Hz. Adem'den(as) önce başka Ademler var mıydı?
Halil Akgünler
Kur'an'ın hükmüne göre Hz. Adem(as) insan neslinin ilk misal ve örneğidir. Tüm insanların babası, kendi nefsinden yaratılan Hz. Havva da insanlığın ilk annesidir. Her iki insan da cennette yaratılmış ve bir süre de orada yaşamışlardır. Yasak meyvenin yenmesinin ardından dünyaya nakledilmişler ve insan zürriyeti ve insanlık nesli bu iki zattan türemiş ve çoğalmıştır. Kur'an'da bu bilgi o kadar açık ve nettir ki, tevillerle başka manalar üretmek mümkün değildir. Zaten tefsir alimleri de insanlığın ilk atasının Hz. Adem(as) olduğunda ittifak etmişlerdir. Allah'ın her mahluk üzerinde birlik mührü olduğu gibi insan nesli üzerinde de varlık ve birlik mührü vardır. Hatta öyle ki Hz. Adem(as) önce yaratılmış, bir olarak, ardından Hz. Havva ondan yaratılmıştır. Adeta Hz. Adem'in genetik bir kopyası alınmış ve Havva oradan yaratılmıştır. Yani tam bir birlik mührü var. Zaten her bir insan dahi tek bir misal ve örnektir. Öyle ki ses, göz, cisim, suret, maneviyat olarak bir olduğu gibi, insanların parmak uçları dahi birbirine benzemez, orada bile birlik mührü vardır. Kainat bir noktadan, birlik mührünü taşıyacak şekilde yaratılmıştır. Galaksiler birdir, Samanyolu galaksimiz birlik mührü taşır. Güneş sistemimiz birdir. İçinde bir ve biricik olan, nazenin dünyamız birdir. Adeta tüm kainatta emsali bulunmayan çok ince birlik mühürlerini içinde taşıyan dünyamız heyet-i mecmuası ile birdir. Üstündeki her mahluk da Yaratıcısının birlik mührünü taşır, bir olan Allah'ın güzel isimlerini yansıtır.
Dünyamız içindeki madenler birdir. Her birisi de yine iç içe bir olan element ve madenleri ihtiva eder. Oksijen, hidrojen, karbon, azot birdir. Bitkiler birdir, içlerinde binlerce bir olan bitkiler vardır. Hayvanlar birdir ve binlerce birden meydana gelen bir nesildir. İşte kainatın her noktasında birlik mührü var iken elbette ki, insan nesli de bir atadan gelecek, her bir insan da yine bir olarak anasından doğacaktır.
Hal böyle iken, ne yazık ki günümüzde bazı ehl-i fikir ve ilim ehli Hz. Ademden önce de bazı ademlerin var olabileceği konusunda farklı fikir ve düşünceler ortaya koymuşlardır. Bilhassa bazı sorulara cevap bulmakta zorlanan ve bazı yanlış ilim akımlarından etkilenen bir kesim, farklı ademlerin olduğu hususunda bir düşünceye sahip görünüyorlar. Hatta Nurlarla münasebeti olan bazı kardeşlerin de bu yönde bir fikre sahip olmaları oldukça düşündürücü. Bu nedenle bu konu üzerinde de bir müzakere yapmak zarureti doğmakta. Çok da detaya girmeden bu konuda öne sürülen bazı meseleleri tartışmak gerekiyor.
Evet, soru bu:
Hz. Adem'den(as) önce başka ademler var mı idi?
Cevap:
1-Tefsir alimleri ve Bediüzzaman Hazretlerinin görüşlerine göre Adem nesli öncesi arz yüzeyinde şuurlu bir mahluk vardı. Bu mahluklar saf ve dumansız ateşten yaratılmış olan cin nesli idi. Fesat çıkardıkları için yer yüzündeki yaşantıları iptal edildi. Ve Adem nesli bunların yerine yer yüzünü imar etmek için görevlendirildi. İnsan neslinden farklı bir boyutta olmak üzere, Cin nesli günümüzde de yaşamaya devam etmektedir. Bu nedenle cin nesli önceki ademler olamaz.
2- Tüm nakli deliller ve bu delilleri yorumlayan tefsir alimleri Hz. Adem(as) ilk insan türü olduğunda ittifak etmektedirler. Bu hususa veda hutbesinde açık ve net bir şekilde dikkat çekilmiştir: “"Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır.”
3- Allah her mahlukun ilk tür ve örneğini, çekirdek veya tohumunu defi ve ani bir şekilde, sebepsiz, sırf ilim ve kudreti ile, hiç bir nedene bağlı olmadan yaratmıştır. Ondan sonra ise hikmeti gereği üreme ve çoğalma kanununa tabi tutmuştur. Bütün bitkiler, bütün hayvanlar ve bütün insanlar, hatta kainatın kendisi bile aynı kanuna tabidir. Kainat bir noktadan, bir çekirdekten yaratılmış ve ondan sonra bir ağacın dalları gibi galaksiler ve yıldızlar yaratılmıştır. Yani tüm türlerin yaratılışında tekillik vardır. Bu nedenle ademler yerine tek ademden bir nesil yaratılması hikmet kanunlarına daha uygundur.
4-Diyelim ki ademler var idi. Bu da yine geri gidildiğinde bir ana ve babaya ulaşmak zorunda. Yani aynı anda yüzlerce adem ve yüzlerce havva yaratılmış diye bir şey yok. Şayet var olduğu iddia edilen ademler de üreme kanunu ile çoğalmış ise, mutlaka ki, yine bir ana ve babaya istinat edecek. Yok, onlardan önce ademler de var ise yine aynı şekilde bu devir sürüp gidecek. Bu durum da akıl ve mantık dışı bir süreci doğurur. Öyleyse başka ademler aramanın bir mantığı yok. Allah Bir ademden onun eşini, ondan da nice nesilleri yaratmaya kadir ve muktedir olan yegane güç ve kuvvet sahibidir. Allah'ın kudreti ve hikmetii noktasından meseleye bakıldığında ortada bir zorluk yok.
5-İnsan genetiğinde 46 kromozom vardır. Bu kromozomların 23 adedi anne, 23 adedi ise babandan gelmektedir. Şimdiye dek yapılan tüm araştırmalarda bu temel sayının değişmediği görülmüştür. Her şey büyük bir dikkat ve intizam içinde yaratılmaktadır. Kainatta bir DNA kadar bile olsun tesadüfe yer yoktur. Allah genetiklerimizdeki DNA üzerine öyle ince bir bilgi kodlamış ki, bunlardan 1 gramı 1 trilyon CD'ye eşdeğer bilgi saklamaktadır. İşte ilk insandan itibaren kodlanan bu gen haritası günümüze kadar gelmiş, arada hiç bir şekilde değişme olmamıştır. Yani insan genomu 50 kromozoma veya başka bir değere değişmemiştir. İlk insandan bu yana 46 kromozom vardır ve bu gün de böyledir. İnsanların tüm genetik kodları ise doğrudan Hz. Adem ve Havva ile taşınmıştır. Şayet yaratan Allah ise, Allah böyle taktir buyurmuşsa, Kuran'da da bize açıkça bildirmişse farklı tevillerle meseleye farklı anlamlar yüklemek elbette ki çok uygun ve doğru bir mana değildir. Kudret açısından bakıldığında mesele çok kolay ve nettir.
Ruhul' Beyan tefsirinde, Maide Suresi 15-17. ayetleri tefsirinde insan neslinin Hz. Adem'le(as) birlikte başladığına dair bir rivayet naklediliyor:
“Rivayet olundu:
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden, buyurdular:
-"Ben (mekândan münezzeh olan) Rabbimin yed-i kudretinin önünde bir nûr idim; (ta) Adem Aleyhisselâm yaratılmadan on dört bin sene önce...."
"Bu nur Tesbih ettiğinde, melekler de onunla beraber Tesbih ederlerdi. Allâhü Teâlâ hazretleri, Adem Aleyhisselâm'ı yarattığında bu nuru onun sulbüne koydu."
İbni Abbâs (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:
Efendimiz (sav.) hazretleri buyurdular:
"Allâhü Teâlâ hazretleri, Adem Aleyhisselâm'ı yarattığında, beni onun sulbünde yeryüzüne indirdi. Sonra gemide beni Nuh Aleyhisselâm'ın sulbüne koydu. (Sonra ateşte) beni ibrahim Aleyhisselâm'ın sulbüne koydu. Daha sonra hep kerim sulbler ve temiz rahimlerde, tâ anne baba gelinceye kadar, ben hep nikâhlı ve sefâhattan (ve zinâ)dan uzak ve bana hiçbir zaman zina bulaşmadan geldim."
Mezkur ifadede geçen, “Adem Aleyhisselâm'ı yarattığında, beni onun sulbünde yeryüzüne indirdi” ifadesi Peygamberimizin(asm) mübarek cisimlerinin kodlarını da taşıyan nurlu şifrelerin yeryüzüne inmeden daha önce, yani Hz. Adem cennette iken ona yüklenmiş olduğunu ve yasak meyvenin yenmesi sonucu dünya yüzüne indiğini çok veciz bir şekilde ifade ediyor.
6- Kainatta tesadüfe yer yoktur. Atomlardan moleküllere, zerrelerden en büyük cisimlere, dünyadan galaksilere kadar her şey Allah'ın bilgisi dahilinde vücut bulmaktadır. Zerreleri muntazaman düzenleyen ve yaratan bir kudret, elbette ki bu koca kainatın meyvesi hükmünde olan insanı da muntazam ve bir nizam içinde yaratacaktır. Her canlı mahlukunu bir ana babadan yarattığı ve ondan sonra gelecek olan neslin tüm programını tohum ve çekirdeklerindeki genetik kodlarına yazdığı gibi; insanı da bir ana babadan yaratıp tüm insanlığın genetik kodlarını onlara yükleyerek, yine nizam ve intizam içinde tüm insan neslini yaratmış ve yaratmaya da devam etmektedir. Çok küçük bir incir çekirdeğinin DNA'sına o incir ağacının tüm özelliklerini yazan bir kudret, elbette ki Hz. Adem'in(as) sulbüne de tüm insanlığın genetik şifrelerini kodlayabilir. Bu noktada Kudret için ne bir eksiklik var, ne de bir noksanlık. Çok küçük bir noktada tüm kainatın bilgisini yazan ve Big Bang ile onu patlatıp şu koca kainatı yaratan bir Kudret, elbette ki, insan neslini de bir insandan yaratabilir ve yaratır da...
Bu kainatın çekirdeği insandır. En büyük ve ne mühim meyvesi de insandır. Madem bu kainatın hem çekirdeği, hem de meyvesi insandır; öyle ise bu neslin çok büyük bir ihtimam ve özen ile korunup yetiştirilmesi gerekir. Zira bir bahçeden maksat onların meyvesidir. İşte bu nedenle insan nesli de çok büyük bir dikkat ve özen ile yaratılmış, ilk insandan itibaren bütün maddi ve manevi yapısı korunmuş ve korunmaya
da devam edilmektedir. Demek ki Hz. Adem insanlığın babası ve insan neslinin ilk misal ve örneğidir.
Sual: Başka bir adem veya ademler arama fikri nereden çıkıyor?
Cevap:
Bu konuda iki farklı yol var.
Birincisi: Eksik bilgiden kaynaklanan ve iki temel soru hakkında doğru bir cevap bulmamaktan dolayı böyle bir düşünceye giriliyor. O suallerden birisi “melekler insan neslinin kan dökeceğini nasıl öğrendiler” sorusudur. Bu soruya daha önce cevap verilmişti. Meleklerin ya levh-i mahfuzu okuyarak, veya insan genetiğindeki yazıları okuyarak bu bilgiler elde ettiler” denilmişti. Diğeri ise neslin çoğalması ile ilgili bir sualdir. Hz. Adem sonrasında nesil nasıl üredi? Kardeş evliliği nasıl olur gibi suallerdir. Neslin çoğalması ve üreme kanunu hakkında başka bir makalede inşallah bazı görüşler sunacağız.
İkincisi : ne yazık ki bazı ehl-i ilim evrim teorisinden etkileniyor. Onların “insanımsı tür” dedikleri bir türün var olduğunu zannediyorlar. Bu fikir elbette ki hiç bir delili olmayan yanlış bir fikirdir. Gen teknolojisi evrim teorisinin tüm iddialarının yanlış olduğunu ispatlayan önemli bir bilim dalıdır. Nasıl ki Big Bang teorisi materyalist felsefeyi yerle bir etmiş ve kainatın yaratıldığını ilim yolu ile ispatlamış ise; aynen öyle de DNA ve gen teknolojisi de evrim teorisinin tüm çürük direklerini yerle bir ederek tüm nesillerin çok hassas bir nizam ve intizam içinde yaratıldıklarını ispatlayan bir bilim dalıdır.
Evet bu kainat Alim bir zatın mülküdür. Atomlardan yıldızlara kadar her mahlukun ilimle programını yapar, kudret ve irade ile vücut giydirir, kayyum ismi ile devam ettirir. Her mahluk gibi insan nesli de bu program ve düzenin içindedir.
Muhammed Mustafa (s.a.v.) Olmasaydı
Ömer bin Hattab (r.a.) hazretlerinden... Buyurdular. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu: -"Adem Aleyhisselâm yapmış olduğu zelleyi itiraf edip (tövbe ettiği zaman) şöyle dua etti:
-"Ya Rabbiî Muhammed Mustafa (s.a.v.)'m hakkı için; ancak beni mağfiret kili" dedi.
Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Ey Adem! Muhammed Mustafa'yı nasıl bildin? Daha onu yaratmadım ki?" Adem Aleyhisselâm;
-"(Ya Rabbi!) Sen beni kudret elinle yarattığında ve içime kendi ruhundan üflediğinde, ben başımı kaldırdığım zaman, arşın direklerinin üzerine;
-"Lâ ilahe illallah Muhammedü'r-Rasûlüllah- Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhammed (s.a.v.)'ın Allah'ın Resulüdür!" diye yazılı olduğunu gördüm. O zaman ben senin ancak mahlukatının içinde kendine en sevimli ve en çok sevdiğin kişinin ismini kendi ismine muaf kıldığını anladım..." dedi. Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Doğru söyledin! 0 (Muhammed Mustafa) mahlukatin içinde benim en sevdiğimdir! Seni bağışladım. Mağfiret ettim. Eğer Muhammed Mustafa olmasaydı, asla seni yaratmazdım..." Beyhakî bunu "Delâil"inde rivayet ettiler.