muhammed25
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Kas 2008
- Mesajlar
- 879
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32

Cebral, Kabe'nin kapısı yanında bana imamlık etti. İlk gün fecir doğarken sabah namazını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, her şeyin gölgesi kendi boyu olunca ikindiyi güneşin üst kenarı ufukta kaybolurken akşamı, gün kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günse sabah namazını hava aydınlanınca, öğleyi her eşyanın gölgesi kendi boyunun iki katı olunca, ikindiyi hemen bundan sonra, akşamı iftar saatinde, yatsı namazını gecenin ilk üçte biri dolunca eda ettik. Cebrail aleyhisselam şöyle dedi. Evvelki Peygamberlerin olduğu gibi senin kılacağın beş vakit namazın da eda edileceği zaman budur. ümmetin günde beş kere namazlarını bu kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar.
Mirac'dan Ümmetine Beş Vakit Namazı Hadiye Getiren Sevgili Peygamberimiz
TImageaif vahşetinden dönen Sevgili Peygamberimiz ve Haris bin Zeyd, Mekke'ye gece gelmişlerdi. Şehir uykuda... Tek tek bazı evlerden zayıf sarı ışıklar sızıyor. İzaklardan gelen cırcır böceklerinin sesi, bir neşe vermiyor. Köpekler, gecenin yalnızlığına doğru uzun uzun ama tedirgin havlıyor. Gökyüzünün derinliğinde ürperen yıldızlar bir tehlikenin habercisi gibi. her köşe başı beklenmedik bir tuzak olabilir.
Bu sebeple Hace-i Kainat, sallallahü aleyhi ve sellem Zeyd radıyallahü anhı bir münasib yerde eve yollarken kendisi muhtemel takipçilerine karşı iz değiştiriyor.
Mekke müşrikleri, Taif'de yapılanlardan ayrıca cesaret buldukaları için her çılgınlıgı fütursuzca işleyebilirler. Gece kanlığında yapılacak bir suikast... Hayır! Allah korusun...
Bunun için Peygamberimiz amcasının kızı Ümmi Hani'nin kapısını çalıyor.. Serin bir rüzgar hışırtısının uyutuğu gecede dikkat çekmeyen küçük tıklamalar. Bütün mekke gibi Ümmi Hani'nin evinin kaç kere daha vurulunca içerden beklenen ses işitildi. Ümmi Hani soruyor:
-Kim o?
-Muhammed! Amcan oğlu.. misafir kabul eder misin?
O, henüz müslüman değil ama bir büyük insanın kapısına gelmesinden son derece heyecanlı. Aceleyle cevap veriyor:
-Kabul ne kelime... Senin gibi doğru sözlü, emin ve asil bir insanın şu haneyi şereflendirmesinden kıymetli ne olabilir? Buyur.
Efendimiz teşekkür ederken Ümmi Hani hayıflanıyordu:
-Keşke geleceğini bildirseydin; yemekler hazırlardım. Şimdi yiyecek ir şey yok. Ne aksilik ama... tüh... keşke önceden haberim olsaydı!...
Halbuki O, öylesine ızdıraplı anlar yaşadı ki üzüntü ve yorgunluktan yemeği hatırlayacak halde değil. Mecalsiz bir vaziyette.. Ama bu halde bile tek eyi düşünüyor...Bir tek şeyi: Allah'ı ve O'nun razasını.
-Ne yiyecek istiyorum ne içecek. üzülme ve hiç bir şey için zahmet etme. Rabbime ibadet edeceğim; O'na yalvarağım kadar emniyetli bir ye olsa kafi. Başka şey lazım değil.
Ümmi Hani, Resulullah'a münasip bir yer gösterdikten sonra kendisine leğen, ibrik ve namaz kılması için bir hasır verdi... Ve hayırlı geceler dileyerek ayrıldı.
Ev sahibesi şimdikendi odasında düşünüyordu:
-Amcazademin düşmanı çok. Onun buraya girdiğini görmüş veya duymuşlarsa mutlaka baskına kırlar. Böyle bir şey yapılırsa şerefim iki paralık olur.
Evet; gerçekten şerefi iki paralık olurdu. Çünkü devrin adetine göre misafir en makbul şekilde yedirilir, içirilir ve her nevi tehlikeden korunur. Bunu yapamayan biri ise kimsenin yüzüne bakamaz.
Ümmü Hani, babasından kalma kılıcı alarak dışarıda nöbet tutmaya başladı. Usul usul evin etrafında geziniyor.
Yiğit kadın, dışarıda güvenliği temin ederken Sevgili Peygamberimiz, abdest alarak yatısı namazını eda etti ve Rabbine yalvarmaya başladı. Af diliyor; İnsanların iman etmesini niyaz ediyordu. Böylece bir hayli vakit geçti. Yorgunluk beşer kudretinin son sınırlarına gelmişti ve O, bugün en kederli zamanlarından birini yaşıyordu... Uyuya kaldı. Ama kendine has üstünlüklerden biri olarak gözleri uyuyor, kalbi uyumuyor.
Bu eve sığınmak çok mühim.
Bu yorgunluk çok mühim.
Bu uyku çok mühim.
Zira bunlar ilahi merhamete vesile ve tarihin en yüksek vak'alarından biri olan Mirac'a sebep oldu... Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve selleme bu benzersiz nimeti bahşeden Allah'ımıza sonsuz hamd olsun...
Peygamberlik vazifesini aldığı andan şu ana kadar senelerden beri büyük bir imtihanda. İnsanlığı hidayete kavuşturmak için tatlanılan yüzlerce, binlerce sıkıntıya başka kim nasıl dayanabilir? O, sallallahü aleyhi ve sellem, muazzam bir sabır, müthiş bir tevekkül ve çelik gibi irade ile dayandı. En aleyhte, en tehlikeli, hatta hayatı pahasına olan şartlarda bile üzerine aldığı büyük vazifeyi asla taviz vermeden ifa etti. bunu ifa ederken de karşılaştığı sıkıntılardan, çektiği çilelerden dolayı en ufak şekilde şikayetçi olmadı. Aksine kendini kusurlu gördü. Rabbinin razasını kazanıp kazanmama hususunda endişelendi; af dilediş insanların saadeti için dua etti. Arkadaşlarını sabra ve en ağır şartlarda bile şükre alıştırdı. Her şeyi ile mücessem İslam ahlakı...
On seneden fazla bir zamandır dayanılmaz meşakkatlere tahammül eden böyle bir peygamber elbette ilahi mükafaatlara kavuşacaktır.
Allahü teala, Cebrail aleyhisselama buyurdu:
-Sevgili Peygamberim çok üzüldü. Vücudu yaralı, kalbi kırık. Ama o halde dahi düşündüğü tek şey benim rızam. Bu sebeple git Habibimi bana getir. Yolunda olanlara hazırlandığım cennet nimetlerini ve kendisine düşmanlık edenleri bekleyen azapları görsün.. O'nu bizzat ben teselli edecek ve kırık kalbini kendim tedavi edeceğim..
Cenab-ı Hak devam buyurdu:
-Bu geceki taat ve ibadetin Sevgili Peygamberimi davet olsun. kanatlarını cennet takıları ile süsle, hizmet kemerini tak, tacını giy. Melekler, semaları nur ile doldursun; sıdk ve safa nöbetçileri sevinç kösünü çalsınlar. Sekiz cennet tezyin edilsin. Cehennem yumuak ve sakin olsun. denizler ve rüzgar harekesizce dinlesinler.
Nuh, İbrahim, İsa gibi Peygamberlerin ruhları hazır olsun. Yeryüzündeki bütün kabirlerden azab kalksın. İ
İlahi kelam devam ediyor:
-Git cennetten bir burak seç ve Resulüm var selamımı söyle ve davetimi bildir...
Cebrail aleyhisselam, Cennete giderek kırkbin yıldır bu anı bekleyen "Burak" isimli cennet atını buldu. Beyaz renkteki Burak'ın alnında Kelime-i Tevhid yazılı idi... hayvanı alan büyük melek, bir anda Ümmi Hani'nin evine geldi. bu sırada dışarıda bir köşecikte uykuya mağlup olan Ümmi Hani, hiç bir şeyin farkında değil. içeri giren Cebrail, uykuda olan Sevgili peygamberimiz'in önce usulcacık ayak tabanlarını öptü, sonra mübarek ayaklara yüzünü sürdü ve yastığının kenarına ilişti. Cebrail'in kalbi cennet kafurundan ve kanı olmadığı için dudakları soğuktu. bu soğukluk Resulullah'ı uyandırdı. Hatemül Enbiya, uyanır uyanmaz insan şeklinde gelmiş olan vahiy meleğini tanıdı ve zamansız ziyaretinden doayı telaşlandı:
-Ey bütün mahlukların en mabulü!Ey Peygamberlerin Efendisi! Ey Allah'ın Sevgilisi, iyiller menbaı, üstünlükler sebebi, Nebiyyi muhterem. Ziyaretimden dolayı endişeye kapılma! Hak teala'nın Selamı var. Seni davet ediyor. Bu öyle emsalsiz bir nimet ki daha evvel hiç bir Peygambere nasib olmadı. Lütfen kalk gidelim.
Sevgili Peygamberimiz,kalkıp abdest aldı.
Cebrail aleyhisselam, kainatın efendisine nurdan bir elbise, başına yine nurdan bir sarık giydirdi. Beline yakut bir kemer taktı. Ayaklarına bir çift zümrüt nalın verdikten sonra, üzerinde her biri ülker yıldızı gibi ışıldayan dörtyüz incinin takılı olduğu bir asayı takdim etti.
Muhteşem Peygamber ile en büyük melek el ele tutuşarak Kabe-i Şerife geldiler. Her yer ve herkes uykuda; bir yıldızlar uyanık. Sayısız yıldız, oyun için koşturan çocuklar misali cıvıl cıvıl. Ay, güleç yüzlü bir anne gibi yıldızları vakur ve temkinli uzaktan seyrediyor.
Efendimiz, Beytullah'ı yedi defa tavaf ettikten sonra Hatim adlı yerde bir miktar istirahat ettiler.