Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Ney'e Dair..." (1 Kullanıcı)

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
ney0001kn0.gif




Sahibi olduğunuz neyin kamışı, Türkiye’nin Antakya ilinin Samandağı ilçesindeki Âsi Nehri kıyılarından kesilmiştir. Tabiattaki kamışlar ney hâline getirilirken tabiî yapısı korunduğundan her neyin kendine has özellikleri vardır. Neyzen, ancak 3-6 ay düzenli bir şekilde bakımını yaparak üflediği neyin karakteristik özelliklerini tanıyıp, neyden en üst verimi alabilecektir. Bu süre sonunda eğer istenirse neyinizin perdeler arası dengesini bozmadan, boyunu kısaltmadan, yalnız iç açkılarına müdahale ederek, genel akordunu 50 cent kadar tizleştirebiliriz. Zaten neyiniz, neyzenlerin farklı baş ve dudak pozisyonlarında üfledikleri dikkate alınarak 440 tit /sn frekanslı Lâ sesine göre, benim normal kabûl ettiğim pozisyondan 40-50 cent (yaklaşık iki Pisagor koması) kadar pest açılmıştır.

Neyinizin bana göre en önemli özelliği, genel akordunun ve perdeler arası dengesinin, çok hassas ayarlanmış olmasıdır. Ney yapılmadan önce kamışın her boğumunun hacmi ayrı ayrı titizlikle hesaplanarak, iç açkılarının hangi boğum için kaç mm. yapılacağı saptanmıştır. Perde açkıları, 26 birimli klâsik sisteme ilâveten, bazı perdelerde kaydırmaların yapıldığı özel bir sistemle yapılmıştır. Açkı esnâsında yapılan işlemlerin küçük bir bölümü, şifrelendirilerek neyinize kaydedilmiş olup, diğer tüm ayrıntılar daha sonra gerektiğinde kullanılmak üzere tarafımdan arşivlenmiştir.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Türk tasavvuf düşüncesindeki yeri

Türklerin İslâmlaşma süreci X. yüzyılda başlamıştı. İslâmiyet ile birlikte zaten toplumda var olan mistik düşünce ve anlayış islâmî bir kimliğe bürünerek, Türk tasavvuf anlayışının temellerini oluşturdu. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî bu anlayışın Türk toplum hayatına yerleşmesini sağlamışlardı.

Türklerin İslâmiyetten önceki dinleri olan Şamanizm, Animizm ve Totemizmde de mûsikînin çok önemli rolü vardı. Bu dinlerin tümünde törenler müzik eşliğinde yapılırdı. Örneğin çoğunlukla hâkim olan Şamanizmde kam, baksı veya şaman denilen din adamları ellerinde kopuz ile dolaşır, dînî mesajlarını mûsikî yardımıyla iletirlerdi. İslâmiyette de mûsikîye karşı bir cephe mevcut değildir. İslâm Peygâmberi Hz.Muhammed, Kuran’ ın güzel sesle ve kâideye müstenîd âhenkle okunmasını öğütlemiştir. Tecvîd ve Kıraat işte bu rağbetin sonucunda doğmuştur ve mûsikî ile yakın ilişkileri vardır.

Türklerin dînî hayatlarında mûsikî her zaman yer almıştır. Özellikle tekke hayatında, âyin ve diğer dînî törenlerde (cem, zikir, deverân vs.) mûsikînin rolü büyükse de bir çok tarîkatin törenlerinde telli çalgıların yer almasına cevâz verilmemiştir. Ancak hemen hemen bütün tarîkatlerin törenlerinde bendir ile birlikte ney yer almıştır.

Bilhassa Mevlevîlikte neyin önemi çok büyüktür. Hz. Mevlânâ Mesnevî’ sine şu sözlerle başlamıştır:

“ Bişnev ez ney çün hikâyet mî küned

Ez cüdâyîhâ şikâyet mî küned

Gez neyistân tâ merâ bübrîde end

Ez nefîrem merd ü zen nâlîde end

Sîne hâhem şerha şerha ez firâk

Tâ begûyem şerh-i derd-i iştiyâk ”

“ Dinle neyden, zirâ o birşeyler anlatmada

Ayrılıklardan şikâyet etmededir.

Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri,

İniltim kadın - erkek herkesi ağlattı.

Ayrılık bağrımı delik deşik eylesin,

Tâ ki aşk derdini anlatabileyim.”

Hz. Mevlânâ’ ya göre mûsikî Allah’ ın lisânıdır. Yüce yaratıcı Bezm-i Elest’ te ruhlara mûsikî ile seslenmiştir. Bu sebepten hangi milletten, hangi dilden olurlarsa olsunlar, insanlar mûsikî ile aynı duyguları paylaşabilirler. Hiçbir sanat insan rûhuna mûsikî kadar doğrudan doğruya ve içinden kavrayacak şekilde nüfûz edemez. Mûsikî, son derece değerli bir mânevî temizlenme, ferahlama ve yücelme vâsıtasıdır. Rûhu kir ve paslardan temizlediği gibi, ona batmış olan dikenleri de ayıklayarak tedâvi eder. Mûsikî ile temizlenmeyen rûh yükselemez, aksine yerdeki bayağı ihtiraslara bulaşarak kirlenir ve körelir. Gerçek mûsikî insana hayvânî hisleri hatırlatmak şöyle dursun, ona “sonsuz varlık” ı hissettirir, sezdirir. Bu sezgiyle onu O’ na yaklaştırır ve nihâyet ulaştırır. Bunda en etkili ses ise ney sadâsıdır.

Hz. Mevlânâ’ nın fesefesinde ney, “insan-ı kâmil” in (yani bir takım merhalelerden geçerek olgunlaşmış insanın) sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Yaratıcı’ nın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sînesinden çıkan feryâd ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur. Bu sebeple ney, mevlevîlerce kutsanmış ve “ nây-ı şerîf ” diye anılmıştır.

Ney hadîs-i râh-ı pür hûn mîküned

Kıssahâ-yı ışk-ı Mecnûn mîküned ”

“ Ney, kanla dolu bir yoldan bahsetmede,

Mecnûn’ un aşkından hikâyeler anlatmadadır.”

“ Âteş-i ışkest ke’ender ney fütâd

Cûşiş-i ışkest ke’ender mey fütâd ”

“ Aşk âteşi ki neyin içine düşmüştür,

Aşk coşkunluğu ki meyin içine düşmüştür.”

“ Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd

Hem çü ney demsâz ü müştâkî ki dîd ”

“ Ney gibi hem zehir, hem panzehir,

Ney gibi hem hemdem, hem müştâkı kim gördü? ”
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
ney2inaradigiqh1.jpg


Ney eyledin ruhu aşka
-Aynaya atılan taşın-
Boşluğa düşmesi gibi

Ben yokum nefesten başka
Kuş derken kuş sesi gibi
Ney eyledin ruhu aşka

Düşümde Yusuf'un düşü
İmtihan kuşkusu gibi

Aynaya atılan taşın
Ney üfler gölgesi kuşa
Sanki bir başkası gibi

Serdar TUNCER
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
semazen.jpg


Sema güzellikler senfonisi, bir temaşa abidesidir.

Ney ayrılığın türküsünü, ağıtını yakar.
Güneşin sıcaklığının tesiriyle denizden uçan buharlar
havada bulut olur. Sonra dağlara ovalara yağmur halinde
düşerler. Bundan çaylar, dereler, ırmaklar, nehirler oluşur.
Fakat oradan buradan, yakından uzaktan toplanıp
çıktıkları yer olan denize kavuşurlar.

Nehirler ırmaklar, dereler, taşarak coşarak denize kavuşuncaya
kadar dert ve hicranla feryat eder dururlar.
Aynı derdin feryadını Yunus
"Beni bir dağda buldular/
Kolum kanadım kırdılar/
Dolaba layık gördüler/Derdim vardır inlerim"
şeklinde ifade ederek dağların duygularına tercüman olur.

Ney ayrılığa isyandır

Sema "Gene gel gene, ne olursan ol, ister kafir ol,
ister ateşe tap, ister puta, ister yüz kere tevbe etmiş ol,
ister yüz kere bozmuş ol tevbeni, umutsuzluk kapısı değil bu kapı,
nasılsan öyle gel" seslenişiyle bütün gönüllere bir kucak açmadır.

Sema semadaki ay gibi güneş gibi dünya gibi olmak onların
dillerince onların hallerince bir niyazdır.

Sema "medresem dünyam tekkem âlem" diyen mana erinin
aşkında doruğa ulaşmasıdır.

Ney ayrılığa isyan borusu çalış, sema sessiz bir başkaldırıştır.

Sema sevgiliye bir dilekçedir

Ney sevgilinin kapısının zilidir, musikinin tesbihidir,
sema döne döne bu kapıyı ısrarla çalmaktır.

Sema sevgiliye duyulan kara sevdanın tüm siyahlıklardan
arınmış saf halidir.

Sema ateş denizinde sevgiliye yelken açmaktır.

Sema aşk rüzgârının sesi, sema bu rüzgâr önünde kuru
bir yaprak olmaktır.

Ney âşıkı sarhoş eden bir iksir, sema İlahî sarhoşluk halidir.

Ney bir ateş, sema ateşten gömlektir.
Sema yandıkça eriyen bir mum, ney bu mumun yanan fitilidir.
Ney aşkın tecellisi, sema buhar olmaktır.
Velhasıl ney aşkın özü,
özeti, sema sevgiliye beyaz bir dilekçedir.

 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
dscf0078rk4.jpg


Ney, sazlıkta biten alelade bir kamış değildir. Ney. âşığın elinde ateştir, gönüldür. Allah sırrıdır.
Derler ki. Peygamber Davut, bir gün bir sazlıktan geçiyormuş. Bu sırada hafif bir rüzgâr esmeye başlamış. Kamışlar başlamış ötmeye.. Ama ne ötüş! Hazreti Davud olduğu yerde çivilenmiş kalmış. Bu ses, ne ilâhî ses, ne içten terennüm.. Bir tanesini koparmış, dudaklarına götürmüş, başlamış üflemeye.. Bundan sonra Allah'a olan âşk ve muhabbetini bu kamışla dile getirmiş. Bu kamış O'nun elinde kamış olmaktan çıkar, âşk haline gelirmiş. Davud'un ilâhîleri ve pek meşhur davudî sesi, terennümleriyle yanık nefesi ve sesiyle, feryad eden bir âşk misali ney ile ilgili olsa gerek.
Yine söylenir ki. Hazredi Muhammed (S.A.V). Allah sırrını yalnız can yoldaşı Hz. Ali'ye söylemiş, kimseye ifşa etmemesini sıkı sıkıya tenbih etmişlerdi. Hz. Ali, bu ilâhî sırrı, bir süre içinde gizlemiş, fakat sırrın ateşine, ağırlığına dayanamamış, yüreği parça parça olmuş, çöllere düşmüştü. Bir gün, perişan sahrada dolaşırken, kör bir kuyuya rastlamış. içini yakan, kavuran ilâhî sırrı bu kuyuya boşaltmış, ferahlamıştı. Kısa bir süre sonra, kuyudan, âb-ı hayat gibi sular taşmış, vâha haline gelmiş, ağaçlar, kamışlar bitmişti. Ney bu sazlıkta biten bir kamıştı. Erbabının elinde bu kamış dile geliyor, ilâhi sırları ifşa ediyordu. İşte birçokların meyhane sazı haline getirdiği ney. böyle ilâhi bir sırrın davetçisi olarak tanınıyordu.
Alevden nefesi ile hıçkıran, yanık ve perişan ney.. İlâhî bir selsebil aşkla dolu gönül. Mevlâna'nın, "Benim sırrım, feryadımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli değil. Lâkin canı görmek için izin yok.." diye dile getirdiği âşk sembolü.. Ney için Mevlâna der ki:
Gizli sırlarını söylemede cihanın O yanık ney, o yanık ney, yanık ney,. Ney nedir? O busesi güzel cananın, Öptüğü şey, öptüğü şey, öptüğü şey.
İşte rebab ve neyin sesi, âşk evinin temel harcıydı. Bu seslerden nasibini alan âşık, vecde gelir, semâa girerdi. Gezegenler ve yıldızların, güneşin çevresindeki dönüşleri gibi, ilâhî sevgilinin manevî çevresinde döne döne.
Mevlâna, "Semâ, ilâhî vuslata erişmek içindir" der. Bu vuslat yolunun zevkini alan âşık, zaman ve mekân kayıtlarından kurtulur. Mesnevi'de, "zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu, keyfiyet kalmaz. Keyfiyetsiz Allah'a mahrem olursun." (c: 3, b. 2775) denir. Bu anda "Demirle mıknatıs neyse âşıkla maşuk da odur" Mesnevi, (c: 3 b. 3152). Mevlâna'mızın. "Semâ ederken, ne neyden haberimiz olur, ne teften.." buyurdukları gibi âşığın cezbe hali, onu, o anda dünya kayıtlarından sıyırır. Bu hal bir süre devam eder. Sonra, yavaş yavaş sükûna varır. Allah'ın mutlak cemaline ve celâline hamdeder: "Artık öyle bir makama ulaşmıştır ki, orada ne zikir,ne zikreden, ne de zikredilen vardır". Bunun için Mevlâna, "Semâ, aşıkların gıdasıdır. Çünkü onda canana vuslatın hayali vardır" demektir. Tebrizli Şems "Hak'kı isteyen ve ona âşık olanlar, semâ ettikleri zaman, aşkları ve manevî halleri çoğalır" diyerek, Mevlâna'yı daima semâ etmeğe teşvik etmiştir.

 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39

200702200031ym5as3.jpg



Ben ney'im? Delik deşik şimdi yüreğim.
Ey sevgili tüm şarkılarımı sana söylerim. Duymazsın beni,
kavuşmayacağımızı bilirim. Hep yaşlıdır gözlerim, yanan yüreğimle
hep seni özlerim. Sesimi sana duyuracak yaralı bir gönül beklerim.
O anlattıkça derdini, ben inlerim. Herkesle konuşmam,
herkes anlamaz beni. Her yürek taşıyamaz bu ateşi.
Her göz yağmurları çağırmaz. Her gönül aşk denizine dalamaz.
Su ateşi söndürür. Marifet suyla ateşi birlikte taşıyabilmektir.
Akıl erdiremez buna her ruh. Aklı erenlere mecnun denilir.

Sıcak ellerine tutundum bir aşığın. Önce bastı bağrına, sonra
götürdü dudaklarına.. . Nefesiyle titretti yüreğimi...
Parmaklarıyla deşti yaramı, kanattı. Şimdi aşkımı anlatma zamanı.

Ben başlayıncaya konuşmaya, susacak tüm dünya.

"Ya hu!"

Susun şimdi ney'i dinleme zamanı. Feryadımla coştu neyzen.
Aşkla dönermiş dünya, döner semazen.
Haykırışlarımı duyan her kalp kanadı.herkes kendi sevdasınca yandı.
Gönülleri ayrılık acısı sardı.
Aşklar gözyaşına kandı. Sevda aleviyle kanatlandı ruhlar,
sonsuzluğa uzandı.

"Ya hu!"

Şimdi ben konuşmalıyım. Sevgiliye aşkımı haykırmalıyım.
Ben neyim? Küçük bir kamıştım sazlıkta. Kader bir bıçak oldu,
kopardı toprağımdan. Aşk ateşiyle piştim.
Hasretinden bağrımı deldim. Konuş dediler, ağladım, inledim...
Şimdi aşkın ellerinde dolanan bir ney'im...

Ney aşkın sesi... Ney ayrılığa yakılan ağıt.
Ağlar ney aşk ateşiyle... Yüreklerle konuşur ney,
yüreklere konuşur... Aç şimdi kalbinin kulağını:

" Şu ney'in neler söylediğini can kulağıyla dinle!...

O ayrılıklardan şikayet etmededir.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
s7301494ob2.jpg


Ask ney´sin sen???
Yillardir ayni cenkteyim,
ayni silahliyim,
ayni sevdadayim,
ney´sin sen ask ney´sin???

Ask ney´sin sen???
Sen sevginin dogusumusun?
Yoksa bir nefretin ölüsümü?
Sen ananin bebegine şevfkati misin?
Yoksa zalimin zulmümüsün?

Ask ney´sin sen???
Sen cennetin kevserimisin?
Yoksa cehennemin atesli odunumu?
Sen sevdanin habercisimisin cebrail misali?
Yoksa ölümün gelisimisin azrail misali?

Ask ney´sin sen???
Sen insani susuz degilken bile susatanmisin?
Sen insani gülerken durmaksizin aglatanmisin?
Sen insani dinçken yorgunlastiranmisin?
Sen gören gözleri körmü edersin?
Yoksa sen sasi gözleri gördürenmisin?

Ask ney´sin sen???
Ney´sin???
Söyle...Anlat...Susma
Konus...Konus...Konus...Sakin ha susma!
Anlat ney´sin sen...ney ney...


 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,574
Tepki puanı
34
Puanları
48
Yaş
39
Ney Olup Ağlamaktır En Güzel Duamız


Dinle neyden ki hikâye etmede,
Hep ayrılıktan şikayet etmede


Mevlânâ'nın mesel dünyasında, ney insanı temsil eder. İnsan da, tıpkı ney gibi, içinde nefes saklamaktadır. İnsanın her sözü, bir özleyişin ve bir ayrılığın ifadesidir. İnsanın iç çekişleri, aslından ayrı olmanın hüznünü, yuvadan uzak olmanın sancısını yansıtır.


Kamışlıktan kopardıklarından beri beni,
Feryadım ağlatır her kadını ve erkeği.


Kamışlık neyin anayurdu ve evidir. İnsan da tıpkı ney gibi cennetten, yani yuvasından ayrılmıştır. Kalbinin ebedî muhabbetle doyduğu cennetten dünya gurbetine sürülmüştür. İnsan kalbi, tıpkı ney gibi, fena ve zevalin, ayrılık ve yokluğun yaşandığı bu dünyada, inceden inceye feryad etmektedir. İnsan ruhu olması gereken yerde değildir; geçmişe ait hüzünler ve geleceğe ait kaygılar, aslında hep bu uzaklığın sözsüz ve sessiz ağlayışından ibarettir.


Ayrılık parça parça eyledi sinemi,
Anlaşılır eyleyeyim diye aşk derdini.




 

VaVeyla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
11,102
Tepki puanı
23
Puanları
38
Konum
Mevlana diyarı
teşekkürler emanet...
güzel bir konu açmışsın neyle ilgili konu ararken buldum, emeğine sağlık
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt