Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mutlaka Öleceksiniz (3 Kullanıcı)

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Rabbim sizden de razı olsun kardeşim. Akibetimizi hayırlı eylesin.
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
[FLASH]http://www.youtube.com/v/-BcTGI7d0_0[/FLASH][FLASH]http://www.youtube.com/v/uaLng1YSUVo[/FLASH]
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
selamünaleyküm...
güzel ve ibretli paylaşımınız için teşekkürler...

ölüm her an gelebilir...kurtuluşu yok...farkındayız....
ama bir boşvermişlik, bir dünyevi hırstır gidiyor...
hayatta maddeye odaklı olması mecburi bir düzen varmışcasına...ve hepimiz bu çarkın içinde dönmekteyiz...
gece uykulardan feragat edilir ders çalışılır sonra okul bitincede iş hayatına atılınır ve maddi refah içindaha çok çalışılır...
yada işimizin arasında kıldığımız namazlarımız vardır...kıldıkça sırtımızdan bir yük kalktığını farkettiğimiz...
ama nedense aceleden manevi tadını pek az hissedebildiğimiz...

ama hep unuturuz...
kaybettiğimiz yakınlarımızı... dünyada hergün öldüğünü bildiğimiz, onlarca tanımadığımız insanın varlığını...
dünya da herşey zaten ölüme odaklı değilmi?
çiçekler, ağaçlar, mevsimler..
ve hiçbirşey sonsuz değilki şu ahirete transfer olacağımız dünya hayatında.....
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Sizde Allah'a Emanet olun kardeşim
 

Im_muslim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
3,194
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
emeğine sağlık kardeşim...şu an aklımda bir sürü düşünce belirdi. Birine iki elma gösterseniz. biri yaralı bereli diğeri ise kıpkırmızı. hangisini seçeceği malum. Daha güzel olanı. Tamam işte o zaman bizler niye hala ALLAHın o CENNETi için çalışmıyoruz. Bazıları görmedik görmeyincede tasavvur etmesi zor oluyor. ama elmayı görebiliyoruz ve seçiyoruz diyebilirler. (yanlış yazmaktan ALLAHa sığınırım) Peki sizler ALLAHı, Peygamber Efendimizi görmediğiniz halde nasıl iman edebiliyorsunuz...İşte bu kadar Akıl iki seçenekten güzel olanı seçiyor...ALLAHım bizlere iki cihanda Afiyet ver...
Peygamber Efendimizin dediği gibi ALLAHım senden FİRDEVS'ini istiyoruz...Bizlere nasip eyle...

Kardeşim yazdıklarım sizlere ne derece doğru gelir bilemem. ama aklıma oluşan düşünceleri paylaşmak istedim...hayırlı geceler...
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Marifet; bilmek, tanımak, gönül ile bilmek anlamlarına gelir. Marifetullah, Allahü teâlâyı tanımak, bilmek anlamındadır. Muhammed bin Hamid hazretleri; “Allahü teâlânın yarattığı şeylere bakıp, Onun yüceliğini düşünmek, Onu tanımayı hasıl eder” buyurmuştur.

Allahü teâlâyı tanımak, Onun sıfatlarını, isimlerini hakkıyla bilmek, yalnız Onun var olduğunu, Ondan başka her şeyin yok olduğunu anlamak, bilmek demektir. Marifetullah da, Allahü teâlânın zatını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zatını tanımak, anlaşılamıyacağını anlamak, sıfatlarını tanımak ise, mahlukların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. İmam-ı Rabbani hazretleri; “Allahü teâlâ, insanları ve cinleri, marifetullaha yani Onu tanımaya, Onun rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. İnsanın, Allahü teâlâyı tanımasına mani olan en kuvvetli düşman ise, nefsin arzularıdır” buyurmaktadır. Peygamber efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde; (Kendini tanıyan, Rabbini tanımış olur) buyurmuşlardır.

İnsan, bütün hareketlerinin, işlerinin, görünen ve görünmeyen kuvvetlerinin kendisinden olmadığını, başka bir irade ve kudret sahibi tarafından meydana getirildiğini anlarsa, bu, kudret sahibi olan Allahü teâlâyı tanımış olur. Allahü teâlânın emrettiği farzların hepsini ve Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerini, hallerini yapan bir Müslüman, Allahü teâlâyı tanır, sever ve Ona yaklaşır. Muhammed Masum hazretleri; “İnsanın izzeti, iman ve marifet iledir. Mal ve mevki ile değildir” buyurmuştur.

Ebu Abdullah Nibaci hazretleri buyuruyor ki:
“Müminin bilmesi gereken beş haslet vardır ki şunlardır: Birincisi, Allahü teâlâyı bilmek, tanımak. İkincisi, hakkı, hukuku tanımak, gözetmek. Üçüncüsü, yapılan işte, amelde ihlaslı olmak. Dördüncüsü, sünnet ile amel etmek, sünnete uymak. Beşincisi, helal yemek. Eğer bir kimse, Allahü teâlâyı bilir fakat hakka, hukuka riayet etmezse, bu bilmesinden bir fayda elde edemez. İhlasla amel, iş yapmazsa, Allahü teâlâyı tanıması, bilmesi ona yine fayda vermez. Sünnete uymazsa ve helal yemezse, yine Allahü teâlâyı bilmesinden fayda elde edemez. Eğer yediği helalden olursa, kalbinde temizlik hasıl olur. Bu temizlik ile dünya ve ahiret işlerini görür. Eğer yediği şüpheli ise, yediği şüpheli şeyin miktarı kadar işleri şüpheli olur. Yediği haramdan olursa, onun dünya ve ahiret işleri karanlık olur. İnsanlar böyle bir kimseyi gözü görüyor diye vasıflandırsalar bile aslında o kördür. Tevbe edinceye kadar da bu manevi körlükten kurtulamaz.”

İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte; (İhsan sahibini sevmek, insanların yaratılışında vardır) buyuruldu.

Bütün iyilikleri yaratan, insana, can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan, Allahü teâlâyı sevmek insanlık icabıdır. Allahü teâlâ, kendisini sevenleri sever, onlara ihsanlarını artırır. Sevmenin üç alameti vardır:
1-Onu sevenleri sevmek,
2-Ona itaat etmek,
3-Onu, dil ile, beden ile övmek.

Ebü’l-Abbas-ı Mürsi hazretleri; “Kulun iyiliği üç şeydedir: Allahü teâlâyı tanımak, nefsini tanımak ve dünyayı tanımak. Allahü teâlâyı tanıyan, Onu sever. Dünyayı tanıyan ona düşkün olmaz. Haramlardan, şüphelilerden ve mubahların çoğundan sakınır. Nefsini tanıyan da, Allahü teâlânın kullarına karşı mütevazı olur” buyurmuştur.

Kalb, hem nefse, hem his uzuvlarına bağlıdır. His uzuvları ne ile meşgul olursa, kalb ona bağlanır. İnsan güzel bir şeyi görünce, güzel bir ses duyunca, tatlı bir şey alınca, kalb bunlara bağlanır. Bu sevgi insanın elinde olmaz. İnsan güzel bir şey okuyunca, kalb, bunların manalarına, yazarına bağlanır. Güzel, tatlı demek, kalbe güzel, tatlı gelen şey demektir. İnsan, çok defa hakiki güzelliği anlayamaz. Nefse güzel gelen ile, kalbe güzel geleni birbiri ile karıştırır. Kalb kuvvetli ise, hakiki güzelliği anlayıp, onu sever, bağlanır. Âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler, evliyanın sözleri, dua, tesbih gibi kıymetli şeyler, aslında güzeldir, çok tatlıdır. Kalbin nefse bağlılığı azalınca ve nefsin elinden kurtulunca, bunları okuduğu, duyduğu zaman, bunların güzelliğini anlar, bağlanır ve dolayısı ile Allahü teâlâyı sever.

Netice olarak, Allahü teâlâyı tanıyan onu sever. Onu seven de dinin emirlerini yapar. Haramlardan kaçınır. Emir ve yasaklarına riayet etmeden ben Allah’ı tanıyorum, Onu seviyorum demek yanlış olur. Sevmenin bir tarifi de itaat etmek demektir. Sevginin derecesi, itaatteki sürat ile ölçülür. Ahmed bin Mesruk hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Allahü teâlâyı tanımak, Onu düşünüp tevbe, pişman olmakla, muhabbet ise, Allahü teâlâya aşırı sevgi duymak, sevgilinin iradesine kusursuz teslim olmak ve emirlerine uymakla ele geçer.”
 

T.Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
939
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Valla Kardeşim Cok Güzel Olmuş Elime Emeğine Sağlik ölümü Bize Bu Ayetlerle Anlattin Yanliz Senden Ricam Bu Resimleri Buraya Nasil Yükledin Bende Yüklemek Isteyorum Senin Resimlerini Aldim Ama Bendede Benzer Resimler Var Cevap Yazdan Yüklemeye Caliştim Ama Boyutu Büyük Diyor Ve Almiyor Yardim Edersem Sevinirim
Allah Razi Olsun
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Valla Kardeşim Cok Güzel Olmuş Elime Emeğine Sağlik ölümü Bize Bu Ayetlerle Anlattin Yanliz Senden Ricam Bu Resimleri Buraya Nasil Yükledin Bende Yüklemek Isteyorum Senin Resimlerini Aldim Ama Bendede Benzer Resimler Var Cevap Yazdan Yüklemeye Caliştim Ama Boyutu Büyük Diyor Ve Almiyor Yardim Edersem Sevinirim
Allah Razi Olsun


Allah senden de razı olsun kardeşim. http://forum.islamiyet.gen.tr/tanisma-kosesi/53456-yardim-ederseniz-sevinirim-6.html
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Kıyamet Günü

İnsan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de fücurla sürdürmek ister.
' "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.
Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,' Ay karardığı, Güneşve ay birleştirildiği zaman;
İnsan o gün: "Kaçışnereye?" der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.
O gün,sonunda varılıp karar kılınacak yer' yalnızca Rabbi'nin katıdır.
(Kıyamet Suresi, 5-12)


Ölüm İle Başlayan Asıl Hayat

Ortalama 60-70 sene kadar kısa bir ömrü İslam'ın hükümlerini koruyarak geçiren müminler ile tutkularının peşi sıra koşarak, Allah'ı ve din gününü unutan kafirlerin alacağı karşılık çok farklıdır. Bu farklılık ilk olarak ölüm anında ortaya çıkar. Melekler müminlerin canlarını güzellikle alırken, kafirlerin canını zorluk içinde çıkarırlar. Melekler müminlere selam verip, onları cennetle müjdelerler. Ayetlerde bildirildiğine göre, ruhları bedenlerinden yumuşakça çekilip alınır. İnanan her kişi, kaçınılmaz olduğunu bildiği ve bu yüzden yaşamı süresince hazırlık yaptığı sonsuz hayatın girişkapısı olan ölümle artık karşılaşmıştır.

İnkarcılar ise hayatı boyunca kendisinden kaçıp durdukları, varlığını bildikleri halde gözardı etmeye çalıştıkları ölümle, şiddetli sarsıntılar içinde karşılaşırlar. Zebaniler ellerini onlara doğru uzatır, yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını en derinden acıyla sökerler ve onları alçaltıcı, yakıcı bir azaba gönderirler. Bir ayette şöyle buyrulur:

Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. (Enfal Suresi, 50)

Müminler hayatları boyunca bu gün için hazırlanmışlar ve Allah'a din gününde kendilerini küçük düşürmemesi için dua etmişlerdir. Al-i İmran Suresi'nin 194. ayetinde müminlerin bu duaları şöyle haber verilmektedir:

Rabbimiz, elçilerine va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi 'hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet etmeyensin. (Al-i İmran Suresi, 194)

Din gününde yaşanacaklar, müminlerin Allah'a karşı korkularını artırmaktadır. Ancak Allah, müminleri o zorlu günün şerrinden koruduğunu ayetinde şöyle bildirmektedir:

Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz. Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuşve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. (İnsan Suresi, 10-11)

Ayette de görüldüğü gibi Allah'tan korkan ve ahiret günü için hazırlık yapan müminler, yaptıkları hazırlığın bir karşılığı olarak din günü yaşanacak zorluklara karşı korunacaklardır. Zorlu azap ise inkarcıları beklemektedir.


Din Gününde Müminlerin Durumu Fiziki Durumları

O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir." İşte 'büyük kurtuluşve mutluluk' budur. (Hadid Suresi, 12)

Din gününün korkusuna karşılık büyük bir güven içinde olan müminlerin yüzleri bekledikleri karşılığı almanın güveni ve sevinci ile nurludur; onlar mutluluk içindedirler. (Abese Suresi, 39) Kuran'da müminler ile kafirlerin yüz ifadeleri arasındaki fark şu şekilde anlatılmaktadır:

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler kazanmışolanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüşgibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27)

İnkarcılar ise iman edenlere yalvarmaktadırlar. Dünya hayatında mücadele halinde oldukları müminlerin nurlarından istemektedirler. Bu nurun anlamı bir aydınlık, güven ve bir sevinçtir. Sadece cenneti hak eden insanlar üzerinde var olan bu nurdan, inkarcılar ne kadar isteseler de faydalanamayacaklardır. Bu nurun kaynağı dünyada yapılan iyi işler olduğundan, arkalarında hiçbir salih davranışı olmayan inkarcının buna sahip olması imkansızdır. Bu yüzden müminler tarafından onlara "Dünyaya dönün de bir nur arayıp bulmaya çalışın" cevabı verilir. Konu ile ilgili olarak Kuran'da geçen ayet şu şekildedir:

O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: " (Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım." Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dışyanında o yönden azab vardır. (Hadid Suresi, 13)

Müminler, dünyada Allah rızası için gösterdikleri çabaların karşılığını almışlardır. Bu çabadan dolayı da hoşnutturlar. (Gaşiye Suresi, 9) Allah kendilerine tüm yaptıklarının en güzeliyle karşılık vermiştir. Zaten beklentileri ve umut ettikleri de budur. Bundan dolayı Allah'a şükrederler. "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz" (Zümer Suresi, 74) derler.


Müminlerin Alacağı Karşılık

İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)

Ayette de görüldüğü gibi görmedikleri halde Rabbimizden yana korku içinde olan ve kıyamet saatini içleri titreyerek bekleyen müminler o gün Allah'ın koruması altında olacaklardır. Müminlerin din gününde güvenlik içinde olacaklarını müjdeleyen bir diğer ayet şu şekildedir:

... O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin." (Tahrim Suresi, 8)

İnkar edenler benzeri görülmemişbir aşağılanma içindeyken, müminler din gününde hiçbir korku yaşamazlar. Allah'ın kendilerine vaat ettiğine kavuşmanın sevinç ve neşesi içindedirler. Sağ ellerinden defterlerini alıp, huzur içinde cennete sevk edilecekleri anı beklerler. Allah onlara dünyada ve ahirette hiçbir nimeti yasaklamamış, tam tersine sonsuz nimetlerle cevap vermiş, canlarını güzellikle almışve din gününde de onları korumuştur. Araf Suresi'nin 7. ayetinde Allah'ın tüm nimetleri müminlere bahşettiği şöyle bildirilir:

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi, 32)

Hesap anı bitip ateşi çılgınca kızıştırılmışolan cehennem kendilerine gösterildikten sonra müminler cennete sevk olunurlar:

Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoşve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin." (Zümer Suresi, 73)

Kuran'da müminlerin sonsuz ahiret hayatında alacakları mükafatlar ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Tur Suresi'nde ebedi yurdun nimetleri şöyle sayılmaktadır:

Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler; Rablerinin verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur. Yaptıklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için." Özenle dizilmiştahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz. İman edenler ve soyları kendilerini imanda izleyenler; Biz onların soylarını da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına karşılık bir rehindir. Onlara, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten bol bol verdik. Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda ne 'boşve saçma bir söz', ne günaha sokma yoktur. Kendileri için (hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.' Kimi kimine dönüp sorarlar Dediler ki: Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir. (Tur Suresi, 17-28)

Kafirler Zor, Müminler Kolay Bir Hesaba Çekilirler

Dünyadaki yaşamlarını Allah'ın gösterdiği yolu bırakarak, kendi istek ve tutkularına uyan ya da içinde bulundukları toplumun çarpık değer ve inançlarına göre yaşayan inkarcıların hesabı çok zorlu olacaktır. O gün onlara karşı ne bir acıma, ne bir şefkat vardır, ne de azabı üstlerinden hafifletecek bir güç... Bunun en büyük sebebi kendilerine dünyada Allah'ın varlığına dair hatırlatıcılar gelmesine rağmen Allah'ın sınırlarını korumamaları ve dünyaya tekrar gönderilseler de korumayacak olmalarıdır. Bu, Kuran ayetleri ile haber verilmişkesin bir gerçektir:

Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık. Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir. (En'am Suresi, 27, 28)

Hesaplarını verirken bir yandan kızıştırılan cehennem onları bekler. Hiçbir yaptıkları gözardı edilmeden yaptıklarının karşılığını görmek üzere cehenneme yollanırlar. Bir ayette o büyük hesap şöyle anlatılır:

Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman, Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, Cennet de yakınlaştırıldığı zaman (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi, 10-14)

Müminler için ise oldukça kolay bir hesap olacağı, İnşikak Suresi'nde bildirilmiştir:

Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek, Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüşolacaktır. (İnşikak Suresi, 6-9)

Müminler dünyadaki yaşamlarını, kendilerini yaratan ve doğruya yönelten Rabbimiz'in istediği şekilde sürdürmüşlerdir. Günahlarını ise sonsuz rahmet sahibi olan Allah affedecektir. Allah pek çok ayette iman edip salih amellerde bulunanların, günahlarını iyiliklere çevirip bağışlayacağını bildirmiştir. O gün Rabbimiz'in vaat ettiklerine kavuşan müminlere Allah şu şekilde buyurmaktadır:

Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmişolarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)

Böylece müminler Allah'ın kendilerine olan fazlı ve ihsanı sayesinde sonsuz ateşazabından kurtulur ve Rabbimiz'in sınırsız nimetleriyle dolu olan cennete kavuşurlar. Kendisine "Cennete gir" denilen müminin cevabı Kuran'da şu şekilde haber verilmektedir:

(Onlar da) Dediler ki: "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)

Din Gününde İnkar Edenlerin Durumları Fiziksel durumları

Din gününde insanlar yeni bir yaratılışa sahip olurlar. Buna göre müminlerin yüzü imanın nuru ve güzelliğini taşırken kafirler "çirkinleştirilmişlerdir":

Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmişolanlardır. (Kasas Suresi, 42)

Yine pek çok ayette o gün inkar edenlerin yüzlerini toz, zillet ve karartının kapladığı, simsiyah olduğu bildirilmiştir:

Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. ( Abese Suresi, 40-42)

Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)

Yüzlerdeki bu fiziksel çirkinleşme metafizik bir durumdur. Allah'ın istediği gibi yaşayıp, haysiyetli bir yaşamı tercih etmeyen bu insanlar nefislerine uyarken aslında küçük düşmeyi göze almışlardır. Nefse uymanın, vicdana karşı gelmenin çirkinliği ve onursuzluğu üzerlerindedir. İşte bundan dolayı "küçük düşürülmüşler" olarak cehenneme sürülmüşlerdir:

Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. (Araf Suresi, 176)

Nefsin küçük oyunlarına yenik düşen bu insanlar dünyada büyüklenmenin karşılığını ahirette aşağılanma olarak görürler. Gaşiye Suresi'nin 2. ayetinde yalnızca fiziksel çirkinliklerinden değil, aynı zamanda aşağılanmışolduklarından da bahsedilir:

O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır. (Gaşiye Suresi, 2)



Harun Yahya
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Tehditlere rağmen ayetleri dikkate almamış, uygulamaya yanaşmamışve durumlarını düzeltmemişolan inkarcılar, o anda hiç beklemedikleri kadar aşağılık ve çaresiz bir duruma düşmüşolmanın şaşkınlığını yaşarlar. Allah'ın ayetlerini reddedip kendi tutkularına göre keyfi bir yaşamı seçenler, Kuran'da belirtilen azabı bu tavırları ile hak etmektedirler. Bu kişilerin hesap gününde düşecekleri durum oldukça zordur. Allah hiç şüphesiz hak ile hükmetmesi ve adaleti dolayısıyla, vaatlerini gerçekleştirecektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:

... Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir, ateşi sükün buldukça çılgın alevini onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)

O da (şöyle) demişolur: "Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim? (Allah da) Der ki: "İşte böyle sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın. (Ta-ha Suresi, 125-126)

Kuran'da kafirlerin gözlerinin o gün zilletten düşük olacağı da şöyle bildirilmektedir:

Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüşolarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)

Kafirlerin kör ve zilletten düşmüşolan gözleri de görünümlerindeki korkunçluğu ve iğrençliği arttırır. Gözdeki ifade ve dehşet verici görünüm o gün inkarcılara verilmişbir özelliktir. Allah Taha Suresi'nde bu kişileri şöyle tarif eder:

Sur'a üfürüleceği gün, biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız. (Ta-ha Suresi, 102)

Yine Kuran'da, Allah'ın gönderdiği elçilere ve ayetlerine karşı büyüklenen bu insanların din günü de burunları üzerine damga vurulacağı bildirilmiştir:

Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. (Kalem Suresi, 16)

Bu durum dünyadayken haksız bir büyüklenme içinde olan insanlar için önemli bir aşağılanma sebebidir. Burunların hortum olarak tarif edilmesi ve hortumların üzerine iğrençliklerini arttıran damgaların vurulması, inkarcıların ahiretteki çirkinlikleri ve düştükleri aşağılık durum hakkında fikir vermek için yeterlidir. Ahirette son derece rahat ortamlarda yaşayacak olan müminlerin aksine inkarcılar sürekli aşağılanacakları bir hayata başlamaktadırlar artık. Müminler ve inkarcılar arasındaki bu fark ayetlerde şöyle bildirilir:

O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)

Ne kaçma ne saklanma ihtimalleri vardır. Allah Kuran'da görünümleriyle hemen tanınan kafirlerin, alınlarından ve ayaklarından yakalanarak cehenneme atıldığını şöyle bildirmiştir:

(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)

Konuşmalarına İzin Verilmez

İnkar edenler o gün hayatlarına ait unuttukları her hareketin karşılarına çıkmasını tarifsiz bir şaşkınlık ve pişmanlıkla karşılarlar. Kuran'da bahsedilen "keşke" veya "eyvah" şeklindeki haykırışları taşıdıkları pişmanlığın aslında bir faydası olmadığının farkında olduklarını gösterir. "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve elçiye itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66) diyerek hayıflanan bu insanların yakınma ve özürlerinin artık hiçbir geçerliliği yoktur. Yalvarışlarına, ağlamalarına, acı dolu haykırışlarına ve yardım çağrılarına Allah'tan gelen karşılık Kuran'da şu şekilde anlatılmıştır:

Denildi ki: 'Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz." (Casiye Suresi, 34)

Bunlara rağmen söz konusu insanlar Allah'tan istekte bulunmaya devam ederler. Bir kısmı Allah'tan yok olmayı ister. Bir kısmı karşılaştığı azaptan kurtulmak için sahip olduklarını fidye olarak vermek ister, bir kısmı dünyaya geri dönüp yaptıklarını telafi etmek ister. Kuran'da bu insanların salih amellerde bulunmak için dünyaya geri çevrilme istekleri şu şekilde anlatılır:

Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmişolarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)

Bu yalvarışları, kendilerini saran korkunç azaptan kurtulabilmek içindir. Oysa dünyaya geri döndürülseler bile inkarcıların eski tutumlarının asla değişmeyeceğini Allah bildirmiştir. Bu insanlar için artık hiçbir şekilde kurtuluşyoktur. Kafirler kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu işlemişlerdir. Bu yüzden hesap günü kendilerini savunmalarına dahi izin verilmez. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle bildirir:

O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 34-37)

Nitekim Kuran'da Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu insanlarla konuşmayacağı onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 174)

Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 77)

Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin. (Mü'minun Suresi, 108)

İnsanların öfkesi, Allah'ın küfredenlere olan öfkesiyle kıyaslanamaz bile. İnsan ne kadar hiddetlense de bunun sonucunda verebileceği ceza sınırlıdır. Oysa Allah'ın gazabı tasavvur edilemeyecek kadar büyüktür. Akla hayale gelmeyecek dehşette bir karşılık vardır bu gazabın sonunda. Gazabın boyutları insan aklının ve hayal gücünün ulaşabileceği sınırların çok ötesindedir. Kuran'da bu gerçek şöyle ifade edilir:

Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: "Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz." (Mü'min Suresi, 10)

Korku İçinde Olmaları

İnkarcıların sonsuza kadar sürecek olan korku ve pişmanlıkları ölüm meleklerinin canlarını almaya gelmesi ile başlar. Meleklere yakalandıktan sonra hiçbir inkarcı kaçmaya yeltenemez. Çünkü bu son yakalanıştır ve ölümle birlikte sonsuz hayatın kapısından girişyapılmıştır. İşte o anda tarif edilemez bir korku tüm benliklerini sarar ve dünyada kendilerine bildirilen azap gerçeğinin ilk anlarının başladığını anlarlar. Allah Enam Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:

... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)

Dünyada elde ettikleri tüm zenginlikleri arkalarında bırakmışlardır. O gün sahip oldukları hiçbir şeyin anlamı yoktur. Ne kazandıkları ne de güvendikleri, kimseye bir fayda sağlamamaktadır. Ayette bildirildiği üzere Allah'ın huzurunda "yapayalnızdırlar":

Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)

İnkarcıların elleri ayakları bağlanmışgibidir adeta. Dünyada o çok sevdikleri, istenen herşeyi yaptırdıklarını zannettikleri, kendi istekleri doğrultusunda kullandıkları bedenlerine söz geçiremezler, sahip çıkamazlar. Yapmak istediklerini bir türlü yapamazlar. Nitekim Kuran'da bu insanların o gün secdeye davet edilecekleri, fakat secde etmeye bile güçlerinin yetmeyeceği bildirilmiştir:

Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)

Herşeyin sahibi Allah'tır ve herşey O'nun dilemesi ile oluşur. İnkarcıların secdeye çağrılmalarının sebebi, dünya hayatları boyunca yapmayıp ertelediklerinden dolayı bir sıkıntı ve pişmanlık duymalarını sağlamaktır. Daha önce büyüklenerek Allah'a secde etmeyi reddeden bu insanlar, o gün istedikleri halde bunu başaramayacaklardır. Artık tutuklanıp sorgulanır ve cehenneme yollanırlar.

Pişmanlık

Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize" derler. Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (En'am Suresi, 31)

İnsan yaşamı boyunca sık sık pişmanlık duygusunu yaşar. Yaptıklarını telafi imkanı da vardır. Ama nedense kibirinden dolayı düzeltmeye hiç yeltenmez, doğruya hiçbir zaman yönelmez. Çünkü kendisinin en doğruyu bildiğini zannetmekte, bu yüzden de her öğüte kulaklarını tıkamaktadırlar. Ama o gün insan, dünyada yaptığı bu tavrından dolayı ciddi bir pişmanlık duyar. Ancak duyulan bu pişmanlığın bir geri dönüşü yoktur artık. İnkar edenler o gün yaptıklarını telafi edebilmek için dayanılmaz bir istek duyarlar. Allah'a kendilerini dünyaya geri döndürmesi için yalvarırlar. Dünyada sahip olunan malların, oğulların, eşlerin, geleneklerin, bir temeli olmadan savunulan fikirlerin ne derece anlamsız ve yararsız olduğunu, sadece Allah için yapılan işlerin bir değeri olduğunu tam olarak idrak ederler. Ancak bu idrakın kendilerine artık bir faydası yoktur.

İçlerinden bir kısmı ise gururları nedeniyle böylesine dehşetli bir anda bile pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Bunu haber veren ayette şöyle buyrulmaktadır:

Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)

Suçlarını bilmelerine rağmen bunu belli etmezler. Oysa gördükleri karşılık tam da hak ettikleri gibidir ve Allah'ın adaletinin bir sonucudur. Allah o gün iman edenlerle inkar edenleri kesin olarak birbirinden ayırır. İnkar edenlerin cehenneme girene dek karşılaştıkları her olay şeytanın yolunu doğru yola tercih etmelerinden dolayıdır. Bu ürkütücü karşılamayı gerçekten de hak etmektedirler:

Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz? (denir)." (Neml Suresi, 90)

Pişmanlığı getiren çok fazla sebep vardır. Azapla karşılık görmüşlerdir, yapayalnızdırlar, kendi derileri dahi aleyhlerinde şahitlik etmektedir, çirkinleştirilmişlerdir ve sonsuz azabın dehşetini hissetmektedirler. Cehennemi görmüşler ve nasıl bir dehşetle karşılaşacaklarını sonunda anlamışlardır. Kendisine dünyada körü körüne bağlandıkları ve güvendikleri sahte ilahları artık bir rüyanın bitişi gibi yok olmuşlardır. Yolundan büyük bir sebatla gittikleri şeytan da onları yapayalnız bırakmıştır. Şeytanın sözleri Kuran'da şöyle haber verilir:

İşhükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır. (İbrahim Suresi, 22)

O gün müminler inkarcıların düştüğü bu çaresiz durumu seyredeceklerdir, yaşadıkları aşağılanmanın sonucunda başları önlerine düşmüşolan kafirler ise utanç ve pişmanlıktan dolayı ancak göz ucuyla müminlere bakabileceklerdir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüşbir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)

Ahiretteki pişmanlık kuşkusuz dünyadaki örnekleriyle bir kıyasa meydan vermeyecek şekilde büyüktür. Geri dönüşimkanı ve çaresi olamayan bir pişmanlıktır yaşanan. Artık hiçbir şekilde değiştirilemeyecek bir sonun çöküntüsünü; bunun ağır yükünü tüm omuzlarında hissederler. Bu çöküntü ve pişmanlık, büyük bir yanılgının sonucudur. Bu insanlar kendilerini yaratan ve neredeyse dünyayı tüm nimetleriyle emirlerine veren Allah'ı inkar etme cesaretinde bulunmuşlardır. Seçtikleri bu inkar yolu ahirette konaklayacakları yeri belirlemiştir: Bu mekan cehennemdir. Akıllarına bile getirmek istemedikleri her türlü üzüntünün, acının, kaygının sonsuza kadar yaşandığı yerdir orası. Allah'ın gazabının sonuçları tüm azameti ile karşılarındadır artık.


Harun Yahya
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Kendi Aralarındaki Çekişmeleri

Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın bir dost." Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmişdeğildirler. (Şuara Suresi, 96-103)

İnkar edenler o gün hiç ummadıkları kadar büyük bir azap ile karşılaşırlar. İçinde bulundukları durumdan dolayı hem kendilerine hem de kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran insanlara karşı büyük bir kızgınlık içindedirler. Dünyada iken en önemli hedeflerden biri olan makam ve mevkilerinin o gün hiçbir anlamı kalmamıştır. İnkarcılar o gün kendilerini doğru yoldan saptıran liderlerine karşı büyük bir kızgınlık duyarlar. Dünyadayken peşinden koştukları bu kişilerden kaçarak uzaklaşmaya çalışırlar. Kendilerine tabi olunan insanlar ile tabi olanların o günkü çekişmeleri ise ayetlerde şu şekilde anlatılır:

Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler. (Bakara Suresi, 166-167)

Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmışoldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzap Suresi, 66-68 )

Allah Kuran'da, dünyada insanları yanlışyönlendiren ve Allah inancından uzaklaştıran etkenler arasında "önde gelenlerin" etkisine de işaret etmiştir. Allah'ın belirlediği ölçülere göre değil de insanların belirlediklerine göre "üstün" kabul edilen bu insanların kendilerine tabi olanlar üzerinde etkileri çok büyük olmuştur. Bu tabiyet sonucunda insanların düşüncesizce bağlandıkları liderler kendilerine dünyanın geçici değerleri için yaşamanın makbuliyetini öğretmekte ve boşuğraşılarla onları oyalamaktadır. Ancak ne kendileri, ne de tabi olanlar, dünya üzerinde yaptıkları hatanın farkına varabilmişlerdir. Allah'a karşı gelip birbirlerini desteklemişler, kendi doğrularına uymuşlardır. Bu büyük yanılgının ortaya çıktığı gün, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Bu suçlamalara rağmen her iki taraf da cehennemden çıkarılmayacaktır.

Allah, Kendisine uyanları doğru yoldan saptıran bu liderleri Kuran'da şu şekilde tarif etmektedir:

Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık kıyamet günü yardım görmezler. Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük... (Kasas Suresi, 41-42)

O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüşolur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. (Hud Suresi, 98)

O gün inkar edenler dünyada büyük bir sebatla bağlılık gösterdikleri liderle aralarında doğu ve batı uzaklığı olmasını isteyeceklerdir. Bu gerçek Zuhruf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda bize geldiği zaman, der ki "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 36-39)

O gün insanlar, dünyada çok sevdikleri, güvendikleri, büyük bir şehvetle bağlandıkları, kişilerin bir kısmını tanımayacak, bir kısmını da inkar edecek, hatta onlara lanet edeceklerdir. Ayette şöyle buyrulur:

(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)

Kuran'da, Allah'ı unutup O'ndan başkasını razı etmeye çalışarak ömrünü geçiren bu kişilerin Allah'ın huzurunda birbirleriyle olan çekişmeleri şu şekilde anlatılır:

Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi." (Allah buyurur) "Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim." Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim." (Kaf Suresi, 24-29)

Müminleri ve onların gittiği dosdoğru yolu beğenmeyen bu insanlar din gününde müminleri kendi yanlarında göremeyince oldukça şaşırırlar. Şaşkınlıkları ise ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:

Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz." Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)

Dünyada aralarındaki anlaşmazlıklar hiçbir zaman son bulmamış, kendi yaşamlarını kendi elleriyle karartmışlardır. Birbirlerine yaptıkları bu zulmün aslında farkındadırlar. Yaşadıkları ortamda hatta yakınları arasında dahi rahat etmemişlerdir. Buna rağmen aralarındaki münakaşalardan bir türlü vazgeçmezler. Müminler dünyada ve ahirette hep huzur içinde olmalarına rağmen, onlar hep bir huzursuzluk ve sıkıntı ortamında yaşarlar. Kuşkusuz bu durum yaşadıkları ve daimi olarak yaşayacakları azap çeşitlerinden biridir. Hem dört bir koldan acıyı tadacaklar, hem de yakınları sandıkları kişilerle çekişme halinde olacaklardır.


Aşağılanırlar

Allah'a karşı büyüklenmenin sonucu aşağılanmaktır. Ahiretin varlığına inanmayan insan, Allah'ın apaçık varlığını inkar edip umursuzca yaşamasının karşılığını oldukça pahalı ödeyecektir. Oysa onun dünyadaki yaşamında içine düştüğü; Allah'ın azabına ihtimal vermemesi, bunu bir an dahi düşünmemesidir. Dünyada şeytanın askeri olmuş, onun oyalama yöntemlerine kapılmışve imtihandan ibaret olan bir yaşamı boşbir amaç uğruna harcamıştır. Hatta Allah'a karşı büyüklenme hırsı onu yapmaması gereken daha başka hatalara götürmüştür. Allah'a karşı mücadeleye girişmiş, Allah'ı inkar için yöntemler aramıştır. Bu kuşkusuz büyük bir hatadır ve sonucu ahirette korkunç bir azap ve büyük bir aşağılanmadır.

İnkarcılar elbette haksız bir tutum içindedirler. Nimetlere, rızıklara nasıl sahip olduklarını sorgulamadan, kendi üzerlerinde birtakım zevkleri tatma hakkı görürler. Ancak ahirette bu haksız büyüklenmenin karşılığı oldukça büyük olacaktır. Ayette bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:

İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir) "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız. (Ahkaf Suresi, 20)

Dünyaya yönelik bir çaba içerisinde ömrünü geçiren ve ahireti asla düşünmeyen bu insanlar kıyamet gününde ve sonrasında aşağılanacaklardır. Allah bu gerçeği ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:

(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 1-3)

Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: "Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir. (Nahl Suresi, 27)

Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmışolarak temelli kalır. (Furkan Suresi, 69)

Allah'a karşı mücadelelerini çirkin bir cesaretle sürdüren insanlar, hesap gününü önemsememişlerdir. Allah'ın kendileri için hazırlamışolduğu tuzaktan habersiz yaşamışlardır. Oysa bu tuzak eşi benzeri görülmemişbir tuzaktır. Tüm inkarcı toplumlara elçiler vasıtası ile yapılan öğütler, çok az bir grup dışında, etkili olmamıştır. Hatta bir kısmının inkarını daha da arttıran bu uyarılar, aslında onların sorumluluğunu da arttırmıştır. En nihayet Allah, dünyada kendilerine hatırlatılan ahiret gerçeğini kıyamet günü en gösterişli şekli ile insanların tümüne göstermektedir. Allah'ın vaadinin sonuçlarının ne olduğunu inkarcılar o gün açık bir şekilde anlayacaklardır. Yaşamları sürekli değildir ve dünya hayatı tüketilmiştir. Artık zevk ve isteklerin bir hükmü yoktur, geçerli olan yegane gerçek Allah'ın hükmüdür. Allah'a karşı zulüm içinde olan bu insanlara yaptıklarının karşılığı verilmiştir; Allah'ın hükmüne göre azap ve sıkıntı içinde sonsuza dek yaşayacaklardır. İnananların da hakettikleri sonsuz hayat, tüm ihtişamı ve güzellikleriyle din gününde tüm insanlığa gösterilecektir.

Harun Yahya
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Kıyamet Günü Yaklaşarak Gelmektedir

Ölüm gitgide yaklaşıyor. İster genç olun ister yaşlı, geçen her gün, hatta her dakika ölüme biraz daha yaklaşıyorsunuz. Zamana karşı koyamıyor ve ölümün yaklaşmasına bir türlü engel olamıyorsunuz. Almakta olduğunuz önlemlerin hiçbiri sizi ve çevrenizdekileri "geçici" olmaktan alıkoyamıyor. Dünyadaki herşey gibi siz de yaşamınızı sona erdirecek güne doğru ilerliyorsunuz.

Ancak dünyada ölümlü olan yalnız insan değildir. Diğer tüm canlılar, yeryüzü, hatta tüm evren de ölümlüdür, yok olacakları bir gün belirlenmiştir. İşte o gün "son gün"dür. O günden sonra dünya hayatı son bulacaktır. Yokoluş günü yalnızca dehşetin yaşandığı, boyutları hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği kadar korkunç, aynı zamanda görkemli bir "son gün" olacaktır. Yeryüzündeki herşey yerle bir olacak, yıldızlar silinip dökülecek, güneş körelecektir. O vakte kadar dünya üzerinde yaşamış olan tüm insanlar biraraya toplanacaklar ve bu güne şahit olacaklardır. Bu "son gün" inkarcılar için zorlu bir gündür ve kuşkusuz bu günün sahibi alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

Kıyamet yaklaşarak gelmektedir. İnsanların çoğunun inancının aksine, kıyamet hiç de uzak değildir. O gün dünya ile birlikte, dünyaya ait olan herşey de yok olacaktır. Hırslar, istekler, kızgınlıklar, beklentiler, şehvet, düşmanlık ve zevkler sona erecektir. Geleceğe yönelik planların bir anlamı kalmayacaktır. Allah'a döndürüleceğini unutan herkes için, o çok sevdiği, sonsuz hayata tercih ettiği dünyanın, tüm o aldatıcı zenginlikleri, güzellikleri ve meşguliyetleriyle sona erdiği gün gelmiştir. İşte o gün, insanlar Allah'ın varlığına kesin bir biçimde şahit olacak, unutmaya çalıştığı ölüm günü ile karşı karşıya kalacaklardır. Artık Allah'ı ve ahiret yaşamını unutarak geçirdiği bu kısa ömür sona ermiştir ve yeni bir başlangıç kendisini beklemektedir. Bu başlangıç, asla son bulmayacak ve asla inkarcılara mutluluk getirmeyecektir. Bu sonsuz yaşamın ilk anından itibaren azap öylesine şiddetlidir ki, bunu yaşayanlar, azabın yerine "ölümü" ve "yokoluşu" isteyeceklerdir. Bu hayatın başlangıcı kıyamet saatidir. Ve kuşkusuz "kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir".

Dünya Hayatı Geçicidir ve Ölüm Kesin Bir Gerçektir

Çocukluğunuzun ilk günlerinden itibaren geleceğinize ilişkin belirli bir hedefe yönelir veya başkaları tarafından yönlendirilirsiniz. Muhtemelen şunlarla karşılaşırsınız: Yaşınız ilerlediğinde artık bir aileniz ve işiniz olmuştur. Daha çok para kazanmak ve daha rahat yaşamak için çaba gösterirsiniz, çocuklarınızı yetiştirir, onların ileride sizden daha iyi bir hayat sürmelerini istersiniz. Haftada bir aile toplantılarına katılır, tatil yapar, işe gider, geri kalan vaktinizi de evde geçirirsiniz. Birkaç aksaklık dışında yaşamınızdaki herşey muntazam devam eder, genelde çok olağanüstü durumlarla da karşılaşmazsınız.

Yaşamınızdaki herşey sanki daha önceden belirlenmiş gibidir, çevrenizdeki insanların yaşamları da birbirleriyle çok büyük benzerlikler gösterir. Bu benzer senaryolara göre yaşamak için çalışmalı, soyunuzu devam ettirmek için de aile kurmalısınız. Bu düşünceye göre zaten "iyi bir aile ve iyi bir iş" dışında yaşamın başka ne amacı olabilir ki! Bunlar sağlandıktan sonra mutlu bir yaşam hayal edersiniz. Böylece herşey tozpembe olacak ve yaşamın geri kalan kısmını huzurlu geçireceksinizdir.

Oysa siz bunları düşünürken, bedeninizde ve çevrenizde önemli birtakım değişiklikler olmaktadır. Vücudunuzda farklı işlevlere sahip pek çok hücre görevini tamamlayıp ölmekte ve yaşınız ilerledikçe bunların yenilenmesi daha da yavaşlamaktadır. Bedeniniz yaşlanmakta ve bu yönde sürekli belirtiler, hastalıklar, eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Zaman sürekli ilerlemekte ve geri dönüşün imkansızlığı gün geçtikçe daha da açık bir şekilde kendini göstermektedir. Ve siz huzurlu ve rahat geçirmeyi planladığınız "geri kalan ömrünüzde" gitgide ölüme doğru yaklaştığınızın farkındasınızdır. İşte bu nedenle dünya hayatı size beklediğiniz rahatlığı ve huzuru gerçek anlamda asla vermez. O ana kadar sizi pek çok açıdan tatmin ettiğini düşündüğünüz bu yaşamın bir sonu vardır. İşte bu sonun ardından asıl gerçeklerle yüzyüze gelinecektir. O halde dünya hayatında hedeflediğiniz hiçbir şey sizin gerçek amacınız olmamalı. Çünkü dünya hayatı yalnızca geçici bir imtihan yeridir. Kimin güzel davranışlarda bulunduğunun sınandığı yerdir. Allah, bize bu önemli gerçeği şöyle bildirmektedir:

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)


Yaşamın gerçek amacı "iyi bir aile ve iyi bir iş" değildir. Herkesin tek bir yaratılış amacı vardır: Allah'a kul olmak. Dünyada elde edilmiş mal, eş, çocuk, mevki, itibar gibi kazançların hepsi yaşam boyunca büyük bir tutkuyla bağlanılan değerlerdir. Fakat ölümün ilk anından itibaren bu dünyevi kazançlar bir anda tüm değerlerini ve önemlerini yitirirler. Bu herkesin bildiği ama düşünmekten kaçındığı bir gerçektir. Dolayısıyla asıl amaç bu olmamalıdır. O zaman gerçek amacın ve kazancın ne olduğunu çok iyi düşünmek, kavramak gerekir. İşte yaratılmanın asıl amacını Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:

Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56)

Ancak Allah'a kulluk görevinin tam olarak yerine getirilmesiyle ölümden sonra başlayacak olan ahiret hayatı için güzel bir beklenti söz konusu olabilir. İnsanların büyük bir kesiminin sahip olduğu çarpık bir beklenti vardır. Çoğu insan bu ihtimale inanarak kendini rahatlatmaya çalışır. Oysa bu büyük bir yanılgıdır. Eğer bir insanın ahirete, ölümden sonraki yaşama yönelik bir beklentisi yoksa, o zaman da geriye tek bir ihtimal kalır: Ölümle birlikte sonsuza dek yok olmak! Bu ihtimal ise diğerlerine göre çok daha ürkütücüdür. Allah'a kulluk etmeyi reddeden insanlar bu olasılıktan korktukları ve unutmak istedikleri için kendilerince çeşitli yöntemler geliştirirler. Bu yöntemler ise genelde hep aynıdır: Ölüm konuşulmaz, tartışılmaz, hatırlatılmaz. Halbuki ölüm, yaşanılacağı kesin olan bir gerçektir, ama sanki "yokmuş" gibi davranılır. Toplumun büyük bir kesiminin bu mantığa sahip olması insanda bir rahatlamaya sebep olabilir. Oysa kendisi gibi diğer insanlar da aldanmaktadırlar. İnsanlar ölümü, kıyamet gününü ve ahireti bilmekte ama düşünmemektedirler. Dünya hayatıyla tatmin bulmakta, daha doğrusu tatmin bulmayı istemektedirler. Oysa Allah Kuran'da insanların kaçmakta oldukları ölüm gerçeğiyle mutlaka karşılaşacaklarını bildirmektedir. Ayette şöyle buyrulur:

De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir. (Cuma Suresi, 8)

Ölüm yalnızca insanlara mahsus değildir. Geçici olan dünya hayatında, insan gibi "herşey" ölümlüdür. Allah bize, tüm kainatın, içindeki canlılarla birlikte yok olacağı bir günün varlığını, yani "kıyamet gününü" bildirmiştir. Kıyamet günü, imtihanın son bulduğu, nihai gündür. O günün gelişini, yeryüzündeki her insan pek çok belirti ile anlayacak ve kainatın ölümüyle sonuçlanacak olaylar gerçekten de tüyler ürpertici olacaktır. Ve en nihayet dünyadaki tüm insanlar, kıyametin gerçekleştiği gün, kendilerini bekleyen "yeniden dirilişi" kavrayacaktır. Böyle bir günle karşılaşmayı ummayanlar, karşılarındaki bu apaçık gerçeği reddedemeyecekler ve Allah'ın emrine "isteseler de istemeseler de" boyun eğeceklerdir. Allah, tüm evren için büyük bir son hazırlamıştır. İnsanların çoğu her ne kadar inkar etmeye çalışsa da, kıyamet saati belirlenmiş bir vakitte kendilerini beklemektedir.

Harun Yahya
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Dünya Hayatı Geçici

Dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise sonsuz kalınacak şekilde yaratılmıştır. Geçici dünya hayatı, sonsuz ahiret hayatını kazanmak için bir kazanç yeridir. Herkes burada ne yaparsa, ahirette karşısına o çıkacaktır. Cennetteki nimetler ve Cehennemdeki azaplar, insanların dünyada yaptıklarının, nimet veya azap şekline çevrilmesidir. Herkes yaptığının karşılığını alacaktır.

Bir kimsenin meşguliyeti ne ise, akıbeti de öyle olur. Bunun için herkes ne ile meşgul olduğuna iyi bakmalıdır. Ne aldığına ve bunun karşılığında neyi sattığına dikkat etmelidir. Dinini verip, dünyayı satın almaya çalışanlar, hem dünyalarını, hem de ahiretlerini harap ederler. Dünyayı verip ahireti satın almaya çalışanlar ise, dünyada da ahirette de rahat ederler, huzur içinde yaşarlar ve ebedi saadete kavuşurlar.

Dünya hayatı elbette bir gün son bulacaktır. Zaten herkes öldüğü zaman, kendisi için dünya hayatı son bulmaktadır. Ayrıca Rabbimizin murat ettiği zaman geldiğinde, üzerinde yaşadığımız dünya da yok olacaktır.

İmam-ı Gazali hazretleri dünya hayatının son bulması hakkında buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, Sur üfürüldükten sonra, kıyametin kopmasını murad buyurduğu vakit, dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizlerin bazısı bazısına taşar. Güneşin nuru giderek simsiyah olur. Dağlar toz haline gelir. Âlemler birbirine girer. Yıldızlar, dizili incinin kopup dağıldığı gibi olur. Gökler gülyağı gibi erir. Allahü teâlâ, göklerin parça parça olmasını emreder. Yedi kat yerde, yedi kat gökte ve kürside diri olarak kimse kalmaz. Her canlı vefat etmiş olur ve eğer ruhani ise, ruhu gitmiş olur. Her türlü varlık ölür. Yerde taş taş üstünde kalmaz. Göklerde hiç canlı kalmaz. İşte o zaman Allahü teâlâ: (Ey alçak dünya! Senin içinde tanrılık davası edenler ve ahmakların ilah tanıdıkları acizler nerededir ve senin güzellik ve letafetinle aldattığın ve ahireti unutturduğun kimseler nerededir?) buyurur. Sonra, Mümin suresinde bildirildiği gibi, mealen; (Mülk kimindir?) buyurur. Hiçbir yerden cevap gelmez. Bunun üzerine Allahü teâlâ; (Vahid ve kahhar olan cenab-ı Allah’ındır) buyurur.

Bundan sonra Cenab-ı Hak; (Ben azimüşşan, Melik-ü deyyanım. Yani kıyamet gününün tek hakimi ve sahibiyim. Benim verdiğim rızkı yiyip de, bana ortak koşanlar, benden başkasına ibadet edenler nerededirler? Zâlimler, kendini beğenip kibirlenen ve öğünenler nerededirler? Şimdi mülk kimindir?) buyurur. Buna da cevap verecek kimse bulunmaz.

Bu hâl, Allahü teâlânın dilediği bir vakte kadar öylece devam eder ve sonra bütün canlılar, mezarlarından yeşil ot gibi biterek kalkarlar.

İnsanlar kabirlerinden ve yanıp kül oldukları, çürüdükleri yerlerden kalktıkları vakit görürler ki, dağlar atılmış pamuk gibi, denizler susuz kalmış, yer ise, kendisinde ne eğrilik, ne de yükseklik var. Hepsi dümdüz olmuş, bir kağıt sayfası gibi görünür. İşte insanlar, kabirlerinin üzerine oturdukları vakit, çıplak olarak, her tarafa hayret ve düşünceli bir şekilde bakarlar. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; (İnsanların her biri elbisesiz olup, hepsi çıplak oldukları halde haşr olunurlar) buyurmuşlardır.

Fakat gurbette elbisesiz olarak vefat etti ise, onlara Cennetten elbise getirilir ve giydirilir. Şehidlerin ve sünnet-i seniyyeye yani İslamiyet’in hükümlerine uyup o şekilde vefat etmiş olanların iğne deliği kadar elbisesiz yeri kalmaz. Zira Peygamber efendimiz; (Ey ümmetim ve Eshabım! Siz ölülerinizin kefeninde mübalağa ediniz! Zira, benim ümmetim kefenleriyle haşr olunurlar. Halbuki diğer ümmetler çıplaktırlar) buyurmuştur.”

İmam-ı Gazali hazretleri, kıyamette olacak olan hadiselerden bir kısmı hakkında böyle buyurmaktadırlar. Bu anlatılanlar elbette olacak ve elbette hepimiz bunları göreceğiz. Nefs ve şeytan, insana ölümü ve ölümden sonraki hayatı düşündürmek istemez. Her ikisinin de vazifesi, insanın imanını çalmak, haramlarla, günahlarla meşgul ettirmektir. Böylece imansız olarak ölmemizi istemektedirler.

Zina etmek, büyük günahlardandır. Şeytan ve nefs bu günahı bazılarına yaptırtamaz. Ancak bundan yani zinadan daha büyük günahı hemen hemen herkese kolayca yaptırtabilmektedirler. Zina etmekten daha büyük günah olan gıybeti, oturduğu yerde herkes rahatlıkla işleyebilmektedir. Bir kimse dedikoduya başladığı zaman, şeytan, o kimsenin yüzünü okşar ve daha çok dedikoduya dalmasına yardımcı olur. Halbuki yapılan dedi-kodu, sevapları alıp götürmekte, dedikodusu yapılan kimsenin günahları da kendi üzerine yüklenmektedir. Ahireti düşünen akıllı bir kimse, kazandığı sevapları, sevmediği kimseye hiç verir mi? Ama sevmediği kimsenin dedikodusunu, gıybetini yaparak rahatlıkla sevaplarını ona vermekte ve günahlarını da yüklenmektedir.

Bu sebeple, neyi alıp sattığımıza çok dikkat etmemiz gerekmektedir. Dünya hayatını, ahiret hayatı için kazanç yeri görüp, buna göre çalışanlara müjdeler olsun.

Osman Ünlü
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Yaptığının Hesabını Vereceksin

İnsan, ne yaparsa yapsın, ne kadar ömür sürerse sürsün ve nasıl yaşarsa yaşasın neticede ölümü tadacak ve yaptıklarından hesap verecektir. İmam-ı Gazali hazretleri, kendisinden nasihat isteyen bir talebesine hitaben; “Keyfine göre yaşa! Fakat bu yaşaman uzun sürmeyecek, bir gün elbette öleceksin. Gece gündüz düşündüğün, sımsıkı sarıldığın lezzetlerden elbette ayrılacaksın. Dünyanın nesini seversen sev, hepsine veda edeceksin! Elinden geleni yap! Fakat unutma ki, her yaptığının hesabını vereceksin!” buyurmuştur. Enbiya suresinin kırk yedinci âyetinde mealen; (Kıyamet günü terazi kuracağım. O gün, kimseye zulüm edilmeyecektir. Herkesin, dünyada yapmış olduğu zerre kadar iyilik ve kötülüklerini meydana çıkarıp, teraziye koyacağım. Herkesin hesabını yapmaya yetişirim) buyuruldu.

Allahü teâlâ, kullarına çok merhametli olduğu için bu durumu haber verdi ki, herkes dünyada kendi hesabına baksın, Ahirette mahcup olmasın. Peygamber efendimiz de; (Ahirette hesaba çekilmeden önce, dünyada iken hesabınızı görünüz ve tartılmadan önce, kendinizi tartınız!) buyurmuşlardır.

Ayrıca Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Akıllı şu kimsedir ki, günü dörde ayırıp, birincisinde, yaptıklarını ve yapacaklarını hesap eder. İkincisinde, Allahü teâlâya münacât eder, yalvarır. Üçüncüsünde, bir sanatta veya ticarette çalışıp, helal para kazanır. Dördüncüsünde, istirahat eder ve mubah olan şeylerle kendini eğlendirip, haram şeyleri yapmaz ve onlara gitmez)

İmam-ı Evzai hazretleri buyurdu ki:
"Kul, dünyadaki her anından kıyamette hesap ve sorguya çekilecek. Hem de gün gün, saat saat. Bu durumda, Allahü teâlâyı anmadığı bir an karşısına çıkınca, pişman olur ve kendini parçalamak ister. Bizim, hayatlarına yetiştiğimiz insanlar şöyleydi: Gece uykusundan en erken uyanırlar, sabah namazını vaktinde kılarlar, sonra bir müddet ahiret işlerini, akıbetlerinin ne olacağını düşünürlerdi. Bundan sonra kendilerini fıkıh öğrenmeye ve Kur'an-ı kerim okumaya verirlerdi."

Din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefs ile alış-verişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticaretin kazancı Cennettir. Ziyanı da Cehennemdir. Yani kârı, ebedi saadet, ziyanı da, sonsuz felakettir. Din büyükleri, nefslerini, ticaretteki ortak yerine koymuşlar, sözleşme yapmışlar ve bu sözleşmeye uyulmadığı zaman da, nefslerini hesaba çekip ceza vermişlerdir. Muhyiddin-i Arabi hazretleri; “Peygamber efendimizin, (Hesaba çekilmeden evvel, hesabınızı görünüz) emirleri ile, bazı meşayıh, her gün ve her gece yaptıkları işlerden kendilerini hesaba çekiyor. Ben, hesapta onları geçtim ve işlediklerimle beraber, düşündüklerimde de, hesabımı görüyorum” buyurmuştur.

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:“Mahşer günü herkes için büyük bir kitap çıkarılır ki, onda mahlukların bütün amelleri yazılıdır. Küçük ve büyük hepsini bildirir. Allahü teâlâ, hiçbir kimseye zulmetmez. Mahlukların her gün yaptıkları amelleri bu kitap ile Allahü teâlâya arz olunur. Allahü teâlânın emri ile Abese suresinin on altıncı âyet-i kerimesinde bildirilen (Kiramün berere) meleklerine yani kerim ve itaatkâr meleklere, o amelleri yazmayı emreder. Bu kitap işte odur. Casiye suresinin yirmi sekizinci âyet-i kerimesinin (Biz yaptığınız amellerin hepsini yazdırdık) meal-i şerifi bunu haber vermektedir.

Kıyamet günü, herkes, ayrı ayrı hesaba çekilir. Nur suresi, yirmi dördüncü âyetinde mealen, (Yaptıklarının hepsine, o gün dilleri ve elleri ve ayakları şehadet eder) buyuruldu.

Hesaptan sonra, bütün insanlar Sırat köprüsüne gönderilecektir. Sırat köprüsünden geçemeyenler azap meleklerine teslim olunurlar.”

Yahya bin Muaz-ı Razi hazretleri buyuruyor ki:“Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak, fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükredilmiş ise, o hesap edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir.”

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:“Meşayıh-ı kiramdan birçoğu, muhasebe yolunu seçmişlerdir. Her gece, yatacağı zaman, o gün yapmış olduğu işlerini, sözlerini, hareketlerini, hareketsizliklerini, düşüncelerini, her birinin niçin olduğunu anlarlar. Kusurlarını ve günahlarını temizlemek için, tevbe ve istigfar ederler. Allahü teâlâya boyun bükerler, yalvarırlar. İbadetlerini ve iyiliklerini de, Allahü teâlânın hatırlatması ile ve kuvvet vermesi ile olduğunu bilirler. Bunun için, Hak teâlâya hamd ve şükrederler.

Peygamber efendimizden gelen haberlere uygun olarak her gece yatarken, (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber) 100 defa okunursa, tesbih, tahmid ve tekbir eylemiş olunur. Böylece, muhasebe yapılmış olur. Kendini hesaba çekmiş sayılır.”

Bir hadis-i kudside Allahü teâlâ şöyle buyuruyor:
(Ey kullarım, bedenleriniz zayıf, yol uzak, yük ağır, Sırat incedir. Geminizi yenileyin! Azığınızı bol alın! Yükünüzü azaltın! Halis para alın, gittiğiniz yerdeki sarraf, kalp para almaz.)

Osman Ünlü
 

Turgay.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
337
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Ahirette Pişmanlık Felakettir

Dünyanın görünüşü, yalancı yaldızlarla süslü ve tatlıdır. Taze, güzel, körpe sanılır. Aslında, güzel koku sürülmüş bir ölü gibidir. Sanki bir leştir ve böcekler, akrepler dolu bir çöplüktür. Su gibi görünen bir serabdır. Zehirlenmiş şeker gibidir. Aslı harabdır, elde kalmaz. Kendini sevenlere, arkasına takılanlara, hiç acımayıp, en kötü şeyleri yapar. Ona tutulan akılsızdır, büyülenmiştir. Aşıkları delidir, aldatılmıştır. Onun görünüşüne aldanan, sonsuz felakete düşer. Tadına, güzelliğine bakan nihayetsiz pişmanlık çeker. Peygamber efendimiz; (Dünya ile ahiret birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz. Birini razı edersen, öteki gücenir) buyurmuştur.

Demek ki, bir kimse, dünyayı razı ederse, ahiret ondan gücenir. Yani, ahirette, eline bir şey geçmez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Cehennemden kurtulmak isteyen, helal ve haramları iyi öğrenmeli, helal kazanıp, haramdan kaçınmalıdır. Gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek, kulaklardan pamuk ne vakit atılacak? Ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri kulakları açacaklar. Fakat, o zaman pişmanlık işe yaramayacak. Rezil olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Hepimize ölüm yaklaşıyor. Ahiretin çeşit çeşit azabları, insanları bekliyor. İnsan öldüğü zaman, kıyameti kopmuş demektir. Ölüm uyandırmadan ve iş işten geçmeden önce uyanalım! Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını öğrenip, şu birkaç günlük ömrümüzü, bunlara uygun geçirelim. Kendimizi ahiretin çeşitli azablarından kurtaralım!

Tahrim suresinin 6. âyetinde mealen; (Ey iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır) buyurulmaktadır.”

Kabirden birisi çıkıp dünyaya gelse nasıl yaşardı? Herhalde bir anını bile boş geçirmez, hep ahireti için çalışır, günah işlemez, kalb kırmazdı. Peki biz oraya gitmeyecek miyiz? Ahirete gidince başımıza neler geleceğini, nelerle karşılaşacağımızı dinimiz bildiriyor. Allahü teâlâya iman etmeyenler, Peygamber efendimize inanmayanlar, İslamiyet’i reddedenler, Cehennemde feryat edecekler ve; (Yarabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz) diyeceklerdir. Onlara; (Zaten oradan geldiniz ya!) denilecektir.

Bu dinin temeli öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ hiçbir şeyi gayesiz ve hikmetsiz yaratmamıştır. Her şeyin bir hikmeti, gayesi vardır. İnsanın bile yaşarken bir gayesi, maksadı vardır. Rabbimizin her yarattığında bir hikmet vardır. Cenâb-ı Hak insanı, maksatsız, gayesiz yaratmamıştır.

Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde mealen; (Ben insanları, büyüklüğümü onlara tanıtmak ve bana ibadet etmeleri için yarattım!) buyurmaktadır.

İbadet, Onu tanımak, Onun büyüklüğünü anlamak, insanın kendisinde bulunan çok kötü bir nefsin olduğunun farkına varmasıdır. İnsanın kendini tanıması ne kadar artarsa, Allahü teâlânın büyüklüğü o kadar iyi anlaşılır. İnsan kendini beğenirse, Müslümanları, İslamiyet’i beğenmez, sonunda şirke kadar gider. Zira insanın nefsi, bilmediklerini sormaz, öğrenmez, öğrenmek de istemez, ben biliyorum der. O ben kelimesi de, insanı yıkar, helak eder.

Dünya hayatı çok kısadır. Her günü geçip hayal olmaktadır. Her insanın sonu ölümdür. Bundan sonrası da, ya daimi azab veya ebedi nimetlerdir. Bunların vakitleri, herkese süratle yaklaşmaktadır. Bu sebeple insan, kendine merhamet etmeli, aklından gaflet perdesini kaldırmalı, batılın batıl olduğunu görerek, ondan kurtulmaya çalışmalıdır. İnsanın vereceği karar, çok büyük ve çok mühimdir. Vakit ise, çok azdır. Muhakkak herkes ölecektir. İnsan öldüğü vakti düşünmeli, başına geleceklere hazırlanmalıdır. Zira son pişmanlık fayda vermez ve son nefeste hakkı tasdik etmek, kabul edilmez.

Netice olarak ahirete giden herkes, muhakkak pişmanlık duyacaktır. Dünya için kanaat ve tevekkül olur. Fakat ahiret için kanaat ve tevekkül olmaz. Dünyada pişmanlık nimettir, ahirette pişmanlık ise, felakettir.

Osman Ünlü
 

nurus

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ocak 2008
Mesajlar
1,079
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Rabbim insallah tüm ümmet-i muhammedi ölümü hic aklindan cikarmayip ona göre amel edenlerden eylesin insallah,...Allah razi olsun..emegine saglik..selam ve dua ile..Allaha emanet olunuz...
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Ellerinize harcadığınız zamanınıza allahım inşaallah büyük sevaplar ihsan eyler. çok güzel bir çalışma olmuş hepsini bilmeme ragmen yinede her sayfasında ürpererek takılıp kaldım ve halada şu an okuyorum.böyle güzel çalışmalara rastlamak inanın çok mutlu ediyor.

Allah sizden binlerce kez razı olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt