Erkek, aşkının gereği olarak sevdiğine canını feda edendir peki. Abdülhamid Han zamanında Avrupa’da bir tiyatro oynanıyor, tiyatro oyununda Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret sahneleri var. Abdülhamid Han dedi ki, hatta o son dönem çalkantılı bir dönem olmakla birlikte; “Size 24 saat zaman tanıyorum. 24 saat içinde o tiyatroyu oyundan kaldırın. Yoksa bütün ordularımla üzerinize geliyorum!” Ve neticede adamların abdesti kaçtı, biliyor musun?
Şimdi bu adam resmen, affedersiniz ama, gene yüreğimin yarasıyla söylüyorum; Rasul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i esir aldılar vicdansızlar, her türlü hakareti yapıyorlar. Peki; hani Muhammed Mustafa’nın erleri ve yiğitleri, hani nerede? Muhammed Mustafa karıların eline kaldı.
İsrail Suriye’ye saldırdı. Golan tepeleri var Suriye’de, ben gittim oraları gördüm, çok güzel, tepeler araziler çok çok verimli, adamlar yer işgal etti vicdansızlar, aynen şunu söylediler; “Muhammed Mustafa öldü, kadınları ve kızları arkada bıraktılar bize.” Hadi ye bakalım bu lafı, insansan eğer. “Ben hâlâ gezmeyi düşünüyorum, hâlâ giyinmeyi düşünüyorum, hâlâ eğlenmeyi düşünüyorum” git ya git... Bu laflardan, sizi tenkid anlamayın ha, ona göre… Siz bunlardan olsaydınız eğer, bu kafadan olsaydınız buraya gelmezdiniz; siz dertlisiniz, ben ortamı size tasvir ediyorum, önce teşhis sonra tedavi…
Dağda ağaçlar oluyor, eğer o ağaçlar kendi haline bırakılırsa onun meyvesi acı olur, ama sen eğer o acı ağaca bir aşılama yaparsan o acı elma acı armut ne oluyor; bal oluyor bal, bal oluyor bal! Bak ağaca bile bir ilgi gösterdiğinde ağacın meyvesinin acılığı tada dönüşüyor. Peki çoluk çocuğun, ondan sonra benim kardeşlerim vesaire bunlar odundan daha aşağı gitti ki, oduna veya saksıdaki çiçeğe gösterilen alakayı bunlara göstermiyorsun?
İlgi göstermezsen yarın bunlar olur acı meyveli bir ağaç! Ne işe yarayacak bu ağaç? Bir iş görmez keser odun yaparlar, insan ise odun bile olmaz, peki ne olacak bu insan?.. Allah-u Teâlâ eğer uyuyorsak uyanmaya bizleri muvaffak eylesin, eğer öldüysek tekrar dirilmeye bizleri muvaffak eylesin!
Burada ben konuşmuyorum, ben burada Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamberimizin vekili gibi konuşuyorum; hani vekili olmaya layık değilim ama konuştuğum sözler âyetin ve hadisin dışında değil, belki bir daha da hayatında böyle bir söz duymayacaksın! Demin dediğim gibi ben toprağın altına gideceğim, o zaman bunları hatırladığın zaman “Ah ben bu kafayı ne yapayım, 9. kattan atlasaydım da yanlış karar almasaydım” diye kafanı şu elinle kayaya vuracaksın ama artık...
Hayat, hayat, hayat o kadar acayip ki, dönsen de artık dönemeyeceksin. Artık belki bir itin birisi sana nasip olacak, o it yüzünden de ölünceye kadar belki çekeceksin biliyor musun? Allah böyle gafletlere maruz kalmaktan muhafaza eylesin.
… Allah doğrudan senin kafana bu tenbihleri sana ilham edebilirdi ama Allah-u Teâlâ araya esbab koyuyor. Allah güneş olmadan da sıcak verebilirdi, bulut olmadan da yağmur verebilirdi ama Allah-u Teâlâ araya sebepler koyuyor. Ağaç olmadan da meyve verebilirdi Allah Celle Celâluhu. Baba olmadan da Allah-u Teâlâ çocuk verebilir; İsâ Aleyhisselâm’ın babası kim?.. Mevlâ araya ne yaptı, esbab koydu! Demek ki sende bir cevher var… Mevlâ bizden hala vazgeçmedi, vazgeçmedi, vazgeçmedi! “Rabbim baybay! Benden buraya kadar” öyle mi? Allah-u Teâlâ iyilikten ve güzellikten ayırmasın, yanlış karar almaktan hepimizi muhafaza eylesin.
Yollar ikiye ayrıldı artık aziz kardeşim, tercihini yap. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki, “Biz doğru yolu gösterdik” diyor, “Dileyen artık cennete gitsin dileyen cehenneme gitsin” diyor. Cenâb-ı Hakk bunu söylerken de, “Yapın tercihinizi gidin. Ben, nasıl giderseniz kabul ediyorum” demiyor Allah-u Teâlâ.
“İster cennete gidin ister cehenneme gidin ama burnunuzu sürteceğim” diyor. Başka bir Allah bulduysan bana da söyle bende seninle beraber geleyim! Ama bulamayacaksın, bulamayacaksın! Beni darıltabilirsin, beni küstürebilirsin ama Muhammed Mustafa’yı küstürme,
Muhammed Mustafa’yı küstürme! Yarın, ahirete imanın varsa ki var, yarın “Tut elimden Ya Rasulallah!” dediğin zaman, Rasulallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, eğer bu yamuklukla ahirete gidersek, sana diyeceği bir kelime var: “Ben seni tanımıyorum, yürü!” Yanında da Hazreti Aişe validemiz olacak. Hazreti Hatice validemiz olacak, “Anacığım, anacığım..” “Benim senin gibi evladım yok, sen kimsin!” diyecek sana icabında.
Neye güveniyorsun peki, ha neye güveniyorsun peki; parana mı, puluna mı, anana mı, babana mı? Bak şu yukarıdaki dağ emir bekliyor haberin olsun, şu deniz beş metre kalksa Çayeli bitti. Bende senin gibiysem, bende icabında bu kafayla gidersek biz, Allah göstermesin...
Rize’de bu kadar afetler oluyor, dereler taşıyor, ne bileyim evleri alıp götürüyor… Allah-u Teâlâ her adım başında kendisinin neye kadir olduğunu gösteriyor, sen nasıl kalkıyorsun peki şuna tavır koyuyorsun ya, sen nasıl Kur’ân’a kin kusuyorsun ya, sen nasıl kalkıp tefe koyuyorsun, rafa koyuyorsun; şöyle diken üstünde duruyorsun ya. Bak depremler hala kalktı mı; kalkmadı, gidiyor geliyor, gidiyor geliyor. Birkaç kişinin hürmetine Mevlâ tutuyor. Rize’yi var ya, Allah Rize’yi çoktan yıkacaktı. Rize çoktan yıkılacak ama işte burada birkaç mazlum kul var Mevlâ onlarla tutuyor Rize’yi. Göreceksiniz, Allah göstermesin, yine bunu yüreğimin acısıyla söylüyorum, hadi bir daha kursan da kuramayacaksın haberin olsun, kursan da kuramayacaksın, mümkün değil artık! En büyük musibet nedir bilir misiniz siz, en büyük musibetten ibret almamaktır, musibetten ibret almamaktır! Allah bir insanın aklını aldıktan sonra
Allah-u Teâlâ mucizede gösterse, yook, para etmiyor, para etmiyor. Şuradan Rusya, vicdansız bir kalkışırsa bu tarafa, Türkiye’nin bir ay savunacak gücü yok, bir ay, bir ay Türkiye’nin kendini savunacak gücü yok! Bir hafta 15 gün içerisinde iş bitti, Türkiye gitti! Ondan sonra Rus sana saldırdığı zaman Bayram Hocayı hatırlarsın… Allah buralara gelmekten hepimizi muhafaza eylesin.