MAHMUD USTAOSMANOĞLU-İSMAİLAĞA...VS. Allahcc onlardan razı olsun...
34. sayı Furkan Meclisi'nden:
Sevgili Furkan okurları, bir önceki sayımıza göstermiş olduğunuz teveccüh bizleri ziyadesiyle memnun etti... Gösterişsiz, alâyişsiz, tantanadan uzak, tedrici olarak devam etmekte olan yürüyüşümüz birçok okuyucumuz tarafından fark ediliyor...
Birilerinin ağzını açık bırakmak, birilerine şirinlik yapmak, birilerini istismar etmek için çıkmıyor bu dergi. Sessizce menzile ulaşmanın lâtifliğini kavrayarak, Allah rızasına mâtuf davranmak, başından beri şiarımız olmuştur. Başarabildiğimiz kadar başarılı olacağımıza inanıyoruz.
İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin şu mısrasındaki hakikate de toslamak istemiyoruz doğrusu:
NİCE AHMAK VAR Kİ, GAFİLDİR AYIPLARINDAN;
AYBI GÜZEL GÖRÜR, ONU İYİ SANDIĞINDAN.
“Allah herkese tesellisini ayrı ayrı vermiştir” hikmetinden ilhamla, bu mânânın ifade ettiği hakikate tosladığı hâlde fark etmeyenler o kadar çok ki dersek fazla mı ileri gitmiş oluruz... Mevlâ bu duruma düşmekten muhafaza buyursun.
Ve O Sultan’ın 366. mektubundaki şu satırları bir heykel gibi nefsimizin görüş menziline dikemezsek vay hâlimize:
«İyi ameller de itham altında tutula... Nazarda onların kötü tarafları izhar edile... İnsan, kendi nefsine ve amellerine kusur bağlaması gerek... O kadar ki, kabul edilmeyip tard edilmeye, kabul edilmemeye, lânete müstehak görülmelidir. Bu mânâda Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdu:
“Birçok Kur’ân okuyan vardır ki, Kur’ân kendisine lânet eder. Nice oruçlu vardır ki, bu orucundan kendisine açlık ve susuzluk kalır...”
Yaptığı iyiliğin kötülük yanı olmadığını tahayyül etmemelidir. Şayet az bir şekilde teveccüh etse, Allah’ın inayeti ile görecektir ki, hepsi kabahatle doludur; güzellikten yana hiçbir rayiha almamamıştır.»
Hâlbuki nefs görmemezlikten gelerek, nasılda dolu dizgin koşmaya heveslidir. Dünya tamahının kör ettiği gözler tabiatiyle hevâyı gözler... Mazeret mi dediniz; ton hesabı!
Böyle olmamaya gayret ediyoruz. Başından beri buna azmettik. Ne kadar başardık bilemiyoruz ama bu asla vazgeçmeyeceğimiz bir hedefdir. Zira, kaide’nin kaviliği yüksekliğin haşmetine yol vericidir. Israrla bu yolu gözleyeceğiz.
Ve bir gün...
Ve bir gün gelecek, bu yürüyüşün hassaslığına aşina olmuş ayaklar; ayağa kalkmanın, ayaklanmanın, diri olmanın, eşya ve hâdiselerin nabzını tutmanın ne mânâya geldiğini gösterecekler biiznillah! Sesiz ve derinden… En arkada iken en önde olmayı bilme mârifeti nefsin atraksiyonlarına mâni olmakla mümkün. Nefsimize ve Furkan okuyucularına bunu teklif ediyoruz.
Kapak konumuz hakkında çok şey söylemeliyiz ama, güç meselesi… Mânâ erlerinin sade sözlerine hikmet gözüyle bakabilmeyi bilenler, çok şeye mâlik olduklarını da bilirler. İslâm âleminden haberler ve sosyal hâdiselerin değerlendirmeleri ile birlikte bir Furkan daha elinizde.