Nasıl Bir Namaz?
Nasıl Bir Namaz?
Bildiğiniz gibi -Allah sizi şereflendirsin- Müslüman Kardeşler, nefislerini arındırmak, ruhlarını yenilemek ve ahlaklarını güzelleştirmek için en değerli yol olarak İslamı buldular, akaidlerini onun nurundan aldılar ve susuzluklarını onun feyiz çeşmesinden giderdiler. Hiç şüphesiz sen de biliyorsun ki namazın İslamdaki yeri başın cesetteki yeri gibidir. Namaz, bu dinin direği, esası, rüknü, şiarı, ebedi varlığının görünümü ve en. sürekli sembolüdür.
Öte yandan namaz, gözün nuru, vicdanın huzuru, nefsin neşesi, kalbin mutluluğu ve kul ile Rabbi arasında aracıdır. Namaz sevgi dolu ruhların yüce mertebelere yükselmelerini sağlayan bir basamaktır. İnsanı manevi nimetlere eriştirir, onları cennet bahçelerine ulaştırır, onlara dünyada ve ahirette saadetin kapılarını açar. Namaz tetiği çekenin ruhunu aydınlık kılan bir kurşun yalımıdır. Onun zevkini tadan bilir.
Gözler kapanıp, hareketler son bulduğunda, insanların vücutları yatakta ısınıp her seven sevdiğiyle basbaşa kalınca gece yarısı Ahiret korkusuyla, Rabbinin rahmetini umarak kalkan, huşu İçinde rukü ve secdelere kapanan şu kulun halinden daha tatlı, daha parlak ve daha güzel ne olabilir?
Bak şair ne diyor:
Senin yüzün hürmetine değilse,
Uykusuz kalmak boşuna...
Seni kaybetmekten kaynaklanmıyorsa,
Ağlamalar hep anlamsız...
Ah ey kardeşim, gecenin bu sakin vaktinde huzurda bir an durmak, kalp için bin vaaz dinlemekten daha tesirli, nefisle bin hadis rivayeti dinlemekten daha etkin, ruh için bin konferansa katılmaktan daha anlamlıdır. Dene, göreceksin. İhsanın ölçütünü anlatan Kurân âyeti de bu gerçeği gözler önüne sermektedir:
"Onlar, bundan Önce güzel davranırlardı. Geceleri pekaz uyurlardı. Seherlerde istiğfar ederlerdi." (Zariyat, 51/16,17,18)
Bu ameli işleyenlerin mükafatı kimse tarafından tam anlamıyla tahmin edilemez:
"Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı (nimetler)in saklandığını hiç kimse bilemez.'' (Secde, 32/17)
Onların amelleri de aynı şekilde gizli değil mi? Zaten başkaları gözetlerken yapılan işten bir zevk alınır mı hiç? Aşık sevgilisiyle tüm gözlerden uzak bir şekilde başbâşa kalmadıkça zevkin doruğuna ulaşabilir mi? Yapılan bir iyiliğin karşılığı benzeri bir iyilikten başka ne olabilir?
Anlatıldığına göre Ebulkasım Cüneydi vefatından sonra rüyada görülür. Ona sorarlar:
— Rabbin sana nasıl muamele etti? Cüneyd:
— İşaretler kayboldu, okuduğumuz ibareler anlamını yitirdi, bildiğimiz ilmin hiç bir faydası olmadı, eserlerimiz hep boşa çıktı. Bize yalnızca gece yarısı kıldığımız iki rekat namaz fayda verdi, diye cevap verdi.
Bu durum garibinize gitmesin değerli okuyucular, hiç bir şey kalbe, uzlete çekilip tefekkür dünyasına dalmak kadar fayda vermez. Hİç bir şey nefsi, gece vakti huşu ile kılInan namazdan daha çok temizlemez. Bu namaz kalbi parlatır, günahların pasını giderir, ayıpların kirini temizler, kalbe iman nurunu saçar, göğüsleri yakin İnanışın ferahlığıyla ferahlandırır.
Asrımızda müslümanlar namaz karşısında tavırları ve ona bakış açılarına göre bir kaç sınıftır.
1. Bazıları namaza önem vermez, kılmaz, vaktini geçirir ve ehemmiyetini bilmezler. Onlara namazı hatırlattığında veya cemaatın namaz kılmaya başlayacağı bir yere tesadüf ettiklerinde derhal başlarını çevirirler. Onlar, küçümseyerek yüz çevirdikleri bu ameli basit zannederler. Halbuki o Allah katında değerlidir.
2. Onlardan bazıları da namazı engeller, namaz kılanları küçümser, onlara, gerici, yobaz, aptal vs. gibi isimler takarlar. Bu insanların namaz kılanlara eza ettiklerini, namaz hakkında garip iddialarda bulunduklarını, hayret ve dehşete düşürücü saçma sözlerde bulunduklarını işitirsin. Sanki onlar Allanın şu âyetini hiç duymamışlardır.
"Yazıklar olsun o namazından gafil olanlara..." (Mâûn, 107/4,5)
3. Öte yandan eğer siz, İslam daveti için çalışan, kürsülerde İslami meselelerin savunuculuğunu yapan bazı kişilerin namazı ihmal edip önemini küçümsediklerini duysan şaşkınlıktan dona kalırsın. Sanki Resulullah (s.a.v.) namazın müminlere farz kılındığını ve dinin direği olduğunu bildirmemiş. Sanki onlar Resulullahın şu hadisini hiç işitmemişler:
"Kul ile şirk arasında namazdan başka bir engel yoktur. Kul namazı terkedince Allaha ortak koşmuş olur."
Biz bu insanlara sabahın aydınlığından daha açık, ışıktan daha aydınlık ve güneşten daha belli olan bu gerçeği açıklamaya çalışmayacağız. Ancak Allah’tan hem bizler hem de onlar için, hidayet ve doğru yola ulaşmak için yardım dileyeceğiz. Bu üç sınıftan sonra şimdi biz namaz kılan iki sınıf üzerinde duracağız.
1. Halkın ezici çoğunluğu. Bunlar namazlarını mekanik bir robot gibi kılarlar. Namaz adetini babalarından miras almış, uzun zaman kıldıkları için adet edinmişlerdir. Ne namazın sırlarını bilirler ne de tesirlerini hissederler. Onlar gerekli sözleri söyleyip gerekli hareketleri yaparak namazı sona erdirince farz olan görevlerini yaptıklarını, namazlarını eda ettiklerini, cezadan kurtulup sevaba nail olduklarını zannederler.
Aslında bunların zanlarının doğru bir yanı yoktur. Bu söz ve hareketler namazın yalnızca dış görünümüdür. Namazın ruhu onun anlamını kavramak, namazın dengesi huşu ve direği yaptığı tesiridir.
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur:
"Namaz, huşu, tevazu, dua ve münacattan... oluşur." (Tirmizi, Nesai)
Bu nedenle insanların bir çoğunun namazdan bir fayda elde etmediklerini,namazın onları kötülük ve fenalıklardan uzaklaştırmadığını, görürsün. Ancak eğer namaz mükemmel bir şekilde tamamlanırsa meyvesini verir, nefsi arındırır, kalbi temizler, sahibini günahlardan azad edip haramlardan uzak tutarak korur.
2. Bu sınıf ise namazın manasını anlayanlardır. Ancak bunların sayıları çok azdır. Bunlar namaza ciddiyetle yönelirler ve onu mükemmel şekilde tamamlarlar. Namazlarını huşuyla kılar, düşünür ve huzura varırlar. Namazdan, ibadet zevkini tatmış olarak ayrılırlar. Allaha itaat etmenin huzuru kalbine işlemiş, ruhu Allanın pek nadir, O'nun ilmine ulaşanlara nasib ettiği nuruyla aydınlatılmıştır.
Bir hadiste şöyle buyrulur:
"Bir kişi vaktinde namaz için kalkar, abdestini mükemmel bir şekilde alır, rükuunu, sücudunu huşuyla yaparsa namazı bembeyaz bir görümümle yükselir ve ona şöyle seslenir:
— Senin beni koruduğun gibi Allah da seni korusun.
Bir kişi de namazı vaktini geciktirerek kılar, abdestini güzelce almaz, rükusunu, secdesini ve huşuunu yarım yamalak yaparsa namazı simsiyah bir görünümde yükselir ve ona şöyle seslenir:
— Beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin.
Bu namaz Allahın dilediği yere varınca eski bir elbise gibi buruşur ve sahibinin yüzüne çalınır." (Taberani, el-Evsat)
Bu nedenle namazlar, şekil, fiil, görünüm ve söz bakımından aynı bile olsalar insanların dereceleri ve sevapları farklıdır. Bu nedenle selefi salihin -Allah onlardan razı olsun- kalplerini namaza tam olarak vermeye ve İbadetlerde huşulu olmaya çok önem vermişlerdir. Bundan dolayı müminlerin ilk vasfı şu olmuştur:
"O müminler ki, namazlarında huşu İçindedirler." (Müminun, 23/2)
Bu durumu bilen kardeşler derhal harekete geçerek bu önemli sorunu çözmeye yöneldiler. Bu sorun namazın güzelleştirilmesi sorunuydu. Kardeşler, bu hassasiyetleriyle nefislerini yenilemek ve ruhlarını arındırmak için en kestirme yolu seçtiklerini biliyorlardı.
"Ey inananlar, sabır ve namazla (Allah’tan) yardım İsteyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 2/153)
Ey Müslüman kardeşim. Bu noktayı iyi anla, namazda ihsan derecesine eriş. Ve bil ki bizim aramıza katılmak için atacağın ilk pratik adım namazını güzelleştirmende.
Yazar :Şehit Hasan El Benna