Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Onların Âlemi’ nden Yansımalar (Ahmed Er-Rufâî Hz.) (1 Kullanıcı)

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com


Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—İşler niyetlere bağlıdır. Herkese niyet ettiği şey vardır.
Buna göre, bir kimsenin yapmaya hazırlandığı şey:
Allah ve peygamber yolu ise.. Allah’a ve Peygambere varır.
Eğer dünya ise.. ona kavuşur
Bir kadınsa.. onu da bulur.
Hâsılı: O şahsın yolu, niyet ettiği şeye çıkar.
Enes bin Malik (Hızır a.s. ın tamir ettiği duvardaki) hazinede şu yazıların olduğunu söylüyor:


-Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile..
Ölüme inanana şaşıyorum: Nasıl neşeleniyor?
Kadere tam inanmışa hayret ediyorum: Nasıl mahzun oluyor?
Cehenneme inanmışa taaccüp ediyorum: Nasıl gülebiliyor?
Dünyanın yıkılmasını bilen için parmak ısırıyorum: Ona bağlı olanlara nasıl sarılıyor?.. Ve kendisini onun havasına nasıl kaptırıyor?..

İlah olarak ancak Allah vardır. Muhammed onun Rasûlüdür.
Şu adama hayret etmemek elde değil:
Öyle işler tutuyor ki, başkası yapsa darılıyor, kendisi yapınca aklına bir şey gelmiyor.
Kendisine biri isyan etse kızıyor; ama kendisi isyan edince aklına bir şey gelmiyor.
Ve itaat edilmesini istediği halde, kendisi kimseye itaat etmiyor.
Sonra, herkesi kötüler; ama nefsinin kötülüklerini görmez.

Hatem’ül-Asam şöyle diyor:

-Kuldan utanıp; Allah’tan utanmayana..
Kulların rızasını almak istediği halde; Allah’ın rızasını aramayana..
İtaat ehlini sevdiği halde; günahkar olmaya devam edene..
Allah’ın kuvvet ve kudretini bildiği halde; kaçana..
Allah’ın nimetlerini yiyip şükrüne yanaşmayana parasıyla mal mülk kazandırdığı halde; iyilik yolu ile insan kalbi kazanmayana..
Güzel sözlü dahi olsa; onları kendisine bağlamayana şaşırıyorum. (193)
Hanis b. Abdullah şöyle diyor:

—Hayret ediyorum:

Bir kimse vardır; gece sabahlara kadar ibadet eder, gündüzlerini oruçlu geçirir.. Böylece günahlara da girmez.
Böyle olduğu halde, bu zatı daima gözyaşları içinde görürsün.

Bir başka kimse vardır ki: Geceleri sabahlara kadar uyur, güneş her zaman üzerine doğar. Gündüzlerini oyun ve oyuncakla geçirir. Her çeşit hataları da işlemekten çekinmez.. Durumu böyle olmasına rağmen, bunu da daima güler bulursun (193)
Yahya b. Maaz anlatıyor:

—İrfan sahibi için cenneti düşünmek ölümdür. Cehennemi hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında nasıl yaşanır?..
Cennetsiz olmaz, cehenneme ise hiç kimse dayanamaz. (194)
İsmi bilinmeyen bir zat şöyle diyor:

—Kavuşmayı düşünmek ölümdür. Ayrılmayı hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında diri kalabilene hayret edilir.
İrfan sahibinin ölmesine şaşılır.
Çünkü o; irfan hoşluğu ile ayrılık ölümü arasındadır.
Acaba irfan hoşluğu ile ölmek mi iyi?..
Yoksa, firkat ve ayrılıkla hayat sürmek mi hoş olur?..

Seni anınca ölürüm, sonra dirilirim;
Ki, vuslat suyun olmasa nasıl dirilirim?..
İhsan ile dirilirim, şevkle de ölürüm;
Uğruna nice dirilir, nice kez ölürüm..

Sevgiyi bardak bardak içip de kaldım;
Amma ki, ne şarap bitti ne ben kandım

Ahmed Er-Rufâî Hz. Onların Âlemi’ nden faydalanılmıştır.....
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
AHMED RÜFAÎ Hz. Hac farizasını îfa ettikten sonra, dedesi Resul-ü Azam (s.a.v.) Efendimizin kabri şerifini ziyaret geldi.
Medine-i Münevvere’ye yaklaşınca ayakkabılarını çıkardı, yalınayak yürümeye başladı.
Bu hal ile Ravza-ı Mutahhara’ya geldi. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin kabri önünde kıbleye dönüp durdu… Ve:

-Esselâmü Aleyke yâ ceddi!.. dedi ve şu beyti okumaya başladı:

Bu uzaklık halinde ruhumu elçi yolluyorum,
Bu yeri öpsün diyerek vekil tayin ediyorum.
İşte bu, kalıpların devleti, hazır bekliyorum…
Sağ elini uzat; dudaklarım yansın istiyorum.

İşte… bundan sonradır ki; Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek eli parlak bir şekilde geldi ve Rüfai Hz. o yılki hacılardan çokça kalabalık şahitler huzurunda onu öptü. Bu vakıaya şahit olanların başında; Sultan’ül Evliya Şeyh Abdülkadir Geylânî Hz. de vardı.
Vaaza ya da derse başladığı zaman yakınındakiler nasıl duyuyorsa, uzaktakiler de aynı şekilde işitir ve duyarlardı.

1. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Allah’ı yaratıcı bilen, Muhammed’i Resul/Nebi olarak kabul eden, din olarak İslâm’ı seçen kimse; İmanın tadını aldı.

Bu Hadis-i Şerifte belirtilen hal bir zevk işidir; Hakka bağlılıktan doğar. Bu bağlılık da Allah’ı bilmektir. Bu bilgi ise marifettir.
Bu marifet bir nurdur. Allah, sevdiği kulların kalbine koyar. Bundan daha yüce, bu nurdan daha büyük bir şey yoktur.
Çünkü marifet nurudur. Marifetin hakiki manası ise: Kalbin yaratıcı ile hayata kavuşması demektir.
Bir kimsenin nefsi ıslah olursa; dünya onu bırakır. Kalbi ölü olandan; Mevlâsı uzak durur.
Ârif hem ölü, hem diridir.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

—Eğer Hakka karşı tam irfan sahibi olabilseydiniz; o irfandan sonra, cehle ve bilgisizliğe yer olmadığını anlardınız. Dağlar çağrılarınızla yerlerinden oynardı.

Bana kalırsa marifeti şöyle anlatırım:

—Marifet üç dallı bir ağaç gibidir: Tevhid, tecrid, tefrid.
Tevhid, ikrar manasınadır.
Tecrid, ihlas demektir.
Tefrid, herhalde ona bağlanmaktır. Ondan başkasını bırakmaktır. Terfidin asıl manası budur.

Tevhidin ilk basamağı: Hakka yapılacağı vehmedilen her çeşit şirki bırakmaktır.

Tecridin ilk basamağı: Bilcümle sebeplerden kesilmektir.

Tefridin ilk basamağı: Yersiz, şekilsiz, nispetsiz olarak Allah’a bağlanmaktır. Ona mal olmaktır. Bu hal en ağır olandır. Buna ermek için sayacağımız beş şartın bulunması lazımdır.

1- Gizlide, aşikârda Allah’tan korkmak.
2- Her çeşit kulluk vazifelerini yerine getirmek.
3- Her bakımdan ilahi emirler önünde boyun eğmek.
4- İhlâs sahibi olmak. Bu ihlasın sözde, işte ve niyette olması şarttır.
5- Her halde ve her işte daima Allah’a yakın olduğunu, Allah’ın kendisine şah damarından daha yakın olduğunu murakabe etmek.

2. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Akıllı ve zeki insan; nefsine hâkim olandır, ölümden sonrasını düşünüp ona göre iş tutandır.
Aciz kimse ise; Nefsine uyan, şahsi hevesleri peşinde koşan ve Allah’a karşı böbürlenendir.

Evet, bilmek kuldan, bildirmek de Allah’tandır.
Doğru olan şudur ki: Allah bir kulu, kulları arasından seçmek isterse, onu onların arasından ayırır; kendi sırrına vakıf kılar. Marifet nuru ihsan eder, o da işlerine o nurla bakar, görür. Yeter ki o, bir kula fazilet ihsanı istesin. İsteyince, bütün hidayet kapılarını açar. Ayıklık verir, uykudan uyandırır. Bundan sonra o seçilen kula en büyük iyiliklerden olan kalb açıklığı gelir. Bu kalb açıklığından sonra o kalbe günah girmez. O kalb ölmez, diri kalır. Bu dirilik; anlayış değildir. Vehim kaybolur, hakikat gelir. (82,83)

3. Hadis-i Şerif:

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

“-İslâm açıktan bilinir.
İman kalptedir, bilinmez.
Takva; işte şuradadır.”

-“Takva,” derken üç defa tekrarladı ve kalbini işaret etti.
Kalpte yerleşen ve orada imanı kuvvetlendiren takvadır. Bu takva ise ilâhi marifetin ruhudur. (86)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:

—İnsan saklı sırra bir örtüdür. İçte olan dışa vurur. Hayır ise hayır, şer ise şer.

Ahmed Er-Rufâî Hz. Onların Âlemi’ nden faydalanılmıştır.....
 

Hasıl ı Kelam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Ağu 2008
Mesajlar
2,034
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Selamun Aleyküm;

Allah celle celalüh razı olsun.AHMED RÜFAÎ hazretleri Seyyid miş yani öyle mi?
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Selamun Aleyküm;

Allah celle celalüh razı olsun.AHMED RÜFAÎ hazretleri Seyyid miş yani öyle mi?


aleykum selam
''
''Peygamber efendimizin soyundan olup seyyiddir. Anne tarafından da nesebi hazreti Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye dayanır. Bu yüzden kendisine Ebü'l-Alemeyn, iki sancak sâhibi künyesi verilmiştir. Ebü'l-Abbâs da denir. Benî Rıfâe kabîlesine mensûb olduğu için Rıfâî nisbeti ile meşhur oldu.''
ecmain olsun güzel kardeşim ..
selam ve dua ile

 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
50
ALLAH’ı yaratıcı bilen, Muhammed’i Resul/Nebi olarak kabul eden, din olarak İslâm’ı seçen kimse; İmanın tadını aldı.
Gizlide, aşikârda ALLAH’tan korkmak.
2- Her çeşit kulluk vazifelerini yerine getirmek.
3- Her bakımdan ilahi emirler önünde boyun eğmek.
4- İhlâs sahibi olmak. Bu ihlasın sözde, işte ve niyette olması şarttır.
5- Her halde ve her işte daima ALLAH’a yakın olduğunu, ALLAH’ın kendisine şah damarından daha yakın olduğunu murakabe etmek.
—Akıllı ve zeki insan; nefsine hâkim olandır, ölümden sonrasını düşünüp ona göre iş tutandır.
Aciz kimse ise; Nefsine uyan, şahsi hevesleri peşinde koşan ve ALLAH’a karşı böbürlenendir.
İslâm açıktan bilinir.
İman kalptedir, bilinmez.
Takva; işte şuradadır.”

İnsan saklı sırra bir örtüdür. İçte olan dışa vurur. Hayır ise hayır, şer ise şer



selamunaleykum canım benım
cok beğenerek ve öğrenerek okudum
allah razı olsun
bak özetlemeye çalıştım:)
allaha emanet ol canım
cok cok mutlu kal
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
ALLAH’ı yaratıcı bilen, Muhammed’i Resul/Nebi olarak kabul eden, din olarak İslâm’ı seçen kimse; İmanın tadını aldı.
Gizlide, aşikârda ALLAH’tan korkmak.
2- Her çeşit kulluk vazifelerini yerine getirmek.
3- Her bakımdan ilahi emirler önünde boyun eğmek.
4- İhlâs sahibi olmak. Bu ihlasın sözde, işte ve niyette olması şarttır.
5- Her halde ve her işte daima ALLAH’a yakın olduğunu, ALLAH’ın kendisine şah damarından daha yakın olduğunu murakabe etmek.
—Akıllı ve zeki insan; nefsine hâkim olandır, ölümden sonrasını düşünüp ona göre iş tutandır.
Aciz kimse ise; Nefsine uyan, şahsi hevesleri peşinde koşan ve ALLAH’a karşı böbürlenendir.
İslâm açıktan bilinir.
İman kalptedir, bilinmez.
Takva; işte şuradadır.”
Takva,” derken üç defa tekrarladı ve kalbini işaret etti.

İnsan saklı sırra bir örtüdür. İçte olan dışa vurur. Hayır ise hayır, şer ise şer



selamunaleykum canım benım
cok beğenerek ve öğrenerek okudum
allah razı olsun
bak özetlemeye çalıştım:)
allaha emanet ol canım
cok cok mutlu kal


aleykum selam güzel hocam..
ne güzel nasiplenmişsiniz . buna vesile olmuşum .. hamdolsun ..
bismillah diyelim büğünki karımız bununla başlasın inşaALLAH ..
gününüz hayırlı ve bereketli nurlu olsun...
rabbmize emanet olun .. hep mutlu kalın inşaALLAH ..

selam ve dua ile B)B)B)
 

berat05

Yönetici
Katılım
26 Eki 2007
Mesajlar
7,764
Tepki puanı
1,035
Puanları
163
Yaş
48
Konum
Gönlün olduğu yerde
Esselamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Esselamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhu




Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—İşler niyetlere bağlıdır. Herkese niyet ettiği şey vardır.
Buna göre, bir kimsenin yapmaya hazırlandığı şey:
Allah ve peygamber yolu ise.. Allah’a ve Peygambere varır.
Eğer dünya ise.. ona kavuşur
Bir kadınsa.. onu da bulur.
Hâsılı: O şahsın yolu, niyet ettiği şeye çıkar.
Enes bin Malik (Hızır a.s. ın tamir ettiği duvardaki) hazinede şu yazıların olduğunu söylüyor:


-Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile..
Ölüme inanana şaşıyorum: Nasıl neşeleniyor?
Kadere tam inanmışa hayret ediyorum: Nasıl mahzun oluyor?
Cehenneme inanmışa taaccüp ediyorum: Nasıl gülebiliyor?
Dünyanın yıkılmasını bilen için parmak ısırıyorum: Ona bağlı olanlara nasıl sarılıyor?.. Ve kendisini onun havasına nasıl kaptırıyor?..

İlah olarak ancak Allah vardır. Muhammed onun Rasûlüdür.
Şu adama hayret etmemek elde değil:
Öyle işler tutuyor ki, başkası yapsa darılıyor, kendisi yapınca aklına bir şey gelmiyor.
Kendisine biri isyan etse kızıyor; ama kendisi isyan edince aklına bir şey gelmiyor.
Ve itaat edilmesini istediği halde, kendisi kimseye itaat etmiyor.
Sonra, herkesi kötüler; ama nefsinin kötülüklerini görmez.

Hatem’ül-Asam şöyle diyor:

-Kuldan utanıp; Allah’tan utanmayana..
Kulların rızasını almak istediği halde; Allah’ın rızasını aramayana..
İtaat ehlini sevdiği halde; günahkar olmaya devam edene..
Allah’ın kuvvet ve kudretini bildiği halde; kaçana..
Allah’ın nimetlerini yiyip şükrüne yanaşmayana parasıyla mal mülk kazandırdığı halde; iyilik yolu ile insan kalbi kazanmayana..
Güzel sözlü dahi olsa; onları kendisine bağlamayana şaşırıyorum. (193)
Hanis b. Abdullah şöyle diyor:

—Hayret ediyorum:

Bir kimse vardır; gece sabahlara kadar ibadet eder, gündüzlerini oruçlu geçirir.. Böylece günahlara da girmez.
Böyle olduğu halde, bu zatı daima gözyaşları içinde görürsün.

Bir başka kimse vardır ki: Geceleri sabahlara kadar uyur, güneş her zaman üzerine doğar. Gündüzlerini oyun ve oyuncakla geçirir. Her çeşit hataları da işlemekten çekinmez.. Durumu böyle olmasına rağmen, bunu da daima güler bulursun (193)
Yahya b. Maaz anlatıyor:

—İrfan sahibi için cenneti düşünmek ölümdür. Cehennemi hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında nasıl yaşanır?..
Cennetsiz olmaz, cehenneme ise hiç kimse dayanamaz. (194)
İsmi bilinmeyen bir zat şöyle diyor:

—Kavuşmayı düşünmek ölümdür. Ayrılmayı hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında diri kalabilene hayret edilir.
İrfan sahibinin ölmesine şaşılır.
Çünkü o; irfan hoşluğu ile ayrılık ölümü arasındadır.
Acaba irfan hoşluğu ile ölmek mi iyi?..
Yoksa, firkat ve ayrılıkla hayat sürmek mi hoş olur?..

Seni anınca ölürüm, sonra dirilirim;
Ki, vuslat suyun olmasa nasıl dirilirim?..
İhsan ile dirilirim, şevkle de ölürüm;
Uğruna nice dirilir, nice kez ölürüm..

Sevgiyi bardak bardak içip de kaldım;
Amma ki, ne şarap bitti ne ben kandım


Ahmed Er-Rufâî Hz. Onların Âlemi’ nden faydalanılmıştır.....



Allah c.c. razı olsun...ilk defa okudum.çok etkileyici,düşündürücü....

RABBİM idrak edip hayata geçirenlerden olabilmeyi nasip eylesin inşallah
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—İşler niyetlere bağlıdır. Herkese niyet ettiği şey vardır.
Buna göre, bir kimsenin yapmaya hazırlandığı şey:
Allah ve peygamber yolu ise.. Allah’a ve Peygambere varır.
Eğer dünya ise.. ona kavuşur
Bir kadınsa.. onu da bulur.
Hâsılı: O şahsın yolu, niyet ettiği şeye çıkar.
Enes bin Malik (Hızır a.s. ın tamir ettiği duvardaki) hazinede şu yazıların olduğunu söylüyor:


-Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile..
Ölüme inanana şaşıyorum: Nasıl neşeleniyor?
Kadere tam inanmışa hayret ediyorum: Nasıl mahzun oluyor?
Cehenneme inanmışa taaccüp ediyorum: Nasıl gülebiliyor?
Dünyanın yıkılmasını bilen için parmak ısırıyorum: Ona bağlı olanlara nasıl sarılıyor?.. Ve kendisini onun havasına nasıl kaptırıyor?..

İlah olarak ancak Allah vardır. Muhammed onun Rasûlüdür.
Şu adama hayret etmemek elde değil:
Öyle işler tutuyor ki, başkası yapsa darılıyor, kendisi yapınca aklına bir şey gelmiyor.
Kendisine biri isyan etse kızıyor; ama kendisi isyan edince aklına bir şey gelmiyor.
Ve itaat edilmesini istediği halde, kendisi kimseye itaat etmiyor.
Sonra, herkesi kötüler; ama nefsinin kötülüklerini görmez.

Hatem’ül-Asam şöyle diyor:

-Kuldan utanıp; Allah’tan utanmayana..
Kulların rızasını almak istediği halde; Allah’ın rızasını aramayana..
İtaat ehlini sevdiği halde; günahkar olmaya devam edene..
Allah’ın kuvvet ve kudretini bildiği halde; kaçana..
Allah’ın nimetlerini yiyip şükrüne yanaşmayana parasıyla mal mülk kazandırdığı halde; iyilik yolu ile insan kalbi kazanmayana..
Güzel sözlü dahi olsa; onları kendisine bağlamayana şaşırıyorum. (193)
Hanis b. Abdullah şöyle diyor:

—Hayret ediyorum:

Bir kimse vardır; gece sabahlara kadar ibadet eder, gündüzlerini oruçlu geçirir.. Böylece günahlara da girmez.
Böyle olduğu halde, bu zatı daima gözyaşları içinde görürsün.

Bir başka kimse vardır ki: Geceleri sabahlara kadar uyur, güneş her zaman üzerine doğar. Gündüzlerini oyun ve oyuncakla geçirir. Her çeşit hataları da işlemekten çekinmez.. Durumu böyle olmasına rağmen, bunu da daima güler bulursun (193)
Yahya b. Maaz anlatıyor:

—İrfan sahibi için cenneti düşünmek ölümdür. Cehennemi hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında nasıl yaşanır?..
Cennetsiz olmaz, cehenneme ise hiç kimse dayanamaz. (194)
İsmi bilinmeyen bir zat şöyle diyor:

—Kavuşmayı düşünmek ölümdür. Ayrılmayı hatırlamak yine ölümdür. Bu iki ölüm arasında diri kalabilene hayret edilir.
İrfan sahibinin ölmesine şaşılır.
Çünkü o; irfan hoşluğu ile ayrılık ölümü arasındadır.
Acaba irfan hoşluğu ile ölmek mi iyi?..
Yoksa, firkat ve ayrılıkla hayat sürmek mi hoş olur?..

Seni anınca ölürüm, sonra dirilirim;
Ki, vuslat suyun olmasa nasıl dirilirim?..
İhsan ile dirilirim, şevkle de ölürüm;
Uğruna nice dirilir, nice kez ölürüm..

Sevgiyi bardak bardak içip de kaldım;
Amma ki, ne şarap bitti ne ben kandım


Ahmed Er-Rufâî Hz. Onların Âlemi’ nden faydalanılmıştır.....



Allah c.c. razı olsun...ilk defa okudum.çok etkileyici,düşündürücü....


RABBİM idrak edip hayata geçirenlerden olabilmeyi nasip eylesin inşallah

aleykum selam güzel kardeşim ..
inşaALLLAH .. Cümlemizi anlayanlardan . eylesin rabbim ..
teşekkürler kardeşim ..
selam ve dua ile
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Kişi insanlar arasında herhangi bir hüküm veya karar vereceği zaman, doğruluğunun gölgesi altındadır. Yahut böyle hüküm vermelidir.

Bu hal insanın yaratanı uğruna, nefsi için sevdiği şeyi terk etmesi demektir.. Eğer bütün şahsi arzularından sıyrılarak hükmünü verirse, onun kıymetine paha biçilmez.
Sevgi yakar, aşk coşturur.
İman sahibi az konuşur; çok iş yapar.
Münafık ise az iş yapar, çok konuşur.
Allah’ın darılması; cehennemde yanmaktan daha zordur.
Onun rızası ise; cennete girmekten daha tatlıdır.
Cenneti arayanı uyur görmedim.
Cehennem ehlinin ise ayık olanına rastlamadım.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Acıyanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yeryüzünde olanlara acıyınız. Bu sayede gökyüzünde olanlar da size acırlar.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu Hadis-i Şerifi ile bize; yeryüzündekilere acımayı emrediyor. Çünkü Hakkın rahmeti, kullara o yoldan gelir.
Gökyüzündekilerin şefkat duyguları kullara o yoldan ulaşır.
Sema ilahi rahmetin nüzul yeridir. Ve Rahman olan Allah’ın feyz ve bereket membaıdır. Meleklerin durağıdır.

O melekler Allah’la kulları arasındaki sırları taşırlar. Hak Teâlâ onları öyle kılmıştır. Mevlâmız işlerini onların vasıtası ile görür.

İrfan sahiplerinin herhalde kalplerinin özlediği Rab’leridir. Bu sebeple onlar; Allah’ın rahmetine bir tecelli yeridir. Kullar arasında onlar böyledir.
Allah Sübhandır ve merhameti herkesten çoktur. Kullarına acır ve onlara rahmetini yağdırır.
Oğlum kullara acıma mertebesine geldiğin gün; Allah’ın rahmetine erdiğin gündür.
Oğlum, her şeyin anahtarı vardır. İlmin anahtarı ise soru sormaktır.
Hak yolcusu irfan sahipleri ile oturduğu ve onlardan bir şey öğrendiği kadar marifete sahip olur.
Onların halini, dilini, lâtife ve işaretlerini öğrendiği kadar Hakka kavuşur.
Zinnun anlatıyor:

—Bana mağrip tarafından birisini anlattılar. Âdetimdir, her nerede böyle bir zat duysam hemen ziyaretine giderim. Buna da gittim.

Kırk gün yanında kaldım, bu süre içinde bir an dahi boş vaktini bulup bir şey soramadım.
Çünkü Rabbinden başka hiçbir şeyle meşgul olduğu yoktu.
Bu hal içinde saygıda kusur etmeden, yanında kalmaya devam ettim.
Günler böyle geçip giderken bir gün her nasıl olduysa bana baktı:

-Yolcu nereden geldin?.. dedi. Bazı hallerimi anlattım.
—Neye geldin, onu söyle, deyince, dedim ki:
—İlminden ve faziletinden almaya geldim.
Bunun üzerine bana şöyle dedi:
—Allah’tan kork ve Onun yardımını iste, Ona güven. Çünkü O sevilen ve övülen dosttur.
Onun bu nasihatini az buldum, şöyle dedim:
—Sana Allah’tan rahmet dilerim. Bana biraz daha nasihat et. Ben garip bir kimseyim. Hayli de uzak yollardan geldim.

Bu gelişimle sana birçok şeyler soracaktım. Çünkü onlar içimde birer düğüm gibi dururlar.
Benim bu sözlerime karşılık şöyle dedi:
—Sen öğrenci misin? Âlim misin? Yoksa münazaracı mısın?
Kendisine bir öğrenci olduğumu ve ilme muhtaç bir kimse olduğumu anlattım. Bunun üzerine bana şöyle dedi:
—O halde öğrencilerin vaziyetini al, onların tavrını takın. Edepli ol, haddini bil. Haddi aşacak olursan faydalı olacak şeyler dahi senin için zararlı olmaya başlar. Aklı başında olan âlimler, saflık çağına ermiş, irfan sahipleri doğruluk yoluna girmişlerdir. Ve onlar hüzün vadilerini aşmış; dünya ve ahretin hayrına kavuşmuşlardır.
Sorularıma devam ettim. Ben sordum O söyledi, şöyle ki:

—Allah’ın rahmetine ermeni dilerim; bana anlattıklarına bir kul ne zaman erer?
Sebepleri bıraktığı zaman.
—Bu hale nasıl varılır?
Kuvvet ve kudretten soyunduğu zaman.
—İrfan sahibinin son durağı neresidir?
Varlığını tamamen Hak varlığında yok ettiği zaman.
—Kul sıdıklar âlemine ne zaman varır?
Nefsini bilip anladığı zaman
—Nefsini ne zaman bilir?
Hakkın minnet ve ihsan denizinde boğulup gittiği ve benlik ovalarından çıkıp, insanlığın özü üzerinde durduğu zaman.
—Bu söylediklerine bir kul nasıl erebilir?
Teklik bineğine kavuştuğu zaman.
—Teklik bineği nedir?
Tam kulluktur.
—Tam kulluk nedir?
Allah için iş yapmak ve onun bütün hükümlerine razı olmaktır.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

Kıyamet günü oldukta bir kimse hesaba çekilmek üzere huzura getirilir, denir ki:
—Küçük günahlarını kendisine gösteriniz.
Ama büyük günahları kendisinden saklanır, sonra ona şöyle söylenir:

—Falan gün şu ve şu amellerde bulundun, falan gün de şu ve şu işleri yaptın.
O şahıs bütün gösterilenleri kabul eder, inkâra sapacak halde değildir. Bu arada büyük günahlarının getirilmesinden
de korkar. Ne var ki; Allah-ü Teâlâ onun için hayır dilemiştir, bu sebeple emir verir:

—Onun bütün bu günahlarının yerine iyilik ve sevap veriniz.
O şahıs bu durumu görünce içten bir arzuya kapılır ve der ki:

-Benim bir takım günahlarım daha vardı ki, onları burada göremiyorum.
Ebu Zer (r.a.) diyor ki:

— Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz son cümleyi söylerken tebessüm etti ve şu
Ayete-i Kerimeyi okudu:

Bunlar o kimselerdir ki: Allah-ü Teâlâ onların kötülüklerini iyiliğe çevirir.

Bu Hadis-i Şerifte anlatılan şahıstaki korku; yakîn hali sırlarındandır. Allah’ın saltanatını bilme ilmi bu yoldan gelir.
Biri ilim sahiplerinden birine gitti:
—Bana yararlı bir söz söyle, dedi, O bilgi sahibi de ona şu cevabı verdi:
—Bana göre sen pislik içine düşmüş, her yanı o pisliğe belendikten sonra, kokucu dükkânına giden ve:

—Bana koku sür…
Diyen biri gibisin. Bu durumda kokucu ona şöyle söyler:

—Git, önce bir sabun al, kendini ve elbiseni iyice yıka… Koku sürünmeye sonra gel.
Ben de sana şöyle söylüyorum:

—Sen nefsini günah kirleri ile batırmışsın. Git hasret sabunu al, nedamet kilini de bul. Sonra Tevbe suyunu ara, dışını ve içini korku suyu ile temizle. Ümitle cürüm pisliklerini gider. Beğenilmeyen işlerden beri dur. Sonra zühd ve takva hamamına gir. Doğruluk ve safiyet suyu ile iyice yıkan. İşte bundan sonra gel ki; sana marifet kokusundan vereyim.

Ey ilahi hikmete sahip olan zat; bir tabip gibi ol. İlacı yerinde kullan. Nasihatini faydalı olacağını bildiğin yerde yap. Hikmeti; cahillerin önüne saçma. Sonra sen de onlar gibi cahil kalırsın. Ehlini bulunca da saklama. Sonra zalim olursun. Sonra, rastgele her yerde de içini açma, rüsvay olursun, utanırsın.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Kıyamet günü cennetin kapısına kadar giderim. Kapısının açılmasını istediğimde, kapıcı:
-Sen kimsin?.. diye sorar.
—Ben Muhammedim, deyince, kapıcı şöyle der:
—Buyurun, Senden önce hiç kimseye kapıyı açmayacaktım, öyle emir aldım.

İlahi bilgiye erenler bilirler ki; burada bahsedilen cennet, Hakkın hayır kapısıdır. Bu kapı ezeli ve sonsuzdur. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin varlığı ile açılır. Çünkü O; her hayrın başıdır. Dünya ve ahiret hayırları ondan coşar, taşar bize gelir. Bu bilgi onun şanındandır. İşbu bilgi Allah ilminin sırrıdır.
Marifet nuru; Allah’ın Celal sıfatlarından bir aydınlıktır, iyi hasletlerin en iyisidir. Allah bu iyiliği, akıllı insanların kalplerine yerleştirir. Cemal sıfatı ile de o kalbi bezer. Yüce şanı ile o kalbe bu huyu ikram eder. Bilhassa mahabbet, dostluk ve fazilet sahiplerine verir.
Şöyle bir rivayet vardır:
Allah, Davud (a.s.) a şöyle vahyediyor:
-Ey Davud!.. Faydalı ilme çalış.
Haliyle Davud (a.s.) sorar:
-Ya Rabbi faydalı ilim nedir?..
Şu cevabı alır:
—Benim Celalimi, azametimi ve büyüklüğümü anlamaktır. Gücümün her şeye yeter olduğunu bilmektir. İşte bu anlayış ve bilgi seni bana yakın kılar. Çünkü ben cehaleti özür olarak kabul etmem.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
10

10

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:

—Ümmetimden yetmişbin kişi cennete hesap vermeden girecek. Onlar:
A- Vücutlarını dağlamazlar.
B- Hırsızlık yapmazlar.
C- Kuş uçurmazlar.
D- Rabb’larına tevekkül ederler.


Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin:
- “Kuş uçurmazlar..” Manasına aldığımız cümlenin Arapça aslı:
Tatayyür” Olarak geçer. Bu, bir bakıma şüphecilik sayılır. Ki, tevekküle başta gelen engeldirler. Ama üçüncü derecede anlatıldı.
Dağ yapmak ve hırsızlıktan sonra anlatılması, ayrıca bu şüpheciliğin önemini anlatır bize.

Burada bize anlatılmak istenen makam, tevekkül makamıdır. Bunları yapmamak, delaletten kurtulmanın en büyük alametleri arasında yer alır. Zira onların makamları tevekkül makamıdır.
Ve.. bu makam, bütün arzu ve muratları özünde toplar. İşte arif olan zatlar, bu makamı bulan zatlardır.

İbn-i Sirin’in bir açıklaması var ki, insanı ulvi derecelere çekiyor… Şöyle anlatıyor:

- Beni cennete girmekle iki rekât namaz arasında serbest bıraksalar, ikisi arasında bir seçim yaptırsalar; mutlaka iki rekât namazı tercih ederim.
Çünkü namazda, Allah rızası ve yakınlığı vardır.
Cennette ise, nefsin sevdiği ve insanların hoşlandığı şeyler vardır.

Rabbi ona (İbrahim a.s.)’a :
-İslâm ol.. deyince, O:
—Âlemlerin rabbi Allah için İslâm oldum… dedi.


Büyük bir zat, bir dostuna yazdığı mektupta şöyle diyor:
—Dünyayı, ona âşık olanların yüzüne at.
Ahreti ise.. onu arayanlara bırak.
Ve sen; Âlemlerin Rabbi ile hoş olmaya bak.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—Beni Rabbim terbiye etti; terbiyemi de üstün ve güzel eyledi.

Bu Hadis-i Şerif Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin terbiye yolunu gösteriyor.
Bizim de o yola girmemizin gerekli olduğunu anlatıyor. Çünkü o yoldan azıcık şaşan sapar. Ondan kendini ayrı sayan azar, kudurur. İman sahipleri gayelerini bu yolda yükseltirler. İrfan sahiplerinin iç âlemi bu yolda güzelliğini bulur. Başka tülü düşünmek imkânsızdır. Allah’ı bulmak arzusunda olan bu yola girmeye mecburdur.Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin açtığı edep ve terbiye çığırına girmeden, kimse bir şey ummasın. Hak ve hakikat yolcusu, bulacağını anlattıklarımız dışında bulamaz.

Allah’ı anan kul zeki olmalı. En ufak işareti anlamak için gayret sarf etmeli. Onu anmakla ondan ve rızasından başka bir şey istememeli. Niyetini, iradesini pak ve temiz tutmalıdır.
Hz. Ali (r.a.) şöyle buyuruyor:

—Allah zikredildiği yerde, Kur’an okunduğu zaman, ilâhi tecelli iner. Ama bu tecelli görünmez. O görülmekten yana münezzehtir.

Tek olan Allah’a yöneliniz. Onun zikriyle olunuz. İnsanlara inen bela ve hidayet için, mutlaka Allah’ın kitabında bir işaret vardır. Bunu anlamak için, daima Kur’an okuyunuz ve Allah’ı zikrediniz.
Yakup (a.s.) oğlu Yusuf (a.s.) için çok hasret çekti. Ona karşı olan sevgisini bir türlü unutamadı. Bunun üzerine, Allah-ü Teâlâ ona şöyle vahyetti:


—Ne zamana kadar Yusuf’u anacaksın? Seni Yusuf mu yarattı? Rızkını o mu veriyor? Peygamberliğini ondan mı aldın? Şanıma yemin olsun: Eğer beni ansaydın, başkasını bırakıp benimle olsaydın; bir an bile sürmezdi, seni bu halden kurtarırdım.
Bir gün Musa (a.s.) münacatı esnasında şöyle dedi:
-İlâhi sen neredesin?.. Yakınımda isen, yavaş konuşayım. Uzakta isen bağırayım.

Abdullah b. Ömer anlatıyor:

—Ben evimdeydim. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bize geldi ve:
—Ey Abdullah, duymadım mı sandın? Sen geceleri ibadet ediyor, gündüzleri de oruç tutuyorsun. Bu da sana zor geliyor, buyurdu.
Bunun üzerine:

—Bir güçlük çekmiyorum, deyince, bana tekrar şöyle buyurdu:
—Sana her ay üç gün oruç tutmak yeter. Her iyi amel, on misli kazanç getirir. Her ayın üç gününü oruçlu geçirirsen, ayın tümünü oruçlu geçirmiş olursun.

Bu Hadis-i Şerifte birçok sırlar beyan edilmektedir. Onları az da olsa açıklamak yerinde olur. Şöyle ki:

A- Yapılan işlerin nurları bir birini takip etmektedir. Bu sebeple yapılan iş,
ikinci bir işle ilgilidir. Aralarındaki bağ kesilmez, isterse vakitler uzasın.
B- Sevabın kat kat oluşudur. Bu yalnız Muhammed (s.a.v.) ümmetine hastır. Bunun sebebi; kullar az amelle çok sevap alsın ve kalpleri nurla dolsun.
C- Tekellüfün (zorlamanın) İslâm dininde yeri olmadığıdır. Kulun ibadetle kuvvetinin düşmesi, helak derecesine kadar gitmesi yasaktır.
D- Sonsuz tezekküre (Allah’ı anmak haline) dalmaktır. Bu yolda kalb gaflete düşmez, uyanık durur.
E- Allah’ın vaadine inanmak ve onun yapacağı iyiliğe güvenmektir.
Yahya b. Muaz münacat ederken şöyle diyordu:

—İlâhi seni anladımsa; bu yolu sen bana gösterdin.

Senin yoluna talip oldumsa; sen beni arzu ettin.
Senin yoluna uydumsa; beni sen seçtin.
Sana itaat etmiş isem; muvaffak eden sen oldun.
Sana bağlı kaldım ise; beni sen sakladın.
Allah-ü Teâlâ, Davud (a.s.) a şöyle vahyetti:

-Nimetlerime şükret.

Davud (a.s.) şöyle dedi:
—İlâhi, nimete şükredebilmek en büyük nimettir. Tam manası ile şükretmek, benim için nasıl mümkün olur?..
Bunun üzerini Allah-ü Teâlâ ona şöyle buyurdu:
—Beni anlarsan, kulların en çok şükredeni olursun
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
6

6

—Sana bir şey soracağım, dedim, şöyle dedi:
—Soracağın şey kısa olsun, çünkü günler geçiyor. Nefeslerimiz sayılı ve zamanla ölçülüdür. Rabbimiz da her halimize vakıftır. İşitiyor ve görüyor.
Bundan sonra sorularıma başladım, ben sordum o cevap verdi:
—Takvanın başı nedir?
—Allah’la sabretmektir.
—Sabrın başı nedir?
—Allah’a tevekküldür.
—Tevekkülün başı nedir?
—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmektir.
—Her yanı bırakıp Allah’a yönelmek nasıl olacak?
—Allah için tek kalmaya alışacak.
—Bu tek kalmak nasıl olacak?
—Her maddi yönden kalbi çekmektir. Allah’tan başka hepsini bırakmakla olur.
—En tatlı şey nedir?
—Allah’ın zikrine alışkanlık peyda olmasıdır.
—En temiz ve pak olan nedir?
—Allah’la olmaktır.
—En yakın şey nedir?
—Allah’a varmaktır.
—Kalbi en çok sızlatan nedir?
—Allah’tan ayrılıktır.
—Ârifin himmeti nedir? Ne olmalı?
—Allah’a kavuşmak.
—Aşk nasıl tanınır?
—Sevdiğini her an anmasıyla.
—Allah’la ünsiyet nasıl peyda edilir?
—Gönlünü o yola koyarsan olur.
—İşleri Allah’ bırakmak için hangi yola girmek gerekir?
—Allah’ın bütün emirlerine teslim olmak yoluna.
—Teslim olmanın yolu nedir?
—Daima Hak katından ihtiyaç talep etmektir.
Bundan sonra hayli uzun sorular sordum, o da bu sorularımın hemen hepsine cevap verdi. Kısaca benim sorularım ve verdiği cevaplar şöyledir:
—En büyük sürur nedir?
—Allah-ü Teâlâ’ya karşı iyi zan beslemektir.
—İnsanların en büyüğü kimdir?
—Allah’la zengin olandır.
—İnsanların en kuvvetlisi kimdir?
—Allah-ü Teâlâ’dan kuvvet isteyendir.
—Zarar eden kimdir?
—Allah’ın zatından gayrı şeylerle hoşnut olandır.
—Mürüvvet nedir?
—Allah’ın zatından alt şeylere kapılmamaktır.
—Kul ne zaman Allah’tan uzaklaşır?
—Allah-ü Teâlâ’dan mahcup olduğunda.
—Ya, ne zaman mahcup olur?
—Allah’tan başka birine dair kalbinde bir gayret bulunduğunda.
—Olan işlerden hiçbir tecrübe dersi almayan kimdir?
—Ömrünü Allah’ın taatından gayrı işlerde geçirendir.
—Dünyada zahitlik nedir?
—İnsanı Allah’tan alan her şeyi terk etmektir.
—İkbal eden kimdir?
—Allah’a yönelendir.
—İdbar eden kimdir?
—Allah’tan kaçandır.
—Selim kalp nedir?
—İçinde Allah’ın zatı arzusundan başka bir arzu bulunmayandır.
Bundan sonra mevzuu değiştirdim ve tekrar sormaya başladım:
—Bana söyler misin, yemeklerini nereden yersin?
—Allah-ü Teâlânın hazinesinden.
İştaha duyduğun bir şey var mı?
—Allah-ü Teâlânın kaza ve kaderi.
Sorularım artık son duruma gelmişti,
—Bana tavsiyede bulun, dedim, şöyle dedi:
—Allah’a taat kılmaya bak. Allah’ın kaza ve kaderine razı ol. Allah zikri ile ünsiyet peydahla, böylece; Allah’ın seçmiş olduğu zümreye dâhil olursun. (171…174)
Zinnun-u Mısrî anlatıyor:
Seyahatlerimden birinde ihtiyar bir zata rastladım. Yüzünde irfan sahiplerine benzer bir hal vardı. Aramızda birçok sual cevap oldu. Bunlar arasından şunları tespit edebildim:
—Onun yolu nedir?
—Onu bilseydim yolunu bulurdum.
—Onu bilmeyen ibadet edebilir mi?
—Onu bile isyan edebilir mi?
Hz. Adem de ona isyan ettiğini söyleyince şu ayet-i kerimeyi okudu:
“Unuttu; yaptığı hatada onun kastını bulamadık.” [20/115]
Bundan sonra bana şöyle dedi:
—Böyle ihtilaflı şeyleri bırak.
—Âlimlerin ihtilafında rahmet yok mudur?
—Evet, öyledir, vardır. Ama o ihtilaf tevhit tazelemesinde olur.
—Bu şekilde bir tevhit nasıl olur?
—Allah’tan başka ne varsa… Onun vahdaniyeti uğruna yok etmekle olur.
—İrfan sahibi sevinir mi?
—İrfan sahibi mahzun olur mu?
—Allah’ı bilenin derdi çoğalır.
—Hayır, bütün sıkıntıları gider, dedi.
—Dünya irfan sahiplerinin kalbini değiştirebilir mi?
—Ukba da değiştiremez.
—Allah’ı bilen korkup kaçar mı?
—Hayır. Bilakis irfan sahibi korkmaz. Yalnız halkın olduğu yerden hicret eder. Ayrılıp gider.
—Onu bilen var mıdır?
—Onu bilmeyen var mı, göster?
—İrfan sahibi bir şeye teessüf eder mi?
—Ondan başkasını bilmez ki teessüf etsin.
—İrfan sahibi Mevlâsına iştiyak duyar mı?
—Ondan ayrılmaz ki iştiyak duysun.
İsm-i Âzam’ı sordum:
—Allah… demendir dedi.
—Bunu çok söyledim, lakin, kalbime hiçbir şey gelmedi, dedim.
—Sen, onun senden söylemişsin, Ondan söylememmişsin, dedi.
Nasihat istedim, şöyle söyledi:
—Onun seni gördüğünü bilmen yeter. Hallerine vakıf olduğunu bilmen kâfi.. dedi. (174,175,176)
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamüanleyküm güzel kardeşim
Rabbim razı olsun çok faydalı konular emeğine sağlık..bu sayfadakileri okudum çok güzel..
Allahım kalbimizi zikirle uyandırsın inşaALLAH...O ndan gayrisi yok O ndan geldik O na döneceğiz..Her durum ve şartta Allaha şükredelim, başımıza gelen herşeyde bir hayır olduğunu bilelim..
Allaha emnaet ol canım
Hayırlı ramazanlar..
selam ve dua ile...
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Selamüanleyküm güzel kardeşim
Rabbim razı olsun çok faydalı konular emeğine sağlık..bu sayfadakileri okudum çok güzel..
Allahım kalbimizi zikirle uyandırsın inşaALLAH...O ndan gayrisi yok O ndan geldik O na döneceğiz..Her durum ve şartta Allaha şükredelim, başımıza gelen herşeyde bir hayır olduğunu bilelim..
Allaha emnaet ol canım
Hayırlı ramazanlar..
selam ve dua ile...


________aleykum selam güzel kardeşim ..
teşekkür ederim ..başımıza gelen her halde bir hayır oldugunu bilelim ..

vira bismillah deyip okuyorum .. sırayla gitmiyorum ..

bakalım kısmetimizde şimdi hangi bölüm varmış okuyalım beraber ..
hayırlı ramazanlar güzel kardeşim ... selam ve dua ile B)_________
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
3

3

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—Her birinizin duası makbul olur; ama aceleci olmamak şartı ile…
Acelesi:
—Dua ettim; kabul olunmadı… demesidir.
Bu Hadis-i Şerifteki: ”Acele” kelimesi tefsir edilirse şu manayı verebiliriz:
—Acele eden, yalnız ihtiyacını düşünüyor ve asıl ihtiyacı vereni unutuyor, demektir. Ki bu; “anlayış azlığı” manasına gelen “marifet noksanlığıdır.”
İşin hakikatini bilen irfan sahibi acele etmez. Çünkü onun düşüncesi yaratıcısıdır; Allah’tır.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurdular:
—Mescitlerinizde iyi insanları anınız. Çünkü onlar anılınca meclisinize rahmet iner.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—Aziz ve Celil olan Allah sizin için şu üç şeyi sever:
A- Yalnız ona ibadet etmenizi ve ona hiçbir şeyi eş koşma yoluna sapmamanızı…
B- Allah yoluna candan koyulmanızı, hep birden bu yola girerek ayrılık yollarına kaçmaktan çekinmenizi…
C- İşlerinizi yürütmek için başa geçenlere nasihat etmenizi ve doğruyu çekinmeden söylemenizi…
Allah-ü Tealâ şu üç şeyi yapmanıza razı olmaz:
A- Dedikodu…
B- Çok sual sormak…
C- Boş yere mal harcamak.
Efendiler, Allah’ın birtakım kulları vardır. Onları marifeti için, yani: Kendini bilsinler diye seçmiştir. Yalnız kendi varlığını sevsinler diye onları kulları arasından seçmiştir, ayırmıştır. Hak sohbetinin hakiki manasına ermeleri için onları halk arasından ayırmıştır.
Onlar yalnız Hak’la ünsiyet için halk arasından özenerek seçilmişlerdir. Hak Teâlâ onları münacatı için kendisine yakın kılmıştır. Onları kendi zikrine gelmeleri için teşvik etmiştir. Onlara hikmetler konuşturmuştur. Onlara sevgi kâsesi sunmuştur. Ve nihayet bütün yaratılmışlara üstün kılmıştır.
Zinnun Hz. şöyle anlatıyor:
—İrfan sahibi için bir nur bir de ateş vardır ki bunlar; korkunun ateşi ve marifetin nurudur. İrfan sahibinin dışı yakıcı ateş olup, içi ise marifet nuruyla aydınlıktır. Dünya ona fena gözüyle ağlar. Ahiret ise ona sonsuzluğu ile tebessüm eder.
O arifin kalbi de yanmaktan kalmaz. Bir kere kalbi korku ateşi ile yanar. Bir kere de marifet nuru ile şifa bulur. Şayet bu korku ateşi ile marifet nuru birleşirse… Hakkın ünsiyet ve yakınlık ilinde lütuf nesimi eser. İşte o zaman safiyet olur.
Benliği yok olur; Hak varlığı kalır. Ezelde ne idi ise… Meydanda o kalır.
Bir gün Hz. Aişe (r.a.) sordular:
—Arif olan iman sahipleri kıyamet günü nasıl hesaba çekileceklerdir?
—Onlara hesap vermek yoktur. Yalnız itap olunur; azar işitirler, diye cevap verdi.
8. Hadis-i Şerif:
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—Hayâ imandandır.
Bu Hadis-i Şerifte bildirilen HAYÂ –utanç duygusu- kalbden gelir. Kalbde Allah’a karşı olan hayânın tesiri yüze vurur. Asıl hayâ, kalb ve onun aksi olan yüze çıkandır. İşte bu utanç hissi imandan gelir. Bu, irfan sahiplerinin âlemidir. Onlara has bir haldir. Başkalarında kolay kolay bulunmaz.
O irfan sahipleri ki: Onların kalbi, gayb âleminin sırları ile dolup taşar. Yine bundandır ki: Onların kalbi, yeryüzünde ilâhi saltanatın hazineleridir. Onlarda ilâhi sırlar saklanır. Hikmetlerin ince manaları orada bulunur. Mahabbet diye adlandırılan Allah sevgisinin, çözülmesi güç, derin manası orada bulunur. Bilgi ışınları oradadır. Marifet âleminin emanet eşyası orada durur.
—İrfan sahibinin sanatı nedir? Diye sorulduğunda şu cevabı aldılar:
—Yaratıcının sanatına bakmak ve onun kudret inceliklerini halka anlatmaktır, dedi.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
Abdullah b. Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
-İçinizden herhangi biriniz, Cuma namazına geleceği zaman; gusletsin, sonra gelsin.. (332)
Bu Hadis-i Şerifte bahsedilen guslün manası; kalp temizliği olup, kalbi yıkamaktır. Gerek maddi, gerekse manevi bütün kirlerin temizlenmesi demektir. Bu temizlikte iman yolunun temizliği de anlatılmak istenir. (332)
Burada anlatılmak istenen gusül bir temizlik sırrıdır. Fıkıh yönünden herhangi bir mecburiyeti yoktur.
Burada asıl şunu anlamak icap eder ki: Akla hayretler veren sırlar mevcuttur. Asıl anlamak gereken mana da odur. Onu ehli olanlar anlar.
Oğlum bir kimse, Allah’ın üstün ve düzenli işlerini, bu işlerdeki ince güzelliklerini görürse bilir ki: Allah zatı ile kaimdir. Yaptıklarını tek başına yapar. Hiç kimse ona buyruk veremez. Kulların bağları onun kuvveti altındadır. Onları istediği cihete sevk eder. Ve yine, kulların saadet ve şekaveti, geçmişte onun vermiş olduğu hükme bağlıdır. Onun hükmünü hiç kimse geri çeviremez. Onun verdiği hükmü, hiç kimse teftişe yetkili değildir. (332,333)
İki cihanda rahat arayan bütün işlerini Allah’a havale etmekle bulur. Bütün güçlükler ise.. Allah’ı bırakıp güç ve kuvvete dayanmak sonunda çıkar. (333)
Musa’ya buyurulan:
-“Ayakkabılarını çıkar..”[20/12]
Âyet-i Kerimesindeki mana:
-Kalbinden ehlini ve çocuklarını, sonra orada Allah’tan başka ne ki var, hepsini çıkar.. şeklinde anlatılmıştır.
Sonra Allah-ü Teâlâ Musa (a.s.)’ a sordu:
-“Elindeki nedir ya Musa?..”[20/17]
O da şu cevabı verdi:
-“Asamdır, ona dayanırım.”[20/18]
Bu sözü ile o, asayı kendisine mal etti ve ona güvendiğini belli etti. Bunun üzerine şu emri aldı:
-“Onu yere at!..”[20/19]
-“Yere atınca da yılan oluverdi.”[20/20]
Bundan şu mana çıktı:
-Ya Musa, ona mı güveniyordun?.. O bir düşman oldu. Benden başka neye dayanırsan, o sana bir düşman olur.
Bundan sonra kalben Allah’a döndü. Allah-ü Teâlâ da onun bu halini bildi ve şöyle buyurdu:
-“O halde onu al, korkma..”[20/21](333,334)
Bize ulaşan şöyle bir rivayet vardır:
-Cenab-ı Hak, Davud (a.s.)’ a şöyle vahyetti:
-Ya Davud, kullarımdan herhangi biri, yaratmış olduklarımı bir yana atar da varlığıma sığınırsa.. bu hali sebebi ile; yedi kat sema ve ondakiler, yedi tabaka yerle onda olanlar o kimse için düşman olsalar, yine de onun için bir kurtuluş yolu açarım. İzzetime, celalime ve mahlûk önünde yüceliğime yemin ederim ki, bu böyledir.
Yine izzetime ve celalime ve halktan üstün yüce varlığıma yemin olsun: Bir kimse beni bırakır da, kullarımın herhangi birine gönül bağlarsa.. onun kalb derinliğinde sezdiğim an, bütün sebep yollarını keserim. Bundan sonra, onun hangi çölde öleceğini düşünmeden kalbini, hırs ve içinden çıkılmaz meşgalelerle doldururum. Dünyanın ömrü kadar ömrü olsa dahi, bitirip tüketemeyeceği ümitlerle doldururum. (335)
Yahya b. Maaz’ a sordular:
-Kul Allah’a tam olarak ne zaman bağlanabilir?..
—Kalbini olan veya olmayan bütün ilgilerden kesip tam olarak Allah’ı vekil olarak bilince, diye cevap verdi. (336)

—Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz çokça ibadet ederdi. Bu yüzden ayakları şişerdi. Bir gün kendisine:
—Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladı. Durum böyle olunca, bu ibadet niçin?.. Diye soruldu.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
—“Bol bol şükreden bir kul olmayayım mı?” (340)
Farz ibadetlere son derece itina göstermek gerekir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz öyle yapardı. Hâlbuki kâinatın tılsımı oydu.
Ona salât ve selam olsun.
O, bütün kâinatın özü ve oluş sebebi idi. Kulla Hak arasında birleştirici bir sebep idi. O; anlatılan haline rağmen, kulluk makamında kaldı. Ayakları hasta oluncaya kadar ibadet etti. Bizim halimiz nice olur?.. (340,341)
Kulum; nefsin benim, ruhun benim, kalbin benim, bütün varlığın benimdir. Hep varlığını bana verirsen, her şeyimi sana veririm. Ben de bütün varlığımla senin olurum. (341)
Ya Davud, beni arayanı öldürürüm. Seveni belalara sokarım. Benden kaçmak isteyeni de yakalarım. (344)
Ey Davud; cennetim, rahmetimden ümidi kesik olmayanlarındır. Yaptığı hatayı benim bağışlamamdan büyük bilenlere darılırım. (344)
İşte ben sevdiklerimin kalbini bilirim. Gece olunca onların kalbine tecelli ederim. Onlar benimle konuşurlar. Huzur içinde kelam ederler. (345)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt