKLI kullanarak Vahid / Ehad olanı bulana... Ve Din'i, SADECE O EHAD olana has kılana...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
esselamu aleykum can kardeşim,
okudukça gözlerim ve kelimelerim nutku tutulmuş bekler hale geldiler.
Aklıma Hasan-ı Basri r.a.'ın Rabia'tül Adeviye r.a. için söyledikleri geldi kardeşim: ben Allah aşkını biliyorum ancak O bu aşkla yanıyor...yanmak söylemekten öte bir şeydi halbuki değil mi... teslimiyet...her şey bu kelimenin ateşe dönüşmesinde saklı galiba...Rabbim nasip etsin nasip etsin nasip etsin bizlere...
Değerli Nazan Bekiroğlunun bu muhteşem yazısını okumaktan bıkmam gibi geldi güzel kardeşim.teşekkür ederim Rabbim gönlünüze göre versin.her paylaştığınız güzelik zihnimizden gönlümüze bir yol bulsun ve köz etsin inşaallah.
selam ve dualarımla...Muhabbeti halkeden'e emanet olunB)


Ve aleyküm Selam can kardeşim.
Bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.. Gönlünüze sağlık olsun inşallah.Beğendiğinize sevindim. Allah c.c cümlemizden razı olsun güzel kardeşim.. Kalbi aminler bu güzel dualarınıza inşallah.. Sinelerin, biricik manevi gücü olan iman sırrı ile, hayatın tüm ''ateş'' imtihanlarından İbrahim duruşuyla çıkmayı nasip etsin Rabbimiz c.c.. Dünya görüşümüzü, İbrahim aleyhisselam'ın tevhidi yaşayışıyla şekillendirmek;
Nar'ları, gülşenlere çevirebilmek duası ile..

En Güzel'e emanetsiniz inşallah güzel kardeşim.. Selam, baki Dua ve muhabbetle kalın inşallah.. B)
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38

Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.
Allah razı olsun kardeşim, emeklerinize sağlık,
Allah'a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.

motor1hr9.gif
kuranpf3.gif
atlxi8.gif


gif078tw8jw5.gif

Kedi, aslangiller familyasındandır. Ama 40 tane kedi bir araya gelse, bir tane aslan etmez.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Tevhid: Rasullerin Ortak Çağrısı



İbrahim Aleyhisselamın Putları Kırması


İbrahim aleyhisselamın putlara karşı tutum ve davranışı, kavmi arasında yayılmış, fakat bu hususta Nemrud’a hiçbir haber ulaşmamıştı. Babası İbrahim (as) putperestliğe
Geri çevirmek için bir tedbir düşündü. İbrahim i bayram gününe davet etti. Onun tekrar endi dinlerine döneceğini düşünüyordu. Bayram günü Hz. İbrahim onlarla birlikte yola çıktı. Rivayete göre yolun bir kısmında, kendisini yere attı ve “ Ben hastayım, vebaya tutuldum” diye feryat etmeye başladı. Bunu duyan halk kaçıştılar. İbrahim zayıflıkları sebebiyle geride kalanlara şöyle seslendi. “ Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım” ( Enbiya 57)
Bundan sonra İbrahim (as) dönüp putların bulunduğu binaya geldi. Putperestler bayram gününe gitmeden yemekler yapıp putların önüne koymuşlardır. dönüşümüzde putlarımızın bereketlendireceği bu yiyecekleri yeriz demişlerdi. İbrahim (as putlara ve önlerindeki yemeklere bakarak “ Ne diye yemek yemiyorsunuz? Size ne oluyordu hiç konuşmuyorsunuz.?” dedi (Saffat 91-92)
Eline geçirdiği baltayla bütün putları kırdı. Yalnız “ onların en büyüğünü bıraktı belki de ona başvururlar” diye ( Enbiya 58 )
Baltayı en büyük putun boynuna astıktan sonra put haneden çıkıp gitti.
Putperestler yemeklerini almak için geldiklerinde durumu öğrendiler. Bu olayı kimin yaptığını düşünürken “bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o zalimlerden biridir.” Dediler ( Enbiya 59)
“(Bir kısmı) : bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş” dediler. ( Enbiya 60 )
“ O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Beli şahitlik ederler” ( Enbiya 61)
İbrahim i getirdiklerinde ona ilahlarına bunu kendisinin yapıp yapmadığını sordular.(Enbiya 62)
İbrahim (as) bu işi büyük olan putun yapabileceğini, konuşabiliyorsa ona sormalarını istedi. (Enbiya 63)
Putperestler putlarını yalnız bıraktıkları için kendilerine kızdılar ve birbirlerini suçladılar. Hz. İbrahim’e putların konuşamadığını biliyorsun diye karşılık verdiler. Hz İbrahim kendi dillerinden hakikati duymak istiyordu. Onların düşünüp, akıl edip yanlışta olduklarını anlamalarını bekliyordu. Fakat onlar yine eski inanç ve tartışmalarına geri döndüler.
“ İbrahim: öyleyse dedi. Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hala tapacak mısınız?” ( Enbiya 66 ) fakat halkını inançlarından vazgeçiremedi.

İbrahim Aleyhisselamın Sorguya Çekilip Ateşe Atılması:

Nemrud bu olaylardan sonra İbrahim (as) ı huzuruna çağırıp ona ibadet ettiğin, ululuğundan ve üstünlüğünden söz eteğin ilahını gördün mü? Nasıldır o? Diye sordu. İbrahim (as) Nemrud’a “ benim Rabbim hem diriltir hem öldürür “ deyince, Nemrud “bende öldürür ve diriltirim” dedi.(Bakara 258) Zindan dan iki mahkum getirtti. Birini bağışladı, diğerini öldürttü. İbrahim e birini öldürdüğünü, diğerine hayat verdiğini söyledi. Bu defa İbrahim (as) Benim Rabbim güneşi doğudan getiriyor. Haydi, sende batıdan getir deye cevap verdi. Nemrud bu cevap karşısında şaşırıp kaldı. Ve Hz. İbrahimi 7 yıl zindan da hapsetti. Yedi yıl sonra Nemrud ve kavmi Hz İbrahim’i öldürmek için sözbirliği ettiler. onun için bir bine yapıp derhal onu ateşe atın dediler. (Safahat 97)
“Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin dediler.(Enbiya 68)
Hz. İbrahim kavmi onu yakmak için büyük bir ateş hazırladılar ve eli kolu bağlı olarak ateşe attılar, İbrahim (as) ise, “bana Allah’ın sahip çıkması yeter; o ne güzel bir sahip” diyerek Allah’a sığınıyordu. Ateşe atıldığı vakit İbrahim(as)’ın Yüce Allah’a olan tevekküllü en yüksek derecede idi. Tevhidi vesilesiz aracısız, katkısız tevhitti. O zaman Yüce Allah tarafından” Ey ateş İbrahim e karşı serinlik ve selametlik ol!” buyurdu. (Enbiya 69) Ateş İbrahim i yakmadı. Bir rivayette gül bahçesine anlatılmaktadır. Hz. İbrahim ‘in hayatının bir bölümünü anlatmaya çalıştık, bütün peygamberlerin hayatlarından olduğu gibi Hz. Peygamber’in hayatından da öğreneceğimiz ders alacağımız ibretlik bir gerçek yaşam öyküsü var.
İbrahim (as) putları satamayınca bir ırmağın kıyısına götürüp başlarını, suya sokar, kavminin putlara olan düşkünlüğüyle alay etmek için “ içiniz” der, hiç satmadan onları eve geri getirirdi.

İbrahim (as)’ın Peygamber Oluşu

Nihayet İbrahim’in Peygamberliği zuhur etmiş.Yüce Allah O’na Cebrail’i gönderip dinini öğretmiş ve kavmine peygamber olarak göndermişti.
İbrahim (as) babası ve kavmiyle aralarında geçenler Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılmaktadır.

“ Bir zaman o babasına dedi ki: “babacığım, duymayan, görmeyen, ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?” Meryem 42
“ Babacığım hakikaten sana gelmeyen ilim bana geldi. Öyleyse bana uyki seni düze çıkarayım.” Meryem 43
“ Babacığım şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan çok merhametli olan Allah’a asi oldu” Meryem 44
“Babacığım Allah tarafından sana azap dokunup ta şeytanın yakını olmandan korkuyorum” Meryem 45

Hz İbrahim putperestliğe savaş açarken sadece birkaç tane heykele savaş açmamıştır. Aynı zamanda bu heykelleri, bu putları kullanarak kendi menfaatleri için insanlığa eziyet eden zalimlere, gücüm kuvvetin sadece kendi ellerinde olduğunu ilen eden bedbahtlara, kendini tek Malik, tek otorite olarak gören Nemrudlara, Firavunlara, Karunlara, İzmlere karşı savaş açmıştır. Sonrada milletini, hiç bir insanın diğerine üstünlüğünün bulunmadığı, tek hükümran, tek Malik, tek yaratıcı olan Allah’a inanmaya, sadece ona ibadet etmeye, sadece ona boyun eğmeye, ona secde etmeye, ondan korkmaya, yani tevhid dinine çağırmıştır.
İbrahim peygamber çocukluğundan itibaren tek başına ailesine, milletine, zalim hükümdarlara karşı tevhid mücadelesini sürdürmüş, bütün sıkıntılara, bütün zulümlere rağmen davasından vazgeçmemiş İbrahim’i bir başkaldırış sergilemiştir. Bugün bizlerde her türlü baskı, sıkıntı, zorluklar altında dahi olsak, yeryüzünde tek kişi dahi kalsak, hakkı insanlara anlatmak zorundayız. Rabbimiz bizleri bu mücadeleyi en güzel şekilde veren kullarından eylesin. Yılmadan usanmadan çalışma gayreti nasip etsin.


Kaynaklar: M.Asım Köksal Peygamber tarihi
 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Esselamun aleyküm değerli kardeşim
Allah c.c. razı olsun.Nasihat içeren sözler çok güzeldi.
Emeğinize sağlık kardeşim.Hz İbrahimi örnek almak duası ile...
Allah a emanetsiniz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt