Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kuran'da “Ben” ve “Biz” Kavramları (2 Kullanıcı)

gercekislam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
6
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Mugla
Web Sitesi
www.gercekislam.net.tc
6/73 O’dur gökleri ve yeri yaratan. “Ol,” dediği gün hemen oluverir. Sözü mutlak doğrudur. Boruya üfürüldüğü gün egemenlik tümüyle O’nundur. Gizliyi ve açığı Bilendir. Bilgedir, herşeyden Haberdardır.

Allah, Kuran’ı öylesine bir ahenk/uyum içinde göndermiştir ki, herhangi bir ayeti okuduğumuzda kafaya takılan bir sorunun cevabını da yine Kuran’dan bulabilmekteyiz! Fakat kimileri mesih, mehdi, şeyh, imam vd…e sorma gereği duyarlar ki, bu kez onların yanıtına göre amel etmeye başlarlar. Bilinen mezheplerin tamamına yakını bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Allah, Kuran’ı bırakıp mezheplere ayrılanlardan hesap soracaktır.

3/103 ALLAH’ın ipine topluca sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin. ALLAH’ın size olan nimetini anımsayın. Siz birbirinize düşmanlar idiniz de kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi ondan kurtardı. Yola gelesiniz diye ALLAH ayetlerini böyle açıklıyor.

3/105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılık ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Onlar için büyük bir azap var.

Neyse biz konumuza dönelim! Kuran’daki bazı ayetlere baktığımızda “ben” ve “biz” kavramlarının değişik durumlarda kullanıldığını görürüz. Mezhepliler, bu kavramların genellikle aynı anlama geldiğini ifade ederler. Oysa bu böyle değildir. Şöyle ki;

15/23 Biz, elbette biz diriltir ve öldürürüz, sonunda asıl varis olanlar da biziz.

40/68 Dirilten ve öldüren O’dur. Herhangi bir işi diledi mi, ona “Ol” der, o da oluverir.

Kuran’ı elindeki (mevcut) diziliş şekline göre okuyanlar, yukarıdaki bu iki ayet için, (önyargılı iseler) çelişkili diyebileceklerdir. Nitekim ilk ayette sanki (haşa) Allah’ın ortakları ile çalıştığı gibi bir anlam çıkmaktadır. Oysa ikinci ayette sadece Allah kendinden söz etmektedir! Peki gerçekten bu bir çelişki mi? Hayır! İlk ayetteki biz, Allah’ın görevlendirdiği ölüm meleklerini ifade eder/içine alır. Allah emri/hükmü verir ve görevlendirdiği (sistemi içindeki) elçi melekler bu emri yerine getirir. Canı (ölümü yaklaşan kişiye gelip de) alan Allah değildir. Allah’ın görevlendirdiği, Allah’ın sisteminde bulunan elçi melekler almaktadır.

7/37 ALLAH’a yalan iftira edenden veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onların kitapta anlatılan payları kendilerine erişecektir. Elçilerimiz kendilerine gelip canlarını alırken: “ALLAH’ın dışında taptıklarınız nerede,” dediklerinde, “Bizi terkettiler,” derler. İnkarcı olduklarına dair kendi aleyhlerinde tanıklık ederler.

6/61 O, kulları üzerinde egemendir ve üzerinize koruyucu melekler gönderir. Sizden birine ölüm geldiği zaman elçilerimiz onun canını hiç vakit geçirmeden alırlar.

Eğer (yukarıdaki) 15/23′te böyle bir ifade kullanılmasaydı (sadece 40/68′deki ifade kullanılsaydı), Allah’ın hem emri verip hem de (haşa) yeryüzüne inip insanların canını kendisinin aldığını anlayacaktık!

Eğer 40/68′te öyle bir ifade kullanılmasaydı (sadece 15/23′teki ifade kullanılsaydı), bu kez de “meleklerin kafalarına göre/bağımsız hareket” ettiklerini ve/veya (haşa) Allah ile birlikte çalıştıklarını düşünecektik -ki bu da meleklerin Allah’ın ortağı olacağı anlamına gelirdi! Oysa bunun bir yanılgı olacağına, yazımızın devamında değineceğiz!

Allah’a en yakın olan varlıklar meleklerdir. Allah’ın “bir olduğuna” şahit olmuşlardır (3/18). Allah dünyadaki dengeyi/döngüyü kendi inerek sağlamamaktadır. Görevlendirdiği varlıklar yapmaktadır (bunun örneğini yukarıda gördük)! Bu yüzden Allah (onları da sayarak) bazı ayetlerde “biz” kavramını kullanmıştır. Fakat bu, meleklerin (haşa) Allah’ın ortağı olduğu anlamına gelmez. Ancak ve ancak tanık olabilirler. Çünkü hükmü veren “tek” Allah’tır. Emir ondan çıkar. Bir şeye “Ol” der ve nihayet o şey eninde sonunda oluverir!

Bu elçiler/görevliler, Allah’ın sisteminde bulundukları ve buna göre hareket ettikleri için “biz” ifadesi kullanılmaktadır. Eğer birkaç ayette bu ve buna benzer ifadeler kullanılmamış olsaydı, bazı cahiller (haşa) “melekler, Allah’a ortaklık yapmıştır” derlerdi. Oysa O’nun ortağı yoktur! Melekler O’nun ortağı değil tanığıdırlar! Bu ikisi farklı şeylerdir!

41/47 Saatın (dünyanın sonunun) bilgisi O’nun katındadır. O’nun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarından çıkabilir, ne de bir dişi gebe kalır veya doğum yapar. “Hani benim ortaklarım nerede?” diye onlara seslendiği gün, onlar: “Hiçbirimizin buna şahitlik etmediğini sana arzederiz,” derler.

3/18 ALLAH, kendisinden başka tanrı olmadığına şehadet eder; melekler ve adaleti gözeten ilim sahipleri de… O’ndan başka tanrı yoktur. Üstündür, Bilgedir.

Görüldüğü gibi Allah’ın ortağı olmadığına kendisi ve melekler tanıklık ediyor. Dikkat ederseniz “ilim sahipleri” de bunlara dahil edilmiş. Peki ilim sahiplerinin tanıklığı meleklerinki gibi midir? Hayır! Zira hiçbir insan meleklerle birlikte Allah’ın tek ilah olduğuna (aynı anda) tanıklık etmediler! Malum meleklerle insanların yaşadığı boyutlar farklı boyutlardır. Ve insanlar, melekler kadar Allah’a yakın bulunmamaktadırlar!

38/69 “Onlar tartışırlarken Yüce Toplum’da neler olup bittiği hakkında bir bilgim yoktu.”

Peki öyleyse nasıl oluyor bu?

İbrahim’in hikayesini Kuran’dan okuyanlar bilirler. Allahsız bir toplumda yetişmiş olmasına rağmen ve hatta ana-babası dahi bir putperest iken İbrahim daha gençlik yıllarında bir arayış içine girmişti. Yıldızların, ayın, güneşin birer ilah olabileceğini düşünmüştü! Fakat bir görünüp - bir kaybolan nesnelerin ilah olamayacağını anladı. Düşüncesine sınır koyup pes etmedi! Nihayet bunları evirip-çeviren/yöneten bir gücün olabileceğine kanaat getirip, “İşte benim Rabbim O’dur!” demişti. O ilah ki, tüm bunları bir düzene koyup, yine bir düzene göre yönetmektedir! (6/76-79) İbrahim’in bu keşfi “Allah’ın tek ilah” olduğuna tanıklık ettirdi.

6/75 Kesin bir inanca sahip olması için, İbrahim’e göklerin ve yerin yönetimini şöylece gösterdik: …

21/56 Dedi ki, “Aslında sizin Rabbiniz (Sahibiniz) göklerin ve yerin Rabbidir; onları ayırarak yaratmıştır. Ben buna tanıklık edenlerdenim.”

Allah’ın “tek” liğine nasıl tanık olursunuz? Elbetteki akıl yürüterek! Akledenler, Allah’ın tek ilah olduğuna (ortağı olamayacağına) tanıklık edebilecek kişilerdir.

26/28 Dedi ki, “Aklınızı kullanıyorsanız, O doğunun, batının ve aralarındakilerin de Rabbidir.”

22/46 Düşünen beyinlerle ve işiten kulaklarla yeryüzünü dolaşmadılar mı? Gerçek körlük, gözlerin körlüğü değil; göğüslerdeki gönüllerin körlüğüdür.

Özellikle de bilim adamları!

35/28 Aynı şekilde, insanlar, hayvanlar, çiftlik hayvanları da çeşitli renklerdedir. Bundan dolayıdır ki kulları arasında ALLAH’ı gereği gibi sayanlar bilim adamlarıdır. ALLAH Üstündür, Bağışlayandır.

II.Tanım

97/1 Biz onu (Kuran’ı) Kudret Gecesinde indirdik.

4/166 Fakat ALLAH, sana indirdiğine tanıklık eder. Onu kendi bilgisiyle indirdi. Melekler de buna tanıklık eder. Tanık olarak ALLAH yeter.

44/2-6 Apaçık olan bu kitaba andolsun. Biz uyarmak için onu kutlu bir gecede indirdik. Onda tüm bilgelik işleri belirlenir. Katımızdan bir buyruktur; biz elçiler göndeririz. Rabbinden bir rahmet olarak. O İşitendir, Bilendir.

İndirileni, Allah mı indirmiştir yoksa indirilecek olanın Allah’tan gönderildiğine tanıklık yapan melekler/elçiler mi? Aslında sadece buradaki örnekler (ayetler) bile “ben” ve “biz” kavramlarını açıklamaya yetmektedir! Veya,

50/16 İnsanı biz yarattık ve onun kendi kendine neyi fısıldadığını iyi biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.

38/75 “Ey İblis, ellerimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın? Yoksa baş mı kaldırdın?” dedi.

İnsanın yaratılmasında melekler yardımcı/ortak mı olmuşlardır? Yoksa “tek” Allah’ın yaratmaya karar verdiği bir varlığın yaratılışına mı tanıklık yapmışlardır? 50/16′ya dikkat! İnsanın yaratılışı gizli yapılmamıştır! Yaratılış safhalarına tanıklık edenler aynı zamanda insanı öğrendiler ve işte o tanıklar, insana gözcülük etmektedirler (82/10-12, 50/17, 75/36).

Sonuç

Eğer melekler, Allah’ın tanığı değil (haşa) ortağı olmuş sayılsaydı ve/veya başka tanrılar da işin içinde olmuş olsaydı ve bizler Kuran’daki “biz” ifadelerinin bunlara atfen kullanılıyor olduğunu (kazara) kabul etseydik durum ne olurdu? Hiç şüphesiz şu ayetlerle karşılaşırdık!

21/22 O ikisinde (gökler ve yerde) ALLAH’tan başka tanrılar olsaydı ikisi de kaosa girecekti. Mutlak otoritenin sahibi ALLAH onların nitelemelerinden çok yücedir.

31/11 Bu ALLAH’ın yaratışıdır. O’ndan başkasının neler yarattığını bana gösterin. Zalimler, gerçekten apaçık bir sapıklık içindedirler.

Bazı ayetler “Sadece Allah’ın kendisi için kullanılmıştır (20/14)”, bazıları ise “Allah’ın sistemi için (21/73)”. Kuran’daki bazı “biz” kavramlarının, Allah’ın sistemi ve/veya sistemindeki “tanıklar ve görevliler” için kullanılabileceğini hatırınızdan çıkarmayın! Yoksa Allah’ın (haşa) ortakları olduğunu kabul etmiş sayılırsınız!

Allah’ın sistemine, Allah’ın “tek ilah” olduğuna tanıklık yapanlar dahil olabilmektedir. Diğerleri için böyle bir ifade Kuran’da kullanılmaz. Aksine tersi bir ifade kullanılır! (43/19) Yani Allah, çoktanrıcı/zalim/cahil/inkarcı kafirleri sistemine dahil etmediği gibi (”biz” diye) onlar adına da konuşmaz!

18/51 Onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına tanık yapmadım. Saptıranları hiç bir zaman egemenliğimde görevlendirmem.

Peki Allah “tek ilah” olduğu halde ve bilinen başka bir ilah da olmadığına göre, kime ve/veya kimlere karşı “biz” ifadesini kullanmaktadır. Örneğin yukarıdaki ayette (15/23) “sonunda bizler varis olacağız diyor”. Kimlere karşı? Elbette kendilerini ilah zannedenlere karşı! Kendini ilah zannederek ölmeyeceğini düşünen ve dünyada ebedi kalacağını zanneden cahil inkarcılara karşı! (26/129, 2/258, 6/29, …) Halbuki Allah (verilen söz “hesap günü” başlarına geldiği zaman) tümünü yeryüzünden silecektir (16/61). Sonuç olarak Allah ve sistemine tanıklık edenler (melekler, elçiler, inananlar …) baki (sahnede) kalacaktır!

10/103 Sonunda elçilerimizi ve inananları kurtarırız. Evet, inananları kurtarmak bizim değişmez bir yasamızdır.
 

meryem-hanne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Kas 2007
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Öncelikle şunu belirtelim. Mezhepler dinde ayrımcılık olsun diye çıkmamışlardır. Mezhepler, dinde vahyi, yani Kur’ân’ı ve sünneti açıklayan zengin, isabetli ve sıhhatli yorumlara ulaşmak için akademik seviyede kurulmuş birer okul olarak ortaya çıkmışlardır.

Cenâb-ı Hakk’ın vahiyle sabit kıldığı meselelerde mezhepler arasında görüş ve uygulama farklılığı söz konusu değildir. Ancak vahiy nazarı, sırf rahmeti şümullü tutmak ve her tabiatı ve fıtratı kucaklayabilmek açısından her meselede kesin hüküm koymamış, teferruâtı âlimlerin içtihatlarına bırakmıştır. Vahiy dininin insan aklına ve düşüncesine duyduğu güven ve itimadın tecellisi ve tescilidir bu.

İnsan fıtratına ve tabiatına göre teferruâtta bir takım farklılıkların bulunması da gayet tabiîdir. Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin verdiği misali hatırlayacak olursak; bir su, beş muhtelif hastaya göre beş hüküm alır. Birisine hastalığının mizacına göre su ilâçtır; buna su tıbben vaciptir. Diğerine hastalığı açısından su zehirdir; bu kişiye su tıbben haramdır. Diğer birisine su az zarar verir; tıbben bu adama mekruhtur. Bir diğerine su zararsız menfaat verir; tıbben sünnettir. Diğer kişiye ise su ne zararlıdır, ne faydalıdır; buna da su tıbben mubahtır!1

Şimdi, suya sadece “ilâçtır; vaciptir” diyemezsiniz. Bazı hallerde suyun, meselâ mekruh olduğunu kabul etmelisiniz ve buna da “hak” demelisiniz. Aksi takdirde umumu kucaklayamazsınız, cihanşümul olamazsınız, bütün insanlara rahmet kaynağı teşkil edemezsiniz. Meselâ bu durumda sudan zarar görenlere zarar vermiş olursunuz!

İşte bir mezhepte farz olan bir husus, diğer bir mezhepte sünnet ise, bunu rahmet eseri saymak lâzımdır. En azından şöyle düşünmeli: Farz olan bu meseleye güç yetiremeyenler, şu mezhebe göre mesuliyetten kurtulurlar; çünkü o mezhepte bu mesele sünnettir. Bu durumda bu meseleyi sünnet sayan mezhep, bir takım hallerde, bazı tabiatları en azından mesuliyetten kurtarmış olmaktadır. Diğer mezhep de diğer bazı tabiatlara sevap ve feyiz kaynağı sunmuştur.

Meselâ Kurban Bayramında hali vakti yerinde olanların kurban kesmeleri Hanefî Mezhebine göre vacip; Şafiî Mezhebine göre sünnettir. Bu şu demektir: Kurban Bayramında hali vakti yerinde olduğu halde, her hangi bir özürle kurban kesemeyen Müslümanlar Şafiî mezhebine göre mesuliyetten daha az zararla kurtulurlar.

Meselâ Hanefî Mezhebine göre, yanında kocası, babası, erkek kardeşi, oğlu, dayısı... vs. bir mahremi olmayan zengin kadın bizzat hacca gitmez; yerine vekil gönderir. Ancak Şafiî Mezhebi aynı kadının, kafilede güvenilir birkaç kadın bulunduğu takdirde, yol emniyeti de varsa bizzat hacca gidebileceğine hükmetmiştir. Hanefî olan bir Müslüman kadının, ihtiyaç olduğunda Şafiî mezhebinin bu içtihadı ile amel etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Her mezhebin içtihadı haktır; ihtiyaç olduğunda amel edilebilir ve edilmelidir.

Netice itibariyle mezhepler arası ihtilâfları ve görüş farklılıklarını; insanların fıtratlarına, tabiatlarına, özel durumlarına ve problemlerine sunulan farklı birer “hakça çözüm” önerileri olarak değerlendirmeli, her tabiatın her mezhebe değişik zamanlarda ihtiyaç duyabileceğini nazara almalı; her mezhepte muhtelif tabiatlara muhtelif çözümler sunulmuş olabileceğini dikkatimizden uzak tutmamalıyız. Bunu da, İslâmiyet’in zengin, içtihada değer veren, cihanşümul ve merhamet dini oluşunun alâmeti saymalıyız. Halimize, fıtratımıza veya problemimize uygun bir çözümü diğer bir mezhepte bulduğumuzda, mezhep taassubuna hiç gerek duymaksızın, o mezhebin sunduğu reçeteden faydalanmalıyız.

Ancak, farklı bir mezhebin görüşü ile amel edecek isek, bunu mutlaka bir ihtiyaca binâen yapmalı; keyfî yapmamalıyız.
 

meryem-hanne

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Kas 2007
Mesajlar
105
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Evet gercek herzaman doğru cevaptır
Rabbim doğruyu bulanlardan eylesin
Selam ve dua ile
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt