Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Muâviye b. Ebî Süfyân r.a.’nın Konumu ve Faziletleri (1 Kullanıcı)

ibn Abdilvahhab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
154
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Muâviye b. Ebî Süfyân r.a.’nın Konumu ve Faziletleri

Ehl-i Sünnet’in sahâbe hakkındaki yolu istisnasız bütün sahâbîleri içermektedir. Muâviye radiyallâhu anh de hiç kuşkusuz babası Ebû Süfyân b. Harb, annesi Hind bnt. ‘Utbe ve erkek kardeşleri Yezîd b. Ebî Süfyân ve ‘Utbe b. Ebî Süfyân radiyallâhu anhum ile birlikte bu sahâbîlerden olma şerefine nail olmuştur. Bacısı Ümmü Habîbe radiyallâhu anhâ ise Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in mübarek eşleri ve müminlerin annesi olması hasebiyle Muâviye radiyallâhu anh,Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kaynı olmuştur. Yine Muâviye radiyallâhu anh “müminlerin dayısı”[1], Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in “vahiy kâtibi” ve “müslümanların halifesi” olarak ayrıca bir yere sahiptir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sahâbîsi Muâviye radiyallâhu anh’den övgüyle bahsetmiş, onun fazilet ve menkıbelerini ifade eden birtakım hadisler söylemiştir. Bu hadisler Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sahih yollarla gelmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

“Allah’ım! Muâviye’ye kitabı ve hesabı öğret; onu azaptan koru!”[2]

“Allah’ım! Muâviye’yi hidayet eden, hidayet ehli ve hidayete ehil kıl!”[3]

“Ümmetimden denizde gaza eden ilk ordu cennete girmeyi hak etmişlerdir.”[4] Kaynakların ittifak halinde kaydettiklerine göre deniz gazasına çıkan ilk İslam ordusunun komutanı Muâviye radiyallâhu anh’dir.[5]

Bu hadislerin yanında Muâviye radiyallâhu anh’ın fazilet ve menkıbelerini ifade eden ve onun diğer sahâbîler arasındaki seçkin yerini gösteren seleften gelmiş pek çok söz de mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyledir:

Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh dedi ki: “Sizin yanınızda Muâviye radiyallâhu anh varken siz Kisrâ ile Kayser’den ve onların dâhi olduklarından mı bahsediyorsunuz?!”[6]

Bir başka rivâyete göre Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh, Muâviye radiyallâhu anh’ı gördüğü zaman şöyle derdi: “İşte bu, Arapların Kisrâ’sıdır.”[7]

Ebû Muhammed el-Umevî şöyle anlatmaktadır: “Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh bir gün Şâm’a gitti. Muâviye radiyallâhu anh’ın kendisini bir bölük asker ile karşıladığını görünce onun yanına gitti ve Muâviye’ye: ‘Ey Muâviye! Bunun gibi bölüklerin yanında sabahlıyorsun, demek. Ayrıca bana ulaştığına göre sen evinde sabahlıyormuşsun ihtiyaç sahibi insanlar da seni kapının önünde bekliyorlarmış.’ dedi Muâviye de: ‘Ey müminlerin emiri! Muhakkak ki şu yaşadığımız yerde düşmanlar bizim çok yakınımızdalar. Üstelik onların gözleri üzerimizde, casusları da içimizdedir. Ey müminlerin emiri! Böyle yaparak sadece onların, İslam’ın izzet ve üstünlüğünü görmelerini istedim.’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh ona: ‘Muhakkak ki bu çok akıllı bir adamın tuzağı veya birini şüpheye düşürmek isteyen bir adamın hilesidir.’ dedi. Muâviye ise ona: ‘Ey müminlerin emiri! Bana emret, emrini derhal yerine getireyim.’ deyince Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh de Muâviye’ye şöyle dedi: ‘Yazıklar olsun sana! Seni ayıpladığım hangi iş olursa olsun, onun hakkında senle tartışmış olmayayım ki, sonunda acaba ben o işi sana emredeyim mi yoksa yasaklayayım mı, bunu bilmediğim bir halde beni bırakmış olmayasın.’”[8]

Ali radiyallâhu anh Sıffîn savaşından döndükten sonra şöyle dedi: “Ey insanlar! Muâviye radiyallâhu anh’ın yönetimini çirkin görmeyiniz. Çünkü siz onu kaybederseniz, insanların kafalarının karpuz gibi omuzlarından yere düştüklerini görürsünüz.”[9]

İbn Ömer radiyallâhu anhumâ dedi ki: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra Muâviye’den daha iyi bir lider görmedim”. Bunun üzerine kendisine “Baban Ömer radiyallâhu anh de mi?” denilince “Babam Ömer radiyallâhu anh ondan daha hayırlı idi, ama Muâviye radiyallâhu anh babamdan daha iyi bir liderdi.”[10]

Bir diğer rivâyette İbn Ömer radiyallâhu anhumâ şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra Muâviye’den daha iyi bir lider görmedim”. Bunun üzerine kendisine “Ebû Bekir, Ömer, Osmân ve Ali radiyallâhu anhum da mı?” denilince şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki Ebû Bekir, Ömer, Osmân ve Ali radiyallâhu anhum ondan daha hayırlı idi, ama Muâviye radiyallâhu anh onlardan daha iyi bir liderdi.”[11]

Muâviye radiyallâhu anh’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Ey İnsanlar! Ben sizin en hayırlınız değilim. Sizin aranızda mutlaka Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr ve benzeri daha çok faziletli ve benden daha hayırlı kimseler vardır. Ama öyle umuyorum ki yöneticilikte ben size daha faydalı olacağım. Düşmanlarınızı geri püskürtmede daha güçlü olacağım. Size sütü daha bol akıttıracağım (gelirinizi arttıracağım).”[12]

İbn Abbâs dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh kadar hükümdarlık için yaratılmış başka birini daha görmedim. Onun yanından gelenler geniş bir vadinin yanından gelmiş gibi oluyorlardı. Dar ve taşlıklı, sıkıntılı olan yerler gibi değildi.” İbn Abbâs bunlarla İbnu’z-Zübeyr’i kastediyor. Çünkü İbnu’z-Zübeyr çabuk kızıp öfkelenen birisi idi.[13]

İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ yine şöyle demiştir: “Allah Hind’in oğlunun (Muâviye’nin) hayrını versin. İnsanlara yeterliliği ne kadar cömertçe, güç ve kudreti ne kadar çoktu. Allah’a yemin ederim ki, minberde asla bize sövmedi. Üstelik yeryüzünde bize karşı ondan daha cömert, insanlara cömertlikte de daha yeterli biri yoktu.”[14]

Muâviye radiyallâhu anh, Hasan b. Ali radiyallâhu anhumâ’nın vefatı üzerine “Muhakkak ki Allah, Hasan hakkında seni utandırmaz ve başına kötü bir hal gelmesine izin vermez.” sözüyle İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’yı tesellî edince İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ ona şöyle dedi: “Allah, müminlerin emirini benim için baki kıldığı sürece başıma kötü bir hal gelmesine asla izin vermez ve beni asla utandırmaz.”[15]

Abdullah b. Abbâs radiyallâhu anhumâ, Muâviye radiyallâhu anh’ın yanına gelmiş, Muâviye de oğlu Yezîd’e, gelip İbn Abbâs’a Ali radiyallâhu anh’ın oğlu Hasan radiyallâhu anh’ın ölümü sebebiyle taziyelerini sunmasını emretmişti. Yezîd, İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’nın yanına geldiğinde ona hoş geldin, dedi ve ikramda bulunup yanına oturdu. İbn Abbâs, onun biraz daha yukarıda oturmasını isteyince Yezîd kabul etmedi ve şöyle dedi: “Ben, taziyelerini sunan bir adamım. Tebrik sunan biri değilim. Onun için taziyelerini sunan bir adama yaraşır bir yerde oturmam gerekir.” Böyle dedikten sonra Hasan radiyallâhu anh’den söz açtı ve şöyle dedi: “Allah, Muhammed’in babası Hasan’a rahmet etsin. Ona bol bol versin. Allah, senin ecrini ve sevabını çoğaltsın, taziyeni de güzelleştirsin, musibetinin yerine senin için daha hayırlı bir mükafat ve daha iyi bir akibet versin.” Yezîd, İbn Abbâs’ın yanından kalkıp gideceği zaman İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ ona: “Harb oğulları gittikleri zaman insanların yumuşak huyluları da (alimleri de) gitmiş olurlar.” dedi. Sonra da şu şiiri okudu: “İnsanların gizliliklerini görmezden gelir bunlar, onların gizliliklerinden söz etmezler. Akıl mirasının ilk aslı bunlardır.”[16]

İbn Ebî Müleyke’den rivâyete göre O şöyle demiştir: “İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’ya “Müminlerin Emiri Muâviye hakkında ne dersin? Çünkü o, tek bir rekat ile vitir kıldı.” denildi. O da “İsabet etmiştir. Çünkü O, fakihtir.” dedi.”[17]

İbn Ebî Müleyke’den gelen bir diğer rivâyette İbn Ebî Müleyke şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh yatsıdan sonra tek bir rekat ile vitir kıldı. Yanında İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’nın bir azatlısı vardı. İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’ya geldi (ve gördüğünü anlattı.) İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ da: “Bırak onu. Çünkü o, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in sohbetinde bulunmuş biridir.” dedi.[18]

Ebu’d-Derdâ’ radiyallâhu anh şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra O’nun namazına, bu emirinizin yani Muâviye’nin namazından daha çok benzeyen birini görmedim.”[19]

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye, İbn Abbâs ve Ebu’d-Derdâ’ radiyallâhu anhum’un yukarıdaki rivâyetlerini kaydettikten sonra şöyle demiştir: “Bu, sahâbenin Muâviye radiyallâhu anh’ın fıkhı ve dini hakkındaki şahidlikleridir. Fıkhına şahitlik eden İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ, namazının güzelliğine şahitlik eden ise Ebu’d-Derdâ’ radiyallâhu anh’dir. Bu iki zatın da büyük iki sahâbî olduğu unutulmamalıdır. Bu hususa muvafakat eden haberler daha pek çoktur.”[20]

Abdullah b. ez-Zübeyr dedi ki: “Allah Hind’in oğlunun (Muâviye’nin) hayrını versin. Biz onu korkuturduk da -ki aslan, pençelerine karşı ondan daha cüretkâr (cesur) değildi- ama o yine de bize ilişmezdi. Yeryüzünde kendisinden daha dahi ve bize hile yapabilecek daha başka kimse olmadığı halde biz ona hile yapardık yine de o bize hile ile karşılık vermez, sadece aldanmış gibi görünürdü. Allah’a yemin ederim ki şu dağda –Ebû Kubeys dağına işaret etti– bir taş bulunduğu müddetçe Muâviye’den yararlanmamızı çok istedim.”[21]

Sa’d b. Ebî Vakkâs radiyallâhu anh şöyle demiştir: “Osmân radiyallâhu anh’den sonra şu kapının sahibi Muâviye kadar hakkıyla insanları yöneten başka birini daha görmedim.”[22]

Ebû Hureyre radiyallâhu anh Medine çarşısında dolaşır ve şöyle derdi: “Yazıklar olsun size! Muâviye’nin zülüflerine sıkı sıkıya tutunun. Ey Allahım! Beni çoluk çocuğun yönettiği zamana eriştirme.”[23]

‘Umeyr b. Sa’d dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh’i ancak hayırla anın.”[24]

Abdullah b. Mübârek “Ömer b. Abdülazîz mi yoksa Muâviye mi daha faziletlidir?” şeklinde bir soruya muhatap oldu. Ve şöyle dedi: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e tabi olarak savaşırken Muâviye’nin atının burnuna giren bir toz zerresi, Ömer b. Abdülazîz’deki aynı şeyden daha faziletlidir.”[25]

Bu rivâyet bazı kaynaklarda Abdullah b. Mübârek’e yöneltilen şu soruyla birlikte geçmektedir: “Muhammed b. Yahyâ b. Sa‘îd dedi ki: İbn Mübârek’e Muâviye’yi sordular. O da şöyle cevap verdi: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in kendisi hakkında “‘Allah kendisine hamd edeni işitir (semiallâhu limen hamideh)’, sonra da ‘Ey Rabbimiz! Hamd ancak sanadır (Rabbenâ ve leke’l-Hamd)’ diyeni de işitir.” diye buyurduğu bir adam için ben ne diyebilirim ki?!”[26]

İbnu’l-Mübârek dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh bizim katımızda öyle bir mihnettir ki (imtihan) kimin ona göz ucuyla baktığını görürsek, onu sahâbîlere karşı kötü söz söylemekle itham ederiz.”[27]

İbnu’l-Mübârek, Muhammed b. Müslim kanalıyla İbrâhîm b. Meysere’nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ömer b. Abdülazîz’in Muâviye radiyallâhu anh’e sövenden başkasına vurduğunu görmedim. Zira Muâviye radiyallâhu anh’e söven bir adamı kırbaçladı.”[28]

Rebâh b. el-Cerrâh el-Mevsılî’nin anlattığına göre bir adam el-Mu‘âfâ b. ‘İmrân’a, “Ömer b. Abdülazîz, Muâviye’den daha faziletli” dedi. el-Mu‘âfâ öfkelendi ve: “Hiç kimse Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbıyla mukayese edilemez. Muâviye O’nun sahâbîsidir, dünürüdür ve kâtibidir. Allah Azze ve Celle’nin vahyinin eminidir.” Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ashâbım ve dünürlerimi bana bırakın (onlara sataşmayın), kim onlara söverse Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.”[29] dedi.[30]

Bir diğer rivâyette Bişr b. el-Hâris buna benzer bir olayı şöyle anlatmaktadır: el-Mu‘âfâ b. ‘İmrân’a, Muâviye radiyallâhu anh mi yoksa Ömer b. Abdülazîz mi daha faziletlidir diye soru sorulunca şöyle cevap verdi: “Muâviye radiyallâhu anh, Ömer b. Abdülazîz misali altı yüz kişiden daha faziletlidir”[31]

İbrâhîm b. Sa‘îd el-Cevherî şöyle demiştir: Ebû Usâme’ye (Hammâd b. Usâme b. Zeyd el-Kureşî) “Muâviye mi yoksa Ömer b. Abdülazîz mi daha faziletlidir?” diye sordum. Ebû Usâme şöyle cevap verdi: “Hiç kimse Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbıyla mukayese edilemez.”[32]

Ebû Bekr el-Mervezî şöyle demiştir: Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: Muâviye mi yoksa Ömer b. Abdülazîz mi daha faziletlidir? O şöyle cevap verdi: “Muâviye daha faziletlidir. Biz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbı ile hiç kimseyi kıyas etmeyiz. Çünkü Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘İnsanların en hayırlısı benim içinde gönderildiğim yüz yıldır.’[33] diye buyurmuştur.”[34]

İbn Şihâb ez-Zührî dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh yönetime geçtikten sonra yıllarca Ömer b. el-Hattâb radiyallâhu anh’ın sîreti ile hükmetti. Bu süre zarfında bu duruma aykırı hiçbir şey ortaya koymadı.”[35]

Mücâhid dedi ki: “Eğer Muâviye radiyallâhu anh’i görseydiniz muhakkak bu Mehdî’dir, derdiniz.”[36]

Katâde dedi ki: “Eğer Muâviye radiyallâhu anh’ın ameli gibi amel işleyen birini görseydiniz muhakkak çoğunuz bu Mehdî’dir, derdi.”[37]

A’meş (Süleymân b. Mihrân el-Esedî) dedi ki: “Eğer Muâviye radiyallâhu anh’i görseydiniz muhakkak bu Mehdî’dir, derdiniz.”[38]

Bir gün A’meş’in yanında Ömer b. Abdülazîz ve adeletinden bahsedilence: “Ya peki Muâviye’ye yetişseydiniz nasıl olurdu?!” dedi. Bunun üzerine orda bulunanlar: “Ey Ebâ Muhammed (A’meş)! Herhalde Muâviye’nin yumuşak huyunu kastediyorsun?” dediler. A’meş de onlara şöyle dedi: “Vallahi hayır. Aksine adaletini kastediyorum.”[39]

Ebû Tevbe Rebî’ b. Nâfi’ el-Halebî dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbının perdesidir. Kişi bu perdeyi araladığı zaman onun arkasındakilere (sahâbeye) sataşmaya cüret eder.”[40]

İbn Vehb, Mâlik kanalıyla İbn Şihâb ez-Zührî’nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Sa‘îd b. el-Müseyyeb’e Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbını sordum. O bana dedi ki: “Dinle ey Zührî! Kim Ebû Bekir, Ömer, Osmân ve Ali’yi severek ölür, on kişinin cennetle müjdelendiğine şahitlik eder ve Muâviye’ye rahmet okursa işte o kimseyi hesaba çekmemesi Allah’ın üzerine bir haktır.”[41]

Meymûnî, Ahmed b. Hanbel’in kendisine şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “Ey Ebâ Hasen! Bir adamın sahâbelerden kötü sözle bahsettiğini görürsen, onun müslümanlığını itham et (müslümanlığından şüphe et).”[42]

Meymûnî şöyle demektedir: Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem: “Dünürlüğüm ve nesebim dışında her türlü dünürlük ve nesep kesilir.”[43] buyurmuyor mu? O: Elbette, dedi. Ben: Peki bu Muâviye için de böyle mi? dedim. O: Evet Muâviye’nin Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile dünürlük ve nesep bağı vardır, dedi. Meymûnî daha sonra Ahmed b. Hanbel’in şöyle dediğini söylemiştir: “Onlar kim, Muâviye radiyallâhu anh kim?! Ne oluyor da Muâviye radiyallâhu anh ile uğraşıyorlar. … Allah’tan afiyet dileriz.”[44]

Fadl b. Ziyâd dedi ki: “Muâviye ile Amr b. el-Âs radiyallâhu anhumâ hakkında kötü sözler sarfedip onları kınayan bir adamın Râfızî sayılıp sayılmayacağı Ebû Abdillah’a (İmam Ahmed’e) sorulduğunda o şu cevabı verdi: Bu iki kişi aleyhinde konuşmaya cüret eden adamın içinde mutlaka gizli bir kötülük vardır. Sahâbelerden herhangi birinin hakkını korumayan ve onun hakkında kötü sözler sarfeden adamın niyeti de mutlaka kötüdür.”[45]

İmam Ahmed’e: “‘Muâviye’nin vahiy kâtibi olduğunu söylemiyorum, yine O’nun müminlerin dayısı olduğunu da, söylemiyorum. Çünkü O iktidarı kılıç zoruyla gasbederek aldı.’ diyen kimse hakkında ne dersin Allah’ın sana rahmet etmesini dilediğimiz ey imam?” şeklinde soru sorulunca şöyle cevap verdi: “Bu, kötü ve çirkin bir sözdür. Böyle söyleyen topluluktan sakınılır, onlarla oturulup kalkılmaz ve onların durumlarını insanlara açıklarız.”[46]

İbrâhîm el-Harbî dedi ki: Ebû Abdillah (İmam Ahmed) bir adamın: ‘Benim Muâviye radiyallâhu anh’ı aşağılayan bir dayım var. Belki de onunla birlikte yemek yediğim olmuştur, bu hususta ne dersiniz?’ şeklindeki sorusuna süratle şu cevabı vermiştir: “Onunla birlikte yeme!”[47]

Kaynaklarda sahip olduğu liderlik vasfı dışında Muâviye radiyallâhu anh’ın dindarlık, yumuşak huyluluk, merhamet, cömertlik ve hazır cevaplılık gibi daha birçok üstün meziyetinden bahseden sözler bir hayli yer tutmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:

el-Misver b. Mahreme, Muâviye radiyallâhu anh’ın kendisine şöyle dediğini anlatmaktadır: “Muhakkak ki ben öyle bir din üzereyim ki, Allah o dinde iyilikleri kabul eder, kötülükleri ise bağışlar. Allah’a yemin ederim ki, ben bu yol üzereyim. Yine Allah’a yemin ederim ki, (herhangi bir hususta) Allah ile gayrı arasında muhayyer bırakılmayayım ki yani onlardan birini seçip tercih etmem istenmesin ki, ben (o hususta) Allah’ı gayrına seçip tercih etmiş olmayayım.”[48]

Abdülmelik b. Mervân bir gün Muâviye radiyallâhu anh’den bahsederken şöyle dedi: “Hind’in oğlu Muâviye kadar yumuşak huylu, tahammüllü ve kerem sahibi birini görmedim.”[49]

Kabîsa b. Câbir el-Esedî dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh kadar yumuşak huylu, onun kadar liderlik sıfatına sahip, onun kadar tahammüllü, merhametli, onun kadar kolayca çıkış yolu bulan, onun kadar iyilik yapmaya müsait birini görmedim.”[50]

Başka bir rivâyette Kabîsa b. Câbir el-Esedî şöyle demiştir: “Sonra Muâviye’ye arkadaşlık yaptım. Bu arkadaşlığım sırasında ne dost olarak ondan daha sevimli bir kimseyi, ne de içi dışına bu kadar benzeyen birini gördüm.”[51]

Bir adam Muâviye radiyallâhu anh’e kötü sözler sarfetti. Bunun üzerine Muâviye radiyallâhu anh’e denildi ki: “Şunun hakkından gelsene!” Muâviye radiyallâhu anh de şöyle cevap verdi: “İdarem altındaki bir kimsenin suçu yüzünden yumuşak huyluluğu bırakıp öfkelenmekten haya ederim.”[52]

İbnu’l-‘Arabî dedi ki: “Adamın biri Muâviye radiyallâhu anh’e senden daha düşük ve değersiz birini görmedim deyince Muâviye radiyallâhu anh, ona şu karşılığı verdi: “Evet, hiç kimse bu haliyle adamlarla karşı karşıya gelemez.”[53]

Muhakkık âlimler de Muâviye radiyallâhu anh’den övgüyle söz etmişler onun faziletini ve diğer sahâbîler arasındaki seçkin yerini ifade eden özlü sözler söylemişlerdir. Bu sözlerden bazıları şöyledir:

İbn Kudâme el-Makdisî şöyle demiştir: “Muâviye müminlerin dayısıdır. Allah’ın vahyinin kâtibidir. Müslümanların halifelerinden –ki Allah onlardan razı olsun– biridir.”[54]

Kadı İbnu’l-‘Arabî şöyle demiştir: “Fakat Muâviye radiyallâhu anh’de birçok haslet toplanmıştı ki, Ömer radiyallâhu anh; güzel sîreti, el-Beyda’nın himayesi ve sınır boylarını korumak için ortaya koyduğu mücadele, ordunun ıslahı ve düşmanlara karşı galip gelmek için yaptıkları ve insanları yönetmedeki başarısı sebebiyle bütün Şam’ın idaresini onun elinde toplayarak Şam valiliği görevini tek başına ona verdi.”[55]

Başka bir yerde ise şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh’e gelince Ömer radiyallâhu anh onu vali olarak atamış, bütün Şam’ın idaresini onun elinde toplamış Osmân radiyallâhu anh de onun bu tercihini aynen ikrar etmiştir. Hatta bunun da ötesinde şu denebilir: Muâviye’yi vali olarak bizzat Ebû Bekir radiyallâhu anh atamıştır. Çünkü Ebû Bekir radiyallâhu anh Muâviye’nin kardeşi Yezîd’i vali olarak atamış Yezîd de kardeşi Muâviye’yi kendi yerine vekil tayin etmişti. Ömer radiyallâhu anh de bu uygulamayı, bizzat Ebû Bekir radiyallâhu anh’ın vali olarak atadığı kişinin kardeşini kendi yerine vekil tayin etmesinden dolayı Ebû Bekir radiyallâhu anh’ın hilafeti dönemindeki uygulamalara bağlılığı nedeniyle ikrar etmiştir. Daha sonra Osmân radiyallâhu anh de Ömer radiyallâhu anh’ın uygulamalarına bağlı kalmış ve Ömer radiyallâhu anh’ın Muâviye radiyallâhu anh’ın valiliği doğrultusundaki kararını aynen ikrar etmiştir. Şu zincire bir baksanıza! Kulpu ne kadar da sağlam bir kulp!!!”[56]

Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Âlimler, Muâviye radiyallâhu anh’ın, bu ümmetin hükümdarlarının en faziletlisi olduğunda ittifak etmişlerdir. Kendisinden önceki dördü, Peygamber’in halifesiydiler. Muâviye radiyallâhu anh ise hükümdarların (sultanların) ilkidir ve onun hükümdarlığı bir sultanlık ve rahmetti. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmaktadır: ‘Mülk (idarecilik) nübüvvet ve rahmet olacaktır. Sonra hilafet ve rahmet, sonra sultanlık ve rahmet, sonra sultanlık ve zorbalık, sonra da zalim sultanlık olacaktır.’[57] İşte Muâviye radiyallâhu anh’ın sultanlığında öyle rahmet, yumuşak muamele ve Müslümanlara yarar vardı ki, sultanlığının diğerlerinin sultanlığından daha hayırlı ve üstün olduğu buradan anlaşılmaktadır.”[58]

Yine şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh’ı Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in idareci olarak görevlendirdiği tevâtürle sabittir. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte savaşmış ve ona vahiy kâtipliği yapmıştır. Vahiy kâtipliği hususunda Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem onu itham etmemiştir. İnsanları en iyi tanıyanlardan biri olan ve hakkın diline ve kalbine yansıdığı Ömer radiyallâhu anh, onu vali olarak tayin etmiştir ve valiliği hususunda onu itham etmemiştir.”[59]

Bir başka yerde ise şöyle demiştir: “Müslümanların hükümdarları içinde Muâviye radiyallâhu anh’den daha hayırlı bir hükümdar yoktur. Yine hükümdarlardan herhangi bir hükümdarın zamanındaki insanlar, Muâviye radiyallâhu anh’ın zamanındaki insanlardan daha hayırlı değildiler. Tabi bu, Muâviye radiyallâhu anh’ın hükümdarlık günlerinin kendinden sonraki günlere nispeti halinde böyledir. Yoksa Ebû Bekir ve Ömer radiyallâhu anhumâ’nın günlerine nispeti halinde bu iki sahâbînin günlerinin üstünlük ve fazileti açıktır. Ebû Bekr el-Esrem, onun kanalından rivâyetle de İbn Batta, Muhammed b. ‘Amr b. Cebele Þ Muhammed b. Mervân Þ Yûnus yoluyla Katâde’nin şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: ‘Eğer Muâviye radiyallâhu anh’ın ameli gibi amel işleyen birini görseydiniz muhakkak çoğunuz bu Mehdî’dir, derdi.’ Yine İbn Batta sabit isnâdıyla iki kanaldan A’meş’den, o da Mücâhid’den Mücâhid’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: ‘Eğer Muâviye radiyallâhu anh’i görseydiniz muhakkak bu Mehdî’dir, derdiniz.’ Ebû Bekr el-Esrem, Muhammed b. Havâş yoluyla Ebû Hureyre el-Müktib’in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Bir gün A’meş’in yanındaydık. Ömer b. Abdülazîz ve adeletinden bahsedilence A’meş: ‘Ya peki Muâviye’ye yetişseydiniz nasıl olurdu?!’ dedi. Bunun üzerine orda bulunanlar: ‘Ey Ebâ Muhammed (A’meş)! Herhalde Muâviye’nin yumuşak huyunu kastediyorsun?’ dediler. A’meş de onlara şöyle dedi: ‘Vallahi hayır. Aksine adaletini kastediyorum.’”[60]
 

ibn Abdilvahhab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
154
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
İbn Teymiyye Allah’ın “Allah, sizlerden iman edip salih amelde bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.” (Nûr, 24/55)âyetinin bir gereği olarak iman edip salih amelde bulunanları yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaat ettiğini söyledikten sonra şöyle demiştir: “İşte bu durumda Kur’ân, Ebû Bekir, Ömer ve Osmân radiyallâhu anhum’un imanlarına, yine onlarla birlikte yeryüzüne sahip ve hakim olunan, dinin yerleşip korunduğu ve güven ortamının tam olarak sağlandığı bir zamanda yaşayanların imanlarına delalet etmektedir. Yine yeryüzüne sahip ve hakim olunan, dinin yerleşip korunduğu ve güven ortamının tam olarak sağlandığı bir zamanda yaşayanlarla Ali, Talha, ez-Zübeyr b. el-‘Avvâm, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Muâviye ve Amr b. el-‘Âs radiyallâhu anhum gibi fitne zamanını idrak edenler de bu âyetin kapsamına girmektedirler. Çünkü onlar da yeryüzüne sahip ve hakim kılınmışlar, din onlar için yerleşip korunmuş ve güven ortamı onlar için tam olarak sağlanmıştır.”[61]

Zehebî şöyle demektedir: “Muâviye b. Ebî Süfyân. Tam adı Muâviye b. Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdişems b. Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb. Müminlerin emiri, İslam hükümdarı. Künyesi Ebû Abdirrahmân el-Kureşî el-Emevî el-Mekkî’dir. Annesi Hind binti ‘Utbe b. Rebî‘a b. Abdişems b. Abdimenâf b. Kusayy’dir. Muâviye radiyallâhu anh’ın babasından önce, kaza umresi sırasında müslüman olduğu ve babasından korktuğundan dolayı Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına gitmeden Mekke’de kaldığı söylenmiştir. Müslüman olduğu ancak Mekke’nin fethi günü açığa çıkmıştır. … İbn Ebi’d-Dünyâ ve başkaları Muâviye radiyallâhu anh’ın uzun boylu, beyaz tenli, güzel görünümlü olduğunu, güldüğü zaman üst dudağının çekildiği ve saçlarına kına sürüldüğünü bildirmişlerdir.”[62]

Yine şöyle demektedir: “Muâviye radiyallâhu anh’ın faziletini göstermesi bakımından Ömer radiyallâhu anh’ın, hemen peşinden de Osmân radiyallâhu anh’ın O’nu sınır boyuna vali olarak ataması, yine Muâviye radiyallâhu anh idarecesi olduğu bölgeyi zabtu rabt altına alması, işleri eksiksiz bir şekilde tastamam yürütmesi ve her ne kadar bazıları bir kereye mahsus sıkıntı çekseler de insanları cömertliği ve yumuşak huyuyla razı etmesi sana yeter de artar bile. Yönetim işte bunun gibi olsun. Her ne kadarRasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’indiğer sahâbîleri, ondan çok daha üstün, çok daha hayırlı ve salih idiler ise de,bu adam, mükemmel aklı, öne çıkan yumuşak huyu, geniş gönlü, muhteşem dehası ve güçlü (isabetli) görüşü sayesinde âleme liderlik etmiş ve âlemi yönetmiştir. Bunun yanında bazı kötü işleri ve hataları da olmuştur. Hesaba çekecek olan yalnız Allah’tır. Muâviye radiyallâhu anh, yönetimi altındakilere kendini sevdirmesini biliyordu. Yirmi yıl kadar Şâm valiliği, sonrada yirmi yıl süreyle halifelik yapmıştır. Bu süre zarfında devleti içinde ona karşı ayaklanan hiç kimse olmamıştır. Aksine değişik milletler ona yanaşmış, Arapları ve Arap olmayanları da yönetimi altına almıştı. Mekke, Medine, Mısır, Şâm (Suriye), Irak, Horasan, Fars, Cezîre, Yemen, Mağrib (Kuzey Afrika) ve daha başka ülkeler onun yönetimi altında kalmıştır.”[63]

Başka bir yerde ise şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh adaletleri zulümlerine galip gelmiş hükümdarların en hayırlılarındandır. Bunun yanında hatalardan da ber’i değildir. Allah onu affeder.”[64]

İbn Kesîr ise şöyle demektedir: “İşte bu olaylardan sonra yönetim tamamen Muâviye radiyallâhu anh’ın eline geçti ve bütün halk hicretin 41. senesinde Muâviye radiyallâhu anh’a bey’at etti. Hicrî 41. seneden Muâviye radiyallâhu anh’ın vefat senesi olan hicrî 60. seneye kadar yönetim müstakil olarak Muâviye radiyallâhu anh’ın elinde kaldı. Bu dönemde cihad, düşman topraklarında bütün hızıyla sürdü, Allah’ın kelimesi yüceltildi. Çevre ülkelerin hepsinden Muâviye radiyallâhu anh’e ganimetler yağıyordu. Müslümanlar onun yönetiminde rahat ve adalet içinde barışık ve afiyette yaşıyorlardı.”[65]

Yine şöyle demektedir: “Muâviye radiyallâhu anh yumuşak huylu, ağır başlı ve insanlar arasında sözüne uyulan bir efendi ve liderdi. Yine cömert, adaletli ve zeki bir kimse idi.”[66]

Başka bir yerde ise şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh sîreti (yaşantısı) güzel, çokça bağışlayıcı, fazla affedici ve insanların ayıplarını çokça örten biriydi. Allah-u Teâlâ ona rahmet etsin.”[67]

İbn Kesîr “Kim zulmedilerek öldürülürse; gerçekten Biz onun velisine bir hak tanımışızdır.” (İsrâ, 17/33) âyetinin tefsiri hakkında ise şunları söylemektedir:“Kâtile karşı ona bir yetki vermişizdir. O, muhayyerdir. İsterse kısas yaparak kâtili öldürür, isterse diyet karşılığı, isterse karşılıksız kâtili öldürmekten vazgeçer. Sünnet-i Seniyye’de böyle sabit olmuştur. Derin denizler gibi olan İmâm İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ bu âyet-i kerîme’nin umûmi hükmünden Muâviye radiyallâhu anh’ın saltanata yetkili olduğu neticesini çıkarmıştır. Onun ileride hükümdar olacağını belirtmiştir. Çünkü O, Osmân radiyallâhu anh’ın velisiydi. Osmân da zulmen öldürülmüş olduğundan Muâviye radiyallâhu anh, Ali radiyallâhu anh’den Osmân’ın kâtillerinin kısas yapılmak üzere kendilerine teslim edilmelerini istiyordu. Muâviye radiyallâhu anh Emevî idi. Ali radiyallâhu anh de imkân bulup böyle yapmak için işi zamana bırakıyordu. Ali radiyallâhu anh, Muâviye radiyallâhu anh’den Şam’ı kendisine teslim etmesini istemişti. Muâviye de Osmân’ın kâtilleri kendisine teslim edilinceye kadar Şam’ı Ali’ye teslim etmekten kaçınmıştı. Bunun için Muâviye ve Şam halkı da, Ali’ye biat etmemişlerdi. Nihâyet uzun hadiselerden sonra Muâviye radiyallâhu anh güç kazanıp İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’nın dediği ve bu âyetten çıkardığı gibi idâreyi eline aldı. Bu da hayret edilecek bir iştir. Taberâni, el-Mu’cemu’l-Kebîr isimli eserinde[68] bunu naklederek şöyle der : Bize Yahyâ İbn Abdülbâkî… Zehdem el-Cermî’den nakletti ki; o, şöyle demiş: Biz İbn Abbâs’ın gece meclisindeydik. Dedi ki : Ben size bir hadîs nakledeceğim ki bu ne gizlidir, ne de açıktır. Bu adam -Osmân’ı kasdediyor- hakkında olanlar olunca ben Ali’ye şöyle dedim : Köşeye çekil. Eğer bir delikte bulunacak olursan, çıkarılıncaya kadar ta’kîb edilirsin. Ali bana isyân etti. Allah’a yemîn ederim ki; Muâviye sizin üzerinizde muhakkak emîr olacaktır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor : “Kim zulmedilerek öldürülürse; gerçekten Biz onun velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmede aşırı gitmesin.” (İsrâ, 17/33)”[69]

İbn Ebi’l-‘İzz el-Hanefî şöyle demiştir: “Müslümanların krallarının ilki Muâviye radiyallâhu anh’dir. O, müslümanların krallarının en hayırlısıdır.[70]

İbn Haldûn şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh’ın devleti ve kendisi hakkındaki haberlerin, kendinden önceki halifelerin devletlerine ve onlar hakkındaki haberlere katılması gerekmekteydi. Çünkü O, fazilet, adalet ve sahâbîlikte bu halifelerin peşisıra gelmektedir. Bu konuyu ‘Halifelik benden sonra otuz yıldır.”[71] hadisi ile değerlendirmek doğru olmaz. Bu hadis sahih değildir. Hak olan Muâviye radiyallâhu anh’ın bu halifeler arasında sayılmasıdır.”[72]

Molla Aliyyu’l-Kârî şöyle demiştir: “Muâviye radiyallâhu anh’e gelince, O adalet ve fazilet sahibi kimselerden ve seçkin sahâbîlerdendir.”[73]

[1] Bacısı Ümmü Habîbe radiyallâhu anhâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in mübarek eşleri böylelikle de müminlerin annesi olduğu için Muâviye radiyallâhu anh’a neseben değil, hürmeten ve kadren “müminlerin dayısı” ismi verilmiştir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (4/369-376); Zehebî, el-Müntekâ min Minhâci’l-İ’tidâl (s. 257-258, terc. s. 172-173); İbn Hacer el-Heytemî, Tathîru’l-Cinân (s. 17, 18); Abdullah el-Guneymân, Muhtasaru Minhâci’s-Sünne (1/292-295).
[2] Tahrîci ileride gelecek. Bkz. 303 nolu dipnot.
[3] Tahrîci ileride gelecek. Bkz. 310 nolu dipnot.
[4] Bkz. Buhârî (No: 2924).
[5] Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî (6/120).
[6] Bkz. Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk (3/264-265); İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh (3/373, terc. 4/16). Ay. bkz. Dr. Hâlid b. Muhammed el-Ğays, Merviyyâtü Hilâfeti Muâviye fî Târîhi’t-Taberî (s. 83).
[7] Bkz. el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf (2/128); İbn Abdilberr, el-İstî‘âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb (3/471); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/114, 115);İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe (5/202); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/134);Târîhu’l-İslâm (2/343);İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/417, terc. 8/212); İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe (6/121); Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ’ (s. 172).
[8] Bkz. el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf (4/147); Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk (3/265). Eser ayrıca buna yakın bir lafızla Abdülazîz b. Bahr’ın şeyhinden rivâyet edilmiştir. Bu rivâyet eiçin bkz. İbn Abdilberr, el-İstî‘âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb (3/471-472); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/112); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/133); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/415-416, 416, terc. 8/210-211, 211). Ay. bkz. Dr. Hâlid b. Muhammed el-Ğays, Merviyyâtü Hilâfeti Muâviye fî Târîhi’t-Taberî (s. 84).
[9] Bkz. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef” (No: 37843); Abdullah b. Ahmed, es-Sünne (No: 1283); Ebû Nu‘aym, Ma’rifetü’s-Sahâbe (5/2497); Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve (6/466); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/61, 151, 151-152, 152); İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/209); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/144); Târîhu’l-İslâm (2/343); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (9/233, terc. 6/312); (11/430, terc. 8/221); Suyûtî, el-Hasâisu’l-Kübrâ (2/172, 209); Alî el-Hindî, Kenzu’l-‘Ummâl (No: 31704, 31712). el-Lâlekâî bu rivâyeti “Muâviye’nin yönetimini çirkin görmeyin.” lafzıyla Şa’bî kanalıyla Hasan radiyallâhu anh’den rivâyet etmiştir. Bkz. Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehl’s-Sünne (No: 2800).
[10] Bkz. İbn Ebî ‘Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî (s. 99); Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 678-680); el-Harâitî, el-Müntehab min Mekârimi’l-Ahlâk (No: 264); Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr (12/No: 13432); el-Mu’cemu’l-Evsat (No: 6759); el-Lâlekâî, Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehli’s-Sünne (No: 2781); Ebû Nu‘aym, Ma’rifetü’s-Sahâbe (5/2497); İbn Abdilberr, el-İstî‘âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb (3/472); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/61, 173, 174); İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe (5/202). Eser sahihtir. Bkz. İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ (17/227); Minhâcu’s-Sünne (4/444); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/152-153); Târîhu’l-İslâm (2/344);İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/438, terc. 8/226); Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid (9/357); İbn Hacer, Fethu’l-Bârî (7/125); Molla Aliyyu’l-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh (11/389, 6259 nolu hadisin şerhi); Muhibbuddîn el-Hatîb, Ebû Bekr İbnu’l-‘Arabî’nin el-‘Avâsım mine’l-Kavâsım Kitabının Tahkiki (s. 138, 1 nolu dipnot).Ebû Bekr el-Hallâl rahimehullâh, es-Sünne (No: 680) adlı kitabında bu eseri Cebele b. Sühaym’dan sahih bir senedle şu lafızla tahrîc etmiştir: Cebele b. Sühaym İbn Ömer’i şöyle söylerken işittim demiştir: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den sonra Muâviye’den daha iyi idareci görmedim.” “Baban bile mi?” denildiğinde “Babam Ömer radiyallâhu anh Muâviye’den daha hayırlıdır. Ama Muâviye ondan daha iyi idarecidir.” İmâm Ahmed “daha iyi idareci” ifadesini “daha eli açık” olarak tefsir etmiştir. Bu hususu ed-Dûrî, İmâm Ahmed’in bazı ashâbından nakletmiştir. Ay. bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, Kitâbu’s-Sünne (s. 441-443; No: 678, 679, 681).
[11] Bkz. İbn Abdilberr, el-İstî‘âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb (3/472); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/173, 174); İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe (5/202). İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/438, terc. 8/226).
[12] Bkz. İbn Ebî ‘Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî (s. 98); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/162-163, 163); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/436-437, terc. 8/225); Zehebî, Târîhu’l-İslâm (2/344).
[13] Bkz. Abdürrezzâk, el-Musannef (No: 20985); Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr (7/327, No:1405 , diğer baskıda , No: 7/203-204, No: 10743); Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk (4/269); Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 677); Ebû Nu‘aym, Ma’rifetü’s-Sahâbe (5/2497); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/61, 174, 175). Eser sahihtir. Bkz. İbnu’l-Esîr, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs (1/395-396); İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh (3/374, terc. 4/18); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/153); Târîhu’l-İslâm (2/344); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/439, terc. 8/226); İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe (6/121).
[14] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/187);(63/209).
[15] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/197); İbn Manzûr, Muhtasaru Târîhi (Medîneti) Dımaşk (25/67-68).
[16] Bkz. el-Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf (2/92); İbn Abdirabbih, el-‘İkdu’l-Ferîd (4/361-362); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (65/403-404, 404); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/642, terc. 8/372).
[17] Bkz. Buhârî (No: 3765).
[18] Bkz. Buhârî (No: 3764).
[19] Bkz. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr [bkz. Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid (9/357)]; Müsnedü’ş-Şâmiyyîn (No: 282, 283); Ebû Nu‘aym, Hilyetü’l-Evliyâ’ (3/485); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/135). Heysemî eser hakkında şöyle demiştir: “Eseri Taberânî rivâyet etmiş olup ricâli Kays b. el-Hâris el-Mezhıcî dışında Sahîh’in ricâlidir. Bu zat ise sikadır.” Bkz. Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid (9/357).
[20] Bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/235).
[21] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/185, 185-186); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/442, terc. 8/228).
[22] Bkz. el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf (5/53); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/160-161); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/150); Târîhu’l-İslâm (2/344); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/435, terc. 8/224).
[23] Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve (6/466);İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/217); İbn Manzûr, Muhtasaru Târîhi (Medîneti) Dımaşk (25/79); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (9/233, terc. 6/312); Suyûtî, el-Hasâisu’l-Kübrâ (1/210).
[24] Bkz. Tirmizî (No: 3843); Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr (7/328, No: 1405, diğer baskıda, 7/204, No: 10743 );Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/126); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/408, terc. 8/207). el-Elbânî eser hakkında “öncesiyle birlikte sahih” demiştir. Sahîhu Süneni’t-Tirmizî (No: 3843).
[25] Bkz.Âcurrî, eş-Şerî‘a (thk. Müessesetü’r-Reyyân No: 1955); Ebu’l-Kâsım el-Esbehânî, el-Hucce (2/377); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/207); İbn Hallikân, Vefayâtü’l-A’yân (3/33). Ay. bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/227); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/449, terc. 8/233); İbn Hacer el-Heytemî, es-Savâ‘iku’l-Muhrika (s. 321, terc. s. 456); Tathîru’l-Cinân (s. 13); el-Fetâva’l-Hadîsiyye (1/716, Matlab fî Kavli İbni’l-Mübârek); Şihâbuddîn el-Âlûsî, Rûhu’l-Me‘ânî (28/139, Cuma Suresi, 3 nolu âyetin tefsiri).
[26] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/207); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/449, terc. 8/233); İbn Hacer el-Heytemî, Tathîru’l-Cinân (s. 13).
[27] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/208-209); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/449, terc. 8/233).
[28] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/211); İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl (s. 469);İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/450-451, terc. 8/233).
[29] Hadisin “Ashâbım ve dünürlerimi bana bırakın (onlara sataşmayın)” bölümü sahih yollardan gelmemiştir. Bkz. Ebû Nu‘aym, Zikru Ahbâri Esbehân (1/175, “ve dünürlerimi” lafzı olmadan); Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs (No: 3034); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/104) Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den. Zehebî, Münâvî ve el-Elbânî bu lafzı zayıf görmüşlerdir. Bkz. Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/131); Feyzu’l-Kadîr (3/710, No: 4223); et-Teysîr (3/471-472, No: 4223); Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe (No: 3601); Da‘îfu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No: 2983). Hadisin “Ashâbımı bana bırakın.” lafzı ise Enes b. Mâlik radiyallâhu anh’den sahih yollardan gelmiştir. Bkz. Ahmed (3/266, thk. Şuayb el-Arnavût, No: 13812); Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ (No: 10877); ‘Amelü’l-Yevm ve’l-Leyle (No: 1104); Ebû Nu‘aym, Zikru Ahbâri Esbehân (1/175); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (35/271); Ziyâ’ el-Makdisî, el-Ehâdîsu’l-Muhtâre (6/66, No: 2046). Heysemî, Suyûtî, Münâvî ve el-Elbânî bu lafzı sahih görmüşlerdir. Bkz. Mecma‘u’z-Zevâid (10/15); el-Câmi‘u’s-Sağîr (s. 257, No: 4222); Feyzu’l-Kadîr (3/709-710, No: 4222); et-Teysîr (3/471, No: 4222); Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 1923); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No: 3386). Hadisin “Kim ashâbıma söverse Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.” lafzı ise İbn Abbâs radiyallâhu anhumâ’dan sahih yollardan gelmiştir. Tahrîci ileride gelecek. Bkz. 222 nolu dipnot.
[30] Bkz. Âcurrî, eş-Şerî‘a (thk. Müessesetü’r-Reyyân No: 1956); el-Lâlekâî, Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehli’s-Sünne (No: 2785); el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd (1/209); Cevrekânî (Cevzekânî), el-Ebâtîl ve’l-Menâkîr (No: 184); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/208). Eser sahihtir. Bkz. Cevrekânî (Cevzekânî), el-Ebâtîl ve’l-Menâkîr (s. 112, No: 184); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/450, terc. 8/233).
[31] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 664). Sahih bir isnâd ile. Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne Tahkiki (2/435, 9 nolu dipnot).
[32] Bkz. Âcurrî, eş-Şerî‘a (No: 1954); İbn Abdilberr, Câmi‘u Beyâni’l-‘İlmi ve Fadlih (No: 2319). İbn Abdilberr’in lafzı şöyledir: “Biz Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashâbı ile hiç kimseyi bir tutmayız”.
[33] Tahrîci ileride gelecek. Bkz. 189 ve 190 nolu dipnotlar.
[34] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 660). Sahih bir isnâd ile. Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne Tahkiki (2/434, 6 nolu dipnot).
[35] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 683). Aynı rivâyeti İbn Asâkir ve ondan rivâyetle İbn Kesîr şöyle rivâyet etmişlerdir. İbn Şihâb ez-Zührî dedi ki: “Muâviye radiyallâhu anh yönetime geçtikten sonra iki yıl boyunca Ömer radiyallâhu anh gibi adaletle hükmetti. Bu yönetimi hiç bozmadı. Ancak daha sonra Ömer’in yönetim tarzından uzaklaştı.” Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/150); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/430, terc. 8/220).
[36] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 669); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/172); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/438, terc. 8/225). Taberânî el-Mu’cemu’l-Kebîr (19/No: 691) bu sözün aynısını A’meş’den rivâyet etmiştir. Heysemî A’meş’den gelen bu rivâyetin isnâdının zayıf olduğunu söylemektedir. Bkz. Mecma‘u’z-Zevâid (9/357). Ay. bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/233).
[37] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 668); İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/232-233).
[38] Bkz. Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr (19/No: 691). Heysemî bu rivâyetin isnâdının zayıf olduğunu söylemektedir. Bkz. Mecma‘u’z-Zevâid (9/357).
[39] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 667); İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/233).
[40] Bkz. el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd (1/209); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/209); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/450, terc. 8/233).
[41] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/207); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/449, terc. 8/232-233).
[42] Bkz. el-Lâlekâî, Şerhu Usûli İ’tikâdi Ehl’s-Sünne (No: 2359); Ebu’l-Kâsım el-Esbehânî, el-Hucce fî Beyâni’l-Mehacce (2/371, No: 367); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/209); İbnu’l-Cevzî, Menâkıbu’l-İmâm Ahmed b. Hanbel (s. 209); İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl (s. 469);İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/450, terc. 8/233).
[43] Bkz. Ahmed (4/323, 332, thk. Şuayb el-Arnavût, No: 18907, 18930); Fadâilu’s-Sahâbe (No: 1333, 1347); Ebû Ya’lâ, el-Müsned [bkz. İbn Hacer, el-Metâlibu’l-‘Âliye (4/67, No: 3980)]; Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 655); Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr (20/No: 33, el-Misver b. Mahreme’nin kızı Ümmü Bekr’den mürsel olarak); Hâkim, el-Müstedrek (3/158, thk. ‘Atâ’ No: 4747, thk. ‘Allûş No: 4801); Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ (7/64); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (58/159) el-Misver b. Mahreme radiyallâhu anh’den merfû’ olarak. İbn Kesîr, Heysemî ve el-Elbânî hadisin sahih olduğunu söylemektedirler. Bkz. el-Fusûl fî Sîreti’r-Rasûl (s. 507-509); Mecma‘u’z-Zevâid (9/203); Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 1995).
[44] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 654); İbn Teymiyye, es-Sârimu’l-Meslûl (s. 469);Sahih bir isnâd ile. Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne Tahkiki (2/432, 3 nolu dipnot).
[45] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/210); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/450, terc. 8/233).
[46] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 659). Eserin isnâdı sahihtir. Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne Tahkiki (2/434, 4 nolu dipnot).
[47] Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne (No: 693). Sahih bir isnâd ile. Bkz. Ebû Bekr el-Hallâl, es-Sünne Tahkiki (2/448, 1 nolu dipnot).
[48] Bkz. Abdürrezzâk, el-Musannef (No: 20717); el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf (4/47); İbn Abdilberr, el-İstî‘âb fî Ma’rifeti’l-Ashâb (3/474-475); el-Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd (1/208-209); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/161, 161-162); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/435-436, terc. 8/224); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/151); Târîhu’l-İslâm (2/466). Şuayb el-Arnavût eserin isnadındaki râvilerin güvenilir râviler olduğunu söylemektedir. Bkz. Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ Tahkiki (3/151, 2 nolu dipnot).
[49] Bkz. el-Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf (2/96); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/177); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/439, terc. 8/226).
[50] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/178); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/439, terc. 8/226).
[51] Bkz. Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mulûk (3/269). Buna benzer rivâyetler için bkz. Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr (7/175, No: 785, diğer baskıda 7/65, No: 10123); Fesevî, el-Ma’rife ve’t-Târîh (1/244); İbn Ebî ‘Âsım, el-Âhâd ve’l-Mesânî (s. 98); İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (19/182-183); (49/247); (59/178); Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl (23/474); Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/73-74, 153); Târîhu’l-İslâm (2/268, 345, 449);İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe (5/394, No: 7291 ); Tehzîbu’t-Tehzîb (8/301, No: 5726); Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ’ (s. 172, 175).
[52] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/179); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/440, terc. 8/226).
[53] Bkz. İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/183); İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/441, terc. 8/227).
[54] Bkz. İbn Kudâme, Lüm‘atü’l-İ’tikâd’ (s. 155, No: 89).
[55] Bkz. İbnu’l-‘Arabî, el-‘Avâsım mine’l-Kavâsım (s. 137-138).
[56] Bkz. İbnu’l-‘Arabî, el-‘Avâsım mine’l-Kavâsım (s .60).
[57] Hadis değişik lafızlarla muhtelif sahâbîlerden rivâyet edilmiş olup mana itibariyle sahihtir. Bkz. İbn Hacer el-Heytemî, Tathîru’l-Cinân (s. 19); el-Elbânî, Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 5); Silsiletü’l-Ehâdîsi’d-Da‘îfe (7/56, No. 3055); Da‘îfu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No: 1578); Mişkâtü’l-Mesâbîh Tahkiki (No: 5375).
[58] Bkz. İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ (4/478, terc. 4/386).
[59] Bkz. İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ (4/472, terc. 4/382).
[60] Bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (6/232-233).
[61] Bkz. İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne (2/36-37).
[62] Bkz. Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/119-120).
[63] Bkz. Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/132-133).
[64] Bkz. Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/159).
[65] Bkz. el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/400, terc. 8/204-205).
[66] Bkz. el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/397, terc. 8/203).
[67] Bkz. el-Bidâye ve’n-Nihâye (11/419, terc. 8/212-213).
[68] Bkz. Taberânî, el-Mu’cemu’k-Kebîr (10/No: 10613) ve İbn Asâkir, Târîhu (Medîneti) Dımaşk (59/125). Heysemî hadis hakkında: “Hadisi Taberânî rivâyet etmiş olup isnâdında (haklarında bir şey bilmediğim) râviler vardır.” demiştir. Bkz. Mecma‘u-Zevâid (7/236). Ay. bkz. Ahmed b. Hacer el-Heytemî, Tathîru’l-Cinân ve’l-Lisân ‘ani’l-Hutûri ve’t-Tefevvuhi bi Selbi Muâviye b. Ebî Süfyân (s. 68). Taberânî kanalından hadisi zikreden Zehebî ve İbn Kesîr sadece hadisi zikretmekle yetinmişler hakkında hiçbir şey söylememişlerdir. Bkz. Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ’ (3/139); Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm (3/42, terc. 9/4730-4731).
[69] Bkz. İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm (3/42, terc. 9/4730-4731).
[70] Bkz. İbn Ebi’l-‘İzz el-Hanefî, Şerhu’l-‘Akîdeti’t-Tahâviyye (s. 483, terc. s. 529).
[71] Hadis sahihtir. Bkz. Ahmed (5/220, 221, thk. Şuayb el-Arnavût, No: 21919, 21923); Ebû Dâvûd (No: 4646, 4647); Tirmizî (No: 2226); Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ (No: 8099); İbn Hibbân (Mevâridu’z-Zam’ân, No: 1534, 1535); (el-İhsân, No: 6657, 6943). el-Elbânî hadisin sahih olduğunu söylemektedir. Bkz. Silsiletü’l-Ehâdîsi’s-Sahîha (No: 459); Sahîhu’l-Câmi‘i’s-Sağîr (No: 3257, 3341).
[72] Bkz. İbn Haldûn, Târîhu İbn Haldûn (1/970).
[73] Bkz. Molla Aliyyu’l-Kârî, Mirkâtü’l-Mefâtîh Şerhu Mişkâti’l-Mesâbîh (11/151).
 

Sercan Demet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2011
Mesajlar
55
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Hz. Muaviye, Allah ondan razı olsun.

Sağolasın kardeşim. Vesselam.
 

Aleviyyun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ocak 2011
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Muaviye Vahiy Katibi Değil, Mektupların Katibiydi

Muaviye vahiy katibi değildi. Zira o H. 10. Yılda, vahiy döneminin sonlarında Müslüman oldu. Muaviye mektupların katibiydi. Muaviye Peygamber (s.a.a.v)’e oldukça eziyet etmiş, oldukça kötü sözler söylemiş ve Mekke fethinde Müslüman olan babası Ebu Süfyan’a mektuplar yazarak; “Neden Müslüman oldun?” diye onu eleştirmişti. Bu yüzden Müslümanlar arasında aşağılanmış, itibarsız kalmıştı. Peygamber (s.a.a.v)’in amcası Abbas, Peygamber (s.a.a.v)’den onun bu utanç durumdan kurtulması için bir imtiyaz vermesini istedi. Peygamber (s.a.a.v) de bunun üzerine onu mektuplarının katibi yaptı. Ayrıca onların küfrü hakkında, ayet ve rivayetlerden birçok deliller vardır.

Nitekim Müslim Sahih’inde şöyle rivayet ediyor: “Muaviye, Resulullah (s.a.a.v)’in huzurunda olanları yazıyordu.”
Medain-i ise şöyle diyor: “Zeyd bin Sabit vahiy yazıyor, Muaviye ise Peygamber (s.a.a.v) için kendisi ile Araplar arasındaki konuları yazıyordu.”


Muaviye ve Yezid’in Lanetlendiğine Delalet eden Ayet ve Rivayetler

1-Allah-u Teala İsra suresi 60. ayette şöyle buyuruyor:
“Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur’ân’da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz de onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.”

İmam Sa’lebi, imam Fahr-u Razi ve diğer müfessirlerinizin rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.a) rüya aleminde Beni Ümeyye’nin maymunlar şeklinde kendi minberine çıkıp indiğini gördü, Cebrail bunun üzerine mezkur ayeti nazil etti. (Bu ağaçtan kasıt Beni Ümeyye soyudur.)

Allah-u Teala, başı Ebu Süfyan ile Muaviye olan Beni Ümeyye’yi lanetlenmiş bir ağaç olarak zikretmiştir; dolayısıyla bu ağacın bir dalı olan Muaviye de mel’undur.

2- Muhammed Suresi 22 ve 23. ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“(Ey münafıklar!) Artık iş başına gelir de yeryüzünde bozgunculuk eder ve yakınlarınızı kestirip doğratır mısınız? İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör etmiş olduğu kimselerdir.”

Bu ayet açıkça yeryüzünde fesat çıkaranları ve yakınları kestirip doğrayanları lanetlemektedir. Muaviye’den daha büyük bozgunculuk eden ve yakınları kestirip doğratan kim vardır? Onun hilafeti zamanında çıkardığı fitneler herkesçe bilinmektedir. Ayrıca lanetli olduğunun diğer bir delili de yakınları kestirip doğratmasıdır.

3- Ahzap suresi 57. ayette de şöyle buyuruyor:
“Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”

Şüphesiz Hz. Ali’ye ve Peygamber (s.a.a.v)’in iki reyhanı Hasan ve Hüseyin’e ve has sahabesi Ammar ve diğerlerine eziyet etmek de Peygamber’e eziyettir. Dolayısıyla bu ayete göre de o mukaddes insanlara eziyet eden Muaviye, dünya ve ahirette lanetlenmiştir.

4- Mümin suresi 52. ayette de şöyle buyurmaktadır:
“O gün zalimlere özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lanet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!”

5- Hud Suresi 18. ayette ise şöyle buyurmaktadır:
“Bilin ki Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir!”

6- Araf suresi 44. ayette ise şöyle buyurmaktadır:
“...Ve aralarında bir çağrıcı Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun diye bağırır.”

Zalimler hakkında inen bu ve benzeri ayetler açıkça her zalimin mel’un olduğunu buyurmaktadır. Dost ve yabancı hiç kimse, Muaviye’nin apaçık zulümlerini inkar edemez. Zalim olduğu için de Allah’ın lanetine uğramıştır, dolayısıyla Allah’ın lanet etmiş olduğu kimseye biz de lanet edebiliriz.

7- Nisa Suresi 93. ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”

Bu ayet, bir mümini bilerek öldürenin Allah’ın lanetine uğradığını ve onun yerinin cehennem olduğunu bildirmektedir. Lütfen insafla söyleyiniz, Muaviye müminleri katletmekte ortak olmamış mı? Hucr bin Adiy ve yedi arkadaşını, onun emriyle katletmediler mi? Abdurrahman bin Hassan el-Ğanzi’yi diri diri mezara gömdürmedi mi?

Nitekim İbn-i Asakir ve Yakub bin Sufyan kendi Tarih’inde ve Beyhaki Delail’de İbn-i Abdurrahman İstiab’da ve İbn-i Esir Kamil’de rivayet etmiş olduğu üzere sahabenin büyüklerinden olan Hucr’u, Muaviye’nin emriyle işkence ederek öldürdüler. Hucr’un tek suçu ise Hz. Ali (a.s)’a lanet etmemek ve ondan olmadığını söylememekti.

Acaba Peygamber (s.a.a.v)’in büyük torunu ve Ashab-ı Kisa’nın beşincisi olan Hz. Hasan (a.s), müminlerin büyüklerinden ve cennet ehli gençlerin iki efendisinden biri değil miydi? Mes’udi, İbn-i Abdulbirr, Ebu’l- Ferec İsfahani, Muhammed bin Sa’d (Tabakat’ta), Sibt bin Cevzi (Tezkire’de) ve diğer birçok büyük alimleriniz kendi kitaplarında yazmış olduklarına göre Muaviye, Cude için bir zehir gönderdi ve ona; “Hasan bin Ali’yi öldürecek olursan sana yüz bin dirhem verir ve seni oğlum Yezid’le evlendiririm.” diye vaatte bulundu. Hz. Hasan’ın şahadetinden sonra Muaviye ona yüz bin dirhem verdi, ama oğluyla evlendirmedi.

Hz. Hasan’ın şahadeti, bir müminin katlinden de öte Peygamber (s.a.a.v)’i üzen bir olaydır. Mezkur iki ayetin açık hükmüne rağmen henüz Muaviye’ye lanet etmekte tereddüt mü ediyorsunuz? Büyük sahabeden olan Ammar da Sıffin’de Muaviye’nin emriyle öldürülmedi mi? Büyük alimlerinizin de ittifak etmiş olduğu üzere Peygamber (s.a.a.v) Ammar hakkında şöyle buyurmamış mıydı?:

“Ey Ammar, seni baği ve tuğyan ehli bir grup öldürecektir.”

Büyük müminlerden binlerce insanın Muaviye tarafından katledildiğinden şüpheniz mi var? Dinin keskin kılıcı ve temiz yürekli bir mümin olan Malik Eşter de Muaviye’nin emriyle zehirlenmedi mi? Muaviye’nin Mısır’daki iki adamı Amr bin As ve Muaviye bin Hudeyc, Hz. Ali (a.s)’ın Mısır valisi Muhammed bin Ebi Bekir’i işkenceyle öldürüp ölmüş eşeğin karnında ateşe vermediler mi? Eğer Muaviye’nin öldürdüğü müminlerin listesini verecek olsam, bir gün değil, kim bilir kaç gün sürer.
 

Aleviyyun

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ocak 2011
Mesajlar
7
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Muaviye’nin küfrüne ve mel’un olduğuna dair en önemli delil, Hz. Ali (a.s)’a lanet etmesi ve halkı da bu büyük günaha zorlamasıdır. Şii-Sünnî hatta yabancı tarihçilerin bile kaydettiği üzere namazın kunutlarında ve Cuma namazı hutbelerinde bu çirkin amel ve bidat uygulanmış, birçok insan lanet etmediği için de katledilmiştir. Bu cinayetler Ömer bin Abdulaziz dönemine kadar devam etmiştir.

Şüphesiz ki muvahhidlerin İmamı, Peygamber (s.a.a.v)’in kardeşi, Hz. Fatıma’nın eşi ve müminlerin emiri Ali (a.s)’a hayatında veya vefatında lanet edenler ve lanet etmeyi emredenler, mel’un ve kafirdirler.

Zira imam Ahmed Müsned’de, imam Nesai Hesais’ul- Alevi’de, Sa’lebi ve imam Fahr-u Razi Tefsir’de, İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’de, Sibt bin Cevzi Tezkire’de, Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de, Mir Seyyid Ali Hemedani Meveddet’ul- Kurba’da, Deylemi Firdevs’te, Müslim Sahih’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, İbn-i Sebbah Fusul’ul- Muhimme’de, Hakim Müstedrek’te, Hatip Harezmi Menakıb’da, İbrahim Himvini Feraid’de, İbn-i Meğazili Menakıb’da, İmam’ul- Harem Zehair’ul- Ukba’da, İbn-i Hacer Savaik’da ve bilahare büyük alimlerinizin çoğu farklı tabirlerle kısa veya detaylı olarak Peygamber (s.a.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali’ye söven bana sövmüştür; bana söven de Allah’a sövmüştür.”

Bazıları da bu konuda başka hadisler rivayet etmiştir, ki genel olarak Ali (a.s)’a eziyet edenin mel’un olduğuna delalet etmekteler. Örneğin; Deylemi Firdevs’te, Süleyman Hanefi Yenabi’ul- Mevedde’de farklı senetlerle ve diğerleri de önceki geceler bazısına işaret etmiş olduğum şekilde Peygamber (s.a.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:

“Ali (a.s)’a eziyet eden, bana eziyet etmiştir, bana eziyet edene de Allah’ın laneti üzerine olsun.”

İbn-i Hacer ise Savaik’ul- Muhrika’da genel anlamda, Ehl-İ Beyt’e (a.s) Söven ve Lanet Edenler Babı”nda Peygamber (s.a.a.v)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

“Ehl-i Beyt’ime söven, Allah’dan ve İslâm’dan dönmüştür. İtretim hakkında bana eziyet edenin, Allah’ın laneti üzerine olsun.”

O halde Muaviye namazın kunutlarında Hz. Ali (a.s)’a ve Resulullah (s.a.a.v)’in iki torunu Hasan ve Hüseyin’e, İbn-i Abbas’a ve Malik Eşter’e lanet ettiği için kendisi lanetli ve mel’un biriydi. Nitekim bunu İbn-i Esir Kamil’de ve diğerleri de kendi eserlerinde rivayet etmişlerdir.

İmam Ahmed bin Hanbel, Müsned’inde farklı yollarla Resulullah (s.a.a.v)’den şöyle rivayet etmiştir:

“Ali’ye eziyet eden kimse, kıyamette Yahudi veya Nasrani olarak haşr olacaktır.”

Siz de biliyorsunuz ki, İslâm’ın zaruri hükümlerinden biri Allah ve Peygamber (s.a.a.v)’e sövmenin kafir ve necis olmasıdır. Bunu diyen kimse necis ve katli farzdır. Önceki geceler detaylı bir şekilde Resulullah (s.a.a.v)’in şöyle buyurmuş olduğunun zikrettiğim:

“Ali’ye ve Ehl-i Beyt’ime söven, lanet eden ve hakaret eden kimse, bana ve Allah’a sövmüş, lanet etmiş ve hakaret etmiştir.”

Hadisler ve muteber kitaplarınızda yer alan benzeri rivayetlerin hükmü gereği de Muaviye kesin mel’un ve kafirdir.

Nitekim Muhammed bin Yusuf, Kifayet’ut- Talib’in 10. babında kendi senetleriyle ve diğerleri de burada özet olarak aktaracağım şu rivayeti nakletmişlerdir:

“Abdullah bin Abbas, Said bin Cübeyr’le birlikte, Zemzem’in kenarında bir grup Şam ehlinin Hz. Ali’ye sövdüklerini görünce durarak onlara hitaben şöyle dedi: “Hanginiz Allah-u Teala’ya sövüyordu?” Onlar; “Hiçbirimiz Allah-u Teala’ya sövmedi.” dediler. Bunun üzerine; “Hanginiz Resulullah (s.a.a.v)’e sövüyordu?" diye sordu. Onlar yine; “Bizden hiç kimse Peygamber (s.a.a.v)’e sövmedi.” dediler. Bunun üzerine; “Hanginiz Ali bin Ebi Talib’e sövüyordu?” diye sorunca, onlar; “Evet, biz Ali’ye sövüyorduk” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a.v)’in yanında şahit olun ki, ben O Hazretin bizzat Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:

“Ya Ali, sana söven bana sövmüştür, bana söven Allah-u Teala’ya sövmüştür; kim de O’na söverse Allah-u Teala onu yüz üstü cehenneme atacaktır.”
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Hz muaviyeye ehl-i sünnet alimlerinin ve bilhassa imamı azam hz bakışı nasıldır? hakem olayı hz muaviyenin haksız olduğunu kanıtlar mı? Şu ifadeyi kullanmak doğru mudur? "hz ali haklıydı ama hz muaviye de haksız değildir?" Hz muaviye hakkında geniş bilginizi rica ediyorum.

Değerli kardeşimiz;
Hz. Muaviye (RA) Ebu Süfyan (RA) ve Hind (RA)’ın oğludur. Kendisi Mekke’nin Fethi’nden önce Müslüman olduğunu ve bunu ailesinden gizlediğini söylemiştir. Mekke’nin fethinden sonra Huneyn Gazvesi’ne katılmış ve ganimetten pay almıştır.

Hz. Ebubekir zamanında Suriye tarafına giden orduya kardeşi yezid ile katılmıştır. Hz. Ömer zamanında ise Dimeşk Valisi olan kardeşi Yezid, valiliği kardeşine vefatı anında bıraktı ve Hz. Ömer bunu onayladı.

Hz. Osman zamanında ise tüm Suriyenin valisi oldu. Hz. Osmanın vefatından sonra Hz. Ali’ye biat etmedi ve Hz. Osman’ın katillerinin kanını istedi. Topladığı taraftarlar ile Sıffin de Hz. Ali ile çarpıştı. Hz. Ali vefat edip, Hz. Hasan halife olduğunda ise, Hz. Muaviye ile çarpışmayı fitne çıkması endişesiyle bırakıp halifeliği Hz. Muaviye’ye bıraktı ve Hz. Muaviye Küfe’ye gelip halktan biat aldı.

Hz. Muaviye H. 60 yılında (diğer bir rivayette H 50 yılında ) vefat etmiştir. Hz. Muaviye (RA.) İslam’ın seçime dayalı hilafet sistemini saltanata çevirmekle tenkid edilmiştir. Ancak şu unutulmamalıdır ki,Hz. Muaviye de bir sahabedir ve Resulüllahın (ASM) hiçbir ayrım yapmadan bütün ashabını (temize çıkarmış) hangisi olursa olsun dil uzatanı lanet etmiştir. Bütün ehli sünnet uleması, bunu mühim bir esas olarak kabul etmiştir. Ayrıca, o zamanda olan olaylarda kaderin payını da ihmal etmemek gerekir. Resulüllah (ASM.), sahih hadis kitaplarının ifadesi ile, Hz. Muaviye hakkında hayır dua etmiş ve Hz. Ömer’den bir rivayette Hz. Muaviye için “Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır” diye dua ettiğini bildirmektedir. (Tirmizi Menakıb hadis no:3842)

Hz. Muaviye devri, islam fetihlerinin devam ettiği bir devirdir. Elhasıl; Hz. Muaviye (RA.) da dahil olmak üzere hiçbir sahabe hakkında, yaptıklarından dolayı itham ve su-i zan edilemez. Bu, hem Hz. Peygamberin (ASM.)hadisleri ile ve hem de ehli sünnet alimlerinin ittifakı ile caiz değildir ve yapanlara lanet edilmiştir.

Hazret-i Muaviye İslamın yayılmasında çok kıymetli hizmetlerde bulundu. Sicistan, Sudan, Afganistan, Buhara, Hindistan’ın kuzey kısmı, Tunus bunun zamanında alındı. Kıbrıs Bisanstan kurtarıldı. Kudüs geri alandı. Yine zamanında, İstanbul kuşatıldı; her sene yüklü vergi vermek şartıyla kuşatma kaldırıldı.

Peygamber efendimiz kendisine , “ Benden sonra ümmetimin yerine hakim olursun. O zaman iyilere iyilik et! Kötülük yapanları da af eyle!” buyurmuştu. Resulullahın bu hayır duasının bereketiyle, İslamiyet Hz. Muaviye zamanıda bu kadar yayıldı.

Hz. Muâviye, Peygamberimizden çok hadîs rivâyet etmiştir. Bu hadîs-i şerîflerden birkaçı şunlardır:

“Allahü teâlâ kime iyilik murâd ederse, onu din âlimi yapar ve dinene zarar verecek şeyleri ona bildirir. Ona doğruyu gösterir.”

“Amel bir kab gibidir, sonu iyi olursa evveli de iyi olur.”

“Ehli kitab, dinlerinde 72 fırkaya ayrıldılar. Bu ümmet ise 73 fırkaya ayrılacak, hepsi Cehennemde olacak, yalnız bir tânesi müstesnâ, o da Ehl-i sünnet velcemâattır. Ümmetimden bir kavim ortaya çıkacak ki, bunlar, köpeğin sâhibi peşinden koştuğu bir nefsin arzularına uyacaklardır.”

“Bütün günahları Allah’ın bağışlaması umulur, yalnız müşrik olarak ölenin ve kasden bir mü’mini öldürenin afvolması umulmaz.”

“Ben sâdece bir haznedârım. Her kime gönül hoşnutluğu ile bir şey versem, Allah onu ona hayırlı kılar. Yine her kimse bir şeyi, isteği ve aç gözlülüğü sonucu verirsem, onun durumu yiyip yiyip doymayana benzer.”

“Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur!”

Cenâb-ı Hak, Eshâb-ı kiramın hepsinden razı olduğunu bildiriyor. Eshâb-ı kiram aralarındaki bazı meselelere rağmen birbirlerini çok severlerdi. İstisnasız Eshabın hepsini sevmek Ehli sünnetin şartıdır. Hz. Muaviye de Eshâb-ı kirâmdan hatta büyüklerindendir. Ayrıca Resulullah efendimizin kayın biraderidir. Bunun için O’nun da son sözlerine yer vermeden geçemedik.

Peygamberimizin, “Yâ Rabbi, onu doğru yolda bulundur ve başkalarını da doğru yola götürücü kıl” ve “Yâ Rabbi! Muâviye’ye yazı ve kitab öğret, onu azabından koru” “Yâ Rabbi! Onu memleketlere hakim kıl” duâlarıyla şereflenmiştir.

Hz. Muaviye vahy katibidir. Vahy katibliğine alınması, Cebrâil aleyhisselâmın bildirmesi ile olmuştur. Hz. Cebrâil’in getirdiği Kur’ân-ı kerîmi ve Peygamberimiz’in mektublarını yazardı.

Hz. Muâviye Huneyn gazâsında Resûlullah’ın önünde babası ile birlikte kahramanca çarpıştı. Tebük gazvesine katıldı. Vedâ Haccında bulundu.

Hz. Muâviye ömrünün son günlerinde okuduğu bir hutbede şunları söyledi:

“Ey insanlar! Üzerinizde çok kaldım. Sizi usandırdım. Artık ayrılmak istiyorum. Siz de benden ayrılmak ister oldunuz. Fakat size benden daha iyisi gelmez. Nitekim benden evvel gelenler, benden daha iyi idiler. Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da ona kavuşmak ister. Yâ Rab! Sana kavuşmak istiyorum, sana kavuşmamı nasib eyle! Beni mübârek ve mes’ud eyle!”

Bkz. Canan İbrahim, Kütüb-i Sitte muhtasarı tercüme ve şerhi XIII. 30-33; I. 518-530
Sorularla İslamiyet
 

Sercan Demet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2011
Mesajlar
55
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Bismillah.

Evvela, aleviyyun kullanıcı adına sahip kişinin iddia ve iftiralarının ne denli haksız olduğunu bildirmemiz gerekir. Zira, ettiği laflar fitne çıkarıcı Şia üslubunun, klasikleşmiş tabiatından başka bir şey değildir. Kaldı ki, onca hadis ve ayete rağmen, Ashab-ı Kiram Efendilerimize, bilhassa Hulefa-u Raşidin'den ilk üç halifemize dil uzatacak kadar; gözleri körelmiş, İbni Sebe'ci, siyasi bir mezhebin dillendirdiği fikirler; günümüzün muayyen zaviyelerinden başka hiçbir yerde itibar görmemiştir. Bu sözlerin itibar gördükleri civarlarda, ehl-i bidatın kol gezdiği; mezhepsiz ortamlardan başka yerler değildir.

Tam olarak başlamadan evvel, birkaç hadis ve ayet-i kerime paylaşıyorum ki, Kuran ve sünnet ışığını takip eden; Ehl-i Sünnet vel cemaatin, safının ne kadar doğru ve hak olduğu anlaşılsın.

(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur. [Tevbe, 100]

(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır) [Feth 29]

(Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir.) [Tirmizi]
(Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz) [Sahih-i Müslim] Sanırım Sahih-i Müslim'in bu kısmını okumadınız.
(Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz.) [Cami'us Sağir, İmam Suyuti]
(Ey Ebu Bekr, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!) [Ebu Davud]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.)[İ. Süyuti]

İmam Ahmed'din Müsned-i Ahmed b. Hanbel'inden aktardığınız hadisler var. Sanırım aynı kitabın şurasını incelemediniz?

(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ. Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ. Asakir]

Kaldı ki, Hakikat Kitabevi'nin, Hak Sözün Vesikaları adlı eserinde, çok önemli bir kısım geçer.

"Hazret-i Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hazret-i Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hazret-i Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hazret-i Hasan’ı kötülemek olur." (H. S. Vesikaları)

Tabi, Hz. Ali(kv) Hazretleri'ni; senelerce; Ebu Bekir, Ömer ve Osman gibi adaletsiz(!) halifeler buyruğu altında yaşayacak kadar korkak ilan ettikten sonra, Ali bizim baştacımız diye ortalıkla dolaşan Şia ehlinden de çok fazla bir şey beklenemeyeceği aşikar olarak karşımızdadır. Hz. Ömer'in, Hz. Fatıma'nın karnındaki çocuğu kasten yaralayarak düşürdüğü, Hz. Ali'nin ise takiyye yaparak sessiz kaldığını belirten ehl-i bidat, ehl-i delalet Şia, nasıl olur da; Hz. Ali'yi baştacı ettiklerini söyler?

Hazret-i Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

(Ya Resulallah! Muaviye’yi sana tavsiye ederim. Kur'an-ı kerimi yazdırmakta ona emniyet et, güven) [İbn Hacer-i Mekki]

Resul-i ekrem, bir gün mübarek zevcesi Ümm-i Habibe’nin odasına geldi. O esnada Hazret-i Muaviye başını, kız kardeşi Ümm-i Habibe’nin kucağına koymuş uyuyordu. Resul-i ekrem bu hâli görünce, (Ya Habibe! Kardeşini bu kadar çok mu seviyorsun?) buyurdu. O da evet deyince, Peygamberimiz buyurdu ki, (Onu Allah ve Resulü de seviyor.)[Tathir-ül-cenân s. 27]

İmam-ı Malik’in ictihadına göre, Hazret-i Muaviye dalalette idi diye kötüleyenin katline fetva verdiği birçok kitaplarda yazılıdır. Ebussuud Efendi, Muaviye’ye lanet eden kimseye tazir-i beliğ ve hapis lazım olduğu fetvasını vermiştir. (488. Mesele sayfa 112

Hazret-i Ali, Hazret-i Muaviye ve arkadaşları için, “Onlar bizim kardeşimizdir, fasık ve kâfir değildirler” buyurdu. (Şerh-i Mekasıd)

(Muaviye vefat edeceği zaman, oğlu Yezide şöyle vasiyet etti: İmam-ı Hüseyin’in Resulullaha yakınlığını, Onun mübarek kanından olduğunu biliyorsun. Irak halkı Onu kendi yanlarına çağırırlar. Sana yardım edeceğiz, derler. Yardım etmezler. Onu yalnız bırakırlar. Ona galip olursan, kendisine hürmet et. Sana yaptıklarına karşılık, Onu hiç incitme! Benim Ona olan iyiliklerimi sen de yap!) Eh be Şia ehli kardeşlerimiz! Bunu da siz kendi kitaplarınızda yazmışsınızdır. Büyük aliminiz(!)Muhammed Bakır Horasani kendi kitabında bu ibarelere yer vermişken, Hz. Muaviye hakkında, kendi kendinizle çelişmeniz gülünç bir durumdur

Cila-ül-uyun Şii kitabının 323. sayfasında diyor ki:
(İmam-ı Ali’nin yanında olanlar, yani Şiiler, Şam’a gelirler, Muaviye’yi kötülerlerdi. Muaviye, böyle söyleyenlere bir şey yapmaz, kendilerine (Beyt-ül-mal)dan bol ihsanda bulunurdu.)

Hz. Muaviye! Kendisini hayırla yad ederiz. Gerçi, burada İmam-ı Azam, İmam Şafi, İmam Malik, İmam Ahmed, İmam Gazali gibi hazretlerin de fikirlerini açıklardım da; Şia ağzıyla konuşan kimseye, İmam-ı Azam'ın fikirlerini açıklamak dahi, o fikirlere haksızlıktır. Ne demişti büyüklerimiz? Bizim ölçü ve mihengimiz ehli sünnet vel cemaattir. Bu ölçü ve mihengin dışındaki her görüşü reddederiz.

Ha, diyeceksiniz ki, o günlerde yaşasan, Hz. Muaviye'den mi yoksa Hz. Ali'den mi taraf olurdun diye. Ben Hz. Ali'den taraf olurdum. Bunu da belirteyim.

Kaldı ki, Hz. Muaviye hakkında, Hz. Mevlana, Mesnevi'nin II. Cildinin, 200. sayfasında çok güzel açıklamalar yapmıştır. Okursanız hayrınıza olur.

Allah size hidayet ihsan eylesin. Fasıklığınızdan hak yola getirsin.

Aşağıdaki 5 ayeti de, aleviyyun kardeşe okumak istiyorum:
"Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi." (Bakara, 67.)
"Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir." (Araf, 199.)
"O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler)." (Furkan, 63.)
"Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz" derler."(Kasas, 55.)
"Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz."(Hucurat, 6.)
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Bizim kırmızı çizgimiz bütün sahabi kadrosudur.

Hz. Muaviye R.a. dan Hz. Vahşi r.a a kadar , Hz. Sıddık r.a. dan Hz. Ali k.v e kadar...

Ehli Sünnet vel cemaat 'in itikadı böyledir. Gerisi lafı güzaftır. Tekerlemeler tarihin her devrinde ehli bidat tarafından yapılagelmiştir.

Cihad etmeyen ehli bidat , konu sahabeye gelince sırtlan kesilmekte...kafire karşı tavşan...işbirlikçi...Afganistan'da, Irak'ta...Suriye'de...

Hz. Muaviye r.a. konusundaki kinlerinin , cidallerinin onda birini küfre karşı göremezsiniz.

Biz/ler bunun farkındayız, kılıçlarımız bileyli bekliyoruz.Mehdi çağındayız.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bizim kırmızı çizgimiz bütün sahabi kadrosudur.

Hz. Muaviye R.a. dan Hz. Vahşi r.a a kadar , Hz. Sıddık r.a. dan Hz. Ali k.v e kadar...

Ehli Sünnet vel cemaat 'in itikadı böyledir. Gerisi lafı güzaftır. Tekerlemeler tarihin her devrinde ehli bidat tarafından yapılagelmiştir.

Cihad etmeyen ehli bidat , konu sahabeye gelince sırtlan kesilmekte...kafire karşı tavşan...işbirlikçi...Afganistan'da, Irak'ta...Suriye'de...

Hz. Muaviye r.a. konusundaki kinlerinin , cidallerinin onda birini küfre karşı göremezsiniz.

Biz/ler bunun farkındayız, kılıçlarımız bileyli bekliyoruz.Mehdi çağındayız.
Gönlüne bereket gönüldaş...
Bu ehli dalalet şebekesinin soyunun yahudi ibni sebeye dayanmasından..
İşleri güçleri ümmet arasına nifak tohumları ekmek...
Allahcc,Ehl-i Sünneti bu ihanetçilerin şerrinden muhafaza buyursun...
Aynen dediğiniz gibi,
Biz/ler bunun farkındayız, kılıçlarımız bileyli bekliyoruz.Mehdi çağındayız.
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
düsturumdur.

Hiçbir sahabeye küfrettirmem ; peygamber arkadası cünkü onlar.

Sizlerde Mehdinin şakitleri olacaksınız.

bu demekki bizler Ahir zamanın KARDEŞ leriyiz.

Evet o devirdeyiz abim.
 

cemcemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
177
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
32
düsturumdur.

Hiçbir sahabeye küfrettirmem ; peygamber arkadası cünkü onlar.

Sizlerde Mehdinin şakitleri olacaksınız.

bu demekki bizler Ahir zamanın KARDEŞ leriyiz.

Evet o devirdeyiz abim.
bilginizi paylaşırmısınız?linkte atabilirsiniz bu konu hakkında doğru bilgi içeren
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
İşte link: Allah dostları (Dergahlar)
 

cemcemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
177
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
32
link açılmıyor yada ben yapamadım
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Kur'an-ı Kerimi ve şeriatı bizlere bildiren Eshab-ı Kiram'dır.Onlardan biri kötü olursa, Kur'an-ı Kerim sağlam olmaz. Şeriatın doğruluğuna güven kalmaz.Kur'an-ı Kerim'i Hz.Osman radiyallahü anh topladı.Hz.Osman (ra) için dil uzatılırsa, Kur'an-ı Kerim'e dil uzatılmış olur.ZINDIKLARIN böyle itikadlarından Allah-ü Teala'ya sığınırız."
İmam-ı Rabbani -kuddise sirruh-
( Mektubat-ı Rabbani 54. mektub c.1, sh: 175 )
 

Sercan Demet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2011
Mesajlar
55
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Ahir zamanda olduğumuza dair kuşkularınız varsa aşağıdaki hadisleri okuyunuz cemcemil kardeş.

"İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır." Bugün ne var? Banka!

"Kur’an’dan bir resim, İslâm’dan bir isim, Müslüman’dan bir cisim kalacak."
Bugün kimler var? Sözde Müslümanlar.

"Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.
" Bugün kimler var? Kafirler topluluğu.

"Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar." Bugün kimler var? Sahabeye, tabiine sövüp sayanlar.

"Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek." Bugün ne oluyor? Dinine uygun yaşayan Müslüman gerici oluyor.

"İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak." Bugün ne oluyor? Adam öldürene ceza yok.

"Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak." Bugün ne oluyor? Herkes dünyevileşme meraklısı.

"Akrabalık bağları kopacak
ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek." Bugün kimler var? Akraba da neymişçiler.

"Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler."
Bugün kimler var? Riyakar, pohpohlanma meraklısı Müslümanlar.

"Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak."
Bugün kimler var? Medyumlar, gaipten haber verenler, falcılar.

"Allahü Teâlâ (C.C.) apaçık inkâr edilecek." Bugün ne oluyor? Ateistler zuhur etmiş! Allah onları kahretsin.

"Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok, ama âlim bulunmayacak." Bugün ne var? İnancı zayıf, taklitçi, alimsiz bir ümmet.

"Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek." Bugün ne oluyor? Her şeye para bulanlar, zekata bulamıyor.

"Dinden gayrı hususlar için öğrenim yapılacak."
Bugün ne oluyor? Devlet, din hariç her şeyi öğretiyor. Öğrettikleri de, dinden uzak.

"Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzetecekler."
Bugün kimler var? "Kadın ruhlu erkekler" ve "erkek Fatma"lar.

"Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alâkalar kuracak."
Bugün ne oluyor? Flörtler, öpüşmeler, bilmem neler.

"Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak."
Bugün ne oluyor? Erkekler kadınlara köle oluyor, onlar ne isterse o oluyor. Zina bol!

"Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar."
Bugün ne oluyor? Açık kafasını örtme ihtiyacı duyan Müslüman çok az.

"Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar." Bugün ne var? Herkes İstanbul'da, kat kat binalar, rezidanslar.

Şimdi söylesene cemcemil kardeş! Nasıl ahir zamanda değiliz biz? Ahir zamandayız! İnşallah, Hz. Mehdi devrine yetişebilir, kılıçlarımızı kafirin boynuna sallayabilir, Allah yolunda ölenlerden oluruz! Umulur ki, Allah bizi mükafatlandırır. O, her şey muktedir olandır.

* Hadisler, Gümüşhanevi Hazretlerinin Ramuz El-Hadis kitabından ve de İmam Suyuti Hazretleri'nin Kıyamet Alametleri ile alakalı hadislerini topladığı risaleden alınmıştır.

Vesselam.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ahir zamandayız! İnşallah, Hz. Mehdi devrine yetişebilir, kılıçlarımızı kafirin boynuna sallayabilir, Allah yolunda ölenlerden oluruz! Umulur ki, Allah bizi mükafatlandırır. O, her şey muktedir olandır.


Vesselam.
Ve Aleyküm Selam...
Gönlüne bereket gönüldaş...
 

cemcemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
177
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
32
Ahir zamanda olduğumuza dair kuşkularınız varsa aşağıdaki hadisleri okuyunuz cemcemil kardeş.

"İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır." Bugün ne var? Banka!

"Kur’an’dan bir resim, İslâm’dan bir isim, Müslüman’dan bir cisim kalacak."
Bugün kimler var? Sözde Müslümanlar.

"Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.
" Bugün kimler var? Kafirler topluluğu.

"Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar." Bugün kimler var? Sahabeye, tabiine sövüp sayanlar.

"Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek." Bugün ne oluyor? Dinine uygun yaşayan Müslüman gerici oluyor.

"İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak." Bugün ne oluyor? Adam öldürene ceza yok.

"Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak." Bugün ne oluyor? Herkes dünyevileşme meraklısı.

"Akrabalık bağları kopacak
ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek." Bugün kimler var? Akraba da neymişçiler.

"Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler."
Bugün kimler var? Riyakar, pohpohlanma meraklısı Müslümanlar.

"Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak."
Bugün kimler var? Medyumlar, gaipten haber verenler, falcılar.

"Allahü Teâlâ (C.C.) apaçık inkâr edilecek." Bugün ne oluyor? Ateistler zuhur etmiş! Allah onları kahretsin.

"Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok, ama âlim bulunmayacak." Bugün ne var? İnancı zayıf, taklitçi, alimsiz bir ümmet.

"Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek." Bugün ne oluyor? Her şeye para bulanlar, zekata bulamıyor.

"Dinden gayrı hususlar için öğrenim yapılacak."
Bugün ne oluyor? Devlet, din hariç her şeyi öğretiyor. Öğrettikleri de, dinden uzak.

"Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzetecekler."
Bugün kimler var? "Kadın ruhlu erkekler" ve "erkek Fatma"lar.

"Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alâkalar kuracak."
Bugün ne oluyor? Flörtler, öpüşmeler, bilmem neler.

"Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak."
Bugün ne oluyor? Erkekler kadınlara köle oluyor, onlar ne isterse o oluyor. Zina bol!

"Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar."
Bugün ne oluyor? Açık kafasını örtme ihtiyacı duyan Müslüman çok az.

"Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar." Bugün ne var? Herkes İstanbul'da, kat kat binalar, rezidanslar.

Şimdi söylesene cemcemil kardeş! Nasıl ahir zamanda değiliz biz? Ahir zamandayız! İnşallah, Hz. Mehdi devrine yetişebilir, kılıçlarımızı kafirin boynuna sallayabilir, Allah yolunda ölenlerden oluruz! Umulur ki, Allah bizi mükafatlandırır. O, her şey muktedir olandır.

* Hadisler, Gümüşhanevi Hazretlerinin Ramuz El-Hadis kitabından ve de İmam Suyuti Hazretleri'nin Kıyamet Alametleri ile alakalı hadislerini topladığı risaleden alınmıştır.

Vesselam.
ben ahir zamanda olduğumuzu biliyorum sadece mehdi ile ilgili sormuştum yanlış anlamışın galiba:a35:.yardımın için teşekkür ederim yinede.ama genede biliyorsan vereceğin bilgiye açığım.mehdinin 1979 da dünyaya geldiği ile ilgili rivayetler var bunlar doğrumu.yada bu konuyla ilgili bilgi içeren konuyu bilen birinin açmasını rica ediyorum Allah a emanet olun.
 

Sercan Demet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2011
Mesajlar
55
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
En doğrusunu Allah bilir cemcemil kardeş.

Hz. Mehdi'nin zuhurunu bizim gibi kullar nasıl bilsin ki? Ama inşallah, o günü görenlerden oluruz.

Kimse gaipten haber veremez. Şayet verenler varsa, Allah hidayete erdirsin. Ancak, bugünkü; Ehl-i sünnet vel cemaat tasavvuf liderlerinden hiçbirisinin böyle bir iddiası yoktur. Bunu da söyleyeyim. Gerek Nakşibendi, gerek Kadiri, gerek Halveti, gerek Mevlevi; hak yolu olan dergahlarımızdan hiçbirinde, hiçbir üstad hazretleri böyle bir lafız etmemiştir. Şeyh Nazım; İstanbul'da 13 şiddetinde 7 dakikalık bir deprem olacağını söylemiştir, insanları üç sene boyunca toplayabildiği kadar buğday toplamaya davet etmiştir ki onun akli dengesi konusunda şüphelerimiz vardır. Cübbeli Hoca da gayet açık söyledi; "Şeyh Nazım da sapıttı" Maalesef, yaşından olsa gerek artık meczup oldu Şeyh Nazım.

Dediğim gibi, Hz. Mehdi'nin ne zaman zuhur edeceğini Allah bilir. Bunu söyleyen, bildiğini iddia eden vardır elbette. Zira, bu ümmette; kıyametin ne zaman kopacağını bilen(!) adam da var. Baş parmağı oynayınca, İran'da deprem olduğunu anlayan da. Selametle.
 

Horanta

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2008
Mesajlar
225
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
51
Evliya nın keşfi haktır, lakin zaman konusunda yanılabilirler. Bu , keşfedilen olayın olmayacağı anlamına gelmez.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt