Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

MEALcilik ??? (1 Kullanıcı)

haydar-kerrar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2009
Mesajlar
98
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
MEALCİLİK SAPIKLIĞI

Öncelikle şunu belirtelim ki Kur'an Meali okumak başkadır, Mealcilik olarak nitelediğimiz şey başkadır, insanlar elbette ki ana dilleri (en iyi anladıkları dil) ile yazılı olanları dinleyerek veya okuyarak anlayabilir. Bu sebeple de bütün peygamberlere Allah'ın mesajı hep o peygamberlerin ve içinden çıkarıldıkları toplumların apaçık anladıkları dilden gönderilmiştir Niçin yabancı bir dilden gönderilmediğini, şu adam ne diyor bir anlayan olsa da bize de anlatsa (41/44) diye ifadelendiren Allah, yeryüzünde gezip dolaşan melekler olsa idi biz elbette onlardan (meleklerden) birini onlara elçi gönderirdik (17/95) derken, diğer yandan meleklerden de onların arasından elçiler gönderdiğini (22/75, 35/1) buyurmaktadır. Bu konu ile ilgili âyetlerin tümü özetle şunu anlatmaktadır ki Allah, kullarına bir yol göstermek ve onların dünyada işlerini düzene koymalarını, sonuç olarak da ahirette rahat etmelerini istemektedir. Bunun için hangi topluma mesaj gondermişse mutlaka o toplumun anlaşabilmek için konuştuğu dil ile konuşan, yani o topluluğun (toplumun) bir ferdini o topluma elçi olarak seçmiş ve kendisine vahyederek kaçınılmaz olarak içinde yaşadığı toplumdan başlayarak vahyi insanlara açıklaması, okuması emredilmiştir. Bu açıklamanın ise o toplumun dilinden olması kadar gerekli ve kaçınılmaz bir şey olamaz. İşte bu sebepledir ki Kur'an, Hz. Muhammed'e kendi toplumunun konuştuğu, anlaştığı dil ile ki o dil Arapça'dır - gönderilmiştir. Yoksa Arapça'nın bir imtiyazı, bir üstünlüğü, bir farklılığı olmasından dolayı, cennette konuşulacak dil olması(!)ndan dolayı delil. Bu gibi sözler uydurmadır. Bu arada şunu da belirtmekte zaruret görüyoruz ki Kur'an tercüme edilemez, meallendirilemez değildir. Asırlar boyunca tercüme edilmiş ve meallendirilmiştir. Kimilerinin sandığı gibi tercümedeki güçlük, meallendirmedeki zorluk Arapça ile Türkçe arasındaki bir özel durumdan doğmamaktadır. Unutulmamalıdır ki hiçbir dilde yazılmış bir eser bir başka dile, orjinal dilindeki gibi ne tercüme edilebilir, ne meallendirilebilir. Zira her dilin tarihî süreç içinde o dili konuşan toplumun coğrafyasından, iklimine, arazi yapısından yediklerine, yaşam biçiminden ekonomik durumuna, yerleşik veya göçebe oluşundan dünya görüşlerine kadar sayılması uzun sürecek birçok unsurun etkisi ile oluşmuş kelimeleri kavramları, kelime ve kavramların anlam farklılıkları vardır. Zira içinde yaşanılan şartlar kelimeler aynı da olsa bu kelimelerin kafalardaki izdüşümü farklı bulunmaktadır. Örneğin soğuk denildiği zaman Mekke'de yaşayanların anlayacağı soğuk - Allah bilir - sıfır üzeri 15-20 derece olmalıdır. Aynı kelime bir Erzurum için veya kutuplar için çok farklı derecede bir soğukluğu anlatacaktır. Kutuplardaki soğuğu Arab'ın aklının alması bile çok güç iken, Mekke'deki sıcağı da Grönland'da yaşayan birilerinin anlaması her halde güç olmalıdır. Bu örneğimizi hemen her konuda çoğaltabilmek mümkündür ve ne demek istediğimizi anlatmaya örneğimizi yeterli görüyoruz.
İşte bu sebepledir ki hiçbir dilden bir diğer dile tam karşılıklı tercüme yapabilmek mümkün değildir. Buna dillerin, o dili konuşan halkın diğer halklardan farklı şartları olmasının zarureti sebep olmaktadır. Bundan ötürüdür ki ne Türkçe bir eseri tam anlamıyla Arapça'ya tercüme edebilmek, ne çingeneceyi bir başka dile tam anlamıyla çevirebilmek mümkün değildir. Kimilerinin sandığı gibi Kur'an hiçbir dile tercüme edilemez değildir. Tercüme edilir ve edilmiştir de. Halen de edilmektedir. Lâkin bilinmesi gereken şey odur ki Kur'an, Allah'ın sözleridir. Fakat asla 'Arabça' bir kitap değildir. Allah'ın, kullarının düzeyinde, onların anlayabilmesi için anlaşılması da kolaylaştırılmış bir kitap olarak gönderilmiştir. Zira açıktır, açıklayıcıdır.
Peygamber şari değildir. Şârî olan yalnızca Allah'tır. Fakat unutulmaması gereken bir husus vardır ki o da peygamberin bir uyarlayıcı, bir uygulayıcı olduğu hususudur, İnsanlar Allah'ın dinini gerek teorik olarak (âyetlerin aynen elçinin ağzından çıktığı gibi) gerekse pratik olarak (yaşama geçirilmesi olarak) O'nun elçilerinden öğrenmekteyiz. Onlar güvenilir insanlardır. Onlar da yanılırlar fakat diğer insanlardan farkları - ki bu farklılık çok önemli bir farklılıktır ve elçilerin dışında hiçbir insanda bu fark bulunmamaktadır - yanılgılarının, yanlışlarının kendilerine hayatta iken ve genel olarak yanlışı yapmasını takiben düzeltilmesi farkıdır. Ki bu fark, onların Kur'an teoriğinin, pratize edilmesinde hüccet teşkil etmesinin dayanağıdır. Dindeki bir hususu Allah'ın elçisi dururken, elbette ki bir başkası açıklayacak değildir. Olsa olsa soru şeklinde sorabilir ve Allah'ın elçisinin konu ile ilgili olarak söyleyeceklerini dinlemek ve onlara uymak zorundadır. Elçiler de içinde bulundukları toplumun birer ferdidirler. Bu sebeple o toplumun bazı özelliklerini taşırlar. Şayet bu özellikler kendilerine gelen vahyin özüne aykırı ise Allah elçilerindeki bu uymazlığı giderir ve onları düzeltir. Bununla ilgili âyetlerin bulunduğunu, bir diğer tabirle ALLAH'IN ELÇİSİNİ DÜZELTTİĞİNİ biliyoruz . Hiçbir elçi taşımaktan ötürü şeref duyduğu görevini kötüye kullanmak istemez ve kullanmaz. Şayet bunun tersine hareket olursa, "O kendisinden bir söz uydurup ta sonra onu bize isnâd etse (bunu bana Allah söylüyor, vahyediyor dese) Onu (bunu yapan elçimizi) şah damarından yakalar ve sağ elini (bütün güç ve kuvvetini) ondan alırdık, içinizden kimse de onu elimizden alamazdı (kurtaramazdı)" (69/44-47) Allah'ın böyle bir halde ne yapacağını yine kendisi anlatmaktadır.
Şu açıkça bilinmelidir kî peygamberin uygulamaları -yeter ki Onun uygulamaları olduğundan emîn olalım - bütün müslümanları bağlar. Örneğin namazın hemen bütün erkânı Kur'an'da bulunduğu halde rekat sayısı ile ilgili bilgilerimiz peygamberimizden gelen hem lafzî, hem amelî rivayetteki tevatürdür. Aksine de hiçbir rivayete rastlanmamıştır. Rastlansa idi bir avuç da olsa bir kısım müslüman çıkar ve o rivayete göre namaz rekatlarını belirlerdi. Böyle bir rivayete asla rastlanmamıştır. Bu sebeple namaz rekatlarının sayıları da müslümanım diyenleri bağlamaktadır. Bir hususta Allah'ın elçisinin yaptığına itibar etmeyip, hevasına (kendi anlayışına) uymanın İslamda yeri bulunmadığı bilinmelidir.
Bila istisna herkesin tevâtüren bildiği ve yapageldiği gibi Arapça'daki 'salat’ peygamber tarafından bilindiği gibi kılınmış (ikame) edilmiştir. Zaten namazın erkânı olan tüm hususlar (rekat sayıları dışında) Kur'an'da zikredilmektedir. Abdest, Istikbâl-i Kıble, Kıyam, Rüku, Secde, Kur’an'dan kolayına gelenin okunması (kıraatı)dır. Biz düşüncemizin sağlamasında peygamberin yaptığı fakat yanıldığı, yanlış yaptığı hususlarda Allah'ın durmayıp dininin yanlış anlaşılması ve uygulanmasına engel olmak için bu yanlışı, yanılgıyı düzeltme sünnetine dayanmaktayız. Ve bu sebeple kimilerinin söylediği gibi yolda giderken ayakta dua etmenin namaz demek olmadığından eminiz. Örtülerini omuzlarının üzerine indirsinler âyetinde baş örtüsü kelimesinin geçmemesi sebebiyle kadınların başlarının (saçlarının ve boyunlarının) açık olabileceğini ileri sürenlere omuzların üzerine indirsinler ifadesinde indirmenin yukarıdan aşağıya yapılması gereken bir iş olduğunu hatırlatıyor ve omuzun üzerindeki üst yerin de baş olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Başka bir alternatif düşüncenin bulunamıyacağı kanısındayız. Bu sebeple mealcilerin hiç değilse bir kısmının cevahir bulmuş gibi sarıldıkları baş örtüsünün Kur'an'da geçmediği ve açık olunabileceği düşüncesinin kof bir düşünce olduğu kanısındayız ve bir fahşa olarak görüyoruz bu düşünceyi...
Yine kimi mealcilerin Kur'an'a itibar edeceğiz diye 'şarabın haram edildiği’ diğer içkilerin içilebileceği kanısında olmalarını da en azından anlayış kısırlığı ve kendini kilitlemek olarak görüyor ve değerlendiriyoruz. Böylesi şaşkınlıkları da şu âyetle açıklıyoruz: "... (Ey Muham-med), Rabb'inden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır..." (5/68)
Dikkat edildiğinde görülen şey şudur. Meal okuyanlar değil, mealcilik yapanlar, yani itibar edilecek şeyin yalnızca meal olduğunu söyleyerek Kur'an'a da aykırı bir tutum sahibi olanlar Allah'ın o Kitapta peygamberi için "Onda sizler için güzel bir örnek vardır" (33/21, 60/4-6) âyetini görmüyorlar mı? Kitap, yani Allah, elçisine hukukî bir deyimle atıfta bulunmaktadır. Bu atfa itibar etmemek, atıf yapana itibar etmemektir ve hukuk mantığına, hukukun esaslarına aykırıdır.
Tevhide sarılacağız derkon, tevhidi zedeleyenler şirke girmekten korktuklarını söyleyerek bu ve benzer esaslı yanlışlara düşenleri uyarmak ve Allah'ın kitabını tepkisel olarak değil, peşin hükümsüz algılamalarını ve ona göre düşünüp, amel etmelerini tavsiye ediyoruz.
Tepkiselliğin asırlardan beri altında hadis yazan ne buldularsa hepsinin karşısında şapka çıkaran, selam duranların düştüğü esaslı yanlışın karşıtı olarak ortaya çıktığını görüyor ve aynı cinsten esaslı bir yanlışın yapıldığına inanıyoruz. Bu yanlışı yapanlara da Mealci diyoruz. Nasıl peygamberin sözü değil; peygamberin söylediği söylenen sözlerin tümünü din sananlar esaslı yanılgıda olmuşlarsa aynen onların yaptığı yanlışı tersinden yaparak esaslı yanlışlığa düşenler de mealcilerdir ve peygamberi dışlamaktadıriar. Evet kesinlikle kanaatımız odur ki peygamber bir postacı değildir. Peygamber güncel bir deyimle "YAP-İŞLET-DEVRETÇİ"dir. Yap, işlet, devretçi olanın görülmezlikten gelinmesi mümkün olmadığı gibi, ihmal edilmesi de mümkün oğildir. Hem aklen mümkün değildir, hem naklen. ‘Onda sizin için güzel örnek vardır’( ). Bunu mümkün görenlerin kendilerini gözden geçirmelerinde, akıllarının yerinde bulunup bulunmadığını kontrol ettirmelerinde umulaz yararlar görmekteyiz. "Kim uğraşacak o kadar hadisle" gibi bir mantığı kendilerinde gördüğümüz kimi mealcilerin kolaycılığını, asırlardan beri altında her hadis yazan sözün peygamber tarafından söylenilmiş gibi algılayıcıların kolaycılığından hiçbir farkını görmüyor ve bu taifenin de aşırı gidenlerden olduğunu açıkça belirtmekte zaruret görüyoruz. Din kolaydır ve Allah dinini kolaylaştırmıştır fakat asla ucuzlatmamıştır.
Biz bugüne değin ne kadar mealci ile tanışmış, görüşmüş ve konuşmuş isek inanınız hepsini kolaycı olarak görmüşüzdür. Hiçbir orjinaliteleri olmadığını fakat kendilerini çok şey sandıklarını görmüşüzdür.
Kur'an meali okuyunuz ama asla mealci olmayınız. Mealcilerin siyâsî açıdan kısırlığı ortak paydalarındandır. Mealcilerin kolaycılığı ve burunlarının ucunu bile görmekten acizliği, kendilerine imrenilmesini engellemektedir.
Bizim, yılların birikimi sonucu kanaatimiz odur ki Mealcilik, Kur'an'ı anlamanın ve hayata geçirmenin önündoki en yeni engeldir. Uzak durulmasını dileriz.
alıntıdır:İKTİBAS DERGİSİ SAYI: 216
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Kurâna en büyük hıyanet
Mehmet Şevket Eygi
19 Mayıs 2009 Salı 09:14

Haber5.com - Gerçek ve Özgürlükçü | Mehmet Şevket Eygi - Kurâna en büyük hıyanet

KUR'ÂN'A en büyük hıyanet, tefsir ve tercüme yapmaya ehliyeti olmayan birtakım kimselerin para kazanma hırsıyla yaptıkları tercüme, meâl ve tefsirlerdir.

İlim sahibi ehliyetli ve icazetli ulemâdan (kaç kişi kaldı) bir heyet kurulmalı, piyasadaki bütün meâl, tercüme ve tefsirler incelenmeli, bozuk ve yanlış yerleri tesbit edilmeli, çok açık ve seçik raporlar halinde yayınlanarak Müslüman halka duyurulmalıdır.

Aslında bu vazife Diyanet İşleri Başkanlığı'na aittir.

Bugün ülkemizde Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolunu savunan çok zengin, çok güçlü cemaatler, tarikatler, gruplar vardır. Onların bu hizmeti yapmaya yetecek paraları vardır.

Niçin yapmıyorlar?

Kur'ân'ı savunmak bütün Müslümanların vazifesi değil midir?
İlmi ve iktidarı olan kimseler ilimleriyle, olmayanlar onları destekleyerek...

Yakın tarihimizde mealcilik diye bir mezhep çıktı. Bunlar, Arapça'yı ve din ilimlerini bilmedikleri için ellerine meal ve tercümeler alıp, bunları okuyarak dini öğreneceklerini, hizmet edeceklerini sanıyorlar. Bu kardeşlerimiz uyarılmalıdır.

Nice İslâmî yayınevi, "Bizim de bir mealimiz olsun, biz de bu yolla para kazanalım..." diyerek meal hazırlattı. Hazırlayanlarla uzun pazarlıklar yapıldı. Telif ücretleri ödendi, meal veya tefsir piyasaya çıktı...Böyle şeyler İslâm'ın ihlas prensibine uyar mı?

Bazıları meal, tercüme ve tefsirlerle büyük servet sahibi oldu; hanlar, apartmanlar, yazlıklar yaptırdı.

Kur'ân ticareti Müslüman bir topluma hayır, yümn ü bereket getirmez.

Kur'ân kutsal kitabımızdır, kitapçıdan bir Mushaf satın alırken "Bunun fiyatı kaç lira?""Hediyesi ne kadar?" diye sorulur. diye sorulmaz,

Kur'ân tercümeleri, tefsirleri, mealleri bezirgânlığa alet edilmemelidir.

Sırf ticaret için meal, tercüme, tefsir yapılmasın.

Meal, tercüme ve tefsirlerde kasıtlı, vahim hatalar olmasın.

Ehliyeti ve icazeti olmayanlar bu hizmetlere burunlarını sokmasın.
Bu konuda Müslüman halk uyarılsın.

Sırf Allah rızası için Kur'ân meali, tercümesi, tefsiri yapan icazetli müfessirleri tebrik ediyorum.

Para kazanmak için yalap şalap tercüme, meal, tefsir yapanları kınıyorum.

Müslümanlar!.. Sizi Kur'ân'la aldatmak istiyorlar.Bu fâsık ve fâcirlerin tuzaklarına düşmeyiniz.

(İsim veremiyorum...Bundan birkaç yıl önce, bozuk bir tefsir tenkit edilmişti. Tefsir taciri mahkemeye müracaat etti, ticaretime, kâr u kisbime zarar verildi dedi ve büyük bir tazminat kopardıydı.)

SADECE AKILLA KURTULUŞ OLMAZ

ZEKAve akıl tek başına yeterli değildir. Nice çok zeki ve çok akıllı kişiler varoluş konusunda doğruyu bulamamış, sapıklıktan kurtulamamıştır. Şu çok akıllılar güruhuna bakınız, her biri bir yol, bir felsefe tutturmuş gidiyor. Edison, Marconi, Darwin, Einstein ve benzerleri akıl ve zeka bakımından deha çapında idiler ama Nuru bulamadılar.

İlahî vahiy ve nebevî nur olmadan gerçek bulunmaz.
Akl-ı selîm sahipleri Muhammedî risaletin ışığında kurtuluş ve ebedî mutluluk yolunu bulur, ebedî saadete nâil olur.

IQ'su 130'un üzerinde olan kimseler süper zekâlıdır. Öyle kimseler gördüm ki, IQ'ları 150'yi geçiyordu ama mâneviyat bakımından karanlıklar ve sapıklıklar içinde yüzüyorlardı.

Kimse aklına, zekâsına güvenmesin.

İnsan rehbersiz, kılavuzsuz doğru yolu bulamaz. Yüce Allah rahmet ve hikmetiyle insanlara bir haberci ve müjdeci göndermiştir. İlâhî kelâm olan Kur'ân'ı göndermiştir.İslâm dinini, İslâm şeriatini göndermiştir. Selim aklı, selim zekası olan bunları şeksiz ve şüphesiz bir şekilde tasdik ve kabul eder.

Peygamber vefat etmiş, O'nun öğretilerini Ashabı, insanlara talim etmiştir. Ashab ölmüş, Tâbiîn efendilerimiz dini tebliğ, insanları irşad etmiştir.

Sonra Tebe-i Tâbiîn... Selef-i Sâlihîn...

Karnen ba'de karnin (kuşaktan kuşağa, devirden devire)Resûlullah'ın vârisleri, vekilleri, halifeleri, ülülemr olan ulemâ...

Günümüze kadar bu silsile devam etmiştir.

Kur'ân, Sünnet, icmâ-i ümmet, cumhur-i ulemâ yolundan dışarıya çıkanlar sapmış ve sapıtmıştır.

Peygamber mucizevî şekilde haber vermiştir: Benden sonra ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, buyurmuştur.

Doğru yoldan ayrılanlar:

* Haricîler ve bugün onların devamı olan neo-Haricîler...

* Mutezile...

*Muvahhid mü'minleri küfür ve şirkle itham eden, onların canlarını heder, mallarını helâl gören azgınlar.

* Kur'ân'ın nice kesin emir ve yasağını, mütevâtir ve sahih hadîslerle bildirilen din ahkamını reddeden Tâtiliyye ekolü...

* Muhammedî risaleti inkâr ve tekzib eden kâfirlerin de cennetlik olduğunu iddia eden diyalogçular.

* Rühbanlarını erbab ve put haline getiren aşırılar.

* Evliyaullaha evliyauşşeytan diyen gulüvve sapmışlar.

*Müslümanları kasıtlı yanlışlarla dolu Kur'ân mealleri, tercümeleri, tefsirleri ile aldatanlar.

* Peygambere saldırılınca hiç ses çıkartmayıp, kendi baronlarına saldırılınca kızılca kıyamet kopartan dengesiz sapıklar.

Sapıklıktan kurtulmak, necat ve felah bulmak isteyenler icazetli âmil ulemânın peşinden gitsinler. Gerçek şeyhlerin, gerçek kâmil mürşidlerin eteklerine yapışsınlar.

Bozuk din kitaplarını okuyanlar sapıtır.

Gerçek İslâm'da kopukluk yoktur. Kopukların sonu iyi olmaz.
Bütün sapık ve bozuk fırkalar Kur'ân diyor. Sadece Kur'ân demekle iş bitmiyor. Kur'ân'ı iyi ve doğru anlayanlara ve anlatanlara tâbi olmalıyız.

Din ticareti, din sömürüsü, din bezirgânlığı yapanlarda hayır yoktur.
Şu adama bakınız, İslâm'ın en büyük amelî emri olan namazı kılmıyor, kalkmış Müslümanlara önderlik ve rehberlik taslıyor. Vah ona, eyvah ona, veyl ona ki, bu adamın peşine düşer.

İhlâs ve takva kalptedir ama onların alâmetleri vardır.

Ey Müslümanlar!.. Kurtulmak istiyorsanız ihlâslı, takvalı, icazetli, faziletli, ahlâklı rehberlerin peşinden ve izinden gidiniz, dine hizmet ediyoruz diye dini tahrip edenlere tâbi olmayınız.

Evet, sadece akılla, zekâ ile insan doğru yolu bulamaz. Şeytan akılsız değildi.
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Aslında bu fikir ve cereyan şu meşhur farmason ve takiyyeci Cemaleddin Efgani’nin çıkarttığı bir şeydir. Adam, Ehl-i Sünnet disiplinini yıkmak, dinin safiyetini bulandırmak için “İşte Kur’an, işte hadisler! Herkes dinini bu ana kaynaklardan öğrensin” diye bir “İctihad çığırı” açtı.

Mühendis, doktor, hukukçu, işadamı, terzi, üniversite öğrencisi velhasıl dinî tahsili olmayan her Müslüman eline Kur’an tercümeleri, mealleri, tefsirleri alacak, bunlara ilaveten hadîs kitapları, külliyatları… Bunlara bakarak, bunlardan hüküm çıkartarak dinini öğrenecek. Ne kadar yaldızlı bir hayal. Niceleri böyle kendi kafalarınca hüküm çıkartırken, dinden çıktılar da haberleri olmadı.

Öyle kimseler görüyorum ki, Arapça bilmiyor, elifi görse mertek zannediyor. Bir meal almış içtihada yelteniyor. Ya Rabbi! Ne günlere kaldık!

Mezhebsizlerin, telfikcilerin, Efganicilerin, şucuların bucuların tuzaklarına düşmeyelim.

Mehmet Şevket Eygi
Milli Gazete
04.10.2007



Sadece ve münhasıran meal okuyarak bu hedefe ulaşmak mümkün değildir. Çünkü İslam, herhangi bir meal yazarının Kur'an'dan anladığı şeye indirgenemez.

Meal okuyan kimse bunu, "din tasavvuru" inşa etmek için yapmamalı, okuduğu metnin, bütün İslamî ilimlere kaynaklık eden ilahî kelamın, "meal" imkânlarıyla çerçevelenmiş boyutu olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır.

Ebubekir SİFİL

sifil hocanin mealcilikle ilgili,ehlisünnetle ilgili pekçok yazisi daha var..

Tekrar ediyorum: Asıl Kur’ân Müslümanlığı muteber ilmihal kitaplarında yazılı olandır.

Biz Müslümanlar, dinimizi ilmihal kitaplarından öğreneceğiz, itikadımızı akaid imamlarımızdan öğreneceğiz. Kur’ân-ı Kerim’i, mânalarını, hükümlerini, inceliklerini ehliyetli gerçek müfessirlerden öğreneceğiz.

Mehmet Şevket Eygi
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Pazar, 22 Şubat 2009 11:14

Mehmet Şevket Eygi



HÂTEMÜ'L-HULEFA cennetmekân Sultan Abdülhamid-i Sâni hazretlerinin devr-i saltanatında önüne gelenin Kur'ân tercümesi, meali, tefsiri basmasına izin verilmezdi.

Bu iş için ehliyet, liyakat, icazet aranırdı. O devirde zaten kitap piyasasında Türkçe tercüme ve tefsirler vardı. Tibyan Tefsiri, Medarik Tefsiri, Mısır'da Türkçe basılmış Cemâlî Tefsiri gibi. Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebine uygun olan bu meal ve tefsirleri isteyen alıp okuyordu.

1908'de İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra Pandor'un kutusu açıldı ve İslâm'a, Ümmete, Devlet-i Aliyyeye zarar verecek bütün kötülükler, münkerler, bid'atler ortalığa saçıldı.

Bu arada Kur'ân tercüme, meal ve tefsirleri konusuna gayr-i Müslimler, bid'atçiler, Dönmeler, İslâm düşmanları el attı. Ehliyeti, liyakati, ilmi, icazeti olmayanlar çalakalem alelacele Kur'ân tercümeleri yapmaya başladı.

Sahibi Mihran isimli bir Ermeni olan Cihan Kütüphanesi, Giritli Cemil Said diye bir adama Fransızcadan Kur'ân tercüme ettirip yayınladı.

Zeki Megamiz adlı Hıristiyan bir Arap da kutsal kitabımızı tercüme etti.

Kur'ân tercüme meal ve tefsirinde para var diyenler bu sahaya girdi.

Böylece Kur'ân'a saygısızlık edildi.

Maalesef Kur'ân tercüme, meal ve tefsirleri furyası günümüzde de vardır.

Tefsir yapma ehliyeti olan, arabî âlet ilimlerini ve 'âli ilimleri bihakkın bilen, akidesi sağlam, niyeti sahih hocaefendileri tenzih ederim.

Lakin bu sahada çok uygunsuz işler yapılmıştır, yapılmaktadır.

Her yayıncıyı suçlamam ama bazı yayıncılar "Mealde iyi ticaret var, bizim de bir mealimiz olsun..." bozuk niyet ve zihniyetiyle hareket ediyor, ehliyetsiz kimselere çabucak bir meal hazırlatıp bastırıyor.

1950'li yıllarda Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu adında bir zat da kendi kafasına, re'yine, hevasına göre bir meal çıkartmış ve buna isim olarak "Kur'ân" demişti, Kur'ân-ı Azimüşşan'ın tercümesine Kur'ân denilemez, "Kur'ân Tercümesi" (veya meali) denir.

Bu zat doğru dürüst Arapça bilmezdi. Bazı kelimelerin mânâsını öğrenmek için Osmanlıca bir sözlük olan Lügat-i Nâci'ye baktığını itiraf etmiştir.

1950'li, 60'lı yıllarda memlekette hayli gerçek alim vardı. Bunlar eski medreselerde, Ezher'de, Bulgaristan'ın Şumnu Nüvvab medresesinde, Şam'da, Bağdad'ta ve sair İslâm beldelerinde okuyup icazet almışlardı. Bu muhterem zevatın bazısı, yanlışlıklarla dolu meal, tercüme ve tefsirleri tenkit ederlerdi.

Bugün artık böyle tenkitler yapılmıyor. Bu tenkit ve şikayetlerimi kimse çarpıtmaya kalkmasın. Bendeniz Kur'ân Türkçeye çevrilmesin, Türkçe meal ve tefsir yazılmasın demiyorum. Elbette bu hizmetler yapılacaktır ama bunun birtakım zarurî şartları vardır.

Bir: Niyet sahih olacak. Allah rızası için yapılacak. Para için, telif ücreti için, voli vurmak için yapılmayacak. Sahih niyetle yapmış, onun yanında bir miktar da telif ücreti veya ticaret olarak para kazanmış, buna da bir şey demiyorum. Lakin ana niyeti para, kazanç, voli vurmak olursa, doğrusu çok ayıplarım.

İki: Arapça bilmek, Kur'ân tercümesi ve tefsiri yapmak için yeterli değildir. On dört Arabî ilmi okumuş ve bunlardan icazet almış olacaktır. Bu da yetmez. Zamanın genel kültürüne sahip olacaktır. Bir üçüncüsü daha var: Allah kendisine, Kur'ân tercüme ve tefsiri yapmak için vehbî bir ilim daha vermiş olacaktır.

Allah beni böyle bir şeyden korusun, istesem ben de, daha önce yapılmış yüz kadar meal ve tercümeyi alırım, onun yanına beş on Fransızca tercüme koyarım ve bunlara baka baka ben de bir Kur'ân tercümesi yazarım. Yazarım ama ahıretimi berbat etmiş olurum. Men fessere'l-Kur'âne bi re'yihi fekad kefer... buyurulmuştur. Yani Kur'ân-ı Kerîm'i (ilmi, icazeti, ehliyet ve liyakati olmadığı halde) kendi re'y ve hevası ile yorumlayan kâfir olur. Ya küfre yol açan vahim bir yanlışlık yapar dinden çıkar, yahut en büyük ilâhî nimet olan Kur'ân nimetine küfranda bulunmuş olur.

Tezelden yedi kişilik bir ilmî heyet kurulmalı ve piyasadaki meal, tercüme ve tefsirler kontrol ettirilip netice bir raporla millete arz edilmelidir.

Bu heyet yeminli olacak ve Allah rızasından başka bir şeyle bağlı olmayacaktır.

Kimsenin gözünün yaşına da bakılmayacaktır.

Bozuk tercüme meal ve tefsirlerin belli başlı yanlışlıkları belirtilecek ve "Ey millet!.. Bunları alıp okuma..." denilecektir.

Menfaatleri bozulanlar buna çok bozulacaklar, çeşitli yalan ve iftiralara başvuracaklardır. Olsun...

Aslında yapılacak iş şudur:

Çok büyük ve güçlü bir "Kur'ân'a Hizmet Vakfı" kurulacak, milyarlarca dolarlık bir imkâna sahip olunacaktır. Bu vakıf şu işleri ve hizmetleri yapacaktır:

1. Çeşitli boylarda ve hatlarda nefis Mushaflar bastırılacaktır.

2. Ehl-i Sünnet ve Cemaate uygun olarak Kur'ân meal ve tercümesi yaptırıp bastıracaktır.

3. Yine Ehl-i Sünnet âlimlerine bir tefsir hazırlatılıp yayınlanacaktır.

Basılan tercümeler, mealler, tefsirler, Mushaflar maliyet fiyatına halka verilecektir.

Vakfın gelirleri: Bu hizmetleri gören dindar halk para yardımı yapacak, evini, arsasını bağışlayacaktır.

Vakfın hesapları, faaliyetleri son derece şeffaf ve temiz olacak, bir kuruş bile ziyan ve israf edilmeyecektir.

Bu vakfa hem ilim, hem ahlâk, hem kültür bakımından ehliyetli zevat idareci ve hizmetkâr olacaktır.

Türkiye Müslümanları bu hizmeti yapamazlar mı?

Yapamıyorlar ki, ortada böyle hizmetler yoktur.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Diyalogçu bir cemaat bir Kur'ân meali bastırıp yayınlamış. Her ayetin altına muharref Tevrat'tan ve muharref İncil'den ayet numaraları koymuşlar. Fesubhanallah...

Diyanet bunları görüyor mu?

Görmüyor... Diyanet'in yayınladığı yeni bir tefsir var ki, içindeki hatalı yorumlar dillere destan.

Biz bu kafayla gidersek, Kur'ân bizden şikayetçi olacaktır.

Mahkeme-i Rûz-i Cezada ne diyeceğiz?

Ey ilim sahipleri, ey gerçek ve icazetli ulemâ!.. Niçin susuyorsunuz?

itibarhaber
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Meal ve tefsir okumak

Sual: Kur’an-ı kerimin meali, tefsiri yapılamaz mı?

CEVAP

Kur’an-ı kerimin tefsiri veya meali yazılabilir ve yazılmıştır. İslam âlimleri, bunu yasak etmemişlerdir. Fakat bunlar, Kur’an-ı kerimin belagatini taşıyamazlar. Murad-i ilahiyi bildiremezler. Kur’an-ı kerimin manasını ve manalarındaki incelikleri anlamak isteyen ve belagatinin zevkini tatmak dileyen müslümanlar, bu kitab-i mübini kendi lisanı ile okumalı ve manasını ve zevkini bundan almak için gereken bilgileri öğrenmekten üşenmemelidirler!

Şekspir’in, Victor Hugo’nun ve Baki efendinin şiirlerindeki incelikleri anlamak ve bundan zevk almak için, İngilizce, Fransızca ve Arapça dillerini edebiyatı ile birlikte öğrenmek gerektiği gibi, Allah kelamını ve inceliklerini anlayabilmek için de gerekli ilimleri öğrenmek elbette şarttır.

Cebrail aleyhisselamın Peygamber efendimize indirdiği bu kelimelerden ve sözlerden başka, Arapça da olsa, okunan şeyler Kur’an-ı kerim okumak olmaz. Mesela, cünüpken, Kur’an-ı kerim okumak haramdır, büyük günahtır. Fakat, onları okumak, haram olmaz.

Bazı kimseler hep kitap yazanı, tefsir yazanı veya Arabi bileni âlim zannediyor. Her köşe başında şeyh geçinen yüzlerce kimse vardır. Bu kimseler, müslümanları şaşırtmış, katı-i tarik-ı ilahi olmuşlardır. Yani Ehl-i sünnet yolunu bozan, yol kesiciler vardır.

Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayıp, tefsir okumak, caiz değildir. Zaten, bizim gibi mukallidlerin, tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmesi imkansızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mana anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi cahillerin tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri okuyanlar, böyle felakete düşerse, dinde reformcuların tefsirlerini okuyan acaba ne olur?

Meal ve tefsir okumak .:.: dinimizislam.comDinimiz İslam .:.:dinimizislam.com :.:. :.:.
 

Hakikate sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
30 Haz 2009
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Soru: Yalnız Kur'an-ı Kerim'in mealini esas alarak hüküm vermek, ne derece doğrudur?

Cevap: Son derece yanlıştır. Kur'an-ı Kerim'in mealinden hüküm çıkmaz. Çünkü, Kur'an-ı Kerim'den hüküm çıkartacak babayiğit yoktur. Kur'an-ı Kerim'in açıklaması mahiyetinde hadis-i şerifler vardır; alimlerin, fakihlerin beyanları vardır. Kur'an-ı Kerim'in mânâları incedir. Kur'an-ı Kerim'in esrârı çoktur. Kur'an-ı Kerim'in ifadesi vecizdir. Oradan ahkâm çıkartmak için, İmam-ı Azam gibi olmak lâzım, İmâm-ı Şâfiî gibi olmak lâzım!..

Mealden ahkâm çıkartan kimse, çıkartırsa da yanlış olur. Çünkü, o konudaki hadis-i şerifleri de bilmesi lâzım gelir. Çok yanlış bir şey yapar. "Kur'an-ı Kerim'i kendi re'yiyle te'vile, tefsire kalkan, cehennemdeki yerini hazırlasın!" diye hadis-i şerif vardır.

Kur'an-ı Kerim oyuncak değildir. Kur'an-ı Kerim'deki hatâ başka şeye benzemez. Elektrik şebekesi yapan insan, yüksek voltajla çalışan usta, elektriği bağlarken yanlış bir şey yapsa, iki tarafı tutsa, elektrik hatâyı affeder mi?.. Affetmez; çarpılır, kömür olur. Kartal bile uçarken, bir kanadı oraya değiyor, bir kanadı öbür tarafa değiyor; çarpılıp aşağıya düşüyor. Neden?.. Elektriğin şakası yoktur, oyuncak değildir.

Kur'an-ı Kerim'in hiç şakası yoktur!.. Kur'an-ı Kerim çocuk oyuncağı değildir. Zibidilerin oyuncağı da değildir. Kur'an-ı Kerim, çok büyük alimlerin üzerinde konuşabileceği bir şeydir. Öyle mealcilikle, yarım yamalak bilgi ile bu iş olmaz; müctehid olmak lâzım!..

Müctehid olmadan, öyle Kur'an-ı Kerim'i okuyacak da, anlayacak... Sen gel bakalım, ben sana Kur'an-ı Kerim'i harekesiz yazayım, harekesiz doğru okuyabilecekmisin bakalım?.. Kur'an-ı Kerim'i harekesi olmadan doğru okuyamayan bir insan, Kur'an-ı Kerim üzerinde hiç konuşmağa kalkmasın, haddini bilsin!.. Okuyabilecek misin doğru düzgün?..

Ben nice insanlar gördüm, üniversitede doçentlik imtihanına girdiler tefsir kürsüsünde; önünde yazılı Kur'an-ı Kerim ayetlerini, harekesiz doğru düzgün okuyamıyorlar. Öyle profesörlükle, doçentlikle de olacak değil, bayağı büyüktür bu iş... Ateşle oynuyorlar. Yanlış bir hüküm verirsin, kendini de mahvedersin, başkasını da...

"Allah-u Teâlâ Hazretleri insanlara ilmi verdikten sonra, çekip almaz; alimleri alır, geriye cahiller kalır." buyuruyor Peygamber Efendimiz... İmam Buhârî'nin Sahih-i Buhârî'sinde vardır bu hadis-i şerif... "Millet de onları adam sanar, mesele sorar. Onlar da kafalarından cevap verirler. Hem kendileri dalâlete düşerler, hem de kendilerine soru soranları dalâlete düşürürler." diyor.

Onun için, din ahkâmı şakaya gelmez! Bu işin şakası yoktur. Meal ile iş olmaz!.. Meal ile iş olmadığı gibi, derin Arapça bilgisi olacak, tefsirleri okuyacak, hadisleri okuyacak... O da yetmez; o konudaki bütün ahkâmı inceleyecek. Yine de edeple, hürmetle konuşacak, "Allahu a'lem bis savab" diyecek.

(Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan, Güncel Meseleler - 2)
 

ozdenozgur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2008
Mesajlar
60
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
74
Aşağıya Kalem suresinin ayetlerini yazdım.Şimdi şöyle mi demeliyim ;ey iman edenler siz mealcisiniz bakın aşağıdaki ayetler de yanlış tercümedir okumayın anlamazsınız ,alimler anlar sakın ha kendiniz hüküm falan çıkarmayın.Bu ayetler peygamberimize söylenmiş yalanlayanlara itaat etme demiş ben de yalanlayanlara itaat etmem.Eyvah hüküm çıkardım ,arabiyatım da yok.Kafir oldum.Sonra diyor ki 8. ayet onlara yumuşaklık gösterme onlar senden bunu bekliyor.Ben de inanmayanlara karşı yağcılık falan yapamam.Eyvah hüküm çıkardım.Mealcilik yaptım.Arabiyatım da yok.Kafir oldum mu acaba...Sonraki ayette diyor ki çok yemin eden bayağı alçak kişilere uyma.Ben de bunlara karşı dikkatli olmalıyım hatta yakınlarımı uyarmalıyım.Eyvah hüküm çıkardım.Kafir oldum mu acaba..İşte o ayetler Okuyun bakalım anlamayacak mısınız.

8. O halde, yalanla yanlara itaat etme!
9.İtediler ki sen, alttan alıp gevsek davranasın/yagcılık edesin de onlar da yagcılık etsinler/yumusaklık göstersinler.
10. Sunların hiçbirine egilme, uyma: Çok yemin eden, bayagı-alçak,
11. Alaycı/gammaz, koguculuk için dolasıp duran,
12. Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmıs,
13. Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı.

Etmeyin Allah aşkına...Binlerce senedir insanlar kur'an'ın anlamıyla karşı karşıya getirilmediler.Cehalet içinde bırakıldılar.Şimdi ilk kez bir canlanma var.Allah rızası için önünü kesip bir bin yıl daha insanları cehalete ve yalancı vaizlere kurban etmeyin.Allah'ımın dediği şu açıkça anlaşılan ayetler size yeter (Muhkem ayetler )Bu ayetleri çocuk ta anlar cahil de anlar alim de.Çünkü üzerinde tartışma yoktur bu ayetlerin Ve Kur'an'ın tabiriyle Kur'an'ın anasıdır esasıdır özüdür,Bunları anlamak için ne arabın yaşadığı zamana ve zemine ne alim olmaya gerek yıktur.Alak suresinin 8. ayeti aşağıda

8. Oysaki, dönüs yalnız Rabbinedir!

Allaha döneceksiniz diyor.Var mı bunu anlamayacak biri.Ve sadece bunu anlayanın nasıl bir takva sahibi olabileceğini düşündünüz mü.o insanın önünü kestiğinizi düşündünüz mü,..

Kardeşlerim ! Bırakın size mealci desinler.Siz alın bir meal ve bıkmadan usanmadan okuyun.Okuyun ki cuma vaazında Furkan suresinin 42 ve 43. ayetini açık gezen kadınlar hayvandırlar hatta hayvandan da aşağıdırlar Kur'an da böyle yazıyor diyen vaize karşı çıkabilesiniz.Bu olay aynen vaki olmuştur.Her cuma vaazında da olmaktadır.Neden ?Çünkü ayetlerin anlamlarını bilmezsek,nasılsa bunlar anlamaz deyip Kur'anı bile tahrif ediyor bunlar.

Kardeşlerim ne benden ne şıhtan şeyhten efendilerden nasihat almanıza ihtiyacınız yok.Bir meal alın ve o şeyh şıh ve efendilere hesap sorun.1400 senenin hesabını sorun.Geri kalan sefalet içindeki Afganistanın Bengaldeşin hesabını sorun.Ama Her anınızda kuran meali sizinle olsun.Yoksa daha çok ,sizin cahil kalmanız için ,sizi mealcilikle suçlayacaklar.

Yarın Rabbin huzurunda Zuhruf suresi 44. ayette dediği gibi Kurandan sorumlu tutulacağız.Ama arapça okuduğumuz ayetlerden değil,ne anladınız Kurandan denilecek.ne öğütler aldınız,bu öğütler hangi ayetlerdeydi.Vallahi karar sizin.İster meal okuyarak kuranı anlamaya Allah'ın bizden ne istediğini öğrenmeye çalışın ister bazı tarikatların ve yeni türeyen siyasal tarikatların müridi olarak meal okumayın ve Allah ne demiş bizlere birinci kaynaktan öğrenmeyin...Seçim bizim

Bizler asla hadisleri reddetmeyiz.Hele hele biz O muazzez peygamberimizi de Kurandan anladık ki bin hadis anlatamaz.Mealle başlarsın merakın çoğalır hadislere geçersin fıkıh ne dersin.Meal seni hakikati aramaya iter.Bin yıllık hurafeler yumağından kurtarır.

Ne siyaset umurumda ne tarikat.Şu yazdıklarım sadece Allah rızası içindir.Allah görür Allah bilir.Sana sığındım Allahım ama cehaletle değil mealden bana ne dediğini anlayıp öyle davranarak.Beni ve tüm canlıları bağışla.Bize merhamet et.İslam alemine kendi diliyle senin Kuran ayetlerini anlamalarını nasp et.Araplar nasıl kendi dilleriyle anlıyorlarsa bizler de onlar gibi mealden kendi dilimizle anlayalım.

Amin.

ismail uysal özden özgür
antoloji.com şairi
 

haydar-kerrar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2009
Mesajlar
98
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Aşağıya Kalem suresinin ayetlerini yazdım.Şimdi şöyle mi demeliyim ;ey iman edenler siz mealcisiniz bakın aşağıdaki ayetler de yanlış tercümedir okumayın anlamazsınız ,alimler anlar sakın ha kendiniz hüküm falan çıkarmayın.Bu ayetler peygamberimize söylenmiş yalanlayanlara itaat etme demiş ben de yalanlayanlara itaat etmem.Eyvah hüküm çıkardım ,arabiyatım da yok.Kafir oldum.Sonra diyor ki 8. ayet onlara yumuşaklık gösterme onlar senden bunu bekliyor.Ben de inanmayanlara karşı yağcılık falan yapamam.Eyvah hüküm çıkardım.Mealcilik yaptım.Arabiyatım da yok.Kafir oldum mu acaba...Sonraki ayette diyor ki çok yemin eden bayağı alçak kişilere uyma.Ben de bunlara karşı dikkatli olmalıyım hatta yakınlarımı uyarmalıyım.Eyvah hüküm çıkardım.Kafir oldum mu acaba..İşte o ayetler Okuyun bakalım anlamayacak mısınız.

8. O halde, yalanla yanlara itaat etme!
9.İtediler ki sen, alttan alıp gevsek davranasın/yagcılık edesin de onlar da yagcılık etsinler/yumusaklık göstersinler.
10. Sunların hiçbirine egilme, uyma: Çok yemin eden, bayagı-alçak,
11. Alaycı/gammaz, koguculuk için dolasıp duran,
12. Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmıs,
13. Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı.

Etmeyin Allah aşkına...Binlerce senedir insanlar kur'an'ın anlamıyla karşı karşıya getirilmediler.Cehalet içinde bırakıldılar.Şimdi ilk kez bir canlanma var.Allah rızası için önünü kesip bir bin yıl daha insanları cehalete ve yalancı vaizlere kurban etmeyin.Allah'ımın dediği şu açıkça anlaşılan ayetler size yeter (Muhkem ayetler )Bu ayetleri çocuk ta anlar cahil de anlar alim de.Çünkü üzerinde tartışma yoktur bu ayetlerin Ve Kur'an'ın tabiriyle Kur'an'ın anasıdır esasıdır özüdür,Bunları anlamak için ne arabın yaşadığı zamana ve zemine ne alim olmaya gerek yıktur.Alak suresinin 8. ayeti aşağıda

8. Oysaki, dönüs yalnız Rabbinedir!

Allaha döneceksiniz diyor.Var mı bunu anlamayacak biri.Ve sadece bunu anlayanın nasıl bir takva sahibi olabileceğini düşündünüz mü.o insanın önünü kestiğinizi düşündünüz mü,..

Kardeşlerim ! Bırakın size mealci desinler.Siz alın bir meal ve bıkmadan usanmadan okuyun.Okuyun ki cuma vaazında Furkan suresinin 42 ve 43. ayetini açık gezen kadınlar hayvandırlar hatta hayvandan da aşağıdırlar Kur'an da böyle yazıyor diyen vaize karşı çıkabilesiniz.Bu olay aynen vaki olmuştur.Her cuma vaazında da olmaktadır.Neden ?Çünkü ayetlerin anlamlarını bilmezsek,nasılsa bunlar anlamaz deyip Kur'anı bile tahrif ediyor bunlar.

Kardeşlerim ne benden ne şıhtan şeyhten efendilerden nasihat almanıza ihtiyacınız yok.Bir meal alın ve o şeyh şıh ve efendilere hesap sorun.1400 senenin hesabını sorun.Geri kalan sefalet içindeki Afganistanın Bengaldeşin hesabını sorun.Ama Her anınızda kuran meali sizinle olsun.Yoksa daha çok ,sizin cahil kalmanız için ,sizi mealcilikle suçlayacaklar.

Yarın Rabbin huzurunda Zuhruf suresi 44. ayette dediği gibi Kurandan sorumlu tutulacağız.Ama arapça okuduğumuz ayetlerden değil,ne anladınız Kurandan denilecek.ne öğütler aldınız,bu öğütler hangi ayetlerdeydi.Vallahi karar sizin.İster meal okuyarak kuranı anlamaya Allah'ın bizden ne istediğini öğrenmeye çalışın ister bazı tarikatların ve yeni türeyen siyasal tarikatların müridi olarak meal okumayın ve Allah ne demiş bizlere birinci kaynaktan öğrenmeyin...Seçim bizim

Bizler asla hadisleri reddetmeyiz.Hele hele biz O muazzez peygamberimizi de Kurandan anladık ki bin hadis anlatamaz.Mealle başlarsın merakın çoğalır hadislere geçersin fıkıh ne dersin.Meal seni hakikati aramaya iter.Bin yıllık hurafeler yumağından kurtarır.

Ne siyaset umurumda ne tarikat.Şu yazdıklarım sadece Allah rızası içindir.Allah görür Allah bilir.Sana sığındım Allahım ama cehaletle değil mealden bana ne dediğini anlayıp öyle davranarak.Beni ve tüm canlıları bağışla.Bize merhamet et.İslam alemine kendi diliyle senin Kuran ayetlerini anlamalarını nasp et.Araplar nasıl kendi dilleriyle anlıyorlarsa bizler de onlar gibi mealden kendi dilimizle anlayalım.

Amin.

ismail uysal özden özgür
antoloji.com şairi

s.aleyküm kardeşim. siz yazıyı okumadınız heralde yazı meal okuyana değil meal üzerinden mesnedsiz tevil yapanlara yazılmış bir yazı. vesselam veddua
 

_MiM_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2008
Mesajlar
40
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
65
kitapçıdan bir Mushaf satın alırken "Bunun fiyatı kaç lira?"diye sorulmaz,"Hediyesi ne kadar?" diye sorulur.

şeklinde olacaktı, sanırım... sehven yanlış yazılmış olmalı...
teşekkürler hakikate sevdalı kardeş...
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
32,138
Tepki puanı
7,437
Puanları
163
Yaş
52
Konum
Alanya
- Meal okumanın sakıncalı olduğunu söyleyenler olduğu gibi, sadece meal okumanın da yeterli olacağını iddia edenler var.
- Bu konuda ölçü ne olmalıdır?

Cevap
Değerli kardeşimiz,
Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da iki aşırı uç bir de olması gereken orta yol var.
Aşırı uçlardan biri mealciliktir.
Biz mealciliği şöyle tanımlıyoruz:
Arapça bilmeden, usul bilmeden, on beş asırlık birikimden yararlanmadan Kur’an-ı Kerim’in, asıl dilinden başka bir dile yapılmış tercümesini / mealini okuyup bundan hüküm çıkarmak; inanç, ibadet ve davranış kurallarının bilgisine ulaşmayı hedef edinmek.
Bunun sağlıklı, mümini amacına ulaştıracak bir yöntem olmadığı güçlü delillerle sabittir.
Burada delillerin tamamını sıralamadan yalnızca yine Aziz Kitab'ımızdan hareketle şunları zikretmekle yetineceğiz:
- Kitabımız, doğru anlaşılabilmesi, anlama ve uygulamada yanlışa düşmemesi için Peygamberimize (asm) uyulmasını emrediyor. (Bu konuda birçok ayet var.)
- Yine Kitabımız, hem onu anlama hem de anlama ve uygulamada ihtilafa düşüldüğünde, doğruya yönelme için âlimlere (ilmî birikime) başvurmayı tavsiye ediyor.
- Tercüme ve meal,
birçok kelime ve cümlenin muhtemel manalarından birini tercih ederek yapılır; diğer muhtemel manalar metinde kalır, meale geçmez.
Bu sebeple meal ve tefsir okunur, bunun sayılmayacak kadar çok faydası ve bereketi vardır; ancak, hüküm çıkarmak için Arapça ve usul bilgisine, Nazm-ı Kur’an’a müracaata ihtiyaç vardır.
Diğer aşırı ucun temsilcileri, meal ve tefsir okumayı yasaklıyor, bunların Müslümanları böleceğini, ortaya İslam diye birçok farklı dinin çıkacağını, bu sebeple tefsir ve meal okumayı bırakıp dini, ilmihallerden öğrenmek gerektiğini iddia ediyorlar.
Orta yol ise, hem meal ve tefsir hem de başta ilmihaller olmak üzere, güvenilir âlimlerin yazdıkları diğer eserleri okuyarak doğru, seviyeye göre derin ve şuurlu, beşeri olan ile ilâhî olanı birbirinden ayırmaya dayalı din bilgisi edinmektir. Tarih boyunca bu usul uygulanmış, böyle okuyan ve dinleyenler doğrudan sapmamış ve ümmetin kahir çoğunluğu (1.7’de 1.5’i) Ehl-i Sünnet itikadında müminler olmuşlardır...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt