Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

MUHSİN BAŞKAN ÖLDÜ...NİZAM-I ALEM Yaşıyor (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Allah rahmet eylesin.Merhametiyle muamele etsin.Yaptıkları hizmetlerin karşılığını kat kat cennetinde versin inşaALLAH.Mekanı cennet olsun...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
korkunç şüphe!

Ses kaydında gözden kaçan bir nokta kafaları fena karıştırdı...


Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin öldüğü helikopter kazası sırasında İHA muhabiri İsmail Güneş ile 112 acil servisi arasında geçen konuşma metinlerinde inanılmaz bir çelişki var. Konuşma metninin basına yansıyan bölümünde yer alan çelişki kafaları karıştırdı. Çünkü, İsmail Güneş, helikopterde bulunanların sayısına ilişkin hiçbir bilgi vermeden 112 acil serviste telefonu yanıtlayan görevli bayan, tam sayıyı söylüyor. Peki bu nasıl olabilir?

İDDİALAR
İHA’nın ele geçirip servise koyduğu ve tüm basın kuruluşlarında ‘aynen’ yayınlanan konuşma bandı ve konuşma metinlerinde hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak bu çelişkinin nedeni olarak şu olasılıklar söz konusu

- Konuşmanın tamamı verilmedi.
- Konuşma metni İHA tarafından montajlandı.
- Basına dağıtılan metin kurmaca.
- Büyük bir suikast operasyonu yapıldı.

GÖREVLİ KİM?

112 acil serviste İsmail Güneş ile görüşmeyi yapan 112 servisindeki görevli bayanın kim olduğuna ilişkin hiçbir haber yayınlanmadı. Konuşma ile ilgili çok sayıda haber yapılırken, görevliyi bulup konuşmak kimsenin aklına gelmedi. Bu tür olaylarda olayın yaşayan tek tanığı olan, helikopterdekiler ile son konuşmayı yapan görevli neden gizli tutuldu? Basın neden bu görevliyi bulup röportaj yapmadı, bir tek fotoğrafı yayınlanmadı? Tüm bu sorular ve metnin montajlı olup olmadığı kulislerde tartışılıyor.

HANGİ BİRİM?
Bir başka iddia da, 112 görevlisinin irtibat kurduğu emniyet biriminin neresi olduğuna ilişkin. ‘Emniyetle irtibat kurdum, yerinizi bulmaya çalışıyorlar” diyor ama konuşma kaydında bir başka hattan emniyetle konuştuğuna dair hiçbir ses yok. Diğer hattan polisle yaptığı konuşmanın da bant kaydına yansımamasının nedeni ne? İrtibat kurduğu emniyet birimi neresi ve oradaki görevli kim ve ne bir işlem yaptı? Bu soruların da karşılığı hiç konuşulmadı. O emniyet birimi ve oradaki görevlinin ne tür bir işlem yaptığı, yaptığı işlemin neden uzun sürdüğü soruları da hala yanıtsız.
İŞTE KONUŞMA METNİ

Basına servis edilen ve çelişkinin açıkça görüldüğü konuşma metnine göre; İsmail Güneş helikopterde bulunanların sayısına ilişkin hiçbir açıklama ya da işaret vermeden, görevli bayan; “Diğer beş kişi yanınızda değil mi?” diyerek tam sayıyı veriyor. Konuşma metni aynen şöyle:

112 görevlisi : 112.
İsmail Güneş (İ.G): Ben İHA Muhabiri İsmail Güneş, helikopter ile düştük.
112 : Nerede? Neredesiniz?
İ.G : Bilmiyorum nerede olduğumuzu. BBP Genel Başkanı Yazıcıoğlu ile birlikteydik.
112 : Neredesiniz?
İ.G : Hatırlamıyorum.
112 : Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz?
İ.G : Her taraf kar, sis. Her taraf sis.
112 : Helikopteri nereden kiraladınız?
İ.G: Bacağım kırık olduğu için konuşamıyorum. Erhan ağabey nereden çıkış yapmıştık. Çağlayancerit orada bir yerde düştük. Hangi yere düştüğümüzü hatırlamıyoruz, her taraf sis, göremiyorum. ... 35 00 benim numaram.
112 görevlisi: Telefonu kapatmayalım, yerinizi tespit etmeye çalışıyoruz.
İ.G : Kahramanmaraş'ın dağlarından, her taraf sis. Göremiyorum.
112 görevlisi: Parti merkezinden kiminle görüşebiliriz, sizinle ilgili?
İ.G : Bilmiyorum, şarjım bitmek üzere. Alo. Biz nereye gidiyorduk? Yozgat tarafında bir yere gidiyorduk hanımefendi.
112 görevlisi: Kapatmayın yerinizi tespit etmeye çalışıyorlar.
İ.G : Erhan ağabey, nereden geldik, nereye gidiyoruz. Şu an Çağlayancerit'ten gelip, nereye gidiyoruz. Yozgat-Yerköy mü? Çağlayancerit'ten, Yozgat-Yerköy'e gidiyoruz. Burası çok soğuk. Alo. Yer tespit edemiyor musunuz?
112 görevlisi: Siz kapatmayın beyefendi telefonu.
İ.G : Hanımefendi şarjım bitecek.
112 görevlisi : Alo, Alo. İyi misiniz?
İ.G : Kötüyüm, ayağım kırık.
112 görevlisi: Şu anda siz helikopteri görebiliyor musunuz?
İ.G : Şu anda helikopterin içindeyim.
112 görevlisi: Alo. diğer beş kişi yanınızda değil mi şu anda? Size cevap verebiliyorlar mı?
İ.G : Diğerlerinden ses yok. Erhan ağabey, Erhan ağabey de ıhlayarak cevap veriyor. Alo, hanımefendi, yerimizi tespit edemediniz mi?
112 görevlisi: Şu anda emniyet bulmaya çalışıyor, sakin olun.
İ.G: Erhan ağabey, ıhlıyor sadece. Bende üşümeye başladım. Ben sakin olmaya çalışıyorum.
112 görevlisi: Sakin olmaya çalışın, tespit etmeye gayret ediyorlar.
İ.G: Muhsin Bey'i göremiyorum.
112 görevlisi: Aynı helikopter ile mi havalandınız?
İ.G: Evet. Ayağım çok kötü kırıldı. Ölen de var herhalde. Bu arkadaş kim ya.
112 görevlisi: Ayağı kırık, yerinden kımıldayamıyorum. Emniyetle görüşüyorum.
İ.G: Alo, hanımefendi.
112 görevlisi: Açık kalsın telefon.
İ.G: Şarjım bitmek üzere. Benim numaramı görebiliyor musun?
112 görevlisi: Kapatmayalım, ulaşıyorlar, kapatmayalım numarayı. Sizin nereye gittiğinizi anladık. Yozgat-Yerköy'e gidiyoruz dediniz.
İ.G: Alo. Sakin olalım da şu anda donuyoruz burada, ayağım da kırık.
112 görevlisi: Kapatmayın, bir saniye.
İ.G: Alo. Erhan ağabey, Erhan ağabey. Sen kalkabiliyor musun yerinden? Hanımefendi.
112 görevlisi: Şarjınız bitinceye kadar açık kalsın, aramaya devam ediyorlar çünkü. Kapatmayın alo.
İ.G: Alo. Ayağım kırıldı.
112 görevlisi: Başka yerinizde kanama var mı?
İ.G: Gözükmüyor.
112 görevlisi: Kravatınız var mı? İp gibi kravat gibi bir şeye elinizi uzatabilir misiniz?
İ.G: Kravat yok. Şu anda gözükmüyor.
112 görevlisi: Polis ekipleri yerinizi bulmaya çalışıyor. Siz moralinizi yüksek tutun. Zaten sizin yerinizi tespit edecekler. Edemediler daha. Tespit etmeye devam ediyor.
İ.G: Herkes öldü herhalde.
112 görevlisi: Kanamadan dolayı sessiz kalmış olabilirler, endişe etmeyin, sizi kurtaracaklar.
İ.G: Erhan ağabey, Erhan ağabey. Kırık ayağımın altında, kaval kemiğinde. Kanama değil, kırıldı ya.
112 görevlisi: Alo, beyefendi. Şu anda bacağınızın durumu nasıl?
İ.G: Ağrıyor. Alo. Yeri tespit edemediniz mi? Donmaya başladım, üşümeye başladım. Üşüyorum. Tipi var. Helikopterin içine girdim. (İnleme sesleri) Buradakiler öldü herhalde ya. Erhan ağabey, Erhan ağabey. Yok. Kimseden ses gelmiyor, gelmiyor. Eyvah çok kötü.
112 görevlisi: Ayağınız sıkıştı mı?
İ.G: Evet. (inlemeler) Tespit edemediler mi ya. (inleme) Ayağımı oynatamıyorum.
112 görevlisi: Emniyet yerinizi tespit etmeye çalışıyor.
İ.G: Erhan ağabey. Ağabey bir kendine gelmeye çalış. Bak ben kendime gelmeye çalışıyorum. Yatıyor ıhlıyor.
112 görevlisi: Başka kimseden ses gelmiyor mu?
İ.G: Yok, yok. Çok kötü ayağım kırıldı. (İnleme) Hanımefendi hala bulamadınız mı yerimizi? Burada donacağız, diğer insanlar öldü herhalde. (İnleme sesleri) Ayağımı oynatamıyorum. Çok pis kırıldı ayağım. Yerimizi ne zaman tespit edeceksiniz hanımefendi



 

rumuzgüller

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Tem 2008
Mesajlar
264
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Konum
istanbul
hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim sevgili MUHSİN YAZICIOĞLU benim için çok değerliydi babamın ölümünden sonra çok ölüm gördüm ama babamdan sonrada içimi yakan ölüm sevgili MUHSİN YAZICIOĞLUNUN ölümü oldu babamı ben 34 yaşındaydı kaybettiğimde çok genç öldü babam ama babamla arasında bir yaş var eğer yaşasaydı babamda 54 yaşında olacaktı ama güzel ALLAHIM mekanların cennet eylesin ve rabbim peygamberimize komşu eylesin inşallah
 

imported_ilkay_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Nis 2009
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Muhsin Yazicioglu gercek bir Ataturkcu idi Allah rahmet eylesin
insallah kazanin sebeblerini ogrenecegiz
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
ÜŞÜYORDU BİR NESİL!


Üşenmeyen ve yorulmayan!
İnce bir ruh haliyle duygulu!
Umutlarıyla zorlukları aşabilen bir nesil!
Onların alınları secdedeydi…
Hep hayalleriyle yaşadılar…
Toprağa basmayı düşündüler beton zeminlerdeki voltalarında…
Hiç unutulmayacak işkenceleri kol kola yaşadılar…
Kırıldılar… Üzüldüler… Hırçınlaştılar…
Üzüldüler.
Coşkularını kaybetmeden.
Nice tezgâhlara rağmen.!
Güvercinler ülkesinde hayallerinde dolaştılar…
Nane kokuları arasında zikre daldılar.
Günlere papatyalarla gülümsediler.
Üşüdüler.
Kırıldılar.
Üzüldüler.
Sonsuzluğun sahibine ulaşacakları güne kadar üşüdüler.
Bir ortak mazinin, ortak düşünceleriyle arkadaşlarını kara toprağa yolcu ettiler.
Öfkeleri içlerinde diriydi.
Haksızlıkları yaşadılar.
Dostları idam sehpalarında Allah’a teslimiyetle ebediyete göç etmişti.
Dün gibi.
İdamlar.
İnfaz bahçelerinde havalanan ve zikir eden kuşların zikriyle cennete uçmuşlardı.
Beton çok soğuktu.
Üşüdüler.
Korkmadılar.
Bedenleri dondu.
Ruhları eskimedi ki!
İşkenceci 12/Eylül gardiyanlarının işkencelerini lanetlerken ‘Beton Ranzalarda Üşüyenleri’ düşünmemek elde mi?
Dün hafızamda..İliklerimde…Ruhumda…
Her senenin 12/Eylül günlerini lanetliyorum.
İşkenceci yüzlere lanet savurarak!
Üşüyen nesil birer yaprak gibi uçuyor.
Ebediyet yolu uzun!
Makam ve zenginlikler burada kalıyor.
Ne libas, ne iltimas, ne alkış faydalı!
Üşüyen nesil sizlerin çok uzağında kaldı!
Anlamadınız ki onları!
Burun kıvırdınız hallerine!
Kiminiz yolda gördü ve korkudan selam vermediniz.
Bazınız eşlerinizin baskısıyla evden çıkamadı!
Siz üşümediniz ki!
Üşüyenleri anlamamıştınız.
Onlar sizden bir şey istemedi ki!
Siz hayatın inceliğini kavrayamadınız.
Üşüyen nesil duygusaldı.
Nefesleri bir yerde tıkanmadı.
Yutkundular ve gözlerinden akan yaş korkudan değil, sizin biçare haliniz gördüklerindendi!
Şimdilerde sizi görüyorum.
Lacileriniz ve kravatlarınız içerisinde bize türkü okuyor ve hikâyeden masal okuyorsunuz.
Yaşamadığınız hali yaşamış gibi kendinizi yalan rüzgârına kaptırmışsınız.
Siz üşümediniz.
Hücrelerde yanan, dayak yiyen, feryat ederlerse işkencecilerin sevineceği düşüncesiyle dişlerini sıkan ve sonunda işkencecilerin suratına tüküren Ülkücüleri anlamadınız!
Sıradan hayatın, sıradan yurttaşı olarak 20 sene yaşadınız. Sonra piyasaya macuncu raflarında sürüme sokuldunuz.
Olmadı!
Üşümeden ve donmadan Ülkücülük olmuyor ki!
Nice tezgâhlardan geçmeden, hayatta baş eğmeden ve zorbalara baş eğmeksizin Ülkücü olunmuyor!
Etikette dolu!
Beton çok soğuk ve üşüdüler.
Onları bir saniyelikte olsa anlasaydınız bugün göz pınarlarınızdan gözyaşı gelmeyecekti!
Yıldızlar gelir ve gider.
Kimi yıldızlar 2 asırda bir doğar ve gözden kaybolur.
Hayat bu efendiler!
Deste deste paralarınız olmuş neye yarar!
Kulaklarınız dalkavuk alkışıyla bulutlanmış faydası yok!
Rahatsınız değil mi?
Rahat döşeklerde yatmışsınız hep!
Cici mamalarla beslemiş dadılarınız sizi!
Siz donmak nedir düşünmediniz.
Üşümediniz hiç!
Üzerinize kapılar kilitlenmedi ki!
Uysal koyunlar diyarının çobandüdüğüyle yaşayanlar üşüyenleri anlamaz!
Kim bilir nerelerden esecek bir rüzgâr size de esecek bir gün!
Meçhul!
Hiçbir gelişme tesadüf değil.
Üşüyen nesil dirilişin öncüsüydü.
30 yıl öncesinin bir dilim ekmeğini paylaşan azizlerdi onlar!
30 yıl sonra dünyaya bir bakın!
Mum bulsanız yakacak kibrit arayacaksınız.
Kararmış dünya!
Işıksız ruhlar.
Kangrenleşen bencilikler!
Üşüyorum diyen bir nesil ruhlarıyla kendilerini ısıtmıştı.
Donmadılar.
Ağlamadılar.
Düştüler ve kalktılar.
Başka ellere tutunmadan!
Yalancı baharlarda açan çiçek olmadılar!
Bir dünyadır ki her rüzgâra gebe!

Selam olsun 12/Eylüllerde işkenceleri omuzlayan ve yılmayan ÜLKÜCÜLERE!


 

aikoay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eki 2008
Mesajlar
53
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Allah rahmet eylesin geride kalanlarina sabir versin
Rabbim herseyin en dogrusunu bilir kimin nerde ve nasil olecegi ona kalmis nasil yasiyorsak oyle de olecegiz
 

firdes

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
1,974
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
½ $@K@RY@'dannn:D *1984*
esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu:(

esselamunaleyküm verahmetullahi veberekatuhu:(

aslında benim de aklımdan SUİKAST olabilecei geçmişti.ama hava şartları o helikopteri havada bırakmazdı zaten.hepsi şehitlik mertebesine ulaştılar inşallah.
vatan uğruna ;bayrak,millet,namus için,mücadele vermiş bu insanlar,HAKKIN CC HUZURNDA YÜZLERİ AK OLARAK ÇIKACAKTIR İNŞALLAH​
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Mahkum Yazıcıoğlu'nun mektubu Muhsin Yazıcıoğlu'nun, 12 Eylül 1980 sonrasında Mamak Cezaevi'nden yakın bir arkadaşına yazdığı mektup ortaya çıktı.
05/04/2009
1803.jpg
1980 darbesi olduğunda tutuklanan 250 bin insandan biriydi Yazıcıoğlu. Bütün bu işkencelere ve kötü muameleye karşı hayatından hiç şikâyetçi olmadı, hatta çektiklerini günahlarına kefaret olarak görecek kadar da inanç sahibiydi. Yazıcıoğlu'nun, 12 Eylül 1980 sonrasında Mamak Cezaevi'nden yakın bir arkadaşına yazdığı mektup, aslında her şeyi anlatmaya yetiyor.

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölüm haberi bütün Türkiye'yi yasa boğdu. Sağcısı solcusu, kadını erkeği, genci yaşlısı herkes Yazıcıoğlu'nun arkasından gözyaşları döktü, dualar etti. Muhsin Yazıcıoğlu binlerce insanın sevgisini nasıl kazanabilmişti? 1980 darbesi olduğunda tutuklanan ve işkenceden geçirilen 250 bin insandan biriydi Yazıcıoğlu. MHP davasından dolayı 7,5 yıl yattığı Mamak Cezaevi'nde görmediği işkence kalmadı. Ancak o bütün bu işkencelere ve kötü muameleye karşı hayatından hiç şikâyetçi olmadı, hatta çektiklerini günahlarına kefaret olarak görecek kadar da inanç sahibiydi. Merhumun, 12 Eylül 1980 sonrasında Mamak Cezaevi'nden yakın bir arkadaşına yazdığı mektup, aslında her şeyi anlatmaya yetiyor. İlk kez Zaman Pazar'da yayımlanan bu mektup, Yazıcıoğlu'nun hoşgörüsü, sarsılmaz imanı, insan sevgisi, edebiyata, şiire ve sanata olan ilgisi hakkında ipuçları veriyor. Dönemin MHP Gençlik Kolları üyesi Mermin Öztürk'e yollanan mektup, 24.1.1982 tarihinde yazılmış.

222220090405012539820.jpg

Muhsin Yazıcıoğlu'nun mektubundaki 'tevekkül' dolu cümleler hemen dikkat çekiyor. Hapishanede olduğu için üzülmüyor, hatta bir bakıma seviniyor. Çünkü demir parmaklıkların arkası onun gözünde adeta bir Medrese-i Yusufiye'ye dönüşmüş. Mamak Cezaevi, Yazıcıoğlu'na hayatı tekrar gözden geçirme fırsatı vermiş. İftira ve suçlamalara karşı nasıl sabrettiğini şu cümlelerle anlatıyor: "Kalbimde yanan ilahi aşk, her türlü isyankâr duyguları frenliyor. Olanları sabır ve tevekkülle karşılamamı sağlıyor." Dört duvar, şiirle olan mesafeleri de ortadan kaldırmış. Yazıcıoğlu, mektubunda şiire olan merakına geniş yer veriyor: "Yıllar var ki şiirle ruhumu dinlendirme fırsatım olmadı. Üniversite çağına kadar çok sevdiğim şiir ve edebiyattan, bildiğiniz hayat kavgası adeta beni koparmıştı. Zevkle okuduğum edebi eserlerin ve ruhumu dinlendiren şiirlerin hayatın acı çileleri arasında ezilmiş olduğunu gördüm." Muhsin Yazıcıoğlu, Yahya Kemal'in, "Bir gün çilemiz dolarsa yarabbi, hesabı görülmedik kötülük bırakma" satırlarını da mektubuna eklemiş. Yazıcıoğlu'na göre Yahya Kemal, medeniyetimizi en iyi şekilde yansıtan şairlerin başında geliyor.
274420090405012546142.jpg

Karamsar olmadığını şu ifadelerinden anlıyoruz: "Ümitliyiz, kararlıyız, inanç doluyuz ve yalnız değiliz. Zaten inanan insanın yalnızlık gibi bir problemi olamaz. Allah'ı zikreden bir dil, Allah'a şükreden bir kalp taşıyorsa insan nasıl yalnızlık duygusuna kapılır?.." Daha sonra sözü Cüneyd-i Bağdadi'ye getiriyor: "Bela ve musibet, arifler için bir uyarıcı, imanlılar için bir ıslahçı, gafiller için ise bir ölüm habercisidir." Muhsin Yazıcıoğlu, hapishane hayatından hiç ah etmiyor. Şükrediyor ve sabır gösteriyor. Mektubunun ilerleyen satırlarında, "Bizler çok iyiyiz. Hamdolsun sağlık ve sıhhatimiz de iyidir. Abdest alacak suyumuz, seccademizi serecek yerimiz var." diyor. Merhum Yazıcıoğlu, mektubunu yine Yahya Kemal'in bir şiiriyle bitiriyor. " 'Artık demir almak günü gelmişse zamandan/Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan' diyen Yahya Kemal'in gemisi gibi de değil bizim gemimiz. Bizim gemimizin rotası belli. Biz 'Hedefe giden bir gemi kalktı bu limandan...' diyoruz."
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
Allah cc rahmet eylesin..
anlamadığım anlam veremediğim şey biz değeri kaybettikten sonra anlıyoruz ahlar vahlar neye yarar...

ellerine sağlık
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Muhsin Yazıcıoğlu Hilafet Yanlısıydı! Geçtiğimiz günlerde Maraş’ta helikopter kazasında ölen BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından tartışmalar bitmiyor. Yazıcıoğlu’nun ölüm şekli, gömüldüğü yer, geçmiş siyasi faaliyeti halen kamuoyunda geniş yer buluyor.
06/04/2009
1824.jpg
Yazıcıoğlu’nun ölümünün ardından belki en dikkat çekici röportaj İBDA fikrine yakın olan Baran Dergisi’nde yayınlandı. Baran Dergisi son sayısında Muhsin Yazıcıoğlu’nun eski danışmanı Muzaffer Doğan ile görüştü. Muzaffer Doğan, Muhsin Yazıcıoğlu’nun son otuz yılına tanıklık eden biri olarak Yazıcıoğlu’nu anlattı.
Muzaffer Doğan, Yazıcıoğlu’nun siyasal eğilimini anlatırken Yazıcıoğlu’nun aslında demokrat olmadığını, hilafet yanlısı olduğunu söyledi: “Muhsin bey işe böyle bakardı. Yani onun demokrat olduğu gibi bir söylemi doğru bulmuyorum ben. Hilafetçiydi, Müslüman’dı.”
Doğan yine aynı konuya ilişkin şunları söyledi: “dünya görüşünün pazarlıksız İslâmi çizgiye
oturduğunu biliyorum, hilafet olduğunu biliyorum. Şeriata dost olduğunu biliyorum.”
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“Muhsin Başkan”ın vefatının aynasında görünen Perişan TC
Ali Haydar CAN
bbp-lideri-muhsin-yazicioglu-cankaya-kosku-nde_o.jpg
Sabah’tan Umur Talu “Çok şey var da, bir şey eksik” başlıklı yazısında çok güzel özetlemiş... Önce ona bakalım:


[Onca para dönüyor ülkede. Onca kaynak toplanıyor. Onca yere sarf ediliyor.
Onca makam aracı alınıyor.
Onca özel uçak çekiliyor.
Onca silah alınıyor.
Onca vakıf paralar topluyor.
Onca insanın maaşlarından vakıflara
kesintiler yapılıyor.
Onca hava atılıyor.
Onca gösteri, onca afra tafra.
Onca zenginlik, modernlik, muasırlık nutku.
Sonra...
Karakol basıldığında, “21 yaşında lider konumundaki personel komutasında 21 yaşında gençler öldürülünce”...
Golf sahalarının yanında karakollara gerekli kaynak ayrılmadığı anlaşılıyor.
Mayında paramparça olunca çocuklar, onlara şehit deniyor ama onca para harcanmasına rağmen gerekli cihazların orada olmamasına pek bir şey denemiyor. Yoksul çocuklar asker ocağında üç kap yemek buluyor ama mermi göğsüne doğru hareketleniyor ya, işte o tam gerekli anda yelek bulunamıyor.
Orman yangınına gerekli miktarda araç ve uçak...
Çöken binaya, deprem enkazına zamanında ve doğru müdahale edecek örgütlenme hep eksik, güdük, gedik, delik.
Herkesin cebinde, elinde, belinde, dilinde cep telefonu...
Cep telefonu şirketlerinde envai çeşit imkân...
Yurt sathında yağmur gibi kontör...
Reklamlarda uzayı fethetmiş kapsama alanları...
Sarı antenli çocuklar, İvedikler, gubudikler gırla gidiyor ama...
Bir telefondan iz, acil hat başında bir iş bilen bulunamıyor.
Kayakta bir genç, çığda bir grup, dağda parti lideri donuyor.
Filolar büyüyor, patronlar helikopterleniyor, özel uçaklar doluşuyor, “hava” dan para kazanmak yoğunlaşıyor ama...
Yüz yolculu uçakta işleyen yükseklik göstergesi, ünlü işadamının şirketine ait helikopterde zorunlu donanım olmayabiliyor.
Ben bilmesem de, üç gündür bilenler aktarıyor; yok şöyle bir radar vardır, yok böyle bir cihaz Ankara’dadır, bir de gece için... nefes için... ses için... sis için... şu vardır, bu da vardır, nerededir...
Muhtemelen birçoğu yatıyor.
Onca ders alınmış, ibret alınmış, tövbe edilmiş olması lazım... Yine de “Söylenti, palavra, bilmişlik, yanılgı, yanıltma” ölümün koluna giriyor, yolunu açıyor, yüzlerce insan ve imkân yanlış yerlere yönlendiriliyor...
Bu yüzden hiçbir kaza, sadece kaza kalmıyor.
Hiçbir kader, kader olmaktan ibaret değil. Hep bir bit yeniği oluyor. Hep bir aymazlık, densizlik, hazırlıksızlık, çapaçulluk olduğu için...
Çok sık yenilgi oluyor!]

***
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
TC 86 Yıllık bir “devlet”...

86 yıldır halkıyla boğuşup didiştiği, itişip kakıştığı için...

Bir devletin ifâ etmesi gereken yığınla vazifeyi bihakkın yerine getirecek verimli bir düzeni kurup işletmeye fırsat ve imkân bulamıyor...

86 yıldır başına gelen bin türlü sıkıntı, felaket, kaza, belâdan dersler çıkarıp ne eksiklikleri aksaklıklarını giderecek tedbirleri alabiliyor, ne değişen şartlara kendini adapte edebilecek esnekleiği gösterebiliyor, ne de yeniden yapılanma şartları doğduğunda hamle yapabilecek kararlılığı gösterebiliyor...

Kendini, -harakiri yapar gibi- üç beş dangalak cuntacının hastalıklı kafasının ürünü 82 Anayasası’nın deli gömleğiyle sarıp sarmalayarak kıpırdayamaz hale getirdikten sonra bir de üstüne “değişmez ve değiştirilemez maddeleriyle” de bir güzel zincirlemiş...

Kıpırdayamıyor...

Kendini yenileyemiyor... Yeniden yapılandıramıyor... Değişen şartlara adapte olamıyor...

Kokuşuyor.. Çürüyor... Çöküyor...

Bunu bazen bir deprem, bazen bir salgın hastalık, bazen bir yangın, bazen bir çatışma, bazen bir pusu, bazen bir kaza, bazen lodos, bazen kar-kış, bazen yağmur-sel mütemadiyen ona gösteriyor

TC’nin siyaset esnafı da, bürokrasi ağaları da her badireyi mazeretler üreterek atlatmayı gayet iyi biliyor...

Bu zihniyet, sadece bunu iyi biliyor ve bu kaabiliyetiyle devletin tepesindeki hakimiyetini 86 yıldır “başarı” ile sürdürüyor...

Belli ki ,bütün dertleri son ana kadar iktidarlarını sürdürmek...

Bu yüzden de, Muhsin başkan ve yanındakilerin düştükleri karlı dağdan, zamanında harekete geçilerek kurtarılmaları mümkün olmuyor...

Bu arama kurtarma kepazeliği karşısında, sorumluluk duygusu taşıması gereken TC’nin siyaset ve bürokrasi ağaları, bizleri, “ama”larla, “maalesef”lerle dolu cümlelerle nasıl da canla başla çalıştıklarına inandırmaya çalışıyorlar...

***

muhsin_yazicioglu_muhsin_baskan.jpg
Meselâ...


Dünyanın iyi yapılanmış bütün devletlerinde “acil durum”lar için hazır duran birimleri var...

Bu birimler muhtemel her türlü acil durum karşısında devletin ve toplumun ve özel sektörün imkânlarını nasıl seferber ve koordine ederek müdahale edebileceklerine dair plân ve programlar hazırlayıp acil bir durumda herhangi bir kargaşaya, gecikmeye mahal vermeden müdahale edebilecek şekilde yapılandırılıp yetkilendiriliyor...

Bunun içinse herşeyden önce devletin, toplumun ve özel sektörün elindeki imânların envanterinin çıkarılması gerekiyor...

Zira elinizde hangi imkânların olduğunu tam olarak bilmezseniz, acil durumda bunları nasıl seferber edip müdahale edeceksiniz?

***
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
TC’de ise çok başlı bir siyaset ve bürokrasi var...

Asker ve sivil olarak iki temel başlık altında toplanmış TC siyaset ve bürokrasi sayısız başlıklara ayrılıyor... Her başlık kendi işi kadar diğerinin iş ve yetki alanına da sarkıyor ve bunu bir iktidar mücadelesi halinde yürüttüğünden TC’nin yönetiminde düzenden ziyade kaos hakim oluyor...

Tabii ki her başlık aynı zamanda kendi çapında bir baş...

Bu başlar da, kendi aralarında çıkar paylaşımı ve iktidar mücadelesi veriyor. Bu yüzden de dayanışma, işbölümü, organizasyon ve koordinasyon yerine çelmeleme, tezgâh kurma, pusuya düşürme üzerinde yoğunlaşılıyor...

İşin sırf iktidar savaşı ve kıskançlığı bir yana...

Her baş diğerinden kendi imkânlarını “devlet sırrı” adı altında mümkün olduğunca gizlemeye çalıştığından kimin elinde tam olarak hangi imkânların bulunduğu asla bilinmiyor...

Umur Talu’nun da dediği gibi devlet fukara halkın gırtlağına basarak topladığı vergilerle bu sayısız bürokratik başın ihtiyaç olarak beyan ettiği şeyleri temin etmeye çalışıyor...

Her siyasî ve bürokratik baş doymak bilmez bir şehvetle personel, alet edavat, makine, araç gereç ve para istiyor...

TC de “gak” diyene personel, “guk” diyene alet edevat, araç gereç, yakıt, lojman, eğitim ve dinlenme tesisi vermek için müteahhit, tüccar, sanayici ve ithalatçılara habire para dağıtıyor...

Bu mirasyedi savurganlığının ne hesabı ne kitabı tutulabiliyor...

Ne de kimin elinde hangi imkânların varolduğu tespit edilebiliyor...

İmkân envanteri çıkarılmadan da doğru bir organizasyon ve koordinasyon sözkonusu olamıyor...

Vali özel ordu kuruyor...

Bir takım TC yetkilileri İsrail’den gizlice silah mühimmat alıp sabıkalı ve şaibeli adamlara bu silah ve mühimmatı dağıtıp tetikçilik yaptırıyor...

Birileri asit kuyularında, sığınaklarda, mağaralarda, köprü altlarında birilerini öldürüyor...

İşkencenin envaı çeşidini kendi halkına tatbik etmek için bir takım devlet memurları ABD ve İsrail istihbarat örgütlerinde “meslek içi eğitim” alıyor...

Bir takım TC bürokratları TC vatandaşlarını tek tek fişliyor.

Bir takım generaller, general general dolaşıp yapacakları darbeye destek istiyor...

Çalmanın çırpmanın vurgunun soygunun haddi hesabı yok...

Onlarca banka bizat kendi sahipleri tarafından soyuluyor... Soyulan bu bankaların yönetim kurullarında emekli generaller de var... Soygunun faturası halka 100 milyarlarca dolar olarak geri dönüyor...

Ne kimsenin kimseden haberi var, ne kimse kimseye hesap soruyor...

***

99 depreminde halkın yardımseverlik duygusu derhal harekete geçerek -hadise mahalline 2 gün sonra intikal edebilen -TC’nin bürokrasisinden önce intikal etmeseydi kayıpların ne kadar büyüyeceğini varın hayâl edin...

Aynı olayda Ankara’daki siyaset ve bürokrasi ağaları uyuşuk uyuşuk “Ne olmuş aga? Deprem mi olmuş? Yok yav? Nerede olmuş?” diye geyik yaparken; İsrail kurtarma timleri 6 saat içinde olay yerine intikal edip kendi vatandaşlarını kurtarma çalışmalarına başlamışlardı bile...

İzah etmeye çalıştığımız şey tam olarak budur... Kendi topraklarında 30 kilometrekarelik bir alan için düşen helikoptere üç gün sonra ve iş işten geçtikten sonra ulaşabilen bir “devlet” in asker ve sivil erkânı bu kepazelikten bir ders alıp tekrarı halinde bir daha aynı hataları yapmamak için hemen harekete geçmek yerine “mazeret üretmekle meşgul...

“Elimizden geleni yaptık ama maalesef” diyorlar...

Kimse de “Yuh artık! Ne yaptın kardeşim? Elinden gelen buysa sen o makamda hâlâ hangi yüzle oturuyorsun” diyemiyor...

***

Nizam-ı Âlem ülkücülerinin Lideri Muhsin başkana ve yanında götürdüğü gönüldaşlarına Allah’tan rahmet, aileleri ve gönüldaşlarına başsağlığı diliyorum...

BARAN Dergisi Sayı: 116
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Şiir Gününde konuşan BBP Eski Danışmanı Muzaffer Doğan:
“Muhsin Yazıcıoğlu Demokrasi(!) Şehidi Değil, İslâm Şehididir!”


bbp-lideri-muhsin-yazicioglu-cankaya-kosku-nde_o.jpg


Konuşmasına önce rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Amerikancı 12 Eylül darbesi sonucu içeri atıldığı Mamak işkencehânesin de, annesine yazdığı 1982 tarihli “Üşüyorum” şiirin’den bir mısra okuyarak başlayan
Muszaffer Doğan’ın konuşması:




ÜŞÜYORUM
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgâr gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak

Şiir sanatı, şairlerimizi seven bir toplumuz, şiir sevenler, Allahın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. İslâmi Edebiyat Vakfı ve onun başındaki Ali Nar ağabeyimizi ve yazarlar birliği mensuplarını, bizleri, şiir severleri, şairlerle birlikte akşam vakti bir araya getirdikleri için teşekkür ederim, Rabbim hepsinden razı olsun...
Çok duyguluyum, şiir söz konusu olunca ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir büyük adam bir büyük yürek söz konusu olunca, duygulanmamak mümkün değil. Bir gün arkadaşlarımla şu şiiri dinliyorum o yıllarda, bu bir çok kişi biliyor şairlerimizde biliyor. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiirinden alınmış bir mısradır, “Çile” şiir kitabından:

Vur kazmayı dağa Ferhat!
Çoğu gitti, azı kaldı.
Kişne kır at, kişne kır at!
Çoğu gitti, azı kaldı.

...

Ektik, ektik, yetişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.
Bütün yollar bitişecek,
Çoğu gitti, azı kaldı.

Bir gün anlaşılır şiir;
Çoğu gitti, azı kaldı.
Ekmek gibi azizleşir,
Çoğu gitti, azı kaldı...

Evet Necip Fazıl Kısakürek’i çok severdi Muhsin Bey ve bu şiiri ara sıra içli bir şekilde okurdu. Siyaset ve partiler iktidar olmak için yola koyulur, Muhsin Beyi de aynı kategoriye koyuyorlar ama, bana göre öyle değil. Bir iktidar mücadelesi değil, fazilet mücadelesi veriyordu, Muhsin Bey. Siyaset, faziletsiz olursa; bu mevzuda büyük İslâm âlimi Farabi ne diyor, “faziletli bir şehir, faziletli şehirler, faziletli insanların hakim olduğu, faziletin hakim olduğu bir yer”. Onun için, öncelikle iktidar mücadelesi vermeden önce, fazilet ve hakikat mücadelesi vermek lâzım. Siyasetten bunlar uzaklaştırıldığı için siyasetin içi boşaltıldığı için, mayasından uzaklaştırıldığı için bir seçimi geride bıraktık. Hepimiz için hâlâ hatırlarımızda unutulmuş değil, Muhsin Bey, BBP kurulurken, ben de Bahçelievler’de Belediye Başkanıydım, o semt Bakırköy’den ayrıldı bende belediye başkanı oldum. Yeni bir belediye başkanıydım çok iyi imkânlarımız vardı, yapacaklarımız vardı, hayallerimiz vardı. Aranızda değerli arkadaşlarımızı görüyorum, şair bir arkadaşımız var, biliyor. Muhsin Bey o zaman çıktı, bir partiden ayrıldı, o kitlenin dışında, burada söz konusu etmeye değmez birçoğunuz biliyorsunuz “sizi bir büyük birliğe çağırıyorum” çok duygulandım ve ürperdim. Ben bir başka partide Belediye Başkanıydım hiç önemli değil! Partiden de öte, ben biliyorum ki, olabilir. Şiirseverler, böyle bir yoğun duygu yoğunluğu içinde olan sizler partilere düşmansınız.
Az önce bir şiirini okuduğum Üstad Necib Fazıl, “Öfke ve Hiciv” isimli şiir kitabındandı. Üstad Necip Fazıl’ın fikir şiirlerini derlemekte bu kardeşinize nasib oldu. Diyor ki; şimdi okuyacağım ifâde çok ağır kalıyor Necip Fazıl diyor bunu “Öfke ve Hiciv”de, beni suçlamayın:

Ne bulduk parti parti,
Eyledik de tecrübe?
Bir kısmı Ebu Cehil,
Bir kısmı ibn- i Sebe

...

Parti, bölücü alet
Batı’dan bize “hibe”.
Gel de ey gerçek parti,
Partiyi batır dibe!

Ey Türkoğlu, bu sana vesile diyor. Kafiye uydu, bu bize vesiledir, o vesilemizi ne zaman yerine getireceğiz. Şairlerin huzurunda uzun söz etmeyi doğru bulmuyorum. Muhsin Yazıcıoğlu, öyle siyasetçiler gibi değil, rütbesiz, şansız şöhretsiz, çilekeş, çileye talip bir siyasetçiydi. Muhsin Yazıcıoğlu ile beraber çok beraberliğimiz oldu, onu çok eskiden 35-40 sene evvelinden tanırım. Bu ülkede, herkes bir laf söyler, bu ülkede her kafadan bir ses çıkıyor. Demokrasi için bir fikir adamı hem de Batılı bir fikir adamı “her kafadan bir ses çıkan rejim” diye tarif ediyor. Takdiri size bırakıyorum. Doğru mu değil mi? Bana göre doğru. Biri çıktı “demokrasi şehidi” dedi, bu gün gazetede rahmetliyi Adnan Menderes’le kıyaslayan bir yazı vardı; güzel bir yazıydı istifâde ettim. Zaman gazetesinden Nustafa Armağan, Muhsin Bey için, demokrasi şehidi diyor. Biz Müslümanlar biliyorsunuz Müslüman Türkler veya Müslüman Arab’lar tüm dünya Müslümanları bilir ki, Allah yolunda mücadele edenler şehid olur. Muhsin Bey şehid mi? Muhsin Bey şehiddir, hiç şüphem yoktur şehiddir ve şehidler kervanına katılmıştır. Çok dokundu büyük birliği parti olarak gerçekleştiremedi hayatında, ama şehadetiyle bir büyük birlik gerçekleştirdi. Evet yanlış mı söylüyorum, bu büyük birlik devam etsin diyorum, herkes üzerine düşeni yapsın, yapmalı, yapmalıyız.
Ülkemizin, insanımızın doğudan batıya, kuzeyden güneye bir büyük birliğe ihtiyacı var. Ama bu büyük birlik nerede olmalı nerede olacak? Muhsin Bey vardı. Şiirinde vardı, çilesinde vardı. Mevlana eserinde diyor ki, “Ben bir pergelim, bir ayağım şeraitte, öbür ayağım seyahette, dünyayı dolaşıyorum” Şimdi şeriat deyince, bazılarımıza yanlış anlıyor. Şeriat, İslâm’ın kurallarıdır, kim ne derse desin. Mesnevi’de Mevlana söylüyor, ne korkacağız. Biz Şeriatın emrindeyiz, ama ayağa düşürmemek şartıyla!
Muhsin Bey demokrasi şehidi falan değildir, Müslüman’dır, kelimenin tam manasıyla Müslümandı, şeriatçıydı. BARAN dergisinden geldiler soru sordular, ben, Hilafetçi idi dedim. Ondan dolayı epey bir tartışma meydana geldi. Bakın, bu kavramlar unutulmuş 80-100 yıldır. Şimdi şiirimize dönelim, şiirimiz bize yol gösteriyor bu konuda dostlar, sözü uzattım ama bir şiirle bitiriyorum, değerli Üstad Necip Fazıl’dan olsun bu;

AYNALAR
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İste yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma.

Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

Günah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.

BARAN Dergisi Sayı: 117
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Helikopterdeki en önemli şey kayıp Kahramanmaraş'ta 25 Mart’ta meydana gelen ve içerisinde BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun da bulunduğu 6 kişinin hayatını kaybettiği kazayla ilgili Almanya’dan gelen kaza kırım heyeti incelemelerini tamamladı. Ön raporda, helikopterde GSM cihazı bulunduğu ancak hafıza kartının kayıp olduğu belirtildi.
20/04/2009
1938.jpg
BBP Genel Başkan Yardımcıları Ahmet Şanverdi ve Mustafa Destici, dün düzenledikleri basın toplantısında, Alman heyetin hazırladığı rapor hakkında bilgi verdiler.

SABOTAJ İDDİASI MUALLAK

BUNA göre, uzmanlar, olayın sabotaj olup olmadığı konusunda değerlendirme yapmadı, kesin hükme varmak için labaratuar sonuçları beklenecek. Şanverdi, toplantıda cevaplanması isteğiyle şu soruları yöneltti:

ABD Başkanı Barack Obama için Türkiye’de olan istihbarat uydularından neden yararlanılmadı?

Vücut ısısına duyarlı uçaklar talebe karşın neden kullanılmadı?

ELT cihazı ve kokpit neden Ankara’da?

O KART NEREDE?

‘Daha önce yok denilen GPS aleti Alman uzmanlarca helikopter üzerinde bulunmuş ve bu alet uzmanlarca fotoğraflanmıştır. Ancak aletin hafıza kartına ulaşılamamıştır’ diyen Şanverdi, ‘Kartın nerede olduğunu sorduk. Kar kalkınca tırmıkla dağda arama yapıp arayacağız dediler. Hala kayıp’ dedi.

25 Mart’ta gerçekleşen ve 6 kişinin yaşamını yitirdiği helikopter kazasının ardından enkazın kokpit ve bazı parçaları Ankara’ya götürülmüştü. Ancak büyük bölümü hala dağda
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ülkücüye Hitap

Sevgili gönüldaş!

Seni çok büyük,yüklü bir borç altında görüyorum. Sen, leke sabunu tarifecisi partiler geleneğinden basit bir halka olamazsın! malum dışarıdan ithal malı (bonmarşe) eşyası modeller yerine kendi aslına talip, içten bir kaynayışın billurlaşması olmak borcundasın!.. Bu bir!

Sana Türkçü ve kafatasçı gözüyle bakıyorlar. Onlara sen İslama girdikten ve onlar eridikten sonraki Türk'ün Türkçüsü ve kafacısı olduğunu göstemek borcundasın! Bu iki!

Sana fikirsiz ve çilesiz bini bir paraya, pis zamklı pulları daha pis ağızlarında ıslatıp (faşist) damgasını vuranlar var!.. Böylelerine ruh ve fikir şerraresiyle patlayan gücün ne olduğunu bilip öyle haykırmak borcundasın: " Eğer sevgilisine kavuşmak için dağı delen ferhad faşist ise ben ondan da faşistim!.. Bu üç!

Herbirinin kellesi tek tek giden ve tek tek avlanan 1950 kurbanının sahibi sen, zalim misin mazlum musun? O türlü mazlumsun ki hükümetin, Arenadaki Roma İmparatorları gibi zevkle şehvetle seyirci kaldığı milli katliam karşısında onun yapmadığını üstlenmek zoruna düşerken, bir de yine onun hısmına ve takibine uğramak gibi destansı bir direnişi temsil etmektesin! Bu şuuru gönlünde tutmak borcundasın!.. Bu dört!

Göğsü demokrasi rozetli, anlı halkçılık damgalı ama yüreği kelepçeli ve ağzı afyon tıkaçlı, dininden diline kadar prangalı üstelik prangasında " egemenlik ulusundur!" yazılı bir Türk Milleti var! Sen bu milletin ta kendisi ve öz davacısı olduğunu kafalara dank ettirmek borcundasın! Hürriyetin bir yalanı birde doğrusu olduğunu birinin eşek öbürünün de insan hürriyeti olğunu abideleştirmek... Bu beş!

Tanzimattan beri gelen bütün yakıştırma ve yapıştırma oluşların ve masonluk, yahudilik,dönmelik kuklaları düzmece kahramanların karşısında olduğunu ve yepyeni bir zaman ve tarih ölçüsüyle yola çıktığını mahyalaştırmak borcundasın!.. Bu Altı!

Devirmenin değil dikmenin dikeceği şey için devirmenin gerçek devrimcisi olmak borcundasın!.. Bu yedi!

Allah ve resulune mutlak teslimiyet bayrağı altında yeni Türk'ün topyekün insanlığa nasıl bir model hazırladığını heykelleştirmek borcundasın!.. Bu sekiz!

Saflarındaki sıklığı, tıkızlığı tüm ve son ifadeyi her türlü itiş ve kakıştan uzak aşk veiman nizamını yüzüğün ana taşları etrafında ki pırlantalar halkasına kadar her ferde yerini gösterici disiplin mimarisi ve ve.. Ve hakimiyeti bir mevhum olan halkta göstermek dolandırıcılığı yerine mutlak olan hakta göstermek sahiciliğini yarın zafer taklarında ışıldatmak borcundasın!.. Buda dokuz!

Sevgili Gönüldaş!

Bu dokuz maddeli ağacın, 99'uncu, 999'uncu, 9999 uncu daha nice dalları var..." Hiç bir nefse gücünden fazlasını yüklemem" buyuran Allah, Azze ve Celle. senin omuzlarına bindirdiği yükün taşıma gücünü de verendir. Almaya istekli ol ki, versin!

Allahın selamı, Türk'ün istikbalini kurtaracaklar üzerine olsun!

BAŞKAN MUHSİN YAZICIOĞLUNUN HATIRASINA ÜSTAD NECİP FAZILDAN...

 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Ülkücüye Hitap

Sevgili gönüldaş!

Seni çok büyük,yüklü bir borç altında görüyorum. Sen, leke sabunu tarifecisi partiler geleneğinden basit bir halka olamazsın! malum dışarıdan ithal malı (bonmarşe) eşyası modeller yerine kendi aslına talip, içten bir kaynayışın billurlaşması olmak borcundasın!.. Bu bir!

Sana Türkçü ve kafatasçı gözüyle bakıyorlar. Onlara sen İslama girdikten ve onlar eridikten sonraki Türk'ün Türkçüsü ve kafacısı olduğunu göstemek borcundasın! Bu iki!

Sana fikirsiz ve çilesiz bini bir paraya, pis zamklı pulları daha pis ağızlarında ıslatıp (faşist) damgasını vuranlar var!.. Böylelerine ruh ve fikir şerraresiyle patlayan gücün ne olduğunu bilip öyle haykırmak borcundasın: " Eğer sevgilisine kavuşmak için dağı delen ferhad faşist ise ben ondan da faşistim!.. Bu üç!

Herbirinin kellesi tek tek giden ve tek tek avlanan 1950 kurbanının sahibi sen, zalim misin mazlum musun? O türlü mazlumsun ki hükümetin, Arenadaki Roma İmparatorları gibi zevkle şehvetle seyirci kaldığı milli katliam karşısında onun yapmadığını üstlenmek zoruna düşerken, bir de yine onun hısmına ve takibine uğramak gibi destansı bir direnişi temsil etmektesin! Bu şuuru gönlünde tutmak borcundasın!.. Bu dört!

Göğsü demokrasi rozetli, anlı halkçılık damgalı ama yüreği kelepçeli ve ağzı afyon tıkaçlı, dininden diline kadar prangalı üstelik prangasında " egemenlik ulusundur!" yazılı bir Türk Milleti var! Sen bu milletin ta kendisi ve öz davacısı olduğunu kafalara dank ettirmek borcundasın! Hürriyetin bir yalanı birde doğrusu olduğunu birinin eşek öbürünün de insan hürriyeti olğunu abideleştirmek... Bu beş!

Tanzimattan beri gelen bütün yakıştırma ve yapıştırma oluşların ve masonluk, yahudilik,dönmelik kuklaları düzmece kahramanların karşısında olduğunu ve yepyeni bir zaman ve tarih ölçüsüyle yola çıktığını mahyalaştırmak borcundasın!.. Bu Altı!

Devirmenin değil dikmenin dikeceği şey için devirmenin gerçek devrimcisi olmak borcundasın!.. Bu yedi!

Allah ve resulune mutlak teslimiyet bayrağı altında yeni Türk'ün topyekün insanlığa nasıl bir model hazırladığını heykelleştirmek borcundasın!.. Bu sekiz!

Saflarındaki sıklığı, tıkızlığı tüm ve son ifadeyi her türlü itiş ve kakıştan uzak aşk veiman nizamını yüzüğün ana taşları etrafında ki pırlantalar halkasına kadar her ferde yerini gösterici disiplin mimarisi ve ve.. Ve hakimiyeti bir mevhum olan halkta göstermek dolandırıcılığı yerine mutlak olan hakta göstermek sahiciliğini yarın zafer taklarında ışıldatmak borcundasın!.. Buda dokuz!

Sevgili Gönüldaş!

Bu dokuz maddeli ağacın, 99'uncu, 999'uncu, 9999 uncu daha nice dalları var..." Hiç bir nefse gücünden fazlasını yüklemem" buyuran Allah, Azze ve Celle. senin omuzlarına bindirdiği yükün taşıma gücünü de verendir. Almaya istekli ol ki, versin!

Allahın selamı, Türk'ün istikbalini kurtaracaklar üzerine olsun!

BAŞKAN MUHSİN YAZICIOĞLUNUN HATIRASINA ÜSTAD NECİP FAZILDAN...



Rabbim şehadetini kabul mekanını cennet etsin ...

AMİN
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
"Takip ediliyorum ölürsem beni siz yıkatın"

10 Ocak 2010 Pazar
vasiyetteetkucukkk.jpg

Muhsin Yazıcıoğlu'nun İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'na vasiyeti...

Kahramanmaraş'tan Yozgat'a giderken geçirdiği helikopter kazasında hayatını kaybeden Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun, İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'na "İki aydır beni çok sıkı takibe aldılar. Ölürsem beni siz yıkatın" diye vasiyette bulunmuş. Bu ilginç iddia Nakşibendi tarikatının İsmailağa cemaatine mensup "Abdullah Hoca"nın cemaate yaptığı sohbetle ortaya çıktı. İsmailağa Camii'nin internet sitesine de konulan sohbet videosunda anlatılanlara göre, Yazıcıoğlu'nun ölümünden iki ay önce cemaatin lideri Ustaosmanoğlu uzun zamandır görmediği Yazıcıoğlu'na "özledim gelsin" diye haber gönderdi. Bu çağrı üzerine Yazıcıoğlu Ankara'dan İstanbul'a gelip hocayla buluştu. Bu buluşma sırasında iki aydır takip edildiğini söyleyen Yazıcıoğlu, Mahmut Ustaosmanoğlu'na "Bundan sonra ne yapacağımı tam bilemiyorum. Ölümüm hadise olursa beni dualarından esirgeme. Cenazemi de sen yıkat, kefenlet" dedi.
Abdullah Hoca'nın ağzından, yaşananlar videoda şöyle anlatılıyor:
"Muhsin bey çok yakın bir dostumdur. Son dört yıldır Ramazan ayında öğle ve ikindi de büyük camiye gelir, mukabelesini dinler, ikindiden akşama sohbet eder, ardından da iftar ederdik. Teravihi de kılar giderdik. Allah'ın sadık kullarından birisiydi. Ölümünden iki ay önce bizim Muhsin uzun zamandır gelmedi diye Efendi hazretleri "özledim gelsin" demişler. Telefon ettiler. Tek başına, yanına kimseyi almadan Ankara'dan uçağa atladı geldi ve efendi hazretlerini buldu. İki saat baş başa sohbet ettiler.
Ayrılacağı zaman efendi Hazretleri, Yazıcıoğlu'na, "Senden iki şey isteyeceğim. Bu güne kadar sağlam durdun. Allah da seni kayırdı. Bundan sonra da itikadından, inancından gevşeklik yapma" dedi. Muhsin Yazıcıoğlu da söz vererek şunları söyledi:
"Beni iki aydan beri çok sıkı takibe aldılar. Bundan sonra ne yapacağımı tam bilemiyorum. Şunu rica ediyorum, ölümüm hadise olursa beni dualarından unutma."
Bu sözler üzerine Ustaosmanoğlu, "Ölümü isteme. Sen istesen de istemense de vakti gelince zaten seni bulacak. Sen istikametine devam et, geldiği zaman diyeceğin bir şey yok zaten" diye karşılık verdi.
O zaman Muhsin Yazıcıoğlu da, 'Sen benden iki şey istedin, ben kabul ettim. Şimdi ben de senden iki şey isteyeceğim' deyince Ustaosmanoğlu, "Benden ne istiyorsun?" diye sordu.
Yazıcıoğlu, "Benim cenazemi sen yıkatacaksın. Şu an gördüğüm kadarıyla sıhhatin buna müsait değil. Bu yüzden senin tayin ettiğin adamlar beni yıkayacak, kefenimi giydirecek ve toprağa koyup üzerimi örtecek. Benden sonra da ailemi yakınlarımı senin adına teselli edecek. Beni duadan unutmayacaksın.' Böyle ayrıldılar. Dikkat edin Muhsin bey Helikoptere binerken ne dedi? ?Ben bu güne kadar helikoptere binmedim, beni ölüme mi götürüyorsunuz?'
Hadise olunca Efendi hazretleri Yazıcıoğlu'nun cenaze işleri için beni görevlendirdi. 05.30 uçağıyla gittik. Kimseyi Kocatepe'ye almıyorlardı. Oradaki görevlilere rica ettik bizi içeriye almadılar. Tam ümedi kesip geri dönerken birisi yardımcı oldu içeri girdik. Vasiyeti yerine getirdik. 6,5 saat görev yaptık. Sonra da evine gidip hanımına annesine efendinin selamlarını, başsağlığını dilediler."

haber türk
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt