Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

mescere'den şiirler (2 Kullanıcı)

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nemrut

Duymadın mı sen hiç zalim Nemrut’u?
Karanlık bürümüştü hep onun ruhunu

Ne güzel oldu sonunda Allah’ın oyunu
Kafasına vurdurdu sabah akşam odunu

Cehenneme taşıdı kucak kucak “odun”u
Tutuşturmak için kendini yakacak “od”unu

İlah sandı kendini zavallı, değiştirdi modunu
Kafasına yediği odunlar bozdu DNA kodunu

Hadi öttür bakalım her yerde borunu
Eskidendi o, kaldıramaz artık kolunu

Allah’a savaş açtı kılığına bakmadan
Yedi kafasına odunu ağzını açamadan

Dünyadaki hesap bu sadece, ahiret var bir de
Daha neler göreceksin, hele çukura bir gir de

Münker Nekir elinde klasörler beklemede
Yapılan her hareket dosyalara eklenmekte

Mescere der ki, ayağını denk al şimdiden
Gerçekle yüzleşince farkın olsun hindiden

Nemrut öldü gitti, kaldı sadece kıssası
İbret alıp yaşamak en verimlisi, en kısası

Nemrut, Memrut at hepsini çöpe gitsin.
İslam’ı yaşa ki, dertlerin kökten bitsin.

mescere
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bayram kutlaması

Kurban bayramınız mübarek olsun
Gönlünüze huzur ve nurlar dolsun

Allah bizi yoktan var etti, zaman bile yokken
Varlığından haberdar etti, biz hiç bilmezken

Bayramda küskünlükler biter, aralar düzelir.
Domuz gribi virüsü öpüşenlerin arasında ezilir

Bazı günler, bayramlar çok önemlidir tartışmasız
Zorlama kutlamaların, eğlencelerin çoğu faydasız

Bayramlarda Allah’ın rahmeti üzerimize yağar
Kimi çuvalını doldurur, kimi küreğini ters tutar

İsterse Allah; geceyi gündüz yapar, gündüzü de gece
Söylediklerimizin hesabını vereceğiz tek tek hece hece



Bayramı zehir etti Danıştay kararı
Meslek liseli etti en büyük zararı

Ağustos’ta demişti “katsayı YÖK’ün işi”
Kasım’da dedi “katsayı Danıştay’ın işi”

Hukukçular vurdu kafayı duvara, yoldu saçı
Millet kaybetti gene, cuntayla yaptığı maçı

İstanbul barosu, oldu hemen cuntanın borusu
Law silahı da Genelkurmay Başkanı’nın borusu

Bayramda koyun, keçi kesilirdi; sığır ya da.
Meslek liseli kurban etmek bu sene çok moda

Demokrasimiz amatör ligde top koşturuyor yıllardır.
En büyük mesele, halkın fikrini sıfırla çarpanlardır

Halka rağmen halk için millete elbise biçti iri monşerler
Hayırla işleri olmaz onların, hep milletin üzerine işerler

Hukuk sistemimiz oldu tam bir guguk sistemi
Millet debeleniyor ve arz ediyor adalet istemi

Dinleyen sağır sultan, duyan yetkisiz bir makam
Kim bizi bu hale getiren? Ağzına iki tane çakam

Atanmışlar daima seçilmişlerin üstünde, hep emrediyor
TBMM ülkeyi yöneten güçler içinde ilk beşe giremiyor

Askeriyenin içinde cuntacılar “çiçek” açmış, yetkililer “dursun” diyor
Bir bunu kafesliyorlar, bir onu çiziyorlar; sonuçta güvenilirlik bitiyor

Hem asker hem yargı işini bırakmış siyaset yapıyor
Bazıları laikliği İslam düşmanlığı yapmak sanıyor

Kurmuşlar bir silahlı terör örgütü, koymuşlar adına Ergenekon.
Yetişkinleri fişlemiş, kafeslemişler. Yeni hedefleri “Ergen’e kon”

Her bir bayramınız bir öncekinden daha güzel geçsin inşallah.
Kalbiniz mutmain, yüzünüz güleç, ruhunuz dingin olsun biiznilah

Umudu kaybetmek yok, bu ülke bizim, her şey düzelecek
Ama imanla küfür arası mücadele kıyamete kadar sürecek

Onların bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı var
Sen elinden geleni yap yeter, ne kale kalır ne duvar

Hep bel altı vuruyorlar, sen kural hesaplarken
Hayalarına tekmeyi yiyorsun, ilimle uğraşırken

Mescere der ki, eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz
Allah rızası için konsantre olup çalışan hiç acıkmaz

mescere
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
Göbeğini kaşıyan adamdan güzel manken ve Ergenekoncu başkana (şiir)

Kendini herkesin üzerinde gördün, kafayı yedin
Sana oy vermeyene “göbeğini kaşıyan adam” dedin

Onlar cahildi, bidon kafalıydı, anlamazdı hiçbir şey
Caz bilmezlerdi, senfoni anlamazlardı, sadece ney

Güzel manken’e

Okumuşla okumamışın oyu nasıl bir olurdu?
Bacağını açan manken, çoban dedi kudurdu

Var mıydı çobanda doksan atmış doksanlık vücut
Onun anladığı keçi ile koyun, iki rekat dört sücut

Podyuma çıksa kim bakardı çobana?
Kim oy hakkı vermiş ki bu adama?

Et bende, but bende, sergilemek bende
Hangi gözler dolaşmadı ki bu bedende

Bırakalım bir mankenimizi flaş ışıklarıyla baş başa
Hikmete ulaşmak tefekkür ve ilimledir, bakmaz yaşa

Onlar ilerici, milerici, çağdaş, mağdaş ve çok medeni
Haklı bence, hangi gazeteye baksan görünüyor bedeni



Ergenekoncu başkan’a:

Kazanamayınca hep yapıyorsun mızıkçılık
Yüzün kızarıyor, çıkarıyorsun kızamıkçık

Hep seçimleri iptal ettirmek istiyorsun
Sana oy vermeyenin üzerine pisliyorsun

Millet nasıl seninkileri seçmez, hazmedemiyorsun
Her şeyi yapıyorsun, bir tek cana kastedemiyorsun

Seni seninkiler de sevmiyor, destekleri kerhen
Her şey boğazına düğümleniyor yemek yerken

Davranışın yanlış, konuşman hatalı, tavrın hastalıklı
Yumurtan kuru fasulyeli, işkembe çorban salatalıklı

En az sana güveniyorlar, en az seni istiyorlar
En çok sana gıcıklar, en çok seni kovuyorlar

Ayak oyunlarım var daha diyorsun, gör bakalım
Akıllanmazsın sen, başına çok çorap ör bakalım

A benim morarmışım, eşekten düştün bir kere
A benim hazımsızın, amcan olsun kertenkele

Başka bir ülkede olsan öttürebilir miydin borunu
De get be densiz, sen misin bu ülkenin tek sorunu

Buldun bomboş meydanı, sallıyorsun
Taşları bağlamışlar, kolay havlıyorsun

Hükümete çat, darbeyi savun, millete kükre
Savunacak şeyin kalmadı, sarıl hemen küfre

Al gülüm, ver gülüm, günlerini gün ediyorsun
Helalle işin olmaz mı hiç, hep haram yiyorsun

Mescere der ki; sen gidince ülke batmaz korkma
Arada bir banyoya gir de, bu kadar çok pis kokma

Bu ülkenin sahibi bir tek sen değilsin, inan
Temele taş diye koymazdı seni Mimar Sinan

Bizi senden kurtar, milleti sevindir, içimizi rahatlat
Şeytan diyor ki, git şu adamın ensesine şaplak patlat

Ama ben uymam ona, Şeytan senin yoldaşın
Cehennem yolundaki engelleri beraberce aşın

Allah hidayet versin, son kullanma tarihin gelmeden
Tövbe et, namaz kıl, ecel gelip kuyruğun titremeden

mescere
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
4 askeri keyfi öldüren teğmen, kırmızı ışıkta mı geçti?

Olayın geçtiği yer Elazığ Karakoçan
Öylesine vahim ki, gözlere dek kaçan

Tarih tam on yedi Ağustos iki bin dokuz
Pimini çekiyor el bombasının bir domuz

Cezalandırmak istiyor onbaşısını, askerini
Ne kadar yalvarsa da vermiyor hiç pimini

Bomba patlıyor elde, 4 er şehit
Sırıtıyor karşılarında, sanki it

Çok ağır konuşuyorsun, it mit, dur mescere
İyi de, insan hayatının hiç mi önemi yok be

Zabıtlara geçti gene bir eğitim zayiatı
Durumu değiştirmedi ailenin ahı vahı

Olay duyuldu, askeri mahkemeye dayandı
Hakimler, teğmeni kırmızı ışıkta geçti sandı

Dokuz yıl iki ay hapis cezası verdiler
Ailelerin kalbini kızgın şişle deldiler

Anaların yüreği dağlandı, babalar içine akıttı gözyaşını
Kim düzeltecek insanların askeriyeye olan kötü imajını

Güven sarsıldı, ülkeyi terk etmeyi düşünüyorlar
Kararı okudukça iliklerine kadar donup üşüyorlar

Daha yazacak çok şey var ama artık klavyeye dur demeli
Adaletin hakim olması için en az kırk fırın ekmek yemeli

mescere
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
3 sual 1 cevap

Mevlana Celaleddin-i Rumi bilir misiniz ki neci
Soru sormaya geldi ona birkaç tane iri felsefeci

O büyük alim dedi, gidin siz Şems-i Tebrizi’ye
Anca varırsınız yanına, öğleden sonra saat ikiye

Bir koşu vardılar hazretin bulunduğu mescide
Baktılar ki tüm talebeler teyemmüm dersinde

Büyük alimin elinde küçük bir kerpiç
Anlatıyor teyemmümü usanmadan hiç

Selam verdi gelenler, oturdular yumuşak döşek üstüne
Dönmüştü suratları boş konuşmaktan Lenin’in büstüne

Dediler ki üç sorumuz var sana
Soralım mı hepsini arka arkaya

Seçtiler içlerinden birini başkan.
Sormaya başladı gayet akışkan.

Allah var dersin ama hiç görünmez
Göster de inanalım, yoksa bilinmez

Devam etti hararetle bir bir sorularına
Kor ateş ekleşti tüm damar borularına

Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz
Sonra da ona ateşle azap edilecek dersiniz

Be adam ateş ateşe keder mi?
Hiç ateş ateşe azap eder mi?

Sıra geldi son soruya, felsefeci sırıtıyor
Muhatap suskun, alimi tuş ettim sanıyor

Diyorsunuz ki ahrette herkes hakkını bir bir alacak
Yaptığının cezasını çekecek, mükafatı cebe indirecek

Bırakın insanları serbest, isteyen istediğini yapsın
İsteyen puta, isteyen çerçöpe, isteyen büste tapsın

Göğsü kabardı felsefecinin, olmuştu artık bu iş
Zaten bu alim boşmuş baksana, durumu mafiş



Şems-i Tebrizi yerinden kalktı, elinde ders aracı kerpiç
Felsefecinin kafasına vururken düşünmedi acır diye hiç

Felsefecinin kafası delindi, kan indi aşağılara
Arkadaşları hemen koştu heybedeki kaşağılara

Çok kızdı felsefeciler, sinirlendiler bu densizliğe
Adam sanmıştık seni dediler, yazık bu ilimsizliğe



Derhal vardılar kadının yanına, alimden şikayetçi oldular
Dediler ki, birkaç soru sorduk, kafamıza kerpiç vurdular

Kadı çağırdı Şems’i, sordu bu ne iş
İstiyordu ki, ne kebap yansın, ne şiş

Geldi huzura Şems, yüzünde suçlu izi yok
Felsefeci ayakta, söyleyecek şeyi pek çok

Soru sordum adam gibi, kafama vurdu densiz
Verecek tek kelime cevabı yok, kökten bilgisiz

Ben sorulara cevap verdim dedi Şems gülerek
Sorular o kadar basit ki, kelimelere ne gerek

Açıkla dedi kadı o zaman, nedir işin sırrı
Yoksa alırsın benden koskocaman bir sıfırı

Bana Allah’ı göster inanayım dedi inatla
Kafasındaki ağrıyı göstersin şimdi kolaysa

Ağrıyor ama dedi gösteremem şimdi, acıyor
Ne desem olmuyor, puanlar cepten kaçıyor

Şems dedi Allah vardır ama görünmez
Başı ağrıyor zahir, ama gözle görülmez

Sustu felsefeci, oldu önce eflatun sonra mor
Kolaysa gel bir daha buralara da ona soru sor

Bana Şeytan’a ateşle nasıl azap edileceğini sordu.
Ama fark etti ki kerpicin acısına dayanmak zordu

Felsefeci topraktan yaratıldı dedi büyük alim
Kerpiç de topraktan ama oluyor insana zalim

Felsefeci yedi ikinci golü, tam doksandan
Sebebini bildi, ilmindeki büyük noksandan

Bırakın herkes canı ne isterse yapsın dedi.
Canım istedi vurdum, kafaya kerpici yedi

Devam etti felsefeciye bakarak konuşmaya
Madem her şey serbest, hakkını aramasa ya

Bu dünyada küçük bir mesele için bile hak aranıyorsa
Ahrette hesap görmeyi bekleyen ne problemler var oysa

Şişti felsefeci oldu tam kazan kurbağası
Oldu şimdi rezil, halbuki beş köyün ağası

Mescere der ki, onlara boşuna Allah dostu denmiyor
Üç soruyu cevaplamak için bile tek kelime gerekmiyor

mescere
 

edam005

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
982
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
emeğine yüreğine sağlık
 

Çeşm-i Bülbül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2009
Mesajlar
13,384
Tepki puanı
6
Puanları
0
Nemrut

Duymadın mı sen hiç zalim Nemrut’u?
Karanlık bürümüştü hep onun ruhunu

Ne güzel oldu sonunda Allah’ın oyunu
Kafasına vurdurdu sabah akşam odunu

Cehenneme taşıdı kucak kucak “odun”u
Tutuşturmak için kendini yakacak “od”unu

İlah sandı kendini zavallı, değiştirdi modunu
Kafasına yediği odunlar bozdu DNA kodunu

Hadi öttür bakalım her yerde borunu
Eskidendi o, kaldıramaz artık kolunu

Allah’a savaş açtı kılığına bakmadan
Yedi kafasına odunu ağzını açamadan

Dünyadaki hesap bu sadece, ahiret var bir de
Daha neler göreceksin, hele çukura bir gir de

Münker Nekir elinde klasörler beklemede
Yapılan her hareket dosyalara eklenmekte

Mescere der ki, ayağını denk al şimdiden
Gerçekle yüzleşince farkın olsun hindiden

Nemrut öldü gitti, kaldı sadece kıssası
İbret alıp yaşamak en verimlisi, en kısası

Nemrut, Memrut at hepsini çöpe gitsin.
İslam’ı yaşa ki, dertlerin kökten bitsin.

mescere

emeğinize sağlık kardeşim çok güzeldi:T
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sedef çiçeği

Büyük bir mahkeme salonundayız, geniş ve uzun
Seksen yaşlarında bir çift var, yüzlerinde hüzün

Halleri içler acısı, perişan, ağlamaklı ve suskun
Birbirlerinin yüzüne bakmıyorlar, hepten küskün

Ninenin ağlamaktan gözleri çukurlaşmış
Dedeyi hiç sorma, yaşlılıktan tutuklaşmış

Hayattan bıkkınlık var yüz ifadelerinde
Hiç siyah kıl kalmamış sakalın tellerinde

Düşünceli bakışlarla hep duvarları süzüyorlar
Bu yaşta mahkemeye düşmelerine üzülüyorlar



Hakim karşısındaydılar sonunda, bastona dayanık
İkisi de uykusuzdu aslında, görünseler de uyanık

Hakim tok sesiyle sordu teyzenin yüzüne bakarak
Nerden çıktı nineciğim şimdi bu yaşta boşanmak

Başörtüsünü yukarıya kaldırıp ağzını örttü önce
Derin bir nefes alıp anlatmaya başladı sessizce

Bu herif yetti gayrı dedi, bezdirdi beni hayattan
Mecbur kaldım ayrılmaya bu kocamış bayattan

Sessizlik oldu bir anda, sustu daktilo bile
Gazete muhabirleri bastı deklanşöre habire

Nasıl bir manşet atacaklardı gazetelerde acaba yarın
Beraber geçirdikleri 50 seneden sonra bu iki eski yarin

Kadın ağlamaklı devam etti, çok diyeceğim
Benim bir sedef çiçeğim vardı çok sevdiğim

Elli yıl önceydi hakim bey, o zamanlar küçüktüm
Onu bana verdiği çiçeklerin bir dalından büyüttüm

Çocuğumuz olmadı hayatta, o çiçeği yavru bildim
Çiçek solmaya başladı, ben de beraber eridim bittim

Bir adak adadım, iyi gelirmiş çiçeğe diye
Her gece bir tas su verecektim ona biteviye

Elli yıl geçti aradan, bir gece kalkıp sulamadı
Bir iyilik yapıp bana deliksiz uyku sunamadı

Geçen gece takatim kesilmiş, uyuyakalmışım
Verdiğim ömrüme yanarım, ne de aptalmışım

Onsuz daha iyiyim, mahvolan hayallerimi listeledim
Benim görevlerimden birini bir kere yapsın istedim

Zor tamamlandı sözler, gözyaşları süzüldü
Taş kalpli dinsizler bile dayanamadı üzüldü

Başörtüsüyle örttü yüzünü, gözyaşını gizledi
Kısa süren puslu sessizliği, hıçkırıklar izledi

...


Döndü hakim iki büklüm oturan yaşlı adama
Tek cümle söyledi: Bir diyeceğin var mı baba

Bastonuna dayanarak ayağa kalktı ihtiyar
Herkes suçlu dese de, aslında içi bahtiyar

Yüzünde suçlanmış olmanın verdiği utangaç bir ifade
Hakime dönerek anlatmaya başladı her şeyi tane tane

Bahçıvan olarak askerlik yaptım reisicumhur köşkünde
Bahçeyi güzel tutmayı düşündüm gecemde gündüzümde

Ayşe’mi de orada tanıdım, sedef çiçeklerini de
En güzel çiçeklerden buket yaptım her seferinde

Evlendik hemen sonra, askerlik bitimine
Boyun ağrısı oldu, götürdüm onu hekime

Uzun süre uyanmadan yatmasın, kötüleşir
Aksi halde boynundaki kireç çok sertleşir

Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin
Kıyıp zorlayamadım cancağızımı, ne bilsin

Baktım durum kötüye gidiyor, sözler kifayetsiz
O vakitlerde çiçek kurumaya başladı kaldı fersiz

Dedim, çiçeğimizi her gece sularsan kurumaz
Bir dilek tutarsan, Allah indinde reddolunmaz

Her gece bitanemi uyandırdım, çiçek sulayışını izledim
O çiçeğin yerine koydum kendimi, sanki ben filizledim

Yattıktan sonra her gece aksatmadan uyandım, istisnasız
Yavrusu yerine koyduğu saksının suyunu boşalttım sessiz

Sedef çiçeği gece sulanmayı hiç sevmez hakim bey
Sevdiğim için her gece iki kere uyanmak hiçbir şey

Dün gece de yaşlılık işte, uyanamadım
Canım hayat arkadaşımı kaldıramadım

Çiçek susuz kalabilirdi ama kadınımın boynu azardı
Suçlandım, ses çıkaramadım, her sözü sanki bir azardı

Salonda çıt yok, herkes inceden gözyaşı döküyor
Yaşlı nineyi hiç sormayın, her söz kalbini söküyor

Mescere der ki; her hikayede vardır bir ibret
Sevgide cömert ol, kalbin kırılınca da sabret

mescere
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
tuzlu kahve

tuzlu kahve

Tuzlu kahve

Delikanlının biri olmuştu bir kıza aşık
Uzun süredir değillerdi aslında tanışık

Ama yoktu aralarında hiç samimiyet
Gel de ferman dinlemez gönlü ikna et

Kızı davet etti bir gün kahve içmeye
Kahve bahane, gönlüne hedef biçmeye

Kız ukala değil, hanım hanımcık, kibar
Daveti kabul etti, gerekmeksizin icbar

Oturdular köşedeki şirin bir kafeye hemen
Kahveler geldi bile, daha sipariş vermeden

Delikanlı öyle heyecanlı ki, kalbi pırpır
Ter boşandı gözeneklerinden şıpır şıpır

Yüzü oldu kırmızı, sanki pancar
Kızın da huzuru kaçtı ama naçar

Biraz bekledi kız, belki delikanlı sakinleşir
Olmadı, gencin heyecanı depreştikçe depreşir

Nasıl heyecanlanmasın ki, işte an bu an
Hayatını etkileyecek, alacağı her puan

Oradaki performansı hayatını şekillendirecek
Akış değişecek, belki dünya evine de girecek

Olaya el koymalıyım dedi kız, hazırlandı
Durumu fark etti delikanlı, kalbi hızlandı

O vermeliydi siparişi, ama birinciydi hala sondan
Kahvesine koymak için biraz tuz istedi garsondan

Tuz mu? Hem de kahveye koymak için
Normal bir durum değil dedi kız için için

Yan masadakiler baktılar genç adama şaşkın şaşkın
Renkleri ve zevkleri tartışmadılar, olmadılar taşkın

Nasıl olsa tuzlu kahveyi içecek biz değiliz
Takma kafana, onun problemi, içsin keriz

Delikanlı daha da kızardı utancından
İçti hemen tuzlu kahveyi, sanki acından

Sanki normaldi yaptığı, gayet rahat
Demek alışkındı buna, oh ne hayat

Garip bir ağız tadınız var dedi kız merakla
Delikanlı açıklarken attı tam otuz iki takla

Çocukken ailemle deniz kenarında yaşardık
Kıyıda oynar, kumdan kale yapar, taş atardık

Tuzlu deniz suyunun tadı hep ağzımda
Kullanırdık o suyu hep sabah çayında

O tatla büyüdüm ve çok sevdim
O nedenle tuz istemekte evdim

Ne zaman tuzun tadını hissetsem
Ailem aklıma gelir, nasıl desem

Deniz kenarındaki baraka, mutlu ana baba
Ben hiç görmedim ne apartman ne de yaba

Onlar hala sahilde ediyorlar ikamet
Onlardan ayrı kalmak bana zahmet

Gözleri nemlendi geç adamın, istemsiz
Kız duygulandı, dedi bu adam tertemiz

Samimi, içindekileri net ifade eden, hislerini yaşayan
Evine bağlı, özleyen, seven, değer veren, sakınan, arayan

Acaba dedi kız içinden, bu çocuk mu
Olmaz, çok erken, bu kadar çabuk mu

Kız da anlatır, evi uzaklardadır, ailesini sever
Bu sırada tuzlu kahvelerin biri gelir biri gider

Delikanlı her seferinde kahvesine tuz koyar
Allah kalplerini ısındırdıkça, daha da doyar

Arada olanları çabuk geçtik, evlendiler bile
Düğünlerine katıldı üç köy ve dört kabile

Mutlu oldular sıkıntılı zamanlarında dahi
Çocukları oldu dört tane, adları neydi sahi

Onları yetiştirdiler ama bazen paraları yetmedi
Kadın, eşinin tuzlu kahvesini hiç ihmal etmedi

Kocası en çok tuzlu kahve severdi, bilirdi kadın
Bir fincan kahveye bir çay kaşığı, isterseniz tadın

Kırk yıl geçti aradan, ecel gelip çattı
Hastalandı adam, boylu boyunca yattı

Namaz gözünün nuru, Kur’an şarj cihazı
Kimseyi incitmemekti iyi tarafının en azı

İnşallah Cennet’te de beraber oluruz
Cismen olmasa da dualarda buluşuruz

Kadının aylardan beri var bir beklediği
Bir mektup var, içeriğini hiç bilmediği

Kocası bıraktı mektubu, şartı var bir tane
Ölümünden sonra açılacak, yok başka çare

Açtı kağıdı, heyecandan elleri titreyerek
Okudu satırları incitmeden, heceleyerek

Sevgilim, bir tanem, can özüm, bu acizi affet
Hayatımı bir yalan üzerine kurdum, bana lanet

Kadın afalladı, dengesi bozuldu, kafası döndü
Beyni bulandı, düştü, gözlerindeki fer söndü

Oysa hayatını adamış, canından çok sevmişti
Bir yalanı tercih edip nice fırsatları mı tepmişti

Bir yalancıyla kırk yılı aynı yastıkta geçirmek, bihaber
İnsanı nasıl yaralar, mahveder? Bilir misin sen birader

Aradan biraz zaman geçti, sakinleşti kısmen
Devam etti satırlara, ruhu gitti, kaldı cismen

Sana hayatımda bir kere yalan söyledim, inan
İlk buluştuğumuz zamanı düşün, değerdi cihan

Öyle heyecanlıydım ki karşında, tarifsiz
Garsona şeker yerine tuz dedim istemsiz

Ama iş işten geçmişti, bana bakıyordun şaşkın
Ben havada uçuyordum, pençesindeydim aşkın

Aklım zaten başımda değil, devam ettim ben de
Gerçek hasıraltı oldu, tuz istedim her seferinde

Bu yalan ilişkimizin temeli oldu, aklıma gelmezdi
Çok denedim anlatmayı sana, içim içimi yemezdi

Şimdi ölüyorum artık, korkmaya ne hacet
İşte gerçek, ben tuzlu kahve sevmem, nefret

Garip ve rezil bir tat, inan bana
Tavsiye edemem hiçbir insana

Ama içtim her seferinde gönül huzuruyla onu
Zerre miktarı pişmanlık yok çünkü sendin sonu

Seninle olmaktan çok ama çok mutluyum
Bu huzuru sadece tuzlu kahveye borçluyum

Rabbim bana bir daha dünyaya gelme şansı verse
Gene seninle yaşlanmak isterdim şayet izin verirse

Gene tuzlu kahve içmem gerekse ömür boyu
İsterdim devam etsin senden ailemizin soyu

Hakkını helal et sevdiceğim, ikinci yarım
En büyük parçam, ben sensiz ne yaparım

Kadın ağlıyordu şimdi, gözyaşları sicim sicim
Ortada sadece ruh vardı şimdi, kalmadı cisim

Az önce kızdığı kocası şimdi gözünde dağdı
Ortada sadece güzellikler kaldı, nurlar yağdı

Önce başörtüsü sonra mektup oldu sırılsıklam
Bu büyük aşkın temelinde yatan tek şey İslam

Sevmiş sevilmişti, değer vermiş karşılığını almıştı
İçindeki sıkıntı çözülmüş, tek helalleşme kalmıştı

Biraz sakinleşince fark etti ki ağzı kıpırdıyor
Mektup bitti biteli aynı cümleyi tekrarlıyor

Helal olsun, helal olsun, helal olsun, helal olsun…



Aradan zaman geçti, evde misafir var, ocakta cezve
Sordu bir komşusu kadına, nasıl bir şey tuzlu kahve

Çok tatlı bir şey dedi, hem de çok tatlı
Yüreğine bayrak dikildi, sanki Ulubatlı

Mescere der ki; Allah sevgisidir tüm güzelliklerin özü
O yüzden müslümanların üzerinde tüm kafirlerin gözü

mescere
 

buket58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Haz 2009
Mesajlar
1,331
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
Tuzlu kahve

Delikanlının biri olmuştu bir kıza aşık
Uzun süredir değillerdi aslında tanışık

Ama yoktu aralarında hiç samimiyet
Gel de ferman dinlemez gönlü ikna et

Kızı davet etti bir gün kahve içmeye
Kahve bahane, gönlüne hedef biçmeye

Kız ukala değil, hanım hanımcık, kibar
Daveti kabul etti, gerekmeksizin icbar

Oturdular köşedeki şirin bir kafeye hemen
Kahveler geldi bile, daha sipariş vermeden

Delikanlı öyle heyecanlı ki, kalbi pırpır
Ter boşandı gözeneklerinden şıpır şıpır

Yüzü oldu kırmızı, sanki pancar
Kızın da huzuru kaçtı ama naçar

Biraz bekledi kız, belki delikanlı sakinleşir
Olmadı, gencin heyecanı depreştikçe depreşir

Nasıl heyecanlanmasın ki, işte an bu an
Hayatını etkileyecek, alacağı her puan

Oradaki performansı hayatını şekillendirecek
Akış değişecek, belki dünya evine de girecek

Olaya el koymalıyım dedi kız, hazırlandı
Durumu fark etti delikanlı, kalbi hızlandı

O vermeliydi siparişi, ama birinciydi hala sondan
Kahvesine koymak için biraz tuz istedi garsondan

Tuz mu? Hem de kahveye koymak için
Normal bir durum değil dedi kız için için

Yan masadakiler baktılar genç adama şaşkın şaşkın
Renkleri ve zevkleri tartışmadılar, olmadılar taşkın

Nasıl olsa tuzlu kahveyi içecek biz değiliz
Takma kafana, onun problemi, içsin keriz

Delikanlı daha da kızardı utancından
İçti hemen tuzlu kahveyi, sanki acından

Sanki normaldi yaptığı, gayet rahat
Demek alışkındı buna, oh ne hayat

Garip bir ağız tadınız var dedi kız merakla
Delikanlı açıklarken attı tam otuz iki takla

Çocukken ailemle deniz kenarında yaşardık
Kıyıda oynar, kumdan kale yapar, taş atardık

Tuzlu deniz suyunun tadı hep ağzımda
Kullanırdık o suyu hep sabah çayında

O tatla büyüdüm ve çok sevdim
O nedenle tuz istemekte evdim

Ne zaman tuzun tadını hissetsem
Ailem aklıma gelir, nasıl desem

Deniz kenarındaki baraka, mutlu ana baba
Ben hiç görmedim ne apartman ne de yaba

Onlar hala sahilde ediyorlar ikamet
Onlardan ayrı kalmak bana zahmet

Gözleri nemlendi geç adamın, istemsiz
Kız duygulandı, dedi bu adam tertemiz

Samimi, içindekileri net ifade eden, hislerini yaşayan
Evine bağlı, özleyen, seven, değer veren, sakınan, arayan

Acaba dedi kız içinden, bu çocuk mu
Olmaz, çok erken, bu kadar çabuk mu

Kız da anlatır, evi uzaklardadır, ailesini sever
Bu sırada tuzlu kahvelerin biri gelir biri gider

Delikanlı her seferinde kahvesine tuz koyar
Allah kalplerini ısındırdıkça, daha da doyar

Arada olanları çabuk geçtik, evlendiler bile
Düğünlerine katıldı üç köy ve dört kabile

Mutlu oldular sıkıntılı zamanlarında dahi
Çocukları oldu dört tane, adları neydi sahi

Onları yetiştirdiler ama bazen paraları yetmedi
Kadın, eşinin tuzlu kahvesini hiç ihmal etmedi

Kocası en çok tuzlu kahve severdi, bilirdi kadın
Bir fincan kahveye bir çay kaşığı, isterseniz tadın

Kırk yıl geçti aradan, ecel gelip çattı
Hastalandı adam, boylu boyunca yattı

Namaz gözünün nuru, Kur’an şarj cihazı
Kimseyi incitmemekti iyi tarafının en azı

İnşallah Cennet’te de beraber oluruz
Cismen olmasa da dualarda buluşuruz

Kadının aylardan beri var bir beklediği
Bir mektup var, içeriğini hiç bilmediği

Kocası bıraktı mektubu, şartı var bir tane
Ölümünden sonra açılacak, yok başka çare

Açtı kağıdı, heyecandan elleri titreyerek
Okudu satırları incitmeden, heceleyerek

Sevgilim, bir tanem, can özüm, bu acizi affet
Hayatımı bir yalan üzerine kurdum, bana lanet

Kadın afalladı, dengesi bozuldu, kafası döndü
Beyni bulandı, düştü, gözlerindeki fer söndü

Oysa hayatını adamış, canından çok sevmişti
Bir yalanı tercih edip nice fırsatları mı tepmişti

Bir yalancıyla kırk yılı aynı yastıkta geçirmek, bihaber
İnsanı nasıl yaralar, mahveder? Bilir misin sen birader

Aradan biraz zaman geçti, sakinleşti kısmen
Devam etti satırlara, ruhu gitti, kaldı cismen

Sana hayatımda bir kere yalan söyledim, inan
İlk buluştuğumuz zamanı düşün, değerdi cihan

Öyle heyecanlıydım ki karşında, tarifsiz
Garsona şeker yerine tuz dedim istemsiz

Ama iş işten geçmişti, bana bakıyordun şaşkın
Ben havada uçuyordum, pençesindeydim aşkın

Aklım zaten başımda değil, devam ettim ben de
Gerçek hasıraltı oldu, tuz istedim her seferinde

Bu yalan ilişkimizin temeli oldu, aklıma gelmezdi
Çok denedim anlatmayı sana, içim içimi yemezdi

Şimdi ölüyorum artık, korkmaya ne hacet
İşte gerçek, ben tuzlu kahve sevmem, nefret

Garip ve rezil bir tat, inan bana
Tavsiye edemem hiçbir insana

Ama içtim her seferinde gönül huzuruyla onu
Zerre miktarı pişmanlık yok çünkü sendin sonu

Seninle olmaktan çok ama çok mutluyum
Bu huzuru sadece tuzlu kahveye borçluyum

Rabbim bana bir daha dünyaya gelme şansı verse
Gene seninle yaşlanmak isterdim şayet izin verirse

Gene tuzlu kahve içmem gerekse ömür boyu
İsterdim devam etsin senden ailemizin soyu

Hakkını helal et sevdiceğim, ikinci yarım
En büyük parçam, ben sensiz ne yaparım

Kadın ağlıyordu şimdi, gözyaşları sicim sicim
Ortada sadece ruh vardı şimdi, kalmadı cisim

Az önce kızdığı kocası şimdi gözünde dağdı
Ortada sadece güzellikler kaldı, nurlar yağdı

Önce başörtüsü sonra mektup oldu sırılsıklam
Bu büyük aşkın temelinde yatan tek şey İslam

Sevmiş sevilmişti, değer vermiş karşılığını almıştı
İçindeki sıkıntı çözülmüş, tek helalleşme kalmıştı

Biraz sakinleşince fark etti ki ağzı kıpırdıyor
Mektup bitti biteli aynı cümleyi tekrarlıyor

Helal olsun, helal olsun, helal olsun, helal olsun…



Aradan zaman geçti, evde misafir var, ocakta cezve
Sordu bir komşusu kadına, nasıl bir şey tuzlu kahve

Çok tatlı bir şey dedi, hem de çok tatlı
Yüreğine bayrak dikildi, sanki Ulubatlı

Mescere der ki; Allah sevgisidir tüm güzelliklerin özü
O yüzden müslümanların üzerinde tüm kafirlerin gözü

mescere




süperrrrrrrrrrrrrr çok teşekkürler:a12:
 

Okyay

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ağu 2008
Mesajlar
82
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
91

Ellerine ve emeğine sağlık krdşm.
Teşekkürler
.​
[/SIZE
]
 

mescere

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
70
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bu şiirin aslı, yaklaşık 7 sene kadar önce yazdığım bir denemedir.
O zamanlar islam aleyhinde yazılan kitapları okumak gibi bir hobim vardı.
Yazının konusu; İslam'ı yıpratmak için bir kitap yazmak isteyen acemi bir yazara; bu konuda tecrübeli bir üstadın tavsiyeleridir.
Önce bir telefon konuşması vardır, ardından da 3 defa buluşurlar.
Ben de o yazımı yavaş yavaş şiir tarzında değiştirmeye çalışacağım.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt