mustafa11
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ocak 2007
- Mesajlar
- 3,063
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 62
- Konum
- istanbul-maltepe
- Web Sitesi
- www.mobilyaonarim.com
Kötülüğün sessiz dilini tüm insanlar arasında yaygınlaştırmaya çalışan şeytanın bu amaçla insanlara öğrettiği yöntemlerden bir diğeri de "negatiflik" tir. Negatiflik, temelde kişinin Allah'ın, -gizli ya da açık- yapılan her kötülüğü gördüğünü ve insanın ahirette tüm bunların karşılığını eksiksiz olarak alacağını unutmasından kaynaklanır. Bu şuur bulanıklığıyla ortaya çıkan negatif kişilik, gizli kötülüklerin en yoğun şekilde yaşandığı karakterlerden biridir. Şeytanın telkinleriyle negatif bir tavır içerisine giren bir kimse birbiri ardınca kötü ahlak özellikleri göstermeye başlar. Ancak tüm bunları, yine ispat edilmesinin mümkün olmadığını düşündüğü "kötülüğün sessiz dili"nin ardına sığınarak yapar.
Negatif bir ruh hali içinde olan bir kişinin aklında şeytanın etkisinden kaynaklanan çok fazla kuruntu, şüphe ve olumsuzluk vardır. Eğer şeytanın etkisinden kurtulmak isterse, elbette ki bu düşüncelerin her birine Kuran ile gereken cevabı vererek, negatif ruh halinden hemen sıyrılabilir. Ancak bu kuruntularla oyalanma halinde olduğundan, şeytanın baskısından kurtulmanın kolaylığını düşünmez. Söz konusu insanları negatif ruh haline iten sebepler ise, çoğu zaman gerçekle yakından uzaktan bağlantısı olmayan boş kuruntulardan ibarettir. Akla ve mantığa son derece uzak olan bu saçma düşünceler Kuran ile değerlendirilerek deşifre edildiğinde geçersizlikleri hemen ortaya çıkar ve şeytanın etkisi de hemen dağılır.
İnsanın aklına yer eden ve onu negatif ruh haline sürükleyen bu kuruntuların temelinde ise genellikle "hoşnutsuzluk" vardır. Nefis, Allah'ın yarattığı sayısız nimet ve güzelliğe rağmen onu hoşnutsuz olacak, karamsarlığa kapılacak, herşeyin olumsuzluklarını görecek bir ahlaka sürüklemeye çalışır. Böyle bir ahlak anlayışında ise kişi karşısına çıkan herhangi bir şeyden sebepsiz yere hoşnutsuzluk duyabilir; yaşadığı hayattan, içinde bulunduğu ortam ve şartlardan, çevresindeki insanların tavırlarından, karşılaştığı olaylardan, kendi ruh halinden, tavırlarından veya bunlar gibi daha pek çok konudan negatif bir ahlaka yönelebilir. Bazen de bu hoşnutsuzluğun sebebi, henüz yaşanmamış ve yaşanacağına dair hiçbir bilgilerinin olmadığı geleceğe yani gayba dayalı olaylardır. "Ya şöyle bir şey olursa" ya da "bunun sonucunda kesin böyle bir olay olacak" gibi tamamen karamsarlığa dayalı, ancak hiçbir gerçeklik payı olmayan olayları düşünerek hoşnutsuz olurlar.
Ancak bu düşüncelerin ve bunların ortaya çıkardığı tavırların hiçbiri Kuran ahlakına uygun değildir. Bu nedenle şeytan bu ruh halini imanları zayıf olan veya kalbinde hastalık olan insanlara yaşatmaya çalışır. Yaşanan hoşnutsuzlukların temeli kişinin çevresindeki insanlara dayalı olduğunda, şeytan bu negatif ruh halinin gizli bir dille ve ispatı mümkün olmayacak şekilde bu kimselere hissettirilmesini ister. Zira Kuran ahlakından uzak bir yaşam süren cahiliye toplumlarında bu dil, insanların birbirlerine gizli mesajlarla ne demek istediklerini ve birbirlerinden neler talep ettiklerini anlatmak için kullanılmaktadır. Şeytan bu ahlakı iman edenler arasında da yerleştirmek ve onların da imalı, nükteli ve mesaj içerikli birtakım gizli tavırlarla anlaşmalarını ister. Bu şekilde onları Kuran ahlakından uzaklaştırıp sinsiliğe ve kendi ahlakına yaklaştırabileceğini düşünür.
Şeytanın bu çağrılarına kulak asanlar ise bunun en büyük zararını yine kendileri görürler. Allah'ın rızasına ve Kuran'a uygun bir ahlak gösterilmediği sürece, sıkıntı ve huzursuzluk kişinin hayatından eksik olmaz. Yemek, içmek, uyumak, dinlenmek, nimetlerden zevk almak, dostluğun, sevginin tadını almak, neşeli, huzurlu, mutlu olmak bu insanlar için adeta imkansız hale gelir. Bunun yanı sıra yaşadıkları ruh halini ve hoşnutsuzluklarını açıkça dile getirip çözüm arayamamaları da bu kişileri büyük bir gerilime sürükler. Onlar böylesine bir zorluk ve gerilim içindeyken, karşılarındaki insanların hiçbir şeyden habersiz, rahat ve huzurlu olmaları ise bu gerilimi dayanılmaz boyutlara ulaştırır. Kimi zaman bu nedenle çevrelerindeki insanlara karşı gizliden bir öfkeye dahi kapılabilirler. Tüm bu kuruntularla içten içe kendilerini sürekli olarak doldurdukları için negatifliklerinin derecesi giderek daha da artar.
Bu kişilerin yaşadıkları negatif ruh hali, imanı tam olarak kavrayamamalarından ve Allah'a gereği gibi teslim olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle "Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir." (Enam Suresi, 125) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah bu kimselerin üzerine manevi bir kir çökertmekte ve onların kalbine dayanılmaz bir sıkıntı vermektedir.
İlerleyen satırlarda şeytanın kontrolüne giren insanların, kötülüğün gizli ve sessiz diliyle negatifliklerini hangi eylemlerle ortaya koyduklarını ve bunu hangi mantıklarla meşru gördüklerini anlatarak, şeytanın insanlara oynadığı bu oyunu deşifre edeceğiz.
Sessizlik ve suskunlukla yapılan gizli protesto yöntemleri
Şeytani düşüncelerin neden olduğu negatif kişiliğin özel bir ruh hali vardır. Suskunluk ise, bu ruh halindeki kimselerin en önemli silahlarından biridir. Çevrelerindeki olaylardan ya da insanlardan duydukları rahatsızlığı en iyi ifade etme şekillerinden birinin bu durgun ve sessiz halleri olduğunu düşünürler. Böylece çevrelerindeki insanların dikkatlerini kendi üzerlerine çekmek, onlara ortada olağan dışı bir şey olduğunu hissettirmek isterler. Asıl hedefleri ise içerisinde bulundukları durumun, onlardan kaynaklandığını düşünmelerini ve bunu telafi etmeye çalışmalarını sağlamaktır. Bu, Kuran ahlakından farklı bir yaşam süren insanlar arasında çok yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir.
Kişiler birbirlerine bir şey anlatmak istedikleri zaman önce ortada tuhaf bir durum olduğunu hissedecekleri bir tavır içerisine girerler. Genellikle de bu kimselere "ne oldu, neyin var, canın bir şeye mi sıkıldı, nasıl yardımcı olabilirim?" gibi sorular sorularak bu ruh halinden kurtulmaları sağlanmaya çalışılır. Karşı taraf ise içerisinde bulunduğu ruh halinin bir gereği olarak, bu tür iyi niyetli sorulara da aynı tutuk tavır içerisinde karşılık verir. "Yok bir şey", "sana öyle gelmiş", "uykusuzum, yorgunum ondandır" gibi, kasıtlı olarak geçiştirici yanıtlar verirler. Bunun dışında ise mümkün olduğunca hiçbir konuda yorum yapmaz, konuşulan konulara katılmaz ve sessiz kalırlar. Arada sırada kısa cümlelerle söze girdiklerinde de soğuk ve resmi bir üslup kullanmaya özen gösterirler. Özel bir ses tonuyla "evet", "hayır" ya da "bilmiyorum" gibi kısa ve kestirme cevaplar verirler. Dikkatlerini çekmek istedikleri kişiler gelip kendileriyle ilgileninceye ve hatta istedikleri gibi üzerlerine düşünceye kadar bu protestolarını sürdürürler. Bunu elde ettiklerinde de yine bir süre daha ağırdan alır, bu durum kendi iradeleri dışında gelişiyor imajı verebilmek için, 'zamanla açılıyormuş' gibi bir tavır içerisine girerler.
Birkaç soru, biraz ilgi ve ihtimamın ardından yavaş yavaş ses tonlarını normale döndürür, ara ara konuşmalara katılır, ara ara zor da olsa neşelenebiliyormuş gibi yapar ve en sonunda da normal hallerine dönerler. Bu şekilde ağırdan almalarının nedeni, karşılarındaki insanlara bu olumsuz ruh halinin karşı tarafın hatalı tavırlarından kaynaklandığını ve dolayısıyla yine ancak onların tavırlarını değiştirmeleriyle değişebildiğini ispatlamış olmaktır.
Bazen de çevrelerindeki insanların dikkatlerini ve ilgilerini üzerlerine çekebilmiş olmaları da bu tavır bozukluklarının ortadan kalkması için yeterli olmaz. Şeytan bu kimseleri negatif bir ruh haline yöneltip suskunlaştırırken onları ne istediklerini tam olarak bilmez bir tavır içerisine sokar. Bu durumda ilgi gösterilse de, gösterilmese de tavırlarını değiştirmezler. Söz konusu kişi bir kez şeytana uymuş ve böyle olumsuz ve protesto eden bir kişilik sergilemeye başlamıştır ve aslında bundan istediği anda kurtulabilecek bir iradeye de sahiptir; çünkü bunu kendi isteğiyle kasıtlı olarak yapmaktadır. Ancak mevcut ruh halinin ne ile çözüleceği belli değildir; eğer bir anda bu samimiyetsiz tavırdan vazgeçip aklı başında bir kişilik gösterecek, canlı, konuşkan olacak olursa, bu onun diğer tavırlarını kasıtlı olarak yaptığını kesin olarak ortaya çıkaracaktır. İşte başında şeytana uyarken bu detayı göz ardı ettikleri için, daha sonra bu durumdan kurtulmak istedikleri halde, samimiyetsizliklerinin deşifre olmaması için sessiz protestolarını sürdürmeyi tercih ederler. Şeytan da bu durumdan yararlanır ve sözde kurtarmak adına onları başka gizli kötülüklerin içine sürükler.
Böyle bir durumda en büyük zararı ise yine şeytana kulak veren insanların kendileri görürler. Yaşadıkları olumsuz ruh hali nedeniyle mutsuz ve huzursuz olur, sürekli olarak birtakım hesaplar peşinde koşmalarından dolayı içlerinden geldiği gibi davranamazlar. Vicdanlarının sesini bile bile dinlemedikleri için, bir süre sonra artık doğru yolu göremeyecek, yaşadıkları zorluklara çözüm bulamayacak hale gelirler. Allah, şeytanın telkinlerine kapılan ve bunda direnen kimselerin anlayışlarını kapatır ve onları kendi samimiyetsizlikleri içinde debelenip duran aciz kimseler haline getirir. Bunun ardından, önceleri kasıtlı olarak protesto amacıyla yaptıkları suskun, içine kapalı ve durgun hallerini asıl kişilikleri haline getirirler. Şeytanın verdiği azap ile akılları durgunlaşan ve dilsizleşen bu insanların hem aklen hem de fiziksel olarak güçleri kırılır. Kuran ayetlerinde verilen örnekler bu gibi insanların ruh hallerine şöyle dikkat çekmektedir:
Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi? (Nahl Suresi, 76)
Bir başka Kuran ayetinde ise "Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal Suresi, 22) sözleriyle, bu kimselerin durumuna dikkat çekilmektedir. Kuran ahlakında ise böyle sessiz bir dilin, imalı hareketlerin, şeytanın etkisiyle yapılan negatif tavırların yeri yoktur. Müminlerin her konudaki ölçüsü Kuran'dır. Ortada yanlış bir şey varsa Kuran ahlakının gereği, bunun akıllı bir üslupla, sözün en güzeliyle açıkça söylenmesidir. Ayrıca iman edenler vicdanlarının sesini esas aldıkları için, Kuran'a uygun her hatırlatmadan öğüt alıp buna daha güzeliyle karşılık vereceklerdir.
Negatif bir ruh hali içinde olan bir kişinin aklında şeytanın etkisinden kaynaklanan çok fazla kuruntu, şüphe ve olumsuzluk vardır. Eğer şeytanın etkisinden kurtulmak isterse, elbette ki bu düşüncelerin her birine Kuran ile gereken cevabı vererek, negatif ruh halinden hemen sıyrılabilir. Ancak bu kuruntularla oyalanma halinde olduğundan, şeytanın baskısından kurtulmanın kolaylığını düşünmez. Söz konusu insanları negatif ruh haline iten sebepler ise, çoğu zaman gerçekle yakından uzaktan bağlantısı olmayan boş kuruntulardan ibarettir. Akla ve mantığa son derece uzak olan bu saçma düşünceler Kuran ile değerlendirilerek deşifre edildiğinde geçersizlikleri hemen ortaya çıkar ve şeytanın etkisi de hemen dağılır.
İnsanın aklına yer eden ve onu negatif ruh haline sürükleyen bu kuruntuların temelinde ise genellikle "hoşnutsuzluk" vardır. Nefis, Allah'ın yarattığı sayısız nimet ve güzelliğe rağmen onu hoşnutsuz olacak, karamsarlığa kapılacak, herşeyin olumsuzluklarını görecek bir ahlaka sürüklemeye çalışır. Böyle bir ahlak anlayışında ise kişi karşısına çıkan herhangi bir şeyden sebepsiz yere hoşnutsuzluk duyabilir; yaşadığı hayattan, içinde bulunduğu ortam ve şartlardan, çevresindeki insanların tavırlarından, karşılaştığı olaylardan, kendi ruh halinden, tavırlarından veya bunlar gibi daha pek çok konudan negatif bir ahlaka yönelebilir. Bazen de bu hoşnutsuzluğun sebebi, henüz yaşanmamış ve yaşanacağına dair hiçbir bilgilerinin olmadığı geleceğe yani gayba dayalı olaylardır. "Ya şöyle bir şey olursa" ya da "bunun sonucunda kesin böyle bir olay olacak" gibi tamamen karamsarlığa dayalı, ancak hiçbir gerçeklik payı olmayan olayları düşünerek hoşnutsuz olurlar.
Ancak bu düşüncelerin ve bunların ortaya çıkardığı tavırların hiçbiri Kuran ahlakına uygun değildir. Bu nedenle şeytan bu ruh halini imanları zayıf olan veya kalbinde hastalık olan insanlara yaşatmaya çalışır. Yaşanan hoşnutsuzlukların temeli kişinin çevresindeki insanlara dayalı olduğunda, şeytan bu negatif ruh halinin gizli bir dille ve ispatı mümkün olmayacak şekilde bu kimselere hissettirilmesini ister. Zira Kuran ahlakından uzak bir yaşam süren cahiliye toplumlarında bu dil, insanların birbirlerine gizli mesajlarla ne demek istediklerini ve birbirlerinden neler talep ettiklerini anlatmak için kullanılmaktadır. Şeytan bu ahlakı iman edenler arasında da yerleştirmek ve onların da imalı, nükteli ve mesaj içerikli birtakım gizli tavırlarla anlaşmalarını ister. Bu şekilde onları Kuran ahlakından uzaklaştırıp sinsiliğe ve kendi ahlakına yaklaştırabileceğini düşünür.
Şeytanın bu çağrılarına kulak asanlar ise bunun en büyük zararını yine kendileri görürler. Allah'ın rızasına ve Kuran'a uygun bir ahlak gösterilmediği sürece, sıkıntı ve huzursuzluk kişinin hayatından eksik olmaz. Yemek, içmek, uyumak, dinlenmek, nimetlerden zevk almak, dostluğun, sevginin tadını almak, neşeli, huzurlu, mutlu olmak bu insanlar için adeta imkansız hale gelir. Bunun yanı sıra yaşadıkları ruh halini ve hoşnutsuzluklarını açıkça dile getirip çözüm arayamamaları da bu kişileri büyük bir gerilime sürükler. Onlar böylesine bir zorluk ve gerilim içindeyken, karşılarındaki insanların hiçbir şeyden habersiz, rahat ve huzurlu olmaları ise bu gerilimi dayanılmaz boyutlara ulaştırır. Kimi zaman bu nedenle çevrelerindeki insanlara karşı gizliden bir öfkeye dahi kapılabilirler. Tüm bu kuruntularla içten içe kendilerini sürekli olarak doldurdukları için negatifliklerinin derecesi giderek daha da artar.
Bu kişilerin yaşadıkları negatif ruh hali, imanı tam olarak kavrayamamalarından ve Allah'a gereği gibi teslim olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle "Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir." (Enam Suresi, 125) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah bu kimselerin üzerine manevi bir kir çökertmekte ve onların kalbine dayanılmaz bir sıkıntı vermektedir.
İlerleyen satırlarda şeytanın kontrolüne giren insanların, kötülüğün gizli ve sessiz diliyle negatifliklerini hangi eylemlerle ortaya koyduklarını ve bunu hangi mantıklarla meşru gördüklerini anlatarak, şeytanın insanlara oynadığı bu oyunu deşifre edeceğiz.
Sessizlik ve suskunlukla yapılan gizli protesto yöntemleri
Şeytani düşüncelerin neden olduğu negatif kişiliğin özel bir ruh hali vardır. Suskunluk ise, bu ruh halindeki kimselerin en önemli silahlarından biridir. Çevrelerindeki olaylardan ya da insanlardan duydukları rahatsızlığı en iyi ifade etme şekillerinden birinin bu durgun ve sessiz halleri olduğunu düşünürler. Böylece çevrelerindeki insanların dikkatlerini kendi üzerlerine çekmek, onlara ortada olağan dışı bir şey olduğunu hissettirmek isterler. Asıl hedefleri ise içerisinde bulundukları durumun, onlardan kaynaklandığını düşünmelerini ve bunu telafi etmeye çalışmalarını sağlamaktır. Bu, Kuran ahlakından farklı bir yaşam süren insanlar arasında çok yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir.
Kişiler birbirlerine bir şey anlatmak istedikleri zaman önce ortada tuhaf bir durum olduğunu hissedecekleri bir tavır içerisine girerler. Genellikle de bu kimselere "ne oldu, neyin var, canın bir şeye mi sıkıldı, nasıl yardımcı olabilirim?" gibi sorular sorularak bu ruh halinden kurtulmaları sağlanmaya çalışılır. Karşı taraf ise içerisinde bulunduğu ruh halinin bir gereği olarak, bu tür iyi niyetli sorulara da aynı tutuk tavır içerisinde karşılık verir. "Yok bir şey", "sana öyle gelmiş", "uykusuzum, yorgunum ondandır" gibi, kasıtlı olarak geçiştirici yanıtlar verirler. Bunun dışında ise mümkün olduğunca hiçbir konuda yorum yapmaz, konuşulan konulara katılmaz ve sessiz kalırlar. Arada sırada kısa cümlelerle söze girdiklerinde de soğuk ve resmi bir üslup kullanmaya özen gösterirler. Özel bir ses tonuyla "evet", "hayır" ya da "bilmiyorum" gibi kısa ve kestirme cevaplar verirler. Dikkatlerini çekmek istedikleri kişiler gelip kendileriyle ilgileninceye ve hatta istedikleri gibi üzerlerine düşünceye kadar bu protestolarını sürdürürler. Bunu elde ettiklerinde de yine bir süre daha ağırdan alır, bu durum kendi iradeleri dışında gelişiyor imajı verebilmek için, 'zamanla açılıyormuş' gibi bir tavır içerisine girerler.
Birkaç soru, biraz ilgi ve ihtimamın ardından yavaş yavaş ses tonlarını normale döndürür, ara ara konuşmalara katılır, ara ara zor da olsa neşelenebiliyormuş gibi yapar ve en sonunda da normal hallerine dönerler. Bu şekilde ağırdan almalarının nedeni, karşılarındaki insanlara bu olumsuz ruh halinin karşı tarafın hatalı tavırlarından kaynaklandığını ve dolayısıyla yine ancak onların tavırlarını değiştirmeleriyle değişebildiğini ispatlamış olmaktır.
Bazen de çevrelerindeki insanların dikkatlerini ve ilgilerini üzerlerine çekebilmiş olmaları da bu tavır bozukluklarının ortadan kalkması için yeterli olmaz. Şeytan bu kimseleri negatif bir ruh haline yöneltip suskunlaştırırken onları ne istediklerini tam olarak bilmez bir tavır içerisine sokar. Bu durumda ilgi gösterilse de, gösterilmese de tavırlarını değiştirmezler. Söz konusu kişi bir kez şeytana uymuş ve böyle olumsuz ve protesto eden bir kişilik sergilemeye başlamıştır ve aslında bundan istediği anda kurtulabilecek bir iradeye de sahiptir; çünkü bunu kendi isteğiyle kasıtlı olarak yapmaktadır. Ancak mevcut ruh halinin ne ile çözüleceği belli değildir; eğer bir anda bu samimiyetsiz tavırdan vazgeçip aklı başında bir kişilik gösterecek, canlı, konuşkan olacak olursa, bu onun diğer tavırlarını kasıtlı olarak yaptığını kesin olarak ortaya çıkaracaktır. İşte başında şeytana uyarken bu detayı göz ardı ettikleri için, daha sonra bu durumdan kurtulmak istedikleri halde, samimiyetsizliklerinin deşifre olmaması için sessiz protestolarını sürdürmeyi tercih ederler. Şeytan da bu durumdan yararlanır ve sözde kurtarmak adına onları başka gizli kötülüklerin içine sürükler.
Böyle bir durumda en büyük zararı ise yine şeytana kulak veren insanların kendileri görürler. Yaşadıkları olumsuz ruh hali nedeniyle mutsuz ve huzursuz olur, sürekli olarak birtakım hesaplar peşinde koşmalarından dolayı içlerinden geldiği gibi davranamazlar. Vicdanlarının sesini bile bile dinlemedikleri için, bir süre sonra artık doğru yolu göremeyecek, yaşadıkları zorluklara çözüm bulamayacak hale gelirler. Allah, şeytanın telkinlerine kapılan ve bunda direnen kimselerin anlayışlarını kapatır ve onları kendi samimiyetsizlikleri içinde debelenip duran aciz kimseler haline getirir. Bunun ardından, önceleri kasıtlı olarak protesto amacıyla yaptıkları suskun, içine kapalı ve durgun hallerini asıl kişilikleri haline getirirler. Şeytanın verdiği azap ile akılları durgunlaşan ve dilsizleşen bu insanların hem aklen hem de fiziksel olarak güçleri kırılır. Kuran ayetlerinde verilen örnekler bu gibi insanların ruh hallerine şöyle dikkat çekmektedir:
Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi? (Nahl Suresi, 76)
Bir başka Kuran ayetinde ise "Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir." (Enfal Suresi, 22) sözleriyle, bu kimselerin durumuna dikkat çekilmektedir. Kuran ahlakında ise böyle sessiz bir dilin, imalı hareketlerin, şeytanın etkisiyle yapılan negatif tavırların yeri yoktur. Müminlerin her konudaki ölçüsü Kuran'dır. Ortada yanlış bir şey varsa Kuran ahlakının gereği, bunun akıllı bir üslupla, sözün en güzeliyle açıkça söylenmesidir. Ayrıca iman edenler vicdanlarının sesini esas aldıkları için, Kuran'a uygun her hatırlatmadan öğüt alıp buna daha güzeliyle karşılık vereceklerdir.