Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Necip FAZILDAN... (2 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
His İptali

Bana korkunç bir hastalık çeşidinden bahsettiler: Vücudumuz, dış tesirlere karşı hiçbir elem duymaz oluyor ve her türlü tenbih imkânının dışına çıkıyor.

Hâdise bir İngiliz Lordunda şöyle tezahür etmiş: Ayağını şöminenin ateşine doğru uzatıp dalgın dalgın gazetesini okuyan İngiliz, bir de bakmış ki, ayağını dizlerine kadar alevler sardığı halde hiçbir şeyden haberi yok... Müthiş bir his iptali... Derin komayla bayılmaktan ve hattâ ölümden beter...

İşte Türkiye’nin hali!.. Türkiye ilâhî gazabı af kabul etmez mikyasta belirten, bu, ne olduğundan habersizlik felâketi içindedir. Her tarafımıza alev alev yandığı halde dalgın dalgın gazetemizi okumaktayız.

Acı duymanın bile imtiyaz belirttiği, ilâhî rahmetten bir işaret teşkil ettiği intibak melekesinden mahrumluk... Destan mevzuu bir vaziyet...

Vaziyetimiz budur!..

Kel bir kafada gür bir saç bitmiş gibi başımızı saran anarşi bitleri bir türlü temizlenemez, hep üstünden taranır ve altından gelir, daima bünye içinden fışkırır ve dışından temizlenmesine çalışılır. Bir fâsit daire ki, boyuna sürer, gider ve hiçbir noktada kırılamaz.

Pahalılık o dereceye ulaşmıştır ki, kenar mahallelerde ahşap evlerin önünden geçerken hıçkırıklar ve iniltiler duyacağımız yerde (Petr’oil) çığlıklariyle karşılaşmaktayız. Gazeteler, kadına dişilik sanatını öğretebilecek erkek aletli ******ların reklâmlariyle donanmakta, gazinolar dolup taşmakta, lüks eşya mağazaları birbirini çiğneyici kalabalıklara sahne olmaktadır. Herkes eğlencesinde, herkes zevk ve sefasında, hazmî ve tenasülî cihazlarını tıka basa doyurmak sevdasında...

Buhran, bunalım, darlık, yokluk gibi lâflar, hakikatlerini lügat kitaplarına terketmiş kuru mefhumlar...

En ağır ve âzamî haddiyle felâket, muhakkak ve mutlak... Fakat bunun azabını çekenler nerede?:. Polisle ev ev arasanız bulamazsınız!

Bu öyle bir sırdır ki, çözüm şekillerinden başlıcası, azap çekebilme nimetinden bile mahrum bırakılmış olmamız...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Azapsızlık Azabı

Allah azap çekme ve ona göre davranma nimetini bile üzerimizden kaldırmıştır.

Duyan, hisseden, beyin sancısı çeken insanlar hesabına bu acısızlık acısının derecesini hayal edebilir misiniz?

Istırapsızlığın bu kertesi, ıstırapsızlık ıstırabının bu derecesi hangi hayale sığabilir?

Felâket tablosunun çizgilerini parmak hesabiyle tekrarlamaya ve küçük kareler içinde tek tek göstermeye ne lüzum var!.. Zaten o da kanıksanmış ve her dikkat ve ihtara sırt çevrilmiştir.

Söylenecek söz şu kadarcık:

«Bütün bunları bir vâhide irca edip (bir de toplayıp) her şeyi o vâhide çarpmanın ve kurtuluşa ne kadar imkân kalmışsa ona göre son bir hamleye girişmenin saati çalıyor.»

Bu vâhid nedir?..

Bu vâhid, İstiklâl Harbiyle bizi yoktan var ettikleri iddiasında olanların nihayet «var»dan «yok»a çevirdikleri gerçeğidir.

Bu gerçek Cumhuriyet devri boyunca gide gide, nihayet uçurum noktasını 1960’da bulduğumuz, uçurumun dibine de 1980’de vardığımız hakikati...

Nasıl Tanzimat-ı Hayriyye isimli Tanzimat-ı Şerriye başında ne maymunlaşma, ne de insanlaşma, yani ne küfür, ne de İslâm cephesinde derinliğine tek tefekkür cehdi ve hamlesi yoksa, bugün de ne sol, ne de sağ cephede hâdiselerin mihrak noktasını gösterici bir (diyalektik) mevcut değildir.

19’uncu Asır Tanzimat maymunlarının 20’inci Asır örneği, solcu goriller, nasıl ve ne yüzden meydana geldiklerinin hesabından uzak yaşarken, sağcı geçinenler de dillerine doladıkları cevhersiz bir milliyetçilik posası içinde dâvalarını temele oturtmaktan âcizdirler.

Kafası işleyen bir solcu meydana çıksa da haykırsa:

- «Efendiler! Elli küsûr yıldır ruhumuzu susuz bıraktınız! Eğer bizi; selâmet ve adalet yolunu komünizma ve materyalizmada aradığımız için su yerine gaz içmekle suçlandırıyorsanız, suyu gösterin de kana kana içelim!»

Cevap verebilirler mi?

Ama biz cevap verebiliriz.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Dipsiz Boşluk

Komünistin mevcut olmayan aklı ve mevcut olmayan kafasına bir ân için yakıştırdığımız yaman suale bizde cevap hazırdır:

«Hayat pınarı İslâmiyettir ve sizi susuz bırakıp yerine gaz içmeye mecbur kılmış olanlar, işte, bu pınarı kurutan taklitçi küfür ve sahte iman yobazlarıdır!»

Muhakkak ki, komünizma ve materyalizma bâtılın son model sistemidir. Sistem olmaya sistem... İslâm ise hakkın ezelî ve ebedî sistemi... Sistemin de üstünde sistem; sistemlerin sistemi...

Bir sistem ancak mukabil ve mütekâmil bir sistemle iptâl edilebilir. Bu bakımdan (metafizik) temeli olmayan ve insan ruhunu doldurucu bir inanış cehdinden yoksun bulunan hiçbir davranış komünizmaya karşı çıkamaz. Bilhassa, topyekûn insanlığı kuşatıcı olmak kıymetinden mahrum ve beyaz, siyah, kırmızı ırk ve ayrıca zengin, fakir, kuvvetli, âciz milletler darlığı içinde mahpus hiçbir dünya görüşü komünizmanın karşısında tutunamaz. Onu, insanlığın ve insan cemiyetlerinin bugünkü hastalıklariyle beraber ancak din çapında bir inanış yenebilir. Sistemlerin sistemi olan din, bu hükmün dışındaki, vadeleri tam 1400 yıl evvel doldurulmuş, damarları ve kaynakları büsbütün kurutulmuş bulunan öbür dinler önünde ezelden ebede köprü kurucu ve dünya ile ötesinin hesabını verici İslâmiyettir.

İşte kaba softa ve ham yobaz elinde 3-5 asırdır hayatiyet ve harekîyetini kaybeden İslâm, içten bir fışkırışla kendi zâtını ihya ve insanlığa teklif edeceği yerde, Tanzimattan beri mankafa liberalizma ve kapitalizma âleminin ürettiği, insandan maymuna geçme sefil kafalar yüzünden akışını büsbütün kaybetmiş, Cumhuriyet devrinden sonra ise aynı Batı âleminin körü körüne bir cesaretle kopya edilmesi neticesinde kurutulduğuna şahit olmuştur.

Bu yüzdendir ki, minare gölgesiyle davul tozu karışımından başka bir şey olmayan devrim dedikleri Altıok reçetesi, bâtıl tarafından bile ideolocya olmak haysiyetine ulaşamamış, dipsiz bir boşluk getirmiş, ürettiği ve türettiği nesillerin beyinlerindeki girdi-çıktı’ları ütülemiş ve meydana hazmî ve tenasülî cihazlardan başka bir uzvu işlemez, dilsiz, beyinsiz, çilesiz, ürpertisiz, hamlesiz bir soy çıkmıştır.

Komünizma, devrim dedikleri devrilmenin bu ifadesinde kendisi için en verimli fideliği bulmuştur.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Aradıkları Su

Şimdi büsbütün silinip giden ve yalnız nebatî ve hayvanî faaliyet içinde hadım edilmiş bir kalabalıktan ibaret kalan Altıok nesli, düşünür gibi olanlariyle sola sapmaktan başak çare bulamamıştır. Bu vaziyette meydan yeri İslâm cephesinin yeni gençliği ile basılacak ve Tevhid bayrağı göndere asılacakken, geberen mikroplar yerine geberten basiller her tarafı sarmış; ve işte, suyu arayanların su yerine gaz içme devri açılmıştır.

Tam 44 yıl önce başlayan (Ağaç Mecmuası) kalem ve dâva faaliyetimiz ve 37 yıllık Büyük Doğu mücadelemiz, eski bir teşbihimizle küfür cumudiyesini hohlaya hohlaya erittikten sonra, şimdi din adına salıncakta kolan vuran eski kaçaklar yüzünden ortalığın çamura dönmesine şahit oldu. Ve bir taraftan olmaya ve olgunlaşmaya başlayan yeni İslâm gençliği emrine geçmesi beklenen meydan yeri, bu yüzden komünistlere açılmaya başladı. Bütün bunlar 1960 kazanında pişip bu kazanın 1968 sularında kaynamaya başlamasiyle meydana geldi.

Bu arada aziz ve münezzeh dâvamızı siyasî parti halinde aksiyon plânına dökmeye kalkışıp istikbale ait büyük ve heybetli zuhuru maskaralaştıran teşebbüsler başta olmak üzere bütün yeltenişler, bazı şeyh müsveddeleri etrafında halkalanışlar, türlü dernekleşmeler, ilham ve hayatiyetini bizden alırken, bizim düşük çocuklarımız olmaktan ileriye geçemedi.

İslâm bir tarafiyle en kolay ve ezbercilik mevzuu, bir tarafiyle de en çetin ve hakketme işi, iki cephe arzeder. Bunlar kolayda kaldılar.

Hazin hikâyesini «Rapor»larda okumuş olmanız gereken bu tecellilere mukabil, Büyük Doğu dâvası hiçbir zaman asliyet ve asaletini yitirmedi ve aşağıda çamurlu yağmur yağarken, bulutlar üstündeki güneş mahiyetini korumayı bildi. Derhal bir tasfiye ve sahtekârlarını teşhir faaliyetine girişti ve çürüklerini tek tek ayıklayıp ıskartaya çıkardı.

Böylece iş kaldı, en ince ve titiz şartlariyle yeni zuhura...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Büyük Zuhur

Büyük zuhur, Büyük Doğu hisarının ova misali, geniş avlusunda milyonlar beklerken şimdiden içeriye alınan baş örneklik birkaç gencin sıhhatle tutmuş mayası içinden heykelleşecektir.

Radyum şuaı gibi pırıltılı bu birkaç genç, yine kendileri gibi ışıklı birkaç ağabeyleriyle bir tüpe doldurulsalar, sade Türke değil, bütün İslâm âlemine ve hatta topyekûn beşeriyete, muhtaç bulunduğu yeni insan ve ruh tohumunun ilk örnekleri diye gösterilebilir.

Benim 40 yıllık mücadelemde salonları ve meydanları taşıran alkışçılar karşısında «bu manzaraya güvenmeyin; biz gerçekte bir dolmuş arabası kadrosunu aşabilmiş değiliz!» demenin sırrı işte bu «birkaç»ların çerçevesinde tecelli etmektedir.

Satrancı icat eden adama, Acem Şahı, «dile benden ne dilersen!» deyince «satrancın ilk karesine tek bir buğday tanesi koy ve ondan sonra her kareye evvelkinin bir mislini ekleyerek devam et: yani 1, 2, 4, 8, 16, 32 vesaire.» Cevabı veriliyor ve bunun yüzlerce ülkenin yetiştiremeyeceği kadar buğday tuttuğu hayretle görülüyor.

İşte, tam 40 yıldır süze süze özleştirdiğimize şahit olduğumuz bu birkaç genç ve 3-5 ağabeyleri, satranç tahtasının ilk karesindeki ilk vâhid olmak mevkiindedir. Bu vâhidi elde edebilmek için 40 yıl çalıştık, ama sonunda «evreka-buldum!» diyebilmek saadetine ulaştık. Gerisi keyfiyetini bunlarla paylaşan basit bir kemiyet meselesidir ve cevher, kan oturmuş tırnaklarımızla 40 yıl kazdığımız kuyudan çıkarılmıştır.

Bu serinin altıncısı ve sonu, bu cevherin vasıf, vazife ve memuriyetinin ne olacağının göstermeye kalıyor.

Kervan, hazırlığını bitirmek ve yola çıkmak üzeredir.

Geliyorlar!

Gözleri kara, alınları fikir çizgili, kalbleri ceylân, iradeleri çelik, imanları volkan, irfanları tarla, idrakleri bıçak, edâları şiir, diyalektikleri ipekten örgü, geliyorlar!..



Üstad Necip Fazıl'ın, Akıncı Güç (İBDA) kadrosuna ithaf ettiği ve İdeolocya Örgüsü'ne ek olan "İslâm'ı Yenilemek" başlıklı yazı:
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
İSLAM'I YENİLEMEK


*İslâm yenilenmez... Anlayışı yenilemek gerekir.

*
Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi...Aynayı yenilemek.

*Güneş yenilenemez, göz yenilenir.

*İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi...O'na her an biraz daha nüfûz etmektir ki yenilik...

* "Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır." hadisindeki sonsuz hikmettir ki yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.

*Dâvâ işte bu mânâda İslâm'ın yeni neslini yuğurmakta...

*İslâm'ın en yeni, değiştirilmez ve örnek nesli Resùl eliyle yuğrulan sahabiler...

*Sahabilerin ardından "Tâbi"ler bu nesil çizgisini uzatmışsa da onlardan sonra dava içtimaì plânda zaafa uğramış ve büyük ferdi zuhurların çevrelediği mahzun zümrelerden öteye geçilemememiştir. Bu tecellide, muhafazası en zor iş olan aşkı kaybetmenin ve kaba akılla yapayalnız dış plânda kalmanın neticesi olarak ilahî hikmet aşikâr.

*Emevî ve Abbasî devrelerini takip ederek Türk'ün eline geçen İslâmî devlet livası, 600 küsur yıllık gerçek devlet hayatının ancak 250 senesinde böyle bir nesle yataklık etmiş, ondan sonra 300 yıl korkunç bir aşk ve üstün anlayıştan yoksunluk çığırına girmiş, 100 küsur senedir de aynı ham yobaz ve kaba softa idrakinin tersine dönük şekliyle bütün cehdini İslâm'a karşı çıkmakta bulmuştur.

*O gün bugündür ki, nesillere kahraman diye tanıtılan İslâm'dan tiksinmenin fikrî ve fiilî icracaları olmuştur.

*İslâm'ı, zâtından zerre feda etmeden olanca saffet ve asliyetiyle kucaklayabilecek ve nefslerinde yenileyecek nesillerin böylece köküne kibrit suyu dökülmeye başlanınca, din ihtiyacından büsbütün kurtulamayan muvazaacı mizaçlar her tarafta işi reformculuğa dökmüş; ve olduğu gibi bir İslâm yerine, oldurulmak istenildiği tarzda bir İslâm'a kapı açmaya bakılmıştır.

*Reformcu, İslâm'ı şu veya bu görüş ve mezhep lokomotifine bağlamak, onu zâtına ve aslına göre değil, şahsî nefsine ve idrakine iliştirmeye kalkmak, böylece çürük gördüğü bir binayı kendince payandalamaya yeltenmek bakımından İslâm'a cepheden zıt olanlardan daha tehlikelidir ve İslâm'ı kalp ve göz yenilenmesi yoluyla koruyacak olan nesil cemiyet dairesi içinde üç düşman tanıyacaktır. Aşksız ham yobaz, duygusuz kâfir, nasipsiz reformcu... Yâni ruhu kör nefsinde kabuklaştıran, büsbütün inkâr eden ve bu ikisi arasında arabuluculuğa kalkışan...

*İslâm 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye'de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye'de düzelirse her yerde sağlığa kuvuşabileceğine ait ilahî bir ihtar...

*İslâm'ı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felaketleri Türkiye'sinde son ve som hepçi ve bütüncü tepki halinde zuhur etmekle mükellef...

*Bunca zevâlin ardından ancak kemal çığırı açılabilir...

*Dört büyük halifenin sırasıyla şiarları olan merhamet, celadet, edep ve akıl da tam ikmalli ve teçhizatlı olarak, 15. İslâm asrının eşiğinde İslâm'ı yenilemek dâvâsını çözümleyecek nesilden ana rahmini tekmeleyici sesler duyuluyor. Aya gitmek hüner değil, bu sesleri güneşten duyulacak derecede fikirde ve aksiyonda yükseltmek marifet...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Gerçek Gençlik

Pislik arsasındaki odun yığının gizli bir köşesindeki tek bir kıvılcım... Odunların üstüne yıllar ve asırlardır, yağmadık dolu, düşmedik kar kalmadı. Odunları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır.

İşte, arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesindeki tek bir kıvılcım noktası...

Kim bilir hangi muazzez velinin mangalından sıçradı, hangi muhterem mustaribin sigarasından düştü de, bu, süngerlerden daha ıslak ve çöp tenekelerinden daha kirli odun yığının bir köşesinde karargâh kurabildi.

Bu odun yığını, uzaklarda, çok uzaklarda ormanı temsil eden ve her gün bir ağacı daha köklerinden koparılıp mâhut arsadaki yığına atılan münezzeh Türk milletinin içinde menhus bir zümredir; ve işte biz, böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde, tek bir kıvılcım noktası olarak doğduk.

İşte bu kıvılcım, Büyük Doğu’nun bugünedek 37 yıllık hayatı boyunca o gün 20 yaşındakilerin şimdi 57’lik örnekleriyle beraber yine şimdi 20 yaşındakileri kuşatıcı bir ruh gençliği elinde nesil nesil sıçrayarak büyük bir yangına dönmüştür.

Ne yazık ki, alevler ormanı çepeçevre saracağı yerde taraf taraf parıldamakta ve bir türlü halkayı bitiştirememektedir. Üstelik birbirlerine yaklaştıkları her yerde «sen-ben» dalaşmasına girmekte ve sönme alâmetleri göstermekte...

Bugün sayıları yüzbinleri bulan, fakat merkezî teşekkülden henüz mahrum bulunduğu için ilk bakışta Büyük Doğu gençliği, topyekûn Türk milletinin kıvamını getirecek olan havan’ın dibindeki ana cevher...

Ortada bulunan bütün teşekküller, dernekler, birlikler ve türlü yaftalar, tek bakışta göze görünmeyen Büyük Doğu mayasından çeşni almış varlıklar...

Şimdi dâva, Büyük Doğu havanının kapağını açıp, bütün bu perakende ve birbirine düşmüş gençliğin öğütüleceği güne kalıyor.

O gün yakındır!..

Ve çoktan mortiyi çekmiş olan 5 kafiyeli 6 Ok nesline mukabil vatan yıkıcısı olan Orak-Çekiç kuşağının kanalizasyonda boğulmasıyla beraber boyunu gösterecektir gerçek Türk gençliği...

Hele ortalık biraz yatışsın, kara bulutlar kalksın da görün!..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sen ve Beklenen Nesil

-I-


Sen, ey inkılâp dedikleri teknenin 50 küsur yıl içinde geliştirdiği döl! Bu sesi duymayan, bir sensin! İnsan, hayvan, cemat, nebat, bütün kadrosiyle bütün âlem, bu sesin ahenginden, az veya çok, bir nasibe mâlik... O nasip yalnız sende yok! Allah kelâmının «Belhüm adal-hayvandan aşağı» diye tarif ettiği kazurat insansın!

Kaygı ne kelime; ölüm kaygısından bile uzaksın! Sinekler gibi can verişinden belli...

Yalnız sen, biricik varlık haysiyeti olan bu kaygının dışındasın! Sefil bir hazım cihazı istirahati içinde, öleceğini bilerek, fakat ona başkalarında inanarak, bir domuzdan daha hodgâm ve mesut yaşamaktasın! Cins beyinlerin gışasına yapışarak kurtarıcı sistemlerin ruhunu aşılayan ulvî ıstırap, senden öyle tiksinir ki, rüyana bile girmez.

Sen, Allah’ın mühürlediği kalb!.. seni kim açabilir?

Büyük (!) Reşit Paşa, Ali, Fuat, Mithat Paşalar, Tevfik Fikretler, Abdullah Cevdetler, Hüseyin Cahitler ve daha kimler ve kimler boyunca yetiştirmeye ve geliştirmeye çalıştıkları bu imansızlar, çilesizler ve ıstırapsızlar nesli, şükürler olsun ki, tam 141 yıllık sistemli üreme ve üretme gayretlerinden sonra, son çeyrek asırdan beri esen, gittikçe şiddetlenen ve bir gün çürük çatılarının gűya beton tavanlarını uçuracak olan rüzgâr yüzünden D.D.T. fıskıyesine düşmüş sineklerden artık farksızdırlar.

Gelmekte olan sahici ve hakikatçi nesil, hâlâ mecnun kıvrımlarla havada uçuş tecrübesi yapan bu haşereleri, kısa bir zaman sonra yerden süpürge ve faraşla toplayacaktır.

Sen hangi piçin spermasından geldiğini, yarım asırdır nasıl yetiştirildiği, hangi teknelerde yuğurulduğunu, fakat küfür ve dalâlette bile aç bırakıldığı ve nihayet kapağı komünizmaya atmaktan başka çare bulamadığı biliyor musun?..

Beklediğimiz yeni nesil sana bunu bildirecektir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Muhasebemiz

Yedincisi başka Rapor... Büyük Doğu idealinin dernek, dergi, fikir ve aksiyon plânında karar kıldığı, hayatî bir durak noktası ve istikbale göre kendisini plânladığı bir oluşun habercisi...

İlk madde şudur:

Büyük Doğu’yu geçen devresi ve bildiğimiz şekil (plastisite) ve kadro içinde artık beklemeyiniz!..

Büyük Doğu her sayıda kâğıt, matbaa, dağıtım dertleri arasında bütün bu çaparızları sivilce kadar küçültücü, kanser çapında bir âfetle karşılaşmış ve 1943’den beri basamak basamak terakki eden bu âfetin, Şirin’e kavuşmak uğruna iğneyle dağ delen Ferhad’vâri, giderilebilmesi için 37 yıl tırnakları kan dolu çalışmıştır.

Bu Ferhad benim; ve bu gerçeği tespit borcu, Allah’ın Resulüne «Sana verdiğim nimetleri dile getir!» emrindeki hikmetten bir pay olarak meydan yerine dikilmesi gereken bir halk tecellisidir.

Bu âfet nedir?

Türk muharriri, mütefekkiri, sanatkârı diye bir şey kalmamıştır. Evvelkilerde Tanzimattan Cumhuriyete, sürünen şaşkın ve biçare gidiş ise, her türlü eksiğine ve sahteliğine rağmen bir moloz tepeceğine nispetle Uludağ kadar heybetlidir.

Cumhuriyet devresi, fikri iğneli fıçı içine alan ve her türlü muhasebe ve murakabeyi yasaklayan bir baskı altında insan tarlasını yangın yerine çevirmiş ve yetiştirdiği devrimci (Homongolos) modelleriyle 20. asrın ortasına kadar, düşünen insan tipini çıkartma kâğıdına inkılâp ettirmiştir. İnkılâbın ne olduğunu söyleyecek değiliz ama iddia ettikleri devrim sonunun bu olduğunu rahatlıkla kaydedebiliriz. Cumhuriyete kadar 80 küsur yılın fikir ve sanat adamları, ondan sonraki 50 küsur yıl içinde pörsüye pörsüye, ilim, siyaset, ahlâk ve iman sahalarında bugünkü destanlık rekora ulaşmıştır.

Felâket, ismine Türk denilen Lâtin harflerinin kabulüyle başlar, İslâm santralinin tellerini kesmekle devam eder ve nihayet Türkçe dedikleri ve kargalara bile kahkaha attıracak uydurukça ile kafaları en azizi mefhumlardan yoksun bırakarak bugüne kadar gelir.

Netice şudur:

Muharrir, müellif, mütefekkir, sanatkâr diye hiçbir fikri ve ruhî cehd belirticisi kalmamış; ve bu unsurlardan mahrum bir cemiyetin yok olmaya gittiği bir türlü anlaşılamamıştır. Böyle bir fideliği eline geçiren maddecilik ve komünistlik de nihayet son derece açıkgöz bir strateji ve taktik takip ederek devleti yıkmak teşebbüsüne kadar uzanmıştır.

Mes’ûl, ruh dayanağını bâtılların en çürüğünde aramaya mecbur bırakılan gençlik değil, malûm devrimlerin Türk ruhunu aç ve susuz bırakan (doğrultusudur.)

İşte 37 yıl önce bu halin dâvacısı olarak ortaya atılan Büyük Doğu, Türk’ün ruh köküne bağlı ve tüm insanoğlunu kuşatıcı bir ideal bayrağını açtığı ve bugün olgunları 50-60, gençleri ise 20-30 yaşları arasında büyük bir kadroyu teknesinde yuğurduğu halde, ilâhî takdir icabı 1 iyiye karşı 1000 kötü peydahlandığı için zümresini ambalajlayamamış ve bunların münferit ve münzevî kalmalarına önleyememiştir. Bu nokta son derece esrarlı bir keyfiyet ifade eder ve «hiç»ten «hep»e talip olmanın çilesini gösterir.

Büyük Doğu siyasî partiden türlü dernek, dergi ve zümreleşmelere kadar doğmalarında âmil olduğu, fakat düşük çocuk olmaktan kurtaramadığı meydana gelişler arasında, hem fikir ve hem hareket bakımından (senfonik) ve (filarmonik) orkestrasını kuramamış, bu orkestra tecrübelerinden faydalanıp dışarıya kaçanların istiklâl edişlerine ve (solo) davranışlarına «dur!» diyememiş ve her biri prenslik iddiasındaki kopuşları bütünleyememiştir. Bu hale İslâm’ın ilk ruh bunalımı safhasındaki «Mûtezile» davranışı mânasından bir hikmet gözüyle bakabiliriz. Büyük Doğu’dan sonra herkes onun yerine geçmeye kalkıyor, fakat hiç kimse, yerinin Büyük Doğu dairesinin içi olduğunu takdir edemiyor. Bu manzarayı ister bizim aczimize, isterse milletimize tatbik edilen ölüm aşılarının doğurduğu akamet ve istidatsızlığa bağlayabilirsiniz.

1943’den beri en yaşlısını 57 ve en gencini 20 yaşında olarak belirttiğimiz nesillerin içinden orkestrada birinci keman mevkiini doldurabilecek veya aksiyon hamlesinde davulcu derecesini tutabilecek ehliyetler yetişememiş, ortalığı sadece hayranlar ve tutkunlar kalabalığı doldurmuştur.

Bu teşhis, boğucu ve öldürücü olmak yerine tatmin ve ihyâ edici bir itiraftır ve artık son hamlemizin gününe ait şartları ortaya koyan bir nefs muhasebesi mahiyetindedir. Ve ıstıraplı olduğu kadar ümitli...

Evet, 40 yıllık dâsitânî mücadelemiz neticesinde bugün, dikiş tutturulamaz ve birbirine eklenemez parçalar halindeyiz ve «gel!» diye çağırılacak olsak ilk adımı atacak, el ve ayak parmakları sayısınca bir hâlisler kadrosundan bile yoksunuz.

Hayran ve alkışçılarımız hiçbirinde büyük dâvanın istediği ruh adalesi ihtizazından, aşkından, vecdinden, ilminden, irfanından, ahlâkından, fedakârlığından eser mevcut değildir. Bu da Cumhuriyet ve sahte inkılâplar çığırının nasıl bir sam yeli estirdiğine ve her şeyi kurutup çürüttüğüne ayrıca delildir.

Hattâ günümüzün solculardaki şeytanî vecd ve atılganlığını, bu sam yeli tahribatına ve ruhlardan sildiği ideal ihtiyacına ters tarafından bir cevap sayabiliriz. Halbuki cevap kumaşın tersinden değil, yüzünden gelmeliydi.

Anadolu’nun bazı şehirlerinde Haymana ovasını taşıracak çapta kalabalıkların herbirinden otomobille yerimize dönerken şöyle demişimdir:

«Bize gösterilen alâkayı görüyorsunuz ya; hakikatte biz, dâvanın anlayanları bakımından işte bu otomobilin kadrosu miktarındayız!»

15 yıl kadar evvel el attığımız ve Altı Ok’tan kinaye 6 sütunlu mekânında zaman ölçüsünü ele geçirdiğimiz Millî Türk Talebe Birliği bir aralık Büyük Doğu teknesinde yuğurula yuğurula en güzel kıvamını bulmuş ve özlediğimiz neslin mayasını tutturma vaziyetine gelmişken işi kabuk tarafından alan son güdücüleri marifetiyle nihayet dondu, filiz veremez oldu ve bir turizm, imtihana hazırlama, talebe ihtiyaçlarına çare arama tezgâhı haline geldi; ve böylece, genç adamın tek ruh adalesi olan vecd ve heyecan (potansiyel)ini feda etti, kendisini kırtasiye dükkânına çevirdi. Bir zamanlar beni Kars’tan Edirne’ye kadar konferanslar vermeye, tüm Anadolu gençliğini Büyük Doğu mihveri etrafında halkalamaya, İstanbul’un en büyük meydanlarında şahlanma mitingleri tertiplemeye kadar giderken şimdi kapılarını yüzüme kapadı. Bu işde ne gibi siyasî tesirlerin rol oynadığını deşmek benim için tenezzül olur.

Öbür taraftan karşıma, mücerret mânada ruh adaleleri yerinde, lâkin ruh muhtevasının kıvamı şüpheli, son derece müstaid, ama başsız ve güdümsüz Ülkücüler topluluğu çıktı. Onları, büyük toplantılar, seminerler, konferanslar halinde ruhî muhtevaya kavuşturmak emelim ise, son anarşik hadiseler yüzünden akîm kaldı. Böyleyken içinde gizli bir altun madeni bulunan bu dağı elekten geçirmek ümit ve azmin kırılmadı.

Gerisi zifos ve cavalacoz...

Nihayet beklenmedik bir tecelli bana hasretini çektiğim gençliğin, ben farkında olmadan tohum atmış örneklerini kendi ayaklariyle kapıma getirdi. Bunlar Millî Selâmet Partisi’nin Ülkücülere karşı olarak geliştirdiği «Akıncı gençler»den «Akıncı Güç» halinde kopup Büyük Doğu idealine bağlı olmaktan başka yol ve gayeleri olmadığını haykıran bir zümredir; ve kendi markalarını taşıyan dergilerini kapamak. Büyük Doğu’ya katılmak, şartlar imkân verince de teşkilâtını kurmak üzere şimdiden tek mihver etrafında kümelenmişlerdir. Hikâyelerini eski «Rapor»larda gördüğümüz bu gençler, ellerimin teması olmaksızın, derinliğine ve genişliğine Allah’ın bahşettiği hacim sayesinde ve bir şimşek aydınlığı denecek kadar kısa bir temas neticesinde 40 yıldır aradığım gençliğin heykel kalıbını bana gösterdiler ve hem dergi, hem dernek noktasından ilerideki oluşumuza değin «Rapor»larda benimle beraber tecelli vazifesi üzerlerine aldılar.

Yetişecekler, olacaklar ve istikbalin eser verici kaliteli gençliğinin ne olduğunu gösterecekler...

Son ümidini bu ve benzerleri gençlerin yetişmesine bağlıyor ve bana refakat ve orkestrada birinci keman ehliyetine erişmek bakımından, eskilerden birkaçı müstesna, şimdi yaşları 30-60 arası olanları topyekűn ıskarta kabul ediyorum. Aralarında gerçek birer kıymet ve istidat olarak başlayıp da sonradan istiklâl ilân edenleri ve piçliklerine bakmadan bir taş üstüne çıkıp baba horoz taklidi yapmaya kalkışanları da kendi hallerine bırakıyorum.

Bir havan dibinde ilk cevherini gösterdiğimiz ve ondan sonra her taraftan bu cevher üzerine yığınlar boşaltarak cevherleştirdiğimiz, «Allah ve Resulü» diyen tüm Anadolu gençliğine topyekûn oluş biçimini çizeceğimiz hareket başlamak üzeredir.

(Otomobil –zatülhareke- kendisiyle hareket) olmak vasfını 37 yıl sonra bana getiren bu gençler bunca uzun sürücü bir sabır ve tahammül sonunda, Allah nasip ederse, ileride dergi, dernek, parti, vatan ve millet nasıl heykelleştirilebilir sualinin cevabını hazırlamaktadırlar.

İşte, kendi öz kalemlerinden doğma (deklârasyon)ları:
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Deklarasyon

-I-


Gölge I. dönem, Gölge II. dönem ve Akıncı Güç... İlk haykırıştan sonuncusuna kadar herbiri, Büyük Doğu şuuruna doğru yükselen basamakları gösterici ve bu şuura bağlı olarak kendi dereceleri içindeki hareketin vasıtaları... Kafası esen rüzgâra göre yön değiştirenlere karşılık bu çizgiyi, aynı kaynaktan beslenerek aynı hedefe doğru «gelişen» bir şuur diye ifade edersek, sebebini, bağlı olduğumuz «doğru yol» anlayışını işaret niyetinde arayın.

-II-

Ruhumuza tercüman olacak kıymet ve haysiyetteki teşkilat hasretiyle ve her türlü silahla mücadele anlayışı ile, kimle göründüysek ve ne yaptıysak, Büyük Doğu anlayış mihrakına bağlı olarak yaptık. Ancak bizi temsil etme liyakatinden uzak ve oluş yolunu karartan malum parti ve kof gençlik teşkilâtlarının hiçbirinde, bu ruha tercüman olma istidadını görmedik. Şimdi gözümüz mensubu olacağımız kendi öz teşkilâtımızda.

-III-

«Büyük aksiyon ruhu, kültür edası, sanat ve estetik anlayışı, dâva aşk ve ahlâkı içinde, kim yolumuzu en sarsılmaz ve taviz vermez istikamet bilgisiyle gösteriyorsa liderimiz odur!» dersek, tâbi olanı ve olmayanıyla herkes bunun kim olabileceğini, kendi öz babasının isminden daha iyi bilir. Böyle bir liderin maiyetine girmenin bir liyakat işi olduğundan habersiz başıboşlara karşılık, maiyet olmanın ve yetenekleri liderin emrine vererek kendini ortaya koymanın ne demek olduğunu göstermek de bizim borcumuz.

-IV-

Her türlü yarım oluşun engelcisi tavır önünde, kaçan keleşlerden olmayan ve oluş zorluklarını sıçrama tahtası bilenleri, bu anlayışın sahibi olarak saflarımıza; doğru yol anlayışındaki birliğe çağırıyoruz.

-V-

Daha önce belirttiğimiz gibi hareketimiz, geliş yolunu tıkamak değil, geliş yolunu tıkayan ve karartan yolları tıkamak noktasında... Ve gözümüz sadece İslâm aşkının yeni gençliğinde...

-VI-

Aramıza katılmamaya sebep gösterilebilecek hiçbir mazerete açık kapı bırakmamak için tekrar belirtelim ki; kim pazarlıksız olarak Allah ve Resulü diyorsa biz ondanız ve o da bizdendir. Bizim gibi dar çerçevelerini tepeleyecek ve kaleme aldığımız bu deklerasyona imza atabilecek olanlarla hiçbir meselemiz olamaz. Dar çerçeveleri içinde kendilerine yönelttiğimiz doğru tenkitler de, üzerinde «girilmez!» yazılı levha olarak kalır...

-VII-

Kısaca iç savaşı ihtar eden şartlarda birleşmenin ve gerçek İslâmiyeti temsil eden Büyük Doğu aksiyonunun ne olduğunu göstermenin günündeyiz. Derdimiz de, dâvamızı dar ve hasis çerçevelerde harcanmaktan kurtarmak ve kızgın bir aşk potasında erimek ve kaynaşmak hasretiyle ifadeli...

-VIII-

Tek kelimeyle:

NE PUT ADAM, NE HAM YOBAZ, NE BOZKURT; YENİ NİZAM, YENİ İNSAN, YENİ YURT.

-IX-

Şimdiye kadar belirttiğimiz küçük görünüşlerin üstüne bir perde çekiyor ve «büyük zuhur»a kadar, oluşumuzu tamamlamak üzere Büyük Doğu mihrakında toplanıyoruz.

AKINCI GÜÇ
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Durum

Bugün mukaddesatçı gençlikte için için en derin ve köklü kaynaşma ve yüce bir hedefe yönelme cehdi «Akıncılar» topluluğundan bir demet elinde baş gösteriyor.

Bunlardan, duyan, sezen, düşünen, farkeden bir kısım «Rapor 5»de işaret edildiği gibi MSP çerçevesine sığmaz bir şahlanışla çizgisini menba (kaynak) ve munsab (netice) olarak Büyük Doğu yoluna perçinlemiş ve «Akıncı Güç» ismi altında bir dergide toplanarak yepyeni bir billűrlaşmaya yol açmıştı.

Bu, tarafımızdan tek nefeslik bir çekiş olmaksızın meydana gelen, ihlâs ve hasbîlikte yüzdeyüz sâf, büyük bir hâdiseydi.

Kuru kalabalığiyle, büyük «Akıncılar» kitlesinin, bu, vicdanları infilâk halinde ve kurmay zekâsında hâlis zümreye ne nispette kulak vereceği ve onların güdümünde kendisine nasıl bir istikamet arayacağı bugün için meçhul... Fakat «Akıncı Güç» dergisinde beliren manaya göre yol ve gaye açık...

İşte ilk fışkırışları üzerine benim, dergilerinde, kendileri için kaleme aldığım yazı:


isikrh7.jpg
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Üstad Necip Fazıl'ın Akıncı Güç’ün 3. sayısında yayınlanmak üzere verdiği “IŞIK” yazısı :

Işık (*)

«Hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemediğim bir mekândan ışık fışkırdı... Daima böyledir. İlâhî tecelliler hep böyle tepeden inme gelir. Allah’ın tecellileri, yapmacıksız ve zorlamasız, boynunuz bükük, köşenizde otururken görünüverir.

Bu ışık, hiç birini görüp tanımadığım, görüp tanıyınca da aramızdaki ezelî yakınlığa şahit olduğum gençlerden... Şu anda üçüncü sayısı elimde olan «Akıncı Güç» isimli derginin ilk sayısından...

Bunlar MSP’nin koruduğu ve geliştirmeye çalıştığı «Akıncılar» gençliğinden bir demettir ve işin özü olarak şu sayhayı koparmaktadır:

«Biz ruh hamurumuzu Büyük Doğu teknesinde ve onu yoğuran ellerde idrak ettik ve başka bir tarafa gönül ve kafa nispeti kabul edemeyiz!»

MSP’ye karşı vaziyetim ve onun ulvî dâvayı harcamakta gösterdiği ehliyetsizliğe isyanım malűm olduğuna göre, ilk kalemde bu tecellî beni şaşırtmalı ve samimîliğinden şüpheye düşürmeliydi.

Ama öyle olmadı; bu gençlerin son zamanlardaki düzmece ve ezberletmece teşkilât örneklerinin ruh haletinden uzak olduklarını gördüm ve bana (antipatik) gelen zümre adlarına rağmen onları göğsüme bastım.

Dergilerinde aynen yayınlamak üzere el yazımla kâğıda döktüğüm bu satırları kendilerine ithaf ederken, Akıncı, Ülkücü ve daha bilmeme neci çevreler bir arada, davamızın billûr sarayını, kafdağının, yani topyekûn insanlıkça özlenen eskimez ve pörsümez ideal tepesinin en yüksek noktasında inşa istidadında mimar namzetleri olarak onları selâmlarım.

Onbeşinci İslâm asrının kapısında, İslâmın ebedî gençliğini ve yeniliğini, her an genç, taze ve yeni kimliklerinde ışıldatsınlar ve kafdağına tırmanmak kadar zor ve çetin gayenin mâna ve madde şartlarına ersinler...

Bu kör dövüşü hengâmesinde, ümidim, şimdilik hangi çevreden olursa olsun, işte bu gençlerin belirttiği mayadadır.»

Ve işte, kendilerini ve yollarını tam belirtici karşılık yazıları:
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Deklarasyon

Ruh hamurunu Büyük Doğu teknesinde ve onun mimarı elinde idrak eden AKINCI GÜÇ, Millî Selâmet Partisinin teşkilâtlandırdığı Akıncılar çevresi içinden fışkırmış; yolunu, hedefini, temelini ve kaynağını, hiçbir tereddüde fırsat vermeyecek şekilde açıkça belirtmiştir. BÜYÜK DOĞU idealine mıhlı ve dar çerçevelerden kurtulmuş hususiyetiyle Akıncı Güç, tek güdüm işareti almaksızın yolunu bulmuştur.

Kendisinden başka hiçbir tarafa gönül ve kafa nisbeti kabul etmediğimiz bu yol, Peygamberler Peygamberinin kum tepelerine çizip yanlarına çapraz hatlar çektiği düz yolun ta kendisidir. Ve adı «gerçek İslâmiyet»tir.

«Kurtuluş Fırkası» diye isimlendirilen bu yolun çapraz çizgileriyle «Akıncı Güç»ün hiçbir ilişkisi olamaz. Bu çapraz yollar günümüzün küfür nirengi noktası olan malűm partilere karşı olsalar da, hiç birinde kendi ruhumuzun tümüyle tercümanı olmak kıymet ve haysiyetini görmediğimizi ilân ve beyan ederiz.

Hangi birlik ve topluluktan olduğumuzu göstermenin arefe günündeyiz.

Hareketimiz geliş yolunu tıkamak değil, geliş yolunu tıkayan ve karartan yolları tıkamak noktasında... Kısaca PAZARLIKSIZ OLARAK KİM ALLAH VE RESŰLU DİYORSA BİZ ONDAN, O DA BİZDENDİR. Ve kim yolumuzu en şaşmaz ve tâviz vermez istikamet bilgisiyle gösteriyorsa liderimiz odur.

Eskilerden hiçbir ümidimiz yok ve gözümüz pazarlıksız İslâm aşkının yeni gençliğinde...

İsa Peygambere atfedilen meşhur kelâm gereğince «bizden olmayanlar bize zıttır; bizimle toplanmayanlar dağıtır» hikmeti şiarımızdır. İşte bu şiar içinde yeni İslâm gençliği, yani olanca saffet ve asliyyetiyle gerçek İslâm gençliğini dar çerçevelerini tepeleyerek çevremize ve saflarımıza katılmaya çağırıyoruz.

Bu çevrenin adı, ruhu, mekânı ve zamanı yakında mahyalaşacaktır.

Aramıza katılmamaya sebep gösterilebilecek hiçbir mazerete açık kapı bırakmamak ve her türlü mazereti mahkûm etmek için peşinen bildirelim ki, bizim hiçbir teşekkülle sürtüşmemiz yoktur ve hiçbir teşekkülle karşı da intikam hesabımız bulunmamaktadır. Derdimiz, sadece dâvamızı dar ve hasis çerçevelerde harcanmaktan kurtarmak ve kızgın bir aşk potasında erimek ve kaynaşmak hasretidir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
MÜJDELERİN MÜJDESİ


Birkaç gün önce... Büyük Doğu Yayınlarının idare yerine birer meşale kıvraklığında üç genç geldi. Oturdular ve tek kelime söylemeden bana bir dergi uzattılar: AKINCI GÜÇ... Bunlar bu dergiyi çıkaran ve güden gençler...

En telâşlı ânımda, dergilerine bir göz atmak imkânından mahrum bulunduğum şartlar altında, ancak bir çay içebilecek kadar kısa bir zaman içinde temas edebildiğim ve büyük teması Ankara’dan dönüşüme ertelediğim bu gençler, benim, bugünkü İslâm gençliğine musallat ayrılık ve aykırılık mikropları üzerindeki görüşlerimi dinlerken öylesine müteessir oldular ki, içlerinden biri hıçkırıklarını tutamadı ve başını ellerine gömerek ağlamaya başladı...

Dondum ve acıyla doldum...
Gece yatağıma uzanıp dergilerini açtığım zaman ne görsem iyi?.. Bir baştan öbür başa Büyük Doğu idealinin destanı... Hem de en derin fikir tabakalarına kadar nüfuz edici ve bugünkü aydın İslâm gençliğini Büyük Doğu mihrak ve istikametinde gösterici bir tahlil, terkip, tefekkür ve tahassüs ifadesiyle: ... Alkol kokulu cenaze çelenklerinden daha âdi pohpohlamalarla değil... Duyarak, düşünerek ve yaşayarak...

Hayatım ve dâvamın en acıklı inkisar ve ıstırabını heykelleştiren MSP devşirmesi bu gençler, şimdi demetlerinin bağını çatlatıyor, yepyeni bir demetlenme hasretiyle öz kaynaklarının adını veriyor; ve bu, kendi kendisini tayin ve tespit işinde en soylu ve şahsiyetli çile hakkını tüttürüyordu.

Karanlık bir zindan odasında nabzını sayan bir adama «kalk ve toplan! Yanlışlıklar İlâhî adaletle kendi kendisine patlak verdi!.. Artık açık hava ve güneş senin!» hitabına ermiş gibi oldum ve ben de o genç gibi ağladım.

15 yıllık oluşunun harcı içinde alın terim, hummalı nefesim ve olanca kımıldama gücüm yatan «Millî Türk Talebe Birliği»nin nihayet ölü kalıplar içinde donduruluşu, tek ümit halinde yöneldiğim Ülkücü gençliğin de henüz ruh adelelerine büyük vecd ve tefekkür cereyanını vermeye henüz fırsat bulunmayışı önünde, bu, en beklenmedik yerden kendi kendisine yükselen ses, bana müjdelerin müjdesini getirdi:

Onlar benim ardımdan gelmeyecek, ben onların arkasından koşacağım!

(*) 10 Haziran 1979. Ortadoğu Gazetesi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
01.jpg
16.jpg
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Benim bu entipüften şahsıma, tarihte nadir kimseye nasip olmuş efsanevi bir kıymet ve kuvvet bağlayarak edilen hücumların yalnız iki saiki vardır:[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]1- Herşeyden evvel naçiz şahsımı aşan mukkaddes davaya, yani islamiyete karşı duydukları nefret..[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif].[/FONT]
17.jpg
18.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]2- Bu nefrete rağmen, naçiz şahsımdan ödleri patladığı için şu anda elimde bir neşir vasıtası bulunmayışından istifade...[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Kalemimden yediği darbeler ta kuyruk sokumuna kadar işlemiş bir gazete, hiçolmazsa biraz eter koklayıp acısını belli etmeyen bir eda takınacağı yerde benim bahsim oldu mu bir trauma tesiriyle çığlık bastığının ve saçlarını yolduğunun farkında olmadan, sözümona bu lakap oyununa girişir ve bana şöyle der: [/FONT]
02.jpg
03.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]"- Süper Mürşid!"
Ah, cevabı ne basit, ne basit: Ayol, siz benim kendi kendime mürşid dediğimi ne vakit duydunuz ki bir de buna (süper) ilave ediyorsunuz? Estağfirullah efendim, mürşid olmak kim, ben kimim!..
[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Mürşid islamiyette fertleri büyük ıstıfaya ve İlahi marifete götüren Allah'da fani olmuş ve nefsaniyeti kalmamış muazzam kahramanlık gibidir. İnsanoğlunun yaradılış sırrının tahakkuk ettirmiş olan bu kamil kimseler yanında ben, mürşid değil mürid bile olamam.[/FONT]

04.jpg
05.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Benim yaptığım, bu ebediyet suvarilerinin büyük kervanına topal ayağiyle katılmış bir köpekcik rolüdür. Fakat bu köpekcik rolü okadar üstün bir makamdır ki, onu çerçevelemeye küfür yobazlığının beyninde müsamaha yoktur.[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Ben büyük marifete ulaşmış ve ummanlardan geniş ruhları içinde namütenahiliği bulmuş büyüklerin yolunda ve insanoğlunun en büyüğünün emrinde sadece sokak, meydan, şehir ve dünya muharebesi yapan bir savaşçıyım.[/FONT]
06.jpg
15.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yani büyük marifetin dünya ve cemiyet davalarında mütehassıs, kalemini, tefekkürünü, tahassüsünü, şiirini, sanatını yalnız ona tahsis etmiş bir gonk vurucusuyum! Estağfirullah, mürşidlik benim neme? Fakat bilin ki hakiki mürşidlerin benim gibi köpekcikleriyle sizin kahramanlarınız arasında, hakiki mürşidle hakiki köpek arasındaki fark vardır![/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Herşey ne kadar sade: Çünkü elimde bir neşir vasıtası yok! Büyükdoğu kapalı olduğuna ve kimse benim cevabımı neşredemeyeceğine göre vaziyetleri emin...[/FONT]
07.jpg
11.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]İşte, do, re, mi, fa, sol, la, si her perdeden haykıran, yalama sanatkarı salon köpeklerinin cesaret kaynağı! Bunlar böylesine merttir; kelimenin Türkçe değil de, Fransızca manasiyle mert...[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Bunlar hep bir arada birkaç yüzbin nüsha satsalar da, benim elimde karamela kağıdı boyunda bir neşir vasıtası olsa, hemen kuyruklarını apış aralarına sokarlar, susarlar ve güya beni görmemezlikten, duymamazlıktan, tanımamazlıktan gelirler. Zaten benim bu memlekette nasibimdir bu hal... [/FONT]
09.jpg
08.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]İş bana geldi mi, ya gök gürültüsünü pamuk çuvallarına gömüp duyurmayacaklardır; yahut sivrisinek vızıltısını hoparlöre bağlayıp gök gürültüsü haline getireceklerdir.[/FONT][FONT=Times New Roman, Times, serif]Bu kadar cüce arasında, onlara ciğerlerini kusturacak kadar kıskançlık telkin eden bir dev olmak, bana mı kaldı?[/FONT]
10.jpg
14.jpg

Onlar, deminki vasıflariyle, ötedenberi gelen, ortamalı, pestzinde, malum klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tiplerinden korkmazlar; bu insancıkları kolayca bazı vahitlere irca edebilirler. Onlar için tehlikeli benim, biziz! Zira biziz ki, onların sahte dünyalarını, bizzat o sahte dünya içinde yetişmiş, çile doldurmuş, nihayet havasızlıktan patlamış en halis tipler olarak ifşa ve iptal edebiliriz. Biziz ki bu mukaddes davayı, tamamiyle kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, dar alınlar, vahşi bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nurani yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ve ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz.
Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılapları, sahte reçeteleri, yalancı ilimleri, kalpazan sanatları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, herşeyleri, herşeyleri?
13.jpg
12.jpg

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Bugünün şartları, hususiyle son basının namussuz ve hayasız esası karşısında gerçek Türk'e düşen vazife, kanun dairesinde şahlanıp, yeri göğü titretici bir heybetle şöyle bağırmaktadır: [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]- Artık, annelerimizin ak bulutlardan daha temiz ve Kur'an kokulu başörtülerine domuz necaseti atarcasına edilen hakaretlere kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin, tahammül etmeyeceğimiz gün gelmiş ve bu hale paryalardan daha zavallı bir tavırla katlandığımız günler geçmiştir. [/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yağma yok! Hiçbir sahteliği ve sahtekarlık tertibini yutmuyor, üstün idrakte gerçek ve mübarek Türk Gençliği kumaşının örgüsünü tutturmuş bulunuyor. Ve işte, kanunun müsaadesi nispetinde karşınıza dikiliyoruz! Kanun dairesinde neler yapacağımızı, müdafa hakkımızı, yine kanundan alıp gösterdiğimiz gün, mekanlarınızın camlarını biz değil, korkunuzdan hergün ağzınızdan çıkardığınız nesneler donunuzu doldurmuş olarak imdat istemek için siz kıracaksınız![/FONT]
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bugünün şartları, hususiyle son basının namussuz ve hayasız esası karşısında gerçek Türk'e düşen vazife, kanun dairesinde şahlanıp, yeri göğü titretici bir heybetle şöyle bağırmaktadır:
- Artık, annelerimizin ak bulutlardan daha temiz ve Kur'an kokulu başörtülerine domuz necaseti atarcasına edilen hakaretlere kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin, tahammül etmeyeceğimiz gün gelmiş ve bu hale paryalardan daha zavallı bir tavırla katlandığımız günler geçmiştir.

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Yağma yok! Hiçbir sahteliği ve sahtekarlık tertibini yutmuyor, üstün idrakte gerçek ve mübarek Türk Gençliği kumaşının örgüsünü tutturmuş bulunuyor. Ve işte, kanunun müsaadesi nispetinde karşınıza dikiliyoruz! Kanun dairesinde neler yapacağımızı, müdafa hakkımızı, yine kanundan alıp gösterdiğimiz gün, mekanlarınızın camlarını biz değil, korkunuzdan hergün ağzınızdan çıkardığınız nesneler donunuzu doldurmuş olarak imdat istemek için siz kıracaksınız![/FONT] N F Kısakürek......
__________________
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
- Artık, annelerimizin ak bulutlardan daha temiz ve Kur'an kokulu başörtülerine domuz necaseti atarcasına edilen hakaretlere kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin, tahammül etmeyeceğimiz gün gelmiş ve bu hale paryalardan daha zavallı bir tavırla katlandığımız günler geçmiştir.
 

ya mucib

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
1,037
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
34
ALLAH razı olsun kardeşimm ALLAH a emanet olunn
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt