Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ömür Boyu Aşk Evlilik.. (1 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Ömür boyu aşık olmak ister misiniz?


Herkesin "Bugün onunla birlikte olayım, yarın başkasıyla","Bir adamla ömür mü geçer?", "Her çiçekten bal almalıyım dediği şu devirde o inatla "Ömür boyu aşk" diyor. İslami kesimin aşk gurusu olarak bilinen Cemil Tokpınar, amacının herkesi mutlu etmek ve eşlerin birbirlerini mutlu etmesini sağlamak olduğunu söylüyor. Yazdığı Ömür Boyu Aşk kitabını okuyan eşlerin de hiç ayrılmayacağını iddia ediyor. 201. baskısı çıkan Ömür Boyu Aşk'ta çiftlere öneriler sunuluyor... "Evlilikte eşler birbirine nasıl davranmalı?", "Aldatma neden olur?" gibi soruların yanıtlarını Cemil Tokpınar'dan aldık...



Ömür boyu aşk cümlesi çok iddialı değil mi sizce? Hele ki bu devirde bu kadar ilişkiler dejenereyken...
Çok iddialı bir ideal. Çünkü aşkın iki yıl bir yıl bir gece diye nitelendirildiği bir dönemde ömür boyu demek gerçekten çok başarılması zor bir hedef ama imkansız mı? Mümkün bence. Sevgi karşılıklı beklentilere cevap verildiği sürece gelişir, kökleşir. Kalıcı hale gelir, artar ama meşhurdur. Romantik, verici olup da evlendikten sonra ilişkilerin sıradanlaştığı görülür. Niçin evlilikte ilişkiler sıradanlaşıyor? Bu sorunlar nasıl çözülür? Gayretle nasıl olur da o ilişkiler tıpkı nişanlılık döneminin heyecanıyla götürülebilir diye öneriler sunduk. Bir şeyi bir kişi başarıyorsa o şey başarılabilir. Ömür boyu aşkı başaran var mı? Hem geçmişte hem de günümüzde insanlar gerçekten benim halktan şu sözü duyduğum oldu: "Birbirimize yüksek sesle konuşmadık, hiç yalan söylemedik. Hiç tartışmadık, farklı düşündük ama makul bir şekilde müzakere edip sonuca bağladık" Gereğini yapmışlar. O zaman herkes gereğini yaparsa ömür boyu aşka ulaşabilir.



Evlendikten sonra neden jestler ve romantizm tükeniyor? "Artık evlendik, romantik olmanın ne alemi var mı?" diyorlar? Ya da tükeniyor mu her şey?
Bir insan bir şeye eriştikten sonra ona alışabilir. Bizim nişanlılık döneminde fazladan yaptığımız bir takım özveriler vardır, olağanüstü fedakarlıklar vardır. Biz bunları niçin yaparız? Ulaşmak için yaparız. Hedefe ulaşınca olağanüstü fedakarlığın, sabrın gittiğini görüyoruz. Hedefimiz bir günlük müydü, bir yıllık mıydı yoksa ömür boyu muydu? Eğer ömür boyu diyorsak nişanlılık dönemindeki romantizmin evlilikte de devam etmesi lazım. İlişkisinin sıradanlaştığını düşünen biri bir gün jest yapsın. Bir gün eve erken gelsin, akşamki yemek konusunda eşiyle konuşsun. Eşi daha eve gelmeden ya da yorgun biçimde yemek yaparken pat diye zil çalsın. Restorandan yiyecek bir şeyler gelsin. Böyle bir tabloyu denesinler. Jestler, herkesin bütçesiyle alakalı olmalı. Bakarsın bir çay simit bile farklı bir şey olabilir. Göreceklerdir ki bu tür jestlerin günlerce etkisi sürecek. Birlikteliğimiz ömür boyu ise, pazara kadar değil mezara kadardan ötesine kadarsa, cennet bahçelerinde el ele tutuşmak ise üzmeye, kırmaya hele ki dövmeye değer mi? Verdiklerimiz de büyük olmalı hedefimiz bu kadar büyükse.


Yeni nesil ilişkileri nasıl buluyorsunuz? Biriyle beraberken ayrılıp başkasıyla birlikteliğe başlıyorlar..
İlişkiler çok acemice, dejenere, insanın içine sinmeyen hal almış. Tarihte öyle insanlar olmuştur ki birisini sevmiştir ömür boyu devam ettirmiştir. Birine ilan-ı aşk etmiştir reddedilince ömür boyu kimseyi sevmemiştir. Batı'dan gelen bugün onunla yarın başkasıyla türden ilişkiler yanlıştır. Duygusal anlamda insanların çürüdüğünü gösterir. Çünkü insanların sadece cisimleri değil beyinlerinin kalplerinin de temiz olması lazım. Gündelik ilişkiler o temizliği bozuyor. Güveni sarsıyor. Kısa ömürlü başlayacağı için ona verdikleri fedakarlığın, sabrın da boyu küçülüyor. Yani geçenkiyle 3 ay beraberdim bununla da uzun ömürlü olmaz deyince o performansı gösteremiyorlar. Gösteremeyince de mutsuz olunuyor. Aşkı maddeye, insana insanı da cinselliğe indirgemişler. Oysa duygu var, ruh var, sevgiyi kökleştiren güzel ahlak var.


Para ve güzellik olunca iyi oluyorlar diyorlar..
Maalesef. Bugünkü gençler bunların peşinde. Her yıl 170 bin boşanma davası açılıyor. Geçen yol 100 bin kişi boşanmış. Korkunç bir rakam. Her şeyde Avrupa örnek alınırsa böyle olur. Maalesef aile bağları diye bir şey kalmamış. Dini bayramlarda bile bir araya gelemiyorlar.


Neden böyle ayrılıyorlar? Doyumsuzluk mu oluyor?
Maneviyat yıprandı. Eğer cennet gibi bir hedefin yoksa parasız bir adama niye katlanacaksın? Hayatı dünyadan ibaret görüyorsan sakatlanan, ömür boyu sürecek olan hastalığa sahip olan birine neden katlanacaksın? Manevi bir destek olursa insan ilişkilerini çok uzun yıllarca ele alır. Birliktelik sözleşmesini sonsuz olarak imzalayanlar ona göre fedakarlık gösterir.
Birliktelik uzun olursa vericilik köklü olur. Dünya ile sınırlarsan hayatını, dünya hayatında ne kadar çok kazanırım, eğlenirim, ne kadar çok üstün nitelikli insanlarla beraber olurumun hesabını yaparsın. Birlikteliğini sonsuzluk olarak ele alırsa, ailede yapılan her şeyin ibadet olduğu,, aile için kazanmak cihad yapmak gibidir. Erkek ile kadın arasındaki tatlı muhabbeti melekler bile dinler. Bir erkek eşine sevgiyle bakınca günahları dökülür. Bu sözler insanları evliliğe götürüyor. Kişinin harcadıkları arasında en hayırlısı ailesine harcadıklarıdır. Peygamberimizin bir sözü vardır. "Allah'ın en sevmediği helal boşanmaktır" Sabredip geçinme yöntemleri bulunmaz mı?


Empati devreye mi girmeli?
Girmeli ama ondan önce tanıma gerek..

İSTEYEN 40 SANİYEDE TANIR

Tanıma için ne gerek?
Flört yanlış. Sevdiğini kendi gözünle tanıyamazsın. Ona ikinci bir kişinin gözüyle bakacaksın. Evlenmek istediğimiz kimsenin komşuları, arkadaşları, akrabaları ne diyor hakkında? Sevdiğimiz neleri okuyor, nelere ilgi duyuyor, olaylara nasıl tepki veriyor, bunlara bakmalı. Hayat hep romantizm değil ki. Her şeye "Evet" deniyor. O olmaz. İnsan nasıl bir varlık? Birkaç aşama takip edilmeli. İnsanı tanımak, kadını ve erkeği tanımak.. Ona ait nitelikleri tanımak. İnsan gözümüzün önündedir. İnsanlar yargılanmaktan sürekli emir almaktan hoşlanmaz. Neden o zaman eşine aynısını yapıyorsun ki? "Kadınlar muammadır, tanınmaz, 40 yıllık evliyim sağı solu belli değil" derler. Tanımak istemezsen tanımazsın, ama tanımak istersen 40 saniyede olayı çözersin.

ÇOCUK BAKIMI ERKEĞE BIRAKILSA ÖLDÜRÜRLER

Kadınlar da "Erkekler anlaşılmaz" diyor ama..

İnsan beynini inceleyen bilim adamları kadınların beyninin sağ lobunun, erkeklerin de sol lobunun geliştiğini söylüyor. Kadınlar duygusal yaklaşıyor erkekler de akılcı ve gerçekçi bakıyor. Bu kadar basit. Evlendiğimde eşim "Salon nasıl olmuş?" derdi. Ben de "Ne nasıl olmuş?" derdim. "Eşyaların yerini değiştirdim" derdi. "Öyle mi, yemek hazır mı?" derdim. Bunu birkaç kez tekrarlayınca kafama "dank" etti. Burası ev cumhuriyeti. Başkanı da kadın. Burası onun için çok önemli. Daha sonraları "Bu çiçek buraya iyi durmuş, sehpanın yeri harika olmuş" demeye başladım. Kadınlar ayrıntıları düşünmek için yaratılmış. Mesela diyorum ki "Kütüphanedeki örtülerden dolayı kitap almak zorlaşıyor, kaldırır mısın?" Onaylıyor. Bir hafta sonra bakıyorum yine aynı şey oluyor. Ne yapayım, onun dünyası öyle. Mesela çocuğunuzu okula götüren eve getiren servis gelmemiştir. Kadın telaş eder, erkek de "Merak etme trafik vardır" der. Biri akılcı düşünür biri duygusal bakar. Neden kadınlar şiiri, çiçeği önemsiyor? Çünkü duygusal, öyle yaratılmış.

Sonuçta annelik iç güdüleri var..
Anne o.. Çocukların bakımı erkeğe bırakılsaydı biz öldürmüştük onları. Çocuk gece ağlar kadın hemen uyanır, erkek uyur gider. "Bir elmanın iki yarısıyız" derler. Biri duygusal biri rasyonel. Birbirini tamamlıyorlar. Elbette biri olumsuz düşünecek. Koruma güdüsü ile "Acaba şu mu?" diyecek, evin tadını düzenleyecek. Erkek evdeki süsten anlamaz. Kadın erkeğe hanım arkadaşına davranır gibi değil, erkek de kadına erkek arkadaşına davranır gibi davranmayacak. Bazı kadınlar var mantıksal olur. Cıvıl cıvıl olmalıdır. Eşinin kendine has özellikleri neler onları da bilmek gerek. Neleri önemser bakmak gerek. Biraz zaman ayırıp tespitlere göre eşimize davranmalıyız.

FEDAKARLIK ŞART

Artı ve eksi yönlerini yazsak işe yarar mı?
Yarayabilir. Ama bizim hatamız şurada, her gün gördüğümüz şeyi kanıksarız, görmekte tanımayı ayıramayız. Edebiyatçılar mesela farklı bakar. Aynı gün aynı saatte Emirgan'a bir edebiyatçı ile sıradan biri geçer. Bakışlar farklı olur. Edebiyatçı farklı anlamlar çıkarır. Eski anılara gider gelir, tasvir eder. Öbürü de "Ben de oradaydım böyle anlamlar çıkarmadım" der. Yani eşimize her gün yeni gördüğümüz ilginç bir eser gibi bakmalıyız. Sıradan değil. Tanımak için çalışacağız. Başarabilirsek göreceğiz. Beklentileri önemsemeliyiz.


"Seni tanıdığım güne lanet olsun" diyerek bir tartışma başlıyor. Hanım gitse annesinin evine, erkek de gitse farklı bir yere.. Birkaç günlük ayrılık iyi gelir mi bu tür ilişkilere?
Eğer kısa ayrılıklarda insan geçmişin muhasebesini yapar kendisini geliştirmek için bir şeyler yaparsa, kararlar alabilir, düşünebilir, jestler geliştirebilirse yararlı olur. Bunu yapmayıp evden nasıl gittiyse öyle gelirse hiç bir şey olmaz. Fedakar olmak lazım. Kadınlar en çok erkeğin dışarıdan geldiğinde hemen kendisini eşiyle ilişkili olmayan alanlara atması. Uyur, televizyona gömülür.. Neden böyle yapıyorsun diye sorduğumda, "Sabah erken çıkıyorum, işe gidiyorum, yorgun oluyorum" diyorlar. "Acil iş varsa 2 saat daha kalmalısın" derlerse ne yaparsın diyorum. "Ailem için çalışıyorum, kalırım" diyorlar. Eşin de 5 dakika bana ayır, hal hatır sor diyor. Sonra ne yapacaksan yap diyor. Ne olur ki zaman ayırsan biraz. Erkekler de eve girdiklerinde hal hatır soralım diyor, "Benim çalışmak, sıkıntımı dikkate alsın" diyor. Biraz uzanayım, duş alayım diyor. Sonra onunla geçireceğim zamanı daha nitelikli geçireyim diyor.


Bir de “dır dır” yapan kadınlar var..
Kendi elimizle kendimize problem yaratıyoruz. Erkek paylaşmak için uğraşsın, kadın da beklentilere yanıt versin. Erkek dinlenmek isteyebilir. Anlayışlı olmak şart. Birbirinin işlerine sınırlı derecede saygı duymalılar. Nitelikli beraberlik dediğimiz alanda paylaşımlar da olmalı.

AYRILANLAR BİRLEŞİYOR

Evlenmeden aşık olunmaz mı?
Olunur. Az da olsa evlendikten sonra kendisine aşık eden kadın ve erkekler de vardır. İnsanların neyine aşık oluruz?

Güzel gülüyordur, yemek yemesini beğenir. İlk olarak fizikseldir. Sonra ailesine, eğitimine bakar..

Birbirini ölümüne seven herkesin hepsi güzel mi, yakışıklı mı?

Hayır değil

Demek ki beynini seviyoruz insanın. Sevgiye ihtiyaç olan durumda bir el uzanmıştır. Bu tür davranışları olanları severiz. Onun yaratılışını kaşını gözünü farklı yapmasına gerek yok. Tüm aşıklar güzellerden mi oluşur?
Geçinmeyi, paylaşmayı bilmeyenler didişir. Ömür Boyu Aşk'ı okuyanlar ayrılırken yeniden birleşiyorlar. Yine bu kitabı okuyarak en az bin tane boşanma davasından vazgeçilmiştir. Kitabımızı okuyarak 18 ay birbirinden ayrı yaşayan bir çift yeniden birleştiler.


Ne kadar güzel..
"Hatalarımı anladım, yeni bir hayat kuralım" demişler. Eşinin ayrı yaşadığı eve gitmiş adam. 12 ayda görmediğim iyiliği bir günde gördüm diyor. Değişen neydi? Birbirlerini tanıdılar, beklentileri gördüler.. Empati kurdular.
65 yaşında bir amca geldi. Kitabınızı ağlayarak okudum, eşimden ayrıldım. Bu kitap 30 yıl önce olsaydı boşanmazdık dedi. Şimdi bir kamyonet alacağım içine kitabı dolduracağım satacağım dedi. Böyle o kadar çok örnek var ki..

Yaşadığım çok örnek var. Gelen tepkilere çok duygulanırım. Bir çift mesela 10 aydır ayrıydı. O zamanlar ailelerle bire bir görüşüyordum. Erkekle de kadınla da görüştük. Kitaplarımızı da okuttuk. Hemen birleşmediler ama gezdiler, ikramlar hediyeler derken, 10 yaşlarında bir erkek çocukları var. Bir gün yemekte çocuk "Baba sen anneme yeniden aşık mı oldun?".. Bunun gibi olaylar oluyor ve ben çok mutlu oluyorum. Birleştile sonrasında. Sonra geldiler ziyaret ettiler, "Birleştik biz" dediler. Bu çok güzel bir şey. 100 bin boşanan ailelere benzer kitaplar ulaşsaydı ayrılmazdı.

ERKEĞİN ALDATMA HAKI YOK

"Eşim çok sıkıyor" diyen erkekler aldatabiliyor da..
Kadın neden eleştirir? Beklentilerine yanıt alamıyordur. Beklentileri, paylaşmıyorsa, eleştiriler başlıyor. “Dır dır” lafına çok kızarım, kadınlara hakarettir. Beklentilerine imkan ölçüsünde cevap verdiğimize inanıyorsak, gücümüz yetmiyorsa ailesiyle konuşup halletmeye çalışacağız. Erkeğin aldatma hakkı yoktur. Bayan olsun erkek olsun ayrılır yoluna devam eder. Evli olarak aldatmak insanlığın en büyük iğrençliklerden biridir. Yuvaları kurtarmak istiyorum ben. Amacımız bu. Ama iki taraf da elinden geleni yapmalı..


Bakımlı olmak şart değil mi?
İki taraf için de geçerli. Adam sigara içiyor, pis kokuyor.. Ben dayanamazken eşi nasıl dayansın? İnsan temizliğine, kıyafetine, kilosuna, esprisine, tebessümüne, ahlakına dikkat etmeli. Güzellik budur. Eşinize güzel olun. Bazıları vardır güzel değildir ama herkes sever. Esprisi bol olur, sevecen biridir. Hatta çirkindir bile ama davranışı iyidir. Eşi için de böyle davransa fena mı olur? Şiirler yazsa eşine, şarkılar söylese kötü mü olur? Her iki taraf da birbirinin ailesine saygılı olmalıdır. Güzel geçimi sağlar. Onların duası bereketi getirir. Onların duasını alınca bereketli geçer günlerimiz. Herkes kendine baksın. Gerekirse tıbbi olarak baksın. Ellerinden geleni yapsınlar, her şey çözülür.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

İster aralarında sorunlar olsun isterse bir şey olmasın aileyi, ilişkileri konu alan kitaplar okusunlar. Bu konudaki bilgilerini geliştirsinler. Koruyucu hekimliklerden yardım alabilirler. Avukata gitmeden önce bir aile terapistine gitsinler...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Aile; nesep ve evlilik yoluyla bir araya gelmiş, bir çatı altında bulunan en küçük ve en önemli bir sosyal gruptur. Aile, toplumun çekirdeği ve temel taşıdır.

Aile, kişinin güçlerinin, kabiliyetlerinin, yeteneklerinin, eğilimlerinin hatta içgüdü ve isteklerinin bir düzen içinde gelişip olgunlaştığı; onun fizikî, ruhî ve kültürel gelişiminin tamamlandığı, kişiliğinin oluştuğu verimli bir ortamdır. Aile, sevincin, mutluluğun birlikte yaşandığı mukaddes bir müessesedir.

Aile, sorumlulukların ve yükümlülüklerin paylaşıldığı, dertlerin anlaşıldığı, fertlerin kaynaştığı, sevinç ve tasanın paylaşıldığı, dinin ve değerlerin birlikte yaşandığı bereketli bir alandır. Bu öneminden dolayı dinimiz evlenmeyi ve aile kurmayı kolaylaştırıcı ve teşvik edici olmuştur.
Yüce dinimiz İslam aile kurmayı teşvikle kalmamış, onun dayanakları ve sağlıklı işleyişi ile ilgili ölçüler koymuş, bu konuda aile fertlerine hak ve sorumluluklar yüklemiştir. Kur’ân’a baktığımızda ailede “gönül huzuru (sekîne), dostluk (meveddet) ve rahmet” arandığı, sorumlulukların paylaşıldığı, “iyilikle yaşama”nın hedeflendiği, eşlerin birbirine tutamak, dayanak ve korunak oldukları; Peygamberimizin (asm) sözlerine, tavırlarına ve uygulamalarına da bakınca sağlıklı bir yuva kurmanın önemi, aileyi korumanın gereği, aile fertlerinin birbirine karşı görevleri, eşler arasında adaletli, ölçülü, sabırlı, anlayışlı, fedakar, sevgi ve merhamet dolu olmanın önemi... ile ilgili zengin malzeme buluruz.

SEVGİ

Sevgi, eşlerin hem evliliğe başvururken hem de evliliği sürdürürken muhtaç oldukları en önemli kavramdır. Sevgi, ruhun olgunluk hissettiği, çok hoşlandığı şeye karşı meylidir. Âlemin dokusu sevgi ile döşelidir. Bir başka ifadeyle, kâinatın temeli sevgi üzerine kuruludur. Yüce Allah da bizi sevgiyle, severek yaratmış ve bu zengin gücümüzü kendisi, sevdikleri ve razı oldukları için kullanmamızı istemiştir. Bu bitmeyen ve harcadıkça artan zengin sevgi hazinemizden vermeyi hak edenlerin başında eşimiz, çocuklarımız ve yakınlarımız, sonra da diğer insanlar ve doğa gelir.

Sevgi, aile mutluluğumuzu besleyen ana kaynağımızdır. Bu kaynağın tıkanması durumunda aile saadetimiz de tehlikeye girer. Bunun için “seven katlanır” sözü gereği sevdiklerimizin bazı olumsuzluklarını görmezden gelmemiz, onlara katlanmamız gerekmektedir.
Modern hayatta insanların tez sevgili bulduklarını; ama uzun süreli sevgili kalamadıklarını görüyoruz. Sevgide dâim olmak için ona kutsallık atfetmek, güzel eşimizi sevmenin, ona muhabbetle bakmanın Allah sevgisinin gereği olduğunu hatırda tutmak gerekir.

Kadın, eşinden sürekli sevgi ve ilgi bekler. Sırası gelince o da, aynen hatta fazlasıyla mukâbelede bulunur. Bu şekilde sevgi yeşerme, güçlenme ve yayılma imkânı bulur. Sevginin yeşerme, güçlenme ve devamlılık arz etmesinde güzel sözlerin, güzel davranışların, anıları yenilemenin, kültüre göre anma günleri düzenlemenin, hediyeleşmenin, bazen ufak jestler yapmanın, bir de duanın önemli yeri vardır. Biz sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşamamız için olduğu kadar sevgimizin cennette de taşınması, orada da bir olmamız için duacı olmalıyız.

SAYGI

Eşler arası ilişkilerin sağlıklı yürümesi için sevgi gerekli; ama onu yıpratmamak, tüketmemek, ayağa düşürmemek için saygı da gereklidir. Saygı, eşimizin onurunu koruma, değerlerini ve tercihlerini göz önünde tutma, hakkına ve hukukuna dikkat etme, çevresindekilere değer verme hassasiyetidir.

Saygı, karşındakinin varlığını göz önünde bulundurma, sana yapılmasını istemediğini ona yapmamandır.
Saygı; ince, kibar, seviyeli ve medeni davranmayı, hak ve hukuka riayet etmeyi gerektirir. Bunun için saygılı bir insan eşine küfredemez, onun düşüncelerini hafife alamaz, tarzını ve tavrını aşağılayamaz, değerlerini küçümseyemez, akraba ve çevresini reddedemez. Eşine saygılı olan “hem severim, hem döverim” anlayışını da benimseyemez.

SABIR

Evlilik, bir bakıma sorumluluk yüklenmektir. Sorumluluğu artan kişinin haliyle yükü de artmıştır, rolleri de. Görev ve sorumluluğu artan eşler ailede haliyle bekarlık dönemine göre daha çok yorulabilecektir. Yorulan çiftlerin stresi artacaktır. Stres artınca sataşma veya bağırma da kendini gösterecektir. İşte bu aşamada eşlerin sataşma, bağırma ve dövüşmeye karşı kendilerini frenleyebilmesi için sabır şarttır.

Sabır, eşlerin birbirinin bazı olumsuz söz ve davranışlarını sakince, anlayışla ve tepkisizce karşılamada olduğu gibi, eşlerin birbirlerinin isteklerini yerine getirememeleri durumunda da gösterilmesi gereken önemli bir erdemdir. Bu güzel erdem, eşlerin birbirine karşı gösterildiği gibi yakınlarına karşı da gösterilmelidir. Söz gelimi, eşinin fazla konuşmalarına sabreden, onun annesinin konuşmalarına da sabretmelidir. Böyle davranan bir kimsenin Allah katında da büyük mükâfata erişeceği unutulmamalıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
“Huysuz bir kocanın kahrına sabreden bir kadına Cenab-ı Allah tarafından, Firavun’un eşi Âsiye’ye verilen ecrin bir benzeri verilir; buna karşın huysuz eşine sabreden erkeğe de (yaralar içerisinde kıvranıp da sabredip şikayetçi olmayan) Eyüp Aleyhisselam’a verilen sevabın benzeri verilir.” (bk. Gazzali, İhya, Nikah Adabı)
Evlilikte, özellikle eşlerin birbirini tanımaya çalıştıkları ilk yıllarda, birtakım olumsuzluklar, bazı huzursuzluklar, maddi sıkıntılar, çevresel baskılar yaşanabilir. Bunları sabırla aşmak gerekir. En ideal bir yuvada bile bazı eksikler ve olumsuzluklar yaşanabilir. Bunları doğal karşılayıp sabırla aşmak lâzım. Halk arasındaki “Sabreden derviş muradına erermiş” sözünü, aile için de unutmamak gerekir.

SADAKAT

Sadakat, eşlerin sözlerinde ve işlerinde doğru ve birbirine güven dolu olmaları demektir. Sadakat duygusu, eşin fiziğinden, huyundan, çapından, gücünden, birikiminden razı olup onunla yetinmeyi, başka arayışlara koyulmamayı, halinden memnun olmayı ifade eder. Eşinin durumundan memnun olmayıp sadakatsizlik göstermek, başka insanların güzelliğinden yararlanma açgözlülüğünden, başkasındakileri merak etmekten, para veya menfaatten, aldatılmaktan yahut kandırılmaktan kaynaklanabilir ki, bunların hepsi sonuçta bir aldanışı ve aldatışı ifade eder.

Aldatma ise bir olgunsuzluk, onursuzluk, sebatsızlık, vefasızlık kısacası Allah’ın verdiğine razı olmayış, küfran-ı nimette bulunuştur. Sadakatin zıddı “hıyanet”tir. Bu sıfat eşe ve olgun bir Müslüman’a asla yakışmadığından bunu Kur’ân yasaklamış ve Sevgili Peygamberimiz (asm) de münafıklığın alâmeti olarak saymıştır. Örneğin Kur’ân’da,

“Allah’a, Resulü’ne ve emanetiniz altında olanlara (çoluk-çocuk ve eşlerinize) karşı hıyanette bulunmayınız!..”(Enfal, 8/27)
buyrulmaktadır. Müslüman hem eşiyle hem de diğer insanlar hatta canlı ve eşya ile ilişkilerini sadakat ahlâkı üzere, doğruluk, dürüstlük ve açıklık ilkesine göre düzenlemelidir. Eşler hem evdeki görevleri açısından, hem de iffetlerini korumaları açısından birbirlerine karşı sâdık olmalıdırlar.
Kadın, ailesine sadakat göstermeyen erkekten intikam almaya kalkışmamalıdır. Zira, nihai planda herkes kendi karakteri ve kişiliğinin gereğince hareket ettiğine göre, herkesin fiili kendisini bağlayacaktır ve herkes kendi hesabını verecektir.

SAĞLIKLI CiNSî HAYAT


Cinsellik insan doğasının bir parçasıdır. İnsanı duygusal, rasyonel yönden zengin yaratan Allah, ona şehevi güçle de ayrı bir zengin ve bereketli bir boyut eklemiştir. Bu güçle insan haz alır, motive olur, şiir ve edebiyat inşa eder, bereketli nesiller elde eder, hayatına renk katar. Söz konusu bu gücü dengede tutan, itidal ölçüsünde kullanan insan “iffet” sahibi olmakta, bu gücü aşırı ve gayri meşru şekilde kullanan da “fücûr” ehli veya seks manyağı olmaktadır. İşte insanda var olan cinsel duyguları dinimiz asla yadsımamış, onu olumsuzlamamış, meşru ölçüler içinde bu duyguların tatmin yolunu açmıştır. Bunun en güzel yolunun da evlilik olduğunu göstermiştir.

Kur’ân’da kadınların, eşlerinin “tarlası” olduğu ve erkeklerin kendi tarlalarını istedikleri gibi sürebilecekleri sembolik bir dille anlatılarak, meşru yolla cinsel arzuların tatmin edilmesinin engellenmemesi istenmiştir. Bir başka âyette de kadınların erkekler için “örtü”, erkeklerin de kadınlar için “örtü” olduğu belirtilmiştir. Yani eşler birbirini harama, günaha karşı korurlar, birçok konuda birbirinin yardımcısı olurlar.
Peygamberimiz (asm) de evlenerek, aile kurarak, çoluk-çocuğa karışarak bize uygulamalarıyla eş ve baba olmanın örnekliğini sergilemiştir. Hal böyle iken din adına, İslâm adına birçok şeyi yasak, günah ve tabu ilan etmek; eşlerin yatak odalarına girerek onların cinsel yaşamlarına sınır getirmek haksızlıktır ve günahtır.
Bu konuda meşru olmayan ilişkiler bellidir. Bu da aile mahremiyetini ihlal, dışarıda edep ve ahlak dışı yakınlaşmalar, yine dışarıda yapmacık tavırlar, cinsel ima ve görüntüler, fuhuş, homoseksüellik, teşhircilik, pornografi vs’dir. Bunun dışında eşler birbirlerinin meşru cinsel taleplerini karşılamak, birbirlerine güzel söylemek, güzel görünmek ve güzel yaklaşmak; kısacası birbirleriyle tatmin olmak zorundadırlar. Evliliğin devamı, ailenin bekası, insanların dengeli ve huzurlu olması, yüzlerin ve gözlerin gülmesi için bu gereklidir.
Eşler, bu sıraladığımız altı S’de derinleşir, kendi özel ve güzel yönleriyle bunu zenginleştirirlerse, çağımızda aile yapısını tehdit eden birçok unsura rağmen evliliklerini yürütecekleri düşünülmektedir. Kısacası bu altı S’den aile saâdet ve selameti hasıl olacaktır. Bütün niyazımız da her ailenin mutluluk ve esenlik üzere varlığını sürdürmesidir.

SORUMLULUK

Sağlam bir aile, buraya kadar sıraladıklarımıza ilave olarak, eşlerin sorumluluk duygusunu hissetmeleriyle mümkündür. Eskilerin “mesuliyet” dedikleri sorumluluk ailede eşin önce kendisini yetiştirmesi, koruması, görev bilincinde olması, yükümlülüklerini yerine getirmesi, sonra da eşi, çocukları, büyükleri ve akrabalarına karşı nasıl davranacağını bilip, bunlara karşı yükümlülüklerini yerine getirmesidir.

Ailede maddi sorumluluklarımız vardır, manevi sorumluluklarımız vardır. Birincisi barınma, yeme içme, giydirme, eğitim, meşru ölçüler içerisinde gezme, eğlenme ve dinlenme ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Manevi sorumluluk ise eşin ve aile bireylerinin ruhen sağlıklı olmaları, manen gelişmeleri, kültürel açıdan seviye kazanmaları, gönül dünyalarını genişletmeleri kısacası iyi insan, iyi Müslüman olmanın donanım ve birikimini kazanmaları için elden gelen gayreti sarf etmektir. Biraz açacak olursak, çalışan eşlerin evde birbirine daha çok yardımcı olmaları, çocukların ilmî, imanî, fiziksel ve ruhsal gelişimleriyle birlikte ilgilenmeleri, akrabaları da ilgi çemberine almaları (zira aile ocağı yakınlar ve dostlarla da güçlenir), aile onurunu, namusunu ve sırlarını korumaları, aile kazancını çarçur etmemeleri, güzellikleri paylaşmaları, kötülüklerde birbirlerini engellemeleri, cennete giden yolu birlikte kat etmeye çalışmaları eşlerin sorumlulukları altında olan hususlardır. Bu sorumlulukların hissedilmediği aile dağılır. Onun için “Din de insana sorumluluklarını hatırlatmak için gelmiştir.” desek mübalağa etmiş olmayız. Zira insanların ahirette kendisine, ailesine ve Rabbine karşı görevlerinden sorulmadan bir tarafa ayrılamayacakları haber verilmektedir.
 

NDYZLF

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Mar 2009
Mesajlar
960
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
44
Paylaşım için Allah razı olsun..
Selam ve dua ile...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Ömür boyu aşık olmak ister misiniz?


Herkesin "Bugün onunla birlikte olayım, yarın başkasıyla","Bir adamla ömür mü geçer?", "Her çiçekten bal almalıyım dediği şu devirde o inatla "Ömür boyu aşk" diyor. İslami kesimin aşk gurusu olarak bilinen Cemil Tokpınar, amacının herkesi mutlu etmek ve eşlerin birbirlerini mutlu etmesini sağlamak olduğunu söylüyor. Yazdığı Ömür Boyu Aşk kitabını okuyan eşlerin de hiç ayrılmayacağını iddia ediyor. 201. baskısı çıkan Ömür Boyu Aşk'ta çiftlere öneriler sunuluyor... "Evlilikte eşler birbirine nasıl davranmalı?", "Aldatma neden olur?" gibi soruların yanıtlarını Cemil Tokpınar'dan aldık...



Ömür boyu aşk cümlesi çok iddialı değil mi sizce? Hele ki bu devirde bu kadar ilişkiler dejenereyken...
Çok iddialı bir ideal. Çünkü aşkın iki yıl bir yıl bir gece diye nitelendirildiği bir dönemde ömür boyu demek gerçekten çok başarılması zor bir hedef ama imkansız mı? Mümkün bence. Sevgi karşılıklı beklentilere cevap verildiği sürece gelişir, kökleşir. Kalıcı hale gelir, artar ama meşhurdur. Romantik, verici olup da evlendikten sonra ilişkilerin sıradanlaştığı görülür. Niçin evlilikte ilişkiler sıradanlaşıyor? Bu sorunlar nasıl çözülür? Gayretle nasıl olur da o ilişkiler tıpkı nişanlılık döneminin heyecanıyla götürülebilir diye öneriler sunduk. Bir şeyi bir kişi başarıyorsa o şey başarılabilir. Ömür boyu aşkı başaran var mı? Hem geçmişte hem de günümüzde insanlar gerçekten benim halktan şu sözü duyduğum oldu: "Birbirimize yüksek sesle konuşmadık, hiç yalan söylemedik. Hiç tartışmadık, farklı düşündük ama makul bir şekilde müzakere edip sonuca bağladık" Gereğini yapmışlar. O zaman herkes gereğini yaparsa ömür boyu aşka ulaşabilir.



Evlendikten sonra neden jestler ve romantizm tükeniyor? "Artık evlendik, romantik olmanın ne alemi var mı?" diyorlar? Ya da tükeniyor mu her şey?
Bir insan bir şeye eriştikten sonra ona alışabilir. Bizim nişanlılık döneminde fazladan yaptığımız bir takım özveriler vardır, olağanüstü fedakarlıklar vardır. Biz bunları niçin yaparız? Ulaşmak için yaparız. Hedefe ulaşınca olağanüstü fedakarlığın, sabrın gittiğini görüyoruz. Hedefimiz bir günlük müydü, bir yıllık mıydı yoksa ömür boyu muydu? Eğer ömür boyu diyorsak nişanlılık dönemindeki romantizmin evlilikte de devam etmesi lazım. İlişkisinin sıradanlaştığını düşünen biri bir gün jest yapsın. Bir gün eve erken gelsin, akşamki yemek konusunda eşiyle konuşsun. Eşi daha eve gelmeden ya da yorgun biçimde yemek yaparken pat diye zil çalsın. Restorandan yiyecek bir şeyler gelsin. Böyle bir tabloyu denesinler. Jestler, herkesin bütçesiyle alakalı olmalı. Bakarsın bir çay simit bile farklı bir şey olabilir. Göreceklerdir ki bu tür jestlerin günlerce etkisi sürecek. Birlikteliğimiz ömür boyu ise, pazara kadar değil mezara kadardan ötesine kadarsa, cennet bahçelerinde el ele tutuşmak ise üzmeye, kırmaya hele ki dövmeye değer mi? Verdiklerimiz de büyük olmalı hedefimiz bu kadar büyükse.


Yeni nesil ilişkileri nasıl buluyorsunuz? Biriyle beraberken ayrılıp başkasıyla birlikteliğe başlıyorlar..
İlişkiler çok acemice, dejenere, insanın içine sinmeyen hal almış. Tarihte öyle insanlar olmuştur ki birisini sevmiştir ömür boyu devam ettirmiştir. Birine ilan-ı aşk etmiştir reddedilince ömür boyu kimseyi sevmemiştir. Batı'dan gelen bugün onunla yarın başkasıyla türden ilişkiler yanlıştır. Duygusal anlamda insanların çürüdüğünü gösterir. Çünkü insanların sadece cisimleri değil beyinlerinin kalplerinin de temiz olması lazım. Gündelik ilişkiler o temizliği bozuyor. Güveni sarsıyor. Kısa ömürlü başlayacağı için ona verdikleri fedakarlığın, sabrın da boyu küçülüyor. Yani geçenkiyle 3 ay beraberdim bununla da uzun ömürlü olmaz deyince o performansı gösteremiyorlar. Gösteremeyince de mutsuz olunuyor. Aşkı maddeye, insana insanı da cinselliğe indirgemişler. Oysa duygu var, ruh var, sevgiyi kökleştiren güzel ahlak var.


Para ve güzellik olunca iyi oluyorlar diyorlar..
Maalesef. Bugünkü gençler bunların peşinde. Her yıl 170 bin boşanma davası açılıyor. Geçen yol 100 bin kişi boşanmış. Korkunç bir rakam. Her şeyde Avrupa örnek alınırsa böyle olur. Maalesef aile bağları diye bir şey kalmamış. Dini bayramlarda bile bir araya gelemiyorlar.


Neden böyle ayrılıyorlar? Doyumsuzluk mu oluyor?
Maneviyat yıprandı. Eğer cennet gibi bir hedefin yoksa parasız bir adama niye katlanacaksın? Hayatı dünyadan ibaret görüyorsan sakatlanan, ömür boyu sürecek olan hastalığa sahip olan birine neden katlanacaksın? Manevi bir destek olursa insan ilişkilerini çok uzun yıllarca ele alır. Birliktelik sözleşmesini sonsuz olarak imzalayanlar ona göre fedakarlık gösterir.
Birliktelik uzun olursa vericilik köklü olur. Dünya ile sınırlarsan hayatını, dünya hayatında ne kadar çok kazanırım, eğlenirim, ne kadar çok üstün nitelikli insanlarla beraber olurumun hesabını yaparsın. Birlikteliğini sonsuzluk olarak ele alırsa, ailede yapılan her şeyin ibadet olduğu,, aile için kazanmak cihad yapmak gibidir. Erkek ile kadın arasındaki tatlı muhabbeti melekler bile dinler. Bir erkek eşine sevgiyle bakınca günahları dökülür. Bu sözler insanları evliliğe götürüyor. Kişinin harcadıkları arasında en hayırlısı ailesine harcadıklarıdır. Peygamberimizin bir sözü vardır. "Allah'ın en sevmediği helal boşanmaktır" Sabredip geçinme yöntemleri bulunmaz mı?


Empati devreye mi girmeli?
Girmeli ama ondan önce tanıma gerek..

İSTEYEN 40 SANİYEDE TANIR

Tanıma için ne gerek?
Flört yanlış. Sevdiğini kendi gözünle tanıyamazsın. Ona ikinci bir kişinin gözüyle bakacaksın. Evlenmek istediğimiz kimsenin komşuları, arkadaşları, akrabaları ne diyor hakkında? Sevdiğimiz neleri okuyor, nelere ilgi duyuyor, olaylara nasıl tepki veriyor, bunlara bakmalı. Hayat hep romantizm değil ki. Her şeye "Evet" deniyor. O olmaz. İnsan nasıl bir varlık? Birkaç aşama takip edilmeli. İnsanı tanımak, kadını ve erkeği tanımak.. Ona ait nitelikleri tanımak. İnsan gözümüzün önündedir. İnsanlar yargılanmaktan sürekli emir almaktan hoşlanmaz. Neden o zaman eşine aynısını yapıyorsun ki? "Kadınlar muammadır, tanınmaz, 40 yıllık evliyim sağı solu belli değil" derler. Tanımak istemezsen tanımazsın, ama tanımak istersen 40 saniyede olayı çözersin.

ÇOCUK BAKIMI ERKEĞE BIRAKILSA ÖLDÜRÜRLER

Kadınlar da "Erkekler anlaşılmaz" diyor ama..

İnsan beynini inceleyen bilim adamları kadınların beyninin sağ lobunun, erkeklerin de sol lobunun geliştiğini söylüyor. Kadınlar duygusal yaklaşıyor erkekler de akılcı ve gerçekçi bakıyor. Bu kadar basit. Evlendiğimde eşim "Salon nasıl olmuş?" derdi. Ben de "Ne nasıl olmuş?" derdim. "Eşyaların yerini değiştirdim" derdi. "Öyle mi, yemek hazır mı?" derdim. Bunu birkaç kez tekrarlayınca kafama "dank" etti. Burası ev cumhuriyeti. Başkanı da kadın. Burası onun için çok önemli. Daha sonraları "Bu çiçek buraya iyi durmuş, sehpanın yeri harika olmuş" demeye başladım. Kadınlar ayrıntıları düşünmek için yaratılmış. Mesela diyorum ki "Kütüphanedeki örtülerden dolayı kitap almak zorlaşıyor, kaldırır mısın?" Onaylıyor. Bir hafta sonra bakıyorum yine aynı şey oluyor. Ne yapayım, onun dünyası öyle. Mesela çocuğunuzu okula götüren eve getiren servis gelmemiştir. Kadın telaş eder, erkek de "Merak etme trafik vardır" der. Biri akılcı düşünür biri duygusal bakar. Neden kadınlar şiiri, çiçeği önemsiyor? Çünkü duygusal, öyle yaratılmış.

Sonuçta annelik iç güdüleri var..
Anne o.. Çocukların bakımı erkeğe bırakılsaydı biz öldürmüştük onları. Çocuk gece ağlar kadın hemen uyanır, erkek uyur gider. "Bir elmanın iki yarısıyız" derler. Biri duygusal biri rasyonel. Birbirini tamamlıyorlar. Elbette biri olumsuz düşünecek. Koruma güdüsü ile "Acaba şu mu?" diyecek, evin tadını düzenleyecek. Erkek evdeki süsten anlamaz. Kadın erkeğe hanım arkadaşına davranır gibi değil, erkek de kadına erkek arkadaşına davranır gibi davranmayacak. Bazı kadınlar var mantıksal olur. Cıvıl cıvıl olmalıdır. Eşinin kendine has özellikleri neler onları da bilmek gerek. Neleri önemser bakmak gerek. Biraz zaman ayırıp tespitlere göre eşimize davranmalıyız.

FEDAKARLIK ŞART

Artı ve eksi yönlerini yazsak işe yarar mı?
Yarayabilir. Ama bizim hatamız şurada, her gün gördüğümüz şeyi kanıksarız, görmekte tanımayı ayıramayız. Edebiyatçılar mesela farklı bakar. Aynı gün aynı saatte Emirgan'a bir edebiyatçı ile sıradan biri geçer. Bakışlar farklı olur. Edebiyatçı farklı anlamlar çıkarır. Eski anılara gider gelir, tasvir eder. Öbürü de "Ben de oradaydım böyle anlamlar çıkarmadım" der. Yani eşimize her gün yeni gördüğümüz ilginç bir eser gibi bakmalıyız. Sıradan değil. Tanımak için çalışacağız. Başarabilirsek göreceğiz. Beklentileri önemsemeliyiz.


"Seni tanıdığım güne lanet olsun" diyerek bir tartışma başlıyor. Hanım gitse annesinin evine, erkek de gitse farklı bir yere.. Birkaç günlük ayrılık iyi gelir mi bu tür ilişkilere?
Eğer kısa ayrılıklarda insan geçmişin muhasebesini yapar kendisini geliştirmek için bir şeyler yaparsa, kararlar alabilir, düşünebilir, jestler geliştirebilirse yararlı olur. Bunu yapmayıp evden nasıl gittiyse öyle gelirse hiç bir şey olmaz. Fedakar olmak lazım. Kadınlar en çok erkeğin dışarıdan geldiğinde hemen kendisini eşiyle ilişkili olmayan alanlara atması. Uyur, televizyona gömülür.. Neden böyle yapıyorsun diye sorduğumda, "Sabah erken çıkıyorum, işe gidiyorum, yorgun oluyorum" diyorlar. "Acil iş varsa 2 saat daha kalmalısın" derlerse ne yaparsın diyorum. "Ailem için çalışıyorum, kalırım" diyorlar. Eşin de 5 dakika bana ayır, hal hatır sor diyor. Sonra ne yapacaksan yap diyor. Ne olur ki zaman ayırsan biraz. Erkekler de eve girdiklerinde hal hatır soralım diyor, "Benim çalışmak, sıkıntımı dikkate alsın" diyor. Biraz uzanayım, duş alayım diyor. Sonra onunla geçireceğim zamanı daha nitelikli geçireyim diyor.


Bir de “dır dır” yapan kadınlar var..
Kendi elimizle kendimize problem yaratıyoruz. Erkek paylaşmak için uğraşsın, kadın da beklentilere yanıt versin. Erkek dinlenmek isteyebilir. Anlayışlı olmak şart. Birbirinin işlerine sınırlı derecede saygı duymalılar. Nitelikli beraberlik dediğimiz alanda paylaşımlar da olmalı.

AYRILANLAR BİRLEŞİYOR

Evlenmeden aşık olunmaz mı?
Olunur. Az da olsa evlendikten sonra kendisine aşık eden kadın ve erkekler de vardır. İnsanların neyine aşık oluruz?

Güzel gülüyordur, yemek yemesini beğenir. İlk olarak fizikseldir. Sonra ailesine, eğitimine bakar..

Birbirini ölümüne seven herkesin hepsi güzel mi, yakışıklı mı?

Hayır değil

Demek ki beynini seviyoruz insanın. Sevgiye ihtiyaç olan durumda bir el uzanmıştır. Bu tür davranışları olanları severiz. Onun yaratılışını kaşını gözünü farklı yapmasına gerek yok. Tüm aşıklar güzellerden mi oluşur?
Geçinmeyi, paylaşmayı bilmeyenler didişir. Ömür Boyu Aşk'ı okuyanlar ayrılırken yeniden birleşiyorlar. Yine bu kitabı okuyarak en az bin tane boşanma davasından vazgeçilmiştir. Kitabımızı okuyarak 18 ay birbirinden ayrı yaşayan bir çift yeniden birleştiler.


Ne kadar güzel..
"Hatalarımı anladım, yeni bir hayat kuralım" demişler. Eşinin ayrı yaşadığı eve gitmiş adam. 12 ayda görmediğim iyiliği bir günde gördüm diyor. Değişen neydi? Birbirlerini tanıdılar, beklentileri gördüler.. Empati kurdular.
65 yaşında bir amca geldi. Kitabınızı ağlayarak okudum, eşimden ayrıldım. Bu kitap 30 yıl önce olsaydı boşanmazdık dedi. Şimdi bir kamyonet alacağım içine kitabı dolduracağım satacağım dedi. Böyle o kadar çok örnek var ki..

Yaşadığım çok örnek var. Gelen tepkilere çok duygulanırım. Bir çift mesela 10 aydır ayrıydı. O zamanlar ailelerle bire bir görüşüyordum. Erkekle de kadınla da görüştük. Kitaplarımızı da okuttuk. Hemen birleşmediler ama gezdiler, ikramlar hediyeler derken, 10 yaşlarında bir erkek çocukları var. Bir gün yemekte çocuk "Baba sen anneme yeniden aşık mı oldun?".. Bunun gibi olaylar oluyor ve ben çok mutlu oluyorum. Birleştile sonrasında. Sonra geldiler ziyaret ettiler, "Birleştik biz" dediler. Bu çok güzel bir şey. 100 bin boşanan ailelere benzer kitaplar ulaşsaydı ayrılmazdı.

ERKEĞİN ALDATMA HAKI YOK

"Eşim çok sıkıyor" diyen erkekler aldatabiliyor da..
Kadın neden eleştirir? Beklentilerine yanıt alamıyordur. Beklentileri, paylaşmıyorsa, eleştiriler başlıyor. “Dır dır” lafına çok kızarım, kadınlara hakarettir. Beklentilerine imkan ölçüsünde cevap verdiğimize inanıyorsak, gücümüz yetmiyorsa ailesiyle konuşup halletmeye çalışacağız. Erkeğin aldatma hakkı yoktur. Bayan olsun erkek olsun ayrılır yoluna devam eder. Evli olarak aldatmak insanlığın en büyük iğrençliklerden biridir. Yuvaları kurtarmak istiyorum ben. Amacımız bu. Ama iki taraf da elinden geleni yapmalı..


Bakımlı olmak şart değil mi?
İki taraf için de geçerli. Adam sigara içiyor, pis kokuyor.. Ben dayanamazken eşi nasıl dayansın? İnsan temizliğine, kıyafetine, kilosuna, esprisine, tebessümüne, ahlakına dikkat etmeli. Güzellik budur. Eşinize güzel olun. Bazıları vardır güzel değildir ama herkes sever. Esprisi bol olur, sevecen biridir. Hatta çirkindir bile ama davranışı iyidir. Eşi için de böyle davransa fena mı olur? Şiirler yazsa eşine, şarkılar söylese kötü mü olur? Her iki taraf da birbirinin ailesine saygılı olmalıdır. Güzel geçimi sağlar. Onların duası bereketi getirir. Onların duasını alınca bereketli geçer günlerimiz. Herkes kendine baksın. Gerekirse tıbbi olarak baksın. Ellerinden geleni yapsınlar, her şey çözülür.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

İster aralarında sorunlar olsun isterse bir şey olmasın aileyi, ilişkileri konu alan kitaplar okusunlar. Bu konudaki bilgilerini geliştirsinler. Koruyucu hekimliklerden yardım alabilirler. Avukata gitmeden önce bir aile terapistine gitsinler...

Guncelleme..
 

firdevs-i gam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eyl 2012
Mesajlar
100
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Evlilik çok önemli. Anlaşabileceğimiz eşlerimiz olsa ve hiç ayrılmasak. Herkes birbirine anlayışlı olsa eleştirmese. Yazı çok güzel. Kitabı merak ettim doğrusu.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Evlilik çok önemli. Anlaşabileceğimiz eşlerimiz olsa ve hiç ayrılmasak. Herkes birbirine anlayışlı olsa eleştirmese. Yazı çok güzel. Kitabı merak ettim doğrusu.

Aynen yazi guzel kitabi oku..bende okudum guzel cok hos
kuran isiginda evlilik kitaplarida var onlarida al oku..
biz simdilik karsimizdakinii simdilik bosverelim kendimize dusen gorevi yapalim
saliha kadin nasil olunur onu ogrenelim ve yapalim
ve kendimizdeki kusurlari onaralim ,tabi bu her daim olacak,ama suda varki bekarken ben merkezi var,ama evlilikte biz merkezi olacak,iste bunu iyi kavrayalim ve bu karari ona gorede alalim..
ve bize yapilmasini istemedigimiz hic bir seyi yapmayalim
ve acip elimizi yuce rabbime cok ama cok dua edelim
sen zaten fiili duani yapmis oluyoruz insallah..
rabbim acilan elleri geri cevirmez dilerim razi oldugu bir kulu karsimiza cikarir ve es ihsan eder..
iki cihandada esin olur Amiin..
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
İnsanlara çocukluklarından başlayarak yapılan yüzlerce telkin var. Çoğu din dışı olan bu telkinler, ailede başlayıp yaşam boyu devam eder. Ancak din ahlakını yaşayan anne babalar, dinin özünün güzel ahlak olduğunun bilincindedirler ve çocuklarının hayırlı insanlar olmaları için çaba harcarlar.Allah katında beğenilen üstün ahlak özellikleri, çocukluk döneminde şekillenmeye başlar. Allah sevgisini bilmeyen, o sevgiyle büyümeyen çocuklar huzursuz, mutsuz, kırıcı ve saldırgan olurlar. Çocuklar henüz 4-5 yaşlarında iken onlara Allah ve Allah sevgisi anlatılmalıdır. Böyle yetiştirilen çocuk akıllı olur; mutlu ve huzurlu olur. Allah sevgisini taşıyan, huzurlu ve akıllı olan çocuğun yüzüne güzellik gelir, kalbi ferahlar, üzerine bir nur ve rahmaniyet iner. Hem ruhsal olarak olgun, hem bedensel açıdan sağlıklı hem de üslubu güzel olur.Genç Kızlara TelkinlerAldıkları telkinler nedeniyle genç kızlar, yaşamın tek amacının evlenip yuva kurmak ve çocuk yetiştirmek olduğunu zannederler. En önemli yanılgıları evlilik konusundadır. Parası olan, eli ayağı düzgün bir erkeğin karşısında birçok genç kız, adeta hipnotize olup evlilik hayalleri kurar. Kişinin ne karakteri ne dini, ne imanı, ne ahlak özellikleri, hiçbiri önemsenmez.Evlendikten sonra çirkin davranışlarına tanık olduğunda, örneğin hakaret ettiğinde ya da şiddet kullandığında ise mazeret hazırdır: Dünya böyledir ve herkes aynı şeyleri yapmaktadır. Çoğunluk böyle yapıyor olabilir ama neden insan böyle yaşamak zorunda olsun? İnsan yalnız başına da yaşayabilir; evlenmiş olmak için evlenmeye mecbur mudur? Karşısına gerçekten sevmeyi bilen, Allah’a gönülden bağlı, Allah’tan korkan, doğru sözlü, güvenilir biri çıkmadığı takdirde insan gerekirse ömür boyu evlenmez.İnsan, derin akla ve derin imana derin bir tutkuyla bağlanır. Bunlar olmadığında eşlerin birbirlerine sevgileri kısa sürede biter. Genç kız evliliğe, toplumdaki “mantık evliliği” kıstasıyla değil akılcı yaklaşmalıdır.Genç kızın aradığını iyi bilmesi gereklidir. Aradığı şey Allah aşkı olmalıdır. Yanlış arayışlara girip, yanlış evlilik yaptığında ise insanlardan çekinerek, sevgiden ümidini keserek, karanlık bir dünyada adeta ölü gibi yaşar ve o karanlık dünyada yaşamını tüketir. Yaşamı kabusa döner. Allah aşkını yaşayan insan ise herşeye o aşkla baktığı için dünyası da ahireti de Allah’ın dilemesiyle cennet olur.Genç Erkeklere TelkinlerGünümüzde gençler garip bir özenti içerisindedirler. İlginçtir birçoğu inancını saklamak için yapmacık davranır. Oysa inanmak onur vesilesidir, güzelliktir. İnancını yaşayan insan komplekslere kapılmaz. Ağırbaşlı, mazlum, terbiyeli ve saygılı olmaktan çekinmek Kur’an ahlakına uygun değildir.Bu, bir anlamda kişinin inancında samimi olmadığını da gösterir. Bugün birçok genç, yaşanan sistemin etkisiyle hürmet ve merhamet duygularını yitirmiş durumdadır. Giyimiyle aşırı bir görüntü, düşünce ve sözleriyle yapmacık ve küstah davranışlar sergiler. Hürmet ve merhametten uzak, saygısız bir üslup adeta moda haline gelmiştir.Bu çirkin davranışları sergilemek ,söz ettiğim modayı takip edenlerin aksine, inanan gençlerin asla içinden gelmez. Onlar güzel bir üslup kullanır, güzel söz söyler, insanları onore eder, gönül alırlar. Kur’an’a uygun olan saygılı, şefkatli, merhametli ve dürüst olmaktır. Genç erkekler derin düşünmeli, insanları rencide etmekten kaçınmalı, büyüklerini, çocuk ve kadınları kollamalıdırlar.Gençliğin Değerini Bilmek“Gençlik çağının kıymetini biliniz! Bu kıymetli günlerinizde, İslamiyet bilgilerini öğreniniz ve bu bilgilere uygun yaşayınız! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz. “ der İmam Rabbani. Gençlik, erkek ya da kadın inanan insan için en değerli zaman dilimidir. Kur’an ahlakının doruğunda yaşanacağı ve diğer insanların da yaşaması için çaba gösterilebileceği en güzel çağlardır. Hayatı, “oyun ve oyalanma” ile geçirmek insana en büyük zararı verecek, sonsuz yaşamı tehlikeye atacaktır.
“… kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.
(Bakara Suresi, 195)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Evli olan eşler ve evlenmek isteyenlerin dikkat etmeleri noktarı şöyle sıraladı.

  • Kişilerin iyi yönetebildikleri ilişkilerin daha başarılı olduklarını belirtti.Bu noktada eşler arasında işbirliğinin önemli olduğunun altını çizerek, bir çok ilikinin sorun çözme stilini bilinmememsinden bozulduğunu belirtti.
  • Evlilikte çocuğun kırılma noktası olduğunu belirten Tarhan,Birbirlerine aşık olan eşlerin çocuk doğduktan sonra birbirlerine ilğilerinin azaldığını gözlediklerini belirtti.Birbirine aşık olup evlenen ve kaliteli bir evlilikleri sürerken,çocukla birlikte zarar görmeye başlıyor.Çocukla birlikte kadının ilğisi çocuğa yöneliyor,eşi oana göre ikinci plana atılıyor.Erkek ise işini önemsemeye başlıyor.Bu durumda tarafların duygusal yatırım alanları değişiyor.Bu nedenle duygu yatırımı doğru yapılmalı ve dengeyi korumak gerekiyor.Bu durumda olan evlilikler zamanla çocuk adaklı hale geliyor.
  • İletişimin en kötüsü iletişimsizliktir:İletişimin üç şekli olduğu belirten Prof.Nevzat Tarhan,bunların sağlıklı,çatışmalı ve iletişimszilik olduğunu belirtti.Bunların içinde en risklisinin iletişimsizlik olduğu belitti.Bu sessizliği erkeğin pek anlayamadığını,erkeğe göre her şey yolunda gibi görünsede,karşılıklı diyaloğun olmaması paralel sorunları da getirir diye belirtiyor.Bu duruma çözüm olarak da ortada sorun yoksa bile eşlerin havadan sudan konuşmaları gerektiğinin altını çizdi.
  • İnsan yüz kapılı bina gibidir.ne olursa olsun insanlara ulaşmanın bir yolu olduğunu belirten Prof.nevzat Tarhan;İnsanlar yüz kapılı bian gibidir.Yüz kapıdan biri açıktır, ve o kapıdan içeri girebilir.Ben değişmem,beni sağır ve dilsiz kabul et,diyenlere rasladıklarını belirterek,İlişkilerde ne istediğini önemi yanında nasıl istendiğinin de çok önemli olduğunu söyledi.Eşin anladığı dili bulmak çok önemlidir.Evliliği daha mutlu hale getirmek için önce mutluluga ihityaç hissettirmek gerektiğini belirtti.Kusurlar üzerine odaklanma yerine,çiftlerin ilği alanlarını tesbit ederek, o alanlara yatırım yapılması gerektiğinin altını çiziyor.Evliliği sorun odaklı yaşamamak gerektiğini de belirtti.
Prof Nevzat Tarhan’
 

ibra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Eyl 2009
Mesajlar
6,106
Tepki puanı
12
Puanları
38
Yaş
30
Konum
Konya
ALLAH razı olsun behiye abla.
Aileler toplumun ne çimentosu ne demiri ne de tuğlası bu kadar basit e indirgenemez ...
Aileler Toplumun HERŞEYİ ...



Seni bulmaktan önce aramak isterim,
Seni sevmekten önce anlamak isterim,
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep yeniden başlamak isterim.

Özdemir ASAF



 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
33
Konum
.........
Eşitlik mi Yoksa Adalet mi?
Kur’an birbirini tamamlayan eşlerden bahsederken zevc kelimesini kullanır. Arap dilinin dev dil ansiklopedisi olan Lisanu’l-Arab’ da “zevc kelimesine bakıldığında, bu kelimenin içerisinde kullanıldığı birkaç örnek cümlenin başında şu cümle gelmektedir.”Zevcâ na’lin: ayakkabının iki eşi…”(Aktaran:Mustafa İslamoğlu,2010:56) buradan yola çıkarak kadın ve erkekten oluşan eşleri bir çift ayakkabı örneğinde tahlil edecek olursak; Kadın mı üstün, erkek mi üstün diye bir sorunun çok anlamsız olduğunu görürüz. Bunu büyük dilci İbn Manzur’un örneğine taşırsak: “Ayakkabının sağ teki mi solundan üstün, sol teki mi sağından?” (Aktaran: Mustafa İslamoğlu, 2010:56) diye sormaktan ne farkı var? İsterseniz deneyin. Sol ayakkabıyı sağ ayağa, ya da sağ ayakkabıyı sola giyin. Bu durumda hem ayağa hem de ayakkabıya zulmetmiş olursunuz. Bunların birbirlerine üstünlük iddiası, sadece anlamsız değil, aynı zamanda komik kaçar. Evet, yan yana koyduğumuzda eşittirler. Fakat bu eşler birbirine eşit olsa da birbirinin tıpkısı ve aynısı değillerdir. Eşler arasındaki eşitlik, farklılık zemini üzerinde boy veren bir eşitliktir. Farklıdırlar; birbirinin yerini tutmayan, fakat birbirini tamamlayan eşitlerdir.
Tıpkı ayakkabı örneğimizde olduğu gibi, erkek ve kadın da birbirinin yerini tutmayan, birbirini tamamlayan eş ve eşitlerdir. Bu yüzdendir ki; “Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar”(İsra 84). Kadını erkekleştirmeye çalışırsanız, tıpkı sağ ayakkabıyı sol ayağa giymek gibi hem kadına hem de erkeğe zulüm etmiş olursunuz. Erkeği kadınlaştırırsanız da öyle(İslamoğlu, 2010:56).
Eşitlik mi, yoksa adalet mi tercih edilir? “Girift bir makine da kendi yerinde çok büyük görevler yapan bir dişliyi, aynı makinedeki bir başka makinedeki bir başka dişliye benzemiyor diye yerinden alıp, onun gibi yapmaya çalışmak, hem her iki dişlinin görevini aksatmak hem de makineyi bozmak demektir. Çünkü bu her iki dişlinin de kendi yerinde çok önemli görevleri vardır. Hiçbiri diğerisiz olamaz. Ve bu onların birinin diğerinden mutlak üstünlüğünü de göstermez”(Beşer, 1987:12). İki şeyin birbirinden farklı olduğunu söylemek, birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmez ve bundan da kadının aşağılandığı sonucuna varılmaz.
Kainatta Allah (cc) her şeyi çift yaratmıştır. Bu çiftlerden her birinin diğerine, bütün yönleriyle eşit olduğunu söylemek mümkün değildir. “Her şeyi çift (erkek ve dişi) yarattık ki düşünüp ibret alasınız”(Zâriyât, 49). Zerrelerden bitkilere, hayvanlar ve insanlar arasındaki erkeklik-dişiliğe kadar her şey çifttir ve birbirine muhtaçtır. Pozitif negatife, elektron protona, gece gündüze, yaz kışa, yeryüzü gökyüzüne, erkek kadına, kadın erkeğe muhtaçtır. Bu itibarla, eksik olan erkek ve kadın bir araya gelerek birbirlerini tamamlayacaktır. Dolayısıyla kadın ve erkek birbirinin eşiti değil, aksine birbirinin tamamlayıcısıdır.
Allah Resulü bir hadislerinde bu gerçeği şöyle ifade ederler: ‘İnnema’n-nisâ şekâikur’r-ricâl (Kadınlar erkeklerin yarısıdır) (Ebû Dâvut, Taharet, 94). Buna göre, insan olma yönüyle kadın ve erkek eşit yarımlardır. Ama hiçbir zaman biri diğerinin aynı değildir. Yani bunların fıtratları ruhî ve psikolojik yapıları tamamen farklıdır. . Bu birinin diğeri üzerindeki üstünlüğüne işaret etmez. Hiçbir zaman kadın fizik ve ruh bakımından erkeğe eşit olamayacağı gibi, erkek de ona eşit olamaz. Ne erkek kadının biyolojik olarak daha gelişmiş bir şekli, ne de kadın erkeğin az gelişmiş bir tipidir.
Kadınla erkek arasındaki psikolojik farklılık kendini çocukluk çağından itibaren göstermeye başlar. Erkek ve kız çocukların oyuncakları farklıdır. Bir kız çocuğu en çok oyuncak bebekleri sever. Henüz evlilik nedir bilmediği o yaşlarda, bebeklerini bağrına basar, öper, elbiselerini değiştirir, beşikte sallar ve uyutur. Günün büyük bir kısmını onlarla geçirir. Erkek çocuk ise, taksi, uçak, tabanca gibi oyuncaklara daha fazla rağbet gösterir. Bu çocuklar büyüdüklerinde bu defa, sohbetleri değişir. Erkeklerin toplantılarında daha çok, iş hayatı yahut politika konuşulurken, kadınlarda ön sırayı ev eşyaları ve örgüler alır.
Bu iki cinsin zafiyetleri de farklılık gösteriyor: Erkekte, tahakküm ve baskı hastalığı mevcut. Kadında ise, gösteriş ve desinler belâsı. Kadında sezgi gücü, erkekten çok kuvvetli. Değişikliğe ondan daha çok ihtiyaç duymakta, yenilik ve heyecana daha açık. Vücut büyüklüğü itibariyle ve güç ile kuvvet yönünden, kadın erkekten genellikle daha geri. Bunun neticesi olarak, sığınma ihtiyacı kadında kendini daha fazla hissettiriyor.
Tam da bu noktada birbirinden farklı olan, ancak birbirini tamamlayan eşler arasında eşit davranarak fıtrata zulmetmek mi yoksa adaletli davranarak fıtrata uygun dağılımlar yapmak mı doğrudur. Kadının hayatının zorluklarına tahammül edecek, ağır işleri görecek, makineleri ve yükleri indirip bindirecek gücü var mıdır? Bu işlerin kadına yaptırılması tabii ve doğal olana karşı çıkmaktan başka bir anlam taşımaz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt