Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsini Beğenmeyecek ve Nefsinden Razı Olmayacaksın... (1 Kullanıcı)

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Nefsini Beğenmeyecek ve Nefsinden Razı Olmayacaksın...
İnsan hiçbir zaman kendi nefsini beğenmemeli ve kendi nefsinden razı olmamalıdır. Şunu unutmamak lazımdır ki, insan nefsini beğenir ve ondan razı olursa, bir uçurumun kenarında duruyor demektir. Çünkü şeytan, o kadar âlim olduğu halde kendini beğendiği ve kendine güvendiği için, Allah-u Zülcelal onu ebedi olarak rahmetinden kovmuştur. Onun için hiç kimse, Allah-u Zülcelal'in affına ve sadatların şefkat ve merhametine güvenerek nefsinin peşine düşmemelidir.

Çünkü denilmiştir ki: "Sadatlar, sofilerinin makamını kavak ağacının üzerine yaparlar. Yani, kavak ağacı o kadar yüksek olmasına rağmen, en ufak bir rüzgarda bile sallandığı için, onun üzerinde bulunan kişi, her an düşebilir."

(Yani Sadatlar insana iyi bir hal, yüksek bir makam veriyorlar. Fakat insan buna bakarak kendisini beğenirse, nasıl kavak ağacı yüksektir, ama daima sallandığı için onun üzerinde bulunan kimse her an düşebilir; aynı şekilde Sadatların vermiş olduğu bu makama bakıp kendini beğenenler de bu makamdan her an düşebilirler.)

Onun için insan kendisine: "Ben bu kadar hizmet ediyorum; benden vazgeçemezler." diyerek hiçbir zaman güvenmemeli, daima Allah-u Zülcelal'in rahmetine, sadatların şefkat ve merhametine ve engin hoşgörüsüne sığınarak, Allah-u Zülcelal'in emir ve nehiylerine sarılmalıdır.

Yaptığımız hizmetlerin menfaati kendimizedir. Bizim hizmetimize ne Allah-u Zülcelal'in, ne de Sadatların ihtiyacı vardır. Onun için daima kendi kendimize: "Bu hizmeti ben yapmazsam, arkamdan birçok kimse bu hizmeti yapmak için sanki sıra bekliyor. Onun için, bu hizmet benim için kıyamet gününde çaredir. Bu çareye daha sıkı sarılmam lazımdır. Bir kaybedersem, bu fırsat bir daha ele geçmez." dememiz lazımdır. Bir kişinin, mü'min kardeşlerine sohbet yaptığı zaman, bundan nefsine pay çıkarması, onun için çok tehlikelidir.

Aynı şekilde orada bulunan ve sohbeti dinleyenlerin, sürekli o kişiye iltifat edip övmeleri hem kendileri hem de o sohbet eden kişi için tehlikelidir. Şeyh Abdulkadir Geylani (Kuddise Sirruh) demiştir ki: "İnsan neyi ile ucublanacak ki? İlmi ile ucuba ve kibre kapılırsa, bu ilmi ona kim verdi? Konuşması ile ucuba ve kibre kapılırsa, dilini çeviren kimdir? Malı ile ucuba ve kibre kapılırsa, bu malı ona kim verdi? Bunların hepsini yapan Allah-u Zülcelal'dir." İnsan böyle düşündüğü zaman kendisinin hiçbir şeyi olmadığını görür. Başkasının malı ile de ucuba ve kibre kapılmak akılsızlıktır.

Gavs-ı Bilvanisi Hazretleri, insanlara sohbet yaptığında, bazıları: "Efendim ne güzel konuşuyorsunuz, insanların hidayetine vesile oluyorsunuz." dedikleri zaman, buyuruyordu ki: "Biz bir şey yapmıyoruz ki? Şah-ı Hazne, bizim elbisemizi giymiş insanları irşad ediyor." Onun bu sözü, hepimiz için çok büyük bir derstir, büyük bir ilaçtır.

Edeb, bizim dinimizde çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
"Kim büyüklerine saygı göstermez, küçüklerine de sevgi göstermezse bizden değildir." (Buhari)

Bir kimse, herhangi bir kimse hakkındaki itikadını aşırı olarak dışarıya vurmamalıdır. Bir kimse, mürşidi yada bir başkası hakkındaki itikadını aşırı olarak dışarıya vurmamalıdır. Çünkü bu insanlar arasında mücadele kapısı olur. Zaten şeytanın istediği de budur. Bu şekilde mücadele eden insanlar zarar görürler. Çünkü bir kimse, bir evliya hakkında; “Bu daha büyük bir evliyadır, diğeri daha küçük evliyadır" diye konuştuğu zaman, karşısında bulunan kimseler buna itiraz ediyorlar ve aralarında gereksiz tartışmalar ve mücadeleler meydana geliyor.

Anlatıldığına göre iki kişi: "İmam-ı Gazali mi daha büyük, İmam-ı Rabbani mi daha büyük!" diyerek tartışmaya başlamışlar. Anlaşamayınca da bir alimin yanına gidip durumu anlatmışlar. Alim onlara: "Bana kalırsa siz daha büyüksünüz." demiş. Adamlar: "Biz sana soru soruyoruz, sen bizimle alay ediyorsun!" dedikleri zaman, alim onlara şu şekilde cevap vermiştir: "Demek ki sizin makamınız onların makamından daha büyüktür ki onların makamını tartışıyor sunuz. Sizi daha büyük olmasaydınız, İmam-ı Gazali ve İmam-ı Rabbani'nin makamını tartışmazdınız."

Bakın, bu alim ne güzel cevap vermiştir. Şimdi buna bakarak: "Benim mürşidim, senin mürşidinden daha büyüktür." Türünden boş mücadeleleri bırakıp, kıyamet gününde bizi kurtaracak amellere sarılmamız ve Allah-u Zülcelal'in evliyalarının makamını tartışmak yerine onlardan istifade etmeye çalışmamız bizim için daha menfaatlidir. Evliyaların makamını ancak Allah-u Zülcelal bilir. Herhangi bir kişi bize sözle bir hakaret yaptığı zaman, ona cevap vermek yerine, cevap vermeden sûkut edersek hem kendimizi, hem de o kişiyi selamete çıkarmış oluruz.

Rivayet edilmiştir ki; Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) ile Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) bir gün mescidde otururken bir adam gelerek, Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh)'e hakaret etmeye başladı. Adam ne söylediyse, Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) sûkut ediyordu. Bu arada Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'de tebessüm ediyordu. Adam bir söz daha söyleyince, Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) ona cevap verdi. O zaman Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) kalkıp mescidden çıktı.

Hz. Ebu Bekir (Radıyallahu Anh) de peşinden çıkıp: "Ya Resullallah! Bir hata mı yaptım?" diye sordu. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) buyurdu ki: "Adam sana hakaret ettiğinde, sen sûkut ettiğin için, bir melek gelip: "Aynısı sana da olsun" diye adama cevap veriyordu. Sen ne zaman ki adama cevap verdin, o zaman melek gitti, yerine şeytan geldi. Şeytanın bulunduğu yerde de ben oturamam." (Ebu Davud)

Buna bakarak birisi bize hoşumuza gitmeyecek bir şey söylediği zaman, nefsimizin üzerine basıp sûkut edersek, şeytanı kahretmiş oluruz. Belki o adam da bizim sûkut etmemizden etkilenip pişman olur ve bu ahlakını terkeder.

İnsan hal ve hareketlerini buna göre ayarlamalıdır. Bilhassa sofiler, kendi aralarında bu edebe dikkat ederlerse, aralarında sevgi ve muhabbet çoğalır. Başka insanlara karşı da sevgi ve saygı gösterirlerse, onlara da menfaatleri dokunur. Onların bu hallerini gören kimselerde onlar gibi olmak isteyeceklerdir.

Bir kişi insanlara sohbet ettiği zaman, o insanları kendilerine değilde Sadatlara bağlamalıdır. Maalesef günümüzde bazı kimseler, Allah yoluna yönelmelerine vesile olduğu insanlara bakarak ucba düşmektedir. O insanları Sadatlara değilde sanki kendisine bağlıyor. Kendi emirleri ve arzuları yerine gelmesi için sohbet ediyorlar. Daha sonra şeytan çeşitli hilelerle onları kandırıyor ve yanlış işler yaptırıyor. Kadınları onlara musallat edip, nefsin isteklerinin peşinde koşturuyor.

Oysa şunu unutmamak lazım ki; Allah-u Zülcelal bir insana hidayet verecek olursa dilediği kimseyi vesile yapar.

İnsan şöyle düşünmeli: “Allah yoluna hizmet edecek insan mı yok? Gerçekten çok fazladır ama Allah-u Zülcelal beni kendi yoluna hizmet etmem için seçmiş ve kendi yoluna hizmet ettiriyor. Buna çok şükretmeliyim" demelidir.

Onun için, bu gibi kimselere bakıp ibret alarak, kendimizi bu tuzaklardan muhafaza etmeliyiz. Çevremizdeki insanları kendimize değil, Sadatlara bağlayarak, hem Allah-u Zülcelal'i, hem Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)'i, hem de Sadatları sevindirmeliyiz.

Bu, hem bizim için, hem de etrafımızdaki insanlar için, dünyada ve ahirette en selametli yoldur.


S.M.K (k.s)

umarım tarikatları hakaret yağmuruna tutanlarda okurda biraz bakarlar aaa bu nasıl tarikat bizim dediğimizin zıttını söylüo böylemiymiş derler.Hiç bir allah dostu kimseyi kötülüğe davet etmez untmayın
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt