Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Namazlarda son oturuşun... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Namazlarda son oturuşun

hükmü nedir?


Son oturuş namazın rükünlerinden birisidir. Terim olarak; iki rekâtlı namazlarda ikinci rekâtın, üç veya dört rekâtlı namazlarda ise üçüncü veya dördüncü rekâtın sonunda ettehıyyâtü'yü okuyacak kadar oturmak demektir.
Rükün; bir ibadet veya akdin esas unsurlarını oluşturan ana bölümüdür. Rükün eksik olunca, ibadet veya akit geçerliliğini kaybeder. Bir satım akdinde icap veya kabulün bulunmaması, namazda rükû veya secdenin terkedilmesi gibi. Namazın rükünleri; başlangıç tekbiri, kıyâm, kırâat, rükû', sücûd ve ka'de–i âhire'de teşehhüd miktarı oturmak olmak üzere altı tanedir. Hanefiler dışındaki fıkıhçıların çoğunluğuna göre, rükû'dan sonra doğrulmak, iki secde arasında oturmak ve namazın sonunda selâm vermek de rükün sayılmıştır. Hanefi mezhebinde, bu son üçü vacip hükmündedir.(1)
Hanefîlere göre, namazların son oturuşunda ettehiyyâtü'yü sonuna kadar okuyacak şekilde oturmak farzdır. Bu kadar süre geçtikten sonra, imamın arkasında namaz kılan kimse imam selâm vermeden önce namazdan ayrılsa, onun namazı tamamlanmış sayılır. Şafi-î ve Hanbelîlere göre, ettehiyyâtü'den sonra "Allahümme salli alâ Muhammed" diyecek kadar daha beklemek rüknün kapsamına girer. Mâlikîlere göre ise, selâm verecek kadar oturmak rükündür. Hanefilere göre, ilk ve son oturuşlarda ettehıyyâtü'yü okumak vacip, "Allâhümme salli" ve "bârik" duâlarını okumak ise sünnettir.(2)
Hanefilerin ka'de–i ahîrenin farz oluşu için dayandıkları delil, Abdullah b. Mes'ud Radıyallahu Anh'ın naklettiği şu hadistir: Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem O'na teşehhüdü açıklarken; "Sen ettehiyyatü'yü okuduğun veya oturduğun zaman, senin namazın tamam olmuştur"(3) buyurmuştur. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem burada namazın tamamlanmasını bir fiile bağlamıştır ki, o da oturmaktır. Ettehiyyâtü okunsun veya okunmasın sonuç değişmez. Çünkü ettehiyyâtü'yü, oturmaksızın okumak meşrû değildir. Kısaca burada asıl olan oturmaktır ve farz olan da budur. İbn Mes'ûd'un naklettiği hadisin haber–i vâhid kabilinden olması farzlığı sabit kılar. Çünkü bu hadis, Kur'an'ın mücmel'ini açıklamış olmaktadır. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem namazların sonunda daima oturmuş, ettehiyyâtü'yü okumuş ve okunmasını ashâbına da emir buyurmuştur.(4) Başka bir hadiste; "Namazı ben nasıl kılıyorsam sizde öylece kılın" buyurulmuştur.(5)
Namazların son oturuşunda "Allâhümme salli" ve "bârik" dualarının okunması hadisle sabittir. Ashab–ı kirâm, Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem'e; "Biz sana nasıl selâm getireceğimizi biliyoruz, fakat nasıl salât getireceğiz? bunu bilmiyoruz" deyince, Allah'ın Elçisi Sallallahu Aleyhi ve Selem bu allâhümme salli ve bârik dualarını, ta'lim buyurdu.(6)
Hanefî ve Hanbelîlere göre teşehhüd duası şöyledir: Abdullah b. Mes'ud Radıyallahu Anh şöyle der: "Allâh'ın Resulu elimi avuçlarının arasına aldı ve bana teşehhüd'ü Kur'an'dan bir sûre öğretir gibi öğretti. Dedi ki: Biriniz namazda oturduğu zaman şöyle desin: "et– Tehiyyâtü lillâhi ve's–salavâtü ve't–tayyibâtu es–selâmu aleyke eyyuhuhe'n–nebiyyu v e rahmetullâhi ve berekâtühü, es–selâmû aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihin. Eşhedü en lâilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve Resûluh"(7)
Namazlarda son oturuş, selâmla tamamlanır ve namaz sona ermiş olur. Hanefîlere göre, namazda iki tarafa selâm vermek farz değil, vacip hükmündedir. Bu yüzden, son oturuşta, teşehhüd miktarı geçtikten sonra, selâm, konuşma, bir hareket veya abdesti bozacak bir hâlin meydana gelmesi gibi yollardan birisiyle namazdan çıkılsa bu yeterli olur. Bu kimse kendi fiili (sun'u) ile namazdan çıkmış bulunur. Delil, Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem'in, Abdullah b. Mes'ud Radıyallahu Anh'a; "Sen teşehhüdü okuduğun veya onu okuyacak kadar oturduğun zaman, namazın tamamlanmış olur"(8) buyurmasıdır. Diğer yandan Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem namazını yanlış kılan sahabiye, namazın doğru kılınma şeklini gösterirken selâm'a yer vermemiştir.(9) Bu duruma göre namaz, sağ tarafa doğru "es–Selâmü" demekle tamamlanmış olur. İlk selâmda "aleyküm ve rahmetullahi" ilâvesiyle ikinci selâm sünnettir. İmam başını sağ ve soluna çevirirken, o taraftaki meleklere, insan ve cinlerden olan müslümanlara selâm vermeye niyet eder.(10) Şafi-î ve Mâlikîlere göre, oturma hâlinde namazdan çıkmak için ilk selâm, Hanbelîlere göre ise, iki selâm farzdır.

HAYIZ HALİNDE BULUNAN KADINA
VERİLEN TALAK (BOŞAMA) GEÇERLİ MİDİR?
Kadını hayız halinde iken veya temizlenince birleştikten sonra yahut da bir temizlik içinde bir sözle birden fazla talâkla boşamaya bid'î talak denir. Sünnet'e aykırı olan bu tür boşamanın haram olduğu ve bunu yapan erkeğin İslâmî hükümlere karşı gelmiş sayılacağı husûsunda İslâm âlimleri arasında ittifak vardır.
İmam Ebû Hanife ve talebelerine göre boşama üç şekilde gerçekleşir:
1) Ahsen,
2)Hasen,
3)Bid'î.
Bunlardan Ahsen (en güzel) ve âile hakkında hayırlı ve elverişli olan talâk, kişinin eşini üç temizlik halinde bir talâk ile boşayıp iddeti bitinceye kadar bırakmasıdır. Hasen yani güzel talâk da, kişinin karısını üç temizlik içinde üç kere boşamasıdır ki, buna "sünnî" talak da denilir. Bid'î talâk da bir sözle üç talâk'ı birden temizlik halinde vermek veya Hayız hâlinde bulunan kadını hayız halinde boşamak veya temizlendikten sonra kendisiyle birleşme vâki olduktan sonra kadını boşamaktır. Bazı fıkıhçılar böyle bir boşamanın geçerli olmayacağını savunsalar da dört mezhep imamı dahil olmak üzere cumhur ulemâya göre böyle bir boşama bid'at ve haram olmakla beraber geçerli bir boşamadır. Yani böyle bir durumda erkek talâk hakkını kullanmış olur ve kadın da boş olur.(11)

KAPORALI SATIŞ YAPMAK
CAİZ MİDİR?
Bir malı satın alan kimsenin satıcıya bedelden bir bölümünü satış gerçekleşirse satış bedelinden düşülmek üzere şayet satış gerçekleşmezse verilen bedelin geri iade edilmemesi üzerine yapılan muameleye kaporalı satış denir.(12)
Müçtehidlerin çoğunluğu "Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selem kaporalı satışı yasaklamıştır"(13) hadisine dayanarak kaporalı satışı caiz görmemişlerdir. Çünkü bu şekilde bir muamelede aldanma, risk ve başkasına ait malı bedelsiz olarak yeme bulunmaktadır. Ancak Ahmed bin Hanbel ve Kadı Şüreyh gibi alimler buna cevaz vermişlerdir.(14) Günümüzde bu şekilde yapılan alış verişler azımsanamayacak kadar çoktur. Şayet böyle bir alış verişin içerisine girmişsek yapmamız gereken şudur; eğer satış gerçekleşirse verilen kaporanın satış bedelinden düşmesi, şayet alış veriş gerçekleşmezse verilen kaporanın iade edilmesidir.

İSLAMDA ERGENLİK ÇAĞININ
YAŞI KAÇTIR?
İnsanın bir emir veya yasakla sorumlu tutulabilmesi için, öncelikle akıllı ve çocukluk devresinden kurtulup bâliğ olması şarttır. İslâm'da "ef'âl–i mükellefîn*, sorumluluk durumunda olan kimselerin yapmaları veya yapmamaları gereken bir takım emir ve yasaklar vardır. Bunlar; farz, vacip, sünnet, müstehab, helâl, mübah, mekruh, haramdır. Müslümanlar da bunlardan bir kısmını yapmakla, bir kısmını da yapmamakla yükümlüdürler. Bu yükümlülükler, büluğ çağı dediğimiz yaşa gelince başlar. Bu nedenle İslâm'ın bülûğ çağı ile
çok yakından ilgisi vardır. Bülûğ çağının başlangıcı, kızlarda dokuz: erkek çocuklarda on iki yaşın bitimidir. Son sınırı ise soğuk iklimlerde veya anormal hallerde erkek ve kızlarda 15 yaştır. Artık erkek ve kız 15 yaşına gelince bülûğa ermiş sayılırlar. Ancak kız veya erkek, bülûğa erme sınırının son yaşlarına gelmeden, uykuda veya uyanıkken ihtilam olurlar, menileri gelir veya kadın ve erkek evlenmeleri halinde biri hamile kalmaya, diğeri de hamile bırakmaya müsait duruma gelirlerse, artık bülûğa ermiş sayılırlar. (15)
Yukarıda saydığımız bülûğa erme sıfatları genellikle kızlarda dokuz, erkeklerde on iki yaşlarında meydana gelir. İklimin sıcak olduğu bölgelerde yetişme daha erken olacağından, bu özellikler daha erken yaşlarda da görülebilir. Bu özelliklerin görüldüğü andan itibaren de İslâmî sorumluluklar başlar. Bu yaşa gelmeyenlere İslâmî sorumluluk yüklenmemiştir.(16)
Şâfi-î ve Hanbelî mezhebinde bülûğ yaşının son sınırı on beş, Mâlikî mezhebinde on sekiz yaş olarak belirlenmiştir. Bülûğ çağına eren kız ve erkek gusül, abdest, namaz, oruç, malî imkânlar müsait ise hac* ve zekât*, erkekler için cuma* ve bayram namazları* gibi vecibeleri, kendi malında tasarruf hakkı ve diğer dinî sorumlulukları yerine getirmek zorundadırlar. Bu yaşa gelen çocuklar, ebeveynlerinin ve büyük kardeşlerinin soyunma odalarına giremezler, aynı cinsten kardeşler bir yatakta yatamazlar, ayrı cinsten nikâhlanmaları yasak olmayan kimselerle yalnız başlarına kalamazlar.



Dipnotlar:
1) Fethul kadir (c1,s210); el Kasani, Bedayi'us sanayi (c1,s105)
2) el–Kasani, Bedayi (c1,s113) 3) Zeylai, Nasbur'raye (c1,s424)
4) Müslim, Salat, 56,60,62; Ebu Davud, salat,178
5) Buhari, ezan, 18 6) Buhari, enbiya,10
7) Buhari, ezan,148; müslim, salat, 56 8) Neylul evtar, (c2,s,298)
9) Neylul evtar, (c,2, s,264) 10) Bedayi (c,1,s,113)
11) İbni abidin, talak 12) İbni mace, ticarat,22
13) Ebu davut, buyu; ibni mace, ticarat
14) İ'lamul muvakkiin (c,3,s400) 15) Mec.madde, 987
16) Tecridi sarih (c,1,s80)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt