Nimet ve şükür;
Şükür, nimeti verene karşı duyulan minnetin açık bir göstergesidir. O yüzden kendisinden bir iyilik gördüğümüz kişiye teşekkür ederiz. Şükür ve minneti en çok hak edense, mülkün mutlak sahibi olan Allah Tealâ’dır.
Rabbimizin, üzerimizde sayılamayacak kadar çok nimeti var. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız.” (Nahl, 18) ayetiyle dikkat çekilmektedir. Her şeyden önce ruhumuza giydirilen beden elbisesini düşünelim; başlı başına bir nimet. Elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız her biri ayrı bir ihtiyacımızı karşılamak üzere yaratılmış. Sonra bizi diğer canlılardan üstün kılan akıl nimeti ve tabi ki adeta bir sofra gibi cömertçe önümüze serilmiş olan sayısız tabiat nimetleri…
Tüm bunlardan bol bol nasipleniyoruz. Zaman zaman nankörlük edip, elimizdekini azımsıyor olsak da, nimet deryasında yüzdüğümüzü kimse inkâr edemez.
Peki bu kadar nimeti ihsan edene teşekkür ediyor muyuz? En basitinden bir ihtiyacımızı gideren kişiye minnetimizi defalarca dile getirirken sayısız ihtiyacımızı karşılayan Rabbimize şükrü hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
Mesela göz ameliyatımızı başarıyla gerçekleştiren doktora bu çabasından ötürü defalarca teşekkür ediyoruz. Aynı teşekkürü, o gözü yoktan var eden Rabbimize karşı da yapmamız gerekmiyor mu? Veya kendisinden ekmek satın aldığımız fırıncıya teşekkür ederken, o ekmeğin asıl sahibini, buğdayı vereni, onu ekmek haline getirecek aklı bahşedeni de hatırlıyor muyuz?
Şükür, nimeti verene karşı duyulan minnetin açık bir göstergesidir. O yüzden kendisinden bir iyilik gördüğümüz kişiye teşekkür ederiz. Şükür ve minneti en çok hak edense, mülkün mutlak sahibi olan Allah Tealâ’dır.
Rabbimizin, üzerimizde sayılamayacak kadar çok nimeti var. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız.” (Nahl, 18) ayetiyle dikkat çekilmektedir. Her şeyden önce ruhumuza giydirilen beden elbisesini düşünelim; başlı başına bir nimet. Elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız her biri ayrı bir ihtiyacımızı karşılamak üzere yaratılmış. Sonra bizi diğer canlılardan üstün kılan akıl nimeti ve tabi ki adeta bir sofra gibi cömertçe önümüze serilmiş olan sayısız tabiat nimetleri…
Tüm bunlardan bol bol nasipleniyoruz. Zaman zaman nankörlük edip, elimizdekini azımsıyor olsak da, nimet deryasında yüzdüğümüzü kimse inkâr edemez.
Peki bu kadar nimeti ihsan edene teşekkür ediyor muyuz? En basitinden bir ihtiyacımızı gideren kişiye minnetimizi defalarca dile getirirken sayısız ihtiyacımızı karşılayan Rabbimize şükrü hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz?
Mesela göz ameliyatımızı başarıyla gerçekleştiren doktora bu çabasından ötürü defalarca teşekkür ediyoruz. Aynı teşekkürü, o gözü yoktan var eden Rabbimize karşı da yapmamız gerekmiyor mu? Veya kendisinden ekmek satın aldığımız fırıncıya teşekkür ederken, o ekmeğin asıl sahibini, buğdayı vereni, onu ekmek haline getirecek aklı bahşedeni de hatırlıyor muyuz?