#fani_dünya#
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 2 Kas 2008
- Mesajlar
- 419
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36


Psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu: Medya flörte özendiriyor!
1971 yılında Almanya'da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi psikoloji bölümünden mezun oldu ve çalışma hayatına başladı. Eğitim ve terapi alanındaki çalışmalarının yanı sıra NLP ve hipnoz alanında da çalışmalar yaptı. Bütün bunların sonucunda kendine özgü bir terapi oluşturdu. PsikoNLP adını verdiği bu yaklaşım sadece psikolojiyi ve NLP’yi içermiyor, aynı zamanda tasavvuftan, kültürümüzden, Risale-i Nur’lardan da esintiler taşıyor. Evli ve 2 çocuk babası. 4 yıldan beri haftanın iki günü Ankara’daki terapi merkezine gidiyor. Bunun dışında yakında çıkacak bir kitap çalışması var. “Kız çocuğu nasıl yetiştirilir” adında iddialı bir kitap. Şu an Moral FM'de "Çözüm Kapısı" ve "Çocuk ve Aile" adlı programları hazırlayıp sunuyor.
Flörtü nasıl tanımlamalıyız?
Hep tartışılır: “Kadın ve erkek birbirleriyle arkadaş olabilirler mi?” Bu konuda bilim dünyası ikiye ayrılmıştır. Bir görüş, kadın ve erkeğin birbirlerine karşı herhangi art niyetleri olmaksızın arkadaş olabileceklerini iddia ederken, diğer bir görüş ise bunun mümkün olmayacağını söylüyor. Ben bu konuda ortanın sağı diye tabir edebileceğimiz bir noktadayım. Yani kadın ve erkek belli bir ölçüde arkadaş olabilir, ama bu arkadaşlık ilerleyen süreçte kaçınılmaz bir şekilde farklı bir mecraya sürüklenecek, dolayısıyla bir flört halini alacaktır diye düşünüyorum. Bundan hareketle flörtü, kadın ve erkek arasındaki ilişkinin karşılıklı cinsel ve duygusal çekime bağlı bir ilişki haline dönüşmüş şekli olarak tanımlayabiliriz.
Flörte neden ihtiyaç duyulur? Bir dürtü müdür, yoksa bazı psikolojik sebeplerden mi kaynaklanıyor?
Allahu Tealâ insanı mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Ve insanoğlunun hayata hazırlık sürecinin çeşitli gelişim evreleri vardır. Bu evreler âdeta biyolojik bir saat gibi insanın içine yerleştirilmiştir. Bunlar zamanı geldiğinde otomatik olarak kendilerini gösterir. Ergenlik dönemi, cinsel dürtü ve duyguların açığa çıktığı, kişinin karşı cinse ilgi, ihtiyaç duymaya başladığı bir evredir. İhtiyaç derken, esasında hayatının daha sonraki evresinde gerçekleştireceği evliliği kast ediyorum. Dolayısıyla Allahü Tealânın insanın fıtratına yerleştirdiği dürtülerin burada rolü vardır. Bu dürtülerin var oluş amacı da evliliği gerçekleştirmektir. Hani vücudumuz bazı minerallere, vitaminlere, proteinlere ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç belli bir noktaya ulaştığında açlık hissi oluşur. Ve bizde yemek yeme ihtiyacı söz konusudur. Burada da aynı mekanizma söz konusudur. Genç, karşı cinse ihtiyaç duymaya başlar. Bizim dinimiz, kültürümüz bu duygular açığa çıkmaya başladıktan kısa bir süre sonra hemen evliliğin olması gerekliliğini öngörür. Ama ne yazık ki, günümüzde artık bunu erken bir dönemde sağlayabilmek mümkün değil. Dolayısıyla gençlerimiz uzunca bir süre bu dürtüyle baş etmek zorunda kalıyorlar. Nasıl baş edeceklerini bilemedikleri takdirde, bu konuda gerekli terbiye ve eğitimi almamışlarsa bu dürtü onları flörte veya onun da ötesinde olmaması gereken cinsel deneyimleri yaşamaya yöneltebiliyor.
Flörtü ya da karşı cinsler arası ilişkiyi veya etkileşimi empoze eden içsel faktörler dışında bir de çevresel faktörler var. Bu konuda medya, önemli bir yer tutuyor. Hayatın âdeta doğal, vazgeçilmez unsuru olarak gösteriliyor. Çünkü bu birçok ekonomik faaliyetin de temelini teşkil ediyor. Erkeğin kendini karşı cinse beğendirme, aynı şekilde kadının da erkeğe kendini beğendirme çabası bu gün kozmetik, konfeksiyon, estetik gibi değere milyarca dolarla ifade edilen bir çok sektörün temeli buna dayanıyor. Ve ne yazık ki, son derece insanî, son derece saf, temiz olan bu dürtü kitle iletişim araçlarının, belli unsurların etkisiyle aşırı derecede tahrikle gençler özellikle flörte, karşı cinsle ilişkileri yoğun bir şekilde yaşamaya itiliyorlar. Bu süreçte esasında insanın kolaylıkla dizginleyebileceği, kontrol edebileceği, yönetebileceği dürtüler, duygular, çevrenin etkisiyle kontrolden çıkıyor, baş edilemez hale geliyor. İşte burada gençler gerçekten de çok ciddi sıkıntılı bir sürece giriyorlar. Ve çevrenin, kitle iletişim araçları aracılığıyla dayatılan unsurlar içerisinde sık sık sevgili, arkadaş değiştirme gibi olumsuzlukları söz konusu. Hatta geçenlerde bu konuda bir araştırma okudum, gençler artık ilişkilerini yıldönümleri şeklinde değil de ay dönümleri şeklinde kutluyorlar. Öyle bir tüketim toplumu haline gelmişiz ki, ilişkiler de çabucak tüketiliyor. Bu insanın doğasına aykırı bir şey. Evet, insanın içinde karşı cinse yönelen duygular, dürtüler vardır. Ama bu duygular ve dürtüler hiçbir zaman için kişiyi harama sürükleyebilecek ölçüde güçlü değildir. Bunlar ancak çevrenin etkisiyle çığırından çıkıyor. Televizyonda, internette ve çevresinde bunu gören genç, olumsuz etkileniyor. Yapılan bir araştırmada lisede okuyan öğrencilerin % 72’si bir şekilde flört etmiş veya etmekte. Yani her 10 gençten 7’si. Kalan üç tanesinin neden flört etmiyor olduğunun gerekçesi de tahminimce ya cesaretsizlikten ya da ahlakî veya dinî gerekçeler.
Flörtle başlayan evlilikler gerçekten kısa süreli mi oluyor?
Evlilik öncesi uzun süre birlikteliğin evlilik hayatına olumsuz yönde yansıdığını söyleyebiliriz. Yani flört derken onu da biraz açmak lâzım. Şimdi flört, kulağa biraz daha masum geliyor… Çünkü o evrede oyun kurallarına göre oynanmıyor. Bir kadın ve bir erkek birlikteliğinin kuralları vardır. Bu kurallar binlerce yıl süreçten süzülerek oluşmuş evrensel kurallardır. Bugün dünyanın neresine gidersek gidelim, hangi topluma bakarsak bakalım, evliliğin kurallarının üç aşağı beş yukarı benzer olduğunu görürüz. Bazı ekstrem örneklerin haricinde. Aklın yolu bir. Kadın erkek arasındaki birliktelik evliliğin öngördüğü kurallar çerçevesinde yaşanmalı. Zaten dinimiz de bu kuralları vaaz ediyor bize. Ama evlilik harici ilişkide bu kurallara uyulmuyor. Kural ihlâli söz konusu oluyor ve farkında olmadan çiftler, esasında ilişkiyi tüketiyorlar. Ve ilişki tükenmiş olduğu halde evliliğe geçiliyor. Ve orada o gerçekle karşılaşıyorlar. Bu tür birliktelikler ayrılıkla sonuçlanabiliyor.
İlişkilerin oluşma evresinde üç aşama vardır. Birinci “storm evresi” aşama, tanışma süreci. İkinci aşamada bu tanışma süresinden sonra ilişkinin kuralları oluşmaya başlar, “norm evresi.” Sonra üçüncü evre “performik evresi,” oluşan bu birliktelik ortaya konan kurallar çerçevesinde işlemeye başlar. Şimdi evlilikte genellikle önceden belirli olan bazı kurallar vardır. Dolayısıyla bu kurallar doğrultusunda stormik evresi daha çabuk aşılır. Ve insanlar birbirlerinin ilişkilerini tüketmezler. Ama evlilik dışı ilişkilerde bu evre çok daha şiddetli geçer, ki bu konudaki bizim gözlemlerimiz de bunu ortaya koyuyor; tartışmalar çok daha sık ve yıpratıcı yaşanıyor. Neden? Çünkü bir kuralsızlık söz konusu. Kuralsızlığın olduğu yerde herkes kendi kurallarını dayatıyor. Toplumun ve bireylerin karşılıklı olarak kabul ettiği ortak kurallar yok. Ve farkında olmadan birbirlerini tüketiyorlar. Bu yüzden bu tür evlilikler uzun soluklu olmuyor