Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nebe suresi 34. ayet (1 Kullanıcı)

metinb

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
15
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nebe suresi 34. ayette cennette içki dolu kaseler olduğu belirtiliyor.(diyanet mealinde)cennette içki varmıdır?olduğunu sanmam ama Nebe suresi 34. ayet hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.ayrıca elmalılı hamdi yazır ın mealide nebe suresi 34. ayette cennette dopdolu kadehler olduğu söyleniyor.hangisi doğrudur acaba?
 

kafkaskartali70

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Haz 2007
Mesajlar
31
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Nebe suresi 34. ayet

Cenneti alada sarap olacagi dini kitaplarda gecer.Bundan kasit nedir bilinmiyor.
Nitekim sarap icecek manasinada geliyor.Yani alkol olarakmi kasdediliyor yoksa baska bir seymi?
Neticede Alkol dahi olsaki sanmam cünkü necisdir.Cenneti alada olmasi Adem a.s Efendimiz kissasi ile ters düser ancak sarhos eden bir icecekde olabilir.Bu egerki sarhosluk veren bir icecekse Allahu Teala Hz (c.c)leri kulu icin en iyisini düsünendir.
Tabiki bu dünyadaki sarap olmaya bilir.Ancak orada nefse hos gelen her sey olacak diye belirtiliyor.Oradaki hayat dünya ile kiyaslanamayacagi icin.Bu dünyadaki alkolun kötülükleri yada igrencligi noktasinda düsünmek pek dogru olmaz.
Nitekim cennete giren herkes gerek kalben gerek bedenen temizlenecek ve ilelebet temiz kalacak.
Orasi ibadet degil nefs dünyasi olarak belirtilmis.InsAllah yardimci olmustur.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Elmali H.Yazir tefsirinde nebe süresi 34.ayeti kerimesinin tefsiri insan süresi 5.Ayeti Kerimesinin tefsirinde izah edilmistir diyor.
Bu ayeti Kerimenin tefsirine bakalim insaAllah

KE'S, kâse demektir. Yukarılarda da geçtiği gibi dolu kadehe denir. Boş olursa ke's denmez. Meşhur mânâda bunun hakikatı, içinde içki bulunan kadehin kendisidir. Özellikle içindeki içkiye de denir. İçki içenlerin asıl maksadı neticede içkinin vereceği neşe olduğu için daha sonraları bu kelime zikr-i sebeb irade-i müsebbeb (sebebi söyleyip neticeyi kastetme) yoluyla tam neşeden mecaz olarak kullanılmıştır ki, edebiyatta bu mânâda kullanılışı yaygın olmuştur. Şu halde "tam anlamıyla dolgun, vereceği neşe içinde hiç sarhoşluk ve sersemlik bulunmayan, o anda ve daha sonra her türlü gam ve kederden uzak saf ve duru bir hayat zevki, demek olur. Böyle bir hayat ise, "Kuşkusuz ahiret yurdu, işte gerçek hayat odur."(Ankebut, 29/64) delilince ancak ahiret hayatıdır. Çünkü dünyanın hiçbir neşesi yoktur ki içinde bir keder ve başağrısı bulunmasın. Bu mânâda tarihçi Âli ne güzel söylemiştir:

Neşe ümid ettiğin sâgar da senden gamlıdır.

Bir dokun bir ah dinle kase-i fağfûrdan.

Bu nedenle "ke's" demekle gözetilen "tam neşe" mânâsı dünya kadehlerinde, dünya şaraplarında yoktur. Bunlar bir neşeye karşılık bir türlü yıkımla

doludur. Bundan dolayı Kur'ân'da dünya şarabı "Şeytanın işinden bir pislik"(Mâide, 5/90) ve "Günahları faydalarından büyüktür." (Bakara, 2/219) diye nitelendiği halde, ahiret şarabı "Tertemiz bir içecek" (İnsan, 76/21) şeklinde nitelenmiştir ki bu, dünyada ancak mutlak bir iman, tertemiz bir aşk neşesi ile ruhani bir gaye halinde düşünülebilir. Bunda cismani zevkten ruhani zevke, geçici güzellik aynasından mutlak güzelliğin şevkine geçen öyle derin ve sonsuz bir sevgiliye kavuşma neşesi vardır ki yolunda dünyadan geçilir, canlar feda edilir:

Cânı cânan dilemiş vermemek olmaz ey dil!

Ne niza eyliyelim, ol ne senindir, ne benim

denilir. İşte bu neşeyi duyanlardır ki, "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Aksine onlar Rab'ları katında diridirler."(Âl-i İmran, 3/169) ve bir de

"İşte onlar, en ileri giden sıddıklardır. Şehitlerin mükâfatı Rab'ları katındadır. Hepsinin ecirleri ve nurları vardır."(Hadid, 57/19) müjdeleriyle Allah katında ebedi hayatta neşe ile dopdolu olurlar. Bu ahiret neşesinden gafil olup da bütün lezzetlerini dünya hayatının zevkinde tüketmek isteyenler, dünya elemlerini yalnız dünya şarabının dolmak ihtimali olmayan ve az bir neşeye karşılık türlü acılıklar, türlü başağrılarıyla bulaşmış ve sonunda kırılmaya mahkum bulunan boş ve eksik kadehinde aradıkları için yüce Allah onlara rağmen iyi kişilerin temiz ruhlarıyla duyacakları ahiret zevkini ve sonsuz hayat neşesini, birçok sûrede olduğu gibi burada da dolgun bir içki kadehi ve temiz bir içki demek olan "şürbi, ke's" ve "şarab-ı tahur=tertemiz şarap" zevk ve neşesi şeklinde beyan edip açıklamıştır. Bu kadeh ile içilen içkinin karışımı dünya içkilerinin karışımına benzemeyip her türlü kusurdan ve hoşa gitmeyen kokulardan arınmış, son derece temiz ve sonunda açıklanacağı üzere bir "şarâb-ı tahur" olduğu anlatılmak üzere buyruluyor ki: Onun, (yani o kadehin) karışımı bir kâfur olmuştur.

MİZÂC, alet bildiren bir isim mânâsında olarak bir şeye katılan katkı demektir ki, özelliği bunda görünür. Mesela, bir şerbete katılan gül suyu onun mizacı, katkısı olmuştur. Sonundaki zamiri, kâsenin yerini tutmaktadır. Ke's, dolu kabın kendisinin ismi olduğuna göre, kâfur, kadehin katkısı olmuş olur. Bu ise, o kâsenin sırçası, "gümüşten billurlar" âyetinden de anlaşılacağı üzere kâfur tabiatında beyaz ve hoş demek olabileceği gibi, o kasenin içine katılan içkinin kâfur özelliğinde, görülmedik bir içki demek olduğunu da ifade

edebilir. Bundan başka "katkısı olmak", kabın kendisinden ziyade içindeki içkiye daha uygun olacağına göre burada "kâse"den maksat, içindeki içilecek şey demek olup bunun katkısı da o içilecek içkiye katılan temiz ve hoş bir katkı demek olur. Önceki mânâya göre kâfur, bildiğimiz mânâda düşünülebilir. Bilindiği gibi kâfur, beyaz ve hoş bir renkte, güzel kokulu, serin, antiseptik yani kötü kokuya karşı ve doğal olarak kalbi kuvvetlendirme özelliğini taşıyan meşhur bir şeydir. Bir kâsenin kendisinin bu tabiatta olması onun temizliğini, hoşluğunu, güzelliğini ifade eden eşsiz bir "istiare-i temsiliyye" olur. İkinci ve üçüncü mânâlara göre ise kâfur, bilinen mânâsında değil, dünyada bilinmeyen bambaşka bir içki veya içki katkısı demek olur. Gerçekte bu mânâ ile kâfur, cennet çeşmelerinden bir çeşmenin ismi diye rivayet edilmiştir. Buna göre o iyi kişiler, o dolgun kadehten bu kâfur denilen çeşmenin suyunu veya içine o çeşmeden katılan bir cennet şarabını içecekler demek olur
 

dr.emre

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Bende sanmıyorum

34-) Ve ke'sen dihaka;
Ve (daima) dopdolu bir kase (mutluluk ve ilahi zevkleri daimidir).
 

dolunayhilal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Eyl 2006
Mesajlar
287
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bencede Oradaki Kast Edilen Içki Değil Farkli Bi Içeçektir Matikli Alan Dünyada Iken Haram Olan Bişi Cennette Verilmez Benim Kendi Görüşüm
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
(Cennette hiç kimsenin görmediği, işitmediği ve hayal bile edemediği nimetler vardır.) [Müslim]
(Cennet nimetleri ile, dünyadakiler arasında yalnız isim benzerliği vardır.) [Beyheki]

Kişinin kendi düşünce ve fikirlerini doğrulamak için ayeti kerimeleri tevil etmesi, şarii mübinin o ayetle beyan ettiği hükmü asıl maksadından saptırmaya çalışması çok tehlikeli bir davranıştır. Hatta kişinin imanına bile zarar verebilir. Müslümanın ve gerçek bir ilim adamının Kur’an’a bakışı, Allah Teâlâ’nın ayetlerdeki asıl kastının ne olduğunu anlamaya çalışmak kendi düşünce ve fikirlerinin doğru ve yanlış olup olmadığını Kur’an’dan veya sünnetten anlamaya sa’yü gayret göstermektir. Bu konuda yeterli ilme sahip olmayan kişilerin yapması gereken ise, ilmiyle âmil, salih, muttaki alimlere uymak, onların görüşlerine tâbî olmaktır. Asırlardır Ashab-ı Kiram ve onları takip eden muttakî, salih müctehid alimler, Kur’an ve sünneti anlamak, yorumlamak için büyük bir şevkle gece-gündüz durmadan dinlenmeden çalışmışlar, bütün imkanlarını kullanmışlar, büyük fedakârlıklar yapmışlar, yorucu ve yıpratıcı seyahatlara çıkmışlar, mülhidlerle, sapık ve bidatçılarla büyük mücadelelere girişmişlerdir. Müslümanları kâfirlerin, münafıkların, mülhidlerin, bidatçıların şerlerinden, sapıtmalarından korumak, saf ve temiz imanlarını muhafaza etmek için kütüphaneler dolusu kitaplar telif etmişlerdir. Bu iman dolu, aşk dolu, ihlas dolu, büyük tetebbular, araştırmalar ve büyük ilmi çalışmaların mahsulü olan bu eserleri görmemezlikten gelmek, o gerçek âlimleri göz ardı etmek kadar büyük bir gaflet ve hatta ihanet olamaz. Bu kaynaklara ulaşmadan, o eserlerle tanışmadan ve onları anlamadan Kur’an ve sünnetten sağlıklı bir şekilde yararlanmak çok zor bir iştir. Bu zoru başarmak ise her kişinin kârı değildir.!Lütfen Dikkat Ediniz.! Duayla kalınız.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu? (Muhammed Suresi, 15)

Birincisi, cennette ikram edilen şarapla dünyadaki şarabın farklı özelliklere sahip olduğunu aşağıdaki ayetlerden anlıyoruz:

Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. (Vakıa Suresi, 18-19)

Görüldüğü gibi, cennette sunulan içki dünyadaki şarabın olumsuz etki ve özelliklerinden arındırılmış bir içki türüdür. Ayette belirtildiği gibi ne baş ağrısı verir ne de aklı çeler. Yani keyif ve lezzet verici olmasına rağmen sarhoş edici ve rahatsızlık verici bir niteliği yoktur. Bu özelliklere sahip bir şarabın da cennet nimetlerinden bir nimet olmasında en ufak bir çelişki yoktur.

Dünyadaki içki pek çok yönden Kuran'da kötülenmiş, olumsuzlukları belirtilmiş zararlı bir içkidir. İçkinin zarar ve kötülüklerini anlatan ayetlerden bazıları şöyledir:

Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi? (Maide Suresi, 90-91)

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." (Bakara Suresi, 219)

Elbette ki bu dünyada haram kılınan içkinin Kuran'da kınanmış kötü özelliklerinin cennetteki içkilerde bulunması düşünülemez. Nitekim Allah bir başka ayetinde de cennet içkisini tarif ederken bu içkinin dünyadaki içkinin kötü özelliklerine sahip olmadığını bir kez daha vurgulamaktadır:

Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki). Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. (Saffat Suresi, 45-47)

Allah'ın açıkca belirttiği bu konuyu kendince çelişkili gören bir kimsenin anlayışından şüpheye düşülmesi kaçınılmazdır. Cehalet ve sapkın bir amaçla Kuran'a yaklaşan bir kimsenin aklının bu derece kapanması, en açık konuları dahi anlayamayacak bir acizliğe düşmesi de Kuran'ın mucizelerindendir. Allah bir ayetinde akledemeyenlerin düştüğü bu durumu şöyle tarif eder:

Allah'ın izni olmaksızın hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar. (Yunus Suresi, 100)

İkincisi, Kuran'ın Arapça metninde, bildiğimiz şarap ve her türlü alkollü içki anlamına gelen "hamr" sözcüğünün cennet içkisi anlamında kullanıldığı tek ayet Muhammed Suresi'nin 15. ayetidir. Bunun dışında, cennetteki içecekler için kullanılan "şarap" kelimesi Arapça'da herhangi bir içecek anlamına gelir. Türkçe'de şarap kelimesi bildiğimiz alkollü içki için kullanılsa da gerçekte Arapça'da içmek anlamına gelen "şerebe" kökünden türemiştir ve her türlü alkolsüz içecek için kullanılabilir. Buradan da cennet içkisinin farklı bir içki olduğu anlaşılmaktadır. Yani Kuran'daki cennet ayetlerinde geçen "şarap" kelimesinin Türkçe'de kullandığımız şarapla bir ilgisi yoktur. Bu kelimenin geçtiği ve içecek anlamında kullanıldığı ayetlerden bazıları şöyledir:

İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orda birçok meyve ve şarap istemektedirler. (Sad Suresi, 51)

Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir. (İnsan Suresi, 21)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kur'an-ı kerimde Cennet ehli için, orda, (Tertemiz şarap içerler) buyuruluyor. (İnsan 21)
Cennet ehline verilecek "Şeraben tahura" diye buyurulan "Temiz şarap"tan maksat, temiz bir içecektir. Türkçesi şurup, meşrubat demektir. Alkollü olan şarap ile, rakı ile bir alakası yoktur. Kur'an-ı kerimde alkollü şarabın haram olduğu bildiriliyor.
MAİDE - 90
Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar! Muhakkak ki; şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki; (böylece) felâha erersiniz.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
ALLAH(C.C) razı olsun
selametle..
naksibendi kardeşimin yaptıgı açıklama oldukça açık
dua ile..

Açıklama zaten Kur'an ı Kerim'de yapılıyor.Anlayana.!Insan görmek istediğini görür.Din nakil dinidir arkadaşlar.Dinimizde "bence,sence" gibi terimler yoktur.Hatırlatmakta faide görüyorum..Duayla kalınız
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
34- Dolu dolu kadehler
35- Orada ne boş bir söz ve ne de yalan işitirler.
36- Bunlar Rabbinin katından yaptıklarına karşılığı verilenlerdir.
Ahiret yurdunda cehennem azgınlar ve zalimler için bir gözetleme yeri ve barınak olduğuna göre, oradan asla kurtulamayacaklarına ve başka bir yere gidemeyeceklerine göre, müttakiler de buna karşın (Bahçeler ve üzüm bağları) şeklinde simgelenen kurtuluş yerine ve barınağa gideceklerdir. Yüce Allah'ın bunca meyvenin arasından üzümü seçmesi ve onu belirlemesi, Kur'an'ın ilk kez seslendiği o günkü Arap toplumunun, üzümü tanımış olmalarındandır. Ayet metninde yer alan "Kavaib" memeleri büyüyüp tomurcuklanmış genç kızlar "etrab" ise bir yaşta ve aynı güzellikte "Ke'sen dihaka" ise, dolu kadehler demektir.
Burada sıralanan nimetler insanın kavrama yeteneklerine yaklaştırıldıkları için duyu organları ile dış yüzleri kavranabilir somut nimetlerdir. Ama tatlarının gerçek niteliklerine ve bunlarla doyuma ulaşmaya gelince yeryüzü sakinleri bu yeryüzünün kavrama yeteneklerine ve düşünce yapısına bağlı kaldıkları sürece, bunun nasıl olacağını asla kavrayamazlar.
Bir de bu nimetlere ek olarak, kendilerine, vicdanın tadına vardığı ve aklın kavrayabildiği bir atmosfer sağlanmıştır. "Orada ne boş bir söz ve ne de yalan işitirler." Orada yaşadıkları hayat, boş sözlerden ve tartışmanın eşlik ettiği inkarcılıktan korunmuş bir hayattır. Çünkü gerçek, üzerinde tartışmaya ve inkar etmeye ve içinde hiçbir yarar olmayan boş söze yer olmayacak kadar apaçık ortadadır. Bu öyle bir yücelik öyle bir doyumdur ki tam edebiyat yurduna layıktır.
"Bunlar Rabbinin katından yaptıklarına, karşılığı verilenlerdir."
Burada, ifadede güzelliği ve ayette yer alan "ceza" ve "atâ" sözcüklerinin birbirinden ayrılarak sağlanan müzikal ahengi sezebiliyoruz... Nitekim hemen hemen surenin ayet sonu kafiyelerine yerleştirilmiş olan etkiyi de görüyoruz. Zaten bu, tüm cüzde kısaca göze batan apaçık bir olgudur.
RAHMANIN HUZURUNDA
Yukarda sıralanan tüm bu olayların olduğu, soranların birbirlerine sordukları ve bazılarının üzerinde görüş ayrılığına düştükleri o günün sahnelerini tamama erdirmek için surede son sahne gelmektedir Bu sahnede Cebrail (a.s.) ile Melekler Rahmanın huzurunda boyunlarını eğmiş korku içinde saf tutarak ayakta beklemektedirler. O yüce ve heybetli huzurda ancak Rahmanın izin verdiği kimseler konuşabilmektedir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt