Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

◊☆ MÜMİNLER ÖZELDİR, Mümin OLDUĞU SÜRECE ☆◊ (1 Kullanıcı)

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
linie288dl.gif





İnsan fıtrat olarak, İslam dinini yaşamaya uygun yaratılmıştır. Zaten insan, İslam fıtratı üzerinde dünyaya geldiğine göre (Rum suresi /30 da belirtildiği gibi), bundan sonraki süreçte de ''İslam'' olmalıdır. İşte bu öz fıtratın devamlılığını sağlamak için Yüce Allah, kitap ve Resuller gönderiyor. İnsanoğlu dünya hayatının içerdikleri ile dikkatini dağıtmasın; doğru yoldan sapmasın, geçici işler ile vaktini bitirmesin diye, hikmetli kitap ve elçileri ile uyarıyor.
Demek ki, Yüce Allah, insanın temiz ve öz halini korumak için Kur’an’ın hükümlerini emanet ediyor. Peki, insan Kur’an emanetini kaldırmaya müsait mi?
Ahzab suresi / 72: “Biz emaneti, göklere ve dağlara sunduk. Onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular, endişeye düştüler. Onu insan yüklendi. İnsan, cidden çok zalim ve çok cahildir.”


Ayet-i Kerimede anlatılan emanet, Kur’an’dır. Gökler, yer ve dağlar bu emaneti kaldıramıyor. Çünkü emanet büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Onu anlamak, yaşamak ve o emanetin sahibine karşı sorumluluğu yerine getirmek. Hepsi ağır bir ödev. Ama insan bu ağır görevin altından kalkabilecek potansiyelde yaratılmıştır. İnsan dışında kime halifelik unvanı veriliyor? Elbette hiç kimseye! (Bakara suresi /30) Yer ve gökler bu lütuf ile sıfatlanmamış. O halde insan, gökler ve dağlar arasında Kur’an emanetini hakkıyla kaldırabilecek potansiyeli olan tek varlıktır. Eğer isterse!

İnsanın yaradılışı, harika ve büyük bir mucize! Akıl denen emanet, gönül denen emanet, ne verimli kaynaklar! Örneğin, düşünce gücünüzü düşünün. Hangi varlıkta bu nimet var? Veya gönül hazinenizi düşünün. Örneğin, ne kadar severseniz, bir o kadar sevginiz çoğalır. Normalde kural olarak, kullanılan şey tükenir. Oysa insan fıtratında her bahşedilen nimet kullandıkça çoğalıyor. Tüm duygularımız böyledir. İnsan kaynakları kullandıkça artıyor. İnsan çok zengin bir âlemdir. Yetenekleri ve kendine özgü üretim gücü de cabası…

İnsanı anlatmaya kalkışsak, yeni bir kitap yazmamız gerekir. Asıl konu şu ki, insan bildiğimiz âlemler içerisinde, önündeki tüm engellere ve şeytan ile adamlarına rağmen, Kur’an emanetini kaldırabilecek bir varlıktır. Şimdi bir soru daha kafamızı karıştırabilir. O halde insanın bu durumu nedir? Yani neden cahil ve zalim bir duruma düşmüştür?

Çünkü bu emanetin sahibine karşı sorumluluğunu unutmuştur! Unuttuğu için de emanetin kıymetini bilmemiştir. Kur’an’ı Kerim’in bir ismi de zikir’dir. Zikir, mana itibariyle hatırlamak demektir. İnsan zikrini, yani hatırlaması gerekeni unutmuştur.

Zikir, insanın iradesinde bulunan bir şeyi sürekli gündeme ( ön plana) getirmesidir. Hatırda olanın sık sık açığa çıkarılmasıdır. Hatırda olanın hatırlanmasıdır! O halde Kur’an aracılığı ile emanetin sahibi olan yüce Allah’ın iradesini sık sık anmamız gerekmektedir. Böylece Yüce Allah’a olan sorumluluğumuzu biliriz. Eğer emaneti korursak; göklerden, yerden ve dağlardan farklı olan konumumuz ortaya çıkacaktır.

Şimdi, kendi kendimize soralım. Acaba insan bu emaneti kaldırabilir mi? Elbette ki, evet! Çünkü bizim bir benzerimiz olan insanlar kaldırabildiler. Elbette ki, biz de kaldırabiliriz. Peygamberler, kendilerine verilen halifelik” konumunun gereğini çok güzel yerine getirdiler. Ve Allahu Teala da onların bu çabalarından memnun kaldı. “Onlar peygamberdi!” diyecek olursanız; yine bazı müminlerden de Yüce Allah’ın hoşnut olduğunu biliyoruz. Üstelik o kadar razı oldu ki onlardan, isimleri Kur’an’da yer aldı. Ashab-ı Kehf, Hz. Hacer, Hz. Asiye, Hz. Meryem gibi.

Onlar Yüce Allah’tan aldıkları emanetin sorumluluklarını yerine getirdiler. Onlar Allah’ın rızasının tek hedef, rehberlerinin Peygamberler, kitaplarının vahy, yollarının İslam olduğundan emin oldular! Onlar ölümden sonra Rab’lerine kavuşacaklarına da emin oldular! Tek hidayet yolunun Rab’lerine teslim olmaktan geçtiğine de emin oldular. Bu yüzden onların adları “mümin” oldu!

Yüce Allah, tüm insanları sıradan, müminleri ise ''özel'' olarak kabul eder. Maalesef, insanların çoğu hedeflerini ve yollarını şaşırdılar. Dikkatlerini, Allah’tan başka şeylere çevirdiler. Böylece hatırda olması gerekeni hatırlamadılar! Allah’ın rızası ve istedikleri yerine, başka hedefler ve onların istekleri yer aldı. Doğru yolu şaşıran insanlar, konumlarından çıktıkları gibi, emanetlerine de ihanet ettiler ve Rab’lerinin yanındaki değerlerini kaybettiler!

Fakat konumlarına dikkat eden, her şeye rağmen hedef ve yolunu şaşırmayan insanlar, bu özel oluşlarını korumuş oldular. Bu yüzden Allah’ın yanında özel oldular!

Bu hayat imtihan ya! Her insanın hayatı boyunca çeşitli engeller önüne çıkabilir. Zaten engel çıkmasaydı, onlar da Melekler gibi hiçbir engel olmaksızın Rab’lerini tesbih ettikleri gibi tesbih ederlerdi. Ama imtihan gereği, insanın dikkatini dağıtacak çok şey var! Evi, yurdu, toprağı, eşi, işi, çocuğu, eğitimi, geleceği, hobisi, fobisi… Ve zaman.

Özel olmak güzel! Bir de özel olmayı devam ettirmek çok önemli! Mümin olmak bir aşama. Mümin olarak devam etmek ise ikinci aşama. Eğer insan, imtihanın son anına kadar hedef ve yoluna bağlı olursa, Allah katında ebedi olarak özel olur! Aynen; Yakup A.S’ın çocuklarına vasiyet ettiği gibi. “Oğullarım, Allah sizin için o dini beğenip seçti, başka dinlerden sakının, yalnız Müslümanlar olarak can verin.” Bakara- 132

Bunun için emanete kuvvetli ve sürekli sarılarak bu özel konumumuzu devam ettirebilmeliyiz. Böylece emanet bizi hep zinde ve uyanık tutacak. Bizi Rabbimize yakın tutacak tek vasıtamız. Hedefimiz belli, yolumuz açık. Düşmanımız belli, savunma araçlarımız hazır. Yapmamız gereken tek şey bizi, Rabbimize yakınlaştıracak şeylere sarılmamızdır. Emanetimiz olan Kur’an’a ve o emaneti getiren elçiye kuvvetle tutunmak!

Unutma! Müminler özeldir, mümin olduğu sürece!

-Alıntı-



linie288dl.gif


 

s.s.s

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2008
Mesajlar
2,871
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
47
selamun aleyküm ÖZEL güzel yürekli ;)
emeğine sağlık.beğenerek okudum.ALLAH razı olsun.
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
51
Bu hayat imtihan ya! Her insanın hayatı boyunca çeşitli engeller önüne çıkabilir. Zaten engel çıkmasaydı, onlar da Melekler gibi hiçbir engel olmaksızın Rab’lerini tesbih ettikleri gibi tesbih ederlerdi. Ama imtihan gereği, insanın dikkatini dağıtacak çok şey var! Evi, yurdu, toprağı, eşi, işi, çocuğu, eğitimi, geleceği, hobisi, fobisi… Ve zaman.
Unutma! Müminler özeldir, mümin olduğu sürece!


selamunaleykum güzel yürekli kardeşim
cok güzel ve bikgi dolu bir paylaşım allah razı olsun
allah sevap hanene yazsın inşaallah

allah özel insanlarla karşılaştırsın amin
özel insan olmayı nasip etsin
bakıldığı zaman yapmamaız gerekenler o kadar güzel ki
kuran - ı kerime sarılmak
peygamber efendımıze (s.a.s) sarılmak
allah ımızıa sıkıca sarılmak bolca zikir edip dılımızden düşürmemek
allah her daim nasıp etsın

allaha emanet ol özel kardeşim
selam ve dua ile
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İnsanın bu emaneti yüklenmesi ve diğer varlıkların yüklenmemesinin anlamı nedir?

İnsanın bu emaneti yüklenmesi, Allah tarafından bu emaneti taşımaya layık olarak yaratılmasıdır. Bu da insanın, o emaneti taşıyabilecek özelliklere sahip olarak yaratılmasıyla mümkün olmuştur. Ama diğer varlıklar bu özelliklere sahip olmadıkları için bu emaneti yüklenememişlerdir.
 

NSBBZN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2008
Mesajlar
462
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
selamun aleyküm kardeşim
gerçektende çok güzel bir paylaşım olmuş emeğine sağlık...
Allah c.c razı olsun
selam ve daimi dua ile...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ahzab / 72'de bahsedilen emanetten maksat nedir? İnsan, onu nasıl yüklenmiştir?

a) Allah-u Teala’nın genel velayeti ve varlıklar üzerindeki tasarruf hakkı ve insanın bu velayete teslim olup tam anlamıyla ona kul olmasıdır.

b) Allah’ı gereği gibi tanımak ve onun gereklerine amel etmektir.

c) İnsan için Allah tarafından tayin edilen teklif ve görevlerdir ki onları yerine getirdiğinde cenneti ve muhalefet ettiğin de cehennemi hak eder.

d) İnsana verilen akıldır ki mükellef ve sorumlu olmanın şartıdır.

e) İnsana verilen ve onu başka varlıklardan ayıran serbestlik ve hür iradedir.

f) İnsana bir emanet olarak verilen organlarıdır.

g) İnsanların birbirlerine bıraktıkları emanetlere sahip çıkmak ve verdikleri sözlere sadık kalmaktır.

Allah-u Teala insanı öyle harikulade bir istidat ve kabiliyetle yaratmıştır ki onun yeryüzündeki halifesi olmaya namzettir. Eğer bu istidat ve kabiliyetlerini iyi kullanır ve gereken marifet ve basireti elde eder ve nefsini eğiterek kemallere ulaşırsa meleklerden dahi üstün olabilir. İnsan, bu kabiliyetleri kullanıp kullanmamada Allah’ın kendisine verdiği hür iradesini kullanır ve kimse onu buna mecbur etmez. Ama diğer varlıklar, yerler, gökler, dağlar vs. böyle değillerdir. Gerçi onlar da bir türlü İlahi marifete sahiptirler ve onu zikir ve tesbih ederler. Ama onlar bunu yaparken mecburdurlar ve tekvini olarak bunu yapmaktadırlar. Öyle yaratılmışlardır; hür iradeleri yoktur ve aksini yapmaya muktedir değillerdir. Yine insan bu özelliklerini kullanırken aklından yararlanır.

İnsanda olan bütün bu özellikler onu diğer varlıklardan farklı kılmış ve sonu olmayan bir ilerleme ve tekamül özelliğine kavuşturmuştur. Eğer insan bu özelliğini hakkıyla kullanır ve bu kapasitesini heba etmezse, onu İlahi velayeti tam anlamıyla kabullenmeye ve ona kamil bir kul olmaya kadar götürür. Görüldüğü gibi, bu sürecin sonucu İlahi velayetin altına girmek ve Allah’a kamil bir kul olmadır. Demek ki insanın yüklendiği emanet, İlahi velayet ve ona kulluktur. Diğer şeyler ise bu hedefe ulaşmanın vesile ve araçlarıdır.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,159
Tepki puanı
8,250
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

Onlar Yüce Allah’tan aldıkları emanetin sorumluluklarını yerine getirdiler. Onlar Allah’ın rızasının tek hedef, rehberlerinin Peygamberler, kitaplarının vahy, yollarının İslam olduğundan emin oldular! Onlar ölümden sonra Rab’lerine kavuşacaklarına da emin oldular! Tek hidayet yolunun Rab’lerine teslim olmaktan geçtiğine de emin oldular. Bu yüzden onların adları “mümin” oldu!

Özel olmak güzel! Bir de özel olmayı devam ettirmek çok önemli! Mümin olmak bir aşama. Mümin olarak devam etmek ise ikinci aşama. Eğer insan, imtihanın son anına kadar hedef ve yoluna bağlı olursa, Allah katında ebedi olarak özel olur! Aynen; Yakup A.S’ın çocuklarına vasiyet ettiği gibi. “Oğullarım, Allah sizin için o dini beğenip seçti, başka dinlerden sakının, yalnız Müslümanlar olarak can verin.” Bakara- 132

Bunun için emanete kuvvetli ve sürekli sarılarak bu özel konumumuzu devam ettirebilmeliyiz. Böylece emanet bizi hep zinde ve uyanık tutacak. Bizi Rabbimize yakın tutacak tek vasıtamız. Hedefimiz belli, yolumuz açık. Düşmanımız belli, savunma araçlarımız hazır. Yapmamız gereken tek şey bizi, Rabbimize yakınlaştıracak şeylere sarılmamızdır. Emanetimiz olan Kur’an’a ve o emaneti getiren elçiye kuvvetle tutunmak!

Unutma! Müminler özeldir, mümin olduğu sürece!

Allah CC. razı olsun Aliye kardeşim...
Bu güzel paragrafları bizimle paylaştığın için...:a15:

İnsan: Eşref-i mahlukâttır....
Mü'min ise özeldir...
Unutmamak dileklerimle...
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamun aleyküm ÖZEL güzel yürekli ;)
emeğine sağlık.beğenerek okudum.ALLAH razı olsun.


Ve aleyküm Selam, Değerli ablam:)..
Teşekkür ederim bu güzel düşünceniz ve değerli yorumunuz için..
Allah c.c sizden de her iki cihanda razı olsun inşallah..
Rabbimize emanetimsiniz ablacım..Selam ve Dua ile..B)
 

dinci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2006
Mesajlar
2,686
Tepki puanı
1
Puanları
0
selamün aleyküm ablacığım emeyine yüreyine sağlık gönlü yüreyi güzel temiz kardeşim ALLAH CC senden razı olsun canım senin bütün paylaşımlarında olduğu gibi bu paylaşımında beni aydınlatı ve büyük bir zevkle okudum RABBİM CC senden razı olsun selametle kal
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Ahzab Suresi 72. ayetin sonunda insan niçin “Çok zalim ve çok cahil" diye nitelendirilmiştir?

Bunun sebebi şudur ki insan asaleten bu emaneti ona taşıttıracak ilim ve adalete (salih amellere) sahip değildi. Ama bunu elde etme kabiliyetine sahipti. Dolayısıyla ilk başta bu emaneti yüklenmenin ne kadar zor ve çetin olduğunu ve onu gerektiği gibi taşımadığında nasıl bir akıbete uğrayacağından gafil olduğu için onu taşımayı kolay zannedip kabul etti. Elbette o kimse bu sıfatlarla vasıflanır ki aksini elde etme yeteneğine de sahip olsun. Yani adil olabilme kabiliyetine sahip olmayan kimseye zalim denmez veya alim olabilme kabiliyetine sahip olmayana cahil denmez. Nitekim dağa taşa adil veya cahil denmez. Çünkü bu kabiliyet onlarda yoktur. Kısacası insan başta bu emanetin ne kadar ağır olduğunun farkında olmadığı için büyük bir cüretle bu emaneti kabul eder. Ama ilim elde ettikçe onun ağırlığının farkına varır. Eğer bu ilminin gereğini yerine getirir ve adil olursa (salih amelleri ve ilahi emir ve teklifleri yerine getirirse) emaneti layıkıyla taşır ve saadete ulaşır. Ama eğer bu ilmin gereğini yerine getirmez ve konumunun ve makam ve kabiliyetlerinin kadrini bilmez ve onları heba ederse, işte o zaman çok zalim ve cahil durumuna düşer. Belki de insanların çoğu bu büyük makam ve mertebenin ve paha biçilmez kabiliyet ve nimetin kadrini bilmediği ve onu heba ettikleri için insan bu sıfatlarla vasıflandırılmıştır.

Her halükarda insan hem üzerine aldığı bu emaneti sonuna kadar layıkıyla taşır ve Allah’ın halifesi olmaya ve “Hiç şüphesiz biz insanı yücelttik” (İsra, 70) tacını başına koymaya hak kazanır. Ya da yüklendiği emanete sahip çıkmaz ve onu heba ederek esfeli safiline kadar geriler. Nasıl ki Tin Suresinde bu hakikat başka bir tabirle şöyle beyan edilmiştir: “Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir sûrete sâhip olarak yarattık. * Sonra da onu döndürdük, aşağıların en aşağısına attık. * Ancak iman edenler ve iyi işlerde bulunanlar başka, gerçekten de onlara bitmez tükenmez, başa kakılmaz bir mükâfat var.” (Tin, 5-6)

Aynı şekilde Asr suresinde: “Şüphe yok ki insan, elbette zararda, ziyanda. * Ancak iman edenler ve iyi işlerde bulunanlar ve birbirlerine gerçeği gözetmeyi ve sabretmeyi tavsiye edenler başka.” (Asr, 2-3)



İşte bundan dolayıdır ki yukarıda bahsettiğimiz “emanet” ayetinin ardından gelen ayetler insanı üç kısma ayırmaktadır: Mü’min, münafık ve müşrik: “Emânete hıyânet etmeleri yüzünden Allah, münâfık erkeklerle münâfık kadınları ve şirk koşan erkeklerle şirk koşan kadınları azaplandıracak; hıyânette bulunmayan mü’min erkeklerle mü’min kadınlara da tövbe nasîp edecektir ve Allah, suçları örter, Rahîmdir.” (Ahzab, 73)

 

~Elçi~

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
2,893
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Esselamun aleyküm değerli kardeşim
Rahman razı olsun ki bir daha kulluğumuzu hatırlamamıza vesile oldunuz.
Yeryüzünde değerli varlık olarak biz insanları yarattığına göre bütün yükleri kaldırmaya güç yetiririz biiznillah.Yeterki imanımızı sağlam tutalım.
Rahman bizleri sabırımızdan ve imanımızdan uzaklaştırmasın...
Kardeşim, baki muhbabet ve selam ile ...B)
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38



Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh kardeşim.
Allah razı olsun sizden. Emeğinize sağlık kardeşim.
Paylaşımlarınız için rabbimiz sevabını yazsın inşallah.
Allaha emanet olun.
Selam ve baki dua ile kalın.


93270140eb0.gif
97906724wb4.gif

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Emanetle ilgili ayet-i kerimenin meali:

“Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Ahzab Sûresi, 72)

Emanetin lügat manası: eminlik, birisine koruması için bırakılan şey. Eminliğin zıddı, hıyanet. Yani, emaneti korumamak, onu emanet edenin değil de, kendi nefsinin arzu ettiği gibi harcamak...

Istılahta, emanet için birçok manalar verilmiş. Bunlar içerisinde en meşhur olanları şunlar:

“Dini tekliflerin tamamı”, “farzlar”, “İslam’ın emirleri”, “insana ihsan edilen her nimet”, “akıl”, “yer yüzüne halife olma kabiliyeti.”

Kur’an güneşinden bir nur:

“Allah hiçbir nefse vüs’atini aşan (güç yetiremeyeceği) bir vazifeyi teklif etmez.” (Bakara Sûresi, 286)

Bu nefislerden birisi göz; ona işitme vazifesi yüklenmemiş. Bir başkası kulak; ona da anlama teklif edilmemiş. Koyun ruhu tefekkür etmekle, dağlar ve taşlar da ışık vermekle vazifeli değiller... Her varlık kendisine verilen kabiliyete göre bir vazifeye koşulmuş. İnsan ruhunun diğer varlıklardan önemli farklılığı var. Ona cüz’i irade takılmış. Kendisine verilen vazifeyi yapıp yapmamada serbest bırakılmış. Zalim ve cahil oluşunun kaynağı da bu cüz’i iradeyi yanlış kullanması, nefsin emrine vermesi...

Emanet, irade sahibine verilir. Kasaya koyduğunuz para için, “Paramı kasaya emanet ettim.” demezsiniz. Demek ki, cansız eşya emanete muhatap olamıyor... Melekler de onlardan pek farklı değil... Onların vazifelendirilmeleri teklif ile değil, emir iledir.

Emanetle ilgili ayet-i kerimede emanetin göklere, yere ve dağlara “teklif” değil, “arz” edildiğinden bahsedilir. Teklif edilseydi reddetmeleri düşünülemezdi. Arz etmekte bir başka mana vardır. Hani, bir padişah, huzuruna çağırdığı bir askerine bir vazife arz eder. Mesela, ona “Sen katiplik yapabilir misin?” diyebilir. O nefer, padişahından özür dileyerek, “Maalesef benim okuma yazmam yok; olsaydı emrinizi yerine getirirdim.” der. Bu teklif , “Bana bir su getir.” demeye benzemez. Suyu her nefer getirir, ama katipliği herkes yapamaz.

Emanetle ilgili ayette de Cenab-ı Hak, göklerden, yerden ve dağlardan bir vazife istemiştir. Onlara bir emanet arz etmiştir. Bu arz edişin keyfiyetini bilemeyiz ve onların bu vazifeden içtinap etmelerini de bir isyan olarak değerlendiremeyiz. Onlara teklif edilen vazife, onların kabiliyetleriyle, sermayeleriyle, kuvvetleriyle yapabilecekleri cinsten değildir. Ama insanın yaratılış keyfiyeti, ona takılan cihazlar, verilen kabiliyetler, bu vazifeyi yapmasına müsaittir. Nitekim, göklerin çekindiği bu emaneti o yüklenmiştir.

İşte bu ve benzeri nice mukayeseleri yaparak Allah’ın sonsuz sıfatlarını, şuunatını bilme vazifesini gökler, yer ve dağlar yüklenememişlerdir; kendilerinde bunu yapabilecek istidat bulunmadığı için...

Bu âyet-i kerime ile insanın semalardan yüksek olan ehemmiyeti ve kâinatı çok gerilerde bırakan ulvî vazifesi beyan edilerek, insanoğluna küçük şeylerin peşinde koşmaması tavsiye edilmekte. Aksi halde, kendisine verilen kabiliyetleri yerinde kullanmayarak onlara mânen zulmedeceği ve cenneti bırakıp cehennemi satın alacağı için de câhil olacağı ders verilmekte, ihtar edilmektedir.

Sorularla İslamiyet
 

egitim44

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eyl 2008
Mesajlar
209
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
allah herkesi özel yapsın

alah razı olsun
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Bir hadisinde "emaneti olmayanın imanı olmaz" buyuranjavascript:void(0); Hz. Peygamber (sav), inanan insanın en önemli vasıflarından birisi olarak emanet ehli olmasına dikkat çeker. Peki, nedir emanet ehli olmak? Emanet terimi Kur'ân'da genellikle kulluk görevi, ilahî sorumluluk ve vahiyle belirlenen yükümlülük anlamlarına kullanılır. "Doğrusu biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir. Bunun sonucu olarak Allah, münafık erkekler ve münafık kadınları, müşrik erkekler ve müşrik kadınları azaplandıracak; mümin erkekler ve mümin kadınların da tövbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." javascript:void(0); Burada söz konusu olan emanetle vahyin, teklifle yükümlülüğün, Allah'ın emrine itaatin ve insana özgü halifelik niteliğinin düşünülmesi mümkünse de bununla insanın ilahî sorumluluğu olan yalnızca Allah'a kulluk görevinin vurgulandığı açıktır. Nitekim sınırları vahiyle çizilen ve insanın uymakla yükümlü olduğu bu ilahî sorumluluk görevine İslam Hukukunda "teklif" ya da "teklifle yükümlü olmak" da denilir. Kur'ân'ın diğer bazı âyetlerinde de emanet terimi aynı şekilde kulluk görevi anlamına kullanılmaktadır. Örneğin Müminun (23) 8'de geçen "onlar (müminler) emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler" ifadesiyle, Mearic (70) 32-34'de yer alan "emanetlerini ve sözlerini yerine getirenler, şahitliklerini gereği gibi yapanlar, namazlarına riayet edenler, işte onlar cennetlerde ikram olunacak kimselerdir" ifadesinde zikredilen emanet kavramı da genel anlamda insanın yükümlü olduğu ilahî sorumluluğa ve insanın yalnız Allah'a kulluk etmesi yükümlülüğüne işaret etmektedir.

Kur'ân'da emanet terimi genel anlamda kulluk vazifesini ve ilahî yükümlülüğü ifade etmekle birlikte bazen özel anlamda bir kişiye itimat edilerek onun yanına bırakılan başkalarına ait malları ya da insanların üstlenecekleri görev ve makamı ifade eden tarzda da kullanılır.

Emin olmak, eminlik veya emanet müminin karakteristik özelliklerinden birisidir. Bilindiği gibi Hz. Peygamber'e verilen lakaplardan birisi el-emin'dir. O, henüz nübüvvetle görevlendirilmeden önce bile güvenilirliği, hakka bağlılığı ve adalet ve hakkaniyeti ile meşhur olmuş ve Mekkeliler O'nu Muhammedu'l-Emin olarak adlandırmışlardır. Hatta nübüvvetin Mekke döneminde inanç ve düşünce olarak kendisine karşı olmakla birlikte O'na duyulan güvenden dolayı pek çok müşriğin kendisine çeşitli eşyaları emanet olarak bıraktıkları göz önünde bulundurulduğunda insanların O'na duydukları güven ve itimat duygularının boyutları daha iyi anlaşılacaktır. Ancak müminin eminliği ya da emanet niteliği sadece diğer insanlar için güvenilir olmakla sınırlı değildir. Bu nitelik insanlar için güvenilir olmayı da içeren bir nizama itaati, onun bir parçası olmayı ifade eder. Müminin eminliği hayatının her safhasına hakim olur ve her hareketinde mevcuttur. Bu vasıf diğer insanlarla olan ilişkileri kadar, kişinin kendisi ile olan ilişkilerini, çevreyle olan ilişkilerini ve hepsinden de önemlisi kişinin kendisi de dahil bütün âlemlerin Rabbi ve İlahı olan yüce yaratıcıyla olan ilişkilerini disiplin altına alır.

Emanet vasfı bir müminin hayatının her safhasında gerçekleşir. Bu niteliğiyle mümin her şeyi yerli yerine koyar ve hayata bir bütün olarak sünnetullah gözlüğüyle bakar. Sünnetullah, insanın da dahil olduğu kainatta Allah'ın koymuş olduğu ilahî yasaya ya da nizama verilen addır. İnsanın dışındaki bütün varlıklar bu nizama tam bir uyum içerisindedir. Bu nizamı koyan yüce varlığa yani Allah'a tam bir itaat içerisinde varlıklarını devam ettirirler. Ancak ilahî sorumluluğa muhatap olan ve buna bağlı olarak ceza ve mükafat sistemi içerisinde yer alan insan ise kendisinin dışındaki diğer varlıklara has olan kayıtsız şartsız mutlak itaat özelliğinin dışında kişisel irade özelliğiyle karakterize edilmiştir. Bu doğrultuda insana iyilik ve kötülük, doğru ve yanlış ve yapılması ve yapılmaması gereken şeyler öğretilmiş, bütün bunlar tekrar tekrar hatırlatılmış ve yaptığı her hareketinden sorumlu olduğu bildirilmiştir. İşte inanan ve teslim olan insanı inanmayan isyankâr insandan ayıran bir özellik olarak emanet vasfı müminin hayatını ilahî irade doğrultusunda gerektiği gibi yaşamasını ifade etmektedir.

Bir müminin hayatında emanet vasfı her şeyden önce onun hukukullahı yani Allah'ın haklarını gözetmesiyle gerçekleşir. Hukukullahın gözetilmesi Allah'ın koymuş olduğu sınırlara (hadlere) riayet etmek ve bu sınırlar doğrultusunda hayatı devam ettirmektir. Hududullah yani Allah'ın koymuş olduğu sınırlar öncelikle kişinin kendi kendisiyle olan ilişkilerini bir düzene sokar. Kişinin duygu ve düşüncelerinin, zihninin ve her türlü istek ve arzularının yüce yaratıcının iradesi doğrultusunda şekillenmesini sağlar. Bu vesileyle inanan kişi başıboşluğun yerine Allah'ın iradesine teslimiyeti, egoizm ve menfaatçiliğin yerine Allah yolunda infak ve cömertliği, hırs ve tamah yerine hamd ve şükrü, statükoculuk ve çıkarcılık yerine hakta sabır ve sebatı, fuhuş yerine iffeti ve kibir ve riya yerine takva ve tevazuyu tercih eder. Hududullah kişinin diğer insanlarla olan ilişkilerini de düzenler. İnsanlar arası ilişkilerde adalet, doğruluk, dürüstlük, karşılıklı güven ve sadakat ilkelerini yerleştirir. Kişinin sevdiğini Allah için sevmesi ve nefret ettiğinden de Allah için nefret etmesi prensibini ön plana çıkarır. Böylelikle diğer insanlara yaklaşırken müminin tek ölçüsü emri bil maruf ve'n-nehyi anil münker, yani "iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak" prensibidir. Allah'ın koymuş olduğu sınırlar son olarak kişinin içinde yaşadığı doğal çevre ile olan ilişkilerini de düzenler ve disiplinize eder. Mümin, çevresini tahrip eden, bozan ve yıkan bir kişi değildir. O, çevreyi ıslah eden, çevreyle uyum içerisinde hayatını devam ettiren ve çevreyi koruyan bir varlık olma zorundadır. İnanmayan insanın geçici bir takım menfaatler, çıkarlar, arzu ve istekler uğruna çevreyi tahrip etmesi, yıkması ve yok etmesine karşılık, inanan insan -kendisi gibi- Allah'ın kudret, irade ve ilminin eseri olan kainatın bir parçası olan tabii çevreyi korur; tıpkı bir saatin uyum içerisinde işleyen bir dişlisi gibi çevreyle uyum içerisinde varlığını devam ettirir.
Böylelikle mümin, hayatı ilahî iradeye inanç ve teslimiyet şeklinde algılar. İman, bir kişinin Allah'ın kendisini yükümlü kıldığı ilahî sorumluluğu, emaneti, yani her türlü şirk ve inkardan uzak olarak yalnız Allah'a kulluk görevini kabul ettiğini ikrar etmesidir. Teslimiyet ise kabul ettiğini ifade ettiği yalnız Allah'a kulluğun gereklerini yerine getirmesidir.


Şinasi Gündüz
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
selamun aleyküm kardeşim
gerçektende çok güzel bir paylaşım olmuş emeğine sağlık...
Allah c.c razı olsun
selam ve daimi dua ile...


Ve aleyküm Selam kardeşim..
Beğendiğinize sevindim.. Teşekkürler yorumunuz için..
Rabbimiz c.c sizden de razı olsun inşallah..
Rabbimize emanet olunuz..Selam ve Dua ile..
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Onlar Yüce Allah’tan aldıkları emanetin sorumluluklarını yerine getirdiler. Onlar Allah’ın rızasının tek hedef, rehberlerinin Peygamberler, kitaplarının vahy, yollarının İslam olduğundan emin oldular! Onlar ölümden sonra Rab’lerine kavuşacaklarına da emin oldular! Tek hidayet yolunun Rab’lerine teslim olmaktan geçtiğine de emin oldular. Bu yüzden onların adları “mümin” oldu!

Özel olmak güzel! Bir de özel olmayı devam ettirmek çok önemli! Mümin olmak bir aşama. Mümin olarak devam etmek ise ikinci aşama. Eğer insan, imtihanın son anına kadar hedef ve yoluna bağlı olursa, Allah katında ebedi olarak özel olur! Aynen; Yakup A.S’ın çocuklarına vasiyet ettiği gibi. “Oğullarım, Allah sizin için o dini beğenip seçti, başka dinlerden sakının, yalnız Müslümanlar olarak can verin.” Bakara- 132

Bunun için emanete kuvvetli ve sürekli sarılarak bu özel konumumuzu devam ettirebilmeliyiz. Böylece emanet bizi hep zinde ve uyanık tutacak. Bizi Rabbimize yakın tutacak tek vasıtamız. Hedefimiz belli, yolumuz açık. Düşmanımız belli, savunma araçlarımız hazır. Yapmamız gereken tek şey bizi, Rabbimize yakınlaştıracak şeylere sarılmamızdır. Emanetimiz olan Kur’an’a ve o emaneti getiren elçiye kuvvetle tutunmak!

Unutma! Müminler özeldir, mümin olduğu sürece!


Allah CC. razı olsun Aliye kardeşim...
Bu güzel paragrafları bizimle paylaştığın için...:a15:

İnsan: Eşref-i mahlukâttır....
Mü'min ise özeldir...
Unutmamak dileklerimle...


Allah c.c sizden de razı olsun değerli abimiz..
Teşekkür ederim.. Amin inşallah duanıza..
Rabbimiz c.c'nin bizleri adlandırdığı o güzel vasfın hakkını en güzel şekilde vermemiz duası ile..
Şimdiden Kadir Gece'niz mübarek olsun inşallah.. Rabbimize emanet olunuz..
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Onlar Yüce Allah’tan aldıkları emanetin sorumluluklarını yerine getirdiler. Onlar Allah’ın rızasının tek hedef, rehberlerinin Peygamberler, kitaplarının vahy, yollarının İslam olduğundan emin oldular! Onlar ölümden sonra Rab’lerine kavuşacaklarına da emin oldular! Tek hidayet yolunun Rab’lerine teslim olmaktan geçtiğine de emin oldular. Bu yüzden onların adları “mümin” oldu!

esselamu aleykum can Aliyecim,
maşallah emeklerinize yüreciğinize sağlık. harika bir paylaşım. Rabbim müstefidlerden kılsın inşaallah.
eşrefi mahlukat ile aşağıların aşağısı arasında gidip gelen insana Rabbimiz değerini bildiriyor, bildiriyor ki doğruyu görsün ve dünyayı hazırlayıp sunduğu kulun Kur'an ve Efendiler Efendisinden aldığı hayatla, emri bil maruf nehyi anil münkere koşsun ve hayat versin...
Rabbimizin güvenine sadıklardan olma duasıyla...
selam ve dua ile, Rabbimize emanetimsiniz güzel kardeşim.B)B)
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
İnsanın Yüklendiği Emanet:




“Gerçek şu ki, biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk ta onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; insan onu yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab: 33/72)

Özellikle bu âyette geçen ‘emanet’ konusunda çok farklı açıklamalar bulunmaktadır. Göklerin, yerin ve dağların yüklenmekten kaçındıkları ‘emanet’ ne olabilir? Bu emaneti yüklenen insan niçin zalim ve cahil olarak nitelendiriliyor.

Şüphesiz bu sorulara tatmin edici kesin bir cevap verilemez. Ancak Kur’an’ın bütünlüğü ve Peygamberimizin tebliğinin hedefi içerisinde düşünüldüğü zaman, âyetin maksadını anlamaya çalışabiliriz.

‘Emanet’in kelime anlamında görüldüğü gibi ‘emanet’ olayında iki taraf söz konusudur. Birisi, kendisine güvenilen, itimat edilen, emin olan taraf; diğeri de ona herhangi bir şeyi gönül huzuruyla, güvenerek veren taraf. Emaneti veren de, kendisine emanet edilen de bu işin şuurundadır. Böylece şuurla, birbirine güvenen iki taraftan birinin diğerine ‘korunması için bıraktığı şey’ bir ‘emanet’ olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kimilerine göre buradaki ‘emanet’; Tevhid kelimesi ve gereği, akıl, kulluk veya Allah’a itaattır. ‘Emanet’i eğer böyle anlarsak, o zaman şöyle dememiz mümkündür: Emanet olayının farkında olan ve onu dünya hayatında gereği gibi koruyan mü’minler, emanete hıyanet etmedikleri ve onun değerini, ne olduğunu unutmadıkları için ‘zalim ve cahil’ değildirler.

Puta tapanlar, taptıkları nesneleri ilâh edinirler. Halbuki onlar şuursuz, güçsüz, aciz varlıklardır. Kur’an bu yüzden şuursuz varlıklara tapanlara ‘cahil’, bilgisiz ve olgun hareketten yoksun kimseler diye tanımlıyor. Onların taptıkları bu şuursuz ve güçsüz varlıklar, insana bir fayda vermedikleri gibi, ona bir görev de yükleyemezler. Puta tapanların, ‘kulluk’ emanetini bu gibi ilâhlara yapmaları olacak şey değildir.

‘Emanet’ kelimesindeki karşılıklı eminlik özelliğinden hareketle diyebiliriz ki, ‘emanet’i ancak şuurlu ve akıllı insan taşıyabilir. Akılsız, şuursuz, iradesiz varlıkların bu emaneti yüklenmeleri mümkün değildir.

İnsanın yüklendiği bu ‘emanet’, onun dünya hayatının sırrıdır, oluş sebebidir. Varlık, insanın emaneti taşıyıp taşımadığına göre bir anlam kazanmaktadır. İnsan, ‘emanet’in gereğini yapıp-yapmamakla denenmektedir.

İlim adamları buradaki ‘emanet’i, İslâm’ın insanlara teklifleri, kulluk, ruhí ve bedení kabiliyetler, marifetullah (Allah’ın hakkıyla tanıma), Allah’ın insanlara gönderdiği hak din ve onun yüklediği görevler, akıl, insanın yeryüzündeki halifeliği, emir ve yasaklar, adaleti yerine getirme, doğruluk (emin olma), Allah’a itaat şeklinde açıklamışlardır.

Bilginlerin bir çoğunun görüşüne göre ‘emanet’, insana yüklenen kulluk görevi ve O’nun hükümleriyle amel etmektir. Allah (cc), gerek kendi hakları, gerekse kullarıyla ilgili haklar konusundaki hükümlerini ve bunların yerine getirilmesini, emin olma-güvenilir olma sıfatını kazanan, yeryüzünde halife olan insanlara, baskı ve zoraki değil, gönül rızasıyla veriyor. Zaten ‘emanet’ verme konusunda zorakilik değil, gönül rızası vardır. Böylece ‘emanet’in gereğini yapan mükâfat alır, yapmayan ise büyük kayıplara uğrar. Nitekim, müslüman olmak ve İslâmí ilkeleri yerine getirme konusu da gönül rızasıyla, hür irade ile olmaktadır.

İnsan önce Rabbine karşı, sonra kendine karşı, sonra da diğer insanlara karşı ‘emin-güvenilir’ olmak görevindedir. Yani her türlü emaneti taşıyabilecek bir özellikte olması gerekir. İnsana düşen görev, öncelikli olarak Rabbinden gelen ‘emanet’i korumak, gereğini yapmak, ona ihanet etmemektir.

İnsana verilen ömür, ni’metler, ilim, beden ve imkanlar birer emanettir. Bütün bunların gereği gibi korunması lazımdır. Zaten insan bu emanetlerin hesabını vermeden Ahirette kurtuluşa eremez.[1]




[1] Tirmizí, S. Kıyame: 1, Hadis no: 2416, 4/612; Hüseyin K. Ece, İslam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları: 164-165.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt