Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Mevlana celâleddîn-i rûmî(kuddise sirruh)'nin hayatı (2 Kullanıcı)

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Aleyküm Selam Allahü teala cümlemizden razı olsun kardeşim.Selametle kalın..





Allahü teala razı olsun ablacım.Sen böyle dua et bak ben daha neleri yazıcam burda:)
amin. tamam bekliyorum. bu forumu arkadaşlarıma yolluyorum maille. arkada kalmış güncelliyorum.
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
amin kardeşim Allah razı olsun.
 

_ZÜMRA_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
9,962
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
46
Hidâye kitabına bak!



Hazret-i Mevlânâ’nın


rahmetullahi aleyh



bir talebesi,


dergâhtan çıkmış evine


gitmektedir ki,



yolda, iyi tanıdığı yaşlı bir


müslümanla karşılaşır.



Adam onu görünce;


Ben de sana geliyordum oğlum.


Fıkıhtan bir mesele


soracaktım,


der.



Ve sorar sualini.


Ancak o, cevabını bilemez.



Amcacığım! Akşam kitaplara


bakayım, yarın söylerim,


der.



Ve eve gider.



Saatlerce araştırır.


Çok kitaplar karıştırır.


Bir türlü bulamaz cevabını.



Üzülür, sıkılır, bunalır.


Yorulup, uyuyakalır.



Rüyada


Mevlânâ dergâhında


görür kendisini.



Mevlânâ hazretleri


rahmetullahi aleyh



o talebeye;


(Hidâye) kitâbını aç ve


filân sayfasına bak!


buyurur.



Uyanıp, açar o kitabı.



O sayfayı okur,


öğrenir cevabı.

alıntıdır
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
Bu yolda edep lazım

Bu yolda edep lazım

Hazret-i Mevlana’nın talebesi içinde,
Bir kimse var idi ki, Celaleddin isminde,

Mevlana, bir gün onu yanına çağırarak,
Kayseri’ye gönderdi, bir de mektup yazarak.

Buyurdu ki: (Orada, var ki Emir Pervane,
İşte ona aittir gönderdiğim bu name.

Ona teslim edersin, vasıl olduğun vakit.
Yolların açık olsun, haydi, selametle git.)

Arz etti ki: (Efendim, eğer Emir Pervane,
Sizden bir şey sorarsa, ne desem acizane?)

Buyurdu: (Bir şey deme, aç ağzını o zaman.
Ben, gereken cevabı derim senin ağzından.)

(Peki) deyip, çıktı ve ulaştı o beldeye.
Teslim etti mektubu, o Emir Pervane’ye.

Mektubu okuyarak, sordu ki o da ilkin:
(Üstadımız nasıllar, bir haber verir misin?

İnşallah yerindedir sıhhat afiyetleri.
Nasıl geçiriyorlar ekseri vakitleri?)

Bu sual karşısında, hiçbir şey söylemeyip,
O, sadece ağzını açtı emri dinleyip.

Velakin ondan sonra, kaybetti kendisini.
Bilmedi üstadının neler söylediğini.

Kendine geldiğinde, baktı, orda olanlar,
Hepsi, gözyaşlarıyle oturmuş ağlıyorlar.

Sonra Emir Pervane, dedi: (Ey Celaleddin!
Bu günkü sohbetinle bizi nura garkettin.

Halbuki evvelce de konuşurduk seninle.
Fakat bu gün, bambaşka hal aldık sohbetinle.)

O dahi, üstadının kendisine emrini,
Söyleyince, daha çok hayret sardı hepsini.

Celaleddin dedi ki: (Kardeşlerim, bakınız!
En çok şu nasihati yapıyor üstadımız.

Buyurur ki: Yolumuz, Resule tam uymaktır.
Emirlere sarılıp, haramdan sakınmaktır.

Katiyen haram lokma girmesin midenize.
Zira o, mani olur manen yükselmenize.

Ne ifrat, ne de tefrit, orta yol en iyidir.
Allah’ın rızası da, böyle elde edilir.

Her insan, öğrenmeli önce ilmihalini.
Sonra da, buna göre düzeltmeli halini.

Bir de yapılmalı ki her amel tam ihlasla,
Yoksa, faidesine kavuşmaz kişi asla.

Bu nasihatimize uyarsa talebemiz,
Mahşerde, yardımcısı oluruz elbette biz.

Ve her kim, sözümüze etmez ise itibar,
Mahşerde, yüzümüzü göremez o insanlar.

Bir de edep lazımdır bu yolda bize asıl.
Zira hiçbir bi-edep olamaz Hakka vasıl.)


Şiirlerle Menkıbeler (Fihrist)
 

ufuktuncay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2009
Mesajlar
533
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Selamün Aleyküm!
Allah razı olsun cümlenizden!
 

hanife deniz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Tem 2007
Mesajlar
4,279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
Konum
Bursa
Selamun Aleykum Kardeşlerim,
Allah razı olsun,ecrini kat kat versin,ilminizi arttırsın,bizlerede nasiplenmeyi nasibetsin inşaAllah.
Henüz hepsini okuyamadım,inşaAllah okumaya devam edeceğim.
Selam ve Dua ile
 

akın13

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2010
Mesajlar
190
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Cihad, delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye Müminlere farz kılınmıştır. Mevlana Celaleddin-i Rumi
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Mevlana eserlerinde günümüzde kişisel gelişim bağlamında ele alınan birçok konuda güncelliğini hiç yitirmeyen çarpıcı görüş ve düşünceler ileri sürmüştür. Bu yazıda, kişisel gelişimin en popüler konularından düşünce gücü üzerine Mevlana'nın düşüncelerinden hareketle bazı değerlendirmelerimizi paylaşmak isterim. İşte bu konuda Mevlana'nın ölümsüz eseri Mesnevi'den birkaç değerli düşünce incisi:
* "Ey kardeş! Sen ancak bir düşünceden ibaretsin. Ondan başka neyin varsa, kemiktir, ettir.Eğer düşüncen, manevi varlığın gül ise, sen de gül bahçesisin; diken isen küllüğe atılacak odun gibisin."
* "Şu sonsuz, sayısız halka dikkatle bak, hepsi bir düşünceye dalmış ...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yılancının Duası
Hırsızın biri, bir yılan oynatıcısının yılanını çaldı. Aptallığından onu ganimet gibi görüyordu. Yılan onu soktu, adam ağlayıp inleyerek öldü.
Yılancı, hırsızın cesedini görüp tanıdı.
- Onu benim yılanım öldürdü, dedi, bu adamı bulayım da yılanımı geri alayım diye dua edip duruyordum. Gönlüm, yılanımı bulmayı istiyordu. Allah'a şükürler olsun ki duam kabul edilmedi. Duamın kabul edilmeyişini kötü bir şey sandım ama aslında benim menfaatimeymiş.
İnsanın yaptığı nice dualar vardır ki, zarar ve ziyanın, mahvolmanın ta kendisidir. Allahu Teala onları kereminden kabul etmez.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ağlayan Zahid

Bir zahide, dünya meşgalesine dalmış bir dostu:

- Az ağla ki gözün bozulmasın, dedi. Zahid, ona şöyle cevap verdi:

- İki şeyden başkası olmaz, göz o cemali ya görür ya da görmez.

Eğer Hakk'ın nurunu görürse ne gam, bunun için iki gözü feda etmeye değer.

Yok eğer göremeyecekse, böyle gözün kör olması daha iyidir.

Ağaç, ağlayan bulut sayesinde yeşerir.

Mum, ağlamakla daha aydınlık bir hale gelir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ölümsüzlük Ağacını Arayan Padişah
Bilgili biri, temsil yoluyla:

- Hindistan'da bir ağaç var, meyvesini yiyen ne yaşlanır ne de ölür, der.

Padişahlardan biri bunu duyar, doğru sanıp bu ağacı bulmak ve meyvesinden yemek ister. Bunun için yakın adamlarından bilgili birisini Hindistan'a gönderir.
Adamcağız yıllarca Hindistan'da o ağacı arar. Bulmak için şehir şehir gezer, ne ada bırakır, ne dağ, ne ova. Kime sorduysa:

- Bu adam deli mi ne, diye gülüp alay eder. Bazıları da şunu söyleyip istihza ederler:

- Ey akıllı kişi, senin gibi birisinin bu arayışında bir hikmet elbette vardır.

Bazıları işi daha da ileriye götürüp:
- Ey büyük zat, falan diyardaki ormanda yemyeşil bir ağaç var, pek büyük, pek dehşetli, her dalı koskocaman, derler.

Padişahın adamı kimden bir şey duysa aslını araştırmak için çabalar durur.
Nice yıllar yollarda gezer, padişah da ona harcırah gönderir.

Bu şekilde bir hayli dolaştıktan sonra ümitleri tükenir, aramaktan usanır.

Padişahın yanına dönmek için ağlaya ağlaya yola koyulur.

Döndüğü memlekette büyük bir alim, yüce bir şeyh varmış. Padişahın adamı ümitsiz bir halde:
- Önce onun tekkesine gideyim, istediğim olmadı, bari duasını alayım, der.

Gözleri yaş dolu halde şeyhin huzuruna varır. Şeyh:
- Ümidin yoksa bile söyle, der, neye kavuşmak istiyorsun?

- Padişah beni bir ağaç aramak üzere Hindistan'a gönderdi. Meyvesi ab-ı hayat. Yıllardır aradım, bir nişanesini bile bulamadım, ama niceler benimle alay etti, eğlendi.

Şeyh gülümseyerek dedi ki:
- Ey saf adam, bu ağaç, ilim sahibindeki ilimdir.

Pek büyük, pek yüce bir ağaçtır o. Meyvesi ab-ı hayattır, ölümsüzlüktür. Sen görünüşe aldanmış, manayı yitirmişsin.

Ona gah ağaç derler, gah güneş. O bire sayısız adlar gerek. Bir adam senin baban olur, ama başka birisinin de oğludur, bir başkasının kardeşi, öbürünün dayısı.

Bir tek adam olduğu halde onlarca adı var. Bir vasfını bilen öbürünü bilmeyebilir.

Kim "Bu ad doğru ad" diye isme yapışır onu ararsa ümitsizliğe düşer, perişan olur.

ismi geç, sıfata bak ki bu sıfat seni zata götürsün.

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kapıyı Çalan Dost

Bir adam, bir dostunun evine gelip kapısını çaldı. Dostu:

- Kapıyı çalan kim, diye sordu.

- Benim, dedi adam.

- Git, burası ham kişinin yeri değil! Hamı ancak ayrılık ateşi pişirebilir.

Adam çekip gitti, tam bir yıl ayrılık ateşiyle yandı. Sonra döndü geldi, dostunun evi etrafında dönmeye başladı.

Ağzından edep dışı bir söz çıkmasın diye korku içinde kapıya yaklaştı, ürkerek çaldı. Dostu:

- Kimdir o, diye sordu.

- Ey dost, dedi adam, sensin.

- Madem ki bensin, ey ben, gel içeri. Ev dar, iki kişiye yetmiyor.

İğneye geçirilecek iplik iki tane olunca geçmez. Kendi varlığını yok say ki dosta ulaşasın!

Hz. Süleyman (a.s.)'ı Gören Genç

Gencin biri su kenarında balık tutan birisini gördü.

- Bu, Süleyman (a.s.) olmalı, dedi, eğer Süleyman (a.s.) ise neden yalnız ve gizlenmiş, değilse ona bu kadar nasıl benziyor?

Gönlündeki bu şüphe devam etti durdu.

Nihayet onun tahtında oturan cin yıkılıp gidince, Hz. Süleyman (a.s.) yüzüğünü yine parmağına taktı, cinleri yine emri altında etrafına topladı. Halk onu görmek için kapısına geldiler, genç de onların arasındaydı. Süleyman (a.s.)'ın yüzüğünü parmağında görünce gönlündeki şüphe yok oldu.

Şüphe, işin gizli kapalı olduğu zamandadır.

Gayba ait şey açığa çıkınca şüphe ortadan kalkar
. Gayba imanın fazileti, görünen şeye imana nispetle yüz kattır, iman ve ibadet şimdi makbuldür, ölümden sonra her şey açığa çıkınca inanmak faydasızdır.
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Ne güzelsiniz, Allah razı olsun.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bir büyük İslam mürşidinin her din ve inançtan kişi tarafından anılması elbette çok güzel ve çok sevindirici. Bu güzel atmosferi sadece Hazreti Mevlânâ’ya hayran olmaktan, onun şahsî kemaline nazar etmekten kurtarıp, o mükemmel insanı meyve veren İslam’a ve Kur’ana nazarları çevirebilirsek, Mevlânâ kutlamaları İslam’ın tebliği için en güzel bir zemin olur. Aksi halde bir dahinin, bir feylesofun, bir fikir adamının anılmasından ileri gitmez ve fazla bir fayda da sağlamaz.

Mevlânâ denilince hemen herkesin aklına öncelikle hoşgörü ve insan sevgisi gelir. Bunlar aslında sadece Mevlânâ’ya has üstünlükler değil, bütün hidayet öncülerinin ortak özellikleridir. Şu var ki, Hazreti Mevlânâ, bu manaları eserlerinde çok güzel işlemiş, yazıya dökmüş, örneklerle zihinlerde ve kalplerde en müessir bir şekilde nakşetmeyi başarmış ve onun bu samimi ve içten gayreti güzel meyveler vermiş ve onu asırlar sonra bütün dünyanın halâ coşkuyla andığı bir gönül dostu yapmıştır.

Gerçek yönüyle tam anlaşılamamak yahut yanlış anlaşılmak birçok büyük insanın adeta ortak kaderi gibidir. Hazreti Mevlânâ da bunlardan biridir.

Mevlânâ’yı yanlış anlayanların iki gruba ayrıldığını görüyoruz. Bunlardan büyük ekseriyet, o büyük mürşidi bütün yanlış inançlara toleransla bakan eşsiz bir hümanist olarak görür ve onu böylece tanıtmaya çabalarlar. Böyle bir anlayış Mevlânâ’ya iftira olur. O büyük insan, yanlış düşüncelere, batıl inançlara değil bunların sahiplerine karşı tolerans göstermiş, kendilerine gerçeği anlatmak üzere onları dergâhına davet etmiştir. O düşünce fakirlerine ve mana hastalarına şefkat kucağını açmış, yanlış yoldan dönmeleri için büyük bir gayretin içine girmiştir.

Onun, “Gel!” çağrısının birçok kesimlerce yanlış yorumlandığını görüyoruz.

Hazreti Mevlânâ, nice insanların güle oynaya ateşe doğru koşuştuğunu görünce içi yanar ve onlara “Gel!” diye seslenir. Yanmaya can atan o gafillerin kim olduklarına, neci olduklarına bakmaz. Çünkü hepsi insandır. O zavallıların kurtarılmalarından Rabbünnas (insanların terbiye edicisi) olan Allah’ın da razı olacağı şüphesizdir. Nitekim Allah, nice azgın kavimlerin kurtuluşu için peygamberler göndermiş, onlara doğru yolu göstermek için kitaplar indirmiştir. Bütün Hak elçileri ve bütün İlahi fermanlar insanları doğruya, güzele, hidayete, kurtuluşa çağırmışlardır. Mevlânâ’nın “Gel!” çağrısı da o büyük velinin kendi asrındaki insanları kurtuluşa davet etmesinin simgesi olmuştur. Bu insanlar dinsiz de olabilirler, mecusi de olabilirler, bir başka sapık yolun yolcusu da olabilirler. “Gel!” çağrısı bunların tümünedir.

Hazreti Mevlânâ, Allah kelamında ahsen-i takvim üzere yaratılığı haber verilen insanların, böyle ters yollara girmelerinden ve o üstün mahiyetlerini zayi etmelerinden büyük bir rahatsızlık duymuş ve kendilerine bir şeyler anlatmak üzere onları yanına çağırmıştır; “Gel!” diye.

Eğer onu yanlış takdim edenlerin zannı gibi, o kimselerin yanlış yollarını hoş görseydi bu çağrıyı yapması anlamsız olurdu. “Gel!” diyeceğine “Herkes kendi yoluna devam etsin.” derdi; isterse bu yolların sonu o dehşetli cehennem azabına çıksın. Mevlânâ’nın şefkati buna izin vermemiş, o felaket yolcularını yanına çağırmıştır.

Onun bu çağrısını doğru değerlendirmek için öncelikle şu sorunun cevabını doğru verilmesi gerekiyor:

Hazreti Mevlânâ “Gel!” diye seslendiği o kişileri neye davet etmektedir?

Bu konuda keyfînce hayaller üretmeye, indî görüşler sergilemeye gerek yoktur. Bu sorunun cevabı, onun eserlerinde işlediği temalardır. Onun temel eseri olan Mesnevî ve özel sohbetlerinin toplandığı Fihi ma fih dikkatle incelendiğinde, her ikisinde de İslâm ahlâkının en güzel şekilde takdim edildiği görülür. O halde Mevlânâ, insanları İslâm’a ve onun ahlâk modeline çağırmaktadır.

Yazdıkları ortada iken onun bu çağrısına farklı yorumlar getirmek, hele o büyük veliyi yazdıklarının dışında bir şahsiyet olarak takdim etmek kendisine yapılacak en büyük haksızlıktır.

Mevlânâ’yı yanlış anlayan ikinci grup ise, onun verdiği bazı temsilleri kendilerince ahlâka zıt görüp o büyük insanı, güya İslam adına, insafsızcasına tenkide kalkışırlar. Bu gibi kimseleri Üstad Bediüzzaman hazretleri “Dinde mutaassıp muhakeme-i akliyede noksan,” şeklinde tarif eder.

Önce şunu ifade etmek isterim: Çirkin şeyleri açıklamak için çirkin örnekler vermek hikmete uygun bir ifade tarzıdır. Mesela, Mevlânâ, “şerrin yaratmanın şer olmadığını” anlatmak için bir temsil getirir. Bu temsilde çirkin bir adamdan söz eder. Şerri, çirkinlikle açıklama yoluna gider. Özetle şöyle der:

“Çirkin bir adamın resmini aslına en uygun şekilde çizen bir ressam takdir edilir; o çirkin resim için ona övgüler yağdırılır. Çizdiği resim çirkindir, ama çirkin adamı aslına en uygun şekilde çizmek güzel bir sanat göstergesidir.”

Bu konuda Mevlânâ’nın hemen aklıma gelen iki temsilini de nakletmek isterim:

Kendi yanlış görüşlerine ters düşen ve yine kendi bozuk ahlak anlayışlarıyla uyuşmayan kişileri tenkit edenlere şöyle bir örnek verir:

“Adamın biri gül bahçesine girer girmez bayılır. Çevresindekiler ne yaparlarsa uyandıramazlar. Durum kardeşine haber verilir. Kardeşi eline bir parça, kurumuş sığır gübresi alarak kardeşinin yanına gelir. Elini onun burnuna yaklaştırdığında hemen gözleri açılır.

Olayı hayretle seyredenlere şu açıklamada bulunur:

Kardeşimin bütün günü ahırda, hayvan pislikleri içinde geçiyor. Kendisi gül bahçesine girince bu yeni koku ona dokunda ve bayıldı.”

Sefih ortamlarda yaşayanların nezih toplumlara karşı çıkmalarını Hazreti Mevlânâ bu örnekle çok güzel bir şekilde ifade etmiş oluyor.

Onun en hoşuma giden diğer bir temsili de şu: İlk bakışta birinci örnekteki gübre gibi çirkin görünüyor, ama ondan ibret ve hikmet gülleri çıkabiliyor.

“Adama sordular, ‘Ananı niçin öldürdün?’ diye.
‘Onu yabancı bir erkekle birlikteyken yakaladım.’ dedi.
Tekrar sordular: ‘Ananı öldüreceğini o adamı öldürseydin ya!?’
“O zaman,” dedi, “her gün bir adam öldürmem gerekecekti.”

Mevlânâ, “nefsin her kötülüğün anası olduğunu” bu örnekle enfes bir şekilde ortaya koyuyor ve nefsini öldürmeyenlerin çok kötülüklerle baş başa kalacaklarını harika bir şekilde ders veriyor.

Bu önemli dersi almak yerine, meseleyi kendi aklınca ahlâk boyutuyla ele alıp o büyük veli hakkında haddi aşan şeyler söylemek kişiye hiçbir şey kazandırmaz, ama çok şey kaybettirir. Konunun su-i zan ve gıybet boyutu bir yana, onun o güzel derslerinden istifade edememek başlı başına bir zarardır.

Şunu da önemle ifade edeyim ki, bu tarz örnekler Hazreti Mevlânâ’nın eserlerinde çok az görülür. O, çoğu örneklerinde hayvanları konuşturur, onlar arasındaki maceralarla insanlara dolaylı bir şekilde ders verir.

Şu bir gerçek ki, insanoğlu doğrudan nasihati pek kabul etmiyor. Gurur ve enaniyeti buna kolay kolay izin vermiyor. Bunun yerine, bir eserden nakil yapmak, karşılaştığı bir olayı anlatmak muhatabın daha rahat dinlemesini sağlayabiliyor.

İnsanın bu psikolojisini çok iyi bilen Hazret-i Mevlânâ, hayvanlar aleminden verdiği ibretli örneklerle dolaylı anlatımı mükemmel bir şekilde kullanıyor ve insanlık alemine ışık tutuyor.
 

AcizBirKul.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ağu 2012
Mesajlar
635
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
3.Sayfadayım bütün sayfaları okuyup bitiricem İnşAllah
Allah razı olsun kardeşim :)
 

mektubat

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eki 2006
Mesajlar
2,308
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Konum
İstanbul
Web Sitesi
www.caglarnetwork.com
3.Sayfadayım bütün sayfaları okuyup bitiricem İnşAllah
Allah razı olsun kardeşim :)

Maaşallahü teala kardeşim.Mübarek olsun.Bir kimse bu büyükleri ne kadar severse o kadar çok feyz alır ibadetlerinde kolaylık duyar.Cenab-ı Hak Feyzinizi artdırsın.Allahü teala'ya emanet olun.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt