His İptali
Bana korkunç bir hastalık çeşidinden bahsettiler: Vücudumuz, dış tesirlere karşı hiçbir elem duymaz oluyor ve her türlü tenbih imkânının dışına çıkıyor.
Hâdise bir İngiliz Lordunda şöyle tezahür etmiş: Ayağını şöminenin ateşine doğru uzatıp dalgın dalgın gazetesini okuyan İngiliz, bir de bakmış ki, ayağını dizlerine kadar alevler sardığı halde hiçbir şeyden haberi yok... Müthiş bir his iptali... Derin komayla bayılmaktan ve hattâ ölümden beter...
İşte Türkiye’nin hali!.. Türkiye ilâhî gazabı af kabul etmez mikyasta belirten, bu, ne olduğundan habersizlik felâketi içindedir. Her tarafımıza alev alev yandığı halde dalgın dalgın gazetemizi okumaktayız.
Acı duymanın bile imtiyaz belirttiği, ilâhî rahmetten bir işaret teşkil ettiği intibak melekesinden mahrumluk... Destan mevzuu bir vaziyet...
Vaziyetimiz budur!..
Kel bir kafada gür bir saç bitmiş gibi başımızı saran anarşi bitleri bir türlü temizlenemez, hep üstünden taranır ve altından gelir, daima bünye içinden fışkırır ve dışından temizlenmesine çalışılır. Bir fâsit daire ki, boyuna sürer, gider ve hiçbir noktada kırılamaz.
Pahalılık o dereceye ulaşmıştır ki, kenar mahallelerde ahşap evlerin önünden geçerken hıçkırıklar ve iniltiler duyacağımız yerde (Petr’oil) çığlıklariyle karşılaşmaktayız. Gazeteler, kadına dişilik sanatını öğretebilecek erkek aletli ******ların reklâmlariyle donanmakta, gazinolar dolup taşmakta, lüks eşya mağazaları birbirini çiğneyici kalabalıklara sahne olmaktadır. Herkes eğlencesinde, herkes zevk ve sefasında, hazmî ve tenasülî cihazlarını tıka basa doyurmak sevdasında...
Buhran, bunalım, darlık, yokluk gibi lâflar, hakikatlerini lügat kitaplarına terketmiş kuru mefhumlar...
En ağır ve âzamî haddiyle felâket, muhakkak ve mutlak... Fakat bunun azabını çekenler nerede?:. Polisle ev ev arasanız bulamazsınız!
Bu öyle bir sırdır ki, çözüm şekillerinden başlıcası, azap çekebilme nimetinden bile mahrum bırakılmış olmamız...