Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

◦ Ya Laila, YA MUSHAF ◦ (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
anyaflower525qm1ui7.gif


Tam da şairin dediği gibi:

Şarkı görmez garbı bilmez görgüden yok pâyesi,
Bir utanmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi

Dinsiz olabilirler. İmanı ya da küfrü, hakkı ya da batılı seçme özgürlüğünü Allah bahşetmiş. Paşa gönülleri bilir. Fakat bu ülkenin tepesine musallat olmuş malum kesimin tercihi "dinsizlik" değil, "din düşmanlığı".

İslam'a karşı kan davaları var. Din karşıtlığını ideoloji haline getirmiş bu zümrenin tek dini var: Kin... Dinin her tür tezahürüne karşı çılgınca bir hınç ve gayzla saldırıyorlar. Kimi bu saldırıyı "hard" bir biçimde yapıyor, kimi "soft" bir biçimde.

Eli kalem tutanların saldırıları ikinciye giriyor. Taşların bağlanıp bilumum muzır varlığın salındığı bir ortamda "Sen şeriatçı mısın?" sorusu, basbayağı kuzuyu yemeyi gözüne kestiren kurt sorusudur.

Şeriat, İslam hukukunun adıymış... Her dinin bir şeriatı olurmuş... Ölülerini getirip attıkları musallada kılınan cenaze namazı da o kin kustuğu şeriatın parçasıymış... Bu halkın tasavvurunda "şeriat" sözcüğü "hak ve hukuk" anlamına gelir ve işte bu yüzden "Şeriatın kestiği parmak acımaz" dermiş... Bütün bunları kim anlar, kim dinler?

Kinini din edinmiş bu güruhun gerçeği aramak ve öğrenmek gibi bir amacı yok. Üç beş kelimenin ardına sığınıp muhalif sesleri susturmak... Hepsi bu.

Bu güruh, yeşil gözlü kadınları, içine cin girmiş gerekçesiyle her halükarda yakmayı gözüne koymuş Engizisyon cellatlarıyla aynı mantığa sahip. "Falancaya soru sorulamaz mı?" imiş... Peh! Soru soranlara bakınız? Postmodern darbenin şakşakçıları, yaptıklarının hesabını verdiler mi ki, başkalarını sorgulama hakkını kendilerinde görüyorlar.

Bu ülkede dine karşı estirilen terörün alkışçıları onlar değil miydi? Hâlâ da değiller mi? Şu mesajı okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız:

"Ben 24 yaşında askerliğini yeni bitirmiş bir endüstri mühendisiyim. Ve şu kriz ortamında iş aramakla meşgulüm. Şu ana kadar bir şirketle olumlu bir görüşme yaptım ve anlaşma aşamasına gelmiştik. Ben dostane sandığım bu ortamda namaz kılmak için gün içinde 10-15 dakika müsaade isteyeceğimden bahsedince şirket anlaşmayı bozdu. Şu an yine birkaç şirketle görüşüyorum. Ancak namaz konusunda yine problem çıkaracaklarından eminim. Bu sefer işin başında bahsetme yolunu seçmeyip işe girdikten sonra bir çözüm aramayı düşünüyorum. Türkiye'nin içinde bulunduğumuz ortamında namazı kaza edebileceğim konusunda çok fazla tavsiye aldım ama pek itimat etmedim. Sizin görüşlerinizi de öğrenmek istiyorum. Emin olun amacım kendimi kandırmak ve içimi rahatlatmak değil. Aynı durumda bir de İmam-Hatip mezunu arkadaşım var. Askerden sonra iki yıl iş aradı ve şu an bulabildi. Namazlarını kılamıyor şu an ve stres altında. Tavsiyeleriniz için şimdiden teşekkür ederim."

"Topyekün savaş" ilanının sadece gazete manşetlerinde durmadığının sayısız örneğinden sadece biri bu... Başörtüsüne karşı estirilen terörün onunla sınırlı olmadığının en çarpıcı göstergesi. "Topyekün savaş" naralarıyla hedefe konulanlar arasında namaz da var, diğer ibadetler de...

Bunun anlamı şu: Namaz kılıyorsan açlıktan öl.

Laila ideolojisi bu... "Benim hayat tarzıma karışırsan ağzını karışlarım, fakat ben bu ülkede adama ağız tadıyla namaz bile kıldırmam" demeye getiriyorlar işi.

Postmodern darbe, Laila'nın yanında Leyla'nın örtüsüne karşı açılmış bir savaştı...

Postmodern darbe, alkolün yanında fakat namazın karşısındaydı...

Okullarda örtülü kız görmektense, tuvaletlerden cenin toplamaya razıydılar...

Ara sıra alışveriş yaptığımız bir bakkal bunca yıl sonra içki şişelerini dizmişti tezgaha... "Ne oldu da böyle oldu" diye sorduğumuzda, "Bize içki satma dışında para kazanacağımız alternatif bırakmadılar" diye yakınmıştı. Besbelli, kendisi de tiksinerek yapıyordu bu haram işi...

Her gün önünden gelip geçtiğim oto aksesuarcısı, birden bire işi biracılığa dökmüştü. O da konjonktüre uymuş ve resmi ideolojinin kutsallarından biri olan "alkol"e sarılmıştı...

Geçenlerde ailece Çanakkale Şehitliğini ziyarete gittik. Abide'nin altındaki savaş müzesinde bir Kur'an'ı Kerim sergileniyor. Yanındaki notta, bu Mushaf'ın şehit olan zenci bir askerin göğsünden çıktığı yazılı. Mushaf'ı bulan Osmanlı subayının kimliği de...

Şehitliğe varıyoruz. Her bir taşın üzerinde şehidin adı, baba adı, memleketi ve yaşı yazılı. Üsküp, Medine, Gostivar, Bağdat, Selanik, Kudüs, Şam... Bu taşlar "Ümmet nedir?" sorusunun cevabı sanki. Her biri Osmanlı İslam coğrafyasının bir yanından gelip burada can vermiş...

Ne uğruna diyorum, hangi değerler adına burada can verdi bu insanlar?

Bu ülkeye tebelleş olmuş yönetici elitlerdeki Oedipus kompleksi geliyor aklıma. Yani bilmeden babasını öldüren adamın kompleksi; ne 'bilmeden'i canım, taammüden, bilerek...

O savaşta, komutanları, ölüm tarlası haline gelmiş bu yerde "Taarruza geçmelerini değil, ölmelerini emrettim" diyor... Ve kendime dönüp soruyorum: Bor'lu Mehmed'e, Medine'li Muhammed'e, Piriştine'li Hacı'ya, Ezine'li İsmail'e ölmeyi emreden komutan bu emri neye referansla vermişti? "Muasır medeniyet seviyesi"ne ulaşmak için mi bunca insan kendilerine verilen "öl" emrini göz kırpmadan uygulamışlardı? Bir gün gelip uğruna can verdikleri değerlere karşı savaş açılacağını bilseler, yine de ölüme böylesine pervasız giderler miydi?

Şimdilerde göğüslerinden çıkan Mushaf suç aleti..

Laila ise resmi ideolojinin yeni mabedi...


~ Alıntı ~

anyaflower525qm1ui7.gif
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
-"bir ülke düşün
bu ülkede bir düzen
askerine
babasını biçtiren
bir ülke düşün
bu ülkede bir düzen
temeli ihanet
temelinde vahşet
gözyaşı
kan
darağacında kurulmuş
sarhoş buyruğuyla
yok olmuş insan
bir ülke düşün
insanlıktan kurtulmuş
kardeş kardeşe düşman.
anılmaz oldu adımız
kanıksadılarmı ne
utanç yükünü
koptu
gönülden gönüle geçen bağ
unutuldu ölümsüz duygu
"aynı haramiler koparttı
dağıttı bizi."
-'diyeyimki haklısın. .
duymak varken haksızsın
demenin sevincini.
burada akan kanımız
oluk oluk
oradan ne ses gelir
ne soluk
haklılığına lanet."
koca reis.... bu yüz
tunçtan iradenin
ne acılar gördü
bu asırlık gözler
yılgınlığı duymadı bu heybet
koca reis.... bu yüz
tunçtan iradenin
ne acılar gördü
bu asırlık gözler
yılgınlığı duymadı bu heybet
hiçbir yara acımadı
akıncı yurdunun suskunluğu
- o sese hasret - kadar.
koca reis
gerçekleşmez hayalden
- hayalden yorgun -
geçerken mevsimler alnına
çizgi çizgi. .
- "eskittim bunca yılın
yapraklarını...
kardeşlerimiz var zincirli
kardeşlerimiz var gamsız
uykuda
ne gelen var
ne iç açıcı bir haber
ve haramiler
uşaklarıyle pusuda.
Allahcc razı olsun gönüldaşımız..Allahcce emanet olasınız..BESMELE...SELAM...DUA...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
-"bir ülke düşün
bu ülkede bir düzen
askerine
babasını biçtiren
bir ülke düşün
bu ülkede bir düzen
temeli ihanet
temelinde vahşet
gözyaşı
kan
darağacında kurulmuş
sarhoş buyruğuyla
yok olmuş insan
bir ülke düşün
insanlıktan kurtulmuş
kardeş kardeşe düşman.
anılmaz oldu adımız
kanıksadılarmı ne
utanç yükünü
koptu
gönülden gönüle geçen bağ
unutuldu ölümsüz duygu
"aynı haramiler koparttı
dağıttı bizi."
-'diyeyimki haklısın. .
duymak varken haksızsın
demenin sevincini.
burada akan kanımız
oluk oluk
oradan ne ses gelir
ne soluk
haklılığına lanet."
koca reis.... bu yüz
tunçtan iradenin
ne acılar gördü
bu asırlık gözler
yılgınlığı duymadı bu heybet
koca reis.... bu yüz
tunçtan iradenin
ne acılar gördü
bu asırlık gözler
yılgınlığı duymadı bu heybet
hiçbir yara acımadı
akıncı yurdunun suskunluğu
- o sese hasret - kadar.
koca reis
gerçekleşmez hayalden
- hayalden yorgun -
geçerken mevsimler alnına
çizgi çizgi. .
- "eskittim bunca yılın
yapraklarını...
kardeşlerimiz var zincirli
kardeşlerimiz var gamsız
uykuda
ne gelen var
ne iç açıcı bir haber
ve haramiler
uşaklarıyle pusuda.
Allahcc razı olsun gönüldaşımız..Allahcce emanet olasınız..BESMELE...SELAM...DUA...

Rahman c.c cümlemizden razı olsun..
Güzel bir düşünce yazısını paylaşmışsınız.. Teşekkür ederim katkınız için..
Rabbimize emanet olunuz inşallah.
Selam ve Dua ile.
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Bize ait bizi önemseyen,bizi merkeze alan,bizi üretmeyen
Bir ülke istiyoruz. bildiği bildik bir baba rolü üstlenen
Çevreyi merkezin dar alanına tıkayan bir ülke değil
Bizi bize bırakan ,bize birazcık güvenen bir ülkenin
Beklentisi içindeyiz
Demokratik bir cumhuriyet kendi vatandaşlarını
Tehdit olarak görmez.....



 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Bize ait bizi önemseyen,bizi merkeze alan,bizi üretmeyen
Bir ülke istiyoruz. bildiği bildik bir baba rolü üstlenen
Çevreyi merkezin dar alanına tıkayan bir ülke değil
Bizi bize bırakan ,bize birazcık güvenen bir ülkenin
Beklentisi içindeyiz
Demokratik bir cumhuriyet kendi vatandaşlarını
Tehdit olarak görmez.....




Selamün Aleyküm güzel kardeşim..

Katılımınız için çok teşekkür ederim, Rabbimiz c.c razı olsun..
Demokrasi, aslında kişileri tehdit olarak görmektir.. Bugün dünyadaki ''en demokratiklere'' bakın, en büyük vahşetin onların eliyle işlendiğini, nice entrikaların başrolü olduklarını görürsünüz.. Sadece İslam, kendi insanını, müslümanı tehdit olarak görmez.. Diğerleri hep bir ''öteki'' gözüyle müşahade eder.. Rabbimiz c.c, bizlere, bizim için layık kıldığı düzende yaşamayı nasip etsin, hakkımızda her daim hayırlar nasip etsin inşallahu teala..
Rabbimize emanet olunuz kardeşim ..B)
Selam ve Dua ile kalın.. Hayırlı Akşamlar..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İSLAM DÜŞMANLARI


Müslümanın Kur'an'ı anladığı ve yaşadığı zaman menfaat ve sömürü kaynaklarının ellerinden çıkacağının hesabını çok iyi yapmış olan islam düşmanları, O'nun anlaşılmaması ve yaşanmaması için var güçleriyle çalışmaya koyulmuşlardır. Çünkü Kur'an, tertemiz bir yeryüzü istiyor, zulmün, fuhşun, fesadın, bozgunculuğun ve insanların zararına olan her şeyin yer-yüzünden yok edilmesini Allah müslümanlara emrediyor:

"Fitne kalmayıp, din/düzen tamamen Allah'ın dini/düzeni oluncaya kadar (onu engelleyenlerle) savaşın." (Bakara: 193)

İslam düşmanları kendilerini çeşitli adlarla ve nitelemelerle kamufle etmeye ve sanki barış havariyleriymiş gibi bir izlenim bırakmaya gayret ediyorlar. Rabbul Alemin'in buyurduğu gibi onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın denilince diyorlar ki: 'biz sadece barış getiriyoruz, düzeni sağlıyoruz.' (Bakara: 11)

Allahu Teâlâ, asıl barışın ve düzenin ne olduğunu ve bunun nasıl uygulanacağını kitabında açık seçik gösteriyor. Eğer bunu, Allah'a gerçekten inananlar görmüş ve bilmiş olsalar, insanları aldatmakta ve yeryüzünü düzeltiyoruz reklam ve anonslarıyla çöplüğe ve yaşanmaz bir hale dönüştürenler; mevki, makam ve kurmakta oldukları düzenlerinden alaşağı edileceklerdir. Onlar, bunu bildikleri için, mü'minlerin Kur'an'ı açık bir şekilde bilmemelerini istiyorlar, bu yolda çalışıyorlar. Onların gündemlerini Kur'an dışı birikimlere çekerek aralarında kör döğüşü yapmalarını ve birbirleriyle uğraşmaktan kendilerine sıra gelmemesini hedefliyorlar.

Allahu Teâlâ: "Onların bir planı varsa, Allah'ında bir planı vardır." (Tarık: 15-16) buyuruyor. Onlar bütün çabalarına rağmen ilk Kur'an neslinin doğmasına ve yeryüzünü ifsat eden sultalardan kurtulmasına engel olamadıkları gibi bugün de Kur'an'a yönelen ve O'nu yaşamak istiyen yeni nesle engel olamayacaklardır. Eskiler, kur'an okunduğu zaman Kur'an'ın anlaşılmaması için birbirlerine işaretler ederek, gürültü yapmalarını istiyorlardı.

Kafirlerin öncelikle arzusu, Kur'an'ın insanların gündemine girmemesi, eğer hasbel kader girmişse onun manası üzerinde insanların çalışmalarının önlenmesi, kitabı şeytanın gösterdiği yolda, güya kutsayarak, manasının anlaşılmasının zorluğunu ve imkansızlığını hatırlatıp, buna gayret etmenin insanı diinden bile çıkaracağı tehditlerinin din istismarcıları vasıtasıyla halka duyurulup, halkın uyarılması, "sakın böyle sapık kimselere aldanmayın" diye telkin edilmesi "aldanmayalım" isimli broşür ve kitaplarla onların bilgilendirilmesi yolunda çalışmalardır. Bu madalyonun bir yüzüdür. Geleneksel olarak kitaba sahip çıkanlara yapılan çalışmalardır. Diğer yüzünde ise; kitabın çağımızın gerisinde kaldığı, günün problemlerine cevap verebilecek durumda olmadığı, yeni gelişmelere ayak uydurmak zorunda olduğumuz gibi telkinler yer alır. Tabi bu arada kitabtan seçerek aldıkları ve çarpıtarak mana verdikleri ve gülünç bir hale getirdikleri ayetleri de sergileyerek, bak Kur'an'da bunlar var; bunlarla mı çağa ayak uyduracaksın?! saptırmalarıyla insanları aldatırlar ve kitabı onların görmelerini istedikleri bir konumda bulundurmaya özen gösterirler.


Alıntı
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Islam düşmanları

Islam düşmanları

selamun aleyküm aliye kardeşim

İnsanların insan olmaya olmaya yabancılaştığı,çirkinlik ve çirkefliklerin
zulmün ve münkerin,tuğyanın ve hevaya uymanın, acıların ve yıkımların
dünyayı yaşanmaz hale getirdiği yolun istikametin bulanıklaştığı
Allah yolunda yürümenin zorlaştığı, şerefli ve anlamlı yaşama adına
Çok aazşeyin yapıla bildiği ulvi değerler bağının meyve veremez hale getirildiği böyle bir dönem de Müslüman olma kur'an-ı gereği gibi anlama
Hayatı bu anlamda şekillendirme ameliyesidir...
İMAN ÜZERE BİR HAYAT OLUŞTURMANIN BİR TARİH OLDUĞUNU İDDAA EDENLERE...
VE İMAN ÜZERE BİR HAYAT OLUŞTURMANIN ZORLU SÜRECİNE TALİP OLANLARA...
KUR'AN KENDİSİNİ GÖNDERİLİŞ AMACINA UYGUN BİÇİMDE İNŞAA EDİCİ
BİR ÖZNE OLARAK ALGILAYAN İLK NESLİN ÜZERİNDE İNŞAA AŞAMALARININ
TAMAMINI GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR. BUNUN İÇİN VAHİY BİREYDEN TOPLUMA MEDİNEDEN MEDENİYETE UZANAN BİR SÜRECİN AKTİF ÖZNESİ OLMUŞTUR.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamun aleyküm aliye kardeşim

İnsanların insan olmaya olmaya yabancılaştığı,çirkinlik ve çirkefliklerin
zulmün ve münkerin,tuğyanın ve hevaya uymanın, acıların ve yıkımların
dünyayı yaşanmaz hale getirdiği yolun istikametin bulanıklaştığı
Allah yolunda yürümenin zorlaştığı, şerefli ve anlamlı yaşama adına
Çok aazşeyin yapıla bildiği ulvi değerler bağının meyve veremez hale getirildiği böyle bir dönem de Müslüman olma kur'an-ı gereği gibi anlama
Hayatı bu anlamda şekillendirme ameliyesidir...
İMAN ÜZERE BİR HAYAT OLUŞTURMANIN BİR TARİH OLDUĞUNU İDDAA EDENLERE...
VE İMAN ÜZERE BİR HAYAT OLUŞTURMANIN ZORLU SÜRECİNE TALİP OLANLARA...
KUR'AN KENDİSİNİ GÖNDERİLİŞ AMACINA UYGUN BİÇİMDE İNŞAA EDİCİ
BİR ÖZNE OLARAK ALGILAYAN İLK NESLİN ÜZERİNDE İNŞAA AŞAMALARININ
TAMAMINI GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR. BUNUN İÇİN VAHİY BİREYDEN TOPLUMA MEDİNEDEN MEDENİYETE UZANAN BİR SÜRECİN AKTİF ÖZNESİ OLMUŞTUR.


Ve Aleyküm Selam değerli kardeşim..
Güzel katkınız için çok teşekkür ederim..
Konuya anlam kattınız, Mevla c.c razı ve hoşnut olsun inşallah..
Selam ve Dua ile, Rabbimize emanet olunuz.
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
aliye kardeşim rabbim sizlerde'de razı olsun inşaallah konularınız çok isabetli

Mü'minler için mücadele isteğe bağlı olmaktan çıkmış tabii bir gerekliliktir
Ve bu mücadele'de tüm mü'minlerin kardeşlik hukuku içinde bütünleşerek
Topluca üstlenmeleri gereken bir sorumluluktur...
 

acmiyy

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2007
Mesajlar
121
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
tesekkurler Alah razi olsun selam ve dua ile
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Yasin Suresi’nde kavmini Hakka çağırdığı için kavmi tarafından öldürülen yiğidin kıssası da bizler için ibretler ile doludur. Allahu Teala o kavim hakkında: “Ondan sonra, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, zaten indirecekte değildik. Sadece korkunç bir ses oldu, hemen sönüp gittiler. " Dikkat etmemiz gereken burada öldürülen sadece yiğit bir müslümandır ve Allahu Teala onun için o kavmi helak etmiştir. Helak etme şekli olarak ise Allahu Teala biz onların üzerine bir ordu indirecek değiliz. Yani; “Kim onlar ki biz onlara bir ordu gönderelim. Onların işi basit bir rüzgardır”. Bugün de yeryüzünde bırakın bir Müslüman’ı binlerce kardeşimiz hunharca öldürülmekte, işkencelerde inlemektedir. Rabbimiz dilerse onların hepsini ordularla değil bir rüzgârla yerle bir eder. Unutmayalım ki yerlerin ve göklerin orduları Rabb’imizin emrindedir. O dilerse sebepleri stop ettirir ol der ve her şey yoluna girer. Önemli olan bizlerin olaylar karşısındaki tavrıdır. Nitekim Kuran’a baktığımızda insanların bu tavırlara karşı iki sınıfa ayrıldığını görüyoruz.

Birinci sınıftaki insanlar Müslüman olduğu halde, imanı zayıflardan bir kısmı küfrün karşısında bizim duracak dermanımız yok diyorlar. Bunlar kafir komutan Calut’un askerleri karşısındaki Müslüman komutan Talut’un askerleri arasındaki imanı zayıfların “... Bugün bizim Calut’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler...” (2/249) diyenlerin söylediğini tekrarlıyorlar.

İkinci sınıftakiler ise Talut (as) kıssasının devamında olduğu gibi “Allah’ın huzuruna varacaklarına inananlar: “Nice az sayıda bir birlik Allah’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah (c.c) sabredenlerle beraberdir, dediler.”

“Bir kısım insanlar, müminlere: “Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!” dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırdı ve “Allah (c.c) bize yeter. O ne güzel vekildir!” dediler.” (2/173)

“Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Rasulunun bize vaat ettiği! Allah ve Rasulu doğru söylemiştir, dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını artırdı.” (33/22)

Mümine yakışan Allah (c.c)’ın en güçlü olduğuna iman etmesidir. “... Onlar kendilerini yaratan Allah (c.c)’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi?...” (41/15)

Allahu Teala muhakkak ki dinini tüm dünyaya hakim kılacaktır.

“...Kafirler istemeseler de Allah (c.c) nurunu tamamlayacaktır...” (9/32, 61/8)

“(Resulum!) İnkar edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü bir yerdir!” (3/12)

“Ey Muhammed! De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur.” (İsra 81)

Bu konudaki ayet ve hadisleri çoğaltmamız mümkündür. Bilmemiz gereken bizler sonu belli olan bir mücadelenin içindeyiz. Allahu Teala bizlere vaat ettiği gibi dinini bütün dünyaya hakim kılacaktır. Bizler bu süreç içerisinde içinde bulunduğumuz halimizi, sorunlarımızı, açmazlarımızı her konuda olduğu gibi Allah ve Rasulune götürüp ona göre hal ve hareketlerimizi tanzim etmeliyiz. Bugün ümmet olarak içinde bulunduğumuz durumun sebebini peygamber efendimiz bizlere şöyle haber vermektedir:

1) Cihadı terk: “... Allah yolunda cihadı terk ederlerse, Allah onların üzerine öyle bir bela indirir ki tekrar dinlerine geri dönecekleri zamana kadar bu belayı üzerlerinden kaldırmaz.” (Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel)

2) Dünya sevgisi ve ölüm korkusu: Rasulullah (sav) buyurdu ki; “Aç insanların yemek kabına üşüştükleri gibi yakında diğer milletler de sizin başınıza üşüşeceklerdir. Dinleyenlerden biri: O gün bizim az oluşumuzdan mı böyle olacaktır? Deyince Rasulullah (sav): “Bilakis sizler o gün çok olacaksınız, fakat sizler sel üzerinde akıp giden çer-çöp gibi olacaksınız. Allah (c.c) düşmanlarınızın kalbinden sizden korkma duygusunu çekip alacaktır. Sizin kalbinize ise vehn sokacaktır” buyurdu. Yine dinleyenlerden biri: “Vehn nedir?” deyince Rasulullah (sav) “Dünyayı sevmek ölümden hoşlanmamaktır” buyurdu. (Ebu Davud, Ahmed bin Hanbel)


Meselemizin belki de en önemli boyutu peygamber efendimiz tarafından bu hadisi şerifte beyan edilmiştir. Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamak. Ümmet olarak yaşantımızı gözden geçirdiğimizde dünyanın bizlere ne kadar nufuz ettiği ortadadır. Tabi ki dünyaya olan bağlılık arttıkça ahirete olan bağlılık da o nispette azalacaktır. Nitekim Allahu Teala: “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” (26/129) ikazı ile dünyaya fazla meyleden kavimleri uyarmıştır. Bizler de bu ikazı iyi kavrayıp dünya hayatımızı İslam gözü ile bir daha gözden geçirmeliyiz. Unutmayalım ki camdan evde oturanlar başkasının evine taş atamazlar.

3) İzzet’in yanlış yerde aranması: Müslümanların kafirler karşısındaki bozgununun sebebi ne askeri, ne maddi v.s. bunun tek sebebi imandaki noksanlık, izzetin ve yüceliğin kaynağını teşkil eden noktada idi.

Geçmişte ümmet bozguna uğradı Tatar istilası, haçlı seferleri ama bunların hepsinde ümmet bildi ki Tatarlar ve haçlılar alçaktı, barbardı İslam da onlarda çok yüce idi. Fakat Müslümanların bu son haçlı hücuma karşı takındıkları tavır böyle olmadı... Akide ile kendini aziz bilmek, iman ile kendini aziz bellemek tavrı değildi, takındıkları bu tavır. Bunun yerine onlar nefsi zillet, psikolojik yıkım ile karşı karşıya kaldılar... İsterseniz buna: Gözlerin kamaşması da diyebilirsiniz...

Allahu Teala dinini hakim kılacaktır. Önemli olan bizim çorbadaki tuzumuz meselesidir. Her Müslüman bu konuda üzerine düşen vazifeleri yerine getirmek zorundadır. Vazifelerimizi kısaca küfre karşı manevi ve maddi hazırlık olarak iki başlık altında ele alabiliriz.

Manevî Hazırlık

“... Müminlere yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.” (30/47) Allahu Teala kitabında yardım edeceği insanları müminler olarak isimlendirmektedir. Bizler vaat olunan yardıma mazhar olabilmek için müminliğin gereken sıfatları ile muttasıf olmamız gerekir. Bu çerçevede her Müslüman kendini ilmen ve amelen geliştirmek için çaba sarf etmelidir.

Sahabenin savaş öncesi mücahitlere yaptığı şu tavsiye de reçete niteliğindedir: “Şunu bilin ki biz düşmanlarımızla sayı ve silahımızla savaşmıyoruz. Bizim onlara karşı savaşımızdaki en büyük silahımız bizim mümin olmamız günahlardan sakınmamızdır. Günahlardan sakınınız. Çünkü biz de onlar gibi günah işleyecek olursak, bizimle onlar arasında bir fark kalmaz. Bu sefer onlar sayı ve silah üstünlüklerinden dolayı bize galip gelirler. Yine Abdullah b. Revaha (ra), Mute’de Bizans Ordusunun çokluğunun görülmesi üzerine, neler yapılacağına dair istişarede bulunulduğunda şöyle demiştir: “Biz şimdiye kadar düşmanlarımıza karşı sayıca ve silahça üstün olduğumuz için hiçbir savaş kazanmış değiliz. Biz düşmanlarla inancımızın verdiği üstünlükle savaştık...” diyerek bizlere çözüm yolunu göstermişlerdir. Çözüm her husus da olduğu gibi ihlaslı ve takvalı olabilmektir. Bizler takva silahı ile kuşanabilirsek -ki elde edilmesi en zor silah- küfrün tankı, topu, teknolojisi hiçbir işe yaramaz. Rabbimiz Ebabil kuşlarını gönderir, küfrü yerle bir eder. Nitekim Feth suresinde “And olsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” (48/18) Bu ayette Allahu Teala’nın müminlerden razı olması, onlara güven duygusunu vermesi ve feth müjdelemesi onların kalplerindeki niyeti bildiği ve bu niyetin halis olduğundan dolayıdır.


Maddî Hazırlık

“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz...” (8/60)

Dikkat etmemiz gerekir ki ayeti kerimede düşmanlık Allahu Teala’ya izafe edilerek Allah’ın düşmanları olarak zikredilmektedir. Yani Allahu Teala kendi düşmanlarına karşı ve ona düşmanlık etmeleri hasebiyle bizim düşmanımız olan kafirlere karşı bizden güç hazırlamamızı emretmektedir. Peki Allahu Teala Haşa kendi dinini korumaya muktedir değil midir ki bizlerden böyle bir güç oluşturmamızı istemektedir.

Allahu Teala’nın bizlere güç hazırlamamızı emrettiği bu ayeti kerimeyi kendinden bir önceki ayeti kerime ile birlikte düşünmemiz daha yerinde olacaktır. Enfal 59. ayeti kerimede: “Kafirler yakayı kurtardıklarını sanmasınlar. Çünkü onlar bizi aciz bırakamazlar” buyurarak bizleri müjdelemektedir. Kafirler bizi aciz bırakamazlar ama yine sizler kulluk vazifesi olarak gücünüz yettiği kadarı ile hazırlık yapın gerisini merak etmeyin. Allahu Teala bizlere her zaman olduğu gibi merhametiyle muamele ederek alt taban koymayıp emri güç nisbetiyle orantılamıştır. Dolayısıyla bunun alt tabanı yoktur. Her Müslüman gücü nispetinde hazırlık yapmalı bunun yolların araştırmalıdır. Bizler gücümüzün yettiğini yerine getirirsek muhakkak ki Allah (cc) gücümüzün yetmediği hususlarda vaat ettiği üzere (29/69) bizim önümüzü açacaktır ve Allah katında mesuliyetimizden kurtulacağızdır.

“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara “oturanlarla beraber oturun” denildi.” (9/46)

Hepimizin bildiği gibi yapacağımız her iş için önce araştırma yapar akabinden onun için gerekli olan alt yapıyı hazırlar sonra o işe girişiriz. Ayette de bu ifade edilmiştir. Serin gölgeliklerde yatıp bu iş maddi ve manevi hiçbir hazırlık yapmayan kimselere Allah (cc) hiçbir zaman cihad imkanı nasip etmeyecektir. Nitekim atalarımızın namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz sözü de bu konuda oldukça manidardır.


Sonuç Olarak

“Şundan hiç şüphe edilmesin ki, emperyalizm yapabileceklerinin tümünü yapmıştır. Kafirler İslami hareketleri yok etmek için giriştikleri bu hummalı faaliyetleri ile aslında hakkından gelemeyecekleri güç yetiremeyecekleri nesli terbiye etmektedirler.

Kurtuluş gününün çok yakın olduğunda hiç şüphe yoktur. Şafak her halükarda sökecek, çok yakın bir gelecekte ufukta nur gözükecektir. Artık bu uyanıştan sonra İslam alemi bir daha uykuya dalmayacak, bu dirilişten sonra bir daha asla yıkılıp yok olmayacaktır. Zira İslam aleminin helaki takdir edilmiş olsaydı, elbette bugüne kadar çoktan helak olurdu. Bunun yanısıra mücadelesinde kendisine rehberlik eden akidesi de ölmeyecektir, çünkü bu akide kaynağını Allah’ın ruhundan almaktadır. Allah ise diri ve ölümsüzdür.”

Tüm İslam milletleri için yeryüzünde muayyen tek bir yol bulunduğu gün geçtikçe daha bir belirginleşmektedir. İslam milletlerinin izzet kazanması, içtimai adaleti sağlayıp emperyalizmin belalarından, azgınlık ve fesatlarından kurtulması ancak bu yol sayesinde mümkündür. Önlerindeki tek çıkar yol budur, onlar için bundan başka ikinci bir yol bulunmadığında da şüphe yoktur. Müslümanlar kurtuluşlarını sağlayacak bu yoldan uzak kalamazlar. Bu yol Allah yolunda canlar ve mallar ile cihad etmekten başka bir şey değildir. Ve bunun için merhum M.A Ersoy’un dediği gibi: “Zevke dalmak şöyle dursun vaktimiz yok mateme”

Bazı insanların iddia ettikleri gibi cihadın günümüz realitesiyle çelişmesi yada bu realiteye göre bu yolun Kızıldeniz’e doğru gitmesi bu yolun çıkmaz olduğu veya deniz ile kesileceği anlamına gelmez. Çünkü yol ilahi ise dağlar veya denizler bu yolu değil, bu yol dağları ve denizleri kesecektir. Şanı yüce Rabb’imiz biz müslümanlara bu yolu emretmişse, denizi uzaktan görünce akli endişelerle durmamız değil, nakli hakikatlerle denize doğru yürümemiz gerekir. Bu mutmainlikle yürüyüp ayaklarımız denize değdiği zaman, hiç kuşkumuz olmasın ki denize ayaklarımız değil, Musa (as)’ın asası değmiş olacak ve Kızıldeniz yarılacaktır.




Seyyâf KESKİN
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"SUR'DA BİR GEDİK AÇTIK MUKADDESMİ MUKADDES
EY KAHPE RÜZGAR ARTIK NE YANDAN ESERSEN ES"

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan bunca keşfine ve oyuncağına rağmen,
buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını
Türk'ün'de yine bir buçuk asırdır İşte bu hasta batı adamın'da bulduğunu sandığı şeyi O mübarek oluş sırrını çözecekve her sistem ve mezheb
Ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatının islam'da Olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna islam
alemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek
Bir gençlik....
....................................................................................................
Kim var diye seslenin'ce sağına ve soluna bakınmadan,fert,fert
"Ben varım! cevabını verici,her ferdi,"benim olmadığım yerde kimse yoktur"
Duygusuna sahip bir dava ahlakını parıldatıcı
Bir gençlik....
....................................................................................................
Can taşıma liyakatını , canların canı uğrun'da can vermeyi cana minnet
sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve takdik sahibi
Bir gençlik...
...................................................................................................
Büyük bir tasavvuf adamını benzetişiyle, zifiri karanlık ta ak sütün
içindeki ak kılı fark edcek kadar gözü keskin
Bir gençlik.....
..................................................................................................
Bu gün komik üniversitesi,hokkabaz prafösörü yalancı der kitabı
Muzahrafat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi,şaşkına dönmüş ailesi
ve daha nesi ve nesi , hasılı güya kendini yetiştirecek bütün
cemiyet ve müesseselerinden aldığı Zehirli tesiri üzerinden silip atabilecek
Kendi öz talim ve terbiyesine telkin ve terbiyesine memur vasıtalara
Kadar nefsini koruyabilecek tek başına onlara karşı durabilecek
ve çetinler çetini bu işin Destanlık savaşını kazanabilecek
Bir gençlik....
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
"SUR'DA BİR GEDİK AÇTIK MUKADDESMİ MUKADDES
EY KAHPE RÜZGAR ARTIK NE YANDAN ESERSEN ES"

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan bunca keşfine ve oyuncağına rağmen,
buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan Batı adamının bulamadığını
Türk'ün'de yine bir buçuk asırdır İşte bu hasta batı adamın'da bulduğunu sandığı şeyi O mübarek oluş sırrını çözecekve her sistem ve mezheb
Ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatının islam'da Olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna islam
alemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek
Bir gençlik....
....................................................................................................
Kim var diye seslenin'ce sağına ve soluna bakınmadan,fert,fert
"Ben varım! cevabını verici,her ferdi,"benim olmadığım yerde kimse yoktur"
Duygusuna sahip bir dava ahlakını parıldatıcı
Bir gençlik....
....................................................................................................
Can taşıma liyakatını , canların canı uğrun'da can vermeyi cana minnet
sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve takdik sahibi
Bir gençlik...
...................................................................................................
Büyük bir tasavvuf adamını benzetişiyle, zifiri karanlık ta ak sütün
içindeki ak kılı fark edcek kadar gözü keskin
Bir gençlik.....
..................................................................................................
Bu gün komik üniversitesi,hokkabaz prafösörü yalancı der kitabı
Muzahrafat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi,şaşkına dönmüş ailesi
ve daha nesi ve nesi , hasılı güya kendini yetiştirecek bütün
cemiyet ve müesseselerinden aldığı Zehirli tesiri üzerinden silip atabilecek
Kendi öz talim ve terbiyesine telkin ve terbiyesine memur vasıtalara
Kadar nefsini koruyabilecek tek başına onlara karşı durabilecek
ve çetinler çetini bu işin Destanlık savaşını kazanabilecek
Bir gençlik....

aliye kardeşim rabbim sizlerde'de razı olsun inşaallah konularınız çok isabetli


Birbirinden güzel katkılarınızı beğeniyle okuyorum kardeşim..
Allahü Teala razı ve hoşnut olsun, ecrinizi versin inşallah.
Çok teşekkür ederim.
Rabbimize emanet olunuz kardeşim. Dua ile inşallah.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com



"Kuran'a
sımsıkı bağlı olunuz ve Onu kılavuz ve rehber edinin. Zira O, Alemlerin Rabbi'nin kelamıdır. Ondandır ve O'na döner. (Sizi de Ona çeker.)" (Ramuz El-Ehadis, 2. cilt, s. 317, no. 10)



"Bu kalpler demir gibi pas tutar." Ne ile pası çıkarılır ya Resullullah?" dediler. Buyurdu ki: "Kur'an-ı Kerim okumakla ve ölümü hatırlamakla" (Beyhaki) Yine buyurdu: "Ben giderim ve size iki vaiz bırakırım, daima size nasihat verirler. Biri konuşarak söyler, diğeri susarak: Konuşan vaiz Kuran-ı Kerim'dir. Susan vaiz ise ölümdür." (İmam-ı Gazali, Kimya-yı Saadet, s. 141)
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Hakkı bulmanın tek yolu MUSHAF 'a uymak mıdır?

Hakkı bulmanın tek yolu MUSHAF 'a uymak mıdır?

Hakkı bulmanın tek yolu MUSHAF 'a uymak mıdır?


Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:
“Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola götürür.” (İsrâ Sûresi, 9)
Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarına uymak bir zaruret olduğu gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve Sünnet'in düsturlarını rehber kabul etmek son derece gereklidir.

Evet, insan Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ancak Kur'an'ın ve Sünnet'in irşadıyla bilebilir. Nereden gelip, nereye gittiğini, dünyadaki görevinin ne olduğunu, gideceği ahiret âleminin mahiyetini, hakikatini ancak bu iki vesile ile anlayabilir. Hangi fiil ve hareketlerin, hangi hâl ve tavırların Cenâb-ı Hakk'ın rızasını, hangilerinin de gazabını gerektireceğini; neyin hak, neyin batıl ve neyin hata, neyin doğru olduğunu yine Allah'ın Kitabından ve Onun sevgili Peygamberinden (asm.) öğrenecektir.

Bir insan, nelere, nasıl inanmakla iman dairesine gireceğini ve hangi amelleri işleyip nelerden çekinerek İslâm dairesinde kalacağını yine bu iki esastan, yâni Kur’an ve Sünnet'ten öğrenecektir.

Madem ki, bütün Müslümanların ölçüsü Kur'an ve Sünnet'tir, o halde bir Müslüman beşerî her inancı, her itikadı Kur'an'a ve onun birinci derecede tefsiri olan Hadîs-i şeriflere göre değerlendirecektir.

Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir. Çünkü, Kur'an, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için, bizzat Allah-ü Teâlâ tarafından gönderilmiş mukaddes bir kitaptır.

Kur'an, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. İnsanlar ancak onun ders verdiği ölçülerle kâinat Kitabı'nı okuyabilmiş ve ondaki gizli hakikatleri keşfedebilmişlerdir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, Kur'an da maneviyat âlemini aydınlatmak için nazil olmuştur.

Kur'ân-ı Kerim, imanın birinci rüknü olan “Allah'a iman”ı bizlere ders verdiği gibi, “melâikelere, semavî kitaplara, peygamberlere, ahirete, kadere (hayır ve şerri Onun yarattığına) iman” etmeyi de ders verir. Bir insan, ancak iman hakikatlerine Kur'an'ın bildirdiği gibi iman etmekle mümin olur.

Hem Kur'ân-ı Kerim, Allah-ü Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarından ibaret olan İslâmîyet’i müminlere talim etmiştir. Bir mümin, bu emir ve yasaklara harfiyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]“Ya açar Nazm-ı celilin bakarız yaprağına[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif] Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif] İnmemiştir Kur’an bunu hakkıyle bilin,[/FONT]
[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif] Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!”[/FONT]

[FONT=Georgia, Times New Roman, Times, serif]M. Akif Ersoy[/FONT]

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kur'an şifre değil, ilâhî bir inşa projesidir


03/09/2005

Önce "Kur'an nedir?" sorusunu doğru cevaplamak gerek. Kur'an, insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan islam (küçük "i" ile) vahyinin zirvesidir. Sözkonusu islam vahyi insanlıkla yaşıttır. Kur'an ise insanlıkla yaşıt olan bu vahyin temel ilkelerini bünyesinde toplayan ilahi bir inşa projesidir.
Kur'an vahyinin gayesi, yeryüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa sorumluluğu üstlenen insanın tasavvurunu, aklını ve kişiliğini inşa etmektir. Vahiy, insanın varoluşsal altyapısına uygun bir üstyapı inşasını hedefler. Yani insan hayatı inşa edecek, vahiy insanı inşa edecektir.
İnsanın tasavvur, akıl ve kişiliğini inşa amacı taşıyan ilahi hitab insanı muhatap almakta, insana konuşmaktadır. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Hiçbir söz anlaşılmasın diye söylenmez. Özellikle bu söz ilahi kaynaklı bir mesajsa...
Kur'an mesajı kendisini "bütün insanlığa yönelik anlaşılır bir mesaj" olarak takdim eder. Vahyin sahibi adeta onu "düşünen insanlara" ithaf etmiştir. O her yönüyle mucize bir hitaptır. Fakat onun asıl mucizesi, indiği günden beri milyarlarca kadın ve erkeğin gönlünü fethedip onları içgüdülerin, ayartıcı özbenliğin, sapkın kültürlerin, yoz ve çürümüş çevrenin karanlıklarından çıkarıp imanın, ahlakın ve erdemin aydınlığına ulaştırmış olmasıdır.
Kur'an bu özelliğini bugün de sürdürmekte, Doğuda ve Batıda, Güneyde ve Kuzeyde her seviyeden ve her kültürden bir nice insanı kendi özüne döndürme, onu kendisiyle, varlıkla ve Allah'la tanışık kılma işlevini sürdürmektedir.
Kur'an'ın anlaşılabilir olduğunu söylemek, düz bir metin olduğunu söylemek anlamına gelmez. Onun asıl mucizesini teşkil eden derin anlam katmanları, Kur'an'ı söz imkanı tüketilemeyecek bir metin kılmıştır. Bu nedenledir ki, üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen Kur'an'ın her zamana, zemine ve nesle söz söyleme imkanı tükenmemiştir ve tükenmeyecektir.
Bunu sadece onun mecaz ve sembollere yer veren, metaforik ve eliptik bir metin oluşuyla açıklayamayız. Bunu onun "i'câzıyla", yani ilahi kaynaklı bir mucize oluşuyla açıklayabiliriz. Onun muhataplarına "Buna benzer bir sure getirin" meydan okuyuşunu da bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olur.
Kur'an'ın nasıl anlaşılması gerektiği sorusu, ona muhatap olan ilk nesilden günümüze kadar her nesli meşgul etmiş ciddi bir sorudur. Bu alanda oluşturulan müktesebatın çokluğu, belki de başka hiçbir dilde, başka hiçbir kitaba nasip olmamış ve olmayacaktır.
Bu soru, dev bir anlama ve yorumlama, tefsir ve te'vil metodolojisi müktesebatı ortaya çıkarmıştır. Zaten tüm metodolojiler, metni aslına sadık kalarak anlama ve ruhuna uygun yorumlama hedefini gözetmişlerdir. Tüm çabalar, vahiy bize gerçekte ne diyor ve ne demek istiyor üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bir metni anlama ve yorumlama çabası, şu üç unsura aykırı yorumlar üretemez: Lafız, mânâ ve maksat. Dilin desteklemediği bir anlam, anlamın desteklemediği bir yorum doğru kabul edilecekse, bu takdirde ortada ne kendisine uyulması gereken bir "asıl" ne de meşruiyetini o asıldar alan bir "usul" vardır. Bunun amiyane karşılığı "ağzı olan konuşsun"dur.
Böyle bir yönelişin amacı "Kitab'a uyma" değil, "kitabına uydurma"dır. Kur'an'ın ne söylediğini anlamak değil, Kur'an'a söylemediğini zorla söyletmektir.
Bu amacı taşımamak ve lafız-mana-maksat üçlüsüne aykırı olmamak kaydıyla Kur'an'a farklı açılardan yaklaşılamaz mı?
Neden olmasın? Bu konuda otoriter ve totaliter bir yaklaşım sorunu çözmez. Kaldı ki Kur'an'ın anlam katmanlarına daha ilk nesil tarafından dikkat çekilmiştir. Hz. Ali'ye atfedilen bir tesbite göre, Kur'an dört boyutlu bir anlam yoğunluğuna sahiptir: zahir, batın, had, matla'.
Biraz da bu tesbitlerden cesaret alarak, eski çağlardan beri Kur'an'da bir takım sırların ve şifrelerin bulunduğunu söyleyenler çıkmıştır. Bunlar genellikle Eski Mısır Hermetizminden Pisagor aracılığıyla Yunan'a oradan da Filon aracılığıyla Yahudiliğe geçen harfçi (hurûfî) ve Kabalacı yöntemleri Kur'an vahyine uygulamışlardır.
Tekrar edelim ki, eğer bu yöntemlerle çıkarılan sonuçlar Kur'an'ın lafız, mana ve maksadına aykırı değilse, tefsir ve te'vil değil ama "işaret" babından sayılarak hoşgörüyle karşılanabilirler. Fakat bu kez de karşımıza, Kur'an'da yar alan "üzerinde 19 vardır" ayetinden yola çıkarak geliştirilen ve başlangıçta büyük bir heyecanla karşılanan 19'culuk akımının girdiği krize benzer krizler çıkar.
Bu kriz neydi? Başlangıçta Kur'an asıl 19 türev iken, daha sonra 19 asıl Kur'an türev oldu. Yani öyle bir noktaya gelindi ki, imanın esası Kur'an değil 19 oluverdi. İşte bu noktadan itibaren herşey ters işlemeye başladı. Kaldı ki, 19 projesi tüm açık ve zaaflarına rağmen bu günlerde medyanın magazin ihtiyacını kendisiyle giderdiği "şifre" muhabbetinden çok daha ciddi ve sistematikti.
İnsanlar, dinlerine magazin ve televole kültürü 'ciddiyetiyle' yaklaştıkları sürece, bu talebi karşılayan "şifreciler" ve "kriptocular" eksik olmayacaktır.
Önce "Kur'an nedir?" sorusunu doğru cevaplamak gerek. Kur'an, insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan islam (küçük "i" ile) vahyinin zirvesidir. Sözkonusu islam vahyi insanlıkla yaşıttır. Kur'an ise insanlıkla yaşıt olan bu vahyin temel ilkelerini bünyesinde toplayan ilahi bir inşa projesidir.
Kur'an vahyinin gayesi, yeryüzünde yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa sorumluluğu üstlenen insanın tasavvurunu, aklını ve kişiliğini inşa etmektir. Vahiy, insanın varoluşsal altyapısına uygun bir üstyapı inşasını hedefler. Yani insan hayatı inşa edecek, vahiy insanı inşa edecektir.
İnsanın tasavvur, akıl ve kişiliğini inşa amacı taşıyan ilahi hitab insanı muhatap almakta, insana konuşmaktadır. Ağzını açan anlaşılmayı ister. Hiçbir söz anlaşılmasın diye söylenmez. Özellikle bu söz ilahi kaynaklı bir mesajsa...
Kur'an mesajı kendisini "bütün insanlığa yönelik anlaşılır bir mesaj" olarak takdim eder. Vahyin sahibi adeta onu "düşünen insanlara" ithaf etmiştir. O her yönüyle mucize bir hitaptır. Fakat onun asıl mucizesi, indiği günden beri milyarlarca kadın ve erkeğin gönlünü fethedip onları içgüdülerin, ayartıcı özbenliğin, sapkın kültürlerin, yoz ve çürümüş çevrenin karanlıklarından çıkarıp imanın, ahlakın ve erdemin aydınlığına ulaştırmış olmasıdır.
Kur'an bu özelliğini bugün de sürdürmekte, Doğuda ve Batıda, Güneyde ve Kuzeyde her seviyeden ve her kültürden bir nice insanı kendi özüne döndürme, onu kendisiyle, varlıkla ve Allah'la tanışık kılma işlevini sürdürmektedir.
Kur'an'ın anlaşılabilir olduğunu söylemek, düz bir metin olduğunu söylemek anlamına gelmez. Onun asıl mucizesini teşkil eden derin anlam katmanları, Kur'an'ı söz imkanı tüketilemeyecek bir metin kılmıştır. Bu nedenledir ki, üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen Kur'an'ın her zamana, zemine ve nesle söz söyleme imkanı tükenmemiştir ve tükenmeyecektir.
Bunu sadece onun mecaz ve sembollere yer veren, metaforik ve eliptik bir metin oluşuyla açıklayamayız. Bunu onun "i'câzıyla", yani ilahi kaynaklı bir mucize oluşuyla açıklayabiliriz. Onun muhataplarına "Buna benzer bir sure getirin" meydan okuyuşunu da bu çerçevede değerlendirmek daha doğru olur.
Kur'an'ın nasıl anlaşılması gerektiği sorusu, ona muhatap olan ilk nesilden günümüze kadar her nesli meşgul etmiş ciddi bir sorudur. Bu alanda oluşturulan müktesebatın çokluğu, belki de başka hiçbir dilde, başka hiçbir kitaba nasip olmamış ve olmayacaktır.
Bu soru, dev bir anlama ve yorumlama, tefsir ve te'vil metodolojisi müktesebatı ortaya çıkarmıştır. Zaten tüm metodolojiler, metni aslına sadık kalarak anlama ve ruhuna uygun yorumlama hedefini gözetmişlerdir. Tüm çabalar, vahiy bize gerçekte ne diyor ve ne demek istiyor üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bir metni anlama ve yorumlama çabası, şu üç unsura aykırı yorumlar üretemez: Lafız, mânâ ve maksat. Dilin desteklemediği bir anlam, anlamın desteklemediği bir yorum doğru kabul edilecekse, bu takdirde ortada ne kendisine uyulması gereken bir "asıl" ne de meşruiyetini o asıldar alan bir "usul" vardır. Bunun amiyane karşılığı "ağzı olan konuşsun"dur.
Böyle bir yönelişin amacı "Kitab'a uyma" değil, "kitabına uydurma"dır. Kur'an'ın ne söylediğini anlamak değil, Kur'an'a söylemediğini zorla söyletmektir.
Bu amacı taşımamak ve lafız-mana-maksat üçlüsüne aykırı olmamak kaydıyla Kur'an'a farklı açılardan yaklaşılamaz mı?
Neden olmasın? Bu konuda otoriter ve totaliter bir yaklaşım sorunu çözmez. Kaldı ki Kur'an'ın anlam katmanlarına daha ilk nesil tarafından dikkat çekilmiştir. Hz. Ali'ye atfedilen bir tesbite göre, Kur'an dört boyutlu bir anlam yoğunluğuna sahiptir: zahir, batın, had, matla'.
Biraz da bu tesbitlerden cesaret alarak, eski çağlardan beri Kur'an'da bir takım sırların ve şifrelerin bulunduğunu söyleyenler çıkmıştır. Bunlar genellikle Eski Mısır Hermetizminden Pisagor aracılığıyla Yunan'a oradan da Filon aracılığıyla Yahudiliğe geçen harfçi (hurûfî) ve Kabalacı yöntemleri Kur'an vahyine uygulamışlardır.
Tekrar edelim ki, eğer bu yöntemlerle çıkarılan sonuçlar Kur'an'ın lafız, mana ve maksadına aykırı değilse, tefsir ve te'vil değil ama "işaret" babından sayılarak hoşgörüyle karşılanabilirler. Fakat bu kez de karşımıza, Kur'an'da yar alan "üzerinde 19 vardır" ayetinden yola çıkarak geliştirilen ve başlangıçta büyük bir heyecanla karşılanan 19'culuk akımının girdiği krize benzer krizler çıkar.
Bu kriz neydi? Başlangıçta Kur'an asıl 19 türev iken, daha sonra 19 asıl Kur'an türev oldu. Yani öyle bir noktaya gelindi ki, imanın esası Kur'an değil 19 oluverdi. İşte bu noktadan itibaren herşey ters işlemeye başladı. Kaldı ki, 19 projesi tüm açık ve zaaflarına rağmen bu günlerde medyanın magazin ihtiyacını kendisiyle giderdiği "şifre" muhabbetinden çok daha ciddi ve sistematikti.
İnsanlar, dinlerine magazin ve televole kültürü 'ciddiyetiyle' yaklaştıkları sürece, bu talebi karşılayan "şifreciler" ve "kriptocular" eksik olmayacaktır.
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Kuran-ı Hayat Nizamı Olarak Yaşamak

Allah'a yalnızca kul olmak için yaşıyoruz bu dünyada.. Ya Allah'ın bizlere amel edip hayatımızın her safhasını inşaa etmesi gereken kitabımız Kuran-ı Kerim'i nasıl okuyoruz?


Okumak... Evet yüzüne bakmanın, ''Arabçasından harflerine sevap verilir.'' rivayetinden yola çıkarak sevap kazanırız.. Manasını, ne dediğini bilmeden ve araştırmadan akledip ''Bana, ne diyor Rabbim?'' demeden, hatimler indirmenin, mübarek gün ve gecelerde okunan kitab haline getirmenin, yaldızlı süslemeler yapıp duvarın en üst yerine asıp gururlanmamızın gerekçesi ne olabilir?
Rabbimiz Kur'an'da, ''kitabının manasıyla hemhal olmayıp, niteliğini değil niceliğini ön plana çıkararak, düşünmeyen, akletmeyen insanlar için'' şöyle bir uslub kullanıyor:

KİTABI ARKALARINA ATANLAR.

Onu gereği gibi hayatlarına uygulamayanlar içindir bu yaklaşım..

Mü'min:54- O kitap, akl-ı selim sahipleri için bir hidâyet rehberi ve öğüt
kaynağıdır.


Zümer:18- O kullarım ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

Allah bizlere böyle seslenirken, en güzel, en doğru olana araştırıp bilerek uymamızı isterken ve bunları yapanların, gerçek akıl sahipleri olduğunu vurgularken, hala manası ile, ne dediğiyle ilgilenmeme ALLAH adına olmayan bir yanlışlığı hala bilerek nefsaniyet ve benlik zaaflarınız ağır basarak yapmaya devam ederiz.

Rabbimiz bizlere Kur'an'ın, aklını kullananlar için, düşünenler için doğru olanı bulmamız, yanlış olandan el çekmemiz için, öğüt verici hadiselerden öğüt almamız için gönderilmiş bir kaynak olduğunu söylerken; birilerinin: ''Nasıl bu kitabı anlayacağız, kim talim edecek? Kur'an'ı anlayamayız.'' demeleri, Allah bu ayetlerin üstünü örtmek demek değil midir?

İşte bu gibi yanlış öğretilerden dolayı Kur'an'ı anlaşılmayan, sadece mübarek gün ve gecelerde, ölüler ardından okunan, Arapçası ezberlenip manasına sünger çektirilen, ama hayatlarını yönlendirmede rol oynamayan bir kitap düşüncesi haline soktular.


GERÇEK HAYAT DERGİSİ'nden..

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt