Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

MUMINLERIN EN USTUNU : Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a) (1 Kullanıcı)

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Selamun aleykum kardeslerim;

O muhtesem sahabinin adini goremeyince huzunlendim, onu ben yazayim dedim. Buyrun onu izleyelim.

O'nu anlatmadan once, ne kadar buyuk oldugunu gormeniz icin ilk paylasimimi, en cok etkilendigim kissayla baslatiyorum.



"Server-i Kâinat zaman zaman şanlı eshabını toplar, tadına doyulmaz sohbetler yapardı.
Medine'nin nurlu gençlerinden Nevfel (Radıyallahu anh) bunları hiç kaçırmaz, âdeta kaydeder, kelimesi kelimesine aktarmaya bakardı.
Bir gün yüzü suyu hürmetine âlemlerin yaratıldığı server şehadetten söz açtı: " Kıyâmet gününde şehidler, Mahşer yerine gelirken; Peygamberler ayağa kalkar. Onlar; çocuklarından, akraba ve dostlarından 70.000 kişiye şefaat eder (Cehennemden kurtarırlar)"
Gel de heyecanlanma. Müjdenin güzelliğine bak.
Nevfel soluk soluğa eve koştu. İki oğlunu ve hanımını alıp geldi,
Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna çıktı.
"Yâ Resûlullah! Bir duâ etsem amin der misiniz?"
Gül yüzlü Nebi, adı güzel Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm buyurdular.
Nevfel büyük bir aşkla ellerini açtı ve
"Yâ Rabbi" dedi, "Nevfel kulunu şehid, yavrularını yetim, hanımını dul bırak!"
Bu içli niyaza hanımı ve çocukları da katıldılar...

Nevfel (Radıyallahu anh) silahını kuşanıp atına binip Hz. Peygamberin yanına geldiği zaman, anneciği de yanında idi. Kadıncağız ağlayarak:
"Yâ Resûlallah! Benim gözümün yaşına acı. Benim hayatımda gören gözüm ve tutan elim bu oğlumdur. Bundan başka sığınacak kimsem yoktur. Çok garip ve fakirim. Oğlum da çok gençtir. Harb etmesini bilmez. Soğuğa sıcağa dayanamaz. Sonra ben yalnız kalır kötü durumlara düşerim. Kimse hâlimi bilmez" dedi.

Resûl-i Ekrem kadına acıdı ve Nevfel'e:

"Evladım ben sana kefil oluyorum. Cihâd sevabını aynen alacaksın.

Şehid olma mertebesini de kazanacaksın.

Yaşlı ve kederli annenin rızâsını al, göz yaşlarını akıtma.

Bize şefâate gelmişken onu ayrılık ateşine yakma" buyurdular.

Nevfel:

"Yâ Resûlallah, beni cihâddan geri bırakmayınız.

Bu arzumdan vazgeçmek elimde değil. Hak yoluna canımı ve başımı koymuşum.

Anneme dua buyurunuz Rabbim ona çok sabırlar versin" dedi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Nevfel'in annesine:

"Gel bu yiğiti hayırlı yoldan alıkoyma!" buyurdular.

Annesi Hz. Peygamberin ricası karşısında :

"Yâ Resûlallah, oğlum savaş hâllerini bilmez, ama onun her halini koruyup gözetmen için sana ısmarladım" dedi.

Hz. Peygember kadıncağızın bu dileğini kabûl ettiler.

Sefer bitti ve İslâm ordusu, pek çok ganimetle birlikte geri döndü.

Ancak bazı sahabeler şehit olmuşlardı. Nevfel de onlardan biriydi.

Hazret-i Ali Anlatır:

"Gazâdan sonra Medine'ye dönüyorduk, şehre yaklaşınca kadınlar ve çocuklar bizi istikbale (karşılamaya) çıktılar. Allahü Teâlâ'nın takdirine razıydılar ama yine de bir ümit, bir merak...
Eşleri, oğulları, babaları dönecek mi bilmiyorlar.

Nitekim Nevfel'in hanımı, çocukları ve ihtiyar anası da önümüze durdular. Büyük bir muhabbetle "Gazânız mübârek olsun Yâ Resûlullah!" dediler, sonra Nevfel'i sordular.
Efendimizin güzel gözleri nemlendi, "o şehit oldu" diyemedi. Elleriyle arka tarafı işaret edip yürüdüler. Efendimizin ardından Ammar'la birlikte geliyoruz.
Nevfel'in hanımı ve çocukları bu kez bize yöneldiler.
Resulullah Efendimizin vermediği haberi biz nasıl verebiliriz? Aynen onun yaptığı gibi yaptık, elimizle arkayı işaret ettik.
Hattaboğlu Ömer de, aynı şekilde hareket etmek zorunda kaldı, Osman bin Affan ona keza...
Kafilenin sonunda Ebû Bekir Sıddîk geliyordu, yanında Muaz bin Cebel, üç beş adım gerisinde de Zübeyr bin Avvam.
Gerçekten çok zor durumdaydı, onun "arkada işareti" yapmak gibi bir şansı kalmamıştı. Ebû Bekir'in ıstırabını anlayabiliyorduk, hem doğru konuşmak isterdi, hem de Resulullah gibi davranmayı arzulardı. Efendimize uymamaktan hepimiz korkardık ama o daha çok korkardı.

Peki yalan? Hayır hayır böyle bir şeyi hiç yapmadı ve yapmazdı.
Nevfel'in anası, hanımı ve çocukları Sıddîk'i çevirip halkaladı, her biri ayrı tondan "Nevfel'e ne oldu" diye sormaya başladılar.
Ne söylenebilir ki? Sıkıntıya bak!

Hazret-i Ebû Bekir gözlerini yumdu ve inlercesine haykırdı:
-Yâ Allah!..
-Yâ Nevfel!...
Donduk kaldık, nasıl bir sessizlik oldu anlatamam.

Birden ovayı bir nal sesi doldurdu ve uzaklardan bir toz bulutu kalktı.

Yayından boşanırcasına koşan bir at yıldırım hızıyla yaklaştı.

Süvari dizginleri çekip sordu " buyur ya Sıddîk! Beni mi çağırdın?"
Yüzünden keyfiyesini çıkarıp attı.
Aaaa Nevfel!..
Daha genç, daha taze, daha nurlu, hem kanlı, canlı...
Biraz evvel onu libaslarıyla gömmedik mi, üstüne toprak atmadık mı?

"Beni mi çağırdın yâ Ebu Bekir, buradayım!" dedi. Hz. Ali'ye ve bütün ashab-ı Kirama selam verdi. Bütün sahabeler hayrete düştüler.

Zübeyr bin Avvâm diyor ki: Resûllullah (s.a.s.) seferden dönünce mescide gidip iki rekat namaz kılar idi. Bu sefer de Resûl-i Ekrem mescidde oturuyordu. Kapıda bir kalabalık toplandı. Nevfel'in içeri girip selam verdiğini gördüler. Resûl-i Ekrem Nevfel'i karşılayıp selamını aldı. Otururken:

"Bu, Allah'ın bir âyetidir, acaba kimin duasıyle meydâna gelmiştir?" dedikleri sırada, Cebrail (a.s) gelip:

"Ya Resûlallah! Şükür secdesi et! Cenab-ı Hak, ümmetinden Hz. İsa gibi ölüleri dirilten birini yaratmıştır. Allah selam ediyor, mağara arkadaşın Sıddık sakalı ağzında iken bir kere daha "Ya Allah" deseydi, İzzetim ve Celalim hakkı için bütün şehidleri diriltirdim. Ben, Ebu Bekir'den razıyım. O da benden razı mıdır? Onun sözünün üzerine Nevfel'i dirilttim. Çünkü o câhiliyet devrinde yalan söylememiştir," buyurduğunu haber verdi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, Hz. Ebu Bekir'in sakalını öpüp Cebrail' nin getirdiği müjdeyi haber verdikten sonra:

"Allah sana büyük bir ikram da bulunmuştur. Rabbim'e hamd olsun ki, ben dünyadan ayrılmadan önce ümmetimden Hz. İsa gibi Allah'ın izniyle ölüleri dirilten birini gösterdi" buyurdu.

Bu olaydan sonra Nevfel iki yıl daha yaşadı.
Evvel ki oğullarından başka iki oğlu daha oldu.
Sonra Yemâme cenginde şehit oldu.
"



 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28


Hazret-i Ebû Bekr RA'ın Matbû Kasîde-i Bürde'nin Başında Yer Alan Şiirinin Manzum Tercümesi

Lutf ile cûd eyle ya Rab, bana kim, hayrım kalîl.
Müflisim gerçek, kapına geldim işte ya Celîl!
Pek büyük olsa da zenbim, afvedip ört suçlarım;
Bir garîp, avare, müznib kulunum, gayet zelîl.
Benden isyan ve unutmak, peş peşe nice hata;
Senden ise fazl u ikram bunca ihsan-ı cezîl.
Der içim; Yâ Rab! günahım sayısızdır, kum gibi;
Bunları sen afvedip geç, eyleyip safh-ı cemîl.
Nola halim, yâ ilâhi! Etmedim salih amel,
Bed işim pek çoktur amma, taat azığım kalîl.
Her çeşit emrazı def et; hacetim eyle reva,
Şâfi Sensin, hasta kalbim; derman ister bu alîl.
Yakmasın nar-ı cehennem ben kulunu, nitekim:
Yanmadı "Yâ nâru kûnî berden" (1) emriyle Halîl.
Şâfi Sensin, kâfi Sensin, her mühim işte bana,
Rabbim oldun, hasbim ol hem seni edindim vekîl.
Kenz-i fazlı ver bana kim, bahşı çok Vehhâbsın;
Gönlümün ver her murâdın, yolda ol bana delîl.
Bir ulu mülkü bağışla, korkudan kurtar bizi;
Rabbimiz! Mahşerde kadı Sen, nidâcın Cebrail
Nerde Mûsâ, nerde İsâ, nerde Yahyâ, nerde Nuh?
Suçlusun Sıddıyk mâdem, tevbe et, Mevlâm Celîl.


 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Hz. Ebû Bekir tam bir takva ehliydi. Haram ve şüpheli şeylerden kaçınmakta büyük bir dikkat gösterirdi.

Bir defasında, hizmetçisi yiyecek getirmişti. Hz. Ebû Bekir çok acıkmış oldu*ğundan, nereden getirdiğini sormadan birdenbire onu yemiş bulundu. Fakat sonradan, bu yiyeceği nereden getirdiğini hizmetçisine sordu.

“Cahiliye Devri’nde bir kadına yaptığım muskaya karşılık bana vermeyi vaat ettikleri şeydi.” cevabını alınca birden rengi değişti. Parmağını hemen bo*ğazına salarak, yediği şeyi tamamen dışarı çıkardı. Yanındakiler bu davranışını aşırı bularak:

“Ey müminlerin emiri! Bütün bunlar bir lokma yiyecek için mi?!” deyince şu hikmetli cevabı verdi:

“Öleceğimi bilsem yine de o lokmayı çıkarırdım. Çünkü Re*sû*lul*lah’ın şöyle buyurduğunu işittim: ‘Haramla beslenen bir ceset, cehennemde yanmaya mah*kûmdur!’
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bir gün Hz. Ebû Bekir, rüyasında bir ayın gökten süzülerek Mekke üzerine indiğini, sonra bölünerek parçalarının şehrin bütün evlerine dağıldığını, daha sonra da toparlanıp kendi evine girdiğini görmüştü. Gördüğü bu rüya kendisini oldukça heyecanlandırmıştı. Rüyasını Mekke’de bulunan bazı Ehl-i Kitap âlim*lerine sordu. Onlar da beklenen pey*gamberin yakın bir zamanda Mekke’de çı*kacağını, kendisinin de ona uyma bahtiyar*lığına erenlerden olacağını, hattâ ha*yatında iken onun en yakın veziri olacağını söylediler.

Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimizden birkaç yaş küçüktü. Babasının adı Osman’dı, fakat lakabı olan “Ebû Kuhâfe” ile meşhur olmuştu. Annesinin adı ise, “bütün iyiliklerin anası” manasına gelen Ümmü’l-Hayr idi. Hanımının ismi Zey*nep, künyesi de Ümmü Rûman’dı. Bundan önce Kuteyle ile evliydi; Ümmü Rûman’ın vefatından sonra da Esmâ bint-i Ümeys ile evlendi.

Hz. Ebû Bekir’in üçü kız, üçü de erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gel*di: Bun**lar Hz. Âişe, Abdullah, Esmâ, Abdurrahman, Ümmü Gülsüm ve Mu*hammed (r.a.) idi
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Ebû Bekir’den başka İslam’a davet ettiğim herkes, önce bir şaşkınlık ve te*reddüt geçirdi. Fakat Ebû Bekir, kendisine İslam’ı anlattığımda ne tereddüt geçirdi, ne durakladı.''
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28


Resûlullah Efendimiz “aleyhisselâm”, bir gece, Hazret-i Âişe validemiz ile baş başa otururken bir ara mübarek başını Hazret-i Âişe’nin “radıyAllahü anha” kucağına koyup, “Yıldızları” seyre koyuldu.
Hazret-i Âişe ise “Dolunayı” seyrediyordu.
Fakat Resûlullah Efendimizin nur cemâli, dolunaydan daha nurlu ve parlak göründü hazret-i Âişe’ye. Duygulanıp ağladı. Ve iki damla gözyaşı Efendimizin nur yüzüne damladı.
Efendimiz sordular:
- Sen ağlıyor musun yâ Âişe?
- Evet yâ ResûlAllah.
- Neden?
- Senin cemalini, dolunaydan daha parlak gördüm de ondan.
- Hiç şaşma yâ Âişe. Çünkü “Ay” ve “Güneş”in nûrunu da benim nûrumdan yarattı Hak teâlâ.
Bu defa Hazret-i Âişe sordu:
- Siz neye bakıyordunuz yâ ResûlAllah?
- Yıldızlara bakıyordum.
- Niçin?
- Eshâbımdan biri var ki, onun ibâdetleri yıldızlar adedince gökyüzüne yükseliyor. Bunu düşünüyordum.
Hazret-i Âişe; “Bu, babam olabilir” diye geçirdi içinden. Ve sordu:
- O kimdir yâ ResûlAllah?
Buyurdular ki:
- Ömer’dir. Ama onun sevapları, babanın sevapları yanında, denizde damla bile değildir.

BU SESLER NEDİR?
Mîrac’ta, Resulullah Efendimizle Cebrâil aleyhisselâm Arş-ı âlâ yanında bulunurken, Resûlullah takunya sesleri işitip;
- Bu sesler nedir? diye sordu.
Cebrâil aleyhisselâm;
- Bilâl’in takunya sesleridir yâ ResulAllah. O şu anda takunya ile evden çıktı. Mescide gidiyor, dedi.
İslâm âlimleri;
- Eshâb-ı kirâmın yüksekliğini işte buradan anlamalıdır, buyuruyorlar.


 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Allah razı olsun, naif gönüllüm
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
FAZiLETE ERMENİN BEŞ ESASI

Kendisine bu fazîlete nasıl erdiği sorulduğunda verdiği cevap, tasavvufî telakkîdeki ruhî yükseliş, ahlakî olgunluk ve manevî kemale erişin esaslarını oluşturmaktadır. Buyurur ki:

- Bu fazîlete beş şeyle erdim:

1. İnsanları iki grup olarak gördüm. Bunlardan bir grubu talib-i dünyadır; dünyanın peşinden koşmaktadır. Bir grubu da talib-i ukbadır; ahiret endişesi taşımaktadır. Ben ise ne talib-i dünya, ne de talib-i ukba oldum. Talib-i Mevla olmayı tercih ettim. Rabbımın rızasına ermeyi herşeyin üstünde tuttum.

2. Müslüman olduğum günden beri ma'rifet-i ilahiyye ile meşguliyetin ve onun bana verdiği hazz sebebiyle dünya nimetlerine meyletmedim ve doyasıya yemek yemedim.

3. Yüce yaratıcımın muhabbetinin bana verdiği manevî zevk sebebiyle, aşk hararetini söndürmemek için kanasıya su içmedim.

4. Dünya ameliyle ahiret ameli karşılaştığında daima ahiret amelini dünya ameline tercih ettim.

5. Rasülullah (s.a.)'in sohbetine çok sıkı bir şekilde devam ettim. Daima O' nunla birlikte bulunmaya gayret ettim. Hicrette arkadaşı, mağarada yoldaşı ve daima sırdaşı oldum.

Hz. Ebû Bekir'in bu cevabında adeta tasavvufi eğitimin gayesi ve temel esasları anlatılıyor. Ki onlar da rıza-i Barîye ermek; zühd yani dünyaya değer vermemek; yemeyi, içmeyi uykuyu azaltıp Cenab-ı Hakk'ı unutmamak ve Allah rasûlü ile sohbet.
 

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
23
Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)'ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) :
-Ya Ali sen buyur, gir dedi.

O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu:

-Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her hayırlı işte ileri olan, herkesi geçen sensin.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Sen önce gir ki! Resulüllah'a (s.a.v) daha yakın sensin.

Hz. Ali (r.a) :
-Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v)'tan işittim.
"Ümmetimden, Ebu Bekir'den daha üstün bir kimsenin üzerine güneş doğmadı" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben, senin önüne nasıl geçebilirim ki, Resulüllah (s.a.v) kızı Fatıma(r.a)'yı sana verdiği gün,
"Kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim" buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v):
"İbrahim(a.s)'ı görmek isteyen Ebubekir'in yüzüne baksın" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah(s.a.v):
'Adem (a.s)'ın hilm sıfatını ve Yusuf (a.s)'ın güzel ahlakını görmek isteyen Ali Mürteza'ya baksın' buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Senin önünde gidemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v):
"Ya Rabbi! Beni en çok seven ve ashabımın en iyisi kimdir? dedi. Cenab-ı Hak:Ya Muhammed! Ebu Bekir Sıddıktır," buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben, senin önüne geçemem. Çünkü Resulüllah (s.a.v) Hayber'de:
"Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim" buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v)
"Cennetin kapıları üzerinde 'Ebu Bekir Habibullah' yazılıdır" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v) Hayber gazasında, bayrağı sana verip
'Bu bayrak Melik-i Galibin, Ali Bin Ebi Talib'e hediyesidir' buyurdu.

Hz. Ali (r.a) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ya Eba Bekir, sen benim gören gözüm ve bilen gönlüm yerindesin".

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
- Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenab-ı Hak buyurur ki 'Ya Muhammed!(s.a.v) Senin baban İbrahim Halil, ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali Bin Ebi Talib ne güzel kardeştir.'

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin geçemem. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü, Cennet meleklerinin reisi olan Rıdvan adındaki melek Cennete girer. Cennetin anahtarlarını getirir, Bana verir. Sonra Cebrail (a.s) gelip, Ya Muhammed (s.a.v)! Cennetin ve cehennemin anahtarlarını, Ebu Bekir Sıddık'a(r.a) ver, istediğini Cennete, dilediğini Cehenneme göndersin der."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah (s.a.v) buyurdu ki:
"Ali kıyamet günü benim yanımdadır.Havz ve Kevser yanında, benimledir. Sırat üzerinde benimledir. Cennette, benimledir. Allahü Teala'yı görürken, benimledir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senden önce giremem. Çünkü Resulüllah(s.a.v)
"Ebu Bekir'in imanı, bütün mü'minlerin imanı ile tartılsa, Ebu Bekir'in imanı ağır gelir" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır."

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben sadıklığın şehriyim.Ebu Bekir onun kapısıdır."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Kıyamet günü Ali bir ata biner, görenler, acaba bu hangi peygamberdir? Derler.Allahü Teala, bu Ali Bin Ebi talib'dir, buyurur."

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben ve Ebu Bekir, bir topraktanız. Tekrar bir olacağız."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Allahü Teala, ey Cennet! Senin dört köşeni, dört kimse ile bezerim.Birir Peygamberleri üstünü Muhammed'dir(s.a.v).Biri, Allah'dan korkanların üstünü Ali'dir.üçüncüsü kadınların üstünü Fatımat'üz Zehra'dır. Dördüncü köşesindeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin'dir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Sekiz Cennetten şöyle ses gelir'Ebu Bekir! Sevdiklerinle birlikte gel, hepiniz Cennete girin."

Hz. Ebu Bekir (r.a.) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Ben bir ağaca benzerim,Fatıma bunun kökü,Ali gövdesi, Hasan ve Hüseyin meyvesidir."

Hz. Ali (r.a) :
Ben, senin önüne nasıl geçerim. Çünkü Resulüllah(s.a.v)buyurdu ki:
"Allahü Teala Ebu Bekirin bütün kusurlarını affetsin. Çünkü O kızı Aişe'yi bana verdi.Hicrette bana yardımcı oldu.bilal-i Habeşi'yi, benim için azad etti."

Resulüllah(s.a.v')in bu iki sevgilisi, kapıda böyle konuşurlarken, kendileri içeriden dinliyorlardı. Hz. Ali'nin sözünü kesip içeriden buyurdu ki:
-Ey kardeşlerim Ebu Bekir ve Ali! Artık içeri girin.Cebrail (a.s) gelip dedi ki, yerdeki ve yedi kat göklerdeki melekler sizi dinlemektedir.kıyamete kadar birbirinizi övseniz, Allahü Teala yanındaki kıymetinizi anlatamazsınız.

İkisi birbirine sarılıp, birlikte Resulullah'ın(s.a.v) huzuruna girdiler.

Resulullah'ın(s.a.v):
-Allahü Teala ikinize de yüzbinlerce rahmet etsin. İkinizi sevenlere de, yüzbinlerce rahmet etsin ve düşmanlarınıza da yüzbinlerce lanet olsun, buyurdu.

Hz. Ebu bekir Sıddık dedi ki:
-Ya Resulallah(s.a.v) Ben Ali kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem.

Hz.Ali dedi ki:
-Ya Resulallah(s.a.v) Ben de Ebu Bekir kardeşimin düşmanlarına şefaat etmem ve başını kılıç ile bedeninden ayırırım.

Hz. Ebu bekir Sıddık(r.a):
-Ben, senin düşmanlarına Kevser havzından su vermem, buyurdu.

Hz. Ali de:
-Ben, senin düşmanlarını Sırat üzerinden geçirmem, buyurdu.
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Allah razi olsun kucuk kardesim :)
Cok hos bir anidir.
Sayende hatirlamis ve hatirlatmis olduk.
 

Sedaa_*

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2012
Mesajlar
2,150
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
23
Senden de razı olsun Rabbim. :)
 

mir_erhan

Moderator
Katılım
13 Ara 2008
Mesajlar
6,148
Tepki puanı
502
Puanları
83
Yaş
44
Selamün Aleyküm..
Ellerinize sağlık.. ne kadar güzel... Allah c.c. razı olsun sizden..

Okudukça insanın okuyası geliyor. .
ve okudukça oralarda yaşamak geliyor güzünün önüne insanın...
Haz. Ebubekir...Yaşadığı Asrın ibrahimi...
Teslimiyeti imrendirir Mahlukatı...
Sorgusuz sualsiz dost... kimse anlatamz bu sadakati...
Senden Razı olsun Allah ... Sana Rahmet Eylesin Allah..
Bizleri sizin Yolunduzdan gidenlerden eylesinki. .şefaatlere nail olalım...amin...

Selam ve dua ile
 

KatrePare

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2011
Mesajlar
4,014
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Selamün Aleyküm..
Ellerinize sağlık.. ne kadar güzel... Allah c.c. razı olsun sizden..

Okudukça insanın okuyası geliyor. .
ve okudukça oralarda yaşamak geliyor güzünün önüne insanın...
Haz. Ebubekir...Yaşadığı Asrın ibrahimi...
Teslimiyeti imrendirir Mahlukatı...
Sorgusuz sualsiz dost... kimse anlatamz bu sadakati...
Senden Razı olsun Allah ... Sana Rahmet Eylesin Allah..
Bizleri sizin Yolunduzdan gidenlerden eylesinki. .şefaatlere nail olalım...amin...

Selam ve dua ile

Amin degerli abim, amin..
Allah hakikaten ondan razi olsun.
Okuyalim, okutalim, istifade edelim.
Vesselam.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt