baltefsiri
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 24 Eyl 2006
- Mesajlar
- 619
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Artık havalar ısınmaya başladı. Mübarek kış da bu sene fena değildi. İyi geçmesine geçti de Malatya’mıza sanki rahmet gelmemeye yemin etmiş gibi. Bir günahımız mı oldu ne? Neyse Allah’ın işine karışılmaz. Sobanın etrafında boş boş pinekleyip duracağımıza “hanım bir eğlence yok mu”? Diye sordum. Sormasına sordum amma sormaz olaydım. Bir dokun bin ah işit. Üstelikte suçlu çıktık. Hâlbuki şunun şurasında bir eğlence olsun diye kestanevari bir şeyler istemiştik.
Hatun, “bu eve ne zaman eğlence olarak çerezvari bir şey aldın da istiyorsun. Rahmeti rahmana kavuşmuş o bakamam deyip hır-gır çıkardığım ‘kemikleri nur içinde yatmasını dilediğim’ piri fani babandan bu yana hele şöyle hiç aldın mı bir şey?”
Neyse erkekliğin ondan dokuzu kaçmakmış birader. Eeee. Havada güzel. Tepem de atmış ya! Evde pinekleyeceğime şöyle bir güneşleneyim de, hava alayım. Hem eve lazım olan levazımatı alıp ikindiye dönerim, dedim ama hatun yutar mı? Vay sen beni yalnız bırakmayla mı tehtid ediyon. Bunca emeğim gözünü alsın. Bir gün olsun seni dar gününde yalnız bıraktım mı ki sen beni yanımda olman gereken günümde yalnız bırakıyorsun, aşk olsun deyip ağlamaya durmaz mı?
Yapma-etme hatun! Şunun şurasında bir hava alacaktım. Hep baksana şu sobanın etrafında kıvrılıp yatan külkedimiz dahi artık içerde durmaz oldu. Bizim bir kedi kadar da mı hürriyetimiz yok. Böyle giderse bu evde küflenip gideceğiz dedimse de Nuh der peygamber demez. Ey yarenler! Biz bizeyiz kazak erkek olmanın manası yok ki böyle zamanda, Hasbunallah deyip bundan da bir hayır var deyip daha önce dünya ahret kardaş edindiğim Kösemi arayıp gelemeyeceğimi belirttim.
Köse dedim de tanır mısınız bilmem. Hani şu bizim mecburiyet caddesinin köşesinde duran manav. Canım sıkılınca, güzel bir şekilde kuşanır, hakiki Celikhan tütünümü rahmeti rahmana kavuşmuş ceddimden hatıra kalan tabağıma kor hakiki Oltu taşında yapılmış utuz üç habbeli tesbihimi cebime kor, Kösemin manavına varırım. Orada hem güzele bakmak sevaptır düsturunca gelen gidene hasr-ı nazar eder hem de meyvenin iyisini yemek sünnettir emrine binaen leziz meyveleri atıştırırız.
Neyse bugün güzelden de meyveden de mahrum kaldık. Hem bir iki tane kestaneyi de bize fazla gördü bizim hinoğlu hin. Neyse iş başa düştü. Kilere gidip önce erzak dolabının anahtarını gizlice aldım. Kese kâğıdına sarılmış bir şeffaf naylonun içine konulmuş patlama mısırından accık çıkarıp doğruca mutfağın yolunu tuttum. Ocağın üzerine tava birkaç damla yağ sonrada mısır koyup patlatmaya başladım... Heyyy mübarek nasıl da zıplıyorlar. Genleriyle uğraşılmadığı nasılda belli oluyor. Hani o hormon mudur nedir o zehiri vermiş olsalardı böyle pat pat diye patlayıverirler miydi hiç.
Mısırın kalitesi bir gerçek ama ey yarenler işin erbabı da olmak lazım tabi. Zira şahsın bizzat kendi kendini övmesi şık olmaz amma tahdis-i nimet olarak verilenleri de saklama da nankörlük olur fetvasında burada ala meziyetlerimi zikretmeyi ben şahsen kalbi selim düşünmüş biri olarak cevaz veriyorum. Ama bırakında püf noktayı zikretmeyeyim ki burada papuçumuz dama hemencecik atılmasın. Zira sanat altın bileziktir. İşin erbabı olunca aç kalmazsın şu fani dünyada der dururlardı düyüklerimiz...
Neyse Ey yarenler! Ben bunca işi yaparken bizim emektarda çıt yok. Şeytanın kulağı tıkalı olsun da “Acaba kalbi şiddetli hüzne dayanamayıp sekte mi etti.” diye içimde aldım-verdim. Sakın dervişin fikri neyse zikri o olur su-i zannından bulunmayın ha... İşte böyle zamanda o şeytan-i lane boş durmuyor. Parmaklarımın ucuna basa basa gittim. Evin tabanındaki tahtaların gacır-gucurları içinde kapının dilini kaldırıp baktım ki ne göreyim. Bizim hatun Yasin okurken taktığı gözlüğünü takmış Istanboldaki torunun rahmeti rahmana kavuşmuş anasının hayratına sıkılmayalım diye gönderdiği Siyah- beyaz Tilivizyona gözlerini dikmiş neredeyse anadan üryan hemcinslerini seyretmiyor mu? Hasbunallah deyip tövbe istiğfar edup mutfağa vardım. Canı sağ ya.
Mübarek havada güneşli ama içeriye tesir etmiyor ki... Birkaç dut odununu alıp Patlamış mısırı kırmızı leğene kuytum ve sert adımlarla ösküre ösküre odaya vardım. Varmasına vardım emme duyan kim. Yine mıhlanmış kalmış o lanetli tiliviyona. Bendeniz tahammül edemeyip gözümün ucuyla şöyle bir baktım. Kavga-gürültü, morarmış gözler, şişmiş yanaklar, yürekleri cızzz eden feryadu figan. Neyse daha fazla dayanamadım Uzaktan komandanın kırmızı daireli olan düğmesine bastım kapattım. Bizimki hafizanaallaah bayılacak gibi... Hıçkırıklar boğazında düğümlenip kalıyor. Paniklemedim desem yalan olur yaniii. Haççenin doğtor olmuş çağasını mı çağırsam mı ne!!! Neyse kendine geldi..Hayırdır inşallah hatun neyin nesi bu . Seni bu hale getiren ne diye sual ettim. Ne dese iyimi? Gel de; Ölür müsün? öldürür müsün?
Bu gün Kadınlar günü imiş Siz zalim, cebbar, nankör, sömürücü, ceberut erkeklerin yüzünde bizim şu halimize bak. O zavallı kadıncağızların haline bak. Gördün mü yaptıklarınızı. Ama bunu hesabını siz ceberutlar ağır ödeyeceksiniz? Size göstereceğiz gününüzü moroğlar. Hele bir Avrupalı olarım da görürsünüz gününüzü. Emdiğiniz süt burnunuzda gelecek. ...Ahanda telefonlar... Bana artık gıgını daha çıkaramazsın tilivizyondaki kızım tilifonunu da verdi bize. Hemen arayın dedi. Hadi el mi yaban ben mi yaban.
Ey yarenler gel de ölüp ölüp dirilme. Suç bu taifede değil suç mübarek dinde....Neyimize kalmış dı da Havva anamızdan kalan günahlardan bunları azade etmek.Ehli kitaptaki gibi şeytanla cin arasında kalan bir taife olarak kalsalardı bunlar başımıza gelir miydi gelmezmiydi ey yarenler siz söyleyin.
Leğenimi önüme alıp patlamış mısırlarımı yiyip sobanın yanında kıvranıp yattım. Şu yalancı dünyada güzel görmedim, güzel bir sada duymadım bari uyuyayım da misal âleminde görürüm belki.
Agâh Refik Çelebi
refik****tacmahal.org
Hatun, “bu eve ne zaman eğlence olarak çerezvari bir şey aldın da istiyorsun. Rahmeti rahmana kavuşmuş o bakamam deyip hır-gır çıkardığım ‘kemikleri nur içinde yatmasını dilediğim’ piri fani babandan bu yana hele şöyle hiç aldın mı bir şey?”
Neyse erkekliğin ondan dokuzu kaçmakmış birader. Eeee. Havada güzel. Tepem de atmış ya! Evde pinekleyeceğime şöyle bir güneşleneyim de, hava alayım. Hem eve lazım olan levazımatı alıp ikindiye dönerim, dedim ama hatun yutar mı? Vay sen beni yalnız bırakmayla mı tehtid ediyon. Bunca emeğim gözünü alsın. Bir gün olsun seni dar gününde yalnız bıraktım mı ki sen beni yanımda olman gereken günümde yalnız bırakıyorsun, aşk olsun deyip ağlamaya durmaz mı?
Yapma-etme hatun! Şunun şurasında bir hava alacaktım. Hep baksana şu sobanın etrafında kıvrılıp yatan külkedimiz dahi artık içerde durmaz oldu. Bizim bir kedi kadar da mı hürriyetimiz yok. Böyle giderse bu evde küflenip gideceğiz dedimse de Nuh der peygamber demez. Ey yarenler! Biz bizeyiz kazak erkek olmanın manası yok ki böyle zamanda, Hasbunallah deyip bundan da bir hayır var deyip daha önce dünya ahret kardaş edindiğim Kösemi arayıp gelemeyeceğimi belirttim.
Köse dedim de tanır mısınız bilmem. Hani şu bizim mecburiyet caddesinin köşesinde duran manav. Canım sıkılınca, güzel bir şekilde kuşanır, hakiki Celikhan tütünümü rahmeti rahmana kavuşmuş ceddimden hatıra kalan tabağıma kor hakiki Oltu taşında yapılmış utuz üç habbeli tesbihimi cebime kor, Kösemin manavına varırım. Orada hem güzele bakmak sevaptır düsturunca gelen gidene hasr-ı nazar eder hem de meyvenin iyisini yemek sünnettir emrine binaen leziz meyveleri atıştırırız.
Neyse bugün güzelden de meyveden de mahrum kaldık. Hem bir iki tane kestaneyi de bize fazla gördü bizim hinoğlu hin. Neyse iş başa düştü. Kilere gidip önce erzak dolabının anahtarını gizlice aldım. Kese kâğıdına sarılmış bir şeffaf naylonun içine konulmuş patlama mısırından accık çıkarıp doğruca mutfağın yolunu tuttum. Ocağın üzerine tava birkaç damla yağ sonrada mısır koyup patlatmaya başladım... Heyyy mübarek nasıl da zıplıyorlar. Genleriyle uğraşılmadığı nasılda belli oluyor. Hani o hormon mudur nedir o zehiri vermiş olsalardı böyle pat pat diye patlayıverirler miydi hiç.
Mısırın kalitesi bir gerçek ama ey yarenler işin erbabı da olmak lazım tabi. Zira şahsın bizzat kendi kendini övmesi şık olmaz amma tahdis-i nimet olarak verilenleri de saklama da nankörlük olur fetvasında burada ala meziyetlerimi zikretmeyi ben şahsen kalbi selim düşünmüş biri olarak cevaz veriyorum. Ama bırakında püf noktayı zikretmeyeyim ki burada papuçumuz dama hemencecik atılmasın. Zira sanat altın bileziktir. İşin erbabı olunca aç kalmazsın şu fani dünyada der dururlardı düyüklerimiz...
Neyse Ey yarenler! Ben bunca işi yaparken bizim emektarda çıt yok. Şeytanın kulağı tıkalı olsun da “Acaba kalbi şiddetli hüzne dayanamayıp sekte mi etti.” diye içimde aldım-verdim. Sakın dervişin fikri neyse zikri o olur su-i zannından bulunmayın ha... İşte böyle zamanda o şeytan-i lane boş durmuyor. Parmaklarımın ucuna basa basa gittim. Evin tabanındaki tahtaların gacır-gucurları içinde kapının dilini kaldırıp baktım ki ne göreyim. Bizim hatun Yasin okurken taktığı gözlüğünü takmış Istanboldaki torunun rahmeti rahmana kavuşmuş anasının hayratına sıkılmayalım diye gönderdiği Siyah- beyaz Tilivizyona gözlerini dikmiş neredeyse anadan üryan hemcinslerini seyretmiyor mu? Hasbunallah deyip tövbe istiğfar edup mutfağa vardım. Canı sağ ya.
Mübarek havada güneşli ama içeriye tesir etmiyor ki... Birkaç dut odununu alıp Patlamış mısırı kırmızı leğene kuytum ve sert adımlarla ösküre ösküre odaya vardım. Varmasına vardım emme duyan kim. Yine mıhlanmış kalmış o lanetli tiliviyona. Bendeniz tahammül edemeyip gözümün ucuyla şöyle bir baktım. Kavga-gürültü, morarmış gözler, şişmiş yanaklar, yürekleri cızzz eden feryadu figan. Neyse daha fazla dayanamadım Uzaktan komandanın kırmızı daireli olan düğmesine bastım kapattım. Bizimki hafizanaallaah bayılacak gibi... Hıçkırıklar boğazında düğümlenip kalıyor. Paniklemedim desem yalan olur yaniii. Haççenin doğtor olmuş çağasını mı çağırsam mı ne!!! Neyse kendine geldi..Hayırdır inşallah hatun neyin nesi bu . Seni bu hale getiren ne diye sual ettim. Ne dese iyimi? Gel de; Ölür müsün? öldürür müsün?
Bu gün Kadınlar günü imiş Siz zalim, cebbar, nankör, sömürücü, ceberut erkeklerin yüzünde bizim şu halimize bak. O zavallı kadıncağızların haline bak. Gördün mü yaptıklarınızı. Ama bunu hesabını siz ceberutlar ağır ödeyeceksiniz? Size göstereceğiz gününüzü moroğlar. Hele bir Avrupalı olarım da görürsünüz gününüzü. Emdiğiniz süt burnunuzda gelecek. ...Ahanda telefonlar... Bana artık gıgını daha çıkaramazsın tilivizyondaki kızım tilifonunu da verdi bize. Hemen arayın dedi. Hadi el mi yaban ben mi yaban.
Ey yarenler gel de ölüp ölüp dirilme. Suç bu taifede değil suç mübarek dinde....Neyimize kalmış dı da Havva anamızdan kalan günahlardan bunları azade etmek.Ehli kitaptaki gibi şeytanla cin arasında kalan bir taife olarak kalsalardı bunlar başımıza gelir miydi gelmezmiydi ey yarenler siz söyleyin.
Leğenimi önüme alıp patlamış mısırlarımı yiyip sobanın yanında kıvranıp yattım. Şu yalancı dünyada güzel görmedim, güzel bir sada duymadım bari uyuyayım da misal âleminde görürüm belki.
Agâh Refik Çelebi
refik****tacmahal.org