Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

NAKŞİBENDİLİK NEDİR? (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Nakşibendi terbiye okulu, hicri: 791, miladi: 1389 taihinde vefat eden Hace Muhammed Bahauddin Nakşibend Hz.lerinin temel usullerini belirlediği bir manevi terbiye sistemidir. Onun adına nispet edilerek Nakşibendilik diye anılmaktadır.

Bu terbiye yolu ve usûlü, Şahı Nakşibend Hz.leri ile başlamış değildir. Kendisi bu yolun usul, adap ve feyzini önceki büyüklerden almıştır. Bu terbiye yolunun usul ve adabı, silsile yolu ile Hz. Ebu Bekir Sıddıka (r.a) ve ondan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimize ulaşmaktadır. Terbiyenin başında ve merkezinde alemlere rahmet olan Hz. Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bulunmaktadır. Bu terbiye yolunun temel özelliği gizli zikir ve ilahi muhabbetir. Bu zikir ve terbiye yolu, tarih içinde gelen mürşidlerin ismiyle farklı adlarla anılmıştır.

Hz. Ebu Bekir Sıddıktan (r.a.) sonra bu yola Sıddıkiyye ismi verildi. Hz. Beyazidi Bistamîye (k.s) kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra Tayfûriyye ismi verildi. Tayfir, Beyazidi Bistami'nin bir diğer adıdır. Hace Abdulhalik Gücdevani Hz.lerine kadar bu isimle anıldı. Ondan sonra, Hâcegâniyye ismi verildi. Bu yol bu isimle İslam alemine yayıldı, meşhur oldu. Diğer kollardaki isimler zamanla unutuldu. Bu yol, Mevlana Halid Bağdâdiden sonra Nakşibendî Hâlidiyye ismiyle de anılıp yayıldı. Bu gün Anadolumuzda yagın olan kol Halidiyye koludur. Bu yol, günümüzde ŞahI Nakşibend Hz.lerine nispet edilen meşhur ismiyle Nakşibendîlik şeklinde anılmaktadır.

Nakşibend, nakş ile bend kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Bir isim değil sıfattır ancak isim gibi meşhur olmuştur.

Nakş, bir şeyi bir yere nakşetmek, nakış gibi işlemek, hiç çıkmayacak hale getirmek, mühür gibi kazımaktır.

Bend, Farsça bir isim olup, dilimizde hem isim, hem sıfat olarak kullanılmaktadır. isim olarak, bağ, kelepçe, baraj, bent, kemer gibi manalara gelmektedir. Sıfat olarak, sıkıca bağlı, iyice bağlayan, kuvvetlice bağlanmış manalarına gelir.

Kalbe Allah zikrini hiç çıkmayacak şekilde nakış gibi işledikleri ve ondan hiç kopmadıkları için, gizli zikir sahiplerine Nakşibendi denmiştir.

Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini anlama ve yaşama şeklidir. İnsanı terbiye için kurulmuştur. Tarikatlar terbiye için tercih ettikleri usullere ve zikirlere göre farklı adlarla anılmışlardır. Tasavvufun kaynağı, doğunun felsefesi, batının batıl dinleri değil, Kur'an ve sünnettir.

Bütün manevi terbiye yollarına kısaca tasavvuf denir.

Nakşibendi terbiyesi, gizli zikir usulü üzerine kurulmuştur. Bu usulü benimseyen büyük veliler tarafından geliştirilerek günümüze kadar gelmiştir. Bu usul ve adaplar bizzat Kur'an ayetlerinden, rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin sünnetinden ve O'nun şerefli ashabının (r.anhüm) hallerinden alınmıştır. Her şeyi ile Kur'an ve sünnete bağlıdır. Bu yolun usul ve adapları, Kur'an ve sünnette ya açıkca belirtilmiş, ya da işaret, delalet ve sükût yoluyla kabul edilmiştir. Yani, İslamın ruhuna uymayan hiçbir şey yoktur.

Fakihler nasıl fıkıh alananda içtihat yapma yetkisine sahiplerse kâmil mürşidler de, ahlak ve terbiye alanında içtihat etme, yeni usuller belirleme yetkisine sahiptirler.

Bu terbiye sistemi yeni bir din değildir; dinin ahlak derslerini talim ve tatbik eden bir okuldur. Hedefi, insanı güzel ahlaka ve Allah rızasına ulaştırmaktır. Metodu, muhabbetle kalpleri Yüce Allaha bağlamaktır Temel usulü gizli, zikir, toplu zikir, muhabbet, sohbet, rabıta, teveccüh, tasarruf, hizmet ve edeple nefsin çirkin sıfatlarını ıslah etmektir.Dinimizin bize öğrettiği amel ve edepler iki kısımda özetlenebilir:

1) Zahiri Hâller: Vücudumuzun dış azaları ile yaptığı bütün ibadetleri içine alır. Yeme içme, temizlik, alış-veriş, aile hukuku gibi vazifeler de bu kısma girer. Bu vazife ve edepler fıkıh kitaplarında anlatılmaktadır. Hangi vazifeyi yapıyorsak, onunla ilgili ilahi emri ve edebi öğrenmemiz gerekir.

2) Batıni Hâller: Kalbin gafletten uyanması ve zikirle ihya edilmesi, nefsin manevi hastalıklardan arındırılması, ruhun ilahi huzura yükselmesi, böylece insanın ilahi nur, ilim, aşk, edep ve güzel ahlaka ulaşmasıdır. Zahiren ve batınen terbiye olan insanın elde edeceği en büyük inmet güzel kulluktur. Bu hale kısaca ihsan mertebesi denir. İhsanı yukarıda tarif ettik. Bu yol herkese açıktır. Bütün insanlar bu edeplere ve nimetlere davet edilmiştir.

Zâhirî ve bâtınî edepleri koruyan kimse ihsan mertebesini elde eder. Bu mertebeyi elde eden kimse Yüce Allah tarafından sevilir, O'nun huzurunda kabul görür. Kalbi ilahi sevgi, huşu, haya ve haşyet ile dolar.

Bu bölüm Semerkand Yayınları - Arifler Yolunun Edepleri - S. Muhammed Saki Haşimî - Sayfa : 24- 27 den alınmıştır.
 

Tugbis

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2006
Mesajlar
679
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Hollanda (Kastamonlu)
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

BIZIMPE PAYLASTIGINIZ ICIN TESEKKURLER :) GERCEKTEN COK TESEKKUR EDERIM ALLAH RAZI OLSUN SIZDEN

DUALARDA BULUSMAK UZERE. :)
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

Nakşibendiye Tarikatı silsilesi, üç koldan Hz. Peygamber'e kadar ulaştırılır:

Hz. Muhammed (s.a.s)'den başlayan ilk kol:

Hz. Ali (r.a) .......... (ö. 40/660)

İmam Hüseyin (r.a). (ö. 60/680)

Zeynel-Abidin ....... (ö. 75/694)

İmam Muhammed Bakır .......... (ö. 114/732-33)

Diğer bir kol:

Hz. Ebûbekir (r.a) .. (ö. 13/634)

Selman Farisî (r.a) .. (ö. 35/655)

Kasım b. Muhammed (r.a) ....... (ö. 102/720-21)

Her iki kol da İmam Cafer Sadık'da birleşir ............... (ö. 148/765)

Ebû Yezid Bistâmî (ö. 261/875)

Ebû Hasan Harkanî ................ (ö. 419/1028-29)

Üçüncü kol:

Hz. Ali (r.a) .......... (ö. 40/660)

Hasan Basrî (r.a) (ö.110/728-29)

Habib A'cemî ....... (ö. 150/767)

Dâvud Tâî ...... (ö. 184/800-801)

Ma'rûf el-Kerhî ..... (ö. 200/815)

Sırriyü's-Sakatî .. .. (ö. 253/367)

Cüneyd-i Bağdâdî .. (ö. 298/910)

Ebû Ali Rudbârî ... ........... .....

Ebû Ali Kâtib .... .. (ö. 321/933)

Ebû Osmân Mağribî (ö. 373/983)

Ebû Kasım Kürkânî (ö. 450/1058)

Her iki kol da Ebû Ali Ferâmedi'de birleşir (ö. 477/1084-85).

Bundan sonra silsile şöyle devâm eder:

Yûsuf Hemedânî (ö. 535/1140-41)

Abdulhâlik Gücduvânî ........ (ö. 617/1220-21)

Hoca Ârif Rivgerî (ö. 649/1251)

Mahmud İncir Faşnevî ........ (ö. 670/1271)

Ali Râmitenî (Azizan) ....... . (ö. 705/1305, 715/1315)

Muhammed Baba Semmâsî .. (ö. 740/1339)

Seyyid Emir Külâl (ö. 777/1375)

Bahaeddin Nakşibend .......... (ö. 791/1389)

Muhammed Alâeddin Attâr. (ö. 802/1399)

Mevlânâ Ya'kub Çerhî ........ (ö. 847/1443)

Ubeydullah Taşkendî .......... (ö. 895/1490)

Muhammed Parsa ..... ........ (ö. 922/1516-17)

Derviş Muhammed (ö. 970/1562)

Hacegî Emkenegi (ö. 1008/1599)

Muhammed Baki Billah ...... (ö. 1014/1605)

İmam Rabbânî ... (ö. 1034/1625)

Muhammed Ma'sum ........... (ö. 1098/1687)

M. Seyfeddin Fârukî ............ (ö.1100/ 1689)

Muhammed Bedvânî ........... (ö. 1135/1723)

Şemseddin Habibullah ........ (ö. 1195/1781)

Abdullah Dehlevî ..... ......... (ö. 1240/1824-25)

Mevlânâ Hâlid Bağdâdî ....... (ö. 1242/1826)
 

makinaci06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
966
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

evet bende yavaş yavaş öğreniyorum.hepinizden Allah razı olsun:D:D
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

Nakşibendilik

Nakşibendiler, Hz. Peygamber (sav)’den başlamak üzere sayıları otuzu geçen (azizler)’in sözde birbirlerine devretmesiyle bu tarikatın günümüze kadar geldiğine inanmakta ve bunları “Sadat” (pirlerimiz, efendilerimiz) diye anmaktadırlar. Onların meydana getirdiği bu hiyerarşik zincirde “Silsie-i Sadat” ismini vermektedir. Ayrıca nakşiler arasında bu zincire “silsile-i tuz-zeheb” (yani altın gerdanlık) da denir.

Nakşibendilerin Silsile-i Sadat’ı:

1- Hz. Ebu Bekir-ü Sıddık (ra): Fil olayından sonra M. 573 yılında doğdu. İlk Müslüman olanlardandır. Büyük olayların hemen hepsinde Resulullah (sav) yanında yerini aldı. İki yıldan fazla Hilafet makamında kaldı. M. 634 tarihinde 63 yaşında vefat etti. Ancak onun zamanında Nakşibendilik ve rabıta şöyle dursun tasavvuf ve tarikat kavramlarının esamisi bile yoktu. Bu nedenle Hz. Ebu Bekir (ra)’ın haşa rabıta yapmış olduğunu ileri sürmek bunu kanıtlamaya kalkışmaktan daha korkunç bir çelişkidir.

2- Selman Faris-i (ra): Pers kökenlidir ve ilk adı Möbeh’dir. Mecusi bir ailenin çocuğu olarak İstihan’da dünyaya geldi. Doğum tarihi bilinmemektedir. M. 856 yılında Hz. Ömer (ra) döneminde Medain valiliğine tayin edilen Selman (ra) burada vefat etti.

Büyüyünce Hıristiyanlığı seçti, hayatında bir dizi olaylar yaşadıktan sonra zulme uğrayacak Mekke’de köle olarak birine satıldı. Daha sonra Medine’ye satıldı. Orada Resulullah (sav) ile tanıştı ve Müslüman oldu. İlerlemiş yaşına rağmen çok kısa sürede mükemmel Arapça öğrendi. Hz. Peygamberden 82 hadis rivayet etti. Ne var ki, o da Hz. Ebu Bekir (ra)’ın çağdaşıdır ve dolayısıyla en az onun kadar rabıtadan münezzeh biridir.

3- Kasım b. Muhammed (ra): Hz. Ebu Bekir (ra)’ın torunu “Tabiin” ulularından ve yedi hukukçulardan biridir. Hz. Osman döneminde M. 653 tarihinde doğdu. M. 721 veya M. 725 yılında Mekke ve Medine arasında El-Hudeyd denilen yerde vefat etti. Onun zamanında tasavvuf sözcüğü ile Arap sözlüğüne girmiş değildir. Bütün hayatıyla ilgili en ince ayrıntılar kayıtlara geçmiştir ve onun mistik bir yaşam sürdüğüne dair elimizde bir kayıt yoktur.

4- İmam Cafer’ul sadık (ra): Hz. Alinin oğlu Hz. Hüseyin, onun oğlu İmam Zeynel Abidin, onun oğlu İmam Muhammed Bopir’in oğludur. M. 702 iki yılında doğdu M. 765 yılında Medine’de vefat etti. Şiilerin 6. imamıdır. Ebu Hanife ile haşır neşir olmuş, Kur’an ve Sünnet çizgisinden sapmamış, dolayısıyla onunda tasavvufla yada tarikatla herhangi bir ilişkisinin olmayacağı gayet açıktır.

5- Ebu Yezid-i (Beyazıt) Bestami: Ebu Yezid M. 803 yılında Bestam’da doğdu. Burası Hazar denizi sahillerinde bir yerdir. Ölüm tarihi M. 874’tür.

Nakşibendiler bu şahsın “Üveysi” olduğunu, yani, İmam Cafer’ul Sadık’ın ruhaniyetinden feyiz alarak velilik makamına yükseldiğini ileri sürmekte ve onun ruhaniler zincirinde 5. halkayı oluşturduğuna inanmaktadır. Halbuki Bestami İmam cafer’ul Sadık (ra)’dan 40 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Bestami’nin Ebu Ali es Sindi ile haşır neşir olduktan sonra fıkhı bırakıp ve Budizm’den etkilenerek patanjolist bir inanca saptığı sanılmaktadır. Kendisinden 40 yıl sonra doğduğu bir kişiden feyiz aldığını ileri süren mitolojik hikayeye bakılacak olursa ta baştan sapma gösterilmiş olmasına rağmen bu zatın da bugünkü nakşilerin yaptığı rabıtaya benzer bir ibadet yaptığına dair bir kanıt yoktur.

6- Eb’ul Hasan el Kharagan: Bu zat da Bestam’lıdır. Nakşibendiler, bu zatın Beyazıt Bestami’nin çağında yaşamadığı halde onun ruhaniyetinden feyiz olarak velilik makamına eriştiğine inanmaktadırlar. Onunla rabıta yaptığına dair bir kanıt yoktur.

7- Eb’ul Ali Fermandi: 1085 yılında Tus kentinde ölen Fermandi, Horasan’da yetiştiği için Hint-İran’dan etkilenmiştir. Onun tasavvuf eğiliminden Gazali de etkilenmiştir.

8- Yusuf Hemedani: İran’ın Heme’den halkındandır. Pers kökenlidir. 1140 tarihinde ölmüştür. Rabıta yaptığına dair bir kanıt yoktur.

9- Abdulhalıg-i Gonjduvoni: Türk asıllıdır. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1179 yılında Gonjduvani’de öldü. Nitekim “Kelimat-ı Semaniye” adı altında bilinen tarikatın kuralları olarak Nakşibendiler tarafından benimsenmiş bulunan Farsça on bir kavramdan sekizinin bizzat bu şahıs tarafından öngörüldüğü söylenmektedir. Nakşibendiler de bunu itiraf etmektedir. Ne yazık ki, rabıta hakkında bir şey bilmiş yada söylemiş olsaydı, tıpkı Kelimat-ı Semaniye gibi kuşaktan kuşağa bir birlerine nakledecek ve davalarını kanıtlamada kullanacaklardı.

10-Arifi Rivegeri: Buharal’ı bir Türk’tür. 1209’da öldü. Hayatı hakkında herhangi bir malumat yoktur.

11-Mahmud-i İnjirfağnevi: Buhara’lıdır. 1315 tarihinde ölen Fağnevi sesli zikir yaptığı için sorgulanmıştır.

12-Aliy’yi Ramiteni: Buhara’nın Ramiten köyünde doğdu. Türk asıllıdır. Yazmış olduğu bir kitapta Kuran çizgisinden sapmadığı görülmektedir. Ama nakşiler onu da halkadan sayarlar. Rabıta yaptığına dair bir delile rastlanmaktadır.

13-Muhammed Baba Semasi: Buhara’lıdır. Türk asıllıdır. Romata, onu kendi yerine şehy tayin ettiği söylenmektedir. 1354 yılında Buhara’nın Semmas köyünde öldü. Semmas’inin rabıtadan söz ettiğine dair nakşilerin de elinde delil yoktur.

14-Emir Kullol: 1370 tarihinde Buhara’nın Suhari kasabasında öldü.

15-Muhammed Bahauddin Buhari: 1318-1389 Nakşibendi tarikatının kurucusudur. Türk asıllıdır. O da Buhara’da doğmuş büyümüştür. Nakşibendiliğe “üveysilik” anlayışının bu şahıstan itibaren yerleştiği sanılmaktadır. Üveysilik; bir şeyhin kendinden önce yaşamış ve ölmüş olan bir ruhaniden “feyiz alarak” yani metafizik bir ilişkiyle ondan bir takım bilgiler edinerek yetişmesi ve ermesidir.

Şahı Nakşibend ünvanıyla anılan Muhammed Buhari’den sonra tarikat bu kez “Nakşibendiye” adını aldı. Daha önce “Huvaceganiyye” olarak anılıyordu.

16-Alauddin-i Atar: O da Buhara’lı bir Türk’tür. Nakşibendinin öğrencisi ve damadıdır. Ölüm tarihi 1400’tür.

Dikkat edilecek olursa Şahı Nakşibendi’ye kadarki 15 kişi, birbirlerini hiç görmemişlerdir. Bu zamana kadar tarikatın belli bir kuralı yoktur. Hele hele rabıtadan söz eden dahi olmamıştır.

17-Yakub-i Çarkhi: Afganistan’ın Gozne civarında dünyaya geldi. Türk kökenlidir. İslam diyarlarını dolaştıktan sonra Buhara’ya dönerek Alauddin Attar’la haşır neşir oldu. Nakşi ruhanileri arasında rabıtadan ilk söz eden bu şahıstır. 1447 yılında ölmüştür.

18-Nasirüddin Ubeydullah Ahrar: 1403’de Taşkent’te doğdu. O da konuşma yazmada hocası gibi Fars dilini kullandı. Türk kökenli olma ihtimali yüksektir. 1490 yılında Semerkand’ta öldü. Siyasiler üzerinde çok büyük bir nüfuzu vardı. Onun öğrencilerden olan Haydar Baba, Kanuni döneminde Eyüp camiine adeta yerleşerek halkın vicdanını mistik doğrultuda yönlendirmeye çalışmış, Hint-İran kaynaklı Türkistan tasavvufun Osmanlı toplumuna yerleşmesinde büyük rol oynamıştır.

19-Kadı Muhammed Zahid Bedakhski: Semerkand’lıdır. Ve Türk asıllıdır. 1529 tarihinde Semerkand’ın Hisar yakınlarında 1529 tarihinde öldü.

20-Derviş Muhammed Semer-kand-i: Bu da Semerkand’lıdır. Rabıtaya ilişkin bir şey söylenmemiştir.

21-Muhammed Khuvajegiyi Ekmenegi: 1512 Buhara’nın İmkene kasabasında doğdu, 1599’da öldü. Nakşibendiliğin Hindistan’da yayılmasında büyük etkisi oldu.

22-Muhammed Bagıy Billah: 1563 tarihinde Kabil’de doğdu. Türk kökenli olma ihtimali büyüktür. Rabbani’yi yetiştirendir ve de 1603’de ölmüştür.

23-Ahmed Farugıy: Hint kökenlidir. 1563 yılında Serhend’te doğan bu zat, 1624 yılında yine serhend’te öldü.

Bütün Nakşibendiler tarafından “İmamı Rabbani” olarak anılır ve onun ikinci binin Müceddidi (yenileyicisi) olduğuna inanılır. Nakşilerin piri sayılan Muhammed Buhari’den onun zamanına kadar “Ahraniye” olarak isim alan nakşilik, Ahmed Farugıy’den sonra “Muceddidiye” adını aldı, ta ki, yaklaşık iki yüzyıl sonra Halid Bağdadi ile birlikte “Halidiyye” olarak yeni bir isim aldı. Rabbani 187 sayılı mektubunda rabıtaya çok kısa olarak şu sözlerle dokunmaktadır.

Hace Eşrefi Kabiliye. Bu mektup, ulaştırıcı yolların en kısası olan rabıtanın açıklanmasına ve Müridi için rabıtanın zikirden daha üstün olduğuna ilişkindir.

Bu ifadeye göre:

a) Allah (cc)’a ulaşmak için izlenecek yolların en kısa olanı rabıtadır.

b) Rabıta yapmak (yani şeyhin şeklini zihninde canlandırmak) Allah (cc)’ı anmaktan daha üstündür.

Mektubun devamında Rabbani rabıta ile ilgili olarak üç şey daha söylemektedir.

§ Şeyh ile Mürid arasında fayda vermek ve faydalanmak için rabıta bir araçtır.

§ Mürid bir öncü tarafından en büyük mutluluğa eriştirilinceye kadar, rabıtadan başka onun izleyebileceği daha kısa bir yolu yoktur.

§ “Pirin gölgesinin bile Allah (cc)’ı zikretmekten daha üstün olduğu” ifade edilmektedir.

24-Muhammed Ma’sum Farugıly: Rabbani’nin oğludur. 1599-1688 tarihleri arasında yaşamıştır.

25-Seyfuddin Farugiy: 1630-1696 İmam Rabbani’nin torunudur. O da babası gibi rabıta üzerinde durmadı.

26-Nur Muhammed Bedevani: Hintlidir. 1722 yılında öldü. Rabıtaya önem verdiğine dair bir kanıt yoktur.

27-Şesuddin Habidullah Mirza Mahzar Coni-Conan: 1699-1781 yıllarında yaşadı. Hint kökenlidir. Et yemeği ve bitkilerle yaşadığı söylenir. Yaşantısı Hz. Peygamberden çok Buda’nınkine benzerdi. Buna rağmen o da rabıtaya önem vermedi.

28-Gullam Ali Abdullah-ı Dehlevi: 1745-1824 yıllarında Hindistan’ın Pencap kentinde doğdu. Cihanabad (Yeni Delhi)’de öldü.

29-Halid Bağdadi: 1778-1826 yıllarında Bağdat ve civarında yaşadı. Bütün medrese ilimlerini öğrendi bir ara Bağdat ve Süleymaniye’de ders verdi ise de Osmanlı İslam Devletinin en buhranlı olduğu dönemde 1810 yılında Yeni Delhiy’e gitti. Abdullah-ı Dehlevi’den ders aldı. Daha sonra Bağdat’ta ünlü divanını bu seyahatten sonra yazmıştır. Rabıta ve yapılışı bu ruhani ile Müslümanların gündemine girdiği kanaati kesindir. Osmanlı İslam devletinin o gün içinde bulunduğu buhranlı durumdan kurtarmak için çalışacağına o kötü durumdan istifade ederek nüfusunu ve yeni getirdiği mistik ruhani din anlayışını yaymaya çalıştı. Çünkü Osmanlı İslam devleti hem içerde hem dışarıda düşmanlarla ve isyancılarla boğuşuyordu.

1812 Mehmet Ali Paşa Vahhabilerle, 1813’de Hurşit Paşa Korayorgi’ye karşı Belgrad üzerine gönderilmişti. Mora isyanının ardından Fener patriğinin idam edilmesi, 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılması, Nevarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarının 1827’de yakılışı, Osmanlı Rus savaşı ve Edirne’nin 1829’da Ruslar tarafından işgali, Fransızların 1830’da Cezayir’e girmesi ve Mısır valisi Mehmed Ali Paşa ordularının 1832 de Kütahya’ya kadar ilerlemesi ile devletin temelleri adeta çatırdıyordu. İşte tam bu sırada siyasi hiçbir amacı olmayan Halidi Bağdadi’nin Hindistan’dan getirdiği patonjolist fantezileri vahhabiliğin yayılmaması ve halka bir nevi huzur vermesi için yönetim tarafından desteklendi ve 10 yıl gibi kısa bir zamanda ülkenin her tarafına yayıldı.

30-Taha-i Hakkâri (Nehrili Seyyid Taha): Ölümü 1853 Şemdinli kasabasındandır. 11. Abdülhamit zamanında Mebusun Meclisinde bulundu. Oğlu Ubeydullah da önemli mevkilere geldi.

31-Sıbğatullah Arvasi: 1870 yılında öldü. Bitlis millet vekili Kamnon İnan’ın dedesidir.

32-Abdülhakim Arvasi: Taha’nın halifelerinden olan büyük babası Fehim’den el alarak şeyhlik postuna oturmuştur. Soyadı kanunu çıkınca Uçışık soyadını aldı.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

Nakşibendilik

Nakşibendiler, Hz. Peygamber (sav)’den başlamak üzere sayıları otuzu geçen (azizler)’in sözde birbirlerine devretmesiyle bu tarikatın günümüze kadar geldiğine inanmakta ve bunları “Sadat” (pirlerimiz, efendilerimiz) diye anmaktadırlar. Onların meydana getirdiği bu hiyerarşik zincirde “Silsie-i Sadat” ismini vermektedir. Ayrıca nakşiler arasında bu zincire “silsile-i tuz-zeheb” (yani altın gerdanlık) da denir.

Nakşibendilerin Silsile-i Sadat’ı:

1- Hz. Ebu Bekir-ü Sıddık (ra): Fil olayından sonra M. 573 yılında doğdu. İlk Müslüman olanlardandır. Büyük olayların hemen hepsinde Resulullah (sav) yanında yerini aldı. İki yıldan fazla Hilafet makamında kaldı. M. 634 tarihinde 63 yaşında vefat etti. Ancak onun zamanında Nakşibendilik ve rabıta şöyle dursun tasavvuf ve tarikat kavramlarının esamisi bile yoktu. Bu nedenle Hz. Ebu Bekir (ra)’ın haşa rabıta yapmış olduğunu ileri sürmek bunu kanıtlamaya kalkışmaktan daha korkunç bir çelişkidir.

2- Selman Faris-i (ra): Pers kökenlidir ve ilk adı Möbeh’dir. Mecusi bir ailenin çocuğu olarak İstihan’da dünyaya geldi. Doğum tarihi bilinmemektedir. M. 856 yılında Hz. Ömer (ra) döneminde Medain valiliğine tayin edilen Selman (ra) burada vefat etti.

Büyüyünce Hıristiyanlığı seçti, hayatında bir dizi olaylar yaşadıktan sonra zulme uğrayacak Mekke’de köle olarak birine satıldı. Daha sonra Medine’ye satıldı. Orada Resulullah (sav) ile tanıştı ve Müslüman oldu. İlerlemiş yaşına rağmen çok kısa sürede mükemmel Arapça öğrendi. Hz. Peygamberden 82 hadis rivayet etti. Ne var ki, o da Hz. Ebu Bekir (ra)’ın çağdaşıdır ve dolayısıyla en az onun kadar rabıtadan münezzeh biridir.

3- Kasım b. Muhammed (ra): Hz. Ebu Bekir (ra)’ın torunu “Tabiin” ulularından ve yedi hukukçulardan biridir. Hz. Osman döneminde M. 653 tarihinde doğdu. M. 721 veya M. 725 yılında Mekke ve Medine arasında El-Hudeyd denilen yerde vefat etti. Onun zamanında tasavvuf sözcüğü ile Arap sözlüğüne girmiş değildir. Bütün hayatıyla ilgili en ince ayrıntılar kayıtlara geçmiştir ve onun mistik bir yaşam sürdüğüne dair elimizde bir kayıt yoktur.

4- İmam Cafer’ul sadık (ra): Hz. Alinin oğlu Hz. Hüseyin, onun oğlu İmam Zeynel Abidin, onun oğlu İmam Muhammed Bopir’in oğludur. M. 702 iki yılında doğdu M. 765 yılında Medine’de vefat etti. Şiilerin 6. imamıdır. Ebu Hanife ile haşır neşir olmuş, Kur’an ve Sünnet çizgisinden sapmamış, dolayısıyla onunda tasavvufla yada tarikatla herhangi bir ilişkisinin olmayacağı gayet açıktır.

5- Ebu Yezid-i (Beyazıt) Bestami: Ebu Yezid M. 803 yılında Bestam’da doğdu. Burası Hazar denizi sahillerinde bir yerdir. Ölüm tarihi M. 874’tür.

Nakşibendiler bu şahsın “Üveysi” olduğunu, yani, İmam Cafer’ul Sadık’ın ruhaniyetinden feyiz alarak velilik makamına yükseldiğini ileri sürmekte ve onun ruhaniler zincirinde 5. halkayı oluşturduğuna inanmaktadır. Halbuki Bestami İmam cafer’ul Sadık (ra)’dan 40 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Bestami’nin Ebu Ali es Sindi ile haşır neşir olduktan sonra fıkhı bırakıp ve Budizm’den etkilenerek patanjolist bir inanca saptığı sanılmaktadır. Kendisinden 40 yıl sonra doğduğu bir kişiden feyiz aldığını ileri süren mitolojik hikayeye bakılacak olursa ta baştan sapma gösterilmiş olmasına rağmen bu zatın da bugünkü nakşilerin yaptığı rabıtaya benzer bir ibadet yaptığına dair bir kanıt yoktur.

6- Eb’ul Hasan el Kharagan: Bu zat da Bestam’lıdır. Nakşibendiler, bu zatın Beyazıt Bestami’nin çağında yaşamadığı halde onun ruhaniyetinden feyiz olarak velilik makamına eriştiğine inanmaktadırlar. Onunla rabıta yaptığına dair bir kanıt yoktur.

7- Eb’ul Ali Fermandi: 1085 yılında Tus kentinde ölen Fermandi, Horasan’da yetiştiği için Hint-İran’dan etkilenmiştir. Onun tasavvuf eğiliminden Gazali de etkilenmiştir.

8- Yusuf Hemedani: İran’ın Heme’den halkındandır. Pers kökenlidir. 1140 tarihinde ölmüştür. Rabıta yaptığına dair bir kanıt yoktur.

9- Abdulhalıg-i Gonjduvoni: Türk asıllıdır. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1179 yılında Gonjduvani’de öldü. Nitekim “Kelimat-ı Semaniye” adı altında bilinen tarikatın kuralları olarak Nakşibendiler tarafından benimsenmiş bulunan Farsça on bir kavramdan sekizinin bizzat bu şahıs tarafından öngörüldüğü söylenmektedir. Nakşibendiler de bunu itiraf etmektedir. Ne yazık ki, rabıta hakkında bir şey bilmiş yada söylemiş olsaydı, tıpkı Kelimat-ı Semaniye gibi kuşaktan kuşağa bir birlerine nakledecek ve davalarını kanıtlamada kullanacaklardı.

10-Arifi Rivegeri: Buharal’ı bir Türk’tür. 1209’da öldü. Hayatı hakkında herhangi bir malumat yoktur.

11-Mahmud-i İnjirfağnevi: Buhara’lıdır. 1315 tarihinde ölen Fağnevi sesli zikir yaptığı için sorgulanmıştır.

12-Aliy’yi Ramiteni: Buhara’nın Ramiten köyünde doğdu. Türk asıllıdır. Yazmış olduğu bir kitapta Kuran çizgisinden sapmadığı görülmektedir. Ama nakşiler onu da halkadan sayarlar. Rabıta yaptığına dair bir delile rastlanmaktadır.

13-Muhammed Baba Semasi: Buhara’lıdır. Türk asıllıdır. Romata, onu kendi yerine şehy tayin ettiği söylenmektedir. 1354 yılında Buhara’nın Semmas köyünde öldü. Semmas’inin rabıtadan söz ettiğine dair nakşilerin de elinde delil yoktur.

14-Emir Kullol: 1370 tarihinde Buhara’nın Suhari kasabasında öldü.

15-Muhammed Bahauddin Buhari: 1318-1389 Nakşibendi tarikatının kurucusudur. Türk asıllıdır. O da Buhara’da doğmuş büyümüştür. Nakşibendiliğe “üveysilik” anlayışının bu şahıstan itibaren yerleştiği sanılmaktadır. Üveysilik; bir şeyhin kendinden önce yaşamış ve ölmüş olan bir ruhaniden “feyiz alarak” yani metafizik bir ilişkiyle ondan bir takım bilgiler edinerek yetişmesi ve ermesidir.

Şahı Nakşibend ünvanıyla anılan Muhammed Buhari’den sonra tarikat bu kez “Nakşibendiye” adını aldı. Daha önce “Huvaceganiyye” olarak anılıyordu.

16-Alauddin-i Atar: O da Buhara’lı bir Türk’tür. Nakşibendinin öğrencisi ve damadıdır. Ölüm tarihi 1400’tür.

Dikkat edilecek olursa Şahı Nakşibendi’ye kadarki 15 kişi, birbirlerini hiç görmemişlerdir. Bu zamana kadar tarikatın belli bir kuralı yoktur. Hele hele rabıtadan söz eden dahi olmamıştır.

17-Yakub-i Çarkhi: Afganistan’ın Gozne civarında dünyaya geldi. Türk kökenlidir. İslam diyarlarını dolaştıktan sonra Buhara’ya dönerek Alauddin Attar’la haşır neşir oldu. Nakşi ruhanileri arasında rabıtadan ilk söz eden bu şahıstır. 1447 yılında ölmüştür.

18-Nasirüddin Ubeydullah Ahrar: 1403’de Taşkent’te doğdu. O da konuşma yazmada hocası gibi Fars dilini kullandı. Türk kökenli olma ihtimali yüksektir. 1490 yılında Semerkand’ta öldü. Siyasiler üzerinde çok büyük bir nüfuzu vardı. Onun öğrencilerden olan Haydar Baba, Kanuni döneminde Eyüp camiine adeta yerleşerek halkın vicdanını mistik doğrultuda yönlendirmeye çalışmış, Hint-İran kaynaklı Türkistan tasavvufun Osmanlı toplumuna yerleşmesinde büyük rol oynamıştır.

19-Kadı Muhammed Zahid Bedakhski: Semerkand’lıdır. Ve Türk asıllıdır. 1529 tarihinde Semerkand’ın Hisar yakınlarında 1529 tarihinde öldü.

20-Derviş Muhammed Semer-kand-i: Bu da Semerkand’lıdır. Rabıtaya ilişkin bir şey söylenmemiştir.

21-Muhammed Khuvajegiyi Ekmenegi: 1512 Buhara’nın İmkene kasabasında doğdu, 1599’da öldü. Nakşibendiliğin Hindistan’da yayılmasında büyük etkisi oldu.

22-Muhammed Bagıy Billah: 1563 tarihinde Kabil’de doğdu. Türk kökenli olma ihtimali büyüktür. Rabbani’yi yetiştirendir ve de 1603’de ölmüştür.

23-Ahmed Farugıy: Hint kökenlidir. 1563 yılında Serhend’te doğan bu zat, 1624 yılında yine serhend’te öldü.

Bütün Nakşibendiler tarafından “İmamı Rabbani” olarak anılır ve onun ikinci binin Müceddidi (yenileyicisi) olduğuna inanılır. Nakşilerin piri sayılan Muhammed Buhari’den onun zamanına kadar “Ahraniye” olarak isim alan nakşilik, Ahmed Farugıy’den sonra “Muceddidiye” adını aldı, ta ki, yaklaşık iki yüzyıl sonra Halid Bağdadi ile birlikte “Halidiyye” olarak yeni bir isim aldı. Rabbani 187 sayılı mektubunda rabıtaya çok kısa olarak şu sözlerle dokunmaktadır.

Hace Eşrefi Kabiliye. Bu mektup, ulaştırıcı yolların en kısası olan rabıtanın açıklanmasına ve Müridi için rabıtanın zikirden daha üstün olduğuna ilişkindir.

Bu ifadeye göre:

a) Allah (cc)’a ulaşmak için izlenecek yolların en kısa olanı rabıtadır.

b) Rabıta yapmak (yani şeyhin şeklini zihninde canlandırmak) Allah (cc)’ı anmaktan daha üstündür.

Mektubun devamında Rabbani rabıta ile ilgili olarak üç şey daha söylemektedir.

§ Şeyh ile Mürid arasında fayda vermek ve faydalanmak için rabıta bir araçtır.

§ Mürid bir öncü tarafından en büyük mutluluğa eriştirilinceye kadar, rabıtadan başka onun izleyebileceği daha kısa bir yolu yoktur.

§ “Pirin gölgesinin bile Allah (cc)’ı zikretmekten daha üstün olduğu” ifade edilmektedir.

24-Muhammed Ma’sum Farugıly: Rabbani’nin oğludur. 1599-1688 tarihleri arasında yaşamıştır.

25-Seyfuddin Farugiy: 1630-1696 İmam Rabbani’nin torunudur. O da babası gibi rabıta üzerinde durmadı.

26-Nur Muhammed Bedevani: Hintlidir. 1722 yılında öldü. Rabıtaya önem verdiğine dair bir kanıt yoktur.

27-Şesuddin Habidullah Mirza Mahzar Coni-Conan: 1699-1781 yıllarında yaşadı. Hint kökenlidir. Et yemeği ve bitkilerle yaşadığı söylenir. Yaşantısı Hz. Peygamberden çok Buda’nınkine benzerdi. Buna rağmen o da rabıtaya önem vermedi.

28-Gullam Ali Abdullah-ı Dehlevi: 1745-1824 yıllarında Hindistan’ın Pencap kentinde doğdu. Cihanabad (Yeni Delhi)’de öldü.

29-Halid Bağdadi: 1778-1826 yıllarında Bağdat ve civarında yaşadı. Bütün medrese ilimlerini öğrendi bir ara Bağdat ve Süleymaniye’de ders verdi ise de Osmanlı İslam Devletinin en buhranlı olduğu dönemde 1810 yılında Yeni Delhiy’e gitti. Abdullah-ı Dehlevi’den ders aldı. Daha sonra Bağdat’ta ünlü divanını bu seyahatten sonra yazmıştır. Rabıta ve yapılışı bu ruhani ile Müslümanların gündemine girdiği kanaati kesindir. Osmanlı İslam devletinin o gün içinde bulunduğu buhranlı durumdan kurtarmak için çalışacağına o kötü durumdan istifade ederek nüfusunu ve yeni getirdiği mistik ruhani din anlayışını yaymaya çalıştı. Çünkü Osmanlı İslam devleti hem içerde hem dışarıda düşmanlarla ve isyancılarla boğuşuyordu.

1812 Mehmet Ali Paşa Vahhabilerle, 1813’de Hurşit Paşa Korayorgi’ye karşı Belgrad üzerine gönderilmişti. Mora isyanının ardından Fener patriğinin idam edilmesi, 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılması, Nevarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarının 1827’de yakılışı, Osmanlı Rus savaşı ve Edirne’nin 1829’da Ruslar tarafından işgali, Fransızların 1830’da Cezayir’e girmesi ve Mısır valisi Mehmed Ali Paşa ordularının 1832 de Kütahya’ya kadar ilerlemesi ile devletin temelleri adeta çatırdıyordu. İşte tam bu sırada siyasi hiçbir amacı olmayan Halidi Bağdadi’nin Hindistan’dan getirdiği patonjolist fantezileri vahhabiliğin yayılmaması ve halka bir nevi huzur vermesi için yönetim tarafından desteklendi ve 10 yıl gibi kısa bir zamanda ülkenin her tarafına yayıldı.

30-Taha-i Hakkâri (Nehrili Seyyid Taha): Ölümü 1853 Şemdinli kasabasındandır. 11. Abdülhamit zamanında Mebusun Meclisinde bulundu. Oğlu Ubeydullah da önemli mevkilere geldi.

31-Sıbğatullah Arvasi: 1870 yılında öldü. Bitlis millet vekili Kamnon İnan’ın dedesidir.

32-Abdülhakim Arvasi: Taha’nın halifelerinden olan büyük babası Fehim’den el alarak şeyhlik postuna oturmuştur. Soyadı kanunu çıkınca Uçışık soyadını aldı.
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

değerli sevvalmina ve muaz kardeşim konuya olan katkılarınızdan dolayı sizlere çok tşk ediyorum rabbim sizden razı olsun duada unutmayın inş selam ve dua ile
 

ercanbayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

s.a
yanı sımdı bır ınsan bunlaramı baglanmak zorunda onumu anlıyoruz bı yardımcı olsanın kafam almadı da tarıkata gırmek mı lazım sımdı
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

SA. Allah Razı olsun Ablacım çok güzel açıklamışsın. Tarikatlar korkulacak şeyler değil Tarikatlar aslında Allah götüren en güzel yollardır. Günümüzde Çok sayıda Sapık tarikat ve camaatler mevcuttur. Ama bunların varlıgı bir ata sözünde geçen -Kurunun yanında yaşta yanar- ile ilişkilendirilmemeli en Ehli sünnet olan Tarikatlara intisap eylemeli zira Bir Evliya dizi dibinde oturmak (misalen) herkeze nasip olmayan bi lutuftur.

Not : Osmanlı da Tarikatlere ögle imteyazlar sağlanırdı ki;
Vergi alınmazdı. Devlet Maaşa bağlardı karşılığında ise Bu Dervişler, Sufiler, ve Allah dostları İrşat vazifesi görür insanları ihya eder. Böylece Bir ülkenin halkı ihya olunca Devlette ihya oluyordu. Allah razı olsun ablacım sağgılarımla s.a.
 

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

ercanbayat yazdı:
s.a
yanı sımdı bır ınsan bunlaramı baglanmak zorunda onumu anlıyoruz bı yardımcı olsanın kafam almadı da tarıkata gırmek mı lazım sımdı

Sevgili kardeşim şu vardır ki insan kendi kendine yetişmez elbet bir hocası öğretmeni ve yol göstericisi olmalıdır. Yolunu bilmeyen insan öglesine gezen dolaşan insandır.

Biliriz ki mesela ilk okul çağındaki bir çocuk Öğretmeni anlatmasa yada anlatan bir ikiş olmazsa okumayı bile ögrenemez.

Tarikatlar Yol gösterendir. Her tarikatın ilk yaptıgı insana nefsini terbiye ettirmektir. İnsan nasıl hayatı bir öğretmen sayesinde ögreniyorsa Dinide bir ögreteni olmalıdır. Bunuda sağlayan Ehli sünnet Efendimiz sav ardı sara ilerleyen kişiler tarafından yapılır. saygılarımla s.a.
 

ercanbayat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

ALLAH RAZI OLSUN AÇIKLAMALAR İÇİN OZAMAN BENIM TARİKATIM DA KUR'ANI KERİM OLSUN VE EFENDİMİZ SAV.SÜNNETLERİ OLSUN SELAM VE DUA İLEN B)B)B)B)
 

lillahi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
109
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: NAKŞİBENDİLİK NEDİR?

Selamın aleyküm. Çok tşk. Allah razı olsun.
 

huzur_SULTANIM

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2008
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Allah razı olsun kurbanı
rabbim bizi salıhlerin yolundan ayırmasın
 

Zindanda_Mahkum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Nis 2012
Mesajlar
1,367
Tepki puanı
15
Puanları
88
Konum
Çerkezköy 59
Selamun Aleyküm

Nakşıbendilerin yayın organı Semerkand yayınlarımı acaba birde tavsiye edebileceğiniz kitap ismi varmı..
 

Reyhani_konyevi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2012
Mesajlar
834
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
33
ALLAH RAZI OLSUN AÇIKLAMALAR İÇİN OZAMAN BENIM TARİKATIM DA KUR'ANI KERİM OLSUN VE EFENDİMİZ SAV.SÜNNETLERİ OLSUN SELAM VE DUA İLEN B)B)B)B)

Tarikatı Nakşibendi aliyye de Hazreti peygamber aleyhisselatu vesselama ulaşır silsilesi ve çok şükür kıyamete kadar bu yol gidecektir buyruluduğu üzere...
 

Reyhani_konyevi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2012
Mesajlar
834
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
33
Altın silsile daha sade bir biçimiyle şu şekildedir..
Hz. Muhammed (sas)

Hz. Ebubekr Sıddık (ra)

Selman-ı Farisi Hz. (ra)

Ebu Muhammed Kasım Hz. (ra)

İmam Cafer-i Sadık Hz. (ra)

Bayezid-i Bistami Hz. (ks)

Ebu Hasen Harakani Hz. (ks)

Ebu Ali Farmedi Hz. (ks)

Hace Yusuf Hemedani Hz. (ks)i

Abdülhalık Gücdevani Hz. (ks)

Hace Arif-i Rivegeri Hz. (ks)

Hace Mahmud İnciri Fağnevi Hz. (ks)

Hace Ali Ramiteni Hz. (ks)

Muhammed Baba Semmasi Hz. (ks)

Seyyid Emir Külal Hz. (ks)

Şah-ı Nakşibend Hz. (ks)

Alaeddin Attar Hz. (ks)

Yakub-i Çerhi Hz. (ks)

Ubeydullah Ahrar Hz. (ks)

Mevlana Muhammed Zahid Hz. (ks)

Mevlana Derviş Muhammed Hz. (ks)

Hace Muhammed Emkeneki Hz. (ks)

Muhammed Baki Billah Hz. (ks)

İmam-ı Rabbani Hz. (ks)

Muhammed Ma’sum Hz. (ks)

Mevlana Muhammed Seyfeddin Faruki Hz. (ks)

Seyyid Nur Muhammed Bedauni Hz. (ks)

Mirza Mazhar Can-ı Canan Hz. (ks)

Abdullah-ı Dıhlevi Hz. (ks)

Mevlana Halid-i Bağdadi Hz. (ks)

Mevlana Seyyid Abdullah Hakkari Hz. (ks)

Seyyid Taha Hakkari Hz. (ks)

Seyyid Sıbgatullah Arvasi Hz. (ks)

Abdurrahman Tahi Hz. (ks)

Fethullah Verkanisi Hz. (ks)

Muhammed Diyaeddin Nurşini Hz. (ks)

Ahmed Haznevi Hz. (ks)

Gavs Seyyid Abdulhakim Bilvanisi Hz. (ks)

Seyyid Muhammed Raşid Hz. (ks)

Seyda Muhammed-el KONYEVİ (ks)

bu silsile konya şubesine aittir..
 

TakeOne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Eki 2008
Mesajlar
6,069
Tepki puanı
43
Puanları
48
Konum
Ankara
Gülistan dergisi harika bir dergidir. Geçen hafta altınparkta kutlu doğum programı düzenlediler. Allah onlardan razı olsun.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt